30 Aralık 2015 Çarşamba

ARALIK BİR

ŞU GARİP İLÇENİN HİN TAVIRLI POLİTİKACILARI…

ŞU GARİP İLÇENİN HİN TAVIRLI POLİTİKACILARI…
 
Bir bir saysan şu fakir ilçenin ana gemi partisinin cin politikacıları da, hin tavırlı politikacıları da iki elin parmaklarını geçmez. Cinleri, hinleri her kongreler ve büyük kurultay sürecinde birleşirler yüzlerce parmağa her yol mubah hükmederler ve yazık olur herkesin umut bağladığı şu garip partiye, yalnızlaşan partililerine.
 
Şu fakir ilçede kongreye kadar ki üçlememizin bu son yazısı, şu fakir ilçenin bu garip ana gemi partisinin cin politikacılarına ve hin tavırlı politikacılarına açık duyurudur. İleride duyduk duymadık diyenler ile demeyenler bizi hiç ırgalamaz. Hasbel kader okuyanlar, okuryazar olmayanlara şimdiden anlatsın. Günü gelince muhtemel olumsuz sonuca bakar, basar geçeriz…
 
Çünkü yıllardır kongreler ve büyük kurultayları sabırsızlıkla bekleyen, özleyen, gözleyen ve gözlemleyenler yıllardan beri kimlerin ne için ve neler uğruna hangi noktalarda kimlerle uzlaştığını, uzlaşıldığını ve hangi mertebelere en kolayca ulaşıldığını çok iyi bilirler.
 
Uzun yıllardır üç aşağı beş yukarı hep aynı delegeler hep ayni isimler kongrelere ve büyük kurultaya gelip gidiyor. Parti içinde çok beklentileri olanlar var, var ama nafile sonuçta kurulu-kusurlu işleyen bir hiyerarşi hâkim oluyor her şeye. Neredeyse seçim değil atanmalar üzerine kurulan bir hiyerarşi söz konusu.
 
Böyle de olur mu? Olur. Sözde seçimle olur…
 
En sağlam duruşlu siyasilere bile bu adaylaşma-adaylaştırma dönemleri umulmadık travmalar yaşatır. Ben daha iyisini yaparım diyerek ortaya kendilerini, en becerilerini koysalar da durum değişmez. Tabandan tavana nitelikli her siyasi rol model nasibini alır bu travmadan, kılcal kanamadan. Bu deliriş ve devrilişin bu ana gemi parti de yeri yoktur ayrıca olmamalıdır ama her kongreler ve büyük kurultay ön günlerinde ayni minval üzere hinler, dilbazlar çıkar meydana ve minareleri yıkarlar.
 
Yani her aşamada her yönetsel kademe seçimle gelmeli, seçimle gitmeli. Hep buna inandırılır kadrolar. Kimsenin kendini sandığa sunması engellenemez, bizim tutumuz ve tavrımız budur denir. Ama tersine davranılır her fırsatta. Parti elbette böyle yürümez denir sonra, yürümediği de ortada.
 
Sözde yürütenlerce yapay güç, suni görüntü, eksik vizyon, boş vitrin ve haybeye güçlendirme ile doğru orantılı temsil etme ve temsil edebilme yeterliliği veya yetersizliğidir başa kakılan. İşte her kongre neticesinde elde kalan sonuç bu baş ağrısıdır. Yerelden genele bu çalkantılı atmosferde sözde örgüt planlayıcıları hin tavırlı politikacılar, örgütsel değerleri hiç manasına getiriyorsa, olabildiğince yok sayıyorsa çok ayıp kaçar. Yalnızca ayıp kaçsa iyi, hiç de hak etmeyen birileri mevkii ve makamları alıp kaçar, kaç zman sonra elde yine sıfır kalır. Sıfırın altında kalınır, dona kalınır.
 
Bu bedavaya dolmuşa binme hevesliliği tüm adaylaşma, adaylaştırma yöntem ve yönlendirmeleri ile en küçük bir yenilgide dahi yeni kırgınlıkların, yıpratma ve yıpranmaların kapısı aralanır. Başta kapalı kapılararkasında verilen sözlerin gizliliği ilk fırsatta ifşa edilir. Zaten bu tip oluşumlar oluruna gelsin gelmesin sil baştan yenilenmenin, kadrosal değişimin daima önünü keser.
Böyle de olur mu? Olur elbette. Sözde seçimle olur…

Nasıl bir yönetim tarzının artık iktidara gelmesi apaçık belliyken eşraftan üye kitlesi kilitlenmesiyle ortaya çıkmalar ise neme lazım boş verdimciliğidir. Bu boşlukta bir de ben çıkarım, neyim eksik kolaycılığıdır. Neyin eksik neyin fazla çok kısa zamanda nasılsa ortaya çıkar. Cinler ve hinler, yakın zamana dek hiç olanlar, bu parti sayesinde adamdan sayılanlar, nitelikli, düşünen, ideolojiyi benimsemiş, oradan buradan apartılmamış, bin türlü bahane ve vaatlerle partiye monte edilmemiş kadroları neden çemberin dışına iterler anlaşılmaz bir durum değil. Değil ama bunları öne çıkarmak her sade üyenin ve seçilmiş delegenin sorumluluğudur. Ama nerede öyle.
 
Nicel nitelik kapışması, kapıştırması… 
 
Nerede hiçbir telkine kulak asmadan, örgüt gerekliliğini önemseyen ve değerlendirmeyi yaparken vicdanının sesini dinleyen ve işi öylece halleden delegasyon. Hiçbir parti gerçekliğine önem vermeden sadece belirlenmiş isimlerle olur demek en kolaycı yaklaşımdır. Ve bu yakışıksız yakıştırma o isimlere de yapılmış en baba haksızlıktır.
 
Geleceği iki yıl adına onaylamak ve onamak merciindekiler kime neyin kazandırıldığını fakat sonuçta nelerin kaybedileceğini iyi hesaplamaları gerekir. Herkesin düşüncesi kendine göre doğru, iyi ve diri olabilir ama pratikte dirlik kalmayınca, iş işten geçince bin kez düşünsen de nafile ve boştur. O her renkten hengâmede birileri boşuna çalışır ve birileri de küpleri doldurmaya çalışır. O kadar.
 
Ayrıca her defasında yokluk ve boşluk edebiyatıyla bol kepçeden yarışacak takımları kurup muhaliflere güç kaybettirerek, alternatif çekirdeğin oluşmasına engel olmak da işin çabası. Bu çabayla nereye güç verildiği veya verilebileceği de gözden kaçırılmaması gereken bir noktadır. İşte bu garip ilçenin hin tavırlı politikacı öngörüsüzlüğü ile emektar seslere ve yalnızlaştırılmış yüzlere yenisi lazım modasıyla kapıları kapayanlar da bunlardır. Bu hinlerdir. Onlar kendilerini bilir, aslında her şeyi her yerde ters yüz edenlerdir onlar. Artık gelinen aşamada ne olursa olsun diyerek işten paçayı sıyırmak da tutmayınca tekrardan güreşe soyunanlar da onlardır. Hinliğin bu kadarına da ne denir.
 
Bu güreş Kırkpınar meydanına benzemez, yarış tamamdır deyip ziyafet masasında afiyetle götürelim derken zafiyet baş gösterince peşinden mağduriyetin geleceği ve küçük kızılca kıyamet anında kopacağı da aşikârdır.
 
Er meydanını da bir sonraki yazımızda betimleyeceğiz…

AĞ, DENİZ, FENER VE RASTGELE…

AĞ, DENİZ, FENER VE RASTGELE…
 
Ege’de
Ağlar Ege.
Ağımı denize attım
denizi tutmak için tuzdan kavrulan avucumda.
Ağlarım ağlarımdan uzak bir adada dağları tüterken kızılımsı yeşil
buğulu gözlerle
demir atmışım eteklerine.
Lavlarında yıkanmak için kızıldan ateş denizinde
doğruldum.
Gece yarısını az geçe patladı suskun volkan
kulakları eriten acı bir ötüşle.
Ne diller döktüm kara bulutlara demir köprünün tam üstündeyken gece
zincirlenmişim zifiri karanlığa.
Yağmur suları içiyorum avuntu niyetine
karla karışık
denize karşı.
Ağıma takılanlar takaların dalgaları aldatan gürültüsüne aşık
laf gemisi pek kolay havalanıyorlar
her kuşluk vakti ayni veda.
Martılar taşıyor mutsuzluğumu, artılar eksiler varlığımı taşlıyorlar
habire kara haber.
Kızgın deniz kış uykusuna yatmış yazdan
ben rastgele yollardayım
buzul çağı.
Kıyıya en erken varabilmek için çırpınıyorum
dolunay sahte düşler sokuyor koynuma
yelkenlerim lodosla öpüşmekten utandığı için
asılsız asılmalık sevişmeler kemiriyor beynimi.
Aklımda beynelmilel sevdalar
yangın çağı.
Ben denizi değil deniz beni yuttu
ben balığı değil balık beni uyuttu
şişede balık
bardakta bahar.
Attığım ağlar denizi değil beni yuttu
deniz feneri kara sulara daldırırken ışığını bıçağını
ışkın ışkın gözümde anılar.
Bir acayip ışık saçtı yüreğim ağzıma geldi
işte Ege
Ege’de
ağlar Ege’ye.
Ege’yle oltaya takıldım Karadeniz’de
ağ deniz fener kıskacında rastgele yıllar
rastladım deniz kızına
pullarında yoğruldum yoruldum.
Ben denizi değil deniz beni doğurdu
deniz kızı şahit
yansıdım kıyıya en yakın cılız ışığa.
Usulca ağırlığımı denize saldım
en hafiften en ağıra soldum.
Dalgalarında yanmak için kırmızı kırmızı
zincirlenmişim kara maviye yeşil yeşil.
Ne umursamaz denizlerde dolaşıyorum yapayalnız.
Kıyıdaki loş liman sinsice saklıyor yüzünü
gözümden sakındığım
ardımdan el sallayan peçeli kadın hala en uzakları gözlüyor
gözünde kanlı yaş.
Yıldızları avuçluyorum altın pençeli denizin üstündekileri
siperinden çıkmış
kaç kulaç sonra doğacak güneş.
Belirsiz imgeler acıtıyor canımı
derken en hesapsızından güneş doğuyor batı kıyılarından yerli yersiz.
Doğrusu bu utanç yeter de artar
bilmiyorum baş başa denize çullandığımızda saat kaçtı
sanki boğuldum.
Ne zaman döneceğim bu seferden
belirsiz.
Ağıma deniz yakalandı
Ege’de
ağlar Ege.
Kara gözleri daha da karardıkça
bu kapkara ateş şu garipten ne ister ki başka.
Adam akıllı sönseydi kızgın gönül
mavzerden çıkana ağıtlarla.
Mosmor ellerim
kan oturmuş yüreğime
değmiş yüreğime nurdan nar.
Derken güneş batıyor kuzey doğudan
cahilce bir başkaldırış
kaç gündür buğusu tütüyor tepede
tepedeki evin bacasında.
Ne arayan var ne de soran
gelenleri arandım durdum sonra
arındım denizle.
Denizi tutmak için tuzdan yanan avucumda
ada ada dolaştım
derken mahşer yeri yalnızlığı.
Ağımı denizden topladım
Ege’yle
ağlar Ege.
Ağ deniz fener üçgeninde rastgele günlerde
oltaya takıldım
bir balık gibi
deniz kızıyla beraber.
Ve kaçınılmaz son…

KARADENİZ’DE HAYAT…

KARADENİZ’DE HAYAT…

Karadeniz’de hayat hiç durmaz dalgalanır ha dalgalanır hırçın mavi…

İzin verildiği sürece Karadeniz Time sütunlarında sözcük manevralarına, akıl oyunlarına asla girmeden, en objektif biçimde tarihe ve Karadeniz’e tanıklık edeceğiz sadece. Karadeniz karşımızda kararırken, havanda su dövmeye hiç gerek yok. Bir garip yolcuyuz çetin ceviz dalgaların arasından sıyrılıp Karadeniz kıyılarını mesken sayan. Hazır kıta hayata dokunmak, hayatı dokumak ve hayat kurgusunu hakkınca irdelemek için yola çıkmış garip bir yolcuyuz sadece.

Bu içimizdeki kuzeyliliği çağıran yolculukta şark kurnazı çığırtkanlığına da, hurafe melanetine de, sapkın söylencelere de hiç kapılmadan hayata dair verilecek bir hesabın olduğu bilinciyle sona sürükleniriz korkmadan.

Eninde sonunda varılacak sonsuzluğa yakın, güncele damga vuranların eli daraldığında, yiten silikleşen anılara yeni bir ton renkli bir fon bulmak için, dünyanın öğrenmesi gerekenleri ağırlayacak bir zeminde yani Karadeniz Time sütunlarında mim koymaktan, şerh düşmekten ve iki sütuna manşet çekmekten, sür manşete çıkarmaktan asla çekinmeyen bir misafir olarak kalacağız.

Misafir adabıyla azgın dalgaların arasından doğaçlama üretilen veya gerçeğe nazire yaparcasına türetilen her cümlede, paragrafta, makalede nakkaş, hattat sabrıyla dirilecek hayatlara gözcülük edeceğiz sadece. O diriliş ki ofset baskılı itirazlara, karşıtlığa direnç katacak her harfiyle, harfiyen. Çünkü;

Hayat Karadeniz’de hiç durmaz dalgalanır ha dalgalanır hırçın mavi…

Yalan yanlış kurgulanan yarınlara inat Karadeniz’in muhteşem dil vadisinde, mizahi haber vahasında pozitif ve rasyonel düşünce doğrultusunda asla boşa avaz, boşa niyaz etmeden aklımızın kapısını daima açık bırakacağız.

Akıl kapımız açık çünkü aymazlık aynasından sarkan silik yüzlere, anlamsız beyanlara, düpedüz hiç yanıtlara ve boş temennilere bir an olsun aldanmadan yaşadık solmaya yüz tutmuş şu beş deste gülü. Güleriz ağlanacak halimize ve;

Hiç durmaz hayat Karadeniz’de dalgalanır ha dalgalanır hırçın mavi…

Bu hiç durmayan hayat girdabında; “Dört kapıyı da geçtik, kırklara vardık yine cennet görünmedi. Dört kitabı da okuduk sonuncusunu hıfzettik yine cehalet bitmedi. Dört mevsimi de yaşadık şu cennet vatanda, karada denizde, Karadeniz’de yine dert çile çilerdi, yeşerdi topraktan. Her yaz her bahar. Toprağa, havaya, suya ve ateşe yazdık gerçekleri, fildişi kulelerde hiç okunmadı…”

Artık okunsun diyerek en sonunda tüm serzenişlerimize yön verecek, acemi ellerimizde rotamızı değiştirecek lisanı harbiyi seçtik. Suskunluğumuzun düş gücü zorlaması, haykırışı duyulsun artık diye alfabenin koridorlarında turladık, o nedenledir tüm çabamız. Mızmızlanmak bize yakışmaz çünkü;

Karadeniz’de hiç durmaz hayat dalgalanır ha dalgalanır hırçın mavi…

O dalgalanmalardır hayatı var eder, yüceltir; “ Karadeniz’in bir tanesi, asi ve hırçın dalgaların can köpüğü, yalın ama doğru kavgaların kınalısı, ekim devrimlerinin sevdalısı, yıkıcı bozgunların yakıcı darbelerin yaralısı, dürüstlüğün marka kalesi, yıkılmaz kalenin en yüksek burcu, sonsuzluğun eğrilmez bükülmez kulesi, gerçekçi iddiaların yılmaz savunucusu, nidası, ibrası, yiğitliğin eksilmez narası, garibi gurabanın sevdası,  hayatın doğrucu Davut manası, zamanın kudretli asası, çotanağın inci tanesi, atomun parçalanamaz çekirdeği, azınlığın da çoğunluğun da güvencesi, ideal kent profilinin en prestijli rehberi, haraç mezatçılara yedi düveli düz tepsiye dizecek sur’un korkusu, çekinilesi güçlere asla uzlaşma önerisi yapmayacak; özel insanlardan olmaktır tüm mesele, bu günden yarına özel...

Özellikle, umutlar başka baharlara kalmasın diye yola çıkan Karadeniz Time kervanına İleride sözle değil özle anılmak, özlemle özlenmek için biz de katıldık. Kendi çapımızda özgür kuşlardır esin kaynağımız, asla filikalarla umman aşmak değildir derdimiz.

Biliriz, bizde atadan Karadenizliyiz; Karadeniz’de hayat hiç durmaz dalgalanır ha dalgalanır hırçın mavi…

Tek suçumuz biz de zaman zaman dalgalanırız…


24 Kasım 2015 Salı

ŞU FAKİR İLÇENİN CİN KONGRECİLERİ…

ŞU FAKİR İLÇENİN CİN KONGRECİLERİ…
 
Şu fakir ilçede dış kulvardan çok içe dönük yarışta yerelden genele var olma ve ne pahasına olursa olsun kazanma üzerine planlanan ve azami siyasi pay çıkarma temelinde inşa edilen her kongre süreci baştan kaybetmeye mahkûmdur. Delegeleşmeyle başlayan ve kongre yaklaştıkça medeni biçimde her siyasi cesaret gösterene cephe açan, cepheler genişledikçe de gurka piyonları cepheye süren bu basmakalıp politika anlayışıylala uğraşmak da zor. Zor ama aday olma ve adaylaşma furyasında takdiri zor olumsuzlukların yaşanmasının da muhtemel olduğu çok açık. Belki zor oyunu bozar ama, İlçe, il, yurt sathında bir bakmak gerek, ide ile değil, bi dene ile biçimlendirilen kamuoyuna açık bu kongreler ve büyük kurultay süreci kime ne sağlar çok açık…
 
Şu fakir ilçede başarı veya başarısızlık çizelgesinde ciddi payı olanlar her kim olursa olsun günü geldiğinde  hesap verme cesaretini de göstermelidir.Şu fakir ilçe çok iyi biliniyor, biliyoruz bir iktidar partisi var aldığı oy belli ve diğer partiler var. Ana muhalefet gemisi Parti’de bu diğerleri içerisinde. Ve çok yakında bir ilçe kongresi yaşayacak.
 
Hala muhalif yapıları motive edebilecek, muhalefetin öncüsü olabilecek gücü olması gerektiği düşünülüyor. Gerçekten de her kongre aşamasında ciddi bir muhalefet öngörüsünü sağlayacak bir yapılanma beklentisi içten dışa çok yüksek. Ancak mevcut adaylaşmalar ve üzerinde baskı kurulmuş bir delege yapısıyla, mevcut yapılanmanın devamı arzusu ve eskiden kalma siyaset yapma usulleriyle partinin dönüşeceğini düşünmek ve beklemek de zor.
 
Her seçimde oranı %15 oya bağlamak belki eleştirilebilir. %15 oy alırsınız ve halk sizi o kadar takdir etmiş olur, o kadar sonucu kabullenirsiniz. Ama siz şu garip ilçede ana muhalefet gemisi parti olarak, İlçe yönetimi olarak gerçekten bir kurtuluş öngörüsüyle ortaya çıkarsınız bir nebze de olsa aşı tutar. Sahaya inersiniz, sokağı da örgütlersiniz, mücadele edersiniz, tavır koyarsınız, tavır alırsınız, etkinlikler düzenlersiniz dolu dolu bir iki yıl yaşatırsınız eyvallah. O zaman bu %15’ler göze batmaz. Maalesef oda yok bu da yok. Hiç yok.
 
İşte partiden beklenti budur diyen de yok…
 
Şu fakir ilçede, garip kalan şu partide ne yazık ki üç-dört kongredir, seçilen ilçe başkanlarının gereken şekilde inisiyatif almamaları yüzünden çok şey kaybedilmiştir. Partinin ilçedeki,  ildeki ve ülkedeki yerel ağırlığı sadece bu nedenle dahi acayip zedelenmiştir. Yerelden genele söz hakkı, olması gerekenin çok altında kalmıştır. Verilen veya verileceği söylenen bir iki kurultay delegesiyle sınırlı bir temsil başarı sayılmıştır. Yıllarca böyle geçiştirilmiştir, kongreler ve büyük kurultay süreci. Elbette Parti içinde yeterli söz hakkı olmayanların ilçesinde de söz hakkı olamaz. Bu kongrede bu kafayla seçilen ilçe başkanı kim olursa olsun seçildiğinden itibaren işini iyi bilen kılıcı tam kuşanan iktidar partili belediye başkanının peşine takılır ve siyaset yapıldığı sanılır.
 
Şu fakir ilçede parti artık bitme noktasını gelmiş kimsenin umurunda değil. Elbette bunda son yıllardaki yöneticilerin açık suçları olmasa da sorumlulukları vardır. İlçe başkanlarının da sorumluluklarını yeterince yerine getiremedikleri artık düşünülmesi gereken bir gerçeklik. Hal böyleyken maalesef sorunların üstesinden gelebilecek, partiyi bir yerlere getirecek güçlerinde önlerini keser bir mantıkla davranılması bu partiye alenen ihanettir. Yani kendi partilisine sanki başka bir partiden biriymişçesine yaklaşıldığı görüntüsü yürek acıtan bir tutum. Bu da partililiğe ve yöneticiliğe yakışmaz. Bu ülke kurmuş köklü bir partide partili olma kültürünün dışında bir mantıktır. Mantıksızca başka bir mantık arayışıdır. Oysa baştan sona herkesin kendisine bir çeki düzen vermesi, partiye değer katacaktır. Fakat kimse yerinden kıpırdamıyor, partiye zarar verecek yapılanmalar, art niyetli kulis çalışmaları ile parti bugününden daha geriye götürülüyor. Bu da partiye yakışmaz.
 
Kongrelere yerel açıdan bakıldığında siyasi bir gerçekliktir, tabandan başlayarak tabanın onayına sunulmamış her adaylaşma yaşanan kongre sürecinde sadece kazanmak uğruna her şeyi istisnasız ve koşulsuz kabullenmeyi şartlar. Bu genel şartlama ve şartlanma başta iyi ve makul görülebilir, ağır gelmeyebilir. Ancak kongreler ve büyük kurultay bittikten sonra tüm mevkilere seçilenler aşama aşama demokratlıktan uzaklaşan, bitsin de gidelim dermansızlığına varan bir tavra sürüklenir. Bu tip adaylaşmalarla, bu ben merkezli dayatmacılık sonucunda zamanlı zamansız demokrasi havarisi kesilmeyi çağrıştıran kongreci uzmanlık bir kez daha işbaşı yapar. Kimse pek kanmaz ama bir ruh değişimine de izin vermez nedense.
 
Önce kendimize dönüp bakacağız diyen yok. Kimse aynaya bakmadan, elini taşın altına koyma sözü vermeden ortalıkta dolaşılıyor. Dolaşılıyor ama hep ayni yüzler. Yılların yöneticileri, yılların kaybetmişleri tekrardan bir daha aday. Sanki koca partide adam kalmamışçasına eskiye rağbet. Bırakın dışarıdaki seçimleri gerçekten parti içindeki yarışlarda bile kazanmışlığı olmayanlar yeniden adaylaştırılıyor. Her türlü delegasyon oyunlarından, dolaplarından haberdar olup bunları bertaraf etmesi gerekenler de düşmüşler kendi derdine. Sen mi ben mi kavgasındalar. Şu fakir ilçenin cin kongrecileri de halinden pek memnun değiller aslında ama öyle alışmışlar. Parti de işler bu minval üzere işlerse normalde iki sene sonra yine aynı şeyler konuşulur. Ve aynı tas aynı hamam denir.
 
Şu fakir ilçede şu garip partide maalesef işte böyle işliyor kongre süreci…
HEP AYNİ TEK BOYUTLULUK…

Günün ağırlaşan koşullarında siyasetin ana gemisinin tek boyutlu olması ve ülkeye tek pencereden bakması artık mümkün değil. Değil ama hep ayni tek boyutluluk belası. Partililerinin de kongreler ve kurultay sürecinden başlayarak, siyasete üç pencereden bakması, yerel yani şu garip ilçe, İl ve Genel ölçekte sorunları ezber bozacak biçimde belirlemesi ve siyasi çözümlerini de üç boyutlu ele alması gerekiyor.
 
Bu kısa zaman aralığına sıkıştırılmış kongreler ve büyük kurultay süreci üç pencereli üç boyutlu bir kabuk değiştirme gerçekliğine hizmet etmelidir. Yoksa siyasi sanatı suskun seyircilik olanlar ile birincil felsefesi daima restleşme olanların saltanatına kayar tüm kongreler ve büyük kurultay. Ayrıca özünde taban tavan çelişkileri yok sayılarak yön verilen adaylaşma, adaylaştırma ince hesapları da sürecin mantığını anında mantarlaştırır, beklentileri buharlaştırır.

İşte bu karmaşık ortamda siyasetin ana gemisi parti aşağıdan yukarı, piramidin en altından en üstüne doğru bir yapılanma süreci yaşıyor, yaşayacak. Bu süreç olağanüstü koşullar olmadığı durumlarda iki yılda bir yenilenir. İki yılı epey aşmış biçimde İlçeleri yönetecekler, İlleri yönetecekler ve en son Büyük Kurultayda partiyi-Genel Merkezi yöneteceklerin seçilecekleri süreç başlamış durumda.
Bundan sonrası şu garip ilçede adaylaşmalar ve Mahallelerde oluşturulan 400’e yakın kongre delegelerinin katılımıyla ilçe kongresi ve seçim, sonrası herkesçe malum…

Şu bir garip ilçede bunca yanlış ve eksik icraattan sonra susmak ve suskunluk tavrını pekiştirmek yerine hala ona buna siyasi pay üleştirmeyi seçenler, tipik eski, eskimiş alışkanlıklarından geri durmayanlar, ilerisi gerisi, ötesi berisi toptan bir parti içi yarışa girişmiş durumda. Dışa dönük eylemlilikte hiç görünmeyenler, yıllar boyunca elden uçup giden her şeylerin sorumluları, bu suçu üstlenmeyenler yeniden sahnede yer almış verilecek rol bekliyorlar. Öyle iki yılda bir ortaya çıkarak adaylaşma, adaylaştırma, aday çıkartma ve kaba restleşme manevralarıyla biriktirdikleri günahlardan hiç kurtulamazlar. Sadece izleyenler olarak kalanlar ve gidişata üzülenler ise gelinen aşamada hepten zayıf düşmemek için ve tarihi sulandırmamak adına artık bir şeyler yapmalıdırlar. Hiç değilse tek cümle ile umutlarını ve cesaretlerini koruyarak bu yarışta bizde varız diyebilmelidirler.

Şu an delege seçimlerinin tüzüksel açıdan netleşmesi bekleniyor. İki haftalık kısa bir zaman diliminde Aday olanlar olacak, kongre de gelip çatacak. Şu garip ilçeyi yenileme anlamında adaylığı düşünenler elbette çıkacak. Önemli olan daha muhalif ama daha yapıcı eleştirileri olan ve yerel genel iktidarın ensesinde birilerinin  olduğunu hissettireceklerin adaylaşması veya adaylaştırılmasıdır. Bu kez bilerek veya bilmeyerek mevcut iktidarlara kolay zeminler hazırlayan ve rahat yanlı çalışma ortamı bulmalarını sağlayan ve sağlatan veya öyle hissettirecek bir konuşlanmanın dışında bir tavırlılık sergilenmelidir. İlk ve son kez de olsa geçmişte yapılan hatalardan bir ders çıkarılmalıdır.
 
Böyle bir durum söz konusu olduğunda parti örgütünün de beklentileri doğrultusunda çıkıp adaylaşacaklar, adaylığını koyacaklar, süreci alışılagelmiş mevcut adaylaşmanın dışına taşıyacakların varlığı da tartışılmazlaşır.  Gözlenen şudur, bu beklentiyi öne çıkaracak delege yapısının olgunlaşmasıyla biz şu garip ilçenin makûs talihini değiştirmesi için birlikte ortak hareket ederiz, yönetim açısından bize de bir görev düşerse doğal olarak hiç bir şeyden çekinmeden üstleniriz diyebileceklerin artacağıdır.
 
Bu artı değere karşın hiç üretmeden ortaya geleni, eksik güdük birikeni, küçük bir grupla beraber paylaşalım maksadından öte hiçbir fikre hayatlarında, siyasi arenada yer vermeyenler asla üçüncü boyutu anlayamazlar. En basit şekliyle anlatılsa da beyinlerinin tek lobuna yüklenirler ve zamanlı zamansız adanmışlıkları öne çıkarırlar. Kısa zamanda hiçe sayıldıklarında ise düzene şaşarlar.  Siyaseti algılayışları bellidir tarzları ise, düzenden pay kapma birikimliliği adına aday peşinde koşmakla ve adaylaşma, adaylaştırma manevralarıyla süslenen ve özdeşleşilen bir tarzdır. Bu yozlaşmış bir siyasi işçiliktir ve tek aşama kaydedilen noktası üç beş delegelikle sınırlı ağalığa sözde siyasi patronluğa soyunmaktır.
 
Yıllardan beri izlenen yol, yordam ve yöntemler hep aynı kaldıkça adaylaşma ve adaylaştırma olgusu da üç aşağı beş yukarı aynı kalır. Aynı tip isimler üzerinde son bir kez babında tekrardan anlaşılır sahaya sürülür. Bu kapalı kapılar arkası anlaşmalar bazen istenen düzeyde işlemeyince de, benzer hallerde işletilen her daim istenen etkiyi yaratan taban ile gereksiz zıtlaşmalar anında güncellenir. Yani zıtların birliği ortaya sürülür, ikizkenar sorunlar doğdukça ikiz kardeşler çözer mantığı harmanlanır.
 
Oysa bu düz mantık yerine üç pencereden de ayrı ayrı bakılarak, totalde üç boyutta değerlendirmek gerekir bu süreci. Herkes kendini yenilemeli ve parti yenilenmeli, yenilenişe açık olmalı ve değişim başlamalı iyi niyetliliği içinde yer almalıdır bu siyasi platformda. Olağanı beklerken olağanüstü prosedür işletilen, tüzüksel yelpazede düşünce genişlemesini öteleyen, yarışı önceleyip tabana aykırı adaylaştırmalarla günü kurtaran anlayışla yazık edilir gelecek iki yıla daha.
 
Bendendir, bizdendir şeklinde adam kayırmak akılcı, sevecen, yapıcı, inatçı ve yürekli kadroların önünü kapadığı gibi, partinin eylemciliğini de sınırlar. Bu kısıtlılıkta kenarda tutulmuş değerlerin partiye dönmesi lazımdır.Bu gerçekleştirilemez ise mevcut durum hayalde sınır tanımaz siyasetçiliğin önünü belki bir kez daha açar ama maalesef ilk seçimde yarıştan yine kopulur ve hedef kitleden bir daha uzaklaşılır…

O halde Partiyi çok rahat taşıyabilecek, deneyimli birikimli,  partinin ideolojisini ve programını halka iyi anlatabilecek, yeterli ve düzeyli kadroların, geçmişten bugüne sindirilmiş kenarda tutulmuş değerlerin bir an önce partide egemenleşmesi egemenleştirilmesi süreci olarak görülmelidir bu kongreler ve büyük kurultay süreci.
 
Parti yararına ve iyi niyetli beklentilerle yapılacak bir kongreden; oluşacak iyi bir yönetimle ve gerçekten şu garip ilçede en olması gereken, yeri geldiğinde masaya yumruğunu vuran, yanlışları korkmadan haykıran ancak her ortamda saygınlık uyandıran bir başkanla çıkılmadıkça tüm adaylaşmalar, aday çıkartmalar ve manidar rastlantısal restleşme manevraları meçhule yolcu taşır, emekler yine boşa gider.
 
Oluşan boşlukta ve başıbozuklukta ise hiç kimsenin çıkıp şunlar kazandı biz kaybettik veya nasıl kazandılar bilemedik çemberi içerisine hapsolarak, iddialarını bu şekilde yürütmesi sonucu asla değiştirmez.
 
Değişmeyen tek şey; hep ayni tek boyutluluk…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder