ŞİİR DİNLER…
BEN ANA SEN FİDAN
Özgürlüğe beleyip
Çıplak büyüttüm ben onu
Dağın etinden
Karın suyundan besledim
Kıç çıplak baş kabak.
Dört duvar komaz ona
Hasreti banadır ben anayım ana
Kanımdan çoğalttım onu
Doğanın eline bıraktım sonra
Tarihe yazdım adını
Tarihi duvardaki musafın en arka sayfasına
Dört duvar yemez onu
Çayır çimen ortasına çıkarttım
Taptaze fidan
Yeşile kırmızı aktı ya oluk oluk
Hasreti banadır, ben anayım ana
Çıplak büyüttüm ben onu
Kışın sıcağından
Yazın soğuğundan esirgedim
Kıç çıplak baş kabak.
Hain gecelerin ayazından bezledim.
Dört duvar yetmez ona
Derdi banadır, ben anayım ana
Canımdan candır olumdur, balamdır
Memem ucundan sızıldayan balımdır.
Düşmanın eline bırakmam onu
Çeker mavzeri vururum onu alnının ortasından
Tarihe andımdır.
Talihi musafın en arka sayfasında
Yaldızla divitlenmiş özenle yazılıp çizilmiştir.
Dört duvar tutamaz onu
Dingin maviler gerek ona
Bulutlar, deniz, güneş
Özgürlüğü içti fidanım ana yüreğinden
Ve büyüdü büyüttüm ben onu
Çırılçıplak kıç açık baş kabak…
İNANÇ MESELESİ
Dört onluğu çoktan geçtik
Kur’an kurgulamış her şeyi ve kuranı anladık
Bir inandık pir inandık
Bizden gayrısı has Müslüman
Yani ham kaldık.
Dört incil’ede inanmam
Gizlenmiş gerçeklere tapsam yeridir
Misyonerlerin kucağında bebek isa’nın gözleri
Gözlerinde tuzağa düşmeyin asılıdır.
Ne isaya ne musaya yaranamadık gitti
Ne isa ne musa ne de Mustafa anlar bu kırklığı
Kırklar kapısında kaldık
Öyleyse kapıdan içeri
Felekten bir gece çalmak lazım…
TÜRKÜCÜ PARTİZAN
Partizan cephede baygın çehreli
Yüzükoyun uzanmış halsiz, toprağa
Demir çubuklar erimiş gitmiş bu kavgada
Radyoda uydurma hakikat cızırtısı
Sarp kayalar utanmış adeta masaldan
Bela gerisingeri dönüş heveslisi
Kuşatmış cephe gerisini
Uykuyu avlıyor fesatça ağır makineli
Hasmına çarpılan sukutla yanıyor mermiler
Yağmur iniyor kuru düşlere zorla
Yağmıyor, asmıyor, kapkara ıslatıyor.
Mutlaka öğretilsin çocuklara yarınlarda
Partizan cephede türkü söylüyor aşkla.
KALPAKLI ŞİİR, KALPAKLI
Kara kalpaklı sarı bıyıklı şiirimi yaz,
Sonra çizilmişinin önünde oku.
Resmin içinde kızgın lavlar aksın dağlardan dağlara,
Önündeki bende çarpsın donsun.
Çatmışım kaşlarımı korkmadan,
Gözlerimin yeşilinde kızıl ötesi ışık görür.
Kara dalgalarda kavrulsun viran vapur,
Acı düdüğünden Karadeniz yansın, memleket uyansın.
Nasılsa biz herkesçe kendince hatırlanırız
Sen bizi bizce hatırlat zor da olsa.
Çekilmişinden çizilmişin resmin önünde oku
Kara kalpaklı, sarı bıyıklı şiirimi yazınca.
Arka fonu kızıla boya,
Çatsın kaşlarımı al kan dolu fırçalar.
Onca zahmete değmemiş dünya, ya memleket?
Gözlerimdeki ışığı kör edici şekle büründür
Gerçeği görenler belli, onlara yol gösterir
Foyası ortadalar zaten kör, onlar yanar.
Yanacaklara yangın evi.
Elimde mavzer soğuğu, yüzyıldır çıplak Anadolu.
Yılanlar kör, yalanlar kor.
Resmime bakanlar değmezmişsiniz sanki.
Sarı bıyıklı, kara kalpaklı bir resmimi çiz...
İLENÇ DUVARI
Rodrigo’ nun gitar konçertosu aşığı demli çay isteyecek,
Her zamanki giyinişiyle dimdik, etkili ve yiğitler yiğidi.
Sırf olaya tanıklık edecek dostlar da hazır
İlaçla ayakta duruyor garipler, temelli uyuşmuşlar.
Devrimci de ölür, ölür ama devrimci gibi diyecekler,
Ölür ama geleceği umutla yazmıştır not defterine.
İşlemiştir hayatı gönülden, ilmek ilmek doyasıya.
Yağlı urgan yığınla kağıdı buruşturamaz,
Sadece düşüncenin boynu kırılır solgun yüzlerde
Tarih yanılmaz, affeder belki ve ilenç duvarı yıkılır.
Ünlü konçerto kulağına çalınır, dudakta son uçlu cigara
Mutluluk gelmiş kapına dayanmış ebedi kavga taze.
İstersen açma, şimdi biraz istirahat, ranzalar boş
Veysel’ in türküsü gece gündüz uzun ince bir yolda.
İşte böyle, beyaz ölüm gömleğini giymeden geleceğe,
Festival onuruna cellatı siktir ederek
Evet onu da, olur ya, yarın boşa konuşur diye.
Vasiyetler ise tek sayfalık mektup, hemen o anda
İzin olursa böyle gideceğim inançla bağırılan bu yolda,
Rodrigo’ nun gitar konçertosu eşliğinde, yolcu yolunda gerek.
ŞİİR TADI…
MADIMAK TARLASI
Damak tadı varmış desinler
Ve de şiirleri.
Şiir yazacak bir defterim olmadan asla
Asla çıkmam yolculuğa
Kelimeler kokteylinin tadı damağımda
Akıl tadı varmış desinler
Varsın desinler şiir düzme delisi diye
Şiir yazacak bir kalemim olsun yeter
Asla çekmem içimi kağıdım yok diye, kalemim de
Yazarım duvarlara kanımla tırnaklarımla.
Acil çağrılar vurduğunda gece yarısını
Ellerimde ay ışığı, çakıl taşlarında güneş saklısıdır
Gün döndüğünde son mısralar
Ayçiçeği tadında tadı madımak tarlasında.
MAKASTAR
Demiryolcu makası değiştir
Maket evler yakınına döndür katarı
Ana caddelerin uzağına
Manolyalar diyarına
Varoşları çiğnesin geçsin mavi makyajlı büyü
Atlet pijama piknikçileri göreyim çimenlerde
Maymun maskaralıklarını, çomarı, pisiyi
Ekseriyetle bu yol beğenilmez deme asla
Boş ver büyük harfle konuşan çok bilmişleri
Demiryolcu demiryolu makasını değiştir
Sakat anılar diyarı yakınına sür treni
Anılar cehenneminin tuzağına düşmeden
Yanılışlar diyarına bulaşmadan.
Beyaz çarşaf kirlenmeden karayla
Makinist sür maskotu gözden kaybetmeden
Nehir yatağı kupkuru köprülere
Marmelat kıvamında raylarda
Homurtular konuk kamarama bu gece
Somurtuk bir ay doğuyor göğe
Seyir defteri bomboş, bekliyor öylece
Makinist yaz maskaralıkları gözden kaçırmadan
Büyü bozulsun, kurşunlar dökülsün
Al birini vur ötekine istasyonları
Bayraksız gemiler senden önce varmasın menzile
Ziyaretçi saatine yetişsin anılarımın allısı
Tam isabet gözünün ferinden,
Alınlarda parlayan alın terine
Kışla yolunu geç sirenlerle
Şiir budalası nöbetçiler ayılsın
Yanılma payı nişangâhtaki karavana deliği olsun
Aylak filikaları eğlemesin forsalar delice
Makinist çek freni madrabazlıklar dökülsün
Piramidin gözü çıksın firavun mezarında ters dönsün
Kışkışla lokomotifi dölyatağı ıpıslak raylarda
Makinist tak maskeni gözler görmeden
Demiryolcu makası çoktan değiştirmiş.
.
AT CAMBAZI
Rüyaların dili olsa olsa da anlatsa…
Kişneyince uykusuzluk
Nankör gecede
Düzelemedim.
Hayatım savaş alanı değil elbette
Ordular kırdıran, cepheler yardıran
Savaş aybettirip kazandıran kumandan da değilim.
Ama ben bir savaşçıyım ezelden ebede
Nerde benim kişneyen uykusuzluk atım
Gece yeleli.
Bulamadım.
Şekilsiz şekerler yedim hatırlıyorum
Horozlusu gibi örneğin, elmalısı, tarçınlısı
Toplu tabancalarla su fışkırttım çipil kızlara
Börtü böcek, solucan topladım topraktan
Pipoma koyup içtim sonra.
Makastar doğramış anılarımı
Anılar da rüyalarımı ne yazık ki
Garantisiz krediler çekmişim yaşamdan
Mektep coşkusunu atlamışım hepten
Ve mektup yazmayı unutmuşum çoktan
Manidar bakışlara harcanacak yıllar elimde
Yağmurdan kaçarken doluya tutuldum ve
Düzelemedim
Nankör gecede
Kişneyince uykusuzluk
Şiirlerin lal dili açılsa da anlatsa.
KIŞLA YOLU
Dikenli teller ardı giyotin
Nasıl da çekti canım bir dal sigara
Nikotin nöbeti üç beş
Tez kırılır, alçıdan bir bebek yüzü karşımda
Mikadonun çöpleri dört yana üst üste savrulmuş
Gölün üstü çelenklerle süslü püslü
Gitar çalıyor bir Çingen kızı karşı kıyıda
Gülle gibi notalar savuruyor denize
Saksıda bir yeşil dev oturuyor yapayalnız
Ağzında ateş, küfür, nara
Nefes nefeseyim yine kırıldı niyetim
Dikenli teller yardı karnımı, aklımı
Nasıl da çekti canım bir duble rakı
Anason nöbeti üç beş
Şiir budalası bir kışlada
Başlığı boşluk olan bir şiirim
Göz yuvalarında dünya dönen
Akyuvarları çamur
Uydusu güneş olan.
Kurşun gibi sözcüklerle alnından vurulan
Bir garip yolcuyum
Çırılçıplak körfez ve buz tutmuş nefes ve üşüyor karşıyaka
Gondollar yüzüyor şakayla karışık yakamozlarda
Güz yağmurlarıyla gövdesi yanan şairim
Direklerinde çaput bağlı
Duası rüzgar, bedduası rüzgar olan
Civa gibi kayıyor yalnız gemi
Kışla yolundan Atlasa ve de okyanusa...
KARLI GÖRÜNTÜ
Deniz kabuklarından bir şato yaptım sana
Deniz kumundan da beşik
Zemini parlak çakıl taşlı odada
Gel haydi gülüm çabuk gel
Dalga dalga deniz gibi uyumadan
Lacivert kara
Düş ocağıma
En vazgeçilmez düşler kuralım senle
Kabarsın deniz, çatlasın toprak, kızarsın hava
Uzak mı uzak bir limanda bekliyorum seni
Amele yanığı aklımla
Ve gaz kestim hayatta
Yol boyu, özlüyorum ve istiyorum seni.
Deniz gibi dalga dalga kıyılara vurarak
Lacivert kara
Düş ocağıma
Deniz kumundan bir şato yaptım sana
Deniz kabuklarından beşik…
KUSURLU GÖÇ
Bir tuhaflık var havada
Bir tuhaf balyoz gibi
Leylek kabartmaları göç ediyor sarı sıcağa
Barikat kurmuşlar göğe tek renk
Sanki delinmiş gök
Baskül yanlış tartıyor tüm masalları
Benekli kuşkular çarşı pazar dolaşmakta masaları
Çene çalıyor avlularda koca karılar
Sarhoş melemesidir bodrumlara gizlenen
Patlak ampul gibi zaman
Bastonlara koca taşlı yüzükler takılmış
Bereket timsali dağa çıkılmış sanki
Böğürtlen çiçekleri ağlıyor
Bir tuhaflık var havada
Hava bir tuhaf
Yağmuru astım çamaşır ipime
Kuruyor gibi renkli anılar
Ve Leylek karartıları göç ediyor sarı sıcağa
Enteresan bir hava var gökyüzünde.
HASRET DENİZİ
Deniz koptu geliyor
Gökyüzü şahit
Paha biçilmez sevinçlere ne kaldı şunun şurasında.
Canım içeri saklarım hatıranı
Ve kulaksız taş duvarları bezerim
O çılgın deniz tablosunu
Ortasında yalpalayan mavi gözlü gemiyi
Beyaz yelkenlerinde umudu
Gökyüzü şahit
Uğruna ölünür umudu.
Genzimi yakıyor her gurbet türküsü, her hasret şarkısı
Ve şiirler
Canımdan bezmişim sayıklarım derin uykularda
Ve kavuşmasız yaş dudakları
Çılgınca öpmek arzusuyla uyanırım.
Deniz kokuyor, nane, buram buram ıtır uçtu geliyor
Karadeniz mavi gözlü gemiyi yuttu
Beyaz yelkenliyi artık unut
Gökyüzü şahit
Uğruna ölünürse unutulmaz aşklar
İçmek isterim anasonlu, mentollü
Daha çekilmez üzünçlere elveda anında meylenmek
Canımdan içeri saklarım hatıranı, hatıranın ince hatlarını
Ve duyarsız beton duvarları
O yılgın deniz tablosunu
Ortasında saklanan beyaz yelkenli gemiyi
Mavi gözlerinde hasreti
Gökyüzü şahit
Kapkara denizi içer,
içer, içer içlenirim…
PALAVRA
Palavralar atılır pembe mor
Her lisanda
Kim bilir hangi aksan karışır o seslere.
Sürekli kaynar cadı kazanı dünya
Denizin öte yakasında portakal kokusu
Palavralar sıkılır pembe mor
Her nedense
Korkulur hangi akıllı anlayacaksa gizemi
Yanık tenli bir gölge vurur da damgasını şiirlere
Rengarenk yalanların üstüne kırbaç gibi vurur
Neyle ölçersen ölç artık yalanları
Kaç karış, kaç kulaç, kaç arşın
arşa doğru yükselir ve saklanır
İyi pazarlık yapma anıdır korlaşan sahne
Arta kalan açlıktır yürekleri kemiren
Duygu azlığıdır, duygusuzluk azgınlığıdır
Dünyanın tüm atıklarından beslenmiş ama aç kalmıştır palavralar
Kızılca kıyamet kopsun varsın artık
Her lisanda
Kim bilir hangi aksanla insanlar barışır insanca
Günahları hafifleten günbatımı uğultularıyla yine
Palavralar canlanır pembe mor
Yürekleri kor
Soyu sopu hangi kadına dayanır bilinmez
İşte gerçeğin kanıtı denizin öte yakası, portakal kokusu
Makiliği takip et mavi mor
Her adımda deniz mavisi
Kim bilir hangi şeytan karışır o sımsıcak düşlere.
Sürekli kaynar cadı kazanı dünya
Palavralar sıkılır kurşuni gri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder