18 Nisan 2014 Cuma

“BU MİLLET UĞRUNDA BİR BACAĞIMI ZİYAN ETTİM, İCAP EDERSE…”

“BU MİLLET UĞRUNDA BİR BACAĞIMI ZİYAN ETTİM, İCAP EDERSE…”

 “ Karadenizli milli irade kuvvetlerinin başında Osman Ağa isminde bir kumandan bulunuyordu.  Bunlar Karadeniz’den Giresun’dan gelmişlerdi. Bir askeri kuvvet olarak hemen bütün muharebelere sevk olundular. Muharebelere iştirak ettiler. Kahramanca cansiperane çarpıştılar. Muharebelerden sonra çok itibarlı ve çok fedakâr bir milis kuvveti oldular… İsmet İnönü.” 

 “ Ankara hükümeti, ne emir vermiş ise harfiyen yaptık… T.Osman Ağa”

Olayların asıl nedenleri anlaşılmadan, perde arkasında yatanlar ve sahne gerisinde yaşanlar ile süzme emperyalist oyunlar bilinmeden, yıllarca yok sayılan gerçeklerin özüne inilmeden, yüzeysel teranelerle Giresun uşakları ve Topal Osman Ağa’nın ülke için yaptıklarını anlamsızlaştırma ve hiçe sayma çabaları büyük bir tarihsel yanılgı, tarifsiz bir ön yargı ve Giresunluların yüreğinde hala sönmeyen yangındır…

“ Mütarekeden (Mondros) sonra husule gelen vaziyeti görünce, çıkabilecek bütün neticeleri tahmin ettim. Daha hiçbir şey olmadan 42 yere telgraf çekerek; Trabzon’da bir kongre yapalım, bizim imhamıza karar verilmiştir, savaşmaktan başka bir çare yoktur dedim… T.Osman Ağa”

Topal Osman Ağa mozaikçi değildir. Tüm Giresunlular gibi Oğuzların Üçoklar kolundan Gökhanoğlu bir Çepnidir. Çepnilerin kutsal simgesi ise sungur kuşudur. Bu simge çelik bakışları ve güçlü iradeyi temsil eder. Çepni boyundan her Giresunlunun babası veya atası, dedesi mutlaka Topal Osman Ağa’nın alaylarında onunla beraber milli mücadelenin değişik cephelerinde düşmanla savaşmış veya cephe gerisinden Osman Ağa milislerine lojistik destek sağlamıştır. Giresun uşakları ve Topal Osman Ağa, Kutsal isyanın öncü birlikleri olmuşlar, tüm Karadeniz’in ve ülkenin kurtuluşunda yüz yıllar öncesindeki gibi aktif rol oynamışlardır.

“Selçuklu ve Osmanlı kayıtlarında Vilayeti Çepni; başta Giresun merkez olmak üzere, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Gümüşhane illerinden oluşur.

Vilayetnameye göre, Anadolu’ya sonra da Suluca kara höyük köyüne gelen Hacı Bektaş Veli’nin ilk müritleri de Çepnilerdir. Çepnilerin önemli bir kısmı 1240’ta Baba İshak Türkmenlerinin isyanına da katılmıştır. Önemli sayılabilecek bir kısım klanlarının da Sinop’ta yerleştiği biliniyor. Çepniler Sinop şehrine saldıran, Trabzon Rum imparatorunu yenerek şehri layıkıyla korumuşlardır. Çepniler o tarihten itibaren de Samsun Canik’ten başlayarak Giresun’a kadar uzanan ormanlık bölgeyi ve devamında tüm Karadeniz sahilini yavaş yavaş fethetmişler…”

İlk ulusal kahraman ve istiklal isyancısı Gazi milis Yarbay Topal Osman Ağa Havza’da 29.05.1919 Perşembe günü Mustafa Kemal Paşa ile görüştüğünde Ermeni tehciri ile suçlanmışlıktan dolayı boynunda idam fermanı asılıydı. Bu ferman 7 Temmuz’da kaldırıldı, aklandı. Yeni görevi Karadeniz’de cirit atan, azgınlaşan Pontus Rum çetelerini çökertmek ve imha etmekti. Erzurum ve Sivas kongrelerinde Mustafa Kemal Paşa’ya kayıtsız şartsız bağlandı. Gönüllülerden oluşan milisleriyle doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm cephelerde düşman ile savaştı. Vatan ve istiklal uğruna ömrünü ve servetini harcadı.

Kuvvacıların en gözüpeklerinden, en çılgınlarından bir kumandan olarak tarih sahnesindeki yerini sağlamlaştırdı. Mustafa Kemal Paşa’nın askeri olma ruhuyla 42. Ve 47. alaylara komuta etti. İstiklal harbinde Karadeniz sahillerinde gönüllü ittifakını oluşturduğunda, bütün Mustafa Kemal Paşa muhalifleri ‘ Topal Osman ağa ve ölüm korkusundan’ Karadenizi terk ettiler.

“ Arkada kalanı vururum, ben arkada kalırsam sizde beni vurun… T.Osman Ağa”

Doğu cephesinde Ermenilere karşı durulması, Kars’ta bin uşaklı gönüllü Giresun taburu ile iç güvenliğin sağlanması, Sivas Koçgiri aşiret isyanının önünün alınması, Merzifon misyoner okulları ve uzantılarının imhası, Sakarya meydan muharebesine katılım sağlanması, Polatlı bozkırlarında gönüllü Giresun uşaklarından teşkil iki alayını da şehit vermesi uğruna çatışma, Haymana güneyinde Mangaltepeye kadar uzanan satıhta mangal yüreklice direniş, Rusya’dan gelen cephanenin İnebolu ve Amasra üzerinden Anadolu’ya sevkiyatı Topal Osman Ağa’yı efsaneleştirmiştir.

Topal Osman Ağa 1912 yılında, 29 yaşında zıpkın gibi bir delikanlıyken, ailesince savaşa gitmeme bedeli ödendiği halde Balkan Savaşına katılıp aldığı yara neticesinde ileride lakabı olacak ‘topal’ kalışından 1922’de milis yarbay olana dek cepheden cepheye koşturdu.

Topal Osman Ağa 21.10.1920 günü Ankara’ya çağrıldı ve Mustafa Kemal Paşa’yı koruyacak ‘özel birliği’ kurdu. Ölümüne Mustafa Kemal Paşa’yı korumak üzere zıpkın gibi on iki gönüllü Giresun uşağından oluşan yakın koruma fedai mangası böylece görevine başladı. Ta ki...

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk siyasi faili meçhullerinden Ali Şükrü Bey’in telefon kablosu ile boğulması suçu üzerinde kalınca Topal Osman Ağa zor duruma düştü. O hiddetle Çankaya köşküne saldırdı karşısında kimseyi bulamadı. Ortalığı dağıtıp döktükten sonra gönüldaşı Giresun uşakları ile Ankara Seyranbağ’daki bağ evine çekildi. Kendisini teslim almaya gelen birliklerle on sekiz saat süresince çarpıştı. Cephanesi bitince yaralı olarak yakalandı, kafası kesildi. Topal Osman Ağa ve On iki Giresun uşağı olay yerinde açılan bir çukura hiç hak etmedikleri biçimde öylece birlikte gömüldüler.

“ Birinci Meclis muhaliflerinin, Mustafa Kemal Paşa karşıtlarının, her türden mandacıların, saltanatçılar, şeriatçılar ve hilafetçilerin T.B.M.M’ye yoğun baskıları sonucu; Mustafa Kemal Paşa’nın muhafız birliği kumandanı, öncü kuvvacı Gazi milis Yarbay Topal Osman Ağa’nın başsız naaşı gömüldüğü yerden çıkarılarak bir kağnıya yüklendi. Beyaz gömlek giydirilerek Ulus’ta Meclis binası önünde ayaklarından asıldı…” 

Mayıs 1923’te naaşı Giresun’a getirildi. Silah arkadaşlarının cenazesine katılıp helallik vermesi ve alması için defni bir gece bekletildi. Ertesi gün Giresun kalesinde Kurbanlık mevkiinde toprağa verildi.

1925 yılında Topal Osman Ağa’nın naşı, Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile Giresun Kalesi’ndeki bu günkü anıt mezarına nakledildi…

“…Ben bu millet uğrunda bir bacağımı ziyan ettim. Düşmanı denize dökünceye kadar icap ederse sedye üzerinde muharebe edeceğim..T.Osman Ağa”…



AZİZ MİLLETE LALELER VE LALEZAR…

“ Aziz milletime şunu tavsiye ederim ki; bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın... M.K.A.”

Utanmayanları yüzü kızarmayanları, her fiiliyatın içinde yüzerken gördükçe ve süzdükçe neden ise hayretini esirgeyen bir acayip aziz millet olunu verildi son yıllarda. Ne kadar fenalık varsa ve ulu orta ne kadar yapılsa da sözde iyi kalplilikten, gözde mazluma ağlaşmaktan kamu vicdanında affı kolaylaştıran, Allah’a bile havale etme gereği hissetmeyen bir toplum olundu maalesef. Elbette bakış farkları olacak, kişiden kişiye, fertten zümreye değişen. Ancak ‘biz’ duygusuna yoğunlaşmayanların sevgi, saygı, güven ve aşırı ilgiye mazhar olması yok pahasından aşırı zenginleştiren formül bu ülkeye özgü bir ucuz tarife.

Doğruluk yoksa güven oluşmamalı, saygı yoksa ilgi azalmalı, ilgi eksilince sevgi bitmeli, sevgi tükenince cemil cümle sonuna üç nokta ve her şey ilimsel gerçekliğe imsel ironi olarak kalıyor  artık. Bu bilgi transferleri bu ülkede işlemiyor aşktan da yüce değerler vasfından. Ben algısını topluma dayatanlar daima kazanıyor ve maalesef beklenti ötesi hiç de kısa sürmüyor saltanat.

Ey ülkem sana acıyorum içten ve samimi duygularla diye başlayan, nefis azgınlarına hallice siyasal yaklaşımlar sunan cümleler artık irleniyor, mimleniyor ve ortalık kirleniyor. Eleştirenler anında eleştirilecekler, farklılar ve ötekileştirilecekler kotasına aktarılıyor, çözüm arayışındakiler ise kısa zamanda çözümlenecekler kategorisinde değişik kıstaslarla yalınlaştırılıyor. Öyle bir tezgâh ki işleyen içten ve samimi duygularla ey ülkem seni seviyorum demek toplumu suça teşvik etmeye bağıtlanıyor.

 “ Allah katında en sevgilimiz, ahlakı güzel olan, halkla iyi geçinenler ve kendisiyle geçinilen yumuşak, iyi huylu olanlardır… H.Ş.”

Sormak lazım, neden bu kadar mutsuz umutsuz, insan var cemiyette.  Ve hala musibete bulaştıkça kabahati başkasında aramak modası genel geçerliğini koruyor en baştan ayağa. Şirk, şüphe, kötü ahlak, alabildiğine münakaşa adeti ve temaşa adaletsizliği kalpleri kabarttıkça yok yere ruh şifalaşamaz hastalığa tutulur. Habis ur kemirdikçe kemirir ilikleri ve hayatın en küçük parçacıklarına büyük akıl durmaları egemen olur. Düşünme ve sosyal gelişme,  acele ve tekdüze verilmiş kararların eni boyu düşünülmemiş parselasyon tercihlerin yoluna kurban verilir. Nihayetinde manzara akla zarar baroklaşır ve çoraklaşır. Lalezara döner meydanlar, merkezler…

Ve zambakgillerden yaprakları uzun ve sivri, çiçekleri kadeh biçiminde, soğanla yetişip laleleşen adamlar aziz milletin hizmetine sunulmuş gösterilir. Kim kime hizmetçidir o dilemma da kısa sürede laleleşir. Oysa lale esas itibariyle türlü renklerde yabani bir süs bitkisidir. Her çeşit işleme ve motif içinde sıkça kullanılan cinste kullanılabilecek mezheptedir lale. Altmış altı sayısını veren ebcedine hiç aldanmamak gerekir bu türden, türdeş adamların. Ve öğreti gereği dikkat etmek gerek bu adamlara her durum ve ahvalde. Alelade lalelerin lafzı hıfzı rey salahiyetiyle yalan yanlış dünyaya ilan edildikçe daha çok bin kapılar kapanır ve tek kapı açılmaz evrende.

İnsanı insan, adamı adam eden değerlerden uzaklaşıldıkça, adam olmayanı sultan eyleme eylemliliği neticesinde, sultanı aciz tebaasını kör kuyuya düşürür lale lale. Ve aziz millet tüm delilikleri ve delilleri görmezden gelmeyi vazifeyi asliyeden saydıkça iş Allah’a havale edilir. Hal böyle olunca da kâinatla ve ötesiyle tüm münasebetler yabancı paraların çapraz kurlarıyla dengelenir. Ve o denksizlikte lalezarda olsun, gülistan da, gülistan da olsun karanfil deryası da diyebilmek ise cesaret katsayısına bağlanır…

Hayatiyet haysiyet duvarına çarparak çuvallayınca iyi melekelerin çoğunluğu kaybedilir. Mesele şeytanda bir melektir mertebesinde, marifetlice cari hesaba kaydedilir. Hayatın kanunlarına bağlılığın zedelenmesinden aziz ve haiz milletin kalp marifetullahçı zihniyete cahilce tapınması inkıta sonrası yine devam eder. Devir kapamak ve açmak üzerine kurulu kumpaslar bir kez daha işleme koyulmuş ve tezgahta laleler bir kez daha kazanmıştır. O devir ki ortalık lale, memleket lalezar olsa da hiçbir zaman, takdir edilenin fazlasını yaşayamaz ve çok gitmez…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder