YENİ BİR KİTAP: 'Karadeniz Soldan Dalgalanır… Her Eylül’de...'
Mürekkebi henüz ıslak olan söz konusu kitap, yaklaşık on yıldır Esenler yerelinin haberciliğini Esenlertime web sitesinde sürdüren Yüksek Ticaretli Erdoğan Aksu ve aynı gazetede yazan yakın arkadaşı Muharrem Erol’a ait. Her iki gazeteci de köşelerinden ve arşivlerinden seçtikleri beğenilen yazılarından oluşan seçkiyi bizlere bir kitap halinde sunmakta.
Kitaba önsöz yazan gazeteci Mustafa K. Erdemol, Karadeniz için şöyle genel bir değerlendirme yapıyor: "Sadece coğrafi tanımlamaların içine sıkıştırılacak bir bölge değil Karadeniz. Elbette o tanımlarla bakıldığında hayranlık uyandıracak bir doğa, o doğanın tüm özelliklerini kişiliklerine yansıtan çok özel insanlar görürüz. Doğanın hepimize büyük armağanıdır Karadeniz ama sadece bundan ibaret değildir. Ülkemizin toplumsal mücadeleler tarihindeki yeri anımsanmazsa büyük eksiklik olur bu. Karadeniz tütün, çay, fındık emekçisiyle, emek-üretim sürecinde de önemli bir yere sahip. Bir emekçi yurdudur Karadeniz. Yanı sıra, bir arada yaşama kültürümüze de büyük katkıları var. Ülkemizi farklı medeniyetlerin ‘büyük evi’ yapan en önemli yurt parçalarından biri yani.”
Bundan sonra sıraya Erdoğan Aksu’nun kendine özgü üslubu, zengin ve etkileyici diliyle Karadeniz’in dalgaları giriyor. "… Her çağda bizzat kendi kendileriyle benzeşen direnişçileri sayesinde medeniyette devamlılığın harareti ve toplumsal mücadeleler tarihinin bereket tanrıçasıdır Karadeniz.” Ve bereketli Karadeniz’in dalgaları içinde yaklaşık yüzyıl öncesinde Mustafa Suphi’yle başlayan yeni bir kabarma görüyoruz. Mahir Çayan, Harun Karadeniz, İbrahim Kaypakkaya, İsmail Bilen, Salih Hacıoğlu, Zeki Baştımar, Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin, Erdal Eren… "Onların Karadeniz’i soldan dalgalandıranların özgür kuşlardı esin kaynakları. Onların derdi asla filikalarla umman aşmak değildi” diyen yazar böylelikle Karadeniz’i soldan dalgalandıranları öncelikle anıp bir de yürekten selam gönderiyor.
Dili ve üslubu etkilidir demiştim yazarın. Onun için okuruna edebiyat zevkini içtenlikle yaşatabiliyor. Birkaç cımbızlama yapacak olursak;
"Hiç durmadan devinen, aksiyonu bol yaşam girdabında adamlık gereği; ‘Dert yüklü dört kapıyı da geçtik, Kırklara vardık, baktık yine cennet görünmedi. Dört kitabı da okuduk, sonuncusunu hıfzettik yine cehalet bitmedi. Dört mevsimi de yaşadık şu cennet vatanda, karada, denizde, Karadeniz’de. Yine dert çilerdi, dereler yeşerdi’ diyenlere yanıtlar hazırlamaktır.”
"Ahenkli kültürel alışverişleri bereketlendiren imge verilen sözdür, güler yüzlü iki gözdür. "
"Yekten yakışıksız biçimde üçgenli, beşgenli, çokgenli yaratı eksikliği yaşama boca edilince, halk ile fikirler arasındaki mantıksal bağ ve iletişim ipi kasten koparılır.”
"Yol ayrımlarına sürüklenirse de yaşamda daima bel bağlanacak, baş koyulacak bir umut vardır. Nihayetinde tüm nutku tutulanlar gün döner devran değişene dek karavana nutuk atanlar safında huzura dururlar.”
Gülleri Solduran Mayıs Akşamlarına Ağıt Yakmak,ta ise "Gülün dikeni yüreğimize çentik üstüne çentik atmış bir kere unutamayız. Başkalaşım başladığından sanal kahramanlığa özenti değil, alnımızdaki zindan karası. " denmekte.
"Dem demlenir akıllar. Ve o ilk ayaklanmadan sonra denize sevdalanır da artık başka biçim alır. Aslında tüm vedalar birbirine benzer. Yalnızca zaman ve mekan farklıdır veya Karadeniz’dir.” (Soyaçekim Solculuk…)
"Baskı iradeyi kırar tercihler değişir, dışarı bırakılan her nefes ölüm meleğinin olur ama yine de bulutsu ayrılıklar vedalara karışır. (…) Ve ayaza donmuş harap viran vapur zar zor yüzer küskün maviliklerde.”(Tabana Kuvvet Günlerinde Ana Olmak…)
Aynı derinlik ve duyarlılıkla örülü imgeler yer yer öykü, yer yer deneme ve fıkra tadı veren bütün metinlerle iç içe bir halde kendine özel bir yer açmayı sürdürüyor…
"Kum saati iki bini on beş çimento geçiyor. (…) Beton her yan beton. On katlı, yüz katlı velhasıl çok katlı betonlar yığını kent. Ultra katlı yıkımlar yaşanıyor." (Kentsel Dönüşüm Öyküsü; Ağır Beton.)
"Bir kıyamet provasıydı. Peşinen olmasa da peşine yaşandı, geçti denecek ama küçük kıyametler koptu. Saçıldı meydana. Ayrılık senfonisi de çalmaya başlayınca barışa, aykırılık manifestosu yazılır artık…” (Ay Kızıla Çalınca…)
Yazının bilimsel olmayan türünün dışındaki her alanında yazarlar devrik cümle kullanabilirler. Ancak devrik cümle kullanımı gerçekten bir ustalık ister. Kimi devrik cümleler anlamı düşürür, anlamayı zorlaştırır. Erdoğan Aksu’nun yazılarında devrik cümle neredeyse ifadelerin olmazsa olmaz bir biçimi. Ve ifadeler en etkili halini de devrik cümlelerde gösteriyor.
Erdoğan Aksu’nun 28 başlık içeren günceli, tarihi, yaşanmış ve yaşanabilecek olayları derin, imgelem gücü, etkili bir şiir ve öykü diliyle anlatmasının "şimdilik” noktalandığı yerde yazı, Muharrem Erol’a geçiyor. O da kitabın "Her Eylül’de…” diye başlayıp, bundan sonra 19 başlık altında devam eden ikinci bölümle kitabı tamamlıyor.
"Her eylülde de yalnızlığımı bekliyorum. Bu gece acılarımı uyuttum sabah tekrar uyansalar da. Diziler bu mevsimde başlar. Hüzünlü acılara belenmiş diziler yaptım. Yalnızlığım ve yoksulluğum var içinde. Her sevdanın nazlı bir düş gibi geldiği anda içimde evrenin ayazı, 12 Eylül faşizmi. Cebimde yaz güneşi dolaşıyor, ayvanın sarısına narın kırmızısına hasret” diye başladığı noktadan "Hüzün Denizlerinde Boğuluyorum”, "Sevginin Durağı Son Duraktır”, "Acının Tebessümü Olmaz”, "Bu Gece de Ay Karanlık” diye diye açtığı yeni başlıklarla kalem yolculuğunu sürdürüyor.
İki yazar; Erdoğan Aksu ve Muharrem Erol ayrı yazılarıyla okurda biraz da aynı ruh ikizi izlenimi de uyandırıyor. Erdoğan Aksu’nun etkili, lirik söyleyişi Muharrem Erol’da da var. Anlamı, anlamayı kuvvetlendiren devrik söyleyiş yine aynı biçimde: "Düşünmenin değil, düşünmemenin serbest olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Hayal satmanın ise bir bedeli yok, bedava.” "Çilehaneme kapandım bu günler. Hain pusuda yıldızlar yine yok gökyüzünde. Kat kat olmuş bulutlar. Derin sessizlik ve sensizlik var yüreğimde.”
Muharrem Erol, toplumsal duyarlılığımızın 12 Eylül’ünden Gezi İsyanı’na buradan "Göz yaşlarımın vanasını açtılar sağanak yağmura döndü gözyaşlarım” dediği Özgecan Aslan için katlandığımız ortak acıya da sözlerini basıyor. Berkin’in adıyla bütün çocuklar için açıyor yüreğini. "Tüm acı ağıtlar sarmışken dağlarımı, dizeler birleşip tutuşurken, mevsimler renk cümbüşüyle inerken evrene, biliyorum alamadılar, yağmuru unuttular. Acımasızlığa umutlar ağladı, umutlar vermeyi unuttular. "
Güncelden tarihten motifler ve hikayeler Muharrem ve Erdoğan'ın yazılarına daha akışkan bir yol açıyor. Tersyüz oluşları, rüzgara karşı yürürken bir anda bir o yana bir bu yana dönüşleri "Ben dostluğu yolda bulmadım. Gerçek olmayan pirden el almadım. Kudüs ile bir olup Mekke’yi çalmadım. Geçip gitti zaman ben de anlamadım” diye diye noktasını koyuyor.
Kitabın arka kapak yazısı kalem ortaklığının bildirisi gibi geliyor:” Bir denizden diğerine, sonra ahenkle okyanusa dolmaktır düşüncemiz. Elli yıla varan yarenlikte otuz beşinden fazlasını düşünmeyi öldüren sistematiğe direnmektir, düşünmektir eylemliliğimiz.”
Karadeniz Soldan Dalgalanır…
Her Eylül’de
Erdoğan Aksu-Muharrem Erol, Su Yayınları, Ocak 2016, İstanbul. 160 sf.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder