HIRS HIRSIZLIK DOĞURUNCA…
Salalar okunurken minarelerden eller tutmaz, gözler yanar, gönüller daralır, sal sallanır ve biter hayatlar. Ağıtlardan ve yazılamayan yazılardan anlaşıldığı gibidir hayatlar, işin özü kayıplarda birleşir anlar ve anılar…
Aşırı ve dengesiz hırs, çok batında hırsızlığı doğurunca ki er veya geç doğurur mazlumun bedduası da yapışır karunlaşan yakalara. Yapışınca da artık iflah olunmaz asla. İflasa gidişin yolu açılır inceden ve derinden. O saatten sonra recep, şaban ve ramadan da çare olmaz yere çakılışa.
Olsun varsın, çalmayan mı var türünden vızıldayışlarla, köy, kent, ova, arazi, orman ormanlık kalmaz. Issız mı ıssız bir gecede, gece alacasında elde pilli ampuller Hiçkokvari bir manzarada çaldılar ve gittiler olur tüm olumsuzlukları özetleyen. Artakalanlar ise geride kalanları ne kalmış neler yürümüş, yürütülmüş bilemeden neyin çalındığını dahi anlayamadan böbürlenip dururlar akıllara zarar. Arkada kalmışlar ise bu çılgın maceradan yana tavırsızlaşırlar ama yetmez. Yetkinlik görmektir;
Hırsızlık neyi çaldığına göre değişkenlik göstermez. Hırsızlık hırsızlıktır…
Makam ve mevkii sahibi olduktan hemen sonra zenginlemek ve kendi bağında bahçasında bağımsız çalışarak fakirleşmek zamanla da makinalaşmaya köleleşmek maalesef bu çağın en büyük yutturmacasıdır. Yutmayınca da sorarlar insana sen Allah bilir misin? Yanıtı da hazırdır;
Hırsızlık neyi, ne kadar çaldığına göre değişkenlik göstermez. Hırsızlık hırsızlıktır…
Beddua almaya görsün insan çünkü ‘ o dua ile yaradan arasında perde bulunmaz, yoktur’ der buyruk. Görsel yayınların envai çeşidine giren mat ve soğuk yüzlerden sorulur hırsızlığa sebepler. Yanıtlar beyaz kâğıtlara düşülür ve sahifelerce kararır kitaplar. Tüm maddesel rezaletlerin bulgusu, olgusu, dolgusu, buyruğu hiçbir zamandır, istasyonu garı karı ise hiçbir yerdir. Kameralar çekirgeleri zıplarken belki görmemiştir veya görmüştür de kayıttan düşmüştür.
Bir düşkünlük mevsimidir çalmayla başlayan ve yaşanan. Hırsızlığa açılan vadide vaat ve vaaz çalarlar metodu algısı yankısı hesaplı veya hesapsız yalvaran nidalarla mikrofonları yalarlar. O yalan peşrevleriyle işler daha da karışır, organize işleri kimin dümenlediği kısmen tartıştırılır. Tüm kısır tartışmalar nafiledir atı alan, mülkü çalan, malı kapan arakçılar Üsküdarı çoktan geçmiştir. Göz öylece çıplak gözle gördüğünü bir güzel kayıtlamıştır ancak bir türlü inanılmaz, inadına inanılmaz yürek paralayan gerçeklere, üstüne ödüllendirilir. Unutulur uğrular, unutulur ama tarih çok şeylere gebedir ve tarih unutmaz bu sergüzeştleri. O genel gerçekliği geveleyenlere de soru hazırdır, sen Allah bilir misin? Yanıtı da;
Hırsızlık neyi, ne kadar çaldığına göre değişkenlik göstermez. Hırsızlık hırsızlıktır…
Bu hırsızvari dindongcular, bu dua etseler dahi duaları kabul olmayacaklar sıfatındakiler bilmelidir ki duaların da bir edebi vardır. Edep erkân bilmeden denizi tonlarca kara taş doldurulan limanlarda bayramı sormak da nafiledir. Bunlardan göğe, göğün en mavisine ve denize denizlerin en karası Karadenize sığınmak da. Bu hiperaktif, aktif pasif bilançolu ayrımda hancı yancı uygulamalarıyla körleşir hayatlar ve zehirlenir özlemler. Limansız dermansız kalmak işte budur. Ancak sayılı gündür su gibi akar ve çabuk geçer. Yalan dolan da kar etmez belli saatten sonra.
Limansızlık işte o hırçın dalgaların dalga kıranlarda üslubunca eritilememesidir veya malen ve manen eğitilememesidir. Kırık dökük hayaller, dev kayalar da yıkılınca al güllerle uğurlanır uğrular ve uyduruk manzaralar. Mevcut manzara beğenilmeyince uğrak soru bellidir; sen Allah bilir misin? Yanıtı da bellidir;
Hırsızlık hırsızlıktır. Hırsızlık neyi, ne kadar çaldığına göre değişkenlik göstermez…
İnanç her şeyden öte cana can değmesidir. Belalara sabretmek de salalara saygı da ibadetten sayılır çoklukla. Ama kurtuluş ümidi de inancın çekirdeği, özü, öğretinin önemli ve en anlamlı parçasıdır. Doksan dokuz isimde derde devalık doksan dokuz dilde dillerden düşmese, düşürülmese de dünya işleri rotayı şaşırtır bazen. Dünya işleri bitmezleşince dünyalıkları istiflemek hırsı da bir türlü tükenmez ve arsızlaşır. Tenzih edilecek kimlikler var olsa da azı çoğu, öyle veya böylesi olmaz hırsızlık hırsızlıktır.
Hırs çatlayınca tadından yenmez görülür her şey ve bir çürüme kuşatır dört bir yanı. Tüm kötülükler ve zorluklar ikiye, dörde ve dörtten sekize katlanır ve kırklanır. Kırktan sonrası her zorluktan kolaylık doğar ve kolaylıklar karşılar yerden göğe insanı. İnsan en güzel surette yaratılmış olabilir ancak zamanla fiziki ve cismani güzellikleri de çalınabilir. Çalındıkça çalınır, yüzdeki nur gözdeki ferde çalınır. Ahlak ve maneviyat kaybedildikçe tüm iyilik sıfatları da kaybedilir. O kaybedişten sonra yüce güzelliğe erişebilmek ermek faslı tüm manevi kabiliyetlerini yitirir. Maneviyet bitince maddesel dürtüler hortlar diyenlere soru patlatılır; sen Allah bilir misin? Yanıtı da;
Hırsızlık hırsızlıktır. Hırsızlık neyi, ne kadar çaldığına göre değişkenlik göstermez…
İnsan üstün doğadaki en üstün varlıktır denilebilir. Ama aklı fikir dışı konuşmalar boşaltınca, çalışıp kazanmaya yönelik tutumlardan vazgeçişler sağlanınca, insanüstü insanlık, şerefli vasıftan olmayı ve sayılmayı da kendiliğinden zedeler. Zadelikten zedeliğe düşüş ve o düşkünlük psikolojisi her çalkantı ve keşmekeşte akıl ve ruhu da hırsa teslim eder. Hırs hırsızlığın ek gayretli yandaşıdır.
Yanılmalar yaratıların ötesinde sınır tanımaz bir role büründürür tüm üstün görülenleri. Batağa büründükçe de itiraf etmeler zorlaşır. Tersine hırsızlık etmeler kolaylaşır.
Öyle bir hale dönüşür ki hikâye, olsun varsıncıların ve varsılcı totemlerinin salı, salası, saltanatı, saltanatın sallanması binbeşyüz yıllık bir gerçekliktir aslında ve bir tekrardır;
…“ Onların öyle kalpleri vardır ki anlamazlar. Öyle gözleri vardır ki göremezler. Öyle kulakları vardır ki işitemezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha şaşkındırlar. İşte bunlar hep o gafillerdir.”…
Tersine dikleşen sokaklarda uydurma meskenlerde, hersine harikulade biçimde tasarlanmış kaçak mekânlar da çakışan itirazlarla hırsızlıkların önü alınamaz. Hırs basar haliyle ve hırs arsızlaştırılmış hırsızlığı en çoklu batında doğurur. Ve o doğumla kıyamet gününe şahitlik de kendiliğinden başlar. Küçük veya büyük kıyamet hatırlatılınca da sorulan hep ayni sorudur; sen Allah bilir misin? Yanıtı da hep aynıdır;
Hırsızlık hırsızlıktır. Hırsızlık neyi, ne kadar çaldığına göre değişkenlik göstermez ve harfiyen hafifletilemez…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder