“AFFERİN SİZE ÇUCUKLAR…”
Atatürk, gündelik yaşamında sevdiklerinin tamamına hangi yaşta olursa olsunlar ‘Çucuk’ diye hitap ederdi…
Temiz ve özenli Türkçe konuşan çok iyi bir hatipti. Resmi görüşmelerin dışında ise genellikle tatlı bir Rumeli şivesi ile konuşurdu. Veya bazı kelimeleri özellikle Rumeli ağzıyla söylerdi. O yüzden yakınlarına ‘Çucuk’ vurgusu yapardı. Maiyetindekilere ve çevresindekilere genellikle “Çucuk” diye seslenirdi. "Çucuk". Erinden paşasına, vekilinden bakanına, makamından masasına tüm sercanlarına söze başlayacakken babacan bir tavırla “Beri bak çucuk” derdi.
Yine okudum yerine ‘ukudum’, topçu yerine ‘topçi’, tabanca yerine ‘tapanca’, öptük yerine ‘üptük ‘, kulübe yerine " kulüba’ diyen tipik bir Rumelili şivesi yapardı.
Kullandığı en ağır kelime ise ‘Hebenneka’ idi…
Çocuklara ve gençlere sonsuz derecede güvenirdi. Onlara ve ailelere her fırsatta öğütler verirdi;
"Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka; gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir."
Ve daima çalışmayı tavsiye ederdi;
"Türkiye Cumhuriyeti’nin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin. Bu belli. Fakat zekânı unut. Daima çalışkan ol”
Çocukları ve gençleri aşırı sevmesinin yanında onları çok iyi tanırdı;
“ Yaşamının son yıllarında bir eylül akşamı, gençler Florya kıyılarında iki sandal ile geziyorlardı. Gençler bir ara deniz köşkünden bir sandalın kendilerine doğru geldiğini fark ettiler. Atatürk; ‘Çucuklar, eğlenmeniz çok hoşuma gitti. Aranızda bulunmayı arzu ettim…’ Gençler Atatürk’ün bizzat kendisinin kürek çektiği sandalı da aralarına alırlar. Üç sandal denize açılırken Atatürk : ‘Aferin Çucuklar…” der.
Gençler minnettarlıklarını dile getirir. Atatürk: ‘Çucuklar, ben bu inkılâbı sizin babalarınızla, dayılarınızla, analarımızla velhasıl bütün vatandaşlarımızla yaptım. Şimdi eğlenmek sizin hakkınız. Ancak, görüyorum ki, bana karşı güveniniz çok kuvvetli. Size bir soru soracağım: Kabiliyetsiz bir milletin başında bulunsaydım, bu inkılâbı yapabilir miydim? İçlerinden biri: ‘Atam, siz kabiliyetsiz bir milletin başına gelemezdiniz. Çünkü kabiliyetsiz milletten böyle şef çıkmaz.’ Diye atılır. Atatürk heyecanla gencin elini sıkar: ‘ Çucuklar işte bunu söylemenizi bekliyordum…”
Bakışlarıyla dahi insanın içini titreten sert görünüme sahipti ama bir o kadar da hoşgörülüydü;
“Bir halk toplantısında, bir genç hiç çekinmeden Atatürk’e: Paşam, size diktatör diyorlar, ne dersiniz? diye sorar. Atatürk; Çucuk, ben diktatör olsaydım, sen bana şimdi bu soruyu soramazdın? yanıtını verir.”
Ve Atatürk tüm ‘Çucuklarına’ kendisini özlediklerinde korkmadan aynaya bakmalarını salık verir;
“ Bir okul ziyaretinde öğrenciler Atatürk’ün etrafında bütünleşir. Sevinçle alkışlarlar. Ancak bir küçük çocuk kenarda duruyordur. bu durum Atatürk'ün dikkatini çeker. Onu yanına çağırır: ‘Çucuğum, neden durgunsun? Derdin mi var? Hasta mısın?' diye sorar. Çocuk: ‘Bir şeyim yok efendim' der ve arkasını dönüp, gözyaşları gizlice siler. Atatürk: ‘Niçin ağlıyorsun Çucuk? Ağlamana çok üzülüyorum'' der. Çocuk, gözlerini Atatürk'e diker: ‘Atam, seni böyle yakından görmek isterdik gördük. Sevindik. Sıramızı savdık. Bir daha seni ne zaman göreceğiz? Onun için ağlıyorum.’ yanıtını verir.
Atatürk çocuklara döner: ‘Siz Türk Çucukları her biriniz benim parçamsınız. Bende sizin. Beni ne zaman görmek isterseniz, aynaya bakın.''
İşte o ayna, acı kayıptan tam 78 yıl sonra, İstanbul’un orta yerinde bir ilçede kuruldu. Atatürk’ü anma sabahında resmi program gereği kaymakamlık, garnizon ve belediye çelenk sundu. Tam iki dakikalık saygı duruşuna geçilecek safhada iki Atatürk genci, iki Atatürk ‘Çucuğu’ ortaya çıktı. Atatürk’ün Partisi’nin çelengini şaşkın bakışlar arasında saygıyla kaidesine yerleştirdiler. Ata’yı layığıyla selamladılar. Aynanın içinde Atatürk ile buluştular.
Atatürk’ün yattığı yerden; ‘Aferin Çucuklarım…’ dediğini duyar gibi oldum. Kime ve kimlere ‘Hebenneka’ dediğini çıkaramadım. İrkildim. Cumhuriyet Meydanı’ndaki ayna hazirunun çoğunu göstermiyordu. Korktum…
“Aferin size Çucuklar…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder