ÜÇLEDİKÇE ÜÇLE...
“EN” BELEDİYE BAŞKANI “BİZİM” BELEDİYE BAŞKANI…Bizim Belediye Başkanı, Orc’un yaz ortası yaptığı bir araştırmaya göre başarılılıkta ilk ona girmiş…
“ Demek ki yetişkinlere üç boyutlu filmler devam ediyor. İster Büyükşehir Belediyesi olsun, ister ilçe, belde belediyesi olsun şu belediye başkanlarını anlamak mümkün değil. Kimi makam yetkisini kullanarak hacıya hocaya gider, kimi tatile, kimi kendini yılın “en” biçimli en verimli belediye başkanı seçtirecek filmler çevirir. Kimileri ise yetinmez, durulmaz bir yerlere kendini en büyük başkan seçtirir. Elindeki başkanlığın kıymetine kıymet katacakmış gibi. Bunları kütüğüne kayıtlı olduğumuz kentin belediye başkanının yakın bir akrabası olarak söylüyoruz.
Kime sorsanız “enlerin” belediye başkanı odur.
Halkın belediye başkanı olmak ise zordur.
Halkın belediye başkanı olan kaldıysa eğer ne mutlu ona…
Bu zorlukları, başarısızlık cenderesini aşmak ise kolaydır. Bastır parayı yaptır bir anket gerçekten başarılı görünenler arasında sınırda kıyıcığa yazdırıver ismini, ahali şaşıversin. Yok, canım başkana haksızlık etmeyelim. Bak ortada kapı gibi anket var. Birilerine acı gelecek söz söylemek, asla şiarımızdan değil ama “göğe direk, denize kapak olmaz” …
Suya yazı çaldığımız bunca sürede idari erkânla yakınlaşınca, siyasi bağı ne olursa olsun onları kendimizden görmemizdir işin aslı. Misafir de olsalar bizden gördük ama ayıp olmaya başladı, misafirperverliği su istimaller. Yoksa çağırsalar da gitmesem, çağırmasalar da sitem etsem değil niyetimiz. Görünen köyün Kılavuza ihtiyacı olmaz ayrıca.
Beldede, ilçede, kentte her yapılanın belediye başkanının inisayitifinden ve desteğinden geçtiğini görmemek akıl karı iş değil. Ancak başkanların dilden dile gezmek çabası da bir garip çelişki. Belediye başkanlığının siyasette en tepeye tırmanmanın basamağı, vekilliğe uzanan siyasi yolculuğun ilk durağı veya yeniden seçilmek olarak görülüp yaşanması başkanlar açısından doğru olabilir. Körler ülkesinde şaşılar padişah olur demek bize yakışmaz ama halktan biri olarak belediyenin sunduğu bütün donanımın siyasi ikbal için kullanıldığını görmek, erken seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde haksız rekabet oluşturuyor sanki.
Sayıp sevmediğiniz, üzdüğünüz, kırdığınız, bunalttığınız birileri çıkar zamanı gelince eteğindeki taşları döker…
Adı sanı bilinmeyen, biraz araştırılınca çok önemli bir yapılanma olduğu veya olmadığı hissi veren veya sade vatandaşa öyle olduğu dayatılan bu anketşörlerin-anketlerin kime ne fayda sağlayacağı ortada. Gizli düşler, yerelden başlayıp genele devam edecek bu uyduruk anketlerle sanki.
İşte o zaman bu anketlere bütçeden kaç para ayrıldığını sorar o birileri...
Sorular kime sorulur, hikâye nasıl yazıldı, kim kimi destekledi de bu düzeyde bir sonuç çıktı, ilerleyen günlerde göreceğiz. Artık, Küresel sorunlarla ulus devletlerin baş etmesi konusunda projelerin yarıştığı bir dünyada hangi evlatlık proje veya projelerdir bu başarıyı getiren anlaşılması güç olsa da.
O övündükçe övünülen Güzel şehrim projesi ülkede alay konusu oldu pek yakında ama elimiz dilimiz varmadı haklısınız demeye. Top yekun rezil olduk cümle aleme…
Dünya âlem biliyor işin özünü ama suskun. Yarım ağız telaffuz edilse de gerçekler ihale bir araştırma şirketinin üzerine kalmış olabilir, her zaman olduğu gibi. Başarılı ise eğer belediye başkanı, bakacağız Bizim şehir bu başarıdan nasıl ve ne kadar nasiplenecek. Yıllarca boş verilmiş şu garip ilçenin payına ne düşecek. Elbette hiç ama belki beşer şaşar…
Evet, “En” Belediye başkanları bizde, bizimkisi. “En” Siyasi parti genel başkanları, il başkanları, ilçe başkanları, üst yöneticileri, milletvekilleri, bakanları, başbakanları, cumhurbaşkanları, işadamları, sanayicileri, gazetecileri bizde. Enlemi boylamı derin ülkeyiz vesselam. Ama işler bir türlü düzelmiyor, sorunlar arttıkça artıyor.
Önümüz seçim; öyle Orc-porc anketleriyle bir yere varılamayacağını da, kaçılamayacağını da görecek tüm ahali…
Olmuyor en belediye başkanı ve başkanları, olmuyor; biraz olsun size o makamı verenler veya vermeyenler için de çalışın..
Zaten “Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır” mış...
“ Demek ki yetişkinlere üç boyutlu filmler devam ediyor. İster Büyükşehir Belediyesi olsun, ister ilçe, belde belediyesi olsun şu belediye başkanlarını anlamak mümkün değil. Kimi makam yetkisini kullanarak hacıya hocaya gider, kimi tatile, kimi kendini yılın “en” biçimli en verimli belediye başkanı seçtirecek filmler çevirir. Kimileri ise yetinmez, durulmaz bir yerlere kendini en büyük başkan seçtirir. Elindeki başkanlığın kıymetine kıymet katacakmış gibi. Bunları kütüğüne kayıtlı olduğumuz kentin belediye başkanının yakın bir akrabası olarak söylüyoruz.
Kime sorsanız “enlerin” belediye başkanı odur.
Halkın belediye başkanı olmak ise zordur.
Halkın belediye başkanı olan kaldıysa eğer ne mutlu ona…
Bu zorlukları, başarısızlık cenderesini aşmak ise kolaydır. Bastır parayı yaptır bir anket gerçekten başarılı görünenler arasında sınırda kıyıcığa yazdırıver ismini, ahali şaşıversin. Yok, canım başkana haksızlık etmeyelim. Bak ortada kapı gibi anket var. Birilerine acı gelecek söz söylemek, asla şiarımızdan değil ama “göğe direk, denize kapak olmaz” …
Suya yazı çaldığımız bunca sürede idari erkânla yakınlaşınca, siyasi bağı ne olursa olsun onları kendimizden görmemizdir işin aslı. Misafir de olsalar bizden gördük ama ayıp olmaya başladı, misafirperverliği su istimaller. Yoksa çağırsalar da gitmesem, çağırmasalar da sitem etsem değil niyetimiz. Görünen köyün Kılavuza ihtiyacı olmaz ayrıca.
Beldede, ilçede, kentte her yapılanın belediye başkanının inisayitifinden ve desteğinden geçtiğini görmemek akıl karı iş değil. Ancak başkanların dilden dile gezmek çabası da bir garip çelişki. Belediye başkanlığının siyasette en tepeye tırmanmanın basamağı, vekilliğe uzanan siyasi yolculuğun ilk durağı veya yeniden seçilmek olarak görülüp yaşanması başkanlar açısından doğru olabilir. Körler ülkesinde şaşılar padişah olur demek bize yakışmaz ama halktan biri olarak belediyenin sunduğu bütün donanımın siyasi ikbal için kullanıldığını görmek, erken seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde haksız rekabet oluşturuyor sanki.
Sayıp sevmediğiniz, üzdüğünüz, kırdığınız, bunalttığınız birileri çıkar zamanı gelince eteğindeki taşları döker…
Adı sanı bilinmeyen, biraz araştırılınca çok önemli bir yapılanma olduğu veya olmadığı hissi veren veya sade vatandaşa öyle olduğu dayatılan bu anketşörlerin-anketlerin kime ne fayda sağlayacağı ortada. Gizli düşler, yerelden başlayıp genele devam edecek bu uyduruk anketlerle sanki.
İşte o zaman bu anketlere bütçeden kaç para ayrıldığını sorar o birileri...
Sorular kime sorulur, hikâye nasıl yazıldı, kim kimi destekledi de bu düzeyde bir sonuç çıktı, ilerleyen günlerde göreceğiz. Artık, Küresel sorunlarla ulus devletlerin baş etmesi konusunda projelerin yarıştığı bir dünyada hangi evlatlık proje veya projelerdir bu başarıyı getiren anlaşılması güç olsa da.
O övündükçe övünülen Güzel şehrim projesi ülkede alay konusu oldu pek yakında ama elimiz dilimiz varmadı haklısınız demeye. Top yekun rezil olduk cümle aleme…
Dünya âlem biliyor işin özünü ama suskun. Yarım ağız telaffuz edilse de gerçekler ihale bir araştırma şirketinin üzerine kalmış olabilir, her zaman olduğu gibi. Başarılı ise eğer belediye başkanı, bakacağız Bizim şehir bu başarıdan nasıl ve ne kadar nasiplenecek. Yıllarca boş verilmiş şu garip ilçenin payına ne düşecek. Elbette hiç ama belki beşer şaşar…
Evet, “En” Belediye başkanları bizde, bizimkisi. “En” Siyasi parti genel başkanları, il başkanları, ilçe başkanları, üst yöneticileri, milletvekilleri, bakanları, başbakanları, cumhurbaşkanları, işadamları, sanayicileri, gazetecileri bizde. Enlemi boylamı derin ülkeyiz vesselam. Ama işler bir türlü düzelmiyor, sorunlar arttıkça artıyor.
Önümüz seçim; öyle Orc-porc anketleriyle bir yere varılamayacağını da, kaçılamayacağını da görecek tüm ahali…
Olmuyor en belediye başkanı ve başkanları, olmuyor; biraz olsun size o makamı verenler veya vermeyenler için de çalışın..
Zaten “Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır” mış...
TERÖRÜN RENGİ; KARAYA ÇALAN RENKSİZLİĞE ALDANMAK…
Yanı başımızda bir iç savaş var…
“İmsaklı takvimin yaprakları gece gündüz terör yazıyor tarihe. Kaç cana bedel günler ülkenin vicdanında kara bir leke olarak yerini aldı. Son otuz yıldır pimi çekili bomba üzerine tünemiş bir ülke olduk. Ve bu canım ülke günü birlik manevralarla canını kurtarmaya çalışıyor. Yüksek maliyetli alçak bir savaş karanlık odaklarca şekillendirilip, allanıp pullanarak sık aralıklarla piyasaya sürülüyor.
Artık seyirci kalarak beklenemez günleri yaşıyoruz.
İsimler üzerine yolsuzluklar, bedenler üzerine hırsızlıkların gölgesi vurmuş, körpe akıllara ve taze gövdelere terör belası ve şehitlik mertebesi yaftalanmış, mıhlanmışız inzivaya, kan ağlıyoruz her tabutla. Yüreğimiz yanıyor.
Öylesine bir karmaşa hüküm sürüyor ki ülkenin neresinde yaşarsa yaşasın mutlaka her insan vakti saati gelince yakalanıyor bu can pazarına, acılı hummaya. Kısacası baştan ayağa, tepeden tırnağa geleceğin mirasçılarına, gelecek kuşaklara borçlu harçlı, vereseli gitmekle başbaşayız.
Çünkü halkın alın teri yağmalanıyor, barınakları yıkılıyor, halkın idealleri paralanıyor, yavruları kucaklarından sökülüp alınıyor, tabutlanıyor. Bu pozitif ayrımcılık girdabında daha kaç nefes sönecek. Potansiyel suçlu görülüyoruz doğrulara değinenleri ama yetti artık bu terör belası…
Dostlar alışverişte görsün hesabı, zaman zaman kardeşlik masalları anlatılsa da aslında bu ayrıcalıklı istifadeler ortamında alabildiğine kamu kaynakları söğüşleniyor. iş bilirlik adına sahte gündemler yaratılıyor. Yani İşin rengi değiştikçe, kıskaca alınmış topluma sorunların üstesinden gelecek projeler üretmek yerine terör harmanlanıyor.
Hasadı gencecik canlara mal olan, kan ve gözyaşı olan bir çözümsüzlük dayatılıyor şu koca ülkeye. Lafa gelince meselenin halli bağlamında herkes üç aşağı beş yukarı ayni şeyleri söylüyor özünde. Ama değneğin iki ucu da boyalı şimdilik. Tutulduğunda ele bulaşan terör rengi, tek renk. Karaya çalan bir renksizlik hüküm sürüyor dağlarda, ovalarda, köyde kentte, her yerde.
Bu tesadüf değil, yıllardır sürdürülen kör olasıca koskoca bir teessüf. Lanet edilesi, telin edilesi bir yok oluş. Nasıl bitmez bu kirli savaş, nasıl bitirilemez, daha kaç gencini bedel olarak verecek bu ülke. Bu ülkenin hak ettiği pay otuz yıldan sonra bu olmasa gerek. Her defasında başlanılan noktaya dönmek, bu ülkenin kaderi olamaz, olmamalı da. Bu harcanış devam ettikçe, devlet yöneticileri, idareciler keskin ve derin uçurumları ortadan kaldırmadıkça, yiğitçe çıkıp dur denilmedikçe birlerinin işine gelir bu terör belası.
Pentagonyalı toplum mühendisleri, İthal ve yerli toplum mühendisleri birbirini gözü karalıkla uçuruma iten ve muhafazakar ideolojilere hizmet eden kamplaşmış-kamplaştırılmış bir toplum modelini kolayca ve acımasızca dizayn ederler bu topraklarda.
Ondan sonra gelsin bakalım 2023 gelebilirse. 2071…
Ülke güçlensin bölgesinde lider ülke olsun bakalım olabilirse. Egemen güçlerin hedefi her türlü sürdürülebilir muhalefete asla şans vermeyen, her türlü işgale açık kapı bırakan zayıf cılız, bekçi bir ülke inşa etmek orta doğuya. Özerk dedirtip özünü parçalamak, ileri demokrasi deyip demoklesin kılıcını sallamak halkın üstüne.
Gelsin bakalım sonra yeni Türkiye…
Bilip bilmezden gelenlere görüp görmezden gelenlere, duyup duymazdan gelenlere, yolsuzluğa bulaşıp varsıllaşmayı adet edinenlere, bir çift söz yeter aslında; Toprak suya kavuşunca aykırı otlar filizlenmez. Mukadderat tayinine birileri değil toplum karar vermeli. Hem de özgürce karar vermeli ki akan kan dursun, vatan ayniyle varolsun. Gerisi teferruattır.
Çünkü bu topraklar üzerinde yaşayan her vatandaş özgürlük halesini arzuluyor, Terör lalesini değil. Hukuk, herkese eşit hukuk istiyor. Dağ kanunu, orman yasasını değil. Kimseye muhtaç olmadan el avuç açmadan, yoksulluk sınırına uzak, emir kulu olmadığı bir yaşam arzuluyor. Özgür ve eşit bireyler olarak sesini daha etkin duyuracak, yıkıcı yakıcı yok edici, iç ve dış dalgalandırmalardan bıkmış usanmış ne pahasına olursa olsun tam demokrasi bekliyor.
Terörden medet umanında teröre karşı koyanında bu ülkenin vatandaşı olduğunu bilerek, rahat bir nefes almak istiyor artık ülke insanı. Muhabbetin iyice kesilmeye başlandığı şu günlerde madem kesintiye uğradık, atardamarlarımız kesiliyorsa günden güne, kayıplar onlarca binlere vardı ise bari topyekun hatalarımızla yüzleşelim.
Çünkü terör vurdu mu rastgele vurur. Bu vurgunun kürdü, türkü, lazı, çerkezi, çepnisi de olmaz. Kaza kurşunu da olsa gelir garibi vurur. Terörün cerahatli ucu nihayetinde hepimize dokunur, kanser bütün organlara yayılır, kemoterapi de çare olmaz sonra, cerrahi müdahale gerekir…”
Yanı başımızda komşudaki iç savaş devletin varlığını yok edecek gibi…
Yanı başımızda bir iç savaş var…
“İmsaklı takvimin yaprakları gece gündüz terör yazıyor tarihe. Kaç cana bedel günler ülkenin vicdanında kara bir leke olarak yerini aldı. Son otuz yıldır pimi çekili bomba üzerine tünemiş bir ülke olduk. Ve bu canım ülke günü birlik manevralarla canını kurtarmaya çalışıyor. Yüksek maliyetli alçak bir savaş karanlık odaklarca şekillendirilip, allanıp pullanarak sık aralıklarla piyasaya sürülüyor.
Artık seyirci kalarak beklenemez günleri yaşıyoruz.
İsimler üzerine yolsuzluklar, bedenler üzerine hırsızlıkların gölgesi vurmuş, körpe akıllara ve taze gövdelere terör belası ve şehitlik mertebesi yaftalanmış, mıhlanmışız inzivaya, kan ağlıyoruz her tabutla. Yüreğimiz yanıyor.
Öylesine bir karmaşa hüküm sürüyor ki ülkenin neresinde yaşarsa yaşasın mutlaka her insan vakti saati gelince yakalanıyor bu can pazarına, acılı hummaya. Kısacası baştan ayağa, tepeden tırnağa geleceğin mirasçılarına, gelecek kuşaklara borçlu harçlı, vereseli gitmekle başbaşayız.
Çünkü halkın alın teri yağmalanıyor, barınakları yıkılıyor, halkın idealleri paralanıyor, yavruları kucaklarından sökülüp alınıyor, tabutlanıyor. Bu pozitif ayrımcılık girdabında daha kaç nefes sönecek. Potansiyel suçlu görülüyoruz doğrulara değinenleri ama yetti artık bu terör belası…
Dostlar alışverişte görsün hesabı, zaman zaman kardeşlik masalları anlatılsa da aslında bu ayrıcalıklı istifadeler ortamında alabildiğine kamu kaynakları söğüşleniyor. iş bilirlik adına sahte gündemler yaratılıyor. Yani İşin rengi değiştikçe, kıskaca alınmış topluma sorunların üstesinden gelecek projeler üretmek yerine terör harmanlanıyor.
Hasadı gencecik canlara mal olan, kan ve gözyaşı olan bir çözümsüzlük dayatılıyor şu koca ülkeye. Lafa gelince meselenin halli bağlamında herkes üç aşağı beş yukarı ayni şeyleri söylüyor özünde. Ama değneğin iki ucu da boyalı şimdilik. Tutulduğunda ele bulaşan terör rengi, tek renk. Karaya çalan bir renksizlik hüküm sürüyor dağlarda, ovalarda, köyde kentte, her yerde.
Bu tesadüf değil, yıllardır sürdürülen kör olasıca koskoca bir teessüf. Lanet edilesi, telin edilesi bir yok oluş. Nasıl bitmez bu kirli savaş, nasıl bitirilemez, daha kaç gencini bedel olarak verecek bu ülke. Bu ülkenin hak ettiği pay otuz yıldan sonra bu olmasa gerek. Her defasında başlanılan noktaya dönmek, bu ülkenin kaderi olamaz, olmamalı da. Bu harcanış devam ettikçe, devlet yöneticileri, idareciler keskin ve derin uçurumları ortadan kaldırmadıkça, yiğitçe çıkıp dur denilmedikçe birlerinin işine gelir bu terör belası.
Pentagonyalı toplum mühendisleri, İthal ve yerli toplum mühendisleri birbirini gözü karalıkla uçuruma iten ve muhafazakar ideolojilere hizmet eden kamplaşmış-kamplaştırılmış bir toplum modelini kolayca ve acımasızca dizayn ederler bu topraklarda.
Ondan sonra gelsin bakalım 2023 gelebilirse. 2071…
Ülke güçlensin bölgesinde lider ülke olsun bakalım olabilirse. Egemen güçlerin hedefi her türlü sürdürülebilir muhalefete asla şans vermeyen, her türlü işgale açık kapı bırakan zayıf cılız, bekçi bir ülke inşa etmek orta doğuya. Özerk dedirtip özünü parçalamak, ileri demokrasi deyip demoklesin kılıcını sallamak halkın üstüne.
Gelsin bakalım sonra yeni Türkiye…
Bilip bilmezden gelenlere görüp görmezden gelenlere, duyup duymazdan gelenlere, yolsuzluğa bulaşıp varsıllaşmayı adet edinenlere, bir çift söz yeter aslında; Toprak suya kavuşunca aykırı otlar filizlenmez. Mukadderat tayinine birileri değil toplum karar vermeli. Hem de özgürce karar vermeli ki akan kan dursun, vatan ayniyle varolsun. Gerisi teferruattır.
Çünkü bu topraklar üzerinde yaşayan her vatandaş özgürlük halesini arzuluyor, Terör lalesini değil. Hukuk, herkese eşit hukuk istiyor. Dağ kanunu, orman yasasını değil. Kimseye muhtaç olmadan el avuç açmadan, yoksulluk sınırına uzak, emir kulu olmadığı bir yaşam arzuluyor. Özgür ve eşit bireyler olarak sesini daha etkin duyuracak, yıkıcı yakıcı yok edici, iç ve dış dalgalandırmalardan bıkmış usanmış ne pahasına olursa olsun tam demokrasi bekliyor.
Terörden medet umanında teröre karşı koyanında bu ülkenin vatandaşı olduğunu bilerek, rahat bir nefes almak istiyor artık ülke insanı. Muhabbetin iyice kesilmeye başlandığı şu günlerde madem kesintiye uğradık, atardamarlarımız kesiliyorsa günden güne, kayıplar onlarca binlere vardı ise bari topyekun hatalarımızla yüzleşelim.
Çünkü terör vurdu mu rastgele vurur. Bu vurgunun kürdü, türkü, lazı, çerkezi, çepnisi de olmaz. Kaza kurşunu da olsa gelir garibi vurur. Terörün cerahatli ucu nihayetinde hepimize dokunur, kanser bütün organlara yayılır, kemoterapi de çare olmaz sonra, cerrahi müdahale gerekir…”
Yanı başımızda komşudaki iç savaş devletin varlığını yok edecek gibi…