ZEYTİN YIRI VE YIRCA…
Yırca’lıların yırı dünyanın dört bir yanında duyuldu…
Zeytini dededen, inciri babadan miras, bağı bahçeyi kendi yetiştiren Yırca’lı zeytinci dedeler nineler, analar babalar bacılar, yerlerde süründürüldüler reddi miras yapmadıkları için. Mirası hak saydıkları için. Tel örgüler arkasındaki Tapulu tarlalarında zeytinliklerine hasat için bile sokulmadılar. Ve bu yasa dışı keyfiyetle yetinilmedi ve kara karaktersizlikle hanelerin yüzyıllık zeytinsel bereketleri kökten budandı. Velev ki yasa içi olsun, hiç mi yürekler sızlamaz şu daltabanlarda, hiç mi? Hiç mi bunlar? Hiçler…
Her sıkıştıklarında Allah, kitap, din mezhep diye atan o, şu bu meymenetsizler, kutsalı sadece kendi uhdelerinde sanan bu madrabazlar konu akçalı işler olunca o yüce buyruklara neden gözlerini kaparlar acaba. Üçten beşe şart olsun ki o Üç maymuncuklara çok yakında her kapı kapanacak ezelden ebede. Çünkü bir değil, bin değil, her gün yığınla ibretlik ve muamma.
“ O gökten su indirdi. O suyla her çeşit bitkiyi çıkardık. Bir yeşillik çıkardık. Ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler, hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, birbirine benzeyen ve ayrı olan zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Şüphesiz iman eden bir topluluk için bunda gerçek ibretler vardır.”
Karaya vurmuş her kötü yolculuktan sonra hep yüce öğretilere ters, o eski masallara ve yepyeni hurafelere inanma inandırma makamı oldu devlet makamları. Hangi makamdan çaldıkları olayın nevine göre hesaplanıp kitaplanıyor. Net değil ama sanki parayı veren düdüğü öttürür, düttürü dünyası ve dütleme devri hakim mevki ve makamlarda. Karada, denizde ve havada, yer altından tarlalara hep ayni terane. Zeytinden yağ çıkarmayı maharet, posayı millet sayan bu köhne anlayış bu kez gözünü kırpmadan altı binden fazla bilet kesti cehenneme ve yine ah aldı.
Odası bol sarayda ve manzarası bol balkonda, ışığı sonbaharlara emanet edenlerin posta güvercinlerini tanık göstermesi gibi bir şey şu zeytin ağaçlarının katli, katliamı. Yürütmeyi durdurma ise yürütenlerin, hükümranlarla yağ bal olan tiranların, yağcılığı görev sayıp malı götürenlerin, yağlı kapılara yağcı kuyrukçuluk edenlerin, yağlı kaplara yancılık yapanların, haramı helalı tanımaz yağ tulumlarının kesilecek ağaç bırakmadıkları gün, zeytinsi kara bir akşam üzer ancak yetişti, yetiştirildi. Şimdi hangi yakalara, hangi yağlı yakalara yapışacak karşı yakalılar. Resmen kitapsızdır bu kıyımı yapan, yaptıran, izin veren göz yuman ve içine hazmedenler. Arsız kitapsızlar, yüce kitap şöyle diyor;
“ Andolsun incire zeytine, and olsun Sına’ya ve Mekke’ye andolsun ki; biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Ancak iman edip, Salih amel işleyenler hariçtir. Onlar için ebedi mükâfat vardır…”
Kusur kime aitse, kim kabahatli ise kim en en ise, zatın ve zevatın tüm zatı sıfatları, meziyetleri zeytuni akşamlarda meze oldu şeytana. Zeytincilerin bedduaları göğe savrulurken, zeytin dalı uzatılmasına yine geç kalındı ne hikmetse. Şikâyetler edildi, yazıldı, çizildi, direnildi, yağma yok denildi ama yine yağmalandı şu garip milletin ortak değerlerinden altı bin adeti daha. Adet yerini bulsun hesabı oradaydı devlet ama engel olmadı hıyanete. Ve emanete hıyanetlik zirve yaptı yine. Şimdi küçücük bir zeytin çekirdeğinin firavunlaşanların boğazına takılıp tıkaması yönünde temenniler dolaşıyor semalarda.
Her olayda zeytinyağı gibi suyun yüzüne çıkanlar bu sefer de çıkacaklar mı suyun yüzüne Allah bilir ama zıvanadan iyice çıktıkları besbelli. Kıllar kıpırdamadı zeytinlikler katledilirken. Kuş beyni kadar beyinleri olanlar, kuş kadar bile canları olmayabileceğini düşünmeden altı bin kere altı bin günaha bulandılar bu kez. Daha ne olsun, daha ne yapsınlar ibretlik. Daha neler yaşasın şu dini bütün garip millet, bu aldatmaca daha nereye kadar mezhepsizler, nereye kadar bu aldatmaca.
“O, Su ile sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. Bunlarda düşünmeyen toplum için büyük ibret vardır.”
Şimdi emeğine, zeytinine, ağacına, atadan babadan miras mülküne, emanetine sahip çıkanlar bir holding özel güvenlikçilerince azarlanıyor, dövülüyor, tartaklanıyor, yerlerde süründürülüyor ve ve de garip Yırca’lıların elleri arkadan kelepçeleniyor bu kasaplarca. Bu nasıl bir devlet olmaktır. Amerika mı burası, kim verebilir bu yetkiyi onlara ve bu emri kim vermiştir, nasıl özel mülk olur köye tapulu zeytinlikler. Özel mülke girdi vur alnının çatından oh ne ala, akla zarar bir küçük Amerikanlaşmadır yaşanan, yaşatılan. Nerede devlet nerede millet. Bu illet paçasına yapışırsa bu milletin nasıl bir özel kolluk gücü faşist devleti olma yolunu girmişliktir bu. Artı resmisi de var yandı bu millet mazallah. Dost uyur, düşman uyur büyük sermaye uyumaz, keser zeytin ağaçlarını, keser canları. O zeytin ki yüce mesajda;
“ …Ayrıca su ile Tur-i Sina’da yetişen bir zeytin ağacı yarattık ki, meyvesi yağlıdır, yiyenlere katıktır.”
Kestirme yoldan giden çok dolanır, çarşafa dolanır. Estim gürledim duyulur, kestim yok ettim olur, mantıksızlığı gelir o Yırca’lı köylülerin duvarına vurur. O garip ninelerin, anaların, ailelerin mütevazi sofrasındaki zeytin tanesini, katıklarını resmen çaldı bu Allahsızlar. Özel mözel anlaşmalarla bir güzel oturdular âlemin tapulu malına. Ama kanun dışı veya içi kesilen baş yerine konamayacağı için o altı bin kesik başın hesabını zor verir bu zebaniler. O insafsız dinsizler bir gün olur mutlaka hesaba çekilir, çekilecek iki cihanda da. Öyle tek dünyalık ampula, mampula güvenmesin hiç kimse, çünkü yüce nur ışıdığında yüzsüzlerin bin bir yüzü kararır kalır.
“Allah göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun misali içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. Kandil cam içerisindedir. Cam da sanki parlayan bir yıldızdır. Doğuya ve batıya mensup olmayan mübarek bir zeytin ağacının yağından yakılır. Neredeyse ateş değmeden de ışık verecek gibidir. Bu nur üstüne bir nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna kavuşturur. Allah insanlara misaller verir, her şeyi bilir.”
Yırca’lıların yırı dünyanın dört bir yanında duyuldu. Dünya alem, yer gök artık biliyor bu bir ilk olmayan katliamın boyutunu.
“ Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizlediklerinide bilir, açığa vurduklarını da.”…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder