YUNUS KARASI
Bazen zamansız tövbeler de para etmez. Pişmanlıklar da. Kırgınlık inceden inceye artar. Dualar da kızgınlığı serinletmez. Öyle ki kimi vakit Tanrı’ya bile boyun eğilmez. Çünkü kızaran gözlere ‘Yunus’ karası vurur. Gözü karalık işte budur. O mitolojik günlerden kalmadır kutsal isyan. Özgürleşmeye en makul kaçıştır…
Ninovalılar otuz üç yıl Yunus'a sövdüler. Asur çıkardılar. Süründürdüler. Gönderilişine isyan ettiler ve göndereni de inkâr ettiler. Top yekûn direndiler. Yunus çaresizliğinden işi Allah'a bıraktı. Tebaasına ah etti. Çıktı kentten, dağa çıktı. Kendisini ibadete adadı. Günlerce Tanrıya yalvardı yakardı. Toplumun cezalandırılmasını talep etti. Dağdan indi kırk gün daha halkına yalvardı yakardı. Gece gündüz uğraştı ama nafile.
Yine de Yunus uyarıldı. O da son kez uyardı. Emek yine boşa gitti. Hırsından hepsini terk etti. Önce derilerin rengi değişti. Kırkıncı gecenin sabahında göğü kapkara bulutlar kuşattı. Azap ve gazap yakındı. Başa gelecekleri çok geç anladılar. Aradılar. Yunus yoktu gitmişti, bulamadılar. O meçhule giden bir gemiye binmişti çoktan…
Yani Yunus emri ilahiye uyup Ninovalılara gitmedi. Tanrı buyruğuna da karşı çıktı. Onlara çağrıda bulunmadı. Denize açıldı. Tanrı yeri göğe, göğü yere yığdı. Tanrı yeli Yunus’u denizin tam ortasında buldu. Bulduğunda uyuyordu. Mürettebat panik içinde uyandırdı Yunus’u. Kur'a ona çıkmıştı.
Denizi ve karayı yaratan göklerin Tanrısı Rab’tan kaçtığı ortaya çıktı. Kaçış yoktu aslında. Yunus ‘beni denize atın’ dedi. Kıyamadılar. Fırtınadan da kaçamadılar. Fırtına daha da şiddetlendiğinde Yunus'un suçunun ceremesini çekmemek için onu denize salladılar. Ve büyük balık küçük balığı yuttu.
Yunus üç gün üç gece ölüler diyarının bağrında hapis kaldı. Tekrar Ninovalılara mesaj iletmek karşılığında koca balık Yunus'u karaya kustu. Üç gün yol yürüdü. Vardığında kenti bir araya topladı. Onlara şehrin kırk günlük ömrü kaldığını iletti.
Yüz yirmi bin insan, binlerce, yüz binlerce, milyonlarca canlı bu kez ilahi çağrıya direnmedi. Gerçeği kabullendi. Zenginliğe sırt döndü, çala çula büründü. Kral krallığından vazgeçti. Tahtı bıraktı. Küle oturdu. Herkes kötülükten ve zorbalıktan vazgeçti. Bu seferberlik sayesinde yok olmaktan yırttılar. Kırk günlük süre dolduğunda Tanrı sözünde durdu.
Yunus bir kez daha gücendi. Tanrısına öfkelendi. Boşa geçen on yıllarına yandı. Ölmek yaşamaktan evlâdır ‘Al Canımı’ diye niyaz etti. Ninovalılardan bir kez daha ayrıldı. Tepelerden birinde, bir yere çardak kurdu. Kenti kuşbakışı gözledi. Ölümüne öfkesi sönmedi. Ölüm dilemek aşkı da tükenmedi. Kızgın güneş ve alev büklümlü yellerle boğuştu. Öfkesinin kurbanı olmaya yakın Tanrı aklıyla buluştu. Ve kendisi ile yüzleşti. Emeksiz hiçbir şeyin değerinin olmayacağını geç de olsa anladı. Tanrısına da hak verdi.
Çünkü koskoca âlemin, hayatın özü ‘asma kabağı ile kurtçuğun’ hikayesiydi. Asma kabağını kurutan kurtçuğun. Zamanı gelince gerçeği ve hayatın inceliğini anlamıştı.
Kendini böyle kurtardı…
Bazen zamansız tövbeler de para etmez. Pişmanlıklar da. Kırgınlık inceden inceye artar. Dualar da kızgınlığı serinletmez. Öyle ki kimi vakit Tanrı’ya bile boyun eğilmez. Çünkü kızaran gözlere ‘Yunus’ karası vurur. Gözü karalık işte budur. O mitolojik günlerden kalmadır kutsal isyan. Özgürleşmeye en makul kaçıştır…
Ninovalılar otuz üç yıl Yunus'a sövdüler. Asur çıkardılar. Süründürdüler. Gönderilişine isyan ettiler ve göndereni de inkâr ettiler. Top yekûn direndiler. Yunus çaresizliğinden işi Allah'a bıraktı. Tebaasına ah etti. Çıktı kentten, dağa çıktı. Kendisini ibadete adadı. Günlerce Tanrıya yalvardı yakardı. Toplumun cezalandırılmasını talep etti. Dağdan indi kırk gün daha halkına yalvardı yakardı. Gece gündüz uğraştı ama nafile.
Yine de Yunus uyarıldı. O da son kez uyardı. Emek yine boşa gitti. Hırsından hepsini terk etti. Önce derilerin rengi değişti. Kırkıncı gecenin sabahında göğü kapkara bulutlar kuşattı. Azap ve gazap yakındı. Başa gelecekleri çok geç anladılar. Aradılar. Yunus yoktu gitmişti, bulamadılar. O meçhule giden bir gemiye binmişti çoktan…
Yani Yunus emri ilahiye uyup Ninovalılara gitmedi. Tanrı buyruğuna da karşı çıktı. Onlara çağrıda bulunmadı. Denize açıldı. Tanrı yeri göğe, göğü yere yığdı. Tanrı yeli Yunus’u denizin tam ortasında buldu. Bulduğunda uyuyordu. Mürettebat panik içinde uyandırdı Yunus’u. Kur'a ona çıkmıştı.
Denizi ve karayı yaratan göklerin Tanrısı Rab’tan kaçtığı ortaya çıktı. Kaçış yoktu aslında. Yunus ‘beni denize atın’ dedi. Kıyamadılar. Fırtınadan da kaçamadılar. Fırtına daha da şiddetlendiğinde Yunus'un suçunun ceremesini çekmemek için onu denize salladılar. Ve büyük balık küçük balığı yuttu.
Yunus üç gün üç gece ölüler diyarının bağrında hapis kaldı. Tekrar Ninovalılara mesaj iletmek karşılığında koca balık Yunus'u karaya kustu. Üç gün yol yürüdü. Vardığında kenti bir araya topladı. Onlara şehrin kırk günlük ömrü kaldığını iletti.
Yüz yirmi bin insan, binlerce, yüz binlerce, milyonlarca canlı bu kez ilahi çağrıya direnmedi. Gerçeği kabullendi. Zenginliğe sırt döndü, çala çula büründü. Kral krallığından vazgeçti. Tahtı bıraktı. Küle oturdu. Herkes kötülükten ve zorbalıktan vazgeçti. Bu seferberlik sayesinde yok olmaktan yırttılar. Kırk günlük süre dolduğunda Tanrı sözünde durdu.
Yunus bir kez daha gücendi. Tanrısına öfkelendi. Boşa geçen on yıllarına yandı. Ölmek yaşamaktan evlâdır ‘Al Canımı’ diye niyaz etti. Ninovalılardan bir kez daha ayrıldı. Tepelerden birinde, bir yere çardak kurdu. Kenti kuşbakışı gözledi. Ölümüne öfkesi sönmedi. Ölüm dilemek aşkı da tükenmedi. Kızgın güneş ve alev büklümlü yellerle boğuştu. Öfkesinin kurbanı olmaya yakın Tanrı aklıyla buluştu. Ve kendisi ile yüzleşti. Emeksiz hiçbir şeyin değerinin olmayacağını geç de olsa anladı. Tanrısına da hak verdi.
Çünkü koskoca âlemin, hayatın özü ‘asma kabağı ile kurtçuğun’ hikayesiydi. Asma kabağını kurutan kurtçuğun. Zamanı gelince gerçeği ve hayatın inceliğini anlamıştı.
Kendini böyle kurtardı…
KİTAPLI MUSA’NIN KİTAPSIZLARI…
KİTAPLI MUSA’NIN KİTAPSIZLARI…
Kitaplı Musa ile başlar kitaplı dinler. O kitaplı dinleri kuranların ilki, ilk peygamberdir, vasiyet vazifeli çocuk Musa…
Moses nübüvvet benliydi. Mühürlüydü. Annesi Asiye. Babası Moşe. On iki boy içinden Levi boyundan İsrailoğlu soyundandır Musa. Beni İsrail. Zion. İbrani. Musevilerin atasıdır. Rivayetler Firavun Tutanakhamon döneminde yaşadığı hakkındadır. Ayrıca 2. Ramses zamanında doğduğu, büyüdüğü Mısır'dan çıktığı da yazılır çizilir.
Devir erkek çocuklarının boğazlandığı dönemler. Nil bağrına basar Musa'yı. Firavun ailesi onun Nil’in sularında bulup alır. Başlarına bela büyütür. Musa firavuna oğul olur. Mirasçı olur. Oysa baş korku, baş çelişki budur. Firavunun sonu böyle gelecektir, sistem çökecektir. Kudret bitecektir. Ve ilk hamle gecikmez.
Mısırlı bir komutan bir yahudi köleyi kırbaçlarken dayanamaz Musa. Bilim, ilim ve hikmet o yöndedir. Mısırlının canını alır. Köleyi kurtarır. Bunun üzerine firavun babasının zorbalığından Midyan'a kaçar. Bir kâhin kızıyla evlenir. Sessiz sakin yaşar. Ve o dinginlikte Tanrı sözleri ile buluşur.
Tanrı’dan İsrail kavmini firavundan kurtarması ve yeni bir din kurması yönünde telkinler alır. Kutsal asası elinde peygamberleşir. O asa ki vakti gelince yılandan ejderhaya dönüşebilir, Kızıldeniz’i ikiye bölebilir.
Gelişmelerden çekinen ince eleyip sık dokuyan firavun Musa’yı Mısır’dan kovar. Yetmez korkusundan peşine askerlerini de salar. Mısır’dan dışarı Musa’yı öldürsünler ister. Musa Kızıldeniz’i mucizevi boyutta ikiye ayırmasa az kalsın firavunun isteği gerçekleşecektir. Derin yarıktan kavmi geçer, firavun hanedanı askerler Denizde boğulur.
Yurtlanılan nu yeni yerleşkede Musa'ya ‘on emir’ gelir ve Musa kitaplı olur. Kitaplı Musa, Tevrat ve israiliyat başlar…
İlahi emirler Tanrı’nın birliği ile başlar. Musa kavminin başka Tanrı tutamayacağını söyler. Put ve putlara tapma yasaklanır. Cumartesi tatil sayılır. Ana ve babaya saygı kurallardan biridir. Zina yapılmayacak, yalan konuşulmayacak, yalan tanıklık edilmeyecek, hırsızlık kesinlikle yapılmayacak emirleri bir bir sıralanır. Komşu malı ve ırzına göz koyulmayacak emri de bir diğeridir.
Asıl önemli ilahi emir ise; “Nedeni ne olursa olsun katiyen adam öldürülmeyecektir.”
Kitaplı Musa Tur Dağı’nda Tanrı ile kırk günlerce söyleşir. Sözleşir. Ahitleşir. Kırk yaşından sonra eriştiği mertebenin hakkını vermek için çöllerde kırk yıl dolaşır. İsrailoğullarını doğru yolu çekmek için çalışır. Uğraşır. Ama kavmi ilk fırsatta onu satar, yarı yolda bırakır. Kaçar.
Kavmi kitaplı Musa'yı bir yana koyup tekrar Mısır'a döner. Toptan firavuna sığınırlar. Firavunun onlara onları yönetmek için yaptırdığı ilahlara tapmaya devam ederler. Mısır'dan çıkarken önlerine geçen Musa'ya da ‘bize ne oldu bilmiyoruz’ derler.
Bu büyük ihanetle de yeni kitaplı peygamberler ve kitaplı dinlerin yolu açılır…
Şimdi şu Kitaplı Musa’nın, şu ilk kitaplı din kavminin on yıllardır Ortadoğu coğrafyasındaki kitapsızlığı hangi kitaba sığar? Hiç birine. Peki, bu kitaplı Musa’nın kitapsızlarının firavunlaşması…
Kitaplı Musa ile başlar kitaplı dinler. O kitaplı dinleri kuranların ilki, ilk peygamberdir, vasiyet vazifeli çocuk Musa…
Moses nübüvvet benliydi. Mühürlüydü. Annesi Asiye. Babası Moşe. On iki boy içinden Levi boyundan İsrailoğlu soyundandır Musa. Beni İsrail. Zion. İbrani. Musevilerin atasıdır. Rivayetler Firavun Tutanakhamon döneminde yaşadığı hakkındadır. Ayrıca 2. Ramses zamanında doğduğu, büyüdüğü Mısır'dan çıktığı da yazılır çizilir.
Devir erkek çocuklarının boğazlandığı dönemler. Nil bağrına basar Musa'yı. Firavun ailesi onun Nil’in sularında bulup alır. Başlarına bela büyütür. Musa firavuna oğul olur. Mirasçı olur. Oysa baş korku, baş çelişki budur. Firavunun sonu böyle gelecektir, sistem çökecektir. Kudret bitecektir. Ve ilk hamle gecikmez.
Mısırlı bir komutan bir yahudi köleyi kırbaçlarken dayanamaz Musa. Bilim, ilim ve hikmet o yöndedir. Mısırlının canını alır. Köleyi kurtarır. Bunun üzerine firavun babasının zorbalığından Midyan'a kaçar. Bir kâhin kızıyla evlenir. Sessiz sakin yaşar. Ve o dinginlikte Tanrı sözleri ile buluşur.
Tanrı’dan İsrail kavmini firavundan kurtarması ve yeni bir din kurması yönünde telkinler alır. Kutsal asası elinde peygamberleşir. O asa ki vakti gelince yılandan ejderhaya dönüşebilir, Kızıldeniz’i ikiye bölebilir.
Gelişmelerden çekinen ince eleyip sık dokuyan firavun Musa’yı Mısır’dan kovar. Yetmez korkusundan peşine askerlerini de salar. Mısır’dan dışarı Musa’yı öldürsünler ister. Musa Kızıldeniz’i mucizevi boyutta ikiye ayırmasa az kalsın firavunun isteği gerçekleşecektir. Derin yarıktan kavmi geçer, firavun hanedanı askerler Denizde boğulur.
Yurtlanılan nu yeni yerleşkede Musa'ya ‘on emir’ gelir ve Musa kitaplı olur. Kitaplı Musa, Tevrat ve israiliyat başlar…
İlahi emirler Tanrı’nın birliği ile başlar. Musa kavminin başka Tanrı tutamayacağını söyler. Put ve putlara tapma yasaklanır. Cumartesi tatil sayılır. Ana ve babaya saygı kurallardan biridir. Zina yapılmayacak, yalan konuşulmayacak, yalan tanıklık edilmeyecek, hırsızlık kesinlikle yapılmayacak emirleri bir bir sıralanır. Komşu malı ve ırzına göz koyulmayacak emri de bir diğeridir.
Asıl önemli ilahi emir ise; “Nedeni ne olursa olsun katiyen adam öldürülmeyecektir.”
Kitaplı Musa Tur Dağı’nda Tanrı ile kırk günlerce söyleşir. Sözleşir. Ahitleşir. Kırk yaşından sonra eriştiği mertebenin hakkını vermek için çöllerde kırk yıl dolaşır. İsrailoğullarını doğru yolu çekmek için çalışır. Uğraşır. Ama kavmi ilk fırsatta onu satar, yarı yolda bırakır. Kaçar.
Kavmi kitaplı Musa'yı bir yana koyup tekrar Mısır'a döner. Toptan firavuna sığınırlar. Firavunun onlara onları yönetmek için yaptırdığı ilahlara tapmaya devam ederler. Mısır'dan çıkarken önlerine geçen Musa'ya da ‘bize ne oldu bilmiyoruz’ derler.
Bu büyük ihanetle de yeni kitaplı peygamberler ve kitaplı dinlerin yolu açılır…
Şimdi şu Kitaplı Musa’nın, şu ilk kitaplı din kavminin on yıllardır Ortadoğu coğrafyasındaki kitapsızlığı hangi kitaba sığar? Hiç birine. Peki, bu kitaplı Musa’nın kitapsızlarının firavunlaşması…