KIRMIZIYA DOLANMAK VE KURMACA DİNE
ALDANMAK…
Yer
yuvarlağında toprağa düşen tohum ürün vermedikçe öğrenir, unutur tekrar
öğrenir, özler insan ve özlenir insanlık. Güneş sisteminin gaz toz
bulutlarından oluştuğuna, olduğuna koşut, dalınıp gidilir ufka…
Dalıp gitmek var
şimdi özel ve özlenen anışların sıcağına ama içine girilen girdap, ortasına düşülen
kaos izin vermez. Üst başlığı, paragrafları örselenmiş anlatımlarla kırmızıya
dolanmak, kurulmuş dine aldanmamak var şimdi ama kafadan kapılmalarla gerilen
empati yapma duygusu peşimizi bırakmaz.
Karakterli veya
karakteristik çözümlemelerin, karaktersizlikten mütevellit çözülmelerin bazı
kavramlar daraltıldığında bile anlaşılmadığı, bilimsel anıların da işe
yaramayışları görülür. Görüldükçe de ufka dalışlar manasızlaşır. İnsanı zenginleştirici
analitik deneyler, denemeler de bir hiç olur. Ayrıca analitik düşünceyle kökten
değişecek ne varsa zaman durur, değişmezlerin ve hiç dönüşmemesi gerekenlerin
ise boynu vurulur. Değişim tamamen düşünce ötesi ve düşünülenin tam aksine yapmacık
manevi boyutta seyreder. Bu sahte seyirlikte içi boşalan, boşalmayan tüm
kavramları anmak, tartışmak büyük risk taşır ve acayip lüks kaçar.
Zaten balon
söndükçe neşeler kaçar ve halim selimlik rafa kalkar, harem selamlık raftan
iner. Selam sabah kesilir, işlere bakılır. İcabında zımnen söylenecekler bile kırıp
geçirme babında apaçık yüzlere vurulur. Ve kırılan, kırılgan, kıran yüzlerde ve
mermerimsi duygusuz yüzeylerde hiçbir nur ışımaz, gün ışığı dahi ışımaz. Ve yanlışların
üzerini çizmek doğru olsa da yanlışları yüze vuranların yanlışları ve
yanılgıları çizgilerdeki kırıklığı artırır. Öylesine bir kısır döngüdür ki
başlatılan daima doğruları savunanların üstü çizilir kırmızı kırmızı.
Kırmızıya dolanmak
korkusundan, hiçbir şeyden çekmediler kırmızıdan çektikleri kadar diye başlayan
alışılagelmiş bir repliktir baş tacı edilen. Ve öyle cümlelerle kırmızıya dalıp
gitmek vardır ki şimdi, bu dincilik ecinniliğinde, kızıllığa dolanmak yas değil
haslıktır ezelden ebede. Hem de son istasyonda saklanan harikulade öyküler bile
akıl kapısını açacak veya aralayacak kadar öz güvenli değil ise.
Evrimler dizisinin
en temel armağanı yirmi bin yıl önce öyküleştiğinde zararlı doğa koşulları ile
savaşarak var olmak gelişti. İnsan yaşamı
ve uygarlığın denklemini tabiatla çözdü. Ancak çevresini de geliştirip kontrol
altında tutmaya başlayınca bu tanrısal krallık çöktü. Bakırın, tuncun, demirin
ve bilumum element ve metallerin hayata hakimiyetine bile aklı yettiğince hükmetti.
Her şeye hükmetti, her şeyle harbetti tek bir şeye gücü yetmedi insanlığın. Yeryuvarlağının,
evrimlerin ve insanların bir tek şeye gücü kuvveti yetmedi, üstesinden gelemedi.
Dinlere ve din savaşlarına hep boyun büktü yaşlı dünya ve yaşayanları…
Yer çatladığında
toprağa düşen tohum beklendiğince ürün vermedikçe sil baştan öğrenir, unuttuklarını
da öğrenir, özler insan ve özlenir adamlık ile insanlık. Güneş sisteminin ve
galaksilerin gaz toz bulutlarından ve Tanrı parçacıklarından oluştuğuna
olduğuna koşut dalınıp gidilir ufka ve ufuk ötesine…
Ismarlama inançlar
ve dinler durağında nafile bekleyişler sürerken ıslanmış ilahicilerin ve ıslak
ilahilerin dinsel motif ayrıcalığına erişkinliklerinin de şakaya gelir yanı
yoktur. Vardır yoktur başka mesele ama dinsel nazireler yaparak
yapağılamalarına yağlanmalarına yürekler dayanmaz. Onlara bunlara dalıp
gitmeden yaşamak zamanı şimdi. Yani şimdi yine kırmızıya dolanmak lazım ve yüce
dini alçaltan kul icadı varyasyonlara aldanmamak var işin aslında, kitabında. Yalanlar
dolanlar matbaasında basılan ve insana doğalmış dedirten dini masallara ve oval
heyecanlara da gelmemek var musafında gerçeğinde. Bilen bilmeyen, duyan
duymayan isyanda ama tüm dağılmış sözlere ve savlara ayni notasal baskı var. Gözlemlenen
o ki, güfteler Allah’ına kadar farklı, beste ayni telden.
Dile kolay
ısmarlama mezhepler ve uydurma dinler garındaki korsanlık ve gargara teröristyanlık
dünya çapında tüm barış yürüyüşlerine ve yitenlere saygı duruşlarına ilham
kaynağı olmuş. Hala yani uydurma martaval geziniyor uydularda. Diğer ilahi
dinler her çıkmazda kendilerini haklı çıkaracak yöntemleri bulur ve uygularlar.
Ama en son geldiğiyle övünülen ve öykünülen o muhteşem ilahiselliği beş paraya kelle
avcılığında harcamak hangi akla hangi dine hizmettir anlaşılmaz. Bu kaosta
bağrı yanık aydınların hesabına ise Fransız kalmayanları için kısa bir mola
düştü. Hangi modda, modalaştırılmış ise de çağı tersine işleten bu dini garabet
modası it dalaşına devam ettikçe yazık oluyor yüce dini dilden ve kalpten
tasdiklemişlere. Dinler tarihi belki de böyle bir kurmaca inançlılık, kurban
alma meraklısı dincilik ve imana aykırı mezhepçilik görmedi görmeyecek.
Hiçbir şeyden
korkmadılar kırmızıdan korktukları kadar ama ısmarlama dinler yapbozundan oyuncaklar
buldular, maşalar türevlediler. Demek ki son peronda gözlere o hep saklanan
perde inmiş ve amaç perdelenmiş gözlere havada asılı duran şölen sofralarını
indirmekmiş meğer. İçkisi ise maalesef kan kırmızıya çalar renk tonunda olan ve
ölen öldürenlere mahsus. Dünyanın sonu değil elbette ama bu kıyam ve kıyımlar ile
bir kez hırs doğmuş tepelere, kin bürümüş gönülleri ve korku dağları bekliyor
din, iman, mezhep adına ve namına.
Yeryüzünde toprağa
düşen tohum gerektiğince ürün verdikçe öğrenir, öğrendikçe unutur, tekrardan öğrenir
ve özler insan insanlığını. Özlenir insanlık. Özlenir çünkü dini, imanı,
mezhebi bir yana insan insan olmaktan çıkınca her yol mubahtır taraflara. Ve artık
hamur teknesinde ekmek hamuru mayalanmaz.
Aynı hamurdan
değiliz asla, kırmızıya dolanmak, dindar kalmak ve kurmaca dine aldanmamaktır
hamurumuzun tuzu, suyu, mayası, onların ki ise kan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder