EĞİTİMİ DÖRTLESEN NE YAZAR, BEŞLESEN NE YAZAR…
Kurban bayramı sonrası 28 Eylülde okullar açılıyor. Bütün öğrencilere ve öğretmenlere başarılar diliyorum.
Öğrencilerin bu sistemde başarılı olma şanslarının son derece sınırlı olduğunu biliyorum. Neden derseniz dünyada eğitim başarı sıralamasında 106. Sıradayız. 106. Sıradan sonrakileri ülke saymak aymazlık olur. Peki, bu başarısızlığın sebebi nedir? Sınavlarda binlerce çocuk sıfır çekiyor. Bir tane dahi matematik sorusu çözemiyor. Kutluyorum başarını 4+4+4…
Önce dilimiz Türkçeyi öğrenip doğru konuşacağız. Bunu doğru yaparsak işin başında problemimizin yarısını çözmüş oluruz. İki gün evvel bir arkadaşım alışverişe giderken alışveriş yapacağı firmaların isimlerini saydı. Baktım hiçbirinin ismi Türkçe değil. Ama sahipleri kendilerinin Türk olduğunu sanıyorlar. Biz el birliği ile adına ister yabancı ister marka hayranlığı densin emperyalizmin istilası altındayız. Yani Türkçemizi geliştireceğimize yok ediyoruz. Eğitimimizi yönlendirenler bu da sizin başarınız. Al sana 4+4+4…
Dershane, ÖSS, alan sınavı, KPSS, TEOG, LYS, SYS, diye giden bir sürü sınav sistemi yöntemi geliştirirken, Anadolu, imam hatip, fen, düz lise derken insanların beynine bilgiyi sokamadık. Çağdaşlıktan, bilimsellikten gerçek dinden uzaklaştık. Eğitimin ve dinin rantıyla uğraştık. Siyasetin ve eğitimin din kisvesi altında nasıl oya dönüştürüleceğinin hesabını yaptık. Atatürk’ün çağdaşlık anlayışını cep telefonu kullanmak, bilgisayar kullanmak olarak anladık. Oysaki cep telefonu, bilgisayar üretebilmektir çağdaşlıktır. Çağdaşlıktan uzaklaşan ezberci bir eğitim anlayışının başarısıdır 4+4+4…
Türkçeyi iyi bilen bir öğrenci matematiği daha rahat öğrenir. Matematik ise insan zekâsını ve muhakeme yeteneğini geliştirir. Üniversite mezunu, işletme ve iktisat mezunu bir genç basit bir faiz hesabını yapamıyorsa diploma dağıtım merkezleri haline dönüşen üniversitelerin eğitim kalitesinin sıfır olduğunu gösterir. İşyerinde matematik bir işlem sorduğumda eleman hemen formülü söylüyor. Ama mantığını söyleyemiyor. Çünkü ezberci bir eğitim almış. Üniversitelerin akademik ve bilimsel bir vasfı kalmamıştır. Bunun alt yapısı değil midir 4+4+4…
Milli eğitim şuralarında insanlarımızın geleceğine yön verilirken o kadar önemli konular konuşuluyor ki; üniversite senatoları da farklı değil sanki fizikte kimyada matematikte tavan yapmışız. Dünya birincisiyiz. Zekâsı çok fazla olan bilim adamlarımız işin pedagojik, psikolojik yönüne hiç bakmadan altmış aylık çocuklarımızı okula başlattılar. Sanırsın ki dünya birinciliği elden gidiyor. Bu telaş içerisinde ey aklı fazla eğitimcilerimiz şu an dünya 106. sıyız. Bu sizin başarınız sizin eseriniz. Tartıştıkları konulardan biri kız çocukları okullarda türban taksın mı takmasın mı konusu. Bir diğeri de tekli eğitime geçilsin mi? Kız ve erkek çocukları ayrı okullarda okusun mu? Ey bağnaz kafa sen bu kafayla hep geriye gidersin. Bunların hiçbiri seni bir adımda ileri götürmez. Uluslar uzayın fethinde yol almışken sen bozuk yollarınla işten eve zor gidersin. Akademik ve bilimsel başarının olmadığı bir ülkedeki geldiğin nokta sıfırsa, tutturabileceğin hiçbir hedefin yoksa bu da senin başarındır. Bu kafayla seni uygulamaya sokan 4+4+4…
Eleştirilerim bilim emekçilerine asla değil. Onların yaşam standartlarını yükseltmeyenlere. Önlerini kesip gerici eğitim verdirenlere. Ancak eğitimin başlangıç dönemlerinde sizleri hatırlayanlara...
Üniversiteler özgür ve bağımsız olmak zorundadır. Akademik, demokratik, laik, çağdaş olabilirlerse ileriye gideriz. Ülke olaylarına suskun, tepkisiz, haksızlığa, hukuksuzluğa, yolsuzluğa tepki koymayıp siyasal iktidarın güdümüne giren okullar ve akademisyenler, TÜBİTAK gibi bilim adamlarını uzaklaştırıp bilime ihanet eden kuruluşlar gelecek nesillere hesabını veremezler. Dediklerim doğru değil mi 4+4+4…
Ülkemizdeki işsizlerin yarısından fazlası üniversite mezunu. İş bulamayan, atama bekleyen üçyüz bin öğretmen var. Ayıp ve yazık değil mi onlara. Üniversitelere ihtiyaç kadar öğrenci almayıp dolduracaksın sonra bu insanlara iş veremeyeceksin. Eğitimdeki başarı mezun ettiğin öğrenci sayısı ile değil verdiğin eğitimin kalitesiyle doğru orantılıdır. Bu sayı bu oran olumsuz yönde gittikçe artıyor. Ara eleman önemli diyorsun ama senin mezun ettiğin bir tekstil lisesi mezunu genç düz makine, overlok, reçme kullanmasını bilmiyor. Peki, bu gençlere dört yıl boyunca neyin eğitimi veriliyor. Zamana da yazık, ailelerinin yaptığı masraflara da yazık. Teorin yok pratiğin hiç yok. Anladık ki senden bir şey olmuyor 4+4+4…
Son yıllarda öğrencilere kitapların bedava verilmesini takdir ederken daha önemlisi o kitapların içeriğini yeni anladık. Tebeşir tozu yuttuğumuz dönemlerdeki, para ile kitap aldığımız dönemlerdeki eğitimin bilgisayar destekli eğitimden daha kaliteli olduğunu gördük. Bu günkü eğitimimiz şekilci, yeri geldi paralelci, yeri geldi gerici eğitim amacının ailelere bilgisayar aldırmak olduğunu anladık. Çocuk, öğretmen bilgisayardan ödev verdi dediğinde aileler farkına varmadan borç harç bilgisayar aldı. Veya çocukları atari salonlarına gönderip çocukları spordan uzaklaştırıp bilgisayar başında bilgisayar oyunları oynatıp obez yaptık. Oldu mu be 4+4+4…
Dünyanın dört bir tarafında okullar açıp, olimpiyatlar düzenleyen anlayışın başarısı dünya 106.lığı. Bu başarısızlık ne yağdı da yer kabul etmedi diyen her şeyi bilen anlayışın bizi getirdiği son nokta. Ya sınav skandalları, sınav yolsuzluklarına ne demeli. Yanlı ve yanlış sorular, yandaşlara cevapları verilen sorular ve alınan tam puanlar kimi kandırıyorsunuz? Balık baştan kokar. Yolsuzluk siyasetin potasında eğitimi de ele geçirmiş. Öğrenci bursları ve yurt sorunu tam bir kangren olmuş. Asgari ücretin 910 TL olduğu ülkede çok kötü fiziki koşulların olduğu özel öğrenci yurtları 600-700 TL’den başlıyor. Düzgün yemek yok, pislik diz boyu. İşler ayna çal çal oyna 4+4+4…
Yeni eğitim dönemine çok büyük sorunlarla başlıyoruz. Ailelerin çocuklarını zorla farklı alanlara, imam hatiplere yönlendirmek, zorunlu din dersi koymak, ahlak dersi vermek gördük ki insanları ahlaklı ve dindar yapmıyor. Önemli olan ülke yönetimindeki yönetici noktasındaki insanların dürüst ve örnek olmaları. Bu çocuklar büyüklerinden çalmayı, yolsuzluğu, kaypaklığı, dönekliği, kişiliksizliği, karakter zafiyetini görse de onlara eline bir bayrak verilerek ülkeye ve bayrağa sahip çıkamayacağını öğretmek gerek. Ay ve yıldızlarda yaşam üretmeyi, çölde yağmur yağdırmayı, doğru enerjiler elde edip insan yararına kullanmayı, savaşın yerine barışı savunmayı öğretip, kardeşçe yaşamaya alıştırdığımızda, doğrularda buluşmaya başladığımızda ülkemiz kalkınır ve huzur içinde yaşarız. Gelecekteki nesillere de güzel bir ülke bırakırız. Bunları yapamazsak 4+4 olsa ne yazar, 5+5 olsa ne yazar.
Kurban bayramınızı en içten dileklerimle kutlarken kurban ettiğimiz eğitim sisteminin düzeltilip bayram olmasını diliyorum. Yine de sen bilirsin 4+4+4…
YOKSULLUK...
Beni hiç bu kadar kimse sevmedi. Benim peşimi bir an bile bırakmadı. Kapıdan kovdum, bacadan girdi. Sen de anladın nasıl olsa sağmal bir ineğim etimden, derimden, sütümden geçinip gidiyorsun. Davarım yok, malım yok. Babamdan miras kaldığın belli. Elli seneden fazla oldu. Hep iki yakamdan tuttun. İki elin cebimde gezdin. Dağlarımı karla kapattın, bağlarımı yoldun, havalar soğudu üşüdüm dondum, aç sefil sokaklarda dolaştım durdum. Bir bardak suyla, bir dilim ekmeği bile parayla verdin. Her kes bir düzen tuttu. Kimseyi kınamadım, eli hor görmedim başımdan bir türlü gitmedin.
Ona buna dağıttın adayla, modayı, bana çok gördün bir demli çayı. Taksim ettin katı, yatı, parayı pulu, bana dedin behey Allahın sersem kulu senin ne işin var malla mülkle, tevekkül et otur oturduğun yerde, gözüme çektim bir siyah perde, gurbet bize mesken oldu yurt oldu. Güllerim açmadan soldu. Gitmem diyorsun yanından yok olup gitsen ne çok sevinirim.
Bana çok öğrettin Muhammet’le – İsa’yı Turdağın da Asasıyla Musa’yı. Ekranda canlı seyrettim kaçakta olsa Aksaray’ı. Aslı yok yaylasını bana verdin. Aldandım. Ceketin kolu yok – geçimin yolu yok.
Olanda çok. Olmayanda yok. Eller halı –koltuk olsun insanlık bizde kalsın diyeceğim ama söz ver yeter ki yakamı bırak yoksulluk. Camdan bakıyorum yan gelmiş Mercedes’in için de, iphone 6 elinde marlboro paketi cebinde. Bunların hepsini görünce avutuyorum kendimi olmuyor. Düşünüyorum kim gömülmüş malınan, çok söylerimde bazı sözler denilmez. Haram bu kadarda yenilmez. Ayakkabısı bir karış, sen bu düzene alış. Kaş göz boya içinde Müslüman’mış bak hele. Sen akıllı ol koçum. Nalına da vur, mıhına da vur; vur dünyanın çarkına vur.
Geçen gün yoksulluğa göz attım. Dedim akıllandım. Piyasa döviz, borsa ihale, mafya onu da öğrendim. Dedi sen çok ampul lamba patlattın. Bizimkiler paraları sayarken göremediler karanlıktan sen dürüst adamsın. Kul hakkı yemezsin, harama uçkur çözmezsin, hediye almazsın, fakir parasını çalmazsın, çırpmazsın. Senin ne işin var bizim bu yollarda sen git sazını çal, sen yoksulsun öyle kal, paran olduğunda iki bira al birini bana bırak biri yeter sana.
Yoksulluğu anlatırsam ne gözü doymaz adam diyorlar. Utanmadan, sıkılmadan bu ülkeyi yiyorlar. Sana 858,00 TL çok diyorlar. Elektrik, su, kömür parası, gitti bu kadarla maaşın yarısı. Öbür aya kaldı evin kirası. Kredi limitin bitti. Aman çok kızar duymasın yukarısı. Devleti vakıf mı sandın bu kadar arsayı kimin sandın. Her şeyin sahibi Allah’tır. Bunlar emanetçidir. Ey kurban olduğum Allah’ım bizi bu dünyaya getirirken bir kere de bizi emanetçi yapsaydın ya. Sen de biliyorsun, yanlış adamlara vermişsin yetkiyi. Bize attıkları kazıkların haddi hesabı yok. Allah’tan sen yaradansın, kadirsin, çok güçlüsün, güçlü olmasan benim gibi senide soyarlardı. Bunların sağı solu belli olmaz sen yinede dikkat et! Ayaküstü adam satıyorlar. Daha ölmeden cenneti satıyorlar.
Böyle diye diye yol kısaldı, ömür bitti. Ne devran değişti ne sen değiştin. Yol arkadaşım oldun YOKSULLUK…
Ahiret’te garantisi yok çek gibi duruyor karşımda. Sakın orada da beni bulma, ara sıra mektuplaş durma yanımda. Benim orda tahvillerime dokunma ayarımı bozma. Asabımı hiç bozma ben gittikten sonra garibanlara bulaşma. Azrail’le anlaş yetim hakkı yiyenleri, bu ülkeyi soyanları, karısını dövenleri, Ana babasına sövenleri, bil cümle bütün şerefsizlerin canın al. Tez gönder. Mallarını da hak edenlere, ezilenlere dağıtıver. Ben seni o zaman severim biliyorum ki kurtuluş yok senden.
İnsan olmak tabii ki ASIL, sen soyup ara sıra basıl, çok konuştum velhasıl…
Varsıllık elimde değil, gücüm sana yetmiyor YOKSULLUK…
ÖNSEÇİMDE BENİ DE SEÇİN!
Duyan duysun, Duyan duymayana söylesin. Milletvekilliğine aday oldum. AKP ile mezhebim tutmaz, MHP ile kafa yapım uyuşmaz, HDP ile alt kimliğim buluşmaz, küçük partilerle de benim işim olmaz. Ben de Atatürk’ün partisi CHP’den aday olayım dedim…
Bir yolunu buldum Genel Başkan ile görüştüm. Aday olmak istediğimi ona da anlattım. Bizde önseçim var, parti içi demokrasi var ben karışmam dedi. Dedim ön seçimde İzmir 2. Bölgeden girsem nasıl olur, hemen ayağa fırladı dedi olmaz; orada ben adayım. Karşıma çıkma ne olur ne olmaz belki beni geçersin, git sen İstanbul’dan aday ol. İstanbul’da Tekin, Oran, Toprak var dedim. Yok, yok sen rahat ol onlar kontenjan, seninle alakası yok dedi. Senin işin örgütle.
Genel Başkana dedim ki Edirne’de Tekirdağ’da herkes adaylara oy veriyor ama İstanbul üç bölgeye ayrılmış, ben ancak bir bölgeden aday olabiliyorum haksızlık değil mi bu? Üç bölgeden de aday adayı olsam olmaz mı dedim. 1. Bölgede belki örgüt beni tanımaz, 2. Bölgede sıralamam zor olur, 3. Bölgede ise yaşım tutmaz. Bu işlere Genel Başkanın da kafası karıştı. Git kardeşim nereden aday olursan ol dedi. Ben de hiç korkmadan özgür irademle aday olmaya karar verdim.
Bütün evrakları hazırladım. Çok heyecanlandım duramıyorum yerimde. Bu adaylık beni en az 10 yaş gençleştirdi. Müracaat parası beş bini ve dosya parası iki yüzü borç da olsa buldum. Lacivert takımı çekip kravatımı taktım gittim Ankara’ya. Adayın otobüsle gitmesi ayıp olur, uçakla gitmek lazım. Yanlışlıkla hızımı alamayıp Erzurum uçağına binmişim. Aktarmalı da olsa zor bela ulaştım Ankara’ya. Sora sora buldum Genel Merkezi.
Aldırmadım rakiplerim benim için yaşlı demişler. Vallaha da yalan billaha da yalan. Şükrü beyden 6 yaş, Ali beyden 2 yaş, Deniz beyden bir yaş küçüğüm varın siz hesaplayın. Elli yaşımda midem belim ağrıyordu. Altmışımda siyatiğim ve romatizmalarım azdı. Yetmişimde bir atımlık barutum kaldı. Kaldı ama Genel Merkezin 13. Katına asansörle çıktım ama dönüşte aşağıya merdivenlerden çok rahat indim. İnanmaz iseniz Veli bey şahidimdir.
Diplomamı da yükseltmiştim geçen zamanda. Manavlık sertifikamı Orman Fakültesinden, kasaplık belgemi Ziraat Fakültesinden aldım. Bilişimciyim zehir gibi, yani internet kullanıyorum bu yaşımda. Tvitır hesabım da var, fesbukta sayfam da. Siyaseti de iyi bilirim, yüksek siyaset akademisi mezunu çiçeği burnunda akademisyenim. Hukuk ve ekonomi konusunda da uzman sayılırım. Sağlık, ulaşım kültür ve spor da benim asli işim. Gördüğünüz gibi ne kadar donanımlı ve bilinçli bir aday adayıyım. Daha fazlalıklarım var da söylemiyorum. Müteahhitlik ve işadamlığım 5 Nisan kararları sonrasında bitse de çok şükür geçmişimizde bunlar da var. Haram yemedik, kul hakkı hiç yemedik ama arada sırada küçük pembe yalanlar söyledik. O kadarcık da olsun artık.
Adayım ya bol bol resim, afiş bastırdım. Gözüm çıka gardaş her ilçeye de rica minnet astırdım. Kahvaltı, yemek vermesem de, yemek dernek biletleri almasam da üyelere çok taze tam lezzetli bol susamlı simit dağıtabilirim. Cepten illallah dedirten mesajlar atamasam da internette gönülden yazar hepsine ulaşabilirim. Ulaşmaya çalıştım da. Rakiplerim bu kez güçlü olduğumu anladılar, sayfama virüs bulaştırdılar, sitemi çökerttiler. Sponsorlar aradım kendimi daha iyi tanıtayım diye zübüklüğe yatkın mısın dediler. Dedim yok anlamam o bu işlerden, o zaman lokomotif bir adaya vagon ol dediler. Dedim olmaz, o vakit dediler senden hiçbir şey olmaz, olsa olsa çok iyi takoz olur senden. Hadi git işine bak.
Baktım mercedesle gelen adaya o buyurun beyefendi diyorlar, bana da sen kimsin nereden ve neden çıktın deyip bir köşede ayakta dikiyorlar. Şeref sinemaya gitmiş, emek yemek hak getire. Ne zormuş kardeşim bu adaylık. Şunu herkes bilsin alışıldık bir laf tutulmayacak bir söz ama bu benim ilk ve son adaylığım. Vallahla da billaha da yalandan da olsa bir daha aday maday olmam. Bu iş bana göre değilmiş. Ben buralarda durmam.
Gerçekten de aday olsam benim için zor olurdu, Allahtan değilim. Çok değerli nitelikli adaylarda var sözüm ola onlara değil. Ama sadece aday olmak için adaylar da var. Onlara söz kifayet etmez. Umarım CHP üyeleri ahlaki ve vicdani oy verirler. Bu on yıllardan sonra gelen önseçimi doğru değerlendirirler.
Bu duygularla önseçimde oylanacak bütün aday adaylarına başarılar diliyorum. Kolay gelsin…
AÇ…
Can boğaza gelmiş, yaşamın sarkacında salınıyoruz. En son lodos çıktığından beri sığınacak bir liman ararken pespayeliğin içerisinde, açlığın kenarında, biteviye durmaksızın çalışıyoruz.
Simetrik yaşıyoruz. Asimetrik paylaşıyoruz. Geometrik büyüyoruz. Siz bize bakmayın çocuklar, geleceğinizi kendiniz kurun. Biz kendi cennetimizi yaratamadık, mahşere kaldık.
Biz namuslu mahallenin, onur sokağının çocuklarıyız…
Bizim de elimiz kalem tutar, mürekkep yalamışlığımız var, biz de yazarız. Ama bir türlü yazmaya gitmez elimiz. Bizi sevenler de yapılara harç çeker gibi haydalayarak yazamaz. Hüznün, geç kalmışlığın nemi vardır yanaklarımızda. En büyük aşk ihanete kurşun sıkmaktır. En büyük ihanet ise aşka kurşun sıkmaktır. Ülkemde en büyük halk devrimi ise 1 Mayıs’ta Taksim’de halka kırmızı bir gül verebilmektir.
Taksim ettiler Taksim’i de. Özgürlüğümüzün varlık sebebi Gezi Parkı’nı aç, Taksim’i açın işçilere, alın teri dökenlere.
Çevir sayfayı defteri aç, kalemi aç, musluğu aç, vanayı aç, açsana iki gözüm gözünü aç.
Ağzına bal çalacaklar, çok çalacaklar, oy alacaklar.
Ekini derenin terini silerim, koyun gibi melerim, işçim memurum, bütün halkım diyorsam da inanma. On iki yıldır yaptığımız meydanda. Daha ne istiyorsun, de bana yeter ki. Vakıf aç, kasa aç, kutu aç, imam hatip aç, yeşil alanları imara aç, kutu aç, vallahi açarım. Ama sen de açıl deme bana. Onlar konuşur biz yaparız. Yürü be koçum kim tutar seni.
Aziz milletim başını kapat, gözlerini kapat, bak bu çok önemli. Namaz niyaz, hac zekât, oruç zaten senin borcun. Borcun dedik de gübre borcun, kredi borcun, kart borcun, varsa öde. Sakın unutma!
Askerlikte sahneye oryantal yapmak için çıkan dansöze de aç aç derler. Sen de aç. Hemen aç aç. Aç sınırları, gümrük kapılarını aç, doğal gazı aç, kombiyi aç, 2B arazilerini aç, Araplara boğazı aç, israil’e mayınlı arazileri aç, Alman İngiliz ve Ruslara sahilleri aç. Aç açtıkça açılalım, paket aç, torba aç, konserve aç, AVM aç, hapishane aç, banka aç. Aç mutlaka aç, görür aziz milletim neleri açıyoruz.
Sen de yandan mı oynarsın, soldan mı oynarsın. Sen de aç. Soma’yı aç, Ermenek’i aç, anayasayı aç, hukuku aç, davayı aç, Berkin’i aç, Özgecan’ı aç, kadın cinayetlerini aç, basını aç, sansürü aç, yoksulluğu aç, barikatları aç, Gezi’yi aç, Taksim’i aç. Gerçi bunları konuşmak anayasaya aykırı ama susma konuş, ağzını aç. Acele et sen de bir paket aç.
Açık artırmaya ihaleye çıksa da sen yine söyle. Emekliye iki maaş ikramiye, asgari ücret binbeşyüz TL, mazot birbuçuk TL, sen de aç, geç kalsan da aç.
Herkes açarsa ben de açarım. İki entelektüel, bir sanatçı, bir yazar falan filan bulurum, atarım kendimi mey haneye. Garsona sen de aç derim. Rakı aç aslan sütü olsun, bira aç, kapak aç, şarap aç, Müzeyyen Senar’ı aç, aç babam aç. Aç hadi güzelleşelim. Kafam hem demlensin, hem de dinlensin. Mey haneci boşunu kaldır, dolusunu getir. Yine çakırkeyf olmak varmış kaderde.
Anlamadın değil mi aç, aç diye sorarken. Aç kardeşim aç. Gençler işsiz ve aç, öğrenciler aç, işçiler aç, doğudan batıya, kuzeyden güneye aç. Aç derken açıldım. Seyyanen yüz TL zam aldım. O da burada bitti.
Ne gözü doymaz adamsın sen, aç gözlü müsün? Evet doğru, halkım aç, aç kardeşim aç…
UÇ, SURUÇ VE SONUÇ
Suruç’ta IŞİD’li bir intihar eylemcisi tarafından 32 genç insan öldürüldü. Yüz civarında yaralı var. Güpegündüz yıldızlar yandı. Ölümün rampasında durduk. Bu gençlerin ellerinde kitap, çocuklar için oyuncak ve dikilmek için fidanlar vardı. Masumdular, korumasızdılar. Kimi doktor, kimi hukukçu olacaktı. Her birisi oylumunda birer çiçekti. Yazıklar olsun. Bir arı bile olamadık, bu çiçeklerden bal yapamadık. Kan sızan kör günde toplumun en uçtakilerinin bile vicdanı sızladı ama maalesef koruyamadık.
Ülkemizde sıkıntı büyük. Yeni katliamlara gebe. Parça tesirli veya canlı bombaların üzerindeki piminin çekilmesini bekleyen insanlar haline geldik. Kısa zaman aralığında bir asker ve iki polisin katledilmesi Ortadoğu bataklığında olduğumuzun, battığımızın bir kanıtı oldu. Şu bilinmeli ki bu ölenler kaza kurşunu ile doğmadılar. Anneleri tarafından güzel bir dünyada yaşasınlar diye doğuruldular. Bu gençler ki fidanların, oyuncakların, kitapların birlikteliğinde insanlığın koalisyonunu kurdular. Barış ve sevgi için IŞİD’e karşı sur oldular, kale oldular. Bir buçuk aydır hükümet kuramayan, bir adım dahi atamayanlar, olanların ve olacakların sorumlusu değil midir?
Yalan yanan mumda söner. Cadde ve sokak isimlerimiz dahi militaristken, yiğitlikten dem vururken, kahramanlık türkülerimiz darbe gecelerinde kaldı. Hasan Mutlucan’da öldü. Şimdi her olayda her katliamda, her ölümde, her zulümde kınıyor ve lanetliyoruz. Sorumlu vatandaş ve duyarlı bir insan olarak bu en doğal hakkımız. Ama devleti yönetenler sözüm ona onlarda kınıyor ve lanetliyorlar. Ölen gençlerin cenazelerinde bir tane bile bakan yok, nereye bakıyorlar, hükümette yok. Ölenler bizden değil mi diye düşünüyorlar. Bugün sorulması gereken en temel soru; devlet nerede?
Var olan devlet Ortadoğu’da kimin yanında. Esad baş düşman oldu. Bir bakıyoruz PYD’nin bir bakıyoruz IŞİD’in yanında oluyoruz. Burun ucuyla IŞİD’e karşıyız. Konuşmaları hiç de inandırıcı değil. Olanlar meydanda; acz ve acı içindeyiz. Bir karikatür için en sert tepkiyi koyan Türkiye IŞİD’e karşı niye bu kadar tepkisiz. IŞİD’ten korkuyor muyuz? IŞİD halifelik, hilafet, biat, cihat, diyor en acımasız katliamlar yapıyor, ucu Suruç’ta ve bir çok yerde bize dokunuyor. Internet sayfalarında hedeflerinin İstanbul’u ele geçirmek olduğunu söylüyorlar. Müslüman olduklarını iddia ediyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bunların Müslümanlığı ile ilgili en ufak bir yorumları bile yok. Bir trilyonluk arabada kalmış akılları. Diyanet suskun, üniversiteler suskun, STK’lar suskun. Anlaşılan uzun yıllar bu coğrafyada IŞİD ile boğuşacağız.
Bu ülkede güçlüler de mağdurları oynuyor. Enteresan olan, bu durum prim de yapıyor. Zarar gören kesimler meydanlara inerek, slogan atarak, cenaze törenleri düzenleyerek tepkilerini ortaya koyuyorlar. Bu normal bir durumdur ama ülkeyi yönetenlerin, siyaset kurumunun kendini mağdur gösterip oy devşirmesi, prim yapması ise anormal bir sonuçtur.
Çiçekler silah taşımaz, güzellik yaşatır evrene. Ağaçları, çiçeklerin, canlıların koalisyonudur. Yeryüzü onu tahrip etmek isteyenlere karşı yıldırım ve şimşeklerle uyarır. Sellerle, hortumlarla depremlerle kendini savunur. Yurdumuzun güzelliklerini yaşatma ve savunma hakkı vermiyorlar bizlere.
Son kırk yıldır bizler uzman olmamamız gereken konularda uzman olduk. Sanki her birimiz akademik eğitim aldık. Hepimiz terör uzmanı olduk. Katliamların, ölümlerin, zulümlerin, işkencelerin ve hapislerin ilmini yaptık. Pratiğimiz, TV ve internet paylaşımlarımız her konuyu kendi sınırları içerisinde tartışır ve analiz yapar duruma getirildik. MİT, CIA, FBI, MOSSAD gibi haber alma istihbarat örgüt elemanlarını fersah fersah geçtik. Dünyadaki terör haritasını çıkartmak bizim için çocuk oyuncağı oldu. Terörle yatıyor, terörle kalkıyoruz. Sıranın bize ne zaman geleceği psikolojisiyle yaşamaya çalışıyoruz.
Dünyada hiçbir ulus bizim kadar bilmez. Biz tüm terör örgütlerini, legal ve illegal bütün yapıları biliriz. PKK, EL KAİDE, IŞİD, EL NUSRA, KCK, PYD, ÖZGÜR SURİYE ORDUSU, ESAD, HİZBULLAH ve diğerleri. Ayrıca Çeçenlerden Azerbaycana, Makedonya’dan Kosova’ya, Tunus’tan Mısır’a, Libya’dan Kenya’ya, Yemen’den Katar’a, Afganistan’dan Pakistan’a, Gazze’den Filistin’e ve diğer ülkelerdeki olayları bilir, yorum yapar, ciltler dolusu kitap yazabiliriz.
Bir tek şunu bilemeyiz; Ortadoğu’daki bu çatışmalar, katliamlar sadece İsrail ve uluslararası emperyalizmin işine yarar. Bilgi kirliliği içerisinde Ortadoğu’da herkes birbirinin düşmanıdır. Barışmaları da çok zordur. Ortadoğu’daki Arap Baharına ne oldu. Eş başkanlığımızdan beri bu bataklığın içerisindeyiz. Zor çıkarız bu işin içerisinden. Ölenlere tabii ki üzülmeliyiz ama kandırılıp IŞİD’e katılan gençlerin de önlemini almalıyız, bunlara da üzülmeliyiz.
Sonuç olarak yazık oluyor bizlere. Normal yaşamayı unuttuk. Türkülerimizi, şarkılarımızı unuttuk. Sanat ucube oldu. IŞİD’in yüzlerce uyuyan hücresi var bu ülkede. Çanlar bizim için çalıyor, ölüm kol geziyor. IŞİD hücreleri uyanmadan biz uyanmalıyız. Dün uç olanlar bugün Suruç’ta, Reyhanlı’da karşımıza katliam olarak çıktılar.
Gelecekte bizi yeni sıkıntılar bekliyor. Bütün çelişkilerimizi bir tarafa bırakıp barışı ve sevgiyi getirmeliyiz bu topraklara.
Yoksa daha çok;
“ Nihansın dideden ey mest-i nazım / Bana sensiz cihanda CAN ne lazım “ deriz.
Ve daha çok ocaklar söner…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder