GÖZLERİM MÜEBBET BİR…
AKILÇELEN İSYANLAR
İtiraflarımı
yazıyorum çocukça duvarlara
Mülteci’
yi çalsın orkestralar ayışığında
Bol
yankılı öyle bir şarkı bestelenmiş olsun ki
Gayrı
meşru çocuğum tek notadan doğmuşçasına
Kaderinden
kaçan bir sıkışmanın eseri gibi
Korkuyu
uyandıran terkedilmişlik kendi yoluna sel
Ardında
yeni yetme hevesiyle sürüklendim
Sorularda
pembemsi suçluluklar provası
Değişmeyecek
bir yaşamı yanıtlıyorum
Bir
sandık dolusu ajandaya yazılmış umursamazlıkla
Kitlenmiş
mekanlarda beğenisi arızalı yanışla
Akılçelen
isyanlar taşıyorum kucağımda
Israrla
kızıl saçlı sürgün kızı anıyorum
Arayışlarım
estetik kaygılı tatlısert, mahirce
Can
çekişin iğrenç soluğu yüzüme yapışmış
Ölümü
reddedişimin üzerinden kaç aşk geçtiği
Ömür
boyu İstanbul fonunda keşif günlüğünde
Ağlama
modundan kaçarken büyünür a çocuk
Mutluluk
delisi çocuğa aplıyorum mülteciyle
GÖZYAŞLARI ÇİÇEK
Annem
çok ağlamıştı
Vah
çocuklarım vah yazık oldu diyerek
Kıydılar
gariplere yazık.
O
çocukları sonraları epeyce tanıdım
İyiden
iyiye anladım, dinledim, yandım
Ve
hiç unutmadım
Zaten
unutulası değildiler hiçbiri
Annem
ne çok ağlamıştı onu da
Unutamadım,
unutmadım,
Baktım
da tam otuz yıl geçmiş
Ve
hay anasına şaşırdım
Meğer
o çocuklar annemden üç beş yaş küçüklermiş
Benim
canım annem, canım
Demek
ki sadece üç beş yaş farkla
Tüm
analar gibi çocuklarına çok ağlamıştın
Denizin
bittiği kıyıya ulaştığında ustalık
İnançlar
can siperane karadeniz
Gözyaşımda
annemin ödenmez emeği
Unutamam
evet onları
Annem
çok ağlamıştı.
YİTİK
Arakuşak
çocuğuyum ben
Gelenek
çeşitliliğini kuşandım ve yenildim
Yitik
kuşağım yitik zamanlarda
Rakamlar
hesaplanamaz çarpıcılıkta gerildim
Antetli
kağıt sahte, kaşeyle imza da
Yani
imza mühür yalan dolan toptan
Fotokopide
montajlanmış uzmanlarınca resimler
Mağdursun
millet
Başka
belgelerde düzenlenmiş titizce
Yalanlama
ihtimali bile yok o denli gerçek
İstifa
et ve git icabı, icabında
Ölçütü
yok bu zanaatın bu zahmetin
Derviş
misali yetenekler deneye tabi iken
Etütler
izdüşümlü dekorların ortasında
Ayrıksı
beyitler dizilmiş saraylarda
Ermiş
beğenisinde organlar sorma
Yutağına
girenden bellisin
Mağdursun
millet
Demin
söylenmişti bile diyemeyeceksin
İstifa
et ve git
Arakuşak
çocuğuyum ben
Yitik
.. zayi ... zahir zamanlarda ...
GÖÇTÜ ÇOCUKLUĞUM
Göçük
altında nevalesi tükenmiş
Onlarca
canın
Siyah
lastik çizmeli
Lacivert
tulumlu
Karacan
Sarı
kasklı
Zeytin,
peynir ve kara ekmek
Baş
lambaları pembe ışıklı
Karanlık
ağızlı canavar içmiş nefeslerini
Gıcırtılı
yürekler ıslak
Gözler
cam.
İçtenlikle
fısıldıyor altın kız
Kömür
gözlü donuk bakışlı.
Saçları
ipek ipek memleket
Utanç
bulutları mavi gökyüzüne hasret
Karanlığı
yutan kapı ışıksız
Mor
çıplak tabanlı
Bembeyaz
tulumlu
Karakan
Onlarca
can
Göçükte
öldü duygusallığım
ÇEK URGANI VER ATI
Atlantik’
ten And dağlarına
Deneme
sınavı örsesinde serçeler uçar
Karakaşlı
matem, kurşun zengini madem
Kimliğinde
“ Gelişigüzel Dolaşır “ yazılı
Devrim
düşüne kurban arşivlerde nurhak
Düzlenmiş
künyesi Everest yazılı
Somut
cümleler günlüklere sızmış mertçe
Günü
birlik keşifler insanca imalı
Başı
fırtınalı efsaneler bebek yüzlü
Deniz
altında yakın çekim batık sevdalar katmerli
Boğulmak
esrarengiz tufanı kovalarken
Balık
pazarında mavi buhran
Kırmızıya
para basar kuklalar mızıklanarak
Soru
sürgünde, parolası çiçek kokteyli
Purosu
pasaportu kepi, yaldızlı külçe
Bir
yıldız kaydı dilek tutamadım
And
içemedim Atlantik’ ten dağlara
OS’ATA
Osmanoğluyum
Otuzaltı
yaşında iki defa doğmuş
Saltanata
geç vakit salan salınır erim
Otuzdokuzda
acilen değiştim
Kaç
kuşak sarılsa da boynuma
İlk
yirmibirimde dellendim
Osmanoğluyum
Ayın
ondörtleri karanfilli
Kekik
kokuyor diller
En
yaşlı halim eski isimli
Hakim
olamadım nefsime
Makamına
eriştiğim o gün
Bir
akşam üzeriydi kız gibi
Altmış
yıl ömür biçilmiş güneşim
O
gün ağırdan ağıra battı
İnan
ki yalancı değilim doğrusu
Osman
Usta’ yum ...
BIRAK
Berrak
düşüncelerinle gel
Ey
sırrına güvenilir akıl
Gökkuşağına
bürünmüş sulara gir
Mor
menekşe kokulu dilin zehir
Tütsülenmiş
sembollerden arın da
Andırdığın
ne varsa ilgilenilesi
En
renkli sözcüklerle gel
Özünde
tabiat, köksal çoğal, art
Uzun
yolculuğu kısalt, bitir, başlat
İçtiğin
yenilgiler unut tadında umut
Ağaçlara
su yürüyor bak
OKU OKU
Nabzını
kontrol etmeyi unutma
İşin
hiç kolay değil
Çalınmış
bir hayat bu dokunamazsın
Harfler
yanyana gelmiş ve
Bir
adam en soylu eserini olgunlaştırıyor
Bol
aromalı resimlerde kristal avizeleri
Ağır
yanıklarla büzülmüş güneş batımını
Soyup
yemeye doyamadığın meyvenin kökü zehir
Hangi
kuşak acı çeker tahta masalarda
Dünya
kararmış teşekkür mektuplarında
Boş
gözlerle gelirken üzerine mehtap
Okursan
eğer nabzını kontrol et
İşin
hiç kolay değil
Çalınmış
bir hayat bu okuyamazsın
Cümleler
yanyana gelmiş ve
SENSİZ SAVAŞ
Kırmızı
kadifeden perdesi var
Penceresinden
dışarı yar
İçerdeki
hayal sağır
Resimde
kan var
Körolası
savaş kör
Duvarda
asılı madalya tenekeden
Üstündeki
baskı sıradan tiynetsiz
İçindeki
haykırış dilsiz, lal, bal
Filmdeki
menekşe barut kokar, berbat
Varolası
barış topal
Koltuk
değneğine yaslanmış sulhi dilek
Boyunda
asılı künye tezelden
Alperdeli
kadife hayaller toz olmuş
Kum
fırtınası saati erkenden durdurmuş
Çatır
çutur ağız dolusu vaatler
Bir
kanadı kopmuş güvercin çırpınıyor
Pençesinde
tumturaklı bir mesaj
Gagasında
sen, ben ve, ve
Zeytin
dalına sarılmış yar.
KAYIP BİLDİRİ
Kaç
günlük gözetim izni bu
Peşimi
bırakmıyor banane dünyası daha ne
Sorarım
size büyük amacın güneşi nerde
Gözaltına
alındı akdoğanım
Hatçam
taksiye atmışlar onu zorla
Neyin
nesidir bu bağışlanmaz düşmanlık
Sokaktan
bir solukta
Gözlerim
iki gözüm kayıp
Zorla
karga tulumba sabahın köründe bilinmeze
Tutanağın
imzaları eksik, nüshalar kayıp
Hafta
sonu haberleşmeleri keyfiyete tabi
Suç
duyurusunda bulunsan ne çare
İki
gözüm gözlerim kayıp
Göz
altına alınmış akdoğanım
Netçem
düş görmeleri, düşte onu
Ne
meret bir dumandır bu dağılmaz
Zehirli
bir sokakta
Gözlerin
önünde iki gözüm kayıp
Sorsam
boşuna körler görmemiş kimseyi
Tutunacağım
dal elimde kaldı.
Kaç
yıllık gözardı edilmişlik bu.
İLAÇ NEŞTER MOLA
Böcek
ilacı tadında ağzım
Burnumda
ölüm kokusu
Eriştiğim
herşey bebekken öldü
Aynada
sarı sapsarı bir yüz gülüyor,
Balkonlar
renklenmiş bayraklarla
Saksılarda
kavrulmuş süs bitkileri
Toprağa
yatırıyorum sıcağı ve güneşi
Yadırgıyorlar
yeri, toprağı
Kuruyan
çiçek inceliğinde bedenim
Yaprakların
susuzluğu korkulu film
Köpüklü
ayran tadında dilim
Sodalı
bol dalgalı, toprağa
İyice
çırpılmış düşler bir yudumluk
Kekremsi
acı bir tat
Alıştığım
herşey fide halinde hayata
Dünyanın
en feci depremini yaşıyorum
İskele
sol, sancak sağ, karaya oturduk
Gemi
karaya oturdu yüzde yüz
Sağlığımda
olsunların hepsi ağzı açık düş
Bıçak
açmaz ağzını soluğumun
Fildişi
kutuda kağıt kağıt hatıralarım
Böcek
gibi ezilmişim manevralarda
Manasız,
ölümle burun burunayım
Şimdi
yeniden doğmak zamanı yeniye,
Daha
dün bacak kadar çocuktum ...
İKİ ÇİFT SÖZ
İki
temizlikçi kadın
Biri
Pasof’lu kürt, diğeri Türkmen
Camlar
dokuz yıldır sabunlu suya hasret
Ben
sıcacık bir eve seni yazdım duvarlara
Pırasalı
börek, üzümlü kek ve acı çay
Kamelyalı
kadın ve iki aynı adam
Köyde
hasat zamanı arefesi
Dönüşe
demlendi yaşlı dünya
Bir
hafta sonrasında gör sen alem-i cihanı
Tertemiz
geçmiş bu gün, yarın daha bi temiz
Elden
geldiğince çelik kapılı yürek sevindirilmiş
Gülbeyaz
zemin üzerine inceden telaş dozu
Çetikler
çekilmiş ayağa çifte çatkılı
Çitilenmiş
aklıkta akılda kalanlar kirli
Yaşamlar
astarlanmış, bolca cilalanmış
Güneşi
görmeden gitti kötü gün aşkı
İki
temizlikçi kadın sohbette çok acarlar
Ben
iki çift söz arıyorum ayaküstü
YÜZLEŞME
Kendimle
yüzleştim
Ertelediğim
korkuların arsız müziğinde
Hoş
geldin, yalan haykırışlarlayım
Güne
senle başlamak isterim,
Bilinç
altımın ötesinde eksikler sayıklasa da sana
Ustalıkla
gölgelere sığınır geçerim
Yüreğimde
o serin mutluluk hazzıyla
Korkularımı
ninniler yarattı derim.
Dokunduğum
ışık önyargılı ve örselenmiş idi.
Sanki
ben şimdi büyüdüm
Ateşe
düşmüş mucizeler suçlusunuz
Sahi
konuşacak ne kaldıysa konuşalım
Otuzbeş
yaşındayım en arsız yaşta yani
Güle
güle gizli mutluluklarım, gidin
Dorukta
sessiz yüzünü izlerken senin
Gerçeğimi
senle paylaşmak isterim, sana
Adım
adım masumiyetin yıkılışını
Doyum
bambaşka, masal gibi anlatırım
Kelimelerle
yüzleştim
SİGARA İÇMEME
Dünya
sigara içmeme günüydü
O
biricik acıyı çektim
İçimde
sebepsiz yangınları da
Sevilmemek
gibi
Sürüncemede
kalmış yılların peşinde
Çılbıra
dönmüş duygularımla
Gülümseyememek
gibi
Delikli
kepçeyle süzülen yarınlardan
Nasipsizliği
aldım.
Acemi
tahsildar gibi
Çok
kolay oldu hiç diyemedim zordu
Umutsuzluk
sersem kafamın baharı
Koyun
kırkıyor rüzgarlar kirli beyaz
İlk
kurşun gibi
Damarlarımda
gevşek yalnızlık dolaşıyor
Fundalığın
etrafı zerafetle çevrilmiş
Ağlamaklı
ve mağrur ses peşimde
Sahte
senlik gibi
Bir
derin nefes aldım
Dünya
sigara içmeme günüydü
DİLLER
Uğruna
savaştım diye aynı kaldım
Düşüncelerim
o günkü gibi taze saf
Tırnaklarım
kırılmış yüzümde dem
Duyamıyorsam
da sağır değilim şükür,
Gözlerin
konuşuyor ve anlıyorum inceden
Lisanı
latin harfleriyle yazdım eksik kaldı
Oysa
her yer aynı hep aynı dil
Kimin
soyundan gelirse gelsin zaman
Uğruna
direndim diye aksi sanıldım
Elerimde
kurumuş, cildimde nem
Çatlıyor
sadece çekincelerim duvarda
Ne
isem oyum reddedemiyorum gelişim sırasını
Konuşmalar
inşa ediyorum kurtuluyorum
Cihana
sızan düşlerde yalan, cihanda
Çamlı
ormandan çıkış yolu çalı çırpılık
Sevda
yağarken çöle ben kavrulurum
Böyle
geçti uğruna diller döktüğüm işte böyle
Pastırma
yazının peşine karakış
Uğruna
çırpındım diye anında dondum.
SAVAŞ VE ZAR
Savaşa
hayır pankartı önündeyim
İsteseydim
o cigarayı gerçekten
Ve
yaksaydım yananın ucuna ekleyip
Barış
ne mana uçsuz bucaksız dumandır.
Bir
atsana beni eve monoloğu gelsin ardısıra
Enfiye
çekti bizim birader ve melül
Bakışları
kanlı yaşlı uzar uzar ve
Çürümüş
tütün genizde bin kanatlıdır
Atıyorum
savaşına tek delikli zarları
Savaşa
hayır pankartı önündeyim
İnansaydım
gerçekten barış gelirdi
Enfiye
çekti bizim birader ve melül
Bakışları
kanlı Pazar azar azar ve
Çürümüş
gezegen beyinde bin kanatlıdır.
Atıyorum
barışa tek mermilik sevdamı
Savaşa
hayır pankartı önündey dim ...
YUMRUK YILDIZ
Sayısız
şekillere girdin bir tanesin
Yalan
yanlış akşamlar kızıla çalmadan
Dönmedin
dönmeden çarkıfelek
Yanmadan
yakılmadan doğru, bekledin
Yarsız
yarınsız günler kızılı çalmadan
Yalnız
o şekiller sevildi bilesin
Ve
kaç türlü işkencede yıldızlı güzellik
Yumruğunu
sıka sıka kemik kalmadan sağlam
Çürüyor
bak için için geceler
Yaz
meyvesi tadında içilen heceler
Dayanmaz
bu yürek salında koynuma girlere
Yaman
yahşi kızlar kınaları yakmadan
Bir
rüya kuşatmış ki direncimi istemeyerek
İhtilaller
üstü üstüne boşa dillendiler
Dilimde
kızıla çalar yıldızlı geceler
Yumru
yumru yumrukları böğrüme bekledim
Bir
o şekiller, şeklin şemalin silinmedi asla
Birde
değişen onca şeye rağmen ben.
FİL DAMI
Fili tarif et bana
Hep
böyle neşeyle hep böyle keskin
Sokaklar
dolsun dolsun taşsın
Tembellikleri
kışkırtarak uslandım,
Demode
alışkanlıklarım zorlandı
Fili
bana tarif et
Patlayan
bombalara talep varmış
Balkondaki
ıslak gözlere de
Yerli
yersiz sarkıtılıyorsam da yalnızlığın içine
Büyüyeceğim
ve olgunlaşacağım kesin
İyi
ki varsın filler arasında tarifsiz,
Zehir
gibi hayat içmez olaydım
Tarife
ne hacet fil mezarlığa yürüyor
Hep
böyle neşeyle hep böyle keskin.
KOCAKARI ÇIKMAZI
Kocakarı soğukları hissedilince
Işığa doğru ilerle ısın
Öteden beri böyle sıcağa aşıksın.
Ilıcalar tarihle yarıştı.
Çiçek aşısı izli kolda ömür yarısı
En ciddiye alınacak yılbaşı gecesi
Gerçeğine ne bulaştıysa bulaştı öldüm,
Muhtıralar şaşırılası saksı süsü gibi
Marşlarla zenginleşen zevk kurumuş
Kocakarı soğuklarıyla geldi aşure günü
Boş yere kuşkular önde, en önde değil
Henüz çocuk denilesi yaşlarda ısrar
Zehirli gazlara doğru ilerleme zahar
Öteden beri oksijen ateşe aşık,
Kırlangıçlar önderle yarıştı.
Çiçek aşısı izli kolda öbür yarısı
Hiçte ciddiye alınmayacak bir aşk gecesi
Gerçekliğime hayaller bulaştı, gömüldüm.
Muhtıralar hadi hayırlısı süs gibi
Marşlarla zenginleşti zevk çukuru
Kocakarı ilaçlarıyla geri geldi
GEREĞİNDEN FAZLASI
Şiirler gerek bana
Fazla sulandırılmamış zıpkın gibi sözler
Bilinmeyen diyarlara gece yolculukları
Çünkü kadınım seçme hakkı senin
Tanıdığına inan diye çaban iyice inan
Nasılsam öyleyim deyip geçerim aslında
Kurşun zehirledi kapalı dudaklarımı
Onun için konuşamam, yazarım yalandan
Ve üst üste hapşırıklar sildi hatıralarımı
Sol yanıma saplandı vızıltılarla
Derin derin nefeslenmem gerek şiirlerle
Başucumdaki kitapta uyuyor söz davetçisi
Evet parlayan dizlerinden korunamam
Silahsızım, fazla bulanmış zihnim lafsızım
Sellendim kan ter içinde yokuş yukarı
Bir yel vurdu şakağımdan hilafsızım
Süsleteceğim hikayeler yetim kaldı
Şair ölümü gerek bana.
YANLIŞ ÇINI
Yanlış çıkartmalardayım
Şeritler üstüme üstüme çiziliyor
Mitingler ilansız, afişsiz
Korsan elinde korsanım.
Kalelerim zaptedilmiş donanmasız
Denizde bir kule göz hapsinde
Saçlarını tararsın her gece o kulede
Üzülme susuz mu uykusuz mu diye bana
Tuvalet masandaki saç fırçasındayım
Uzunca hakimiyetine girip başını okşayan
Bu yolsuz gecelemelerine alıştım sahiden
O sevimli yüzünü aynada öperken
Köpüklü banyo hayaliyle gözüm açık
Ve içilecek bir bardak suda gizlisin
Cıvıl cıvıl doğa, her doğan şiirde sen
Ateş püsküren yanardağa gömdüm hüznümü
Yanıyorum ateş denizinde gemisiz dümensiz
Hissetmeden acıları, görmeye geldiğim gün
seni
O gün olursa bir gün, işte o gün
Ben yanlış alemlere göçmüşsem şarkılarla
Anlayacaksın azıcık da olsa
Korsan eliyle kutlandım
Merasimler ilansız afişsiz
Şarkılar üstüme üstüme geliyor
Yanlış çıkarımlarlayım.
İŞBAŞI
İş başa düşmüşse de
Düzeltmeyeceğim ben bu hayatımı
Giyinsem de otoriteni yine çıplağım
Bilendiğimce körüm görmüyorum
Bileylediğin bıçak kesmiyor urganı
Biçtiğin beyaz keten kumaş anlıyorsun
Beceremeyeceğim ben bu hayatı
Neden, neden, neden, nedeni yok
Şu kahpe hayat beni becerdi kaçla göz arası
Olmaz iş başa gelmişse ve
Düzeltemeyeceksem ben bu hayatımı
Kör çıplaklık yetmiyor, bilincime otokontrol
Ateş çalıyorum kanayan yarama
Dağlıyorum, dağlıyım, dağlardayım
İş başa kuzgun leşe.
SİPERLERDE
Aklıma saplanmış süngüsün
Süsü püsü bir karelik
Sürülmeler bir kerelik
Aynada boyadığın kaderin cilvesi
Bir kere o sen değilsin civelek
Ben zaten yokum dönemem
Aklımın süngüsü düşmüş sanki
Dilenme modundaki ben suçsuzum
Boşa siperler kazıyorum yani
Göğüs göğüse savaşlar çoktan yitirilmiş
Ve cephe gerisinde şişman asker
Özgürlüğü çoktan iyi etmiş
Tek darbede en derinden takdiye
Alnıma yazılmış döngüsün.
HEPSİ BİR
Hep aynı korku
Asla korkmuyorum diyemeyeceğim
Kışladan içeri ana kucağı değil ki
Hep aynı korku
Kokladığında asla mideni durduramayacağın
Bulantıdan ileri iç kanama iç buhran
Hep aynı zaman
Sabaha yakın cızırtılı bir ses radyodan
Uydudan aşağı canlı görüntülerle ...
Ve sen yıllar geçende beni görüp korkacaksın
Utanma kork bu korku ayıp değil ki
Kokumu tanıyamayacaksın ama
Kaç kış geçti aradan yaz
Hep aradım aradım ama yoktun diyeceksin
Bulduğun ben ben değilim ki artık
Güneşli günlerden arta kalanım
Hep aynı sevda
Asla seni seviyorum diyemeyeceğin
Koynundan ötesi ana sıcağı değil mi
Bulutlara sar beni hep, hepten unut
Hep aynı umut
Unutmuyorum, unutamıyorum sevdiceğim
Sevmeye kıyamadığım ipek böceğim
Bir gün elbet ben de öleceğim
Hep aynı mezar.
SAVAŞ
DOLAPTA
Buzdolabında buzlanıyor savaşlar
Sıcakken koydum soğudular yavaştan
Ambalajlarını çıkarıp attım
Pek cılızlaştılar ve sıradan
Artık ne için olursa olsun savaşmayacağım
Kokuları çıkmasın diye streç filme sardım
Kapalı temiz kutuya kitledim pulları
Buzlukta eriyor uçmaya hasret barış
Barışı bilmeyenler o denli küçük
Ne denli büyük görünse de densizler küçücük
Donmuş savaşı ısıtanlara
Buzdolapları alıyorum yeterince, taksitlerle.
HIRKA
Küçük şeyler yaşıyorum
Bir akşam yemeği karmaşasındaki zenginlik
gibi
Değiştim derinden fakirhane
Kaç gece önceden bilemeyeceğim şimdi
Kolleksiyonlar şaşkınlık üstüne diziliydi
Ve doğaya dönük gizem şarkılarda divane deli
Başedemiyorum sevginle şahane ama şirret
Gerçek şeyhler gibi yaşıyorum fukaralığı
Bir lokmayı bile paylaştım candan
Kermes hırkan üstünde canan
Çıkarsan giyemeyeceğim sırtıma yazık
Post zaten şeytana küçük.
KAPI DAR
Kapı önü ayak sesleri
Gıcırtılı, bildik, aşikar
Hem ölü, hem diri, hem ikisi
Ökçesiz terliklerde geziniyor hayat
Okunmaz pusulaya sarılı sıcak nefes
Sessizliği gizliyor sersem rüzgar
Hafif hışırtılarla, teklifsiz, zorbaca
Hem öz, hem söz, hem özdeyiş
Mahvına sebep özlem kapıda
Hatırlayabilirsen inanırsın eşgaline
Sarılarak uyuduğun şanssızlık fena
Tütün acısı eziyet ayak parmaklarında
Suskun dürtüler rugan çizmeli parlak
Gölgeleri durduruyor şivesi bozuk
Kapı önü meçhul, kimdir o ... diye.
KÖSTEKLENMEK
Ciddi bir tepki bu emeğim
Saygınlığın arkasında düzeni bozuk melodiler
var
İddiam var yukarıdan aşağıya gör
Yeniden yeniden en tutucu sözler ağızlarda
En uçarı sözlerle özgürlüğe tutsağım
Yerle
bir olmuş yerel direnişlerden çıktım
Zafer
her kiminse çığlığı tersine çıkar
Ele
geçmişim kayıp günlerin birinde
Darboğazda
isen rengine bak bayrağın
İlk
kez seçtiğim sona çok yakınım
Sesi
kısık kırık bir türkü çalıyor radyoda
Emeğim
boşa gitmiş bebeğim
Yarın
güneşli bir sabahta buluşmak üzere yar
Ciddiyim
bu kez, saygıyla öpeceğim elini
Yeniden
yeniden sevdiğimi hatırlatarak
İddialı
bir yakınlaşma bu göreceksin
Şövalyeler
yirmidört saati çalmış cebimden
Beyinsiz
tahsilatçılar kapımda nöbetçi
Ne
yapacaksak birlikte yapacağız ölmek de var
Gani
gani rahmet okunuyor ardımıza
Dededen
kalma yadigar köstekli durmuş ...
TOPUK SELAMI
Kaderimi hapsettim şiddetli sıcaklara
Ey
yolcu ateşle sen
Yüksek
topuklu tiryakilik duruldu, topukla
Başım
ağrıyor, yüreğimdeki teklemeyi duyma
Dilsiz
taklidi yapıyor itiraflarım
Bıktım
dar ağacına çıkıp inmekten, asılacaksam
Ey
yalan ölüm tetikle sen
Sık
sık değişiyor topuklarımdaki şikayet dur
Hırsım
ele geçti her başı bozuk ayaklanmada sorma
Ayağa
kalk ve vur beni evet vur
Şehirler
teslim oldu en önde bak
Nerdeyse
ben bende birden
Bozguna
uğradım kesin soğuklarda
En
yakın dostum sen
Sayende
köle şehri bıraktım keyfine keder
Yüksek
yüksek tepelerde ağaçtan bir evdeyim
Seyrine
doyum olmaz bir manzaralar var
Sümüklü
böcek sümkürdü ranzaları
Zindan
o bildiğimiz zindan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder