24 TEMMUZ BASIN BAYRAMI; SENSÖRÜN, “SANSÜRÜN KALDIRILIŞININ 105.YILI”…
24 Temmuz Ülkede Basın Bayramı ve bu yıl basında sansürün kaldırılışının tam 105. yıl dönümü…
Yerel bir gazetede bize de bir kıyı-köşe verilip, “Yaz bakalım ne yazarsan, ne kadar yazarsan.“ denildiğinden bu güne bizim de bayramlarımızdan oldu 24 Temmuz. Başlarken başlığında ilk yazıya başlarken körlüğümüz sonlandı sanmıştık. Devamında nice yazı yazdık ama sansürün kaldırılışından yüz beş yıl sonra içinde ‘sansürle ilgili değişen hiç bir şey yok’ cümlesi de geçen bu makaleyi kaleme alacağımız aklımızın ucundan geçmezdi.
İlerledikçe zaman öyle olmadığını gördük ve Basın Bayramını buruk kutluyor kelimelerimiz…
Kan kaybeden ve can çekişen sarmal bize de arada sırada sirayet etmedi değil. Naçizane uyarılma gereği hâsıl olan durumlarla karşılaştık. Gazetecilik-Yerel gazetecilik yaftasıyla, toz pembe hayallerle geçici körlük yaşayanlara buradan duyurulur; İzahı, izanı, ilanı, mizanı, meali olmayan bir durumdur sansür.Ne diyelim, Yedi uyuyanlardan beter bir kör uyku sarmış beyinleri, sadece fitne fücura çalışıyor köşeler.
Yine de yaşama tutunmanın ve güce başkaldırmanın en iyi araçlarındandır gazetecilik-yerel gazetecilik. Son yıllarda kalpleri ‘tamu’ sarmış olduğundan bir o kadar da zor, zorlaştı ‘Kamu’ görevi de sayılabilecek yerel gazetecilik. Her gece yunuslar gibi bir gözü açık uyumak gerekiyor ve karşılaşılan tüm aşırılıklar artık yüreğe yük getirmiyor, alışmaktan beter. Çünkü gün ağarınca, göz aydınlanınca, söz canlanınca tabiat ana ilmek ilmek işliyor her yeni günü.
Gazetecilere-yerel gazetecilere ise, üç maymunu oynamadan, insana benzer zıpır maymunluklara kapılmadan ateşine dönülen ve yanılan gerçekleri izlemek kalıyor. Dokuzdan beşe beleş bir işte çalışmayı erteleyen bir meslek olan şu gazetecilik mesleğinin derinliliğine ulaştıkça da gulyabani bataklığındakilerin acımasızlığı su üstünde yürüyen ve kalan değerlere özendiriyor insanı…
Ayrıca öyle bir kara beladır ki yerel gazetecilik daima hedefte kalmayı sabitler. Zamanla sözlere gözlere gelindikçe, gizlere ve gizemlere kulak misafiri olundukça, müsamerelere davetsiz konuk olunduğunda ya da ‘kapılar taş duvar’ kesildikçe, kolluk neferleri koltukçu efelerin direktiflerine her uyduklarında sizden defalarca özür dileyince kahredersiniz bu güne. Ve yarınların neler getirip getirmeyeceğine özgü fikirler, beyninizi kemirir durur her 24 Temmuzda...
Sanki övünülesi yetenekleri ve hırsları az çok olduğu halde gücü, süzgeci, hörgücü görünce silen, sinen, inen, dinen, direnmeyen, ortada gezinen ve dahi acayip bukalemunvari renklilik gösteren bireyleri de uhdesinde barındıran bu camia sansürü sürüden sayılmak, sansürü reddi ise sürüden ayrılmak sanıyor. Bu erksiz, renksiz, denksiz ve dengesiz, aks kesmiş bireyciliği de içine çeken iktidar erki saltanatını genişlettikçe de sansürü salıyor ortama.
Bu disiplini sağnak mahalde meydanlara kurulan uydurma çadır tiyatrosu sahnelerinde yövmiyeli gazetecilik oynamak en kolayıdır. Ama kilidin göbeğinde yalama boşluğu olunca işlevsizleşen anahtar boşa döner döner delikte kırılmaktan beter olur. Forumu yorumu budur sansür üzere meselenin…
Öyle bir saçma ağdır ki çelik tellerle örülen, işaretli boş sayfaları hakkınca doldurmak derya deniz bilgi, sevgi, sezgi, inat, direnç, özgürlük ve en önemlisi cesaret gerektirir. Yani makara kukara makaleler ile bayat ürün satmak değildir yarenlik ve yerellik. Yele göre yelken açmak, sele göre sepken aramak, göle göre maya çalmak ise hiç değildir. Gazetecilik, yerel gazetecilik tahıl ambarında dürüst muhacir gayretidir anlayana. Zaten “Ele toprak bulaşınca duygulara da tahliye vurur” deyişine kiriş vurmaktır, kirişi kırmak değil…
Çok sesliliğin ve demokrasinin kökleşmesinde öncü rolün yerel basında olduğu bilimsel ve eylemsel bir gerçektir evet. Ama iktidarın değişmeyeceği öngörüsünü asla kesinleştirmeyen keskinleştirmeyen, dokunulmazlara dokunan, bir gece ansızın asla çark etmeyen bir rota izlemelidir yerel basın. Yoksa yerelden genele yer yokuş olur gerçeğe.
24 Temmuzluk çıkarılacak afişe sonuç; Yerel medya hâkim düşüncenin tutsağı olmaz, olamaz, olmamalıdır...
Sıra bize gelince susmak bizim kitabımızda yazmaz. Akçeli işlere hayatımızın her evresinde uzak durduğumuz gibi her dönemde de dim-direkt dururuz. Yaratılan yapay mutluluk atmosferinden paylanabilmeyi asla düşünmeyiz. Kazanılan harbin gazisi çok olur belki ama kaybetmeyi de göze almak gerekir yiğitçe mertçe. Sırça köşklerde oturmayan, bir eli yağda diğeri balda olmayanlardanız.
Ömründe bir makale yazmaktan aciz protokollerde arzı endam edenlerden değiliz. Korku tüneline girmiş, kuytu köşelerde saklanan, dehlizlerde yağ kandilleriyle dolar yakıp aydınlanan sonra da gazetecilik bizden sorulur diyerek övünenleri de iyi tanırız. Bizim kitabımızda korkmak da yazmaz.
Külliyen zarar, akla zarar, saraya köşke tapılır bu tabloda 24 Temmuzu sansürlü-sensörlü, Silivrilik yaşamak, sivri gazeteciliğin-yerel gazeteciliğin hüznüdür. Tüm gerçekleri ince ayrıntıları kabartmadan abartmadan, yanlamadan, yan çizmeden ve yandaş olmadan mertçe, onurluca ve yiğitçe tarihin emrine sunmaktır bencileyin yerel gazetecilik tanımımız.
Gazeteciliğe, yerel gazeteciliğimize yön veren üçlemeye gelince; her yaşanılan günün hakkını vererek yaşamaktır yiğitlik. Yenilenin gün olur da nefes borusuna kaçması nedeniyle, solunum yetmezliğinden ölünebileceğini de unutmadan geçirilen gündür asıl olan ve mertlik işte budur. Onur ise devrimci bir ruhla, değişimci reformcu, protest, entelektüel, asi, başına buyruk, baskıya ve zulme itirazcı, gerilemeye retçi, ihaneti asla affetmeyen, ahde vefasızları düşük saymaktır. Kırmızıçizgilerinde direnmek, yaratılmak istenen şatafattan ve karmaşadan sarsılmadan çıkabilmekte onurluluktur.
Aklı havada kıyafetiyle ve uyurgezer zarafetiyle kapkara bir geleceğe yürüyenlerin ayak izlerine de hiç ama hiç muhtaçlığımız yok. Takip etmeyiz o ayak izlerini kesinlikle. Duraklama, Gerileme ve Çöküşün palavrası bol literatürüne bir harf bir kelime dahi eklemeyiz asla hiç rahat bırakılmasak da.
Değişimin, dönüşümün, dirilişin, kurtuluşun, kuruluşun kitabına bir harf katkımız olursa eğer, yaptığımız işi meslekten, kendimizi de adamdan sayarız.
İşte 24 Temmuz gazeteciliği, adam gibi gazetecilik-yerel gazetecilik de budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder