Son günlerde on yıllardır uygulanarak bir bir ülkenin değerleri elden çıkarılan ‘özelleştirme` de iş tiyatrolara dayandı. Özelleştir-kurtul, özelleştir-boşalt, özelleştir-sat talanından tiyatrolar da nasibini alacak anlaşılan. Belediyede ve devlette tiyatroları yönetmek için ordan buradan atamalar ile ilk adım atıldı bile.
SANATÇILAR ÖVGÜYE DEĞER…
Son günlerde on yıllardır uygulanarak bir bir ülkenin değerleri elden çıkarılan ‘özelleştirme’ de iş tiyatrolara dayandı. Özelleştir-kurtul, özelleştir-boşalt, özelleştir-sat talanından tiyatrolar da nasibini alacak anlaşılan. Belediyede ve devlette tiyatroları yönetmek için ordan buradan atamalar ile ilk adım atıldı bile.
Sanatsal özgürlük böylece sınırlandırılabilir mi veya yok edilebilir mi hepten istenmeyen sanat. Ya insanlık, insanlık onuru izinler yönetimler sıraya konulduğunda hiç edilebilir mi bir çırpıda bilinmez. Hürriyet sevdası ne kadar dayanabilecek bu girdaba her şeyin belirleyicisi o olacak.
Biliyoruz ki gerçekler daima düzenin çıkarlarıyla çelişir. Sanat sanatçı dertop edilip çöpe, kodese konuşlandırılırsa ve sanatsal özgürlük alabildiğine hırpalanırsa etme be usta etme demezler mi adama bakacağız. Sanatçı onuruyla birlikte insanlık onurunun çizmeler altına alındığı sakın ha sakın günlerinin yargılandığı şu günlerde başa gelenlere bakınız. Mevcut sessizlik görmezden geliyor olabilir bu meseleyi de. Gerçekleri yayınlayanlar zaten susturulmuş. Haksız yaptırımlara karşı koyması gerekenler ise uzun zamandır susturucu takmışlar dillerine.
Bu toptan öldürücü marjinalleştirme çabasına ne demeli, ne diyelim şaşkınlığı var her cenahta. Oysa bu üstün çaba, gayret ne için besbelli. Nasılsa sanat öldüğünde özgürlük baki kalmaz, kalmayacak. Ödülü mödülü yok bu girdabın ama mevcudunu bile bu biçim boş kıta sahanlığına yuvarlamak kime ne kazandıracak göreceğiz.
Anlaşılan o ki kültür ve sanat ifadesi inceden inceye ifadesizleştiriliyor. Coşkulu gelişimin, öyle veya böyle küçük düzeltmeler-düzenlemeler ile halka direkt sanat ulaştırmanın önüne devlet eliyle barikatlar kuruluyor. Bu açıkça sanattan beslenmeyin demek. Siz beslenmeyin biz zaten beslemeyeceğiz demek. Mecazi miğferleri delen her aksi düşünce bu örnekte de olduğu gibi aşırı delici ve sakıncalı farz edilip tırpanlanıyor. Çaplı çapsız yeni yeni tırıslayan bu elit tabakanın eline düşenin vay haline. Adı ezber bozmak ama dersler önceden ezberlenmiş, sırayla sırası gelene değiyor topuzun topu. Sanatın aşkla ölümü sanatçının aşkla direnişi bu olsa gerek.
Bu gün sanat, sanatçılar yarın siz, biz hepimiz…
Hamaratça pusu da beklemek, kafaların ayıklanması, çalkantıların içinden çekilen önerilerin gerçekçi ve adil bulunup bulunmayışını sessizce izlemek ve çözümü birilerinin emr-i hazinesine bırakmak olmuş asıl sanat ve sanatçılık. Gülümsenerek dost sohbetlerinde mırıldanacak mesele değil ki sövgüye hoşgörü. Ayrıca bir kere ayaklanmış ise kindar düşünceler özgürüm desen ne olur, özgürlük dilesen ne olur.
Sömürü düzeninden kurtulma çağı çoktan geçmiş veya aheste aheste geçmekte sanki...
Belki tarihi yeniden yazma yaşındayız ama her açıdan her gelişmeyle ağır yastayız. Ganimeti toplama peşindeki çiğ süt emmişlik ise saklanılası sırlar derliyor takvim yapraklarından. Şu süprüntü günler özgür sanat fikrine saplanmış, tekstler havada uçuşuyor. Bu kısır döngüde her sonuca gebe soruları yanıtlayamadan da geçmez ki bu ömür. Asıl vahimi ise sanata darbe çözülmeleri hızlandırır ve yepyeni bir özgürlüğü getirir; özgürlüğün elden kayıp gitmesi.
Ensesi kalın bir huzursuzluk bu. Torbada keklik kıvamında yasalar hazırlandığında sözlü-yazılı yarım ağız hatırlatmalar ve göstermelik karşı duruşlar da işe güce yaramaz.
Ondan sonra yanıp tutuşsan da, yakıp yıksan da, ahlanıp vahlansan da çare etmez. Çünkü içtenliksiz edalar feda ederler en ala değerleri. En temiz yüzlü fenalıklar da böylece aklanır ve ayaklanır. Ve boynuna ilmik geçirilmiş heykelcikler de en alasında sanatçı olur bir kalemde.
Oysaki asıl övgü özgür sanata ve hakiki sanatçıya olmalıdır. Geleneksel ürüne saygı da edeptendir ayrıca. Ve ne kadar sınırlansa da sanat bilinmeli ki; asıl sınır sanatçıların yüreğinde ve beynindedir, yönetenlerin uhdesinde değil.
Son günlerde on yıllardır uygulanarak bir bir ülkenin değerleri elden çıkarılan ‘özelleştirme’ de iş tiyatrolara dayandı. Özelleştir-kurtul, özelleştir-boşalt, özelleştir-sat talanından tiyatrolar da nasibini alacak anlaşılan. Belediyede ve devlette tiyatroları yönetmek için ordan buradan atamalar ile ilk adım atıldı bile.
Sanatsal özgürlük böylece sınırlandırılabilir mi veya yok edilebilir mi hepten istenmeyen sanat. Ya insanlık, insanlık onuru izinler yönetimler sıraya konulduğunda hiç edilebilir mi bir çırpıda bilinmez. Hürriyet sevdası ne kadar dayanabilecek bu girdaba her şeyin belirleyicisi o olacak.
Biliyoruz ki gerçekler daima düzenin çıkarlarıyla çelişir. Sanat sanatçı dertop edilip çöpe, kodese konuşlandırılırsa ve sanatsal özgürlük alabildiğine hırpalanırsa etme be usta etme demezler mi adama bakacağız. Sanatçı onuruyla birlikte insanlık onurunun çizmeler altına alındığı sakın ha sakın günlerinin yargılandığı şu günlerde başa gelenlere bakınız. Mevcut sessizlik görmezden geliyor olabilir bu meseleyi de. Gerçekleri yayınlayanlar zaten susturulmuş. Haksız yaptırımlara karşı koyması gerekenler ise uzun zamandır susturucu takmışlar dillerine.
Bu toptan öldürücü marjinalleştirme çabasına ne demeli, ne diyelim şaşkınlığı var her cenahta. Oysa bu üstün çaba, gayret ne için besbelli. Nasılsa sanat öldüğünde özgürlük baki kalmaz, kalmayacak. Ödülü mödülü yok bu girdabın ama mevcudunu bile bu biçim boş kıta sahanlığına yuvarlamak kime ne kazandıracak göreceğiz.
Anlaşılan o ki kültür ve sanat ifadesi inceden inceye ifadesizleştiriliyor. Coşkulu gelişimin, öyle veya böyle küçük düzeltmeler-düzenlemeler ile halka direkt sanat ulaştırmanın önüne devlet eliyle barikatlar kuruluyor. Bu açıkça sanattan beslenmeyin demek. Siz beslenmeyin biz zaten beslemeyeceğiz demek. Mecazi miğferleri delen her aksi düşünce bu örnekte de olduğu gibi aşırı delici ve sakıncalı farz edilip tırpanlanıyor. Çaplı çapsız yeni yeni tırıslayan bu elit tabakanın eline düşenin vay haline. Adı ezber bozmak ama dersler önceden ezberlenmiş, sırayla sırası gelene değiyor topuzun topu. Sanatın aşkla ölümü sanatçının aşkla direnişi bu olsa gerek.
Bu gün sanat, sanatçılar yarın siz, biz hepimiz…
Hamaratça pusu da beklemek, kafaların ayıklanması, çalkantıların içinden çekilen önerilerin gerçekçi ve adil bulunup bulunmayışını sessizce izlemek ve çözümü birilerinin emr-i hazinesine bırakmak olmuş asıl sanat ve sanatçılık. Gülümsenerek dost sohbetlerinde mırıldanacak mesele değil ki sövgüye hoşgörü. Ayrıca bir kere ayaklanmış ise kindar düşünceler özgürüm desen ne olur, özgürlük dilesen ne olur.
Sömürü düzeninden kurtulma çağı çoktan geçmiş veya aheste aheste geçmekte sanki...
Belki tarihi yeniden yazma yaşındayız ama her açıdan her gelişmeyle ağır yastayız. Ganimeti toplama peşindeki çiğ süt emmişlik ise saklanılası sırlar derliyor takvim yapraklarından. Şu süprüntü günler özgür sanat fikrine saplanmış, tekstler havada uçuşuyor. Bu kısır döngüde her sonuca gebe soruları yanıtlayamadan da geçmez ki bu ömür. Asıl vahimi ise sanata darbe çözülmeleri hızlandırır ve yepyeni bir özgürlüğü getirir; özgürlüğün elden kayıp gitmesi.
Ensesi kalın bir huzursuzluk bu. Torbada keklik kıvamında yasalar hazırlandığında sözlü-yazılı yarım ağız hatırlatmalar ve göstermelik karşı duruşlar da işe güce yaramaz.
Ondan sonra yanıp tutuşsan da, yakıp yıksan da, ahlanıp vahlansan da çare etmez. Çünkü içtenliksiz edalar feda ederler en ala değerleri. En temiz yüzlü fenalıklar da böylece aklanır ve ayaklanır. Ve boynuna ilmik geçirilmiş heykelcikler de en alasında sanatçı olur bir kalemde.
Oysaki asıl övgü özgür sanata ve hakiki sanatçıya olmalıdır. Geleneksel ürüne saygı da edeptendir ayrıca. Ve ne kadar sınırlansa da sanat bilinmeli ki; asıl sınır sanatçıların yüreğinde ve beynindedir, yönetenlerin uhdesinde değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder