KURGU DEVLETLER CENNETİ: ORTADOĞU…
Dünya genelinde binlerce yıllık tarihi geçmişe sahip çeşniden sosyokültürel miraslar kullanılarak yeni ulus bilinçleri üretilmeye çalışılmıştır. Ancak bu etkin siyasal çaba, proje ülkeler ve minik devletçikler kurmaktan öteye gidememiştir. Ve bu proje-kurgu ülkeler hiçbiri tarihteki eşdeğerini bulamadığından daima körüklenen iç kavgaların ve bölgesel paylaşım savaşların odağında yer almışlardır.
Ortadoğu, Irak, Suriye, Suudi Arabistan, Lübnan, Kuveyt, Ürdün başta olmak üzere diğerleriyle beraber tam bir kurgu devletler cennetidir. Veya cehennemidir. Bu irili ufaklı devletçiklerin sınırları dahi İngiliz ve Fransız diplomasisi tarafından çizilmiştir. Her birinin halklarının kimler olacağına bile onlar karar vermişlerdir. Böylece son yüzyılda özellikle Ortadoğu’da yok olan toplulukların ve imparatorlukların yerine hayali ve proje devletler tarih sahnesindeki yerini almıştır. Dünyanın değişik bölgelerinde böyle var edilmiş başka başka kurgu devletler vardır. Bunlar yerel değerler, coğrafi özellikler ve tarih bilinci fazla önemsenmeden emperyal ekonomi gözetilerek bizzat emperyalizmin kurduğu ülkelerdir. Hepsi de siyasal kurgusal paket devletlerdir.
Bu ülkeler yazılı olmayan kuruluş akitleri gereği daima emperyalist ülkelere koşut, yayılmacı ekonomilerin gözetiminde ve denetiminde izin verildiği kadarıyla yol almışlardır. Yıllar içinde üretenden çok, artık değeri ellerinde tutanlarca kapitalizmin çepeçevre kuşattığı tam tüketici devletçiklere dönüştürülmüşlerdir. Uluslararası şirketlerin at koşturduğu ulus karmaşasından mustarip geniş coğrafyalardır topraklarına göz koyulan.
İkinci Dünya paylaşımından sonra ve özellikle de Sovyetler’ in çöküşünden bu güne istisnalar hariç emperyalist devletler diğer ülkeleri top tüfek işgal etmiyorlar. Ciddi görüntü veren savaşlar varsa da bunlar asla fetih amaçlı değildir. Artık değişik coğrafyalarda bu kurgu devletler vasıtasıyla programlanan etnik ve dinsel kökenli iç savaş, askeri darbeler ve komşulara sırnaşmalar ölçeğinde yaygınlaştırılan bir istila söz konusudur. Zaten bu kısır bölgelerde sistem ve istikrar temelinde daima egemen güçlerin dediği olur. Her on yirmi yılda bir baştan ayağa değişen ve her değişimle de zayıflayan ülkeler potansiyeli egemenleştirilir.
Savaşlar ve soykırımlarla ilerleyen bu süreç son yıllarda bu kurgu ülkeler üzerinden tüm Ortadoğu ve dünyaya yaslandı. Dünyanın iliğini kanını emen egemen güçler birbirleriyle savaşmak yerine şimdi zamanında kurdukları proje-kurgu devletleri ve o devletler ile komşu devletleri savaştırıyorlar. Büyük sermayenin temsilcileri bu sayede savaş ekonomisinden rant elde ettiği gibi savaş tazminatları kazanıyorlar ve denetimlerinden çıkan toprakları da gözetim altında tutuyorlar. Savaşların ekonomik maliyeti arttıkça egemen devletlerin mali yükü ağırlaştıkça tüm savaş çığırtkanlığı bu coğrafyalardaki kurgu devletçiklere ve yerli işbirlikçilerine ihale ediliyor. Elbette buralarda kargaşanın temelini din ve etnik köken ayrışmaları oluşturuyor.
Bu gün yaşayan dinlerin tamamına yakını insanın çiftçiliğe başlayıp toprağa bağlanmasıyla bir bir ortaya çıkmıştır. On bin yıldır bütün dinler toplumlarda sömürü odaklı biçimlendirilen hiyerarşiyi kutsamak, kutsallaştırmak ve örtmek içindir. Din öyle yapay buyruklarla desteklenir ki oligarşik sömürünün yüzlerce yıl devamı sağlanır. Bu dinsel kısır döngü saflık ve kirlenme şeklinde işletilmesine karşın yapılanların en insafsızına bile gözler yumulur. Gözler kapanır vazifeler yapılır ve mitleşen farklılıklardan bir güzel beslenilir. Gönüllü köleliğe sürüklenilen bu kurgu din sarmalında mezhepsel ayrılıklara da zirve yaptırılır. Yetmez ise din çıkmazına etnik gruplar da çekilir.
Son yüzyıllık tarih sürecinde Ortadoğu’da şiddet, kıyım ve iç savaşlar alabildiğine yükseltilerek etnik ve dini ayrılıklara aşırı prim tanındı. Sonuç ortada. Egemen güçler yüzyıldan fazla süredir özellikle Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Ortaasya’da her istediklerinde kurgu devletçikler eliyle bu coğrafyaları kaynayan kazana dönüştürüyorlar. Bu kurgu ülkeler daima emperyalist ülkelerin izinde ve emrinde olduklarından oynanan oyuna hiç aldırmıyorlar veya kanıyorlar. Her seferinde kandırılıyorlar.
Her türden ve telden uluslararası bağlantılar ise bu ülkelerin bağımsızlığını daima tehdit eden açılımları barındırıyor. Aynı zamanda bu unsurların gölgesinde tek başına öyle savaş filan başlatmak da mümkün değil. Tam bağımsız bir ekonomi ve bağlantısız bir dış politika yürütemeyen bu kurgu devletler geniş çaplı savaşların ancak piyonu olurlar. Oluyorlar. Yani küresel emperyalist imparatorluğa hizmet etmeye her şart ve koşulda devam ediyorlar. Öyle racon falan kesmek işide bir yere kadar sürdürülebiliyor. Bu sürüncemede kendi sınırları içinde barışı tesis etme noktasında sıkışanlar dışarıda en keskin barış havarisi kesili veriyorlar. Havanda su dövmek işte budur.
Köksüz kurgu ülkeler köklü pazarlar sayıldıklarından ve genel geçer enerji kaynaklarına da sahip olduklarından ister istemez daima savaşın göbeğinde yer alırlar. Her kurgulanan bölgesel savaşa girmeyi de sözde barışı sürdürmek ve sözde ileri demokrasi adına göze alırlar.
Zaten ideoloji ve projeler yıllar içinde zayıflayınca veya bilerek zayıflatılınca kurmaca devletçiklerin devamlılığını sağlamak bölmek veya parçalamak da zayıf fikirler üzerine kurulur. Bu projelendirme sürecinde dinler hurafe ve safsata batağında zayıflatılır. Etnik yapılar ise meshepsel ayrılıklar bolluğunda sulandırılır. Ve dünyanın sömürülmeye açık ve yatkın her coğrafyasında kurgu devletler ve yeni kurgulanan devletçikler arasında sonsuza dek bitmeyecek kurgu savaşlar sürer gider.
İşte bu gün için kurgu devletçikler cehennemi Ortadoğu’da süren de sürdürülen de bu emperyalist oyundur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder