DİNİN BU GÜNÜ BU DAKKA
DİNİN BU GÜNÜ BU DAKKA
Yerüstü yoksulun yoksulu kalmış, yer altı ise zenginliklerle süslü şu İslam coğrafyasında din adına yaşananların gerçek İslamiyet ile ilgisini kurmak ne kadar güç. Gittikçe de güçleşiyor. Ama bu gün bu dakka itibariyle acımasızca yapılan her şeyi Hakka bağlamanın ve dine uydurmanın da kolayı bulunmuş.
“Dinler tarihinin bir gerçeği, peygamberlerin de değişmez yazgısıdır. Tüm dinler peygamberlerinin hayata vedasıyla bitmiştir. Hatta hayatta iken bitenler bile vardır. Vedaların hemen sonrasında ise ilk ayrılıklar ateşlenmiştir. Ayrıca tüm ayrışmalar da çok kanlıdır.
Veda Hutbesi’nde Hazreti Peygamberin ‘Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım…’ diyerek başladığı dini aktarımlarına asla uyulmaz. Uymuş görüntüsü altında hurafe temelli uydurmalara uyulur.
Yine Son Akşam Yemeği’nde bir önceki Peygamber havarilerine ‘İçinizden biri bana ihanet edecek’ der. Der demez sinsi bakış ve tebessümlerle ihanet başlar. Havarilerinden birinin ispiyonuyla çarmıha gerilir. Ortada peygamber, din, iman kalmaz, uydurma bir din havarilerce kiliseleştirilir.
Çarmıha gerilenden bir önceki Peygamber Son Mesaj’ında defaten ‘unutmayın’ demiş ancak vaaz unutulmuştur. Diğerlerine göre durum daha vahimdir. Kısa bir veda yetmiştir yoldan çıkışa. Sina’dan artık dönmez sanılıp anında Altın Buzağıya tapınmalar başlamıştır. Peygamber buzağıyı görünce öyle hiddetlenmiştir ki On Emir Tabletlerini kırar.
Hele bir Kerbela Vakası vardır ki yaşanan Tanrı katındaki hiçbir dinin kalıbına sığmaz. Dinin yörüngesi kaydırılmıştır. Kutsal Kitabın dini orada kan revan toprağa gömülmüştür. Peygamberin soyu sopu resmen katledilmiştir. İslam coğrafyası işte o gün bu gün bitmez kavgaların içine düşürülmüştür.”
Din bu gün bu dakka itibariyle Kutsal Metnin kıyamete dek tek bir harfine dokunulamayacağı ve değiştirilemeyeceği mührü yüzünden ki ayet uydurulamaz, uydurulamıyor Allah’tan, gittikçe siyasallaştı. Kısmi meal oynamaları var ama yakalandığında acayip tepki çekiyor. O halde en büyük haksızlıklara kendi ümmetince uğradığı besbelli Hazreti Peygamber’in ağzından söylet, bellet, olmaz işleri hallet. Son on yıllarda Din dışına çıkıldığı veya çıkılacağı önemsenmeden yapılan budur.
Çünkü uydurma hadisler ve hadiselerle azgınca yapılanların ağırlığından kurtulmak kolay. Veya kurtaracağı sanılıyor…
Ancak son on yıllarda İslam Coğrafyasının neredeyse tamamında yapılanlar öyle insanlık dışı, ahlak dışı, din dışı ki hadis dini de vebalden kurtulmaya yetmiyor. Maalesef Hazreti Peygamber öyle yapmıştı, şöyle buyurdu, böyle yaşamıştı tarzında milyonlarca uydurulan hadisin varlığı da az geliyor. Yetmeyince de çağa ve zaman göre türetilen yeni tırnak içinde hadisler ortaya çıkarılıyor. Hadisler, dinler ve peygamberler tarihinden hikâyelerle desteklenerek sanki yeni bir din oluşturulmuş. İşte o din İslam âlemini son sürat karanlığa sürüklüyor.
Namaz niyaz, oruç hac, zikir fikir, icraat cihat çeşitlemeleriyleDin cennetteverileceği sanılan hurilere bağlanmış, sözde dincilerde bu sanal mevhuma resmen inandırılmış. İslam dinine aykırı ne varsa bu kurmaca din ve inanç silsilesi sayesinde düzleniyor. Yani dünya cinselliği ile yakın alakalı bir başka âlem, cinsel dayanaklı cennet düşü gerçekmişçesine yaygınlaştırılıyor. Ve o sapkın düş cehaletin kol gezdiği İslam diyarlarına bir güzel pazarlanıyor. Hak edene altından saraylarda zümrütten köşklerde, yenilen önde yenmeyen arkada günler vazediliyor. Ekstra armağan olarak devasa erkek gücü ve binlerce huri ve sarhoşluk vermeyen içkilerin çağıl çağıl aktığı ırmaklar olduğu muştusuyla akıllar bulandırılıyor. İşte böyle tarifi olanaksız bir yerde bambaşka ve bitmeyecek zevklerle tanışılacağı müjdesiyle insanlar kandırılıyor. Bu kurmaca din adına o hayali zevkler uğruna da dinciler birbiriyle savaştırılıyor.
Olan çoluk çocuğa, yaşlı genç kadın kıza oluyor. Sözde din adına…
“Huri, Arapça dışından Araplaştırılmış çoğul bir formdur ve hur olarak geçer. Sadece Türkçe ve Farsçada Huri diye adlandırılır. Huri veya hurun tekil formu ise erkek anlamına gelen ahver ve dişiyi kasteden havrâdır. Havar Arap dilinde sohbet etmek, konuşmak anlamındadır. Huri kelimesinin çoğulu da havaridir. Kimin havarileri vardır İsa'nın. İsa'nın havarilerinin hepsi Maria Magdalena hariç erkektir. Yani huri kadın da erkek de olabilir. Demek ki hurinin cinsellikle pek alakası yok gibidir.
En yüksek ve yüce gerçek dinde hurinin anlamı ise bambaşka olabilir. Ayrıca Dinde ve Dinin Kutsal metninde ahret yaşamına ilişkin huri dayanaklı cinsel bir ima da, emare de yoktur. Ancak yine de dünya idealleri uğruna iki âlem için toptan maddeci zihniyet ve o zihniyetin kurguladığı böyle bir dine kölelik artıyor. Hem de kendileri dışındakileri, gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya koyanları maddeci ilan ederek. İşte bu kurgu dinin saflaştırılması ile İslam coğrafyalarında ortalık harabeye dönmüş, dört bir yan kan gölü durumunda. Ve bu kurmaca din kendi dininden olanların bile dünyasını acımadan, canavarca karartıyor.
İşte tüm İslam coğrafyasında böylesine kurgusal bir din dünyası egemen…
Egemen sermayenin emrine girmemiş, antifaşist, antiemperyalist, antikapitalist olanlar bu dinin zaten dışında. Hele en basiti huri filan öyle anladığınız anlamda dinde yok, kuyruklu yalandır diyenler külliyen dinsiz. Allah'ın böyle dini olmaz diyenler ise ateist. Gerçek dinin dört temeli öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, aldatmayacaksın ve iftira etmeyeceksin diyenler de materyalist. Peygambere vakfedilen bu milyonlarca hadis ne kadar sarih diyenler ise Kızıl Komünist. Bu çok uluslu güçlerin planlı programlı oyunu ve İslam dışı ittifakın karına kar katma tezgâhı diyenler ise tümü. Ve tümünün katli vacip.
Ve bu son paragraf Ortadoğu İslam coğrafyasını şekillendiren kurmaca dinin özü. Ve yaşananların temel nedeni…
Yerüstü yoksulun yoksulu kalmış, yer altı ise zenginliklerle süslü şu İslam coğrafyasında din adına yaşananların gerçek İslamiyet ile ilgisini kurmak ne kadar güç. Gittikçe de güçleşiyor. Ama bu gün bu dakka itibariyle acımasızca yapılan her şeyi Hakka bağlamanın ve dine uydurmanın da kolayı bulunmuş.
“Dinler tarihinin bir gerçeği, peygamberlerin de değişmez yazgısıdır. Tüm dinler peygamberlerinin hayata vedasıyla bitmiştir. Hatta hayatta iken bitenler bile vardır. Vedaların hemen sonrasında ise ilk ayrılıklar ateşlenmiştir. Ayrıca tüm ayrışmalar da çok kanlıdır.
Veda Hutbesi’nde Hazreti Peygamberin ‘Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım…’ diyerek başladığı dini aktarımlarına asla uyulmaz. Uymuş görüntüsü altında hurafe temelli uydurmalara uyulur.
Yine Son Akşam Yemeği’nde bir önceki Peygamber havarilerine ‘İçinizden biri bana ihanet edecek’ der. Der demez sinsi bakış ve tebessümlerle ihanet başlar. Havarilerinden birinin ispiyonuyla çarmıha gerilir. Ortada peygamber, din, iman kalmaz, uydurma bir din havarilerce kiliseleştirilir.
Çarmıha gerilenden bir önceki Peygamber Son Mesaj’ında defaten ‘unutmayın’ demiş ancak vaaz unutulmuştur. Diğerlerine göre durum daha vahimdir. Kısa bir veda yetmiştir yoldan çıkışa. Sina’dan artık dönmez sanılıp anında Altın Buzağıya tapınmalar başlamıştır. Peygamber buzağıyı görünce öyle hiddetlenmiştir ki On Emir Tabletlerini kırar.
Hele bir Kerbela Vakası vardır ki yaşanan Tanrı katındaki hiçbir dinin kalıbına sığmaz. Dinin yörüngesi kaydırılmıştır. Kutsal Kitabın dini orada kan revan toprağa gömülmüştür. Peygamberin soyu sopu resmen katledilmiştir. İslam coğrafyası işte o gün bu gün bitmez kavgaların içine düşürülmüştür.”
Din bu gün bu dakka itibariyle Kutsal Metnin kıyamete dek tek bir harfine dokunulamayacağı ve değiştirilemeyeceği mührü yüzünden ki ayet uydurulamaz, uydurulamıyor Allah’tan, gittikçe siyasallaştı. Kısmi meal oynamaları var ama yakalandığında acayip tepki çekiyor. O halde en büyük haksızlıklara kendi ümmetince uğradığı besbelli Hazreti Peygamber’in ağzından söylet, bellet, olmaz işleri hallet. Son on yıllarda Din dışına çıkıldığı veya çıkılacağı önemsenmeden yapılan budur.
Çünkü uydurma hadisler ve hadiselerle azgınca yapılanların ağırlığından kurtulmak kolay. Veya kurtaracağı sanılıyor…
Ancak son on yıllarda İslam Coğrafyasının neredeyse tamamında yapılanlar öyle insanlık dışı, ahlak dışı, din dışı ki hadis dini de vebalden kurtulmaya yetmiyor. Maalesef Hazreti Peygamber öyle yapmıştı, şöyle buyurdu, böyle yaşamıştı tarzında milyonlarca uydurulan hadisin varlığı da az geliyor. Yetmeyince de çağa ve zaman göre türetilen yeni tırnak içinde hadisler ortaya çıkarılıyor. Hadisler, dinler ve peygamberler tarihinden hikâyelerle desteklenerek sanki yeni bir din oluşturulmuş. İşte o din İslam âlemini son sürat karanlığa sürüklüyor.
Namaz niyaz, oruç hac, zikir fikir, icraat cihat çeşitlemeleriyleDin cennetteverileceği sanılan hurilere bağlanmış, sözde dincilerde bu sanal mevhuma resmen inandırılmış. İslam dinine aykırı ne varsa bu kurmaca din ve inanç silsilesi sayesinde düzleniyor. Yani dünya cinselliği ile yakın alakalı bir başka âlem, cinsel dayanaklı cennet düşü gerçekmişçesine yaygınlaştırılıyor. Ve o sapkın düş cehaletin kol gezdiği İslam diyarlarına bir güzel pazarlanıyor. Hak edene altından saraylarda zümrütten köşklerde, yenilen önde yenmeyen arkada günler vazediliyor. Ekstra armağan olarak devasa erkek gücü ve binlerce huri ve sarhoşluk vermeyen içkilerin çağıl çağıl aktığı ırmaklar olduğu muştusuyla akıllar bulandırılıyor. İşte böyle tarifi olanaksız bir yerde bambaşka ve bitmeyecek zevklerle tanışılacağı müjdesiyle insanlar kandırılıyor. Bu kurmaca din adına o hayali zevkler uğruna da dinciler birbiriyle savaştırılıyor.
Olan çoluk çocuğa, yaşlı genç kadın kıza oluyor. Sözde din adına…
“Huri, Arapça dışından Araplaştırılmış çoğul bir formdur ve hur olarak geçer. Sadece Türkçe ve Farsçada Huri diye adlandırılır. Huri veya hurun tekil formu ise erkek anlamına gelen ahver ve dişiyi kasteden havrâdır. Havar Arap dilinde sohbet etmek, konuşmak anlamındadır. Huri kelimesinin çoğulu da havaridir. Kimin havarileri vardır İsa'nın. İsa'nın havarilerinin hepsi Maria Magdalena hariç erkektir. Yani huri kadın da erkek de olabilir. Demek ki hurinin cinsellikle pek alakası yok gibidir.
En yüksek ve yüce gerçek dinde hurinin anlamı ise bambaşka olabilir. Ayrıca Dinde ve Dinin Kutsal metninde ahret yaşamına ilişkin huri dayanaklı cinsel bir ima da, emare de yoktur. Ancak yine de dünya idealleri uğruna iki âlem için toptan maddeci zihniyet ve o zihniyetin kurguladığı böyle bir dine kölelik artıyor. Hem de kendileri dışındakileri, gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya koyanları maddeci ilan ederek. İşte bu kurgu dinin saflaştırılması ile İslam coğrafyalarında ortalık harabeye dönmüş, dört bir yan kan gölü durumunda. Ve bu kurmaca din kendi dininden olanların bile dünyasını acımadan, canavarca karartıyor.
İşte tüm İslam coğrafyasında böylesine kurgusal bir din dünyası egemen…
Egemen sermayenin emrine girmemiş, antifaşist, antiemperyalist, antikapitalist olanlar bu dinin zaten dışında. Hele en basiti huri filan öyle anladığınız anlamda dinde yok, kuyruklu yalandır diyenler külliyen dinsiz. Allah'ın böyle dini olmaz diyenler ise ateist. Gerçek dinin dört temeli öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, aldatmayacaksın ve iftira etmeyeceksin diyenler de materyalist. Peygambere vakfedilen bu milyonlarca hadis ne kadar sarih diyenler ise Kızıl Komünist. Bu çok uluslu güçlerin planlı programlı oyunu ve İslam dışı ittifakın karına kar katma tezgâhı diyenler ise tümü. Ve tümünün katli vacip.
Ve bu son paragraf Ortadoğu İslam coğrafyasını şekillendiren kurmaca dinin özü. Ve yaşananların temel nedeni…
14 Aralık 2016 Çarşamba
HİT LİDER, FİT LİDER…
HİT LİDER, FİT LİDER…
Dünyanın hala en nefret ettiği liderlerden o. Kökeni karmakarışık, geçmişi çözülememiş karanlıklarla dopdolu. Apaçık bir deli. Dahi pozunda dünyayı karanlığın tam ortasına, derinliğin en dibine, savaşın en vahşisinin içine çekmekten çekinmemiş bir Hit lider…
Asil Kavgam dedi iç kargaşa yarattı, alt üst kimliklerle uğraştı. Kafatasçı bir faşiste dönüştü. Dinler arası düşmanlığı kavgasına baz aldı. İstediğini yapmak için değişim şart dedi. Değişime partisinin adından başladı. Adı İşçi Partisi olan partiyi Nasyonal Sosyalizm olarak değiştirdi. Moskova kapılarına kadar da dayandı. Faşizme Sosyalist gençler geçit vermedi ve yenildi.
Halkını mağdur edip, savaşı da kaybedince bir dehlizde intihar etti.
“ Almanya'da Weimar Cumhuriyeti'ni Hit lider yıktı. Hitler'in kurduğu cumhuriyetin adı da demokratik cumhuriyetti. Adı demokratik özü faşist bir cumhuriyet kurdu. Hit lider'in parlamento darbesiyle kurduğu cumhuriyetin silah gücü de SA’lar ve SS’ler oldu. Hit lider'in faşist diktatör olma yolunda ilerlediğini göremeyen, sezemeyen, çözemeyen ve ona yetki kanunu verenler ise merkez sağ partilerdi. Hit lider’e ve diktatöryasına kapı aralayan yasalara karşı çıkan ise sosyal demokratlardı. Sosyal Demokrat vekil sayısı ise sadece 88 idi.
Hit lider’e az çok karşı çıkan muhalifler ile basın mensupları derhal cezaevine atıldı. Yok edildi. Hit lider Reichstag yangını yani parlamento yangını gibi provokasyon ve başka komplolarla son olarak Alman ordusunu da ele geçirdi. Peşine İkinci Dünya Savaşı'nı başlattı…”
Alman değildi, Alman ırkını kutsal ilan etti. Ari ırk, saf Alman yaratma peşine düştü. Laboratuvarlık evlenmeler icat etti. Onların çocuk sahibi olmalarını sağladı. İnsan bedeni üzerindeki canavarca deneyleri destekledi.
“ Tıbben öfke nöbetlisi, cinsel sapmaları olan, epilepsi gölgesinde yaşayan, aşırı korkak bir klinik vakadan, silik bir kimlikten faşizmin duayeni yaratıldı. Führer oldu, fahri erleri acımadan harcadı. Keyfince astı kesti. Yakaladığı yandaş topluluklara cırtlak sesiyle esti gürledi. Yağdı yağmaladı. Çoluk çocuk, genç yaşlı, hasta ihtiyar kadın erkek, gaz odalarına gönderdi.
Alman solu yaklaşan Faşizm tehlikesini hiç göremedi, kavrayamadı. Görenler yüksek sesle söylemedi. Büyük fotoğraf milletten kaçırıldı. Dönemin sosyalistleri ve sosyal demokratları birbirleriyle uğraşırken bir anda aradan çıkıverdi…”
Dünya ekonomik krizi yaşıyordu ve Almanlar faşizmin çoktan kapıya dayandığını hiç hissedemediler. Gözler kör, kulaklar duymaz, tam felçli bir kamuoyu oluşmuştu. Hit liderin ilk iktidarı kapma girişimi başarısız olunca hapse atıldı. Tez çıktı, önce koalisyon ortağı sonra tek başına iktidar oldu. İktidara ulaşınca kendi planladığı komplolara dayandırarak 4 yıl olağanüstü hal ilan etti. O hal ile tüm partileri yasakladı. Nazi Partisi diktatörlüğünü kurdu.
Hit lider halkın desteği ve sanayicilerin, devletin kurum ile kuruluşlarının tam desteğiyle, göre göre hem de demokratik yollardan iktidarı ele geçirmişti. Almanlar başlarına geleni ve dahi gelecekleri anlamakta çok geç kalmışlardı, dünya da öyle.
Faşistlerin kutsal kitabı Kavgam’ın otuz birinci sayfasında düşman olarak “Yahudileri Sosyal demokratlar ve Marksistleri” ilan etti.
Gamalı Haç Dünyanın baş belası olurken çevresine “ Beceriksiz generallerle savaş falan yönetemezsiniz kendime Stalin’i örnek alıyorum. Adam ordusunu hiç acımadan temizliyor…” diyordu.
Yine Kavgam’da demokrasinin köküne inen zehri ” Irkçı Devlette bütün idareci çevreler parlamenter çoğunluk prensibinden, yani kitlenin kararıyla hareket etmekten kurtarılmalıdır. Bunun yerine kayıtsız şartsız şahsiyet hakkı koyulmalıdır…” şeklinde açıklıyordu.
Yani Hit lider, hâkimiyeti resmen kayıtsız şartsız şahsa indirgiyordu veya tek kişiyi şahsını yüceltiyordu…
Bir fakir memleket için sanki birden düğmeye basıldı. Başarısız hain- dinci faşist bir darbe girişimi püskürtülüyor. Olağanüstü hal ilan ediliyor ve uzatılıyor. Ekonomik kriz vurmuş. Kent merkezlerinde canlı bombalar patlıyor. Ortama bir nefret politikası egemen. Niye olduğu karanlık nice acılar yaşanıyor.
Yoksul memleketin garip insanları, Fit lider ve liderlerin peşine takılmış gözler başka şey görmüyor. Ancak Fit lider ve liderler asıl neyin peşinde duymak, görmek, öğrenmek, bilmek, anlamak, kavramak ve başına gelecekleri şimdiden hissetmek durumunda. Ve ona göre tavır almak zorunda.
Yok, bekleyip görelim derse;
Ulu Önder’lerinin “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” kurucu Kavramından uzaklaşıldıkça ki istenen sanki odur, milletin Nutuk’u, nutku tutulur, resmen Kavgam’ın içine düşülür.
O vakit at izi it izine, Hit lider ile Fit lider birbirine karışır maazallah…
Dünyanın hala en nefret ettiği liderlerden o. Kökeni karmakarışık, geçmişi çözülememiş karanlıklarla dopdolu. Apaçık bir deli. Dahi pozunda dünyayı karanlığın tam ortasına, derinliğin en dibine, savaşın en vahşisinin içine çekmekten çekinmemiş bir Hit lider…
Asil Kavgam dedi iç kargaşa yarattı, alt üst kimliklerle uğraştı. Kafatasçı bir faşiste dönüştü. Dinler arası düşmanlığı kavgasına baz aldı. İstediğini yapmak için değişim şart dedi. Değişime partisinin adından başladı. Adı İşçi Partisi olan partiyi Nasyonal Sosyalizm olarak değiştirdi. Moskova kapılarına kadar da dayandı. Faşizme Sosyalist gençler geçit vermedi ve yenildi.
Halkını mağdur edip, savaşı da kaybedince bir dehlizde intihar etti.
“ Almanya'da Weimar Cumhuriyeti'ni Hit lider yıktı. Hitler'in kurduğu cumhuriyetin adı da demokratik cumhuriyetti. Adı demokratik özü faşist bir cumhuriyet kurdu. Hit lider'in parlamento darbesiyle kurduğu cumhuriyetin silah gücü de SA’lar ve SS’ler oldu. Hit lider'in faşist diktatör olma yolunda ilerlediğini göremeyen, sezemeyen, çözemeyen ve ona yetki kanunu verenler ise merkez sağ partilerdi. Hit lider’e ve diktatöryasına kapı aralayan yasalara karşı çıkan ise sosyal demokratlardı. Sosyal Demokrat vekil sayısı ise sadece 88 idi.
Hit lider’e az çok karşı çıkan muhalifler ile basın mensupları derhal cezaevine atıldı. Yok edildi. Hit lider Reichstag yangını yani parlamento yangını gibi provokasyon ve başka komplolarla son olarak Alman ordusunu da ele geçirdi. Peşine İkinci Dünya Savaşı'nı başlattı…”
Alman değildi, Alman ırkını kutsal ilan etti. Ari ırk, saf Alman yaratma peşine düştü. Laboratuvarlık evlenmeler icat etti. Onların çocuk sahibi olmalarını sağladı. İnsan bedeni üzerindeki canavarca deneyleri destekledi.
“ Tıbben öfke nöbetlisi, cinsel sapmaları olan, epilepsi gölgesinde yaşayan, aşırı korkak bir klinik vakadan, silik bir kimlikten faşizmin duayeni yaratıldı. Führer oldu, fahri erleri acımadan harcadı. Keyfince astı kesti. Yakaladığı yandaş topluluklara cırtlak sesiyle esti gürledi. Yağdı yağmaladı. Çoluk çocuk, genç yaşlı, hasta ihtiyar kadın erkek, gaz odalarına gönderdi.
Alman solu yaklaşan Faşizm tehlikesini hiç göremedi, kavrayamadı. Görenler yüksek sesle söylemedi. Büyük fotoğraf milletten kaçırıldı. Dönemin sosyalistleri ve sosyal demokratları birbirleriyle uğraşırken bir anda aradan çıkıverdi…”
Dünya ekonomik krizi yaşıyordu ve Almanlar faşizmin çoktan kapıya dayandığını hiç hissedemediler. Gözler kör, kulaklar duymaz, tam felçli bir kamuoyu oluşmuştu. Hit liderin ilk iktidarı kapma girişimi başarısız olunca hapse atıldı. Tez çıktı, önce koalisyon ortağı sonra tek başına iktidar oldu. İktidara ulaşınca kendi planladığı komplolara dayandırarak 4 yıl olağanüstü hal ilan etti. O hal ile tüm partileri yasakladı. Nazi Partisi diktatörlüğünü kurdu.
Hit lider halkın desteği ve sanayicilerin, devletin kurum ile kuruluşlarının tam desteğiyle, göre göre hem de demokratik yollardan iktidarı ele geçirmişti. Almanlar başlarına geleni ve dahi gelecekleri anlamakta çok geç kalmışlardı, dünya da öyle.
Faşistlerin kutsal kitabı Kavgam’ın otuz birinci sayfasında düşman olarak “Yahudileri Sosyal demokratlar ve Marksistleri” ilan etti.
Gamalı Haç Dünyanın baş belası olurken çevresine “ Beceriksiz generallerle savaş falan yönetemezsiniz kendime Stalin’i örnek alıyorum. Adam ordusunu hiç acımadan temizliyor…” diyordu.
Yine Kavgam’da demokrasinin köküne inen zehri ” Irkçı Devlette bütün idareci çevreler parlamenter çoğunluk prensibinden, yani kitlenin kararıyla hareket etmekten kurtarılmalıdır. Bunun yerine kayıtsız şartsız şahsiyet hakkı koyulmalıdır…” şeklinde açıklıyordu.
Yani Hit lider, hâkimiyeti resmen kayıtsız şartsız şahsa indirgiyordu veya tek kişiyi şahsını yüceltiyordu…
Bir fakir memleket için sanki birden düğmeye basıldı. Başarısız hain- dinci faşist bir darbe girişimi püskürtülüyor. Olağanüstü hal ilan ediliyor ve uzatılıyor. Ekonomik kriz vurmuş. Kent merkezlerinde canlı bombalar patlıyor. Ortama bir nefret politikası egemen. Niye olduğu karanlık nice acılar yaşanıyor.
Yoksul memleketin garip insanları, Fit lider ve liderlerin peşine takılmış gözler başka şey görmüyor. Ancak Fit lider ve liderler asıl neyin peşinde duymak, görmek, öğrenmek, bilmek, anlamak, kavramak ve başına gelecekleri şimdiden hissetmek durumunda. Ve ona göre tavır almak zorunda.
Yok, bekleyip görelim derse;
Ulu Önder’lerinin “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” kurucu Kavramından uzaklaşıldıkça ki istenen sanki odur, milletin Nutuk’u, nutku tutulur, resmen Kavgam’ın içine düşülür.
O vakit at izi it izine, Hit lider ile Fit lider birbirine karışır maazallah…
12 Aralık 2016 Pazartesi
ROMANYA’DA AŞIRI SOL EĞİLİMLİ “PSD” KAZANDI…
ROMANYA’DA AŞIRI SOL EĞİLİMLİ “PSD” KAZANDI…
Romanya’da Temsilciler Meclisi ve senato seçimleri yapıldı. Romanya içi ve dışında toplam 19 milyonu aşkın Rumen seçmenin %39.49’u oy kullandı. Oy kullanma işlemi Pazar günü yerel saatle 21.00'de, TSİ 22.00’de son buldu. Romanya’da Sosyalist dönemin Devlet Başkanı Nikolay Çavuşesku'nun 25 yıllık iktidarının bittiği 1989'dan bu yana yedi genel seçim yapıldı. Bu sekizinci seçim ve en düşük katılım oranına sahip…
Romanya Merkez Seçim Bürosu, oyların yüzde 99'unun sayıldığını ve Sosyal Demokrat Parti'nin oyların yüzde 46'sını, merkez sağdaki Ulusal Liberal Parti'nin de yüzde 20'sini aldığını açıkladı. Yani Liviu Dragnea liderliğindeki PSD %45’in üstünde oy oranıyla parlamento ve senato seçimlerini kazandı. Ayrı ayrı oylanan parlamento ve senato seçimlerinde oranlar arasında pek fark yok. Maksimum yarım puan civarında eksik veya fazla. O yüzden seçim sonuçlarını ayni oranlarda sabitlemekte bir sakınca yok…
Şu fakir ülkenin, Romanya seçimleri ile ilgilenen basını tek tornadan çıkmışçasına ayni girizgâhla sütunlarından haberler verdi. Türk-Tatar kontenjanı boş saptamasıyla, hemen seçim ertesinde sonucu şöyle duyurdular;
”AB’nin en yoksul üye ülkelerinden Romanya'da parlamento ve senato seçimlerini resmi olmayan sonuçlara göre, aşırı sol eğilimli Sosyal Demokratlar (PSD) yaklaşık yüzde 46 oy alarak kazandı…”
Ne tarif ama, siyasal literatüre geçecek tarif ‘Romanya’da aşırı sol eğilimli Sosyal Demokratlar-PSD kazandı’!!
Geçen yıl son yılların büyük felaketi olarak tarihe geçen Bükreş'te bir binanın zemin katı Kulüpte yangın çıkmıştı. Metal grubu konseri sırasında henüz bilinmeyen bir nedenle gerçekleşen feci olayda çoğu genç 64 kişi yaşamını yitirmiş 200’den fazla kişi de yaralanmıştı. Bir Türk öğrenci de yaralandıktan bir hafta sonra hayata veda etmişti. İşte o gece kulübünde yaşanan trajik olay Romanya’nın ekonomik ve siyasal sıkıntıları ile de birleşince toplumsal patlamaya neden olmuştu.
Protestoların artması ve şiddetlenmesi üzerine iktidarı dün itibariyle yeniden kazanan ‘Aşırı sol eğilimli Sosyal Demokratların Partisi’nden, PSD’li Başbakan Victor Ponta istifa etmişti.
Ne Ariflik ama belki de saflık bir gece kulübü yangını yüzünden ‘Aşırı sol eğilimli Sosyal Demokrat, PSD’li Başbakan Victor Ponta istifa etmiş’!!!
İstifa üzerine Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis hükümeti kurma görevini AB Komisyonu eski üyesi Dacian Ciolos'a vermişti. Seçime kadar bir yıl görev yapacak uzmanlar, diplomatlar ve STK üyelerinden oluşan bir teknokrat hükümeti kurulmuştu. O hükümet seçim sisteminde bazı değişiklikler yaparak milletvekili sayısını 412'dan 330'a, senatör sayısını da 176'dan 136'ya düşürmüştü. Bu düzenleme kapsamında ülke dışında yaşayan Romanyalılar için ise 4 milletvekili, 2 senatör ile 18 azınlık milletvekili kontenjanı ayrılmıştı.
Teknokrat hükümeti ile girilen 11 Aralık seçimlerinde yaklaşık 6 milyon yüz bin seçmen, 43 seçim bölgesinde 18 bin 626 sandıkta oy kullandı. Seçimlerde 11 parti ve 6 binden fazla aday yarıştı. Yurt dışındaki Romanyalılar konsolosluklarda veya e-posta ile oy kullandı. Resmi olmayan seçim sonuçlarına göre oylar Sosyal Demokrat Parti-PSD % 45.22, Ulusal Liberal Parti % 20.01, Romanya Birliğini Koru % 9.13, Romanya Macar Demokrat Birliği % 6.31, Liberaller ve Demokratlar İttifakı-ALDE %5.61 ve diğerleri olarak dağıldı.
Bu oy oranları seçim öncesi yapılan anketleri de doğruladı. PSD’nin seçimleri kazanacağı açıktı. Tek başına iktidar çoğunluğu yakalayamayacağı da söyleniyordu. Sonra ne olacağına yönelik tahminler üzerinde duruluyordu. Büyük olasılıkla PSD + ALDE koalisyonunun gerçekleşebileceğine dikkat çekiliyordu. Nitekim öyle oldu.
PSD lideri Liviu Dragnea seçimlerin resmi sonuçlarının netleşmesini ve Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis’in hükümet kurmak için kendisini görevlendirmesini bekliyor. Bekleyiş sürerken PSD içinde eski Başbakan Calin Popescu Tariceanu’nun liderliğindeki Liberaller ve Demokratlar İttifakı ile koalisyon hazırlıkları başladı bile.
Seçim öncesi anketlerde de favori gösterilen PSD lideri Liviu Dranea, zafer konuşmasında önceliklerinin ekonomi olacağı vurgusu yaptı: “Seçimi kimin kazandığına şüphe yok. Rumenler, kendi ülkelerinde evlerinde gibi hissetmek istiyorlar. Seçim kampanyasında sunduğumuz ekonomi programımızda yer alan vaatlerimizin PSD hükümeti tarafından hayata geçirileceğinden bütün Romanyalıların emin olmasını istiyorum.” Dedi.
Bu seçimler gösterdi ki özellikle PSD’ye oy verenler vergi indirimi, ekonomik büyüme, daha çok yatırım ve devam eden yatırımların tamamlanması, daha yüksek ücret ve emekli maaşlarının artırılması için oy kullandı.PSD, sağlık ve eğitimin iyileştirilmesi, gençlerin Romanya’da kalması, kolay ev sahibi olunması, doğal kaynakların değerlendirilmesi, Romanya’nın köy yaşamına yönelik etkili programlar sunulması, verimli toprakların işlenmesi ve ürünlerin değerini bulması için desteklendi.
Sosyal medyadan PSD lideri Liviu Dranea’ya mesaj ileten bir Rumen vatandaşı bu desteğin niteliği ve niceliğini gözler önüne seriyor
“ İyi akşamlar, sonuç için tebrikler! Ben PSD sempatizanı değilim, ama bugün size oy verdim. Sizi seçtim. Çünkü ekonomisi güçlü ve politik düzeni olan bir ülkede yaşamak istiyorum. Adalete teslim olmak ama adaletli karar görmek için de ömür boyu beklemek istemiyorum. Hastaneye gitmek istiyorum ancak her türden hastalığın morgda son bulduğunu görmek istemiyorum. Gelecekten emin olmak istiyorum. Çocuklarımı geleceğe hazırlamak istiyorum. Romen değerlerini öğrenmesi ve hayata hazırlanmaları için onların denek yapılmasını değil. Ben ülkemde çalışmak ve çocuklarımı burada yetiştirmek ve çocuklarımdan saygı görmek istiyorum. Sanırım her Romanyalı bunu istiyor. 33 yaşındayım ve her seçimde oy verdim. Bu ülke için en iyi olanı istedim her zaman. Babam, 35 yıldan sonra emekli olmuş bir öğretmen, maaşı 2500 Ron. Kardeşim yabancı bir ülkede kaldı. Onlar için de bir şeyler yap, bizim için de, bozuklukları tamir et. Hala umut sahip olanlar için bir şeyler yap! Beyin ol ve insanları düşün. Aksi takdirde her şey karşılığını bulur. İyi Şanslar…”
Beklentiler oldukça yüksek. Ve Rumenlerin yarısı makûs talihi yenmek için ‘aşırı sol eğilimli Sosyal Demokratlara, PSD’ye hiç korkmadan oy vermiş. Kazandırmış’!!!
Bu bize özgü kazı kazan olayı bir yana, uzaktan da olsa Romanya Aralık seçimlerinde üç noktanın altını çizmek gerekir.
Birincisi bu seçimlerde ilk kez Türk-Tatar azınlığa ayrılagelmiş milletvekili kontenjanı boş kaldı. Merkez Seçim Bürosu, milletvekili Amet Varol'un adaylık başvuru dilekçesini, Demokrat Müslüman Türk-Tatar Birliğine üye olmayan biri tarafından imzalandığı gerekçesiyle reddetti. Diğer başvuru sahibi Eski Köstence Vali Yardımcısı Anefi Ersun'un adaylığı ise Birliğin iptal edilen son kongresinde alınan kararla olduğu için kabul edilmedi. Yargıtay, Merkez Seçim Bürosu’nun usul hataları nedeniyle başvurularını reddettiği Türk-Tatar adayların seçimlere katılamayacakları yönündeki kararını onadı. Ersun, Yargıtayın bu kararı üzerine Romanya Liberal ve Demokratlar İttifakı-ALDE’den ikinci sıra milletvekili adayı olarak seçime girdi ve kazandı.
İkinci altı çizilmesi gerekir nokta ise muhtemel Başbakan adayı Teleorman’lı PSD lideriLiviu Dranea ile DFDR eski lideri Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis’in kıyasıya karşı karşıya gelebileceği. Biri yerelden gelen ve en tepeye ulaşan bir siyasetçi, diğeri genel siyasetin içinde var olan ve çıkışa geçen bir siyasetçi. Mutlaka birbirlerine üstünlük sağlama manevraları olacak gibi.
PSD lideri Liviu Dranea’nın memleketi Teleorman. Rumence telaffuzu da aynı olan, Türkçe olan tarihi çok eskilere dayanan bir kent. Bulgaristan’a sınır Romanya'nın bir ili. Geçmişte bir Türk bölgesi. Şimdi Romanya’nın Türkçe isimli illerinden ama çok Türk yaşamayan bir vilayeti. Teleorman, "Kalın ve gölgeli orman" anlamını taşıyan Deli Orman’dan gelen bir deyim.
Liviu Dragnea Teleorman doğumlu. Bir mühendis ve politikacı. PSD Teleorman üyesi. 2000-2012 yılları arasında Teleorman İl Konseyi Başkanı olmuş. Ponta hükümetinde 2012-2015 yıllarında Bölgesel Yönetim ve Kalkınma Bakanı olarak görev yapmış.
Partisinin oylarını artırmış ve ezici üstünlük sağlayarak Romanya çapında birinci olmuş. Başkan olarak girdiği ilk genel seçimlerde seçim bölgesinden de tam destek almış durumda. Teleorman’da PSD Temsilciler Meclisi listesi % 62.03, Senato listesi %.62.01 oranında oy aldı. Seçimlere % 46,3 bir katılım gerçekleşti. Yani seçimlere katılım ve PSD’nin aldığı oy ulusal ortalamanın üstünde seyretmiş.
Klaus Iohannis, Romanya’daki Almanların Demokratik Forumu DFDR'den 2000 yılında %69,18 oy oranıyla Sibiu Belediye Başkanlığına seçilmiş. Romanya'da 1945'ten beri belediye başkanlığına seçilen ilk Alman kökenli siyasetçi. 2004'te ve 2008'de, bu sefer %80'i geçen oy oranlarıyla yeniden bu göreve seçiliyor.
2009 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, partisi DFDR'nin ittifak kurduğu Ulusal Liberal Parti'nin (PNL) seçim çalışmalarına katılıyor. Ekim 2009'da Başbakan Emil Boc'un güvensizlik oyu almasından sonra parlamentodaki muhalefet liderleri tarafından başbakanlığa aday gösteriliyor. Adaylık teklifini kabul etmesine karşın, Cumhurbaşkanı Traian Băsescu onu es geçiyor ve iktisatçı Lucian Croitoru'yu hükümeti kurmakla görevlendiriyor. 2014 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacağını daha o günlerde açıklıyor.
Şubat 2013'te PNL’ye katılacağını açıklıyor. PNL'nin olağanüstü kongresinde birinci başkan yardımcısı, 28 Haziran 2014'te düzenlenen kongrede de partinin lideri oluyor. Merkez sağda Ulusal Liberal Parti ve Demokrat Liberal Parti tarafından kurulan Liberal Hıristiyan İttifak Klaus Iohannis’i cumhurbaşkanı adayı gösteriyor. İlk turda %30,37 oy alarak, %40,44 oy ile birinci olan, PSD adayı ve Başbakan Victor Ponta ile birlikte ikinci tura kalıyor. Ponta'nın kazanması kesin görülürken %54,50 oy oranıylaKlaus Iohannis Romanya'nın beşinci cumhurbaşkanı seçiliyor.
Üçüncü nokta da Romanya’nın yakın geleceğinin işte bu iki siyasi kimlik arasındaki çatışmalara endeksli olduğu.Cumhurbaşkanının PSD Başkanını hükümeti kurmak üzere başbakan atayıp atamayacağı. Bir kenara bırakılmayacak herhangi bir husumetin Romanya siyasetine ve Rumen halkının yaşamına direkt etki edeceği düşüncesi yaygın. Veya uyumlu biçimde birlikte çalışabilecekler mi endişesi.
Liviu Dragnea bu yüzden hemen seçim sonrası daha ilk açıklamasında “Romen halkının kitlesel arzusu ile alay edilmemesi gerektiğini…” vurguladı. Ve Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis ile PSD tabanlı bir hükümetin gelecekteki ilişkileri hakkında "Bu ilişki aynı tip kalırsa kurumsal PSD, Romanya Cumhurbaşkanı ile mükemmel bir ilişki içinde olacaktır." Dedi
Tüm Rumenlerin güçlü bir Romanya ve ülkenin geleceği için, Romanya hepimiz için ve daha iyi bir yaşam için noktasında sandıkta PSD’de birleştiği açık. Sonuç seçime katılan partiler açısından tatmin edicidir veya değildir ama makul sonuç şimdilik budur.
Sol tahlilde Romanya’da aşırı sol eğilimli Sosyal Demokratlar ve partileri PSD Temsilciler Meclisi ve senato seçimlerini kazanmıştır!
Romanya’da Temsilciler Meclisi ve senato seçimleri yapıldı. Romanya içi ve dışında toplam 19 milyonu aşkın Rumen seçmenin %39.49’u oy kullandı. Oy kullanma işlemi Pazar günü yerel saatle 21.00'de, TSİ 22.00’de son buldu. Romanya’da Sosyalist dönemin Devlet Başkanı Nikolay Çavuşesku'nun 25 yıllık iktidarının bittiği 1989'dan bu yana yedi genel seçim yapıldı. Bu sekizinci seçim ve en düşük katılım oranına sahip…
Romanya Merkez Seçim Bürosu, oyların yüzde 99'unun sayıldığını ve Sosyal Demokrat Parti'nin oyların yüzde 46'sını, merkez sağdaki Ulusal Liberal Parti'nin de yüzde 20'sini aldığını açıkladı. Yani Liviu Dragnea liderliğindeki PSD %45’in üstünde oy oranıyla parlamento ve senato seçimlerini kazandı. Ayrı ayrı oylanan parlamento ve senato seçimlerinde oranlar arasında pek fark yok. Maksimum yarım puan civarında eksik veya fazla. O yüzden seçim sonuçlarını ayni oranlarda sabitlemekte bir sakınca yok…
Şu fakir ülkenin, Romanya seçimleri ile ilgilenen basını tek tornadan çıkmışçasına ayni girizgâhla sütunlarından haberler verdi. Türk-Tatar kontenjanı boş saptamasıyla, hemen seçim ertesinde sonucu şöyle duyurdular;
”AB’nin en yoksul üye ülkelerinden Romanya'da parlamento ve senato seçimlerini resmi olmayan sonuçlara göre, aşırı sol eğilimli Sosyal Demokratlar (PSD) yaklaşık yüzde 46 oy alarak kazandı…”
Ne tarif ama, siyasal literatüre geçecek tarif ‘Romanya’da aşırı sol eğilimli Sosyal Demokratlar-PSD kazandı’!!
Geçen yıl son yılların büyük felaketi olarak tarihe geçen Bükreş'te bir binanın zemin katı Kulüpte yangın çıkmıştı. Metal grubu konseri sırasında henüz bilinmeyen bir nedenle gerçekleşen feci olayda çoğu genç 64 kişi yaşamını yitirmiş 200’den fazla kişi de yaralanmıştı. Bir Türk öğrenci de yaralandıktan bir hafta sonra hayata veda etmişti. İşte o gece kulübünde yaşanan trajik olay Romanya’nın ekonomik ve siyasal sıkıntıları ile de birleşince toplumsal patlamaya neden olmuştu.
Protestoların artması ve şiddetlenmesi üzerine iktidarı dün itibariyle yeniden kazanan ‘Aşırı sol eğilimli Sosyal Demokratların Partisi’nden, PSD’li Başbakan Victor Ponta istifa etmişti.
Ne Ariflik ama belki de saflık bir gece kulübü yangını yüzünden ‘Aşırı sol eğilimli Sosyal Demokrat, PSD’li Başbakan Victor Ponta istifa etmiş’!!!
İstifa üzerine Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis hükümeti kurma görevini AB Komisyonu eski üyesi Dacian Ciolos'a vermişti. Seçime kadar bir yıl görev yapacak uzmanlar, diplomatlar ve STK üyelerinden oluşan bir teknokrat hükümeti kurulmuştu. O hükümet seçim sisteminde bazı değişiklikler yaparak milletvekili sayısını 412'dan 330'a, senatör sayısını da 176'dan 136'ya düşürmüştü. Bu düzenleme kapsamında ülke dışında yaşayan Romanyalılar için ise 4 milletvekili, 2 senatör ile 18 azınlık milletvekili kontenjanı ayrılmıştı.
Teknokrat hükümeti ile girilen 11 Aralık seçimlerinde yaklaşık 6 milyon yüz bin seçmen, 43 seçim bölgesinde 18 bin 626 sandıkta oy kullandı. Seçimlerde 11 parti ve 6 binden fazla aday yarıştı. Yurt dışındaki Romanyalılar konsolosluklarda veya e-posta ile oy kullandı. Resmi olmayan seçim sonuçlarına göre oylar Sosyal Demokrat Parti-PSD % 45.22, Ulusal Liberal Parti % 20.01, Romanya Birliğini Koru % 9.13, Romanya Macar Demokrat Birliği % 6.31, Liberaller ve Demokratlar İttifakı-ALDE %5.61 ve diğerleri olarak dağıldı.
Bu oy oranları seçim öncesi yapılan anketleri de doğruladı. PSD’nin seçimleri kazanacağı açıktı. Tek başına iktidar çoğunluğu yakalayamayacağı da söyleniyordu. Sonra ne olacağına yönelik tahminler üzerinde duruluyordu. Büyük olasılıkla PSD + ALDE koalisyonunun gerçekleşebileceğine dikkat çekiliyordu. Nitekim öyle oldu.
PSD lideri Liviu Dragnea seçimlerin resmi sonuçlarının netleşmesini ve Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis’in hükümet kurmak için kendisini görevlendirmesini bekliyor. Bekleyiş sürerken PSD içinde eski Başbakan Calin Popescu Tariceanu’nun liderliğindeki Liberaller ve Demokratlar İttifakı ile koalisyon hazırlıkları başladı bile.
Seçim öncesi anketlerde de favori gösterilen PSD lideri Liviu Dranea, zafer konuşmasında önceliklerinin ekonomi olacağı vurgusu yaptı: “Seçimi kimin kazandığına şüphe yok. Rumenler, kendi ülkelerinde evlerinde gibi hissetmek istiyorlar. Seçim kampanyasında sunduğumuz ekonomi programımızda yer alan vaatlerimizin PSD hükümeti tarafından hayata geçirileceğinden bütün Romanyalıların emin olmasını istiyorum.” Dedi.
Bu seçimler gösterdi ki özellikle PSD’ye oy verenler vergi indirimi, ekonomik büyüme, daha çok yatırım ve devam eden yatırımların tamamlanması, daha yüksek ücret ve emekli maaşlarının artırılması için oy kullandı.PSD, sağlık ve eğitimin iyileştirilmesi, gençlerin Romanya’da kalması, kolay ev sahibi olunması, doğal kaynakların değerlendirilmesi, Romanya’nın köy yaşamına yönelik etkili programlar sunulması, verimli toprakların işlenmesi ve ürünlerin değerini bulması için desteklendi.
Sosyal medyadan PSD lideri Liviu Dranea’ya mesaj ileten bir Rumen vatandaşı bu desteğin niteliği ve niceliğini gözler önüne seriyor
“ İyi akşamlar, sonuç için tebrikler! Ben PSD sempatizanı değilim, ama bugün size oy verdim. Sizi seçtim. Çünkü ekonomisi güçlü ve politik düzeni olan bir ülkede yaşamak istiyorum. Adalete teslim olmak ama adaletli karar görmek için de ömür boyu beklemek istemiyorum. Hastaneye gitmek istiyorum ancak her türden hastalığın morgda son bulduğunu görmek istemiyorum. Gelecekten emin olmak istiyorum. Çocuklarımı geleceğe hazırlamak istiyorum. Romen değerlerini öğrenmesi ve hayata hazırlanmaları için onların denek yapılmasını değil. Ben ülkemde çalışmak ve çocuklarımı burada yetiştirmek ve çocuklarımdan saygı görmek istiyorum. Sanırım her Romanyalı bunu istiyor. 33 yaşındayım ve her seçimde oy verdim. Bu ülke için en iyi olanı istedim her zaman. Babam, 35 yıldan sonra emekli olmuş bir öğretmen, maaşı 2500 Ron. Kardeşim yabancı bir ülkede kaldı. Onlar için de bir şeyler yap, bizim için de, bozuklukları tamir et. Hala umut sahip olanlar için bir şeyler yap! Beyin ol ve insanları düşün. Aksi takdirde her şey karşılığını bulur. İyi Şanslar…”
Beklentiler oldukça yüksek. Ve Rumenlerin yarısı makûs talihi yenmek için ‘aşırı sol eğilimli Sosyal Demokratlara, PSD’ye hiç korkmadan oy vermiş. Kazandırmış’!!!
Bu bize özgü kazı kazan olayı bir yana, uzaktan da olsa Romanya Aralık seçimlerinde üç noktanın altını çizmek gerekir.
Birincisi bu seçimlerde ilk kez Türk-Tatar azınlığa ayrılagelmiş milletvekili kontenjanı boş kaldı. Merkez Seçim Bürosu, milletvekili Amet Varol'un adaylık başvuru dilekçesini, Demokrat Müslüman Türk-Tatar Birliğine üye olmayan biri tarafından imzalandığı gerekçesiyle reddetti. Diğer başvuru sahibi Eski Köstence Vali Yardımcısı Anefi Ersun'un adaylığı ise Birliğin iptal edilen son kongresinde alınan kararla olduğu için kabul edilmedi. Yargıtay, Merkez Seçim Bürosu’nun usul hataları nedeniyle başvurularını reddettiği Türk-Tatar adayların seçimlere katılamayacakları yönündeki kararını onadı. Ersun, Yargıtayın bu kararı üzerine Romanya Liberal ve Demokratlar İttifakı-ALDE’den ikinci sıra milletvekili adayı olarak seçime girdi ve kazandı.
İkinci altı çizilmesi gerekir nokta ise muhtemel Başbakan adayı Teleorman’lı PSD lideriLiviu Dranea ile DFDR eski lideri Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis’in kıyasıya karşı karşıya gelebileceği. Biri yerelden gelen ve en tepeye ulaşan bir siyasetçi, diğeri genel siyasetin içinde var olan ve çıkışa geçen bir siyasetçi. Mutlaka birbirlerine üstünlük sağlama manevraları olacak gibi.
PSD lideri Liviu Dranea’nın memleketi Teleorman. Rumence telaffuzu da aynı olan, Türkçe olan tarihi çok eskilere dayanan bir kent. Bulgaristan’a sınır Romanya'nın bir ili. Geçmişte bir Türk bölgesi. Şimdi Romanya’nın Türkçe isimli illerinden ama çok Türk yaşamayan bir vilayeti. Teleorman, "Kalın ve gölgeli orman" anlamını taşıyan Deli Orman’dan gelen bir deyim.
Liviu Dragnea Teleorman doğumlu. Bir mühendis ve politikacı. PSD Teleorman üyesi. 2000-2012 yılları arasında Teleorman İl Konseyi Başkanı olmuş. Ponta hükümetinde 2012-2015 yıllarında Bölgesel Yönetim ve Kalkınma Bakanı olarak görev yapmış.
Partisinin oylarını artırmış ve ezici üstünlük sağlayarak Romanya çapında birinci olmuş. Başkan olarak girdiği ilk genel seçimlerde seçim bölgesinden de tam destek almış durumda. Teleorman’da PSD Temsilciler Meclisi listesi % 62.03, Senato listesi %.62.01 oranında oy aldı. Seçimlere % 46,3 bir katılım gerçekleşti. Yani seçimlere katılım ve PSD’nin aldığı oy ulusal ortalamanın üstünde seyretmiş.
Klaus Iohannis, Romanya’daki Almanların Demokratik Forumu DFDR'den 2000 yılında %69,18 oy oranıyla Sibiu Belediye Başkanlığına seçilmiş. Romanya'da 1945'ten beri belediye başkanlığına seçilen ilk Alman kökenli siyasetçi. 2004'te ve 2008'de, bu sefer %80'i geçen oy oranlarıyla yeniden bu göreve seçiliyor.
2009 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, partisi DFDR'nin ittifak kurduğu Ulusal Liberal Parti'nin (PNL) seçim çalışmalarına katılıyor. Ekim 2009'da Başbakan Emil Boc'un güvensizlik oyu almasından sonra parlamentodaki muhalefet liderleri tarafından başbakanlığa aday gösteriliyor. Adaylık teklifini kabul etmesine karşın, Cumhurbaşkanı Traian Băsescu onu es geçiyor ve iktisatçı Lucian Croitoru'yu hükümeti kurmakla görevlendiriyor. 2014 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacağını daha o günlerde açıklıyor.
Şubat 2013'te PNL’ye katılacağını açıklıyor. PNL'nin olağanüstü kongresinde birinci başkan yardımcısı, 28 Haziran 2014'te düzenlenen kongrede de partinin lideri oluyor. Merkez sağda Ulusal Liberal Parti ve Demokrat Liberal Parti tarafından kurulan Liberal Hıristiyan İttifak Klaus Iohannis’i cumhurbaşkanı adayı gösteriyor. İlk turda %30,37 oy alarak, %40,44 oy ile birinci olan, PSD adayı ve Başbakan Victor Ponta ile birlikte ikinci tura kalıyor. Ponta'nın kazanması kesin görülürken %54,50 oy oranıylaKlaus Iohannis Romanya'nın beşinci cumhurbaşkanı seçiliyor.
Üçüncü nokta da Romanya’nın yakın geleceğinin işte bu iki siyasi kimlik arasındaki çatışmalara endeksli olduğu.Cumhurbaşkanının PSD Başkanını hükümeti kurmak üzere başbakan atayıp atamayacağı. Bir kenara bırakılmayacak herhangi bir husumetin Romanya siyasetine ve Rumen halkının yaşamına direkt etki edeceği düşüncesi yaygın. Veya uyumlu biçimde birlikte çalışabilecekler mi endişesi.
Liviu Dragnea bu yüzden hemen seçim sonrası daha ilk açıklamasında “Romen halkının kitlesel arzusu ile alay edilmemesi gerektiğini…” vurguladı. Ve Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis ile PSD tabanlı bir hükümetin gelecekteki ilişkileri hakkında "Bu ilişki aynı tip kalırsa kurumsal PSD, Romanya Cumhurbaşkanı ile mükemmel bir ilişki içinde olacaktır." Dedi
Tüm Rumenlerin güçlü bir Romanya ve ülkenin geleceği için, Romanya hepimiz için ve daha iyi bir yaşam için noktasında sandıkta PSD’de birleştiği açık. Sonuç seçime katılan partiler açısından tatmin edicidir veya değildir ama makul sonuç şimdilik budur.
Sol tahlilde Romanya’da aşırı sol eğilimli Sosyal Demokratlar ve partileri PSD Temsilciler Meclisi ve senato seçimlerini kazanmıştır!
10 Aralık 2016 Cumartesi
AKILCILIK YETMEZ
AKILCILIK YETMEZ
Güngörmüşlük bir başka dünyadır. Akılcı rotadan sapmışlıkla, bozdur bozdur telaşıyla bir başka şeyler de kendiliğinden bozulur. Dengeler yıkılır. Ve yakıcı ateşler memlekete dolar, ekonomiye mikrop bulaşır, virüs dadanır şeref locaları tıkanır. Dolar rengine bürünmüş saman balyası sokaklar oluşur. İstifli balyalar bozulmaz ama milletin dirayeti bozulur. Toprak kayar, artan sıcakta ciddi kayıplar yaşanır ama yüzler yine kızarmaz. Kırmızı başka hayal başka rüya başkadır çünkü.
On yıllardır millet gün görmeyince özgür bir memleket özlemi tütüyor varsıl yoksul tüm barınakların bacalarından. Kanlı gözyaşlarına kartopu atan buz gibi bağımsız bir rüyadır özgürleşmek. Gizemli bir yol haritasının dört destelik yıllar zincirinden beşinci halkaya atlamaktır boş rüyalara dalmak. Ranası rüyası bile ağır yük, fazladanı yasak.
Yasak savan metotlarla ekonomi akılcı seviyenin tersine işleyince sanki bir şeyler tamamen bozulmuş, para denizler busbulanık. O bulanıklıkta akılcılığı zorlayan seviyede iflasa yakın bir işletmecilik kıvamında bozdur bozdur kurtula endeksli dersler veriliyor. Oysa sis içinde bir şeyler daha buharlaşıyor. Bu neme lazım akıl ile ancak sınıfta kalınır. Ve bu çift dikiş gidişata kurtarıcı aranılır. Aranılıyor da.
Tahsil hayatında sormaktan çekinmeyin önerilir öğrencilere. Hayatta kibirlenmeden bilmediği şeyi bilmiyorum denilmesi öğütlenir hep. Bilmiyorum demek ilim içindir belletilir. İlim kendin bilmektir öğretilir. Bilmediğine afra tafra aranmakta bilgisizliktir mesela. Uzak durun söylenir böyle akılsızlıktan. Akıl en büyük hazinedir. Bilen bildiği kadar söylesin meselesidir akılcılık. Bilmediğinde sussun değil sorsun öğretisidir akılcılık. Öğretildikçe de sınav yollu tahsile geçilir.
Tarifsiz talihsiz, sorgusuz sualsiz bir dönemden geçiliyor. Özellikle son günlerde ekonomiye dayalı düzenekte işleyişi zorlayan akıl dışı güdümlemeler cereyan ediyor. Bu akım dışı cereyan herkesi çarpacak denli dişli, altın dişleri kırılıp rüyadan uyanan yok.
Son yıllarda akıncı düşman akılcı dosttan yeğdir babında işliyor düzen. Eğrisi doğrusu bir kenara en doğrusudur en doruktakinin doğrusu çizgisinde bir düzensizlik. Ve cimrilik barındırmaz özünde. Ve tapınma derecesinde inanılır. Çünkü bol keseden bol kepçe dağıtmak üzerine işler doğruculuk. Akıllının yeri cehennem akıl dışılığın mekânı cennet doğrultusunda işliyor düzenek. Oysa jilet gibidir akılcılık, doğru bilgi kalbi iki parçaya böler ve aklı fışkırtır. İşte bu kimsenin işine gelmez. Şimdilik bozdur bozdur rahatla, bozdur bozdur harca repliği ile yüzüyor gemicikler. Denizler her kabardığında an ve an gerçek hayata fırdöndü gibi yapışılır. Ama deniz biter de karaya oturulunca anlaşılır gerçekler. Yetmez.
Asıl tehlike geç kalınmış olmasıdır. Akılcılık duası derler bir dua okunmadıkça hayatın içine içine, safsatanın ipine tutunulur. İki büklüm ve yarım akıl çamaşır ipine dizilmektir kurumlanmak. Geride kalanlara işin içinden nasıl çıkılır, zevat nasıl kurtarılır sporu kalır. Dolar dolar boşalır piyasalar, piyasa değerinin çok altına görgüsüzlük satılır. Yetmez.
Bu alım satım tezgâhı aslında yıllar önce bilmiyordum, o yüzden topladım biriktirdim, şimdi öğrendim yıllarca kandırılmışım anasını satarım usulünde bir kazanımdır. Bol kazançtır, ballı kazanımdır. Bu kazanım hakkın karanlık bölmelerinde, kızgın kor kuyular kazanımıdır belki de. Dal gibi kurutur araftaki sorular sorgular. Alazlanan korkular kör bıçak gibidir cahilliğin mum ışığındaki gölgelerini bile keser. Deniz Ötesi kaçmalar şok lambalarına yeknesak enerjidir. Yetmez.
Akıl dışı, bilim dışı popülizmle eksik erişkin, aksak yetişkin ekonominin dibine dinamit lokumu fitillenir. Akılcılıktan uzak tüm öğretiler sadece silik hayatları cesaretlendirir. Akılcı yoldan nemalanan bilgelik çoğu zaman kolay ama yekpare zorlukları da açığa çıkarmaktır. Hayatı renklendirir. Bilgelik boş yeminlerle ve tövbelerle olmaz. Öylesi illüzyon etkisi sürdürmek de bir yere kadar. Toptan duvara toslanır. Ekonominin pestili çıkarılınca da piyasalar ferman dinlemez. Çıkarılır asitölçer şemsiyeler darboğazdan sakınılır. Yetmez.
Kader çıkmazında, kriz açmazında daima masum hayatlar acı çeker. Rahatlık varmış gibi cesaretlendirilirler ama akılcılık temelinde fazlasıyla boştur, koftur bu huzur. Zarif latifeler, zorlu lakırdılar ile kriz çember dışına yollandı denir ama bu sadece varsayımdır. Çeperi ateş dilli çemberden kazasız belasız geçmek organize akılla olur. Yetmez.
Hayata atılan keskin düğüm aslında geleceğin ilmeğine boyun sunmaktır. Kıldan ince kılıçtan keskine boyun eğmektir. Enine boyuna en dayanılmaza amansız dayanmaktır. Göğsü siper edip tüm büyük kırılmaları engellemektir. Ekonomi testinin sonucu apaçık bellidir, zaten adını tarihe anlı şanlı düşer. Maksat ısrarlı değişimdir. Cumhura başlığın dozunu ayarlamaktır. Bunca enstrüman ile değişimde ısrarcılık görüş mesafesini açar da açar. En görülecekler bile görünmezleşir. O flulukta usta aradan çıkar. Yetmez
Denize açıldıkça sonsuzluğu öğrendikçe tüm ayrıntılarıyla cahil cesareti uzmanlaşır. Cadılar yurdunda mutsuz dolaşanlar bir bir avlanır. Hafıza şaşar, beşer yanılır nice kötülükler kapıya dayanır. Öyle günler olur ki kovuşturmalar başlar, kovulmalar yetmez. İşte o kovalamaca da kim prangalanır kim dalgalanır akılcılık ile de ölçülmez. Ölçülür veya ölçülmez ama ölünür. Yetmez.
Onca yıldan sonra bunca palazlanan tecrübesize akılcılık da kar etmez. Yetmez…
Güngörmüşlük bir başka dünyadır. Akılcı rotadan sapmışlıkla, bozdur bozdur telaşıyla bir başka şeyler de kendiliğinden bozulur. Dengeler yıkılır. Ve yakıcı ateşler memlekete dolar, ekonomiye mikrop bulaşır, virüs dadanır şeref locaları tıkanır. Dolar rengine bürünmüş saman balyası sokaklar oluşur. İstifli balyalar bozulmaz ama milletin dirayeti bozulur. Toprak kayar, artan sıcakta ciddi kayıplar yaşanır ama yüzler yine kızarmaz. Kırmızı başka hayal başka rüya başkadır çünkü.
On yıllardır millet gün görmeyince özgür bir memleket özlemi tütüyor varsıl yoksul tüm barınakların bacalarından. Kanlı gözyaşlarına kartopu atan buz gibi bağımsız bir rüyadır özgürleşmek. Gizemli bir yol haritasının dört destelik yıllar zincirinden beşinci halkaya atlamaktır boş rüyalara dalmak. Ranası rüyası bile ağır yük, fazladanı yasak.
Yasak savan metotlarla ekonomi akılcı seviyenin tersine işleyince sanki bir şeyler tamamen bozulmuş, para denizler busbulanık. O bulanıklıkta akılcılığı zorlayan seviyede iflasa yakın bir işletmecilik kıvamında bozdur bozdur kurtula endeksli dersler veriliyor. Oysa sis içinde bir şeyler daha buharlaşıyor. Bu neme lazım akıl ile ancak sınıfta kalınır. Ve bu çift dikiş gidişata kurtarıcı aranılır. Aranılıyor da.
Tahsil hayatında sormaktan çekinmeyin önerilir öğrencilere. Hayatta kibirlenmeden bilmediği şeyi bilmiyorum denilmesi öğütlenir hep. Bilmiyorum demek ilim içindir belletilir. İlim kendin bilmektir öğretilir. Bilmediğine afra tafra aranmakta bilgisizliktir mesela. Uzak durun söylenir böyle akılsızlıktan. Akıl en büyük hazinedir. Bilen bildiği kadar söylesin meselesidir akılcılık. Bilmediğinde sussun değil sorsun öğretisidir akılcılık. Öğretildikçe de sınav yollu tahsile geçilir.
Tarifsiz talihsiz, sorgusuz sualsiz bir dönemden geçiliyor. Özellikle son günlerde ekonomiye dayalı düzenekte işleyişi zorlayan akıl dışı güdümlemeler cereyan ediyor. Bu akım dışı cereyan herkesi çarpacak denli dişli, altın dişleri kırılıp rüyadan uyanan yok.
Son yıllarda akıncı düşman akılcı dosttan yeğdir babında işliyor düzen. Eğrisi doğrusu bir kenara en doğrusudur en doruktakinin doğrusu çizgisinde bir düzensizlik. Ve cimrilik barındırmaz özünde. Ve tapınma derecesinde inanılır. Çünkü bol keseden bol kepçe dağıtmak üzerine işler doğruculuk. Akıllının yeri cehennem akıl dışılığın mekânı cennet doğrultusunda işliyor düzenek. Oysa jilet gibidir akılcılık, doğru bilgi kalbi iki parçaya böler ve aklı fışkırtır. İşte bu kimsenin işine gelmez. Şimdilik bozdur bozdur rahatla, bozdur bozdur harca repliği ile yüzüyor gemicikler. Denizler her kabardığında an ve an gerçek hayata fırdöndü gibi yapışılır. Ama deniz biter de karaya oturulunca anlaşılır gerçekler. Yetmez.
Asıl tehlike geç kalınmış olmasıdır. Akılcılık duası derler bir dua okunmadıkça hayatın içine içine, safsatanın ipine tutunulur. İki büklüm ve yarım akıl çamaşır ipine dizilmektir kurumlanmak. Geride kalanlara işin içinden nasıl çıkılır, zevat nasıl kurtarılır sporu kalır. Dolar dolar boşalır piyasalar, piyasa değerinin çok altına görgüsüzlük satılır. Yetmez.
Bu alım satım tezgâhı aslında yıllar önce bilmiyordum, o yüzden topladım biriktirdim, şimdi öğrendim yıllarca kandırılmışım anasını satarım usulünde bir kazanımdır. Bol kazançtır, ballı kazanımdır. Bu kazanım hakkın karanlık bölmelerinde, kızgın kor kuyular kazanımıdır belki de. Dal gibi kurutur araftaki sorular sorgular. Alazlanan korkular kör bıçak gibidir cahilliğin mum ışığındaki gölgelerini bile keser. Deniz Ötesi kaçmalar şok lambalarına yeknesak enerjidir. Yetmez.
Akıl dışı, bilim dışı popülizmle eksik erişkin, aksak yetişkin ekonominin dibine dinamit lokumu fitillenir. Akılcılıktan uzak tüm öğretiler sadece silik hayatları cesaretlendirir. Akılcı yoldan nemalanan bilgelik çoğu zaman kolay ama yekpare zorlukları da açığa çıkarmaktır. Hayatı renklendirir. Bilgelik boş yeminlerle ve tövbelerle olmaz. Öylesi illüzyon etkisi sürdürmek de bir yere kadar. Toptan duvara toslanır. Ekonominin pestili çıkarılınca da piyasalar ferman dinlemez. Çıkarılır asitölçer şemsiyeler darboğazdan sakınılır. Yetmez.
Kader çıkmazında, kriz açmazında daima masum hayatlar acı çeker. Rahatlık varmış gibi cesaretlendirilirler ama akılcılık temelinde fazlasıyla boştur, koftur bu huzur. Zarif latifeler, zorlu lakırdılar ile kriz çember dışına yollandı denir ama bu sadece varsayımdır. Çeperi ateş dilli çemberden kazasız belasız geçmek organize akılla olur. Yetmez.
Hayata atılan keskin düğüm aslında geleceğin ilmeğine boyun sunmaktır. Kıldan ince kılıçtan keskine boyun eğmektir. Enine boyuna en dayanılmaza amansız dayanmaktır. Göğsü siper edip tüm büyük kırılmaları engellemektir. Ekonomi testinin sonucu apaçık bellidir, zaten adını tarihe anlı şanlı düşer. Maksat ısrarlı değişimdir. Cumhura başlığın dozunu ayarlamaktır. Bunca enstrüman ile değişimde ısrarcılık görüş mesafesini açar da açar. En görülecekler bile görünmezleşir. O flulukta usta aradan çıkar. Yetmez
Denize açıldıkça sonsuzluğu öğrendikçe tüm ayrıntılarıyla cahil cesareti uzmanlaşır. Cadılar yurdunda mutsuz dolaşanlar bir bir avlanır. Hafıza şaşar, beşer yanılır nice kötülükler kapıya dayanır. Öyle günler olur ki kovuşturmalar başlar, kovulmalar yetmez. İşte o kovalamaca da kim prangalanır kim dalgalanır akılcılık ile de ölçülmez. Ölçülür veya ölçülmez ama ölünür. Yetmez.
Onca yıldan sonra bunca palazlanan tecrübesize akılcılık da kar etmez. Yetmez…
7 Aralık 2016 Çarşamba
USTA KAZANIR…
USTA KAZANIR…
Son günler itibariyle onlarca yıldır bir türlü oluşturulamamış milli burjuvazi kırıkları çok uluslu şirketler ve kuru yükselen dolar yüzünden iyice kapitalizmin tutsağı haline geldi.
Bilgi, belge ve bölge bazında tüm yurtta cilası eskimiş ekonomi dibe vurunca dolar yelkenlerini şişirdi. Çetin mi çetin günler zam zulüm bazında artan dozda başladı. Böyle zamanlarda akıllar ekonomik öğütler dolar ha dolar dün unutulur. Ters esintinin yelkenler ile ilişkisi kesilir. Sonsuzluğa uzar kaos ve boşa gider bütün uyduruk önlemler. İşte ustalık bu ve benzeri finans krizlerini yaratmak ve iyi yönetmekle olur.Karnaval havasında öyle bir bölünmedir, öyle afaki bir böbürlenmedir ki ustalık, bozuk çalıp durup bozulmaların önü alınır. Dost havasında bir gücenme ile dolar bozdurma zirveleri kurulur.
Değerli değersiz görülebilir fakat usta bu hususta şimdilik böyle istiyor. Sınıf bocalamasında böyle bir tarz benimsenmiş şimdilerde. Tüm yurtta oltaya gelen tüm yurttaşlar dolar bozduracak. Çünkü öz yurdunda mültecileşme ve yabancılaşma üzerine yaşayacak öz yurttaşlara, çok yakında kurulacak özel burjuvazi diktatörlüğü öyle emrediyor. Ve bozuk düzenin halka maliyeti ‘bozdur doları kurtar vatanı’ açılımı.
Artık sınıf mınıf kalmadı diyenlere de açık duyurudur bu ekonomik kriz. İntizar değil intihardır, büyük bir patlamadır bu dolar davası. Yarım kalan sınıf çatışmasının güncellenmesi gibi bir şeydir yaşanan bu ekonomik kayıplar. Kader sayılan bellek kayıpları ile izlenir rota. Bu tarifsiz kederlenme ileride üzerinde çok konuşulacak gizli hazırlıkları da içinde barındırır. Bir daha sözde hazırlıksız yakalanılmayacak bu dönemler burjuvazi varlığını, sermayedar servetini en yüksek düzeye çıkarır. Çerden çöpten bahanelerle kilitlenmiş ekonominin, ekonomik varisleri öyle voleler vurur ki yedi sülaleye yeter.
Yaşamak, her türlü şeyi yaşamak ve denemek üzeredir. Ama musibetlere aldırmadan, aldanmadan, aldatmadan. Çünkü eksik yaşananlar maziyi geleceğe taşır. Her şeye bozulmak ve bozuk çalmak bazen ekonomiye dar veya bol gelir. Sistem tıkanır, dolar tepe yapar. Dolara endeksli sömüren azınlık sömürülen çoğunluğa bel bağlar. Akarken küp doldurmakla geçen ömrün dışa vurumudur bu resmen. Elde avuçta ne ‘varsa bozdur yaşamını liraya uydur’ seyri seferi kime yarar kime zarar bellidir aslında. Bellek hatırlamak üzerine kurulmaz hiç, dolarlar nerelerden çıkmıştır hiç anımsanmaz. Oysa yaşamak hatırlamak üzerine kuruludur.
Ekonominin böylesine kontrolsüz bir kaosa girmesi kimlerin işine gelir, kimlere yarar açıktır. Yıkılış ve yaratılış hikmeti ekonomiyse eğer yazık ediliyor, yazık edilmiş gerçekte. Bu gün için liralar, sarı liralar oyunu oynanıyor. Dolar nereye saklandı ise ve bulunamıyorsa bir illüzyon gerekir tarzındakayıp dolarlar ortaya çıkarılsın, bozdurulsun, kapitalizmin dayattığı emperyal boyutlu ekonomik denge bozulmasın çırpınması yaşanıyor. Sistematik bozulmalar geciktirilsin isteniyor. Gerekiyor, gerektiriyor veya gerektirmiyordur, gerçekçi ekonomistler eğriyi doğruyu mutlak bilir ama söylemezler. Söylemiyorlar. Olağanüstü koşullarda paraya endeksli vicdani sorumluluk gereği sahte bir ekonomi tarihi yazıyorlar.
Eskiler sistem bozulurken ‘Önce Ekmekler Bozuldu’ saptaması yapardı.Şimdilerde oligarşik bir baskıyla ‘önce dolarlar bozduruldu’ havası attırılıyor. Sapla saman birbirine karışmış. Hisselerine düşeni satanlar bey ve zadelerini bir süreliğine rahatlatacaklar. O kadar. Tuzağa düşmek veya düşmemek bir yana memleketi dalga dalga cumhurlu ve partili başkanlık sistemine geçirecek gizli örgünün ilmekleri sıralanıyor. İtirazların tamamı mahkûmiyet ile eğitilirken ekonomik kölelik belleklere kazınıyor. Ekonomik karanlığa adanmışlık boyutunda perdelenmiş pencereler. Bozulmalar en zevkli anlarda usta sesinden gecelerce zehir zemberek dinleniyor, geçiliyor. Gerçekte ozan bozan kim hiç araştırılmıyor bile. Bile bile ışık sızmaz, ses çıkmaz duvarların ardına saklanılıyor. Usta bir sır saklar, saklar saklamaz düzelir ortalık tapınmasına halelüya mırıldanılıyor.
Oysa bu ekonomik yalnızlıkta yarı yolda kalanlar, aç açık bırakılanlar zamanla intikam peşine düşerler. Çöken ekonomiler de anında paralel değiştirir. Ziftin peki içilir ama şerbetin tadı saplanır damaklara. Kriz dayatınca, bıçak kemiğe dayanınca yerleşik milli burjuvazi ve şürekası kapitalizmin hizmetinde, emperyalizmin denetiminde mutlak monarşiye savrulur. Başyüceliğin emrine girer. İşte bu süreçte baş tacı olmak demek başkanlığı savunmaktır. Belki de uslanmaz aristokrasi sınıfı sınıfta kalmıştır. Mutlak monarşiye geçiş için ekonomik gücünü emperyal güçlere bağlamıştır. Ancak son sözü millet söyler. Ustalık bu hususta madden manen zayıflamış millete dayanmaktır. Onları ekonomiye usta cilası çekmek ve doların kırıntılarında avutmaktır. Şimdilik yapılan tam da budur.
Kesinlikle neye karşılık olduğu belirsiz sıcak para akışı, ortak akıl bağlantısı çoktan yapılmış veya yapılma olasılığı yakın sanki. Ki akıllara dolar bozdurulması dolduruluyor. Teğet geçer manipülesi yapılıyor. Türdeş burjuvaziler dayanışması kapıda gibi. Uluslararası sıcak para akışını ikna peşinde ilk adımlar atılmış görüntüsü veriliyor bir yerlere. İkmali peşinden gelir.
Ve ikmal sağlanınca ekonomik kriz seans seans çözülür, sözde mega devlet usta ile kurtulur. Kurgu budur, ekonomik enkaz edebiyatı yine devam eder, yine millet kaybeder. Ve yine usta kazanır…
Son günler itibariyle onlarca yıldır bir türlü oluşturulamamış milli burjuvazi kırıkları çok uluslu şirketler ve kuru yükselen dolar yüzünden iyice kapitalizmin tutsağı haline geldi.
Bilgi, belge ve bölge bazında tüm yurtta cilası eskimiş ekonomi dibe vurunca dolar yelkenlerini şişirdi. Çetin mi çetin günler zam zulüm bazında artan dozda başladı. Böyle zamanlarda akıllar ekonomik öğütler dolar ha dolar dün unutulur. Ters esintinin yelkenler ile ilişkisi kesilir. Sonsuzluğa uzar kaos ve boşa gider bütün uyduruk önlemler. İşte ustalık bu ve benzeri finans krizlerini yaratmak ve iyi yönetmekle olur.Karnaval havasında öyle bir bölünmedir, öyle afaki bir böbürlenmedir ki ustalık, bozuk çalıp durup bozulmaların önü alınır. Dost havasında bir gücenme ile dolar bozdurma zirveleri kurulur.
Değerli değersiz görülebilir fakat usta bu hususta şimdilik böyle istiyor. Sınıf bocalamasında böyle bir tarz benimsenmiş şimdilerde. Tüm yurtta oltaya gelen tüm yurttaşlar dolar bozduracak. Çünkü öz yurdunda mültecileşme ve yabancılaşma üzerine yaşayacak öz yurttaşlara, çok yakında kurulacak özel burjuvazi diktatörlüğü öyle emrediyor. Ve bozuk düzenin halka maliyeti ‘bozdur doları kurtar vatanı’ açılımı.
Artık sınıf mınıf kalmadı diyenlere de açık duyurudur bu ekonomik kriz. İntizar değil intihardır, büyük bir patlamadır bu dolar davası. Yarım kalan sınıf çatışmasının güncellenmesi gibi bir şeydir yaşanan bu ekonomik kayıplar. Kader sayılan bellek kayıpları ile izlenir rota. Bu tarifsiz kederlenme ileride üzerinde çok konuşulacak gizli hazırlıkları da içinde barındırır. Bir daha sözde hazırlıksız yakalanılmayacak bu dönemler burjuvazi varlığını, sermayedar servetini en yüksek düzeye çıkarır. Çerden çöpten bahanelerle kilitlenmiş ekonominin, ekonomik varisleri öyle voleler vurur ki yedi sülaleye yeter.
Yaşamak, her türlü şeyi yaşamak ve denemek üzeredir. Ama musibetlere aldırmadan, aldanmadan, aldatmadan. Çünkü eksik yaşananlar maziyi geleceğe taşır. Her şeye bozulmak ve bozuk çalmak bazen ekonomiye dar veya bol gelir. Sistem tıkanır, dolar tepe yapar. Dolara endeksli sömüren azınlık sömürülen çoğunluğa bel bağlar. Akarken küp doldurmakla geçen ömrün dışa vurumudur bu resmen. Elde avuçta ne ‘varsa bozdur yaşamını liraya uydur’ seyri seferi kime yarar kime zarar bellidir aslında. Bellek hatırlamak üzerine kurulmaz hiç, dolarlar nerelerden çıkmıştır hiç anımsanmaz. Oysa yaşamak hatırlamak üzerine kuruludur.
Ekonominin böylesine kontrolsüz bir kaosa girmesi kimlerin işine gelir, kimlere yarar açıktır. Yıkılış ve yaratılış hikmeti ekonomiyse eğer yazık ediliyor, yazık edilmiş gerçekte. Bu gün için liralar, sarı liralar oyunu oynanıyor. Dolar nereye saklandı ise ve bulunamıyorsa bir illüzyon gerekir tarzındakayıp dolarlar ortaya çıkarılsın, bozdurulsun, kapitalizmin dayattığı emperyal boyutlu ekonomik denge bozulmasın çırpınması yaşanıyor. Sistematik bozulmalar geciktirilsin isteniyor. Gerekiyor, gerektiriyor veya gerektirmiyordur, gerçekçi ekonomistler eğriyi doğruyu mutlak bilir ama söylemezler. Söylemiyorlar. Olağanüstü koşullarda paraya endeksli vicdani sorumluluk gereği sahte bir ekonomi tarihi yazıyorlar.
Eskiler sistem bozulurken ‘Önce Ekmekler Bozuldu’ saptaması yapardı.Şimdilerde oligarşik bir baskıyla ‘önce dolarlar bozduruldu’ havası attırılıyor. Sapla saman birbirine karışmış. Hisselerine düşeni satanlar bey ve zadelerini bir süreliğine rahatlatacaklar. O kadar. Tuzağa düşmek veya düşmemek bir yana memleketi dalga dalga cumhurlu ve partili başkanlık sistemine geçirecek gizli örgünün ilmekleri sıralanıyor. İtirazların tamamı mahkûmiyet ile eğitilirken ekonomik kölelik belleklere kazınıyor. Ekonomik karanlığa adanmışlık boyutunda perdelenmiş pencereler. Bozulmalar en zevkli anlarda usta sesinden gecelerce zehir zemberek dinleniyor, geçiliyor. Gerçekte ozan bozan kim hiç araştırılmıyor bile. Bile bile ışık sızmaz, ses çıkmaz duvarların ardına saklanılıyor. Usta bir sır saklar, saklar saklamaz düzelir ortalık tapınmasına halelüya mırıldanılıyor.
Oysa bu ekonomik yalnızlıkta yarı yolda kalanlar, aç açık bırakılanlar zamanla intikam peşine düşerler. Çöken ekonomiler de anında paralel değiştirir. Ziftin peki içilir ama şerbetin tadı saplanır damaklara. Kriz dayatınca, bıçak kemiğe dayanınca yerleşik milli burjuvazi ve şürekası kapitalizmin hizmetinde, emperyalizmin denetiminde mutlak monarşiye savrulur. Başyüceliğin emrine girer. İşte bu süreçte baş tacı olmak demek başkanlığı savunmaktır. Belki de uslanmaz aristokrasi sınıfı sınıfta kalmıştır. Mutlak monarşiye geçiş için ekonomik gücünü emperyal güçlere bağlamıştır. Ancak son sözü millet söyler. Ustalık bu hususta madden manen zayıflamış millete dayanmaktır. Onları ekonomiye usta cilası çekmek ve doların kırıntılarında avutmaktır. Şimdilik yapılan tam da budur.
Kesinlikle neye karşılık olduğu belirsiz sıcak para akışı, ortak akıl bağlantısı çoktan yapılmış veya yapılma olasılığı yakın sanki. Ki akıllara dolar bozdurulması dolduruluyor. Teğet geçer manipülesi yapılıyor. Türdeş burjuvaziler dayanışması kapıda gibi. Uluslararası sıcak para akışını ikna peşinde ilk adımlar atılmış görüntüsü veriliyor bir yerlere. İkmali peşinden gelir.
Ve ikmal sağlanınca ekonomik kriz seans seans çözülür, sözde mega devlet usta ile kurtulur. Kurgu budur, ekonomik enkaz edebiyatı yine devam eder, yine millet kaybeder. Ve yine usta kazanır…
6 Aralık 2016 Salı
BOZDUR BOZDUR RAHATLA
BOZDUR BOZDUR RAHATLA
Son yıllarda memleketteki ekonomik kriz küresel finansın yaşadığı krizin çok ötesine geçmiş ama iktidar işbirlikçileri sayesinde halktan saklanmış ve iktidar borazancıları tarafından da görmezden gelinmişti. Sözde durduk yerde dolar patlayınca kör gözlere parmak oldu ekonomik kaos…
Son haftalarda ‘trump’ diye hem küresel sermayeye bağlı kriz, hem de özel buhranlı dolar şahlanması memleketi adeta çarptı. Kısa ve uzun vadesi gelmiş ‘İki Yüz Milyar Dolar’ borç kapıya dayanacağından, Merkez Banka’ daki rezervin totali de ‘Yetmiş Milyar Dolar’ı anca tutturabildiğinden ‘En Merkezdeki Usta’ serbest piyasaya ‘dolar’ sürdüremedi bu kez. Reislik, Amerikancılık da bir yere kadar. Ve dünyanın ölü parası ‘dolar’ şu fakir memlekette yeniden doğdu veya hortladı. Emir gecikmedi.
Emir büyük yerden gelmiştir; ‘Bozdur bozdur rahatla’…
Emir büyük yerden olunca, hattatlar tarafından ismi süslü levhalara yazılmışlar canhıraş, kan revan ekonomik krizden çıkış tablosunun içine dolarlar. Gelinen noktaya erişimde hiç suçları yokmuşçasına meydanlar dolar, şehirler şenlenir. Hep birlikte elde ‘birkaç dolar’ renkli mecmualara geçecek pozlar takınılır. Böylece padişah macunlarından tıkınmışlığın canlılığı canına ot tıkılı piyasalara yansıyacaktır. İnanılmasa da gönülden şimdilik görevlendirme budur. Neredeyse ‘bir avuç dolar’ için neler neler satılmıştır oysa. Ata yadigarı, Baba dostu ne varsa elden bir bir çıkarılmıştır. Ekonomi bozulmuş, reel sektör çökmüştür. Bu gerileyişin tamamına seyirci kalanlar ve kötü gidişata göz göre göre yol verenler şimdi kalkmış yıkılmış ekonomik arenada sözde rol kapmaya yelteniyorlar. Dolmuşa binilmiş elde avuçta son kalanlar için şenbaylığa soyunuyorlar. Emir böyledir.
Emir en merkezdeki büyük amirden gelmiştir; ‘Bozdur bozdur rahatla şenliği’ kurulur…
Meydanlar dolar, şehirler şenlenir, dolarlar bozulur. Söz ile olunca tüm krizler teğet geçer, ekonomik kavşakta az biraz beklenilir. Ve lafta son sürat menzil. Ancak ‘lafla peynir gemicikleri yüzmez’. Kötü idare menşeili krizler avluya dayanınca tüm beklentiler bir anda sıfırlanır. Lira düşüşünü veya Dolar tırmanışını iki ay zarfında ikiye katlayınca ekonomik çalkantı katlanılamaz hale dönüşür. Her seferinde, her krizden sonra faturanın halka çıkarılması normal karşılandığından bu kez de fatura millete çıkarılır. ‘Emir demiri keser’.
Bozdur bozdur rahatla, rahatlat…
Memleketin kuşbakışı izlenen iktisadi modeli çökmüş, millet bir sanal şenlik peşinde. Parası dibe vurmuşlar panayırlara dalmış, meydanlar doldukça ‘dolar’ keyfinde. Sanki yıllarca uyutulmuş da yeni uyandırılmış ‘dolar’ın pisliğine. Düne kadar istifleyenlerde bir düşmanlık bir sahtekarlık. Cilalı cakayla dolar bozdurma, peşine de liralı harcamalara girişmeler. Üç kuruşluk hediyeleşmeler, meleşmeler. Neoboş, neoliboş akılla tam da buraya kadar. Bundan sonrası ihaleler bile lirayla. Olsa nolur olmasa nolur, memleket çakılmış ekonomik batağa.
Emirden sorulur ekonomi, on yıllardır iyi idare edilmediğinden sahte düzenin tökezleyeceği apaçıktı. Çokuluslu egomaniak kuvvet ekonomileri ulusal sınırları dışına taşan boyutta, bölgesel ve kırsal alanda kurtarıcılığa soyunmuş, soyulmamış ülke bırakmamış soymuş, soyulmamış ülke ekonomisi koymamış hegomanyasını kurmuş, cirit atıyor. Şu garip memlekette hala bize her tehlike vız gelir, teğet geçer masalı. Yalandan kim ölmüş. Ama kemer sıkmak yine gariplere düşer.
Emir en merkezde işlerin rayından çıkarıldığı yerden, yerin o büyük amirinden gelmiştir; ‘Bozdur bozdur rahatla, rahatlat’…
Bu öyle bir rahatlık ki, Kavuklu ve Pişekâr’a öykünmüş Pişkin Hisseciler kumpanya ekibi ek seferli temaşada sanki çok normal bir şeyi sahneliyor. Kamaralar dolar dolmaz, alan da satanda razı modunda dolar bozdurmalar. Oyun bu oynuyorlar. Kriz en ücraya yayılmış memleketin ekonomisi hepten hüplenmiş nafile. Bozanlar ve bozduranlar aldırmazlar bu söylenenlere. Oysa Karagöz Hacivat replikleri bile ekonomik sıkıntıları taşıyor manzara boşluğuna. ‘İnce ince bir kar yağar…’mış şarkından garbına, Sultanahmet minareleri çok soğukmuş, Ayasofya buz tutmuş kime ne. Aslında peşkirde kavuk da kimdedir besbelli ama bu işten az olsun sorumlu değil hiçbiri.
En merkezde ekonominin rayından çıkarıldığı yerden, yerin o büyük emirinin emri doğrultusunda son kale Milletin payına düşen; ‘ Sus ve dolar bozdur, bozdur esaretten kurtul…’
Böylece mavi kürede kapitalizm sil baştan, rejim tek baştan, ekonomi çok baştan, Emperyalizm baştan sona muvaffak olsun, yeter ki şu garip memlekete Başkanlık kurulsun. Yurdu baştanbaşa hukuksuzluk bürümüş, büyüme ve istikrar manevraları yalan dolanmış, dolar tavan yapmış. Olsun varsın. Bakar kör diyarlarda koşullar değişir dolarlar bozulur memleket kurtulur zaten.
Meydanlar öyle dolar, şehirler öyle böyle değil şenlenir ki, dolarlar bozdurulur havai fişekler eşliğinde. Güzellik gecikmiş güven madeninin resmi resimleridir. Baba yadigârı gerçeklere göre gönüller tekler, sadece o ses dinlenir. Bütün acılar vazgeçiş kapısının kapanmasıyla diner, kızılötesi ışıklar dirilir, deler gecenin karanlığını. Karalar bağlamak günü gelir çatar ansızın. Tatlı su kapitalistleri ile bulanık su dincilerinin ortaklığında gelişen ve Allah’ına kadar güvenilen ekonomi bozulur. Seansların gongu vurduğunda ‘birkaç dolar için’ toptan hediyelik olunur. ‘Bir avuç dolar’ uğruna bağımlı beslemelere en merkezi yerden tek nefeslik bir tepkime seslenir.
‘Bozdur bozdur rahatla şenliğine katıl, Bozdur rahatlat…’
Küresel sermaye ölçüsü kaçmış yasal sistematik çerçevesinde her şeye hazır ve nazırdır. Ölüsüne dirisine yeni küresel hikâyeler ile eski kıyafetler giydirir. Belki de çare yoldadır ama zamlar zum yapar, çok canları yakar. Kıssadan hisse yemiş ağaçları arasında hala bir ekonomik savaş sürüyor. Savaş rüzgârları esintisine kapılanlar avans peşinde.
Her dem avanslanan avan, avant, avantacı ekonomistler siyasetle iyi geçinirler. Bilirler ama susarlar. O boşlukta siyasetçiler ekonomist kesilirler. Faturayı millete keserler.
Bozdur bozdur harca…
Son yıllarda memleketteki ekonomik kriz küresel finansın yaşadığı krizin çok ötesine geçmiş ama iktidar işbirlikçileri sayesinde halktan saklanmış ve iktidar borazancıları tarafından da görmezden gelinmişti. Sözde durduk yerde dolar patlayınca kör gözlere parmak oldu ekonomik kaos…
Son haftalarda ‘trump’ diye hem küresel sermayeye bağlı kriz, hem de özel buhranlı dolar şahlanması memleketi adeta çarptı. Kısa ve uzun vadesi gelmiş ‘İki Yüz Milyar Dolar’ borç kapıya dayanacağından, Merkez Banka’ daki rezervin totali de ‘Yetmiş Milyar Dolar’ı anca tutturabildiğinden ‘En Merkezdeki Usta’ serbest piyasaya ‘dolar’ sürdüremedi bu kez. Reislik, Amerikancılık da bir yere kadar. Ve dünyanın ölü parası ‘dolar’ şu fakir memlekette yeniden doğdu veya hortladı. Emir gecikmedi.
Emir büyük yerden gelmiştir; ‘Bozdur bozdur rahatla’…
Emir büyük yerden olunca, hattatlar tarafından ismi süslü levhalara yazılmışlar canhıraş, kan revan ekonomik krizden çıkış tablosunun içine dolarlar. Gelinen noktaya erişimde hiç suçları yokmuşçasına meydanlar dolar, şehirler şenlenir. Hep birlikte elde ‘birkaç dolar’ renkli mecmualara geçecek pozlar takınılır. Böylece padişah macunlarından tıkınmışlığın canlılığı canına ot tıkılı piyasalara yansıyacaktır. İnanılmasa da gönülden şimdilik görevlendirme budur. Neredeyse ‘bir avuç dolar’ için neler neler satılmıştır oysa. Ata yadigarı, Baba dostu ne varsa elden bir bir çıkarılmıştır. Ekonomi bozulmuş, reel sektör çökmüştür. Bu gerileyişin tamamına seyirci kalanlar ve kötü gidişata göz göre göre yol verenler şimdi kalkmış yıkılmış ekonomik arenada sözde rol kapmaya yelteniyorlar. Dolmuşa binilmiş elde avuçta son kalanlar için şenbaylığa soyunuyorlar. Emir böyledir.
Emir en merkezdeki büyük amirden gelmiştir; ‘Bozdur bozdur rahatla şenliği’ kurulur…
Meydanlar dolar, şehirler şenlenir, dolarlar bozulur. Söz ile olunca tüm krizler teğet geçer, ekonomik kavşakta az biraz beklenilir. Ve lafta son sürat menzil. Ancak ‘lafla peynir gemicikleri yüzmez’. Kötü idare menşeili krizler avluya dayanınca tüm beklentiler bir anda sıfırlanır. Lira düşüşünü veya Dolar tırmanışını iki ay zarfında ikiye katlayınca ekonomik çalkantı katlanılamaz hale dönüşür. Her seferinde, her krizden sonra faturanın halka çıkarılması normal karşılandığından bu kez de fatura millete çıkarılır. ‘Emir demiri keser’.
Bozdur bozdur rahatla, rahatlat…
Memleketin kuşbakışı izlenen iktisadi modeli çökmüş, millet bir sanal şenlik peşinde. Parası dibe vurmuşlar panayırlara dalmış, meydanlar doldukça ‘dolar’ keyfinde. Sanki yıllarca uyutulmuş da yeni uyandırılmış ‘dolar’ın pisliğine. Düne kadar istifleyenlerde bir düşmanlık bir sahtekarlık. Cilalı cakayla dolar bozdurma, peşine de liralı harcamalara girişmeler. Üç kuruşluk hediyeleşmeler, meleşmeler. Neoboş, neoliboş akılla tam da buraya kadar. Bundan sonrası ihaleler bile lirayla. Olsa nolur olmasa nolur, memleket çakılmış ekonomik batağa.
Emirden sorulur ekonomi, on yıllardır iyi idare edilmediğinden sahte düzenin tökezleyeceği apaçıktı. Çokuluslu egomaniak kuvvet ekonomileri ulusal sınırları dışına taşan boyutta, bölgesel ve kırsal alanda kurtarıcılığa soyunmuş, soyulmamış ülke bırakmamış soymuş, soyulmamış ülke ekonomisi koymamış hegomanyasını kurmuş, cirit atıyor. Şu garip memlekette hala bize her tehlike vız gelir, teğet geçer masalı. Yalandan kim ölmüş. Ama kemer sıkmak yine gariplere düşer.
Emir en merkezde işlerin rayından çıkarıldığı yerden, yerin o büyük amirinden gelmiştir; ‘Bozdur bozdur rahatla, rahatlat’…
Bu öyle bir rahatlık ki, Kavuklu ve Pişekâr’a öykünmüş Pişkin Hisseciler kumpanya ekibi ek seferli temaşada sanki çok normal bir şeyi sahneliyor. Kamaralar dolar dolmaz, alan da satanda razı modunda dolar bozdurmalar. Oyun bu oynuyorlar. Kriz en ücraya yayılmış memleketin ekonomisi hepten hüplenmiş nafile. Bozanlar ve bozduranlar aldırmazlar bu söylenenlere. Oysa Karagöz Hacivat replikleri bile ekonomik sıkıntıları taşıyor manzara boşluğuna. ‘İnce ince bir kar yağar…’mış şarkından garbına, Sultanahmet minareleri çok soğukmuş, Ayasofya buz tutmuş kime ne. Aslında peşkirde kavuk da kimdedir besbelli ama bu işten az olsun sorumlu değil hiçbiri.
En merkezde ekonominin rayından çıkarıldığı yerden, yerin o büyük emirinin emri doğrultusunda son kale Milletin payına düşen; ‘ Sus ve dolar bozdur, bozdur esaretten kurtul…’
Böylece mavi kürede kapitalizm sil baştan, rejim tek baştan, ekonomi çok baştan, Emperyalizm baştan sona muvaffak olsun, yeter ki şu garip memlekete Başkanlık kurulsun. Yurdu baştanbaşa hukuksuzluk bürümüş, büyüme ve istikrar manevraları yalan dolanmış, dolar tavan yapmış. Olsun varsın. Bakar kör diyarlarda koşullar değişir dolarlar bozulur memleket kurtulur zaten.
Meydanlar öyle dolar, şehirler öyle böyle değil şenlenir ki, dolarlar bozdurulur havai fişekler eşliğinde. Güzellik gecikmiş güven madeninin resmi resimleridir. Baba yadigârı gerçeklere göre gönüller tekler, sadece o ses dinlenir. Bütün acılar vazgeçiş kapısının kapanmasıyla diner, kızılötesi ışıklar dirilir, deler gecenin karanlığını. Karalar bağlamak günü gelir çatar ansızın. Tatlı su kapitalistleri ile bulanık su dincilerinin ortaklığında gelişen ve Allah’ına kadar güvenilen ekonomi bozulur. Seansların gongu vurduğunda ‘birkaç dolar için’ toptan hediyelik olunur. ‘Bir avuç dolar’ uğruna bağımlı beslemelere en merkezi yerden tek nefeslik bir tepkime seslenir.
‘Bozdur bozdur rahatla şenliğine katıl, Bozdur rahatlat…’
Küresel sermaye ölçüsü kaçmış yasal sistematik çerçevesinde her şeye hazır ve nazırdır. Ölüsüne dirisine yeni küresel hikâyeler ile eski kıyafetler giydirir. Belki de çare yoldadır ama zamlar zum yapar, çok canları yakar. Kıssadan hisse yemiş ağaçları arasında hala bir ekonomik savaş sürüyor. Savaş rüzgârları esintisine kapılanlar avans peşinde.
Her dem avanslanan avan, avant, avantacı ekonomistler siyasetle iyi geçinirler. Bilirler ama susarlar. O boşlukta siyasetçiler ekonomist kesilirler. Faturayı millete keserler.
Bozdur bozdur harca…
4 Aralık 2016 Pazar
“ DÖRT ARALIK MADENCİLER GÜNÜ” KUTLU OLSUN…
“ DÖRT ARALIK MADENCİLER GÜNÜ” KUTLU OLSUN…
Madenciler günü, ocağa giren madencinin korunması temasına dayanır. Tarihte, baba gazabından kaçıp, madencilerin çalıştığı mağaraya sığınan Santa Barbara’nın madencilerce koruyucu azize kabul edildiği gün ile başlar madenciler günü. Efsanenin geçtiği mekânlar Anadolu’dur ve Santa Barbara İzmit’te yaşamıştır. Azizenin 4 Aralıkta mağaraya yerleşmesi o günden bu güne önce Anadolu’da daha sonrada Avrupa ve tüm dünyada “Dünya Madenciler Günü” olarak kutlanmaktadır.
“ Dört Aralık Madenciler Günü” nedeniyle “Bir avuç kömür için bir ömür veren” tüm madenciler ve tüm maden şehitlerine selam olsun...
Bin yıllardır zordur madencilik. Kolay ekmek yoktur ama kömürde emek en zorudur…
Şu garip memlekette madenci olmak ise zorun zorudur. Madenciler, metropollerin site kentlerinde kömürlükler olmasa da, kenar mahallelerde bile yıkılsalar da ‘kömürcü’ kalırlar ve oya devşirilmesi için kendileri gibilere dağıtılanlara sudan sebeplerle ‘kömür’ bile olurlar.
Kara elmas bu çağda çöldeki muhtaçlık ve vahadaki düşkünlük Bedevileşmesidir. Ve madenciler hiç yere işin fıtratı gereği sistemsizliğe kurban giderler. Kuşatılmış akıl duvarlarına kara elmas, dil duvarına buz grisi, körler duvarına deniz mavisi, yürek duvarına ise kara vicdan bulaşır.
İki arada bir derede özelleştirilmiş, yandaş para babalarına ve iktidar yanlısı medya patronlarına aktarılmış bol eksikli madenlerde neden ise dünyaya mal olan facialar yaşanır. Yürekler yanar. Asla unutulmayacak kara yas günleri şu garip memleket sayesinde madencilik tarihine yazılır. Tüm acılara karşın geçim uğruna madene girmeye çalışan diğer kara yüzlerin sıcağına hapsolur sebepsiz yere yiten canlar.
Kara elmas yolunda duvarlarda buz grisi aynalar çatlar ve deniz mavisi demir kapılar erir. Manyetolu mentollü akşam üzerleri gözü karalığa ve delici korkulara son verecek paydosları tam ağırlayacak iken gözler nemlenir. Kömür tozlu damlalar vahşi kapitalizm sergilenen kara kömür galerilerinde kurur. Facia vurur ve karanlıkta kömür karası tüm kediler leoparlaşır…
Oysa madenci baretindeki hüner dünyaya yön verir, madenciler en büyük devrimleri kazmasının ucunda saklayan ve yaratanlardır. Kara ekmekleri ise ekmeklerin en bereketlisi ve en helalindendir…
Bir an gelir bedavaya yitip gider hayatlar, söner ocaklar…
Madenci çaresiz ve perişan kalmak ve her daim sahipsiz arkasız yarım yamalak yaşamakla baş başadır. Vurgun yendikçe zikirle, şükürle, çarpık fikirlerle bağlanır yollar ve kara dehlizler. Sönen hayatlar birbirine bağlanır labirentimsi tünellerde. Madenin içi yanar, su basar, gaz patlar kömürleşir bedenler. Düşler kararır. Soğuk meyve depolarından beter, dipsiz galerilerden yayılır insanın içine içine işleyen korku. Kömür karası aydınlık yüzlerden, kömür karası akan gözyaşlarından nasiplenir külçe külçe altın istifçileri.
Kapkara duvarlara küçük görülen madencilerin dev gölgeleri vurur. Ve duman grisi kapılarda mentollü gün batımları ve kimleri ağırlayacağını kestiremez cellatlar bekler. Kara hava ana, baba, çoluk çocuğa kavuşmayı anında damar damar kömürleştirir.
İşin fıtratı gereği hayat morga beş varken, rüyalar simsiyah dehlizlerde kararıp kömürleşince, maden ocaklarından karanlık kömür katranı taşar sokaklara. Buz mavisi duvarlara isyan, akıl duvarına kara elmas, dil duvarına buz grisi, körler duvarına deniz mavisi, yürek duvarına kara vicdan bulaşır. Ve kara vicdanlılar kendilerini aklamaya çabalar.
Haritada bile yeri bulunamayan, kazma vurulan yerlerde yaşayanlara, yaşananlara, yaşanmazlara tümden duyarsızlaşan, nefis tutsağı olanlar için toprağın altı ocağın içi, yanmış, patlamış, canlar parçalanmış kaderdir. Kısa süren kederdir. İşin fıtratıdır. O kadar.
Madenci, bir lokma bir hırka uğruna, ocaklar dolusu ateşe, suya, sele kapılır ve toprak olur gider, mamacılar meseleyi nasıl yaşarsan öyle ölürsün misaline bağlar.
Ve aslı suçlu onları koruyamayan kendini azize sanan, ne dinden olduğu meçhul Santa Barbara’dır.
Madenciler günü, ocağa giren madencinin korunması temasına dayanır. Tarihte, baba gazabından kaçıp, madencilerin çalıştığı mağaraya sığınan Santa Barbara’nın madencilerce koruyucu azize kabul edildiği gün ile başlar madenciler günü. Efsanenin geçtiği mekânlar Anadolu’dur ve Santa Barbara İzmit’te yaşamıştır. Azizenin 4 Aralıkta mağaraya yerleşmesi o günden bu güne önce Anadolu’da daha sonrada Avrupa ve tüm dünyada “Dünya Madenciler Günü” olarak kutlanmaktadır.
“ Dört Aralık Madenciler Günü” nedeniyle “Bir avuç kömür için bir ömür veren” tüm madenciler ve tüm maden şehitlerine selam olsun...
Bin yıllardır zordur madencilik. Kolay ekmek yoktur ama kömürde emek en zorudur…
Şu garip memlekette madenci olmak ise zorun zorudur. Madenciler, metropollerin site kentlerinde kömürlükler olmasa da, kenar mahallelerde bile yıkılsalar da ‘kömürcü’ kalırlar ve oya devşirilmesi için kendileri gibilere dağıtılanlara sudan sebeplerle ‘kömür’ bile olurlar.
Kara elmas bu çağda çöldeki muhtaçlık ve vahadaki düşkünlük Bedevileşmesidir. Ve madenciler hiç yere işin fıtratı gereği sistemsizliğe kurban giderler. Kuşatılmış akıl duvarlarına kara elmas, dil duvarına buz grisi, körler duvarına deniz mavisi, yürek duvarına ise kara vicdan bulaşır.
İki arada bir derede özelleştirilmiş, yandaş para babalarına ve iktidar yanlısı medya patronlarına aktarılmış bol eksikli madenlerde neden ise dünyaya mal olan facialar yaşanır. Yürekler yanar. Asla unutulmayacak kara yas günleri şu garip memleket sayesinde madencilik tarihine yazılır. Tüm acılara karşın geçim uğruna madene girmeye çalışan diğer kara yüzlerin sıcağına hapsolur sebepsiz yere yiten canlar.
Kara elmas yolunda duvarlarda buz grisi aynalar çatlar ve deniz mavisi demir kapılar erir. Manyetolu mentollü akşam üzerleri gözü karalığa ve delici korkulara son verecek paydosları tam ağırlayacak iken gözler nemlenir. Kömür tozlu damlalar vahşi kapitalizm sergilenen kara kömür galerilerinde kurur. Facia vurur ve karanlıkta kömür karası tüm kediler leoparlaşır…
Oysa madenci baretindeki hüner dünyaya yön verir, madenciler en büyük devrimleri kazmasının ucunda saklayan ve yaratanlardır. Kara ekmekleri ise ekmeklerin en bereketlisi ve en helalindendir…
Bir an gelir bedavaya yitip gider hayatlar, söner ocaklar…
Madenci çaresiz ve perişan kalmak ve her daim sahipsiz arkasız yarım yamalak yaşamakla baş başadır. Vurgun yendikçe zikirle, şükürle, çarpık fikirlerle bağlanır yollar ve kara dehlizler. Sönen hayatlar birbirine bağlanır labirentimsi tünellerde. Madenin içi yanar, su basar, gaz patlar kömürleşir bedenler. Düşler kararır. Soğuk meyve depolarından beter, dipsiz galerilerden yayılır insanın içine içine işleyen korku. Kömür karası aydınlık yüzlerden, kömür karası akan gözyaşlarından nasiplenir külçe külçe altın istifçileri.
Kapkara duvarlara küçük görülen madencilerin dev gölgeleri vurur. Ve duman grisi kapılarda mentollü gün batımları ve kimleri ağırlayacağını kestiremez cellatlar bekler. Kara hava ana, baba, çoluk çocuğa kavuşmayı anında damar damar kömürleştirir.
İşin fıtratı gereği hayat morga beş varken, rüyalar simsiyah dehlizlerde kararıp kömürleşince, maden ocaklarından karanlık kömür katranı taşar sokaklara. Buz mavisi duvarlara isyan, akıl duvarına kara elmas, dil duvarına buz grisi, körler duvarına deniz mavisi, yürek duvarına kara vicdan bulaşır. Ve kara vicdanlılar kendilerini aklamaya çabalar.
Haritada bile yeri bulunamayan, kazma vurulan yerlerde yaşayanlara, yaşananlara, yaşanmazlara tümden duyarsızlaşan, nefis tutsağı olanlar için toprağın altı ocağın içi, yanmış, patlamış, canlar parçalanmış kaderdir. Kısa süren kederdir. İşin fıtratıdır. O kadar.
Madenci, bir lokma bir hırka uğruna, ocaklar dolusu ateşe, suya, sele kapılır ve toprak olur gider, mamacılar meseleyi nasıl yaşarsan öyle ölürsün misaline bağlar.
Ve aslı suçlu onları koruyamayan kendini azize sanan, ne dinden olduğu meçhul Santa Barbara’dır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder