17 Temmuz 2013 Çarşamba

RAMAZAN ÜÇLEMESİ

“ALLAH’A VE AHRET GÜNÜNE İNANAN KİMSE YA HAYIR SÖYLESİN YA DA SUSSUN.”
 
Destur diyerek, bu düstur doğrultusunda âcizane hayra ilişkin her daim söyleyeceğiz ve yazacağız  bitmeyen sevdamızı. Çünkü herkes yalı boyunda deniz kabuğundan deniz dinliyor gibi sessizliği içiyor ve alkışlayarak konuşuyor yalnızca.
 
Hasdur çekilende topallıyoruz ve susuyoruz akilâne, vekilane ama olmuyor. Sustukça bakıyoruz bakır sahanlarda açlık çekiyor yaşlı dünya. Ve anlıyoruz ki ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranmak mümkün bu evrende, Muhammed Efendimiz de sanki birilerinin tekelinde, yani boşu boşuna nefes tüketiyoruz, beyhude kafa yoruyoruz şu memlekette.
 
Kambur üstüne kambur eklenen, özellikle Ramazan ayında şu özel günlerde kentin yoksulluğunu keskinleştiren ve iyice pekiştiren panayırsal, minyatür festivalvari meydan kalabalıklarını gözlemledikçe sabırla şevvalin üç gününü bekliyoruz, aklımız susayarak…
 
Sabır taşımız çatlayacak neredeyse fakat şevvalin ilk üç gününü beklerken el âlem, elalem, biz ‘kulluk vazifesi’ne kayıtsız kalan veya kalmayanların izini sürüyoruz ramadan ile…

Gurur duyulduğu her fırsatta dillendirilerek, son on yılda her ramazan biraz daha ‘temaşa pınarına’ akıyor akıtılıyor elbirliğiyle. Hüzne boyanmış gölgeler kenara çekilince,  sinsice ilerleyen bir hastalık gibi yayılan; gösteriş için iman, şatafatlı imancılık, göstermelik dincilik modası, sınıf atlıyor, sınıf atlattırılıyor yıldan yıla. Geçici bir tiryakilik oluşuyor oluşturuluyor elbirliğiyle din adına, din ve ayette tefsirini arayan
 
Ar duygusunu yitirmişlik tabanında resmen, kar hırsıyla, rey hevesiyle İslam kapitalizmi cirit oynuyor, cirit atıyor meydanlarda.
 
Gâvurinadıyla müneccim lafı üretmeye hiç gerek yok her şey alenen çıplak gözler önünde cereyan ediyor. Kral çıplak, çıplak kral bekliyor, kefeni elinde Azraillini…

Timur aksaklığında tüm şehirlerin en geniş ve şatafatlı meydanları, dar geniş kapatılmış caddeleri, ara ve arka sokaklar, parklar, gezi parkları, hatta okul bahçeleri bile umursamazlığın kırık çizgisinde hantal ve tıkanmış şenliklerle Tanrı’ya ulaşma biçimlerine yeni cüzler ekliyor. Uyar ise eğer, hülasa uyarına gelir ise kaş göz arasında Harmandalı harmanlanıyor.

Obur öylesine obur ki meydanlar; en kutsalın indirildiği ayda dahi haraç mezat satış reyonlarına, bayram önü hemşeri akraba bayramlaşmasına, ahkam kesme podyumlarına, yeniden din keşfetme ve keşfi öğretip yayma sahnelerine, yarım ekmek arası ucuz tavuk dönerine, bedava çay çorba, şerbet ayran sebiline, huşu içinde nargile çekme seanslarına devşirilmiş mübarek.
 
Kondur kondurabilirsen lafı ama komik panayırlara ve konserve alaturkalıklara dönüştürülmüş bir anda sahalar ve bir aylığına ortalık bu çılgınlığa tutsak edilmiş hayatlar, baştan ayağadur diyen yok şu tamburu nota bilmezliğe.  
 
Otur oturabilirsen ve dayanabilirsen vizyondaki yeri göğü inleten, yerden göğe üçüncü sınıf bu filmi izle, çoluk çocuğuna da izlet. Böylece dışa bağımlı ekonomi ve dışa bağımlı kutsallık versiyonu sürümünü de bedavaya indir cebine. Artık kaçıncı varyant ise bu alim ve zalim bileşke her şeyi olduğu gibi inançları da, inançlıları da hoyratça hırpalıyor. Peşin değil taksitle Dinden imandan çıkma çıkarma turlarını hatırlatan reklam kuşağı gibi dönüyor ilim irfan dünyası.

Tabur tabur insanlara tabldot iftarlar, eşyanın tabiatına aykırı medcezirler, dinin özünü zedeleyen dayatma zorlama alışkanlıklar, lokma lokma bağışlanmanın esrik dağınıklığını depoluyor meydanlara hizmet içi himmet.
 
Or mevkilerde orucu sadece aç kalmak olmadığını bilen ve gören gövdelere kadar yayılıyor şerbet. Sanki meleklerin duası lazım birilerine köşe kapmaca oynuyor kelli felli mevkii tutmuşlar, üç beş kelime daha fazla etmek için. Hiç kimse oralı buralı, öteki beriki değil, gelsin tabldot iftarlar, gitsin oruçlar. Yutulanın kimlere ait olduğunu düşünmeden çoluk çocuk, konu komşu, akraba talukat açılsın bölge bölge, lokmada gölge iftarlar.

Çukur içine düşülen çukura aldırmadan Ramazanı haşmetin hışmına uğramaktan korkmadan fosilsi yöntemlerle bir ‘eğlence ayına’ çevirenler kara çölde buzullarla yarıştıklarından bir haberler. Oruç sonrasını sahura bağlayarak safiyane inananlardan bir “eğlence toplumu” oluşturma gayretliliği can damarını resmen çatlatmaktır bu neslin ve dinin. Gün olur nur söner zuhal kararır, mahirane tarifler ve halisane fetvalar da işe yaramaz sonra.

Bodur bolluk festivali havasında bu tam tükenmişlik içinde eski ‘direklerarası’ ruhuna da el Fatiha dedirtiyor iftar şölenleri, ardı arkası faaliyetler. Melekler altın tepsilerde son nefesleri sunduklarında ateşe keser yürekler ve böbürlenmeler başlar ise bu günlere ait Allah Allah. Ama nafile, işte o zaman siyaset bacasından tüttürülen dinsel motifli duman karartır ise mahşeri havayı donar ruhlar. O görkemli zafer alaylılarıyla, adamlık taslayan zafer şaşkınlarının soluğunu kesince Hüda, nasılsa aynileşilecek tüm inananlar.

Olur ki olur; “Allah kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez” ve “Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini mühürler.”

Doldur küpü doldurabildiğince hissiyatıyla bu kurmaca düzen içinde en muteber ayda en hassas günlerde bile ötekileştirdikçe veya bizimkileştirdikçe düş sever ünlüleri veya ünsüzleri de irkiltir bu ucube manzaralar. Ve çekirdeğinden sahte kutsallık filizlenir ise arşa arşı alem ne der bakarız zamanı gelince.
 
Sustur sonrasında akıllarda peçe, aradaki perde de kurtaramaz zevatı. Çağ zengini hanelere de uğradığında ağıtlar, çağın renkli fotoğrafları da çıfıt çarşısında satılır üç beş paraya. Elbette böyle sür-gitmez, Sultan Süleyman’a kalmayan size mi bize mi kalır. İllallah dedirten bu adaptasyona, abesle iştigal bu dellenişe ve değerlerin en derine gömülüşüne de vakti zamanı geldiğinde bir son yazılır. Mezbeleliğin göbeğinden acayip feryatlar yükselir ise göğe bu demode öncüler, piyese son perde külliyatı ekleyenler, külyutmazlar da sarsılır ansızın.
 
Onur duyduklarını dillerden düşürmezler eğer emanetlere… iseler; tarih kütüğüne çivi çivi çakılırlar.

Takdir Allah’tan Ve “Onlar bir ümmetti, geldi geçti” olurlar ilahi makamda…

Tekdir veya nasihat algılayanlar için ise tek cümledir ikinci cihan “Helalin hesabı, haramın azabı vardır”

Budur deniyorsa hala ve bundan kelli oruç aylarında meclis buysa, biz bu meclise girmeyeceğiz. Uymayacağız, saf tutmayacağız cemlerine. Dâhil olmayacağız bu fır döndü manzaralara. Ramazanı sunulan lokmalarla gerçeklerin gizlenmesi ayına çevirenlerin bal-kaymak küplerini görmezden gelmeyeceğiz. Ortak olmayacağız ulu orta günahlarınaDinolojik dengesizliğin müsekkin gibi abartılı ve kabartılı açılımlarına yelken açmayacağız. Politik ilahi sırlara, sosyolojik enkazlara ve mecazi düşlerdeki aksakallı dedelere de asla prim tanımayacağız.
 
Dur duraksız takip edeceğiz lakin onları tarihe not düşmek adına…

Uğur böceği kanadında uğurlamak adına, bundan böyle israf ve taşkınlık güncellemelerine, eksik gedik dayanışma püskürtülerine nüktedan şair birikimimizi katmayacağız. Sakın ola aldanmayın biz aldanmayacağız bu göndermelere diyerek, gösteriş amaçlı ve siyasi çıkar beklentili başka keselerden hayır hasenatçıların, tabldot usulü sokak iftarcılarının, debdebeli depicilerin, bakanlı-bakmayanlı manşetik ev ziyaretçilerinin ve gelip geçici menfaatler peşinde koşanların peşinde koşturmayacağız.

Sur üflenene kadar sıkı takipteyiz. Çünkü “hakka dönüş ve yürüyüş” kaç cilt doldurur az çok biliyoruz. Öyle tenteler gölgesinde söz arası-sur içi gizli gücün sistem sınaması kuru laf kalabalığı ile olmuyor “halka-hakka hizmet”. Halka ve hakka hizmet nasıl olur biliyoruz, yapılanları da görüyoruz

Nur ile nurlanmak ise amaç mülkün zerresine tapmadan hakka yürüyüşle gerçekleşir.

Kur’an hakkı için, Yürekler yeterse şöyle oluyor halka hizmet;

“Allahım beni fakir olarak yaşat, fakir olarak ruhumu kabzet, ahrette fakirle zümresinde haşret”…

13 Temmuz 2013 Cumartesi

HER RAMAZAN BAŞKA BİR HİKÂYE, 'RAMAZAN, VİCDAN, KUZEY AFRİKAN'...

HER RAMAZAN BAŞKA BİR HİKÂYE, 'RAMAZAN, VİCDAN, KUZEY AFRİKAN'...

Her Ramazan başka bir hikâye ama din ve duygu sömürüsü, vicdanları zorlayan ılımlı İslam bilinçliliği hep ayni…

Arap baharı Bir ipek böceği masalı gibiydi başında. Bir yıl sonra bu Ramazana denk düşen günlerde Afrika boynuzunda ilk çatlamalar başlayınca, İslam coğrafyasında insanlar mısır püskülü gibi, çığ gibi aktı meydanlara, kaçan çağı yakalamak için.

Ve şu garip Memleketi adım adım Kuzey Afrika’daki özellikle Mısır’daki yaşananlar veya yaşanmazlar, kan ve gözyaşı acısı dolaştı, oruçluluk vasıtasıyla. İktidar destekli Telin ve kınama hedefleri kısa zamanda bir bir tutturuldu. Genel ve yerel İktidarlar kendi yanlışına kör, ele aleme yardım ve destek yürüyüşleri, konvoyları ve mitingleri peşine düştüler. Ilımlı İslam dalgasını olumlu sevk ve idare edince artı puan toplayıp, oy depolamak ve iktidarda kalmak için.

Öyle olunca da halk bu kutsal uğraşı günlerinde gezi de yeryüzü sofralarında eksiksiz birleşti. Övünülesi ve övülesi bir dayanışma gayreti tepe yaptı ülkede. Alternatifi de Mısır bahanesiyle Kent ortası Ramazan panayırlarına yayılıverdi.

İbre yine çok akıllıca alışkın olduğumuz göstergelere döndürüldü, kaydırıldı. Geçişken, geçirgen ve bukalemun karakterlerin eline hem de Ramazan içinde bu fırsat geçince olay bir anda siyasi hesaplara ve siyasi ranta kaydırıldı komşudaki can pazarı. Destek işi şova dönüştürüldü. Oysa her iki tarafa da değişik cenahlardan verilen bütün destekler aslında ABD paşanın işine geliyor.

Peygamberleştirmeden, tanrılaştırmadan hiçbir işi yapamayan bu toplumu yönetenler ve topluma yön verenler, Kuzey Afrika’daki bu asrın siyasal İslami trajedisini bile şu mübarek ramazan günlerinde istikbale dönük malzeme ediyorlar velhasıl.

Ve hala tıknefes-emperyal dünyadan bir kıpırtı yok. Çünkü İst’leri, izm’leri çökmüş, ekonomisi iflas etmiş, beyinleri zift tutmuş kurum bağlamış egemen dünya da çıkışını Kuzey Afrika’nın yer altı zenginliklerine bağlamış. Onlar da sipere yatmış İşlerin daha da kızışmasını bekliyorlar.

Her Ramazan başka bir hikâye ama din ve duygu sömürüsü, vicdanları zorlayan ılımlı İslam bilinçliliği hep ayni…

Anlamak ise zor şu fakir ülkeyi; Ramazan ayı ganimet ayıdır belleyip, rotayı şaşırtanların, değiştirenlerin “ Helal kazanmak başlı başına ibadettir. “ sözüne kulak kesildiklerine hiç tanıklık edemeden, çoluklu çocuklu iftar sonrası kasaba panayırı havasındaki eğlenceliklere savruluyorlar.

Eğer, “ Herkesin bir kıblesi vardır. Siz hayır işlerinde yarışın “ direktifi uluorta her gün duygu sömürüsü yapıp, o sömürüyü siyasal ranta çevirmekten çekinmeyenlerin tuzağına düşüyor ise memleket günahtır. Görsel Müslümanlık gerçek Müslümanlık değildir herhalde. Yardım ise destek ise ana amaç, bu işin gizlisi eftal alenisi ayıp değil midir?

Pınarın başını tutmuş da bırakmayanlar, aktıkça küpünü dolduracaksın musluğunun önündekiler elbette damlaya, kırıntıya muhtaca bu ramazanda da yağdıracak şelale gibi. Yağdır yağdırmasına da, yağmalamadan yağmalattırmadan, Allah rızası için yapacaksan ne ala.

Ama içi boş söylemlerin arasına destek, telin, yardım, fon, oruç, din, iman, ramazan, Kuzey Afrikan, Mısır, Meydan ve ölümleri kattın mı işin seyri değişir. Alkışlar gırla, sloganlar tek perde gider ama kazanırken kaybetmek işte budur. sol elin verdiğini sağ el görmeyeceği günlerde büyük sermayenin emrine girmek de işte böyle olur. Böyle olursa İçtenlikli devam eden gerçek islamın imajı zedelenir ve çok özellikler gözden kaçırılır. Ülke din iman mezhep üçgeninde eksik gedik içinde kaçıran kaçırana olur sonuçta. Bütün lafı gayretimiz,  İleride doğacak büyük yanlışlardan ve günahlardan arınmak içindir, iyi niyetliliğimizdendir yani.

“Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma, sonra kınanır, kaybettiklerinin hasretini çeker durursun” ilahi uyarısı, ayrıca siyasal dokunulmazlığın ilahi bir adalet gereği olmadığını da vurguluyor.

Her Ramazan başka bir hikâye ama din ve duygu sömürüsü, vicdanları zorlayan ılımlı İslam bilinçliliği hep ayni…

Asıl niyet kınamak, eleştirmek ise, bizim de tüm olanları kınama hakkımız en baştan mahfuz, birden karar verilmişlikle gösterileri ramazan içine çekmek siyasaldır alenen. Siyasal değil diyenler çıkabilir ama bu meydansal destek durumları kınanma boyutuna doğru ilerler ise ne olacak. Geziden aklı evvel birileri çıkar da “İçimizdeki Kuzey Afrikalıların” durumu ne olacak diye anımsatırsa hiç kimsenin alınma lüksü de kalmaz o zaman.

Öyle güllük gülistanlık da yaşamıyoruz hiçbirimiz. Yinede kendi çıkmazlarına-açmazlarına rağmen bu toplum, bu halk, bu ülke üstüne düşeni her zaman yaptığı gibi her konuda da yapıyor. Çünkü bu halkın kitabında;“Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz”yazıyor. Her meseleyi hakkınca değerlendirmenin ve irdelemenin yolu bu tek cümleden geçer aslında.

Hiç kimse Anadolu’nun bağrından çağlayıp gelen ramazan ayındaki bu yardımlaşma, dayanışma arzusunu, kendiliğinden gerçekleşen bu şahlanışı, halkla kucaklaşmak yerine veri-tabanlarına sahip çıkmak amaçlı beye-paşaya, şıha-şaha, Kuzey Afrikanda ve dünden hevesli ülkelerdeki ılımlı islamik yönetimlerin iflasına destek mitinglerine bağlamaya kalkışmasın, ayıp eder ve günah işler.

Kişisel çıkarlarını önde görüp toplum çıkarlarının önünde tutanların homurdanmasına, gocurdanmasına da hiç gerek yok. Bir taraflı yargılama ile bertaraf  hakları da yok. Gören gözler, okuyan diller gerçekleri biliyor ve her fırsatta aktaracak.

Çünkü o yazıcıların duvarında “Bir ülkeyi helak etmek istediğimizde o ülkenin varlıklı ve şımarık kişilerini çoğaltırız. Bu suretle onlar kötülük işlerler, böylece o ülke helaka müstehak olur”kutsal ikazı asılı duruyor.

Bir ipek böceği masalına dönüştürülerek Arap baharı ve ileri demokrasi kisvesinde sunumu yapılan, egemen sermaye destekli ılımlı İslamın yönetim zaafına arşın arşın yükselen bir ulusal şahlanışı görmezden gelmek ise başka bir yazı konusu. Konuyu bilindik, tanış, aşina olunmuş böbürlenme, büyüklenme ve kibirlenme beyitleriyle manzumlaştırarak, yeni mazlumlar yaratıp oy pınarından kana kana yudumlamaktan başka bir şey de değil aslında.

El atıyla cirit atma, oyun kazanma eskiden olsa kafadan ayıplanırdı, yiğide yaraşmaz denirdi. Şimdi yiğitlikten sayılıyor ne yazık ki. Bu yüzden biz indirdik duvardaki yaldız-yıldız kaplıyı, okuma gözlüğümüzün yanına başucumuza koyduk ve okuduk sonra, Ramazan hatırına;

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar Kurtuluşa erenlerdir”…

11 Temmuz 2013 Perşembe

“YA ŞEHRİ RAMAZAN-I KAPİTALİZM” HOŞ GELDİN…

“YA ŞEHRİ RAMAZAN-I KAPİTALİZM” HOŞ GELDİN… 

“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen ağırlık ve azametinle ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin“…

Ya Şehri Ramazan hoş geldin. On bir ayın sultanı yazın kavurucu olacağı varsayılan sıcağına denk düştü bu yıl da. Tam 18 saate yaklaşan bir oruçluluk söz konusu. Tutanlara da tutamayanlara da Allah kolaylık versin.

Ramazan öncesi doların zirve, ekonominin dip yapması etkili olacak bu kutsal ayda. Her Ramazan olduğu gibi et ve bakliyata ek olarak sebze fiyatları da fiyat artışları ile ikiye katlanır gider. Bu “ Ramazan fırsatçılığına “ sebze ve meyve fiyatlarındaki yüzde yüzlük artış da eklendiğinde niyetliyim, çok iyi niyetliyim demekle de olmaz. Üstelik ramazan fırsatçılığına birde "siyaset fırsatçılığı" eklendiğinde tüm iyi niyetlilik bertaraf olur, akıl küpü de çatlar...

“ İnsanlardan öyleleri vardır ki dünya hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana samimi olduğuna Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o hasımların en yamanıdır. “

Zaten Ramazan ayı son on yılda iyice bir tüketim çılgınlığına yönlendirildi ve yönetildi. Mübarekti, kutsaldı derken uluslararası markaların cirosu bu ayda tavan yapıyor. Yerel birçok ürünümüz çok uluslu sermayenin kasalarını şişiriyor. Kapitalizm Hıristiyan dünyasında can çekişirken İslam dünyasında bir aylığına da olsa bayram yapıyor. İşte yenilenen Ramazanın yeni yüzü ve misyonu bu…

İslam ve siyasi İslam resmen sınıf atladı ülkede. Ama Müslümanlığın doğasında olan dayanışma, paylaşma, yardımlaşma gibi kavramların içi boşaltılıyor. Yardım poşetleri ve iftar kutularıyla ölçülüyor artık din, iman ve insanlık.

“ Yetimin malına yaklaşmayın. Yalnız erginlik çağına erişinceye kadar onun malına en güzel biçimde yaklaşabilir onu uygun tarzda sarf edebilirsiniz. Ölçüyü ve tartıyı tam adaletle dengeli yapın. Biz kişiye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Söz söylediğiniz zamanda akrabalarınız da olsa adaletli ve Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size iyice düşünesiniz diye bunları emretti. “

Bir bardaklık hayırane ve masumane iftar açma meşrubatı ve sandviçinden iftar çadırlarına, çadırlardan sokak iftarlarına, mahalle iftarlarına, ramazan paketlerinden dijital yardım kartlarına, karagöz-hacivattan panayır şölenlerine evrimleşen “Mübarek Ramazan” emperyalizme tutsak olmuş kimsenin umurunda değil.

İslam sosyetesi de beş yıldızlı otel teraslarında, camlı-pırlantalı-ipekli, köşkler ve Osmani saraylarda verilen iftarlarla son yıllarda toplumun aynası oldu mahalle baskısına. Bir çırpıda cismani büyüklük yaratıldı tek hücreli amipten. On bir ayın sultanı da yazık ki süreç içinde halka ulaştıralım derken halktan koptu. Deyim yerindeyse, kapitalist oldu vahşice.

“ Fakat Allah’ a verdikleri sözü ve yeminleri az bir paraya satanlar var ya işte onların ahrette bir payı yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak. Onlara bakmayacak. Ve onları yüceltmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır. “

İstanbul’un her ilçesi, her belediyesi kapitalizmin bu paslı çarkına ramazan bahanesiyle iftar ve sahur masaları kurup, o sofralara mahkûm garip gurabalaştırılan insanları kurban etmeye devam ediyorlar. Üstüne yerel dernekleri kullanarak uydurma yöresel eğlencelikler tertipleyip, siyaset soslu gecelerde sahura kadar rol çalıyor siyasete bulaşmış, bulaştırılmış din-ayet .

“ Fakat Allah’ a verdikleri sözü ve yeminleri az bir paraya satanlar var ya işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak. Onlara bakmayacak. Ve onları yüceltmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır. “

“ Vicdan ile cüzdanı arasında sıkıştırılmış “gariban Müslüman kesim, nesli tükenmiş çeşmelerden şerbet akıyor, çorba akıyor, para akıyor akıttırılıyor diye sevinmeye zorlandıkça tabansızlaşıyor. Ve asıl parsayı toplayanlar ise en yakınlarını mezhepsizleştiriyor.

“ Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak kendi malınızmış gibi yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtır. “

Kilometrelerce iftar masaları kurulup, kuş sütü eksik masalarda iftar açılışlarına çocuklar da malzeme edilince olmuyor, yakışmıyor. Çocuklar için Karagöz- Hacivat perdesi kurulmuş, kuklalar gösteri yapıyor ya ne güzel. Antika musluklardan kızılcık şerbeti akıyor ve içiliyor ya dünya güllük gülistanlık. Hoş geldin ya şehri ramazanı kapitalizm…

“ Zulüm ile öksüzlerin mallarını yiyenler karınlarına sadece ateş koymaktadırlar. Ve çılgın bir ateşe gireceklerdir. “

Niyetliyim, çok iyi niyetliyim demek boş verdik ey efendiler anlamı da içermez. Meydanların, caddelerin ve sokakların göbeğinde insanlara oruç açtırarak kusursuz hizmet verildiğini ve yapıldığını söyleyenlerin hesabı da kesilir bir gün. Er insaf İslam’ın Sokak tiyatrosuna, ucuz reklamlara ihtiyacı mı var. “ Mahşerde kör olanların gözleri “ dünyada bir açılmış ki pir açılmış.

“ Kendilerinden geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde onların durumundan endişe edecek olanlar öksüzlerin hakkına dokunmaktan çekinsinler. Allah’tan korksunlar ve doğru söz söylesinler. “

Bu israfi gidişatı hayırlara yormak gerek. Sonları hayırlı olur inşallah. Alo yapın iftarlığınız bizden, sahura kalkamıyorsanız biz uyandıralım hatları ile yapılan belediyeciliğe üstün hizmet madalyası olarak oy veriliyor ise bu dünyanın çivisi kopmuş demektir.

Ramazan Allah kelamıyla;

 “ Ramazan ayı insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır.” İse gerçekten;

On bir ayın sultanını diğer on bir aydaki çıkarları için kullanmayı göze alan o cahil cühelaya yüce kitapta bir ayet var:

“ Bir ülkeyi helak etmek istediğimizde o ülkenin varlıklı ve şımarmış kişilerini çoğaltırız. Bu suretle onlar kötülük işlerler. O ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış ele başılarına  iyilikleri emrederiz. Buna rağmen onlar kötülük işlerler. Böylece o ülke helaka müstehak olur. Biz de orayı darmadağın ederiz. “diyor.

Son yıllarda Ramazan ayında bunca israfın yapılmasını dine hizmet olarak uygulayanlara ve bu imansızlığı hoş karşılayanlara;

“ Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver gereksiz yere de saçıp savurma /zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. “diye uyarıyor Kur’an-ı Kerim. ,

Ama iş çığırından çıkmış bir kere, çağın çığırtkanlığını yapanlar belki memnun ama Kutsal Kitapta onlara da bazı ayetler var;

“ Her ümmetin bir süresi vardır. Süreleri gelince onlar ne bir an geri kalırlar ne de öne geçerler. Tam vaktinde batıp giderler.”…

“İnsanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaran”  Hazreti Peygamber’in tüm bu şatafatı ve israfı görmediğini sananlara ise; Ey Şehri Ramazan-I Kapitalizm Hoş Geldin demek de bir garip bencileyin düşer.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder