19 Eylül 2016 Pazartesi

İNCELDİĞİ YERDEN

İNCELDİĞİ YERDEN

Aldırmam.
Ey solak şair inceldiği yerden koparsa kopsun en asi şiir
veya en sağlam haykırışın tam yarı belinden
yerli yerinden.            
İncilendiği yerden de bir batında şairsiz doğsun.
Fırat hala genç
kılıçtan keskin buzdan soğuk ve yardan uzak
yadellerde tuzak üstüne tuzak.
Dünden ertelenmiş filli eylemler
hababam düşük notlarla sınıf atlamalar
dünya hali aldatmacası asla kanmam.
Aldırmam
Aksuya egemen coşkuyla içten içe kaynarım
İşte bu kumu çalınan kumlu dere de benim Fıratım.
Fırtına bulutları arasından çıkar akar
üzerindeki demir köprü Çavuşoğlu dönencesidir.
Karşı yakada pos bıyık pasaklı kasap
kafa denkliğine dergahtır.
Allem kallem etmeden
at kalem pirzolaları közden ateşe usta
alem adam görsün.
Yarı bitik şişeyi de zuladan çek çıkar
masum bir resim çizeceğim göğe
dümbelekleri dünya alem bilsin.
Bekleşir durur alnımın çatında çağlayan şelaleler
meşhur acısu sürahide buğulanırken
acıkmışım yoluna birader
kekik yeşil soğan ve közde kırmızıbiber eşliğinde
dem vurup demlenirim.
Aldırmam
kötü haber tez ulaşır bal ormanına
kim satarsa satsın aklını yüreğini kahpe dünyaya
ben asla satmam deli divane dayılanırım.
İnce pazarlıklar diyarında kumpas
hain tuzaklar tezgahında paspas olmaktansa
şu yaslı yürekte memleket sevdası içlenirim.
Asarlar asmazlar takarlar takmazlar
aldırmam.
Aldırmam  
yaşlı yüreğim ayet ayet durulmuş
Vurulmuşum delikanlılık çağımda
satmışım anasını avradını haspa dünyanın
red etmişim ballı börek dünyalıklarını
zerre üzülmem.
Ütopik düşlerden erketelenmiş eylemler kapıda
üşürüm sırtımdaki alev güllesinden
kafilenin ardı sıra yürür deniz gözlü bir kız çocuğu
habire yakamı tutar nasırıma basar
kimin nesi kimin fesi olduğunu
ezelden ebede bilirim.
Nasıl mı küskün resmen soluk çiçek ve kaya deniz ıpıslak
sanki ıssızlığın sızısı sevdalıkların ısısı vurmuş dere boyuna
hat boyunda harelenirim.
Hallenirim fakat
hala en güçlüdür üçlü kortejin türküsü
kararan gökyüzündeki mavi boşluklara sığınmış nakaratlarla
dillenir limana açık lal pencereler.
Dolduğum rüya Karadeniz doyduğum hülya memlekettir.
Zulamdaki dibi delik şişe alabalık cennetidir.
Derdiğim zehir ziya bedava
çekilmez dertler bedelsiz
adalı aşkı bu çaresi mi çaresiz.
Bir nefes kader kederli başta duman ve bir yudum aslan sütü
yanında ayran delisi
yeter de artar.
Koça yakışır hayal kırıklıkları
karanlığı yutar bir tutam derman
ey deniz gözlü seni düşünüyorum durmadan inan
Aksuya doğan güneş gibi kırmızı.
Yeşile akar ay parçası bir er
her akşam üstünden sabahlara ezelden ebede hür
hababam çıldıran uykulu sularla akıyorum geceye.
Kalender kalenin burçlarında habire aynı tutku
son bir fırsat hala var
hala var.
Geçkin ve sıcak ve keskin bıçak şahdamarıma yakın
sürçtü ise lisanı harbi
harbiden sürerim anılarımın topal eşeğini doruklara.
Dünden örselenmiş yüreğim öksüzüm
bu gün yine aynı akıl benzer tarz
yıllar yollar tıpkısı yolcular yorgun argın dargın
sanki enginde candarmalara enselenmiş yüreğim.
Ha babam de babam daima sana esniyorum ey yaren
eskisi gibi sırsıcak
anam babam estikçe esiyorum.
Aksuyu kıssadan hisse hapşırtan özlemle sırf sana eriyorum.
Yangın yeri her dem memleket
buz gibi soğuyorum
bu şehrin sararan iskeletinden.
İşte şu al yeşil vadide sensiz sessiz süzülen dere de benim Fıratım
resmi yazılarda geçen yaz akşamlarının da farkındayım
aldırmam.
Aldırmam ama bu son fırsatım
doldur kadehleri memleket aşkıyla usta
içmeye doyamam doyuncaya içerim onu.
Bir kez daha içmeden sarhoş olalım
beyim satılık değil beynim
hala ayık ve ay ışık kalmalıyım.
Yakıldım yıkıldım sürüldüm ama yine tam merkezde tam da buradayım
bak şu içine içine kanlı yaşları akıtan dere de
üstünde demirden köprü cavusolu tropikası.
İşte o ak sulu dere benim Fıratım.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder