ÖĞÜT, SÖĞÜT VE BOMBA…
Cidden ve alenen memlekette ve bölgede siyaseten büyük yanlışlar yapıldığını kanıtlar biçimde başkentin göbeğinde ardı ardına bombalar patlıyor, patlatılıyor. Alakasız yüzlerce canlar yitiyor, canlar yanıyor, canlar yaralanıyor ama hükmi erkân ayni teranede terennümde. Huzur bekçisiyiz, görevimizin başındayız. Güç bende çizgisel mantığıyla saflaşılmış istifa müessesesini aklına getiren, söyleyen, işleten yok. Veya öyle bir korku imparatorluğu yaratılmış ki büyük insanlık üç maymunlaştırılmış.
Son yıllarda bu ayarı bozuk, ayarsız, sayarsız ve anlamsız odaklanılmış savaşların bütün ceremesini hep şu garip halk çekiyor. Sonra ateş düştüğü yeri yakar hikâyesi. Oysa ateş eninde sonunda herkesleri bir bir yakacak. Zaten od ile su dilsiz yağıdır. İstenen de asıl odur. Ancak her şeyi görüp, duyup, bilip yok sayıp katlanmak da bir yere kadar. Pek yakında tırpanlı cellat tüm otağlara uğrar. Uğru kalana yanar, mal sahibi gidene ağlar ama ganimetin rahmeti küçük bir kıvılcıma bakar. Şalter attığında o övülen liderler ve övünülen tüm sistemler bir bir düşer, yıkılır. Öğütlere uymayanlara sövgü başlar. Tarih babanın kara kaplısındaki manzumeler böyle yazar.
İş bu haddeye vardığında kullanılan silindirler çalışmak da zorlanır. Çark işlemez. Sonuçta yaşanan sosyal ve siyasal çöküntü öyle başkanlık maşkanlık martavalıyla da halledilemez. Maşukiyetten meşruiyete asla geçilemez. Bilinçsizce bozulan işler emperyal istilacıların pompaladığı kirli savaşların ipine sarılmayla da asla düzeltilemez.
Devlet ana öyle öğütlüyor sağır kulaklara.
Şöyle öğütleniyor Söğüt’ten kör gözlere, zil dillere;
“Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana. Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana…” düşer.
Ata, baba, ana öğütleri salkım Söğüt tersine yer etmiş nafile akıllara. Gailei zaile tersine dönüyor sanki dünya. Güneş batıdan doğup doğudan batıyor sanki her batında. İşte bu kaotik Katolik ortamda hangi tür masum isyanın penceresinden şöyle bir anlık bakılsa suç ve yasak. Pancar mantar biten patlamalara değinmek ise hepten memnu. Beyfendiler memnun olacaklar diye kapatılsın gerçeklerin üzeri meselesi. Sanki beyfendinin fendi dünyayı yendi.
İnsan olmanın gereği, erdemli ve onurlu duruşun temsili zor artık bu memlekette. Gerçeğe esaslı duruş, akılcı tavır ve tutum büyük günah. Hele yayın yayım, sayım suyum temel yasaklardan. Bombalar patlıyor memleketin dört bir yanında sözde barış gelecek, kökü kazınacak anarşiklerin. On yıllardır hep ayni yalan ayni dalan. Büyüklere binbir gece masalları.
Memleketin bir yerlerinde, koskoca Ortadoğu bölgesinde taş üstüne taş kalmamış, harabe kentler göçebe milletler yaratılmış, dinci yobazlık hortlamış hala ileri demokrasi şablonları. Kim neye niçin kanmış ise artık terör vurmuş her yeri otobüs duraklarını dahi. Canlar kayıp, canlar sönmüş, canlar parçalanmış ancak sözde dahi ve ilahi devlet adamlığı pozları. Yüzlerce binlerce bahaneden ikisi; post ve dost, asparagas ve paspas ikilemlerinde sinsi adımlarla sıyrılmayı beceriyorlar her musibetten.
Maşallah onlara, eyvallah onlara yol veren şunlara bunlara.
Maazallah boş dualarla âmen diyenlere;
“Yükün ağır, işin çetin, gücün kula bağlı, Allah yardımcın olsun. Beyliğin mübarek olsun. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişlerde düşünce, fikir ve dualarla biz vaat edilenin önünü açmalıyız, tıkanıklığı temizlemeliyiz…”
Bu gün aşkla muhabbetle göbekten bağlanılmış beyler ve paşalar kutsala dokunan bu duaları da kendilerine çevirmişler. İçini boşaltmışlar. Veya Söğüt’ten öğütlenen ata yadigarı bu direktiflere sırtlarını dönmüşler. Başları dönmüş ve meydanın boşluğunda çelebileşip mızrakları çuvallara saklamışlar, minarelere kılıf uydurmuşlar. Ve resmen çuvallamışlar ama gören, duyan, işiten yok diller lal. Millette heybeden bin bir dua, haybeden niyaz neredeyse çift kanatlı birer kara melek olup uçacak bu bey paşa fanileri.
Nedense bu şeytan üçgenine hapsolundukça kutsala varan öğütlere kulak asılmaz hiç. Hiçleşmek yolunda eften püften, kıldan tüyden şapşallaşmalarla, ahlaki değerlerden ödün verilerek mertebelenilir, mevkilenilir. Mertlikten uzak bu mertebelenme Yüce Yaratıcı’dan da uzaklaşmaktır aslında. O yoğunlukta erki merki bilemezler, göremezler, hissedemezler.
Ezler mezler ama böyle meyil etmeler de mehil sağlamaz Beyim;
“Güçlü, kuvvetli ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârlarında savrulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı ve iradene sahip olasın. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez, yense bile boğazında kalır. Bilgizsiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirince her zaman duy varlığını. Toplumu yönetende diri tutanda bu irfandır…”
Bunların irfanları bir tufan olmuş bomba bomba yağıyor milletin üstüne, üzerine. Hemen her yerde; yasal toplu gösterilerde, meydanlarda, mitinglerde, toplanma bölgelerinde, köylerde, kasabalarda, kentlerde, metropolislerde, otobüs duraklarında, caddelerde, havada karada denizde, ölüm yağıyor yeryüzüne, masum insanlara. Her fırsatta huzur getirmeye sözlenen kınayıcılar, zulüm olmuş esiyorlar memleket semalarında. Kıyımlara dur diyecek yok. Kalmadılar, yarı yolda kaldılar. Sınırlardan içeri söz meclisten dışarı koyunlar koyun koyuna sokulmuşlar patlatılan bombaların parça tesirlerinden sakınıyorlar. Sanki milleti bulur da onlara ulaşmaz bu illet.
Şimdi hangi sabır sebat, hangi öfke nöbet, suç ve ceza durduracak bu patlamaları. Kimlerin yüreklerini patlatacak bu kaos ve kimlere fayda sağlayacak bu taviz belli aslında. Bu günün hesap cetveliyle sağır kulaklara, kör gözlere, lal dillere dayanmış, şıpsevdi yanaşmalara dayaşkalanmış bu saltanat biraz daha gider. Zar zor gider ama illaki gün olup devran döner ve o dönencede kim gider kim kalır şimdiden bellidir.
Ellidir, enlidir, bellidir ama Allah bilir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder