HER YAZ BAŞI DEDELER KARANFİL, BABALAR İSE KEKİK KOKAR…
Dümene geçer her yaz başı uzun gecelerin şiircisi ve yazı başlar…
Geldiğinde demir alma vakti hayattan, kara tren vagonları da çoktan
gemiye yüklenmiş olur. Elde kalan sadece seyri zor şehir ışıklarıdır ve
paramparça olur avizelik kristaller. Kederli bir son sefer yazılır
maviliklere. Kader beni bu kez yok say diye başlar yazlar ve yazılar.
Hoppa ve kıvrak, bir o kadar da tutkulu ve gerçek bir kuzey türküsü
dolanır dillere. Demir al ve çark et kuzeye emrini hissettirir inceden.
Gamzelerinden yudumlanan hayat, boşa geçen günlerin en keskin ilacıdır
yüreklere. Ve bu kent herkese bu yaz haram ritmiyle çarpar kampana.
Motorlara güç ver, yol ver makinelere, vira ileri diye hükmeder zaman.
Sebepsiz ayrılıklara yepyeni masallar anlatıldığında hiç de zor olmaz
ağlamak.
Başından sonuna yan yana üç kelimedir tüm yaz ve yazıla; dedem, oğlu ve ben, sonuna ağlama efektleri ve üç nokta...
Gemi ilerledikçe öksüzlüğe ve garipliğe niçin utancından simsiyah
dalgalar döver karmaşık şiirler. Dalga dümensiz yarılan gök ve varılan
yer aslında kendi halinde aşkın müebbet hapsinde yüzmektir yalnızca.
Saçlardaki beyazlar köpük köpük imkânsızlığı doğaçladığında, tersine
işler doğa ve dantel dantel vurulur beynin kuzey kıyılarına. İşte o
vakit acılar deniz renkli sulara ve altın gümüş karışımlı kumlara
gömülür. Gözü kara, korkusuz titreyişler ve sudan çıkmış balığa
dönmüşlük dökülür gözyaşlarıyla. Veda öpücükleri sızarken gözlerden,
mehtaba selam durur kirpikler.
Ve gidenlerin ardı sıra şehirler ağlar, şiirler yanar ve şairler ağlar...
Çok yakındır belki, kim bilir kaç evren uzaktadır veya gökyüzünde yüzen
sahipsiz gemi. Yakıtı ağlamaklı düşünceler ve anılardır. Yeterince
dolmuş ise gönül, küllenmiş yaralardan beslenir ayrıca. Ve masumiyet
tutar yakalardan yarınlara çeker her acı günü. Garibe günü gösteren
yıkılası evrenin kiralık veya satılık rüzgârlarıdır. Ve tüm yazarlar her
yaz başı yazılarını uçuracak, kalpleri şişirecek, şiirleri
kanatlandıracak, anıları anlatacak poyraz ararlar. Tepeden tırnağa
arındıran, sıla ve gurbet şarkıları vurunca martıları da fırtınalı
isyanlar kopar uzun yaz geceleri. Çığırtkanlıklar çaresizce delirtir
denizi ve suya hasret suyun sesi, dev taşlarla doldurulmuş limanlarda
boğulur.
Ve sevdalar kentinin sevdası zorla ertelenir. Yani hiç kimse limoni
limansızlıkta mavi-laciverde âşık yeşilin orta yerinde kızım kızım
kızaran güneşe hiçbir soru soramaz. Yaşlanmışlığı, nemi, gamı, rutubeti
neyle kurutacağını öğrenemez. Fındıkkabuğunu doldurmayacak günahlara
kimi ortak edeceğini bilemez. İçlenmeyi, hiçlenmeyi kiminle
paylaşacağını göremez. Af dilemek istenir eller açılıp deniz püskülü
göğe, bu kara sevdada günah yoktu diye ama olmaz. Bulut grisi bulutlara
hissettirmeden ağlamak istenir doyasıya lakin ağlanamaz.
Kaç kitaplık dolusu kitap yalvarışlar boştur aslında. Çünkü kaç değmez
güne açılır paslı anahtarlar. Ve kaç çilingir asla okumadığı,
okuyamayacağı kitapları çaldırır bin bir kilitli kasalardan. Tornasında
demir bileyleyerek kaç masal uydurduğunu unutmuş ustalar hala çıraktır.
Ve raflardan kaç çeşit ışık vurur ise vursun kara masaya gereğince
ışıtamaz.
Her yaz başı işte böyle olur…
Dede öldüğü gün boğazda bir yerde kokoz yıldızların, yakamozlarla
kırıştırdığı uzun gecede yollara düşülür. Fotoğraf karelerinden
sakınılan cansız hayaller arkasına hatıra olsun diye yazılamadan siyah
beyazlaşır. Kiremit kırmızısı çatılarından öpülen kent hala biçaredir ve
tünellerin sonuna varılamayan çıkışı günlük güneşliktir. Dehlizde
ampuller patladığında birer birer, sıcakkan damarda durmaz ve sakallı
dede ölüverir...
Saçlara sakallara beyaz gecelerin gölgesi düşer. Nasıl bir adamsa
dedeler, hep olmadık zamanda akıllara düşer ve o düşüşle canlanır,
kanlanır hayaller. Tespih tanesi dizerken dua dua, yeşil uçurumlara son
sürat seyrederken ömür her iki omuzda oturanlar, mırıl mırıl, yokuş
aşağı gidişe inciler dizer. Ve korkudan eser kalmaz esaretlerin her
nevinde.
Karanfil kokar dedeler ve kalın bağırsak tembelliğinden muzdariplikle
ağrıyan dişe kekik yağı sürmeler ile pusulasız yollanılır yaz düşlerine.
Ele güne rezil olmamak adınadır her şey. Ufacık valizlerde dualar ve
seni seviyorum pusulaları her yaz başı, bağrına babaların bırakıldığı
topraklara uğrar geçer gönüller.
Yollanmışlık varsa sevgiyle en zor sürgünlere genç yaşta erkenden
ihtiyarlamışlık vurur beyaz gölgelere. Bütün inanışlar iç karartınca
kapkara isyan çiçeği sürgün verir, tüm vurgun yemişliklere.
Karanfil kokulu dedelere ve kekik kokan babalara ve ata toprağına her
yaz başı duyulan özlemdir alna sürülen tek leke. Gayrisi temiz pak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder