23 Aralık 2014 Salı

DARBECİK VERSİYONU LİDERLİK SANATI…

DARBECİK VERSİYONU LİDERLİK SANATI…

Tüm politik kargaşalar sonrası indirilen ağır darbeler veya hafif elektronik iletili darbecikler akla zarar ve akıl ötesi yeni darbecik versiyonu liderler yaratır…

Kafasını kuma gömmüşler, geniş çöl ufuklarında bekleyen tehlikeyi göremezler. Bu körlük sarmalında tehlike büyüdükçe büyür sonuçta büyük zarar ve yok olmayla yüzleşilince de iş işten geçer. Darbe veya darbecikler peşi sıra vurur sahile. Darbecik dalgalarıyla partileşmenin mahsulü iktidarlar ise kendi sanal liderlerini yaratırlar. Ve o mevhuma kısa zamanda ün kazandırılır ve adının duyulmasına tanınmasına yasal zemin hazırlanır. Kazanılan zaferin kısa zamanda boşa harcanan bir çaba olduğu görüldüğünde ise artık işi Allah’a havale etmekten başka bir çare kalmaz.

Bu darbecik mahsulü tekelleşme zamanla insanbilim okulunun tersine icraatlarla gerçek yüzünü, akla karayı gösteririr.  Halkı taraf yapmak ve kışkırtmak için bilimsel söylemler atmadan,  zekâ ve akıl seviyesi düşük vasiyetler okunarak, halkı kandırmaya dönük belge tarzında zarflar atılarak gemi karaya oturtulur. Oysa her şey gözden kaçırılan ayrıntılarda gizlidir. Bu darbecik ürünü liderliğin sırrı ise zamanı boşa harcamamak ve vakti zamanı geldiğinde dünya yolculuğunun bir külfet olduğunu anımsatmaktır. Ülfet ise tükenen zamanı yalan yanlış işlerle boşa harcamaktır.

Dünya herkese yetecek boyutta ve büyüklükte iken üslup kapalılığı ve özenti modacılığı yüzünden yüzölçümü daraltılır. Daraltı asla tasvirleşemeyecek tavizlerle ve olumsuzluğa suskunluk sergilenmesi gerektiği diplomasisiyle sürdürülür. Bu darbecik eseri tekelleşme ve liderleşmenin kabına sığmayışı ergeç rastgele ayaklanmaları tetikler. Ancak gücü yettiğinde aniden kısırlaşan, insani mükellefiyet gereği başlayan küçük isyanlar bile lider markacılıkla her platformda değersizleştirilir.

Yani darbecik versiyonu liderlik isyanlar başladığında konuşma üslubu, karakter ve şahsiyet ölçütlerinin dışında gergin bir makama savrulur. Çünkü kitle psikolojisini anlayabilenler eliyle, onları idare etmek veya idare etmemek için hiç değilse siyasetin ve liderliğin ana sermayesini tüketmemek gerektiğinde uzlaşılır. Atılan tehlikeli adımlar gerisingeri teptiğinde istikrarın da biteceği öngörüldüğünden düşünme ve muhakeme yapma işi yeteneği ve kabiliyeti kıtlardan beklenir. Bu darbeciklerle ucuz kabadayılardan kahraman hikâyeleri yaratmaya benzer.

Zaten bu benzeşmede alt üst olmuş ruh kargaşasında kitlelerin önünü açmak için zihin barışı sağlamak oldukça güçtür ve ayrıca istenmez de. Ancak bilim de iflas etmiş ve bilim adamları müflisçe darbecik ürünü iktidarın ipine, darbecik versiyonu liderin paçasına tutunma gayreti gösteriyorsa zaman içinde ortalık feryadı figandan geçilmez. Böylece darbecik versiyonu lider sultasındakiler sahipsizlikten boş idelere savrulur, boş hayallere dalar.

Ve darbecik eseri liderler uygarlığın değişmez kurallarını hiçe sayarak binlerce yıllık disiplinleri ret ederek aklın hakimiyetini paranın hakimiyetine yeğlediklerinde dogmatik inançların kudretine boyun eğilir. Böylece dünün baş efendilerinin yerini bugünün darbecik taklitçisi liderleri alır. Kitlelerin bozuk ruhunu tanıdıklarından çok kolay hâkimiyet kurarlar. Zamanla toptan veya yarı yarıya teslim alınır hürriyetler.

Versiyon liderler öyle veya böyle alakadar olunan diz çöktüren yöneltileri bir kenara bırakarak, tüm karşıtları darbecikleşmeler var zannıyla mütemadiyen mimler. Ruhunu satan kentlerin zar zor yaşayanları insanlıktan çıkarılınca da cennet rengine büründüler diye yalandan tafralanmaktır versiyon liderlik. Taş topak yığınlarına taparak, kültürel zenginlikler göz göre göre harcanırken meseleyi hızlı gelişmeyle ilişkilendirmektir versiyon liderlik sanatı.

Zaten şehirler köyleşince, köyleştirilince lider versiyonları hayat üstüne ahkam kesmeyle günü kurtarırlar. Zaman su gibi akar gider ve şatafatlı günler de bir gün olur biter. İşte o zaman öfke kontrolü de raydan çıkar, liderlik versiyonları da. Ve ciğerde tek nefes dilde tek sestir uygarlık. Uygarlık eşyaya da yansır, eşyanın tabiatına da. Eşyanın tabiatına aykırı tüm kültleşmelerin de hangi versiyon olursa olsun motoru tekler. Ve oyun biter beklenen değişim başlar. Ama bu değişim dönüşüme bir tek darbecik falsosu liderler direnir,  onlar hep aynı kalır, kalplaşır ve kalıplaşır.

Aslında şehirler ve insanlar birbirinin müebbetlerine mahkûmdurlar. Darbecik defosu liderlerin havaya savurduğu harika balonların içine değil. Din savaşları üzerine inşa edilen medeniyetlerin tümü tarihte birer birer yok olmuşlardır. Bu gün kurulmak istenen veya kurulanların da kısa zamanda yok olacağı gibi. Asıl boşa çıkan hüner insan ruhunun insan aklının aldığı kadarla yetinerek versiyon liderlik taslamasıdır. Bu darbecik eseri olup da sürekli darbelenmekten ürken versiyon liderliğin acilen psikolojik yardım almasına gerek vardır.

Vardır çünkü halkı kamplaştırmak için atılan yerli yersiz nutuklar için bile günü gelir hesap verilir. Ve hiç tükenmez varsayılan nimetler de bir gün sıfırlanır. Hesaplar bitmeyen kavgada resetlenemeyen akılla görülür. Taşkınlık paçaya yapışınca, aşırı yüklerden kurtulmak ise darbeci versiyon liderliğin ustalığıdır. Kısa veya uzun vadede garipliğe sığınmakla da kurtulunamayacak bir zenginlik edinildiğinden, surelerden suret çıkarmakla neticede kaybettiren bir oyuna dalar versiyon liderler ve sultasındakiler. Esas dirilticilik kumpasında Ayers kayası gibi gün doğumunda başka, gün batımında başka, gece başka renge bürünmekle sürdürülemez darbecik hasatı saltanat.

Bu darbecik versiyonu yeni düzenin heder olma çizgisinden kendi kendine her uyanma sürecinde önce anılar ayaklanır. Sonra anılaşan ve anlaşanlardan hatır bilip hatır sayanlar ve soyulanlar beyin beyine mücadele eder. Sultaya sırtına dönenler ve döndüklerinde sırtından vurulanlar rıhtımlarda birikir. Sessizler de söze gelip, sesler arttıkça darbecik versiyonu liderler kendilerini şeytani üçgenlere hapsederler, kendilerini şeytani üçgenlere hapsetmişlerle saf oluştururlar.

Bermuda buharlaşması dozunda mal biriktirdikçe günaha batmak, derine battıkça insanlık dışı hallere bulanmak, gömüldükçe aklı dolaşık darbecik versiyon liderlik piyesini oynamak, o kaygı gölgeli sönük bakışlardaki minnacık manyetik sır küplerine sığmamaktır aslında.

Tüm politik kargaşalar esnasında kurgu darbeler veya hafif elektronik iletili darbecikler akla zarar ve akıl ötesi yeni versiyon liderler yaratırken, sırra kadem basmak ise darbecik versiyon liderliğinin en son aşamasıdır, darbecik versiyon liderlik sanatının zirvesidir…

22 Aralık 2014 Pazartesi

“ ANKARA’DAN ABİM GELDİ, EVDE BİR BAYRAM HAVASI” VAR AMA…

 “ ANKARA’DAN ABİM GELDİ, EVDE BİR BAYRAM HAVASI” VAR AMA…

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası” var ama evdeki sorunlar çok kolay çözülecek gibi görünmüyor…

Evler de devlet kurumları gibi örgütlenip, şube müdürlükleri gibi yönetildikçe, örgütlenme ve yönetim biçimleri çağdaş normlara ve evrensel sol değerlere uygun tasarlanıp dengelenmedikçe elbette değişim kolay olmaz, sonuç solda sıfır olur elbette. “Ankara’dan abim gelince, Evde bir bayram havası esince” estirilince, başka abilerde çıkar, geçmişten bu güne solun sıfırlanması noktasında az çok payı olduğu söylenenlerin ve bilindik yüzlerin yeniden kurtarıcılığa soyunması ve soyundurulması ile olmaz derler.

Ve eklerler; örgüt yorgun ve yılgınsa, ideolojik eksiklikler hala devam ediyorsa, yönetsel hatalar mevcudiyetini eskisinden beter koruyorsa, isteksizlik ve boşverdimcilik bünyeye egemense tüm yeniden düzenlemeler öyle kolay kolay gerçekleştirilemez. Asıl olan bu zor ortamda içte ve dışta hakkınca muhalefet etmedir. Muhalefet olmayı dinlenme dönemi olmaktan çıkarıp üretim alanı yönünde değerlendirmek ve değerlemek, öyle eski yeni kadrosal eklemelerle kısa zamanda olmaz. Çünkü önceden de kısmen denenmiş bu yöntemlerle eve bulaşan aymazlığı gidermek çok ama çok zordur.

Kısacası öncesinde ev gibi ev olma şartı yerine getirilmelidir. Ülke sorunlarına eğilirken yandaş ve destek bulmanın en başlıca koşulu budur bu güvenilir ev olma hali. Sonrasında sorunlara yönelik bir bir çareler öngörmeli ve üretilmelidir. Bu güne kadar ki tüm yapılanlar, bütün uygulamalar devletin demokratikleşmesine engel olacakların işine yaramıştır, gücüne yansımıştır. Öyleyse tüm evsel politikalar evrensel boyutta değiştirilmeli veya güne uyan şekilde yenilenmelidir.
 
Ayrıca yazgı olarak gösterilen ev içindeki yersiz kavgalar ve yanılgıların körüklediği paraya endeksli tüm seçici, seçmeci ve seçkinci algılar ve yaklaşımlar bırakılmadıkça istenen sonuca yakınlaşabilmek dahi güçtür. Ekonomik yeterlikten, demokratik hak ve özgürlüklere kadar geniş bir yelpazede yönetsel birlik bütünlük, dayanışma ve hoşgörü sağlanmadıkça, eksiklik ve yokluklar tamamen giderilmedikçe uzaktan kumanda oynatmalar ve dayatmalarla yol alınamayacağı gerçeği ağır basar. Veya benzeri gibi eleştirilerin konusu olunur, zamanla tepki verilen ve her fırsatta bahse mevzu edilen başkalarına benzeşilir. Sıfırlanma işte bu kademede ortaya çıkar ve iyice belirginleşir.

Oysa evden beklenen ciddi projeler üretmesi, gerçekçi ve uygulanabilir programların oluşturulmasıdır. Çözümlerin temel dayanağı ise evin, siyasi, ekonomik ve sosyokültürel açıdan sıfırdan sonsuza görüş akışı sağlayabilirliğidir. Uzmanlarca hazırlanmış olmasından öte, üretkenliğin ürünü çözüm ünitelerinin katılımcılığa elverişli ve gelişmenin önünü açacak nitelikte politika üretim merkezlerine dönüştürülmesi de esastır. Böylesi çağsal oluşumlar mevcut kadrosal birimlerin aktif işleyişini iyileştiren, alttan yukarı yukarıdan aşağıya proje ve eylemlilik geçişini kolaylaştıran bir yoğunlaşma kazandırır. Bu yoğunluk kronik yorgunluğu alır, akışkan bir alışkanlık sürecini başlatır. Sıfırlanmanın önünde yeni dönüşümler açarak kadrosal hareketin görüş ve düşünce bunalımından kurtuluşuna zemin hazırlamak şarttır.

Evrensel şekil ve şartlara uymayan bir yavaşlıkla derinden sığa sporlanmak, korkusuzca sollamak yerine hızla merkezden sağa kayarak beklentilere ulaşmanın hayal ötesi olduğu görülmüştür. O halde yetiştirilmiş, eğitilmiş, yetkin parti eğitim kadroları ile içte ve dışta, topluma dönük dayanakları belli, gerçekçi sunumların yaygınlaştırılması gereklidir. Yani evin içinde daima kadro göçeren ve sürekliliği hiç kesilmeyen bir eğitim politikası ve periyodu var olmalıdır.

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası” var ama evdeki sorunlar çok kolay çözülecek, ülkede sorunlar öyle kolay bitecek gibi görünmüyor. “Ankara’dan abim gelince, Evde bir bayram havası esince”, estirilince başka abiler de, geçmişten bu güne solun sıfırlanması noktasında evden kopmuş, depolitize olmuş, dışlanmış ve ötekileştirilmiş tüm donanımlı birikimli kadrolar oluşturulacak yeni politik zemine çekilmelidir diyorlar…

Ve ekliyorlar; halkın evlerine eğilim, katılım, dayanışma ve dönüşleri kolaylaştırılmalı ve özendirilmelidir. Dalında, evinde barkında uzman kariyerli kimlikler sürece kazandırılırken davetler iyice gözden geçirilmelidir. Yani gelenlerin getireceği ve evden götürecekleri enikonu hesap edilmelidir. Siyasal materyal ve yayınların çevresinde bütünleşmiş tüm birikimler ve değerlerden evsel sürece savrulanların savunulması sol sıfırlanmalarına bir engeldir. Yani sol kavramların yerli yerinde hayat bulmasına önderlik etmek en ücra köşelere ulaştırılabildiğinde umut devam eder. Siyasal dağıtım kanallarının işleyişine emek ve yürek koyabileceklerin arttığı ve artışın yanı sıra kabul gördüğü bir süreçte sol sıfırlama ve sıfırlanmaları son bulur.

Evde hayal ötesinden nemalanmak yerine ayni çatı, değişebilir tepe isimler altında prodüksüyonlar geliştirmedikçe işlem tersine işler. Savı, tarzı, usulü, tarihsel kimliği, çapı ölçeği ne olursa olsun, dirilişin sol eli bu sert atmosferde yerle bir olmamak için daha da çoğaltılabilecek öneri ve yöntemlerle zenginleştirilmelidir. Yoksa donma engellenemez ve sona kalan dona kalır.

Her sorunun bir çözümü, her solcunun hiç istemese bile eninde sonunda uzlaşacağı bir üst yapı vardır. Yeter ki istensin veya istemlere gerçekçi yaklaşılsın. Geniş kapsamlı araştırmaların, sorunlar ve sorunlara çözüm sistematiğinin de çokça önemi yoktur bu aşamada. Önemli olan akıl ve mantıkla açıklanamaz şu günlerde, mantık süzgecinden geçirilmiş karanlık yarınları ışığa boğacak, güneş olabilecek olgunluğa, alternatif bir ev-yapı olma erişkinliğine güncellenmektir tüm mesele. Zaten solda sıfırlana sıfırlana bu siyasal birikime erişilmiştir. Evdekilere birilerinin özellikle abilerin bir süredir unutulanları anımsatması yeter de artar. Lider kadrolar dönemi ve dönemselliği çözümleme ve ideolojiyi yeniden değerleme vasfına sahiptirler. Ve o şef kadrolar abi veya abilerin önerdiğine önereceğine bakmadan veya tekdüze yinelenen öğütlere aldırmadan, sadece ‘üretkenliğe, emeğe ve yeteneğe göre yükselişe’ uygun bir kadrosal buluşmada aktif rol alırlar.

 “ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası” var ama evdeki sorunlar çok kolay çözülecek, ülkede sorunlar öyle kolay kolay bitecek gibi görünmüyor. “Ankara’dan abim gelince, Evde bir bayram havası esince”, estirilince başka abiler de geçmişten bu güne evdeki hesap çarşıya uymadığından dem vurarak noktasından virgülüne alışılagelmiş bir tavır ve tutum sergiliyorlar. Tarihi bulandırmak ve sulandırmak zayıflığın göstergesidir. İşin aslı çarşıdaki hesap çoktan şaşmış, dolayısıyla evdekine çoktan beri hiç uymamaktadır.

Belkide sırf o nedenle “ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası” var ama başka abiler o bildik abiler…

18 Aralık 2014 Perşembe

ANKARA’DAN ABİM GELDİ…

ANKARA’DAN ABİM GELDİ…

Değer yaratanların artık çok gerilerde kaldığı ve değersizleştirildiği şu çetin günlerde tüm sapmalara, duyarsızlık ve tıkanmalara ek olarak; sol açısından böylesi güç bir dönemde ama katılımcılığın da çok kolay kotarılabileceği bir süreçte, lafta kalanların eylemleştirilip özlemle beklenen sonuca vardırılabileceği bir platformda, savunulan ilkeleri topluma en iyi biçimde yansıtmak üzere, evrensel siyasi değerlemelerin filizlenip yeşermesini ve kök salmasını daha da ertelememek için, siyasal yaşamda görev alma onurunu geç de olsa tatmak isteyenlere fırsat eşitliği yaratmak için, değişim özlemini gelenek ve yenileşme arayışlarını aktiflemek, bugüne ve geleceğe unutulan tartışma pratiğini perçinlemek edasıyla:

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası”…

Neresinden tutulsa, neresinden bakılsa geçmeyen acılar ve yokluğa itilmişlikten kurtarmak için, emeğin gonca gülü ıslandığında fındık kadar da olsa bir umutlanma yüreğe saplanacağından, anılara öyle bir sarılıştır ki bu kim çığlık çığlığa ayılır hiç belli olmaz. İşte bu aykırılıkta kişilerin sözlerine ve forsuna göre değil, düşüncesine, yaptıklarına ve yapacaklarına göre bir atmosfer şekillenmesi için, bu şemada düşünce ve tavır uyumu gösterenlerin, tutarlılıklarından asla ödün vermemişlerin ve vermeyecek kadroların değer bulması, buldurulması amaçlı;

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası”…

Bu gün ülkede toplumsal muhalefetin önü tıkandığından, muhalefetin her nevisi içeri tıkıldığından, toplumun her kesim ve katmanında özgürlüğünü yaşama, yaşatma ve temel demokratik haklarını kullanabilme özlemi ve beklentisiyle kahrolunduğundan, başarıya ulaşma yolunun yalnızca özgürlük ve demokrasi mücadelesini yükseltmek ile mümkün olabileceğinden:

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası”…

Bir avuç insan doğruyu sorgulayıp düşünmekte iken çok fazla sayıldığından, küçük olsun benim olsun mantıksızlığı yelpazesinde davrananların artmasından dolayı, sıradanlığa teslim oluş hızlandığından, güce ve güçlere boyun eğmeyiş suçlandığından, baş kaldırış gerekliliğine önem kazandırılması, kitlesel değerler ve evrensel ilkeler doğrultusunda yürekli birey sayısı artırılarak örgütlülüğü güçlü kılmak için:

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası”…

Çok sorunlu ülkenin önceliklerinin sıralanması, içte dışta içinden çıkılamaz özel, tüzel ve genel problemlerin çözülmesi, zorlukları aşılmaz, ağırlaşmış ekonomik açmazları giderilmez görenlere inat tüm kapıda bekleyen sorunlara isim koyulup soy isim önerilerinin sunulması, şu olmadı bu yapılmadı, yapılsaydı edilseydi biçiminde politikleşme ve politikacılaşmanın sol siyasetin nüvesinde bulunmadığının hatırlanması, hatırlatılması ve hatırlatmak üzre:

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası”…

Toplumsal muhalefetin ve içsel muhalefetin önünün iyice tıkandığı, sol değerler içine asla sığmayan manevraların vazgeçilmezleştirildiği, topyekûn çaresizliğe ve teslimiyetçiliğe nazire yapılan bu günlerin geride kalması ve sonlandırılmasına gayret edilmesi ereği, gereği ve gayesiyle:

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası”…

Her aşılmaz sanılan yıpranmışlığa karşı cesaret ve direnç gösterenlere, özgür beyinli kadrolara, muhalefet olmanın ürünü temel ve değişmez dayanaklara, hiçbir iradenin altında ezilmeyeceklere ve yolundan gidilmezlerin yolunda gitmeyenlere, sadece yaşamın doğurganlığına ve üretkenliğine tapınanlara, yönetimlere gelme çabasının parti kadrosu olmanın disiplini ve geleceğe borçlu olmanın erdemi ancak diyet borçlusu kalmamak olduğunu savunanlara ve bilenlere,  on yıllardır dur denildiğinden, ön vermek, yön tayin etmek, yer bulmak, kulvar açmak, yıllardır emek verenlerin hiç değilse emek vermeden yükselenlerle ayni havayı solutmak, eşitlik adalet ve barışı sağlamak ve büyümek ve büyütmek istenciyle:

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası”…

Ülkede sınıflar ve katmanlar arasında her çeşit uçurum giderek derinleştiğinden, yetersizliği savunanların yönetimlere geldiklerinde farklı bir şeyler yapamadıkları görüldüğünden, makamlar yeterlik ve yetkinlik yeri olmaktan çıkıp yitirmeyle, üğütmeyle özdeşleştiğinden, kişisel ideolojik eksiklik ve tutarsızlıklar programsal geriliğe atfedildiğinden, emekçi kadrolar dururken vitrinsel devşirmeler ve dünsüz dönüştürmeler yeğlendiğinden, sıfıra indirgemeler ve takınılan kolaycılıklar örgütsel kademeler arası iletişimi bozup kopardığından dolayı yeni bir yol haritasına gerek duyulduğundan:

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası”…

Tabanda ve tavanda üreten ve düşünenlerin nicel değerlemelerle ötekileştirilmesi ve ayrıştırılması devamlı güncellenerek, dışlamalar, yıpranmalar, kopuşlar, uzaklaşmalar, yerli yersiz uluorta dert yanmalar sarmalı gündeme oturduğundan, aritmetiği temsil edenlerin varlığı niteliği temsil edenlere her ortamda üstünlük sağladığından, tüm yanlışlamaları sollamak için;

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası”…

Velhasıl Düşünce atölyelerinin yıllardan sonra işletilerek tarihsel dayanakları belli kavramlar ve evrensel ilkeler doğrultusunda tepeden tırnağa yenilenmek için, tüm içinler, niçinler için;

“ Ankara’dan abim geldi. Evde bir bayram havası”…

BOŞLUĞA UNUTMALAR VE HATIRLAMAMALAR EKLENİNCE…

BOŞLUĞA UNUTMALAR VE HATIRLAMAMALAR EKLENİNCE…

Nesnel gerçekler beyne gereğince yansımadıkça, yansıma ve yansıtılması önlendikçe, hayatla ciddi bağlar kurabilme zayıflığı doyurulmadıkça dünyadaki en potansiyel güç beyin bile zamanla boşalır. Böylece, bir demet boşluk olur hep gönüllerde. Yüreklerde belirginleşen bu boşluğa koşut ağır başlar rüzgâr fırıldağı gibi dönünce, daha bir sabitlenir insan kendi boşluğuna.

Akıl o boşluğa belli belirsiz renklerde yepyeni kombinasyonlar düşlese ve işlese de yükleyemez. İzin verildiğince iğreti kompozisyonlar sarar boşluğu. Çünkü hasıraltı edilmiş tüm mükemmellikler buket buket keser zihnin önünü. Yön bulamaz beyin ve zihnin ucuzcu sokaklarda kayboluş süreci başlar gün güne eklenerek. Unutmalar artar ve yeniden hatırlayışlar da unutulur, unutkanlık vurur utkuları.

Hafızaya kodlanmış gerçekler, gerçeküstü ve gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan sözde yeni algılamalarla resetlenir. Şişirilen balonlarla beyin hücreleri tamamen dağılır veya kısmen teslim alınır zihin, tutsak kalır zeka. Bu teslimiyetçilikle balon yapar beyin ve ne versen alacak biçimde boşalır. Bu en korkutucu boşluğa başka tip çözülmeler de eklenince unutmalar acayip kolaylaşır ve hatırlamalar gittikçe zorlaşır.

Boşluğa unutmalar ve hatırlayamamalar eklenince hakikatler ve yaşama ilişkin kayda değer dipnotları da bütün anlamlarını yitirir…

Birlik, dirlik, bolluk ve bereket; düşünenler söylenemedikçe, söylenenler duyulmak istenmedikçe, duyulanlar da anlanmadıkça kaybolur, berhava olur. Ve bertaraf edilebilirlik gölgesinde tüm nesnel gerçekler nefsin uslanmaz inadını asla kıramaz. Böylelikle yetkilendikçe değişen iyiyi kötüyü ayıramayan ve helal haram ayırmayanlara kölelik iyice belirginleşir. Neticede sıkıntı ve utanç denizinde yüzer unutkanlıklar ve unutturulmuşluklar.

Oysa akla şüphe düştüğünde tüm gizlemeler ve alakasız alanlarda gezinmeler mevcut düzen tuzaklarına zamanı geldiğinde yakalanmak demektir. Bu kampanyadan tuzağa tuzak ve malum kuşkuculukla kurtulmak beklentisi ise boşa zaman israfıdır. Ayrıca tüm unutanlar ve hatırlamayanlar bu zaman mekan aralığında boşluğa itilmekle yüzyüze kalır. Yepyeni yüzleşmelere zemindir artık tüm baştan, ortada ve sonda eklemlenmeler.

Nesnel gerçekler beyinlere gerektiğince yansıtılmadıkça, yansıma ve yansıtılması cansiperane önlendikçe, üstelik algı düzeyi ve algılama yetisi zayıflatıldıkça dünyadaki en potansiyel güç olan beyin ilim beldesinin kapısında tevekkeli bekler durur. Yenilmez güç olarak görülenlerle birlikte ayni safta bu safça bekleyiş akla zarar bir harcanıştır aslında. Amir ve memurlar tayfasından sayılanların kupkuru bir çölden layığı üzere vahaya, en üst makamlara yükseliş hikâyesi ise bir bedevi aldatmacasıdır işin gerçeğinde. Bu gelip geçici ün ve ünlenme durumu zamanla nice kırgınlıklara, dargınlıklara ve uzlaşılamaz uyumsuzluğa sebeptir. Ve zamanla makam ve mevkilerin içini ve anlamlarını da boşaltır bu nesnel gerçeklikler.

Boşluk bir noktadan başlamaya görsün, başka başka oyunlara gelmeler ile ve organze işlemelere alet olmayla netleşir bu kapkara boşluğa yuvarlanış. Ve bir müddet sonra şikâyetler ayyuka çıkar. Yalvarıp yakarmalarla, aklayıp karalamalarla dolar boşalır, boşaltılmış beyinler. Varılan sonuç bu kafayla gidişat düzelmez, zulüm def edilemez noktasıdır.

Genişleyen bu boşluğa baştan sona unutmalar, unutturmalar ve hatırlamamalar eklemlenince, gerçekler ve gerçeklere ilişkin tüm dipnotları ve kararan lakin kızarmayan tüm yüzler anlamını ve inandırıcılığını kaybetmelidir. Ama velâkin…

Aması, iması, vekaleti yok bu boşluğun. İşin özü husumeti artıran genellikle stilize edilmiş, simetrisi kaymış tasarımlardır ve bu tasarımların tasarımcıları tasalandırmasıdır. Klasik yaklaşımlarla hizalanan bu yeni türdeşlik gerçekleri iki boyutlu ve perspektifsiz görmek üzerine kodlanmıştır. Unutturmaya çalışanlar, toplumsal aklı kendi görüş ve algılarına göre değiştirenler bu yaklaşım tarzıyla ancak biraz daha zaman kazanabilirler. Çünkü kodlar ile satranç oyunu başlamıştır ve tüm misillemeler boşunadır. Çünkü aması, iması vekaleti çoklar, zaman içinde unutulmuşluğa ve terk edilmişliğe çare değildir.

Dünyadaki en potansiyel güç beynin boşluğuna unutmalar, unutturmalar ve hatırlamamalar eklemlenmesine ve ekleyenlere,  Özgürlüğü gönül vermiş, bedel ödemiş ve ödeyebilecek kişi ve grupların yepyeni formlar ile direnç göstermesi gerçekleri ve yaşamsal dipnotlarını alabildiğine anlamlılaştırır.

Ve nesnel gerçekler…

16 Aralık 2014 Salı

ŞİİR DENİZİ…





DENGE DENİZ.
Yok, yok artık benim ülkem falan…
Çocuk isimleri değiştikçe
Değişti ülkem.
Gerisin geri volta
Hasdur mehteran
Kızımın adı inadına, inadına Deniz
Oğlumun ki Ege imanıma dinime
Kararmasın soyumun soyu,
Değişmesin aslım asaleti
Ülke değişirse değişsin dibine kadar
Çocuklarım ileri daima ileri, en ileri…
Devrimin pirinç levhasında yazılsın ismi
Epey ileride bir çocuk var emekleyen
İsmi Türkiye,
Soy ismi tek yol devrim
İşte o benim ülkem.
Çocuk isimleri değiştikçe değişeni değil artık ülkem
Tok artık karnımız yalanlara
Cilalı karnavallara
Ambalajı açılmamış hicranlara
Ayaklara dolanlara
Yuh artık bu kadar mı değişir
İsimler, çocuklar, ülkeler ve dünya…
Yok, yok artık benim bir ülkem falan.
YOLCU YOLCULANMASI
Kabristanlara uğrar demiryolları
Garlarda ölü vagonlar
Vagonlarda hayat.
Heyhat bela gerisingeri döndüğünde
Leylekler kaçmaya durur erkenden
Sımsıcak memleketlere, ellere
Ve ben şeytani karaltılı geceleri yırtar gelirim.
Hatıralarımın hatırına dönerim..
Sayılı günlerdir, vardır yoktur göreceğim
Yine dillenir köprüleri yakar yıkar gelirim…
Kabristanlara uğrar demiryolları
Ve üzerinde ölü vagonları içinde diriler
Biletim yok hiçbir yere biletsizim
Hiç birine birlemem aklımı
Ve binmem…
Bilinmedik nice korkuları hadım ettim ben
Venüs, Pompei ve Herkülle beraber
Çok tanrılarla savaştım
Ortak noktada Amazonlarla uzlaştım
Denizler aştım, okyanuslarla yarıştım
Ve Kızıl Tanrıçaların hatırına döndüm geldim.
Şimdi mermer taşlı kabristanlara uğrarım
Demiryolcu yolculanması demir yürekli…
DİYARIN Dİ’Sİ
Duvarda deniz,
Denizde duvar var…
Uykum var çok uykum
Ve mevsim mevsimlerden sonbahar.
Son baharını yaşarken diyarın Di’si
Yaprak yaprak savruldum dünyana
Çıldırık dalgalarla
Duvardaki denize, denizdeki duvara
Fildişinden kız kulesine
Deniz kızına…
Deniz duvar,
Duvarda deniz
Deniz masmavi iki göz
Tam öpülmelik bir suret, iki yüz, üç söz
Can kızlar en tatlı uykusunda
Uykularında bir sır
Rüyalarında bir dehliz var.
Kayboldum gittim uğrunda,
Uğurunda bir duvar
Duvarda bir deniz
Denizde yemyeşil iki göz…

YA MUTLU AN
Alınterim dökülür toprağa
Can can…
Bitkinliğin en beter anında
Aşk bitirir hayallerin hayalini
Or or, kor kor…
Alın terim toprağa akar
Sıcak sıcak, sımsıcak…
Acıyla kokladığımda gül bedeni
Canına yandığımın dünyası
Kadın kadın kokar…
Tunanın suyundan içmişim
İşte hayat
Damla damla damladığında hazan
Başım duman ki duman
Denizi beklerken ayılmışım.
Şiir denizinde bir yarı mutlu
Ve yaslı anılar…