25 Şubat 2015 Çarşamba
SİYASETTE BİR YEL ESER DİYE DİYE BEKLEMEK HİÇ OLMAZ…
SİYASETTE BİR YEL ESER DİYE DİYE BEKLEMEK HİÇ OLMAZ…
Ne gözü dönmüş sorunlar var ayyuka çıkmış, sınır geçmiş, haddini aşmış, çözüm bekliyor, çare bekliyor, yol yordam bekliyor. Bir umut bunalımı, güven eksikliği ve acayip kafa karışıklıkları yaşanıyor özellikle muhalefet yelpazesinde. Ve de güzellikle iktidar yelpazesinde.
Siyasette bir yel eser diye diye beklerken eldekinden olmak da var, üşümek de…
Bu zor dönemeçte, bir acayip üşüşme başladı aslına asaletine güvenip millete vekilliğe. Her cenahta güven tazeleyecek yönde itici ve motive edici adımları atma çalışmaları ya ağırdan alınıyor veya bilinçli olarak geciktiriliyor aday adaylığı revaçta. Her geçen gün başarıya odaklanma ve başarıya ulaşma olanaksızlaştırılıyor oysa. Her türlü baskı iktidarca istikrar malzemesi yapılarak dozu artırılıyor. Kozu pozu bir yana vekilliğe adaylık adaylığı itibarlaştırmalarının hızı yozu, tozu dumana katıyor.
Siyasette bir yel eser diye diye beklerken adaylıktan olmak da var, istenmemekte, listelenmek de…
Her seçim bir öncekinden daha kötü bir tabloyu ortaya koyacak diye derin bir korku tünelinden geçenler takipteler ve izliyorlar capcanlı seyirliği. Aslan sosyal demokratlar bu kez aylar önceden umulmadık biçimde parti içi yarışın fitilini ateşlediler. Ancak geçmişe dönük değerlendirme ve özeleştiriler yapılmadan, önseçim yapılsa bile topluma deklare edilecek geniş perspektifli bir deklarasyonda uzlaşılmadan, buluşulmadan beklenen ve özlenen halkla kucaklaşma yine gerçekleşemez gibi görünüyor. Solda ortak bir payda planlanmayınca tüm bu önseçim hazırlıkları da boşa giderse sıkıntısı, sıralanacak listeler yeni kısır kavgaların çekirdeğini oluşturur mu kederi şimdiden kılcal damarlara kadar sarkmış, kötü kader ruhlara işlemiş halde.
Siyasette bir yel eser diye diye beklerken, solmuştur uzun siyasi ömürler, ömür uzadıkça da kısalırmış örneği, ansızın ölmek de var…
O nedenle kendini alternatif görenlerin sosyal demokrasiye yakınlaşıp, yüzlerini toplumun temsil edildiğine inanılan katmanlarına döndürmeleri şarttır. Sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine uyumlu politik bir anlayış izlenmedikçe, sol kadrolaşma hakim kılınmadıkça ezilen, sömürülen, horlanan, ötekileştirilen ve yok sayılan sınıf ve katmanların çıkarlarını savunmak da bir hayli güçleşir. Onların desteğini almak ve ilgisini çekmek de hayal olur.
Siyasette bir yel eser diye diye beklerken solun uzun siyasi ömürlüleri, ömür uzadıkça da kısalırmış örneğine koşut, var güçleriyle bir koştururlar, bir koştururlar ki…
Siyasette sorumluluk yüklenicilerin, sol rol modellerin emek sermaye çelişkisinin varlığından hareketle tavrını emekten yana koyanlardan olması ve önseçimde onların seçilmeleri bir nebze olsun güven aşılar topluma. Veya egemen inanışın saplantısında dünyada sol mu kaldı tarzı ile fermuar düzeneğine bel bağlamak, bağlı kalmak suretiyle doğru veya yanlış vitrinle tutmayan aşıyla aşılanmak gibi bir şeydir başa kakılan.
Siyasette bir yel eser diye diye beklerken akla gelen her halükarda başa gelir, gelir derler ya yalandır…
O saatten sonra şu yalan arenasında sular seller gibi yel beklemek olur, siyasetin rotası. Yelin nerden vuracağını kestirmek ise en esaslı meseledir o bekleyişte. Sınıflar arasındaki uçurumun sınıf mı kalmış eyyamıyla kat ve kat, yat ve kat artırılmasına ve küplerin doldurulmasına, vanaların yallah tazyikle akıtılmasına, gemi azıya alınmış gemicikler sarmalına yönelik siyaset etme kurnazlığı şarkı garba bağlar belki ama yer gök küser ve kısa sürer bu aşkı muhabbet.
Siyasette bir yel eser diye diye beklerken gerçekten bir yel eser pir eser, diller dönmez, eller beller kırılır…
O halde halkın yüksek menfaatleri yönünde netlik kazandırılan, uygulanırlığı akılla biçimlendirilen projelerle çıkılmalıdır kerevete. Kurtuluş yolunun ancak ve ancak sosyal demokrat ideoloji ile mümkün olabileceği gerçeği bir kez olsun hakkınca kanıtlanmalıdır cümle âleme. Emekten ve sermayeden yanaların barış ortamında yaşam sürmeleri temel felsefe olsa da şu kapitalizmin ipine sarılmaktan bin pişman olmuş dünyada iyice emekten yana ağırlık koymanın, emek tarafı olmanın cesaretliliği belki de son kez primlendirilmelidir.
Siyasette bir yel eser diye diye beklerken bir yel var ki eser, her şey son bulur, siyasetin sonu olur, küçük kıyametler kopar dört bir yanda…
Sosyal demokrasinin tek ve en talep edilen en etkin ve yetkin partisi olmak, toplumda öyle olunduğuna dair inanışın yerleşmesi, yerleştirilmesi sadece söylemle olmaz. Kesinlikle sola yakışır bir yol ve sol politik bir tarz geliştirilmesiyle mümkündür her şey. Sosyal demokrat bir parti olarak hedef kitlelerin netleştirilmesi kimlerin temsil edildiği kimlerin haklarının daha ağırlıklı savunulduğu net bir şekilde parti pratiği olarak hayata geçirilmedikçe siyasi kadrolar dahil halklar da siyasal hayata küser. Bu güne dek seçimlerde kimlerden oy alınıp alınmadığının belirlenemeyişi, oy kaymalarının nedenlerinin gereğince irdelenemeyişi ve verilere dayalı gerçekçi gerekçeli proje ve politikaların geliştirilmeyişi yerle yeksanlık bir durumu ortaya koyar yine. Tespiti test eden ve nihayetinde topluma gereksinim duyduğu, toplumu rahatlatacak bir toplum projesi sunumu ise negatif durumu tersine çevirir.
Siyasette bir yel eser diye diye beklemek, esince de durumu tersine döndüreceğine inanmak, bekleyen derviş misaline terstir. O terslikte bir yel eser işler ters teper, felek şaşar…
O yüzden belli kavramlar partinin tarihsel dayanaklarını zedelemeyecek biçimde ve evrensel ilkeler doğrultusunda yeniden dizayn edilebilmelidir. Değerlendirmeler ve tasarımlar sembolik olanlar dışında ciddiyetle ele alınmalı, her anlayışa açık olanları ise bilimsellik çerçevesinde yeniden kavramlaştırılmalıdır. Sosyal demokrat parti olmayı zorda bırakan ne varsa, var olması gereken boyuta çekilerek, reele indirgenerek, ivedilikle ivme kaybı ve güçsüzleşmenin önü alınmalıdır.
Siyasette bir yel eser diye diye beklemek, esince de yel kayadan ne koparır sorusuna yanıtlar aranmayla başlar ilk düşüş, tabansız yeltenmeler de çıkışa geçer…
Bazı değerleri kutsallaştıran ve kutsandıkça toplumdan uzaklaştıran anlayışların tümü tek elden terk edilmelidir. Birilerinin has çıkarına kullanılan ve her ne koşul olursa olsun terk edilmeyen ham alışkanlıklar çarkın değişmez dişlisi olmaktan çıkarılmalıdır. Mevcut işleyiş ve işletilişle varılan noktanın muhasebesi en ciddi biçimde yapılmadıkça sosyal demokrat ilkelerle bağdaşan bir yapı varlığı da kurulamaz. Derinden sarsılmış ve devrimciliği yok edilmiş bir parti sistematiği ve yönetselliğinde ısrarcılık bırakılmadığında ise kadrosal bıkkınlık halka da bulaşır.
Siyasette bir yel eser de eser, bir yel eser diye diye beklemek, yel sert esince de karşısında gereğince duramamak ve direnememektir, yel değirmenlerine boşuna diklenmek…
O bakımdan sosyal demokrasinin tek kalesi kalmışlıkla övünülmesinin ötesinde tam saha baskı sola açılma süreci ivedilikle başlatılmalı ve tamamlanmalıdır. Partisel birikimini prim kaybettiren değerler üzerine oturtmak, kurgu bilim tadında siyasal film kurgulamak ve taktiği yanlış almak, anlamak ve vermek sol dengenin rotasından şaşmasının temel etkenlerindendir. Sol yelpaze çağdaş sol imaja hizmet edecek bir evrenselliği yakalayamadıkça, bireyselleşmeye kayıldıkça, bireyselleşmeler koltuklarda kaykıldıkça daha çok beklenir bir yel eser diye.
Siyasette bir yel eser diye diye beklemek, sert esen yel esince de usulden sertleşmek usul erkan bilmeden bilimselleşmek, yele göre esmek gürlemektir…
Sol tahlilde sosyal demokrat bir partinin siyasal bilinci salt değişmez, değiştirilmez ve değişilmez diye adlandırılan normlardan oluşturulduğunda gerçek bir sosyal demokrat parti olmak da gittikçe güçleşir. Bu zor ortamda hala güveni azaltan bir modele körlemesine bağlanmak ise güçsüzleşmeyi en tepeye tırmandırır. Bağımlı büyüme, dağılımlı büyütme ve sağır sağanak büyülenme ile sonuç almaya çabalamak yeniden güçlenme ve güç toparlamayı da alenen zorlaştırır. Belki de sorun organiktir veya inorganiktir. Bu sorun da, diğer sorun algılamaları da ancak örgütü yeniden değerleme, gözden geçirme ve biçimlendirme ile halledilebilir. Sosyal demokrat parti gibi bir parti olmak arabesk bir model uygulamakla asla olmaz ve toplumda tutmaz.
Siyasette bir yel eser diye diye beklemek, bekledikçe beklemek ise hiç olmaz bir tutumdur…
23 Şubat 2015 Pazartesi
“DEVRİMİ SATIN ALAMAZSINIZ, YAPAMAZSINIZ, DEVRİM OLMANIZ GEREKİR…”
“DEVRİMİ SATIN ALAMAZSINIZ, YAPAMAZSINIZ, DEVRİM OLMANIZ GEREKİR…”
Bir toprak kaybetmemiştik, o da yakında olur ise şaşmamak gerek. Memleket dışında gezip görüldüğünde yürek paralayan ne çok şehitlikler, türbeler ve vatan toprağından sayılmış parçacıklar var…
‘Yurttaş devlet için değil, devlet yurttaş için vardır ve var olmalıdır’ temel ilkesine neresinden yanaştığı belli olmayan ama yakaladığı her fırsatta söyleyip prim yapanlar bir yana muhalefetin en büyüğü bu hassas konu üzerine uygulanabirliği ciddi oranlı tezler bulmalıdır. Siyasal, düşünsel, toplumsal, dinsel, etnik ve bireysel özgürlükleri bir bütün olarak algılayamayan bir iktidar bu varoluş simgelerini ve yaşam kodlarını ayrıştırarak devlet içinde devlet yaratarak yoluna devam ediyor. Kendisine muhalifi veya kendisinden olmayanı paralel olarak adlandırıp dışlayarak ve ötekileştirerek milletin önünde yalnızlaştırma planını hala uyguluyor.
Eşitliği bir kenara bırakmış, gelirlerin oluşumunda ve dağıtılmasında partizan elementlerce yönlendirilen bir iktidar mantığını sıradanlaştırmak ve kolaylaştırmak hiç te güç değil. Adaletsizliğin ve fırsat eşitliğininin yok edilmesinin yokluğu ve yoksulluğu getirdiğinin akılcı vurgusunu yapmak her halde ve şartta büyüyü bozar. Tuttu, tutuyor derken son günlerde ilgi azalmış görünüyor. Son anda bir yıkıcı hamle gelsin silme destek olur mu millet bu kez aşı tutmaz sanki. Zaten dayanışma içinde, birbirine günden güne sevgisi artan, şefkat duyguları gelişmiş ilerleyen bir toplum olma yolundan sapmalar standartların ötesinde bu denli evrilemez bir daha.
Ekonomik, sosyal, toplumsal ve siyasal açıdan gelişimi bir bütün olarak görüp, evrensel gelişmeyi hiç hazmedemeyen bu ve benzer ileri demokrasi palavracılığı gün olur palas pandıras tüm dünyada çöker. Ayniyle vaki geçmişin cunta-mantar partilerinin yaşadığı siyasal süreçler gibi bu şatafat söner. Bir türlü uluslar arası çağdaş normlarda demokratikleşmeyi gerçekleştiremeyen şu garip ülkede değişimlere, çağ atlatmalara öncülük ettiği varsayılanların memleketi daima karanlığa götürdüğü de bir tarihsel gerçekliktir. Sonu siyaset mezarlığı olan bu açık kapalı götürmeye halkın göz yummaktan bıktığı gün o gündür, genel seçime yakın, bir kulaç mesafededir tüm çıplak gerçekler.
O halde aşaması aşırması besbelli şu günlerde devrim partisi olmakla övünen, devrimleri yapan parti olmakla şişinen belki de dünyanın en eskilerinden doksan yıllık partinin evrensel tüm özellikleriyle barışması ve devreye girmesi gerekir.
Bu gün artık orduyla omuz omuza kurulmuş cumhuriyetin tepeden bakan bireylerinden olmadan, zamanında cumhuriyeti kuran bir partinin üyeleri sadeliğinde, körü körüne siyaset yapma temelinde biçimselliğe tutsak kalmadan, asla ezik ve silik düşmeden, devrimlerle kurulmuş bir ülkenin onurlu ve gururlu vatandaşları olarak ülkeye hizmet aşkıyla davaya bağlanmak zamanıdır. Din iman, millet bayrak diyenlerin yıllar yıllar içinde mütemadiyen illet ve zilleti görüldükçe görülür ve her seferinde işler sarpa sarınca, zaman geriye sardırılınca nihayet aslına rücu edilir. Böyle işliyor bu fakir ülkede siyaset.
O beğenilmez devrimler ki çok seslilikle yapılmış ve yeryüzündeki mazlum toplumların çağdaşlaşmasında da yüzyıl boyunca aktif yol gösterici olmuştur. Temel zorunlulukları en başta gören beyinlerin ürünüdür noktası virgülüyle. Bu gün o devrimleri anlayamamak ülkeyi ve ülkeyi yönetenleri doğanın ritmik işleyişinden çok çok uzağa götürmüştür. Gözden uzak gönülden ırak düşmek demektir. Oysa o devrimlerin çok sesliliği ve çok sesliliğin uyumu insan düşüncesine de ne kadar gerici olunur ise olunsun devrimci bir içerik katar. O içerik de özgür dünyayı açıklar. Bu gün yaşanan maalesef tam aksidir. Dünü bu günü ve yarını sorgulayan bir düşünce yapısı ve düşünsel entelektüellik geliştirilmediği için duraklama bitmiş, gerileme başlamıştır. Adına her ne kadar ilerleme ilerledik denilse de durum budur.
Şimdi birilerinden şiddetle beklenen şey, beklenti şudur; sorulara ve sorunlara devrimci süreci unutturmayacak tersine devam ettirecek ve sürekli kılacak ve bünyesinde devrimci ruhu barındıracak yanıtlar aramak, bulmak ve yoruma açık uygulama yöntemlerini ortaya çıkarmak. Ayrıca halen mevcut iktidara birincil dereceden alternatif olma geçerliliğini şimdilik koruyan devrimleri yapmış bir partinin militan kadroları da halen mevcutken lokomotif rayına oturtmalıdır. Ondan bundan medet umar bir psikolojiden ve ince hesaplardan kurtulmakla başlayacaktır çıkış ve kamuoyunda rağbet artışı.
Darbeleri eş manada devrim sayan lügat karmaşası devri geçip gitmiştir. Tıkanıklığı siyasi olgunluktan nasiplenmiş güçlü devrimci kadrolar ve kadro partileri çözer. Şu kitle partisi deyimi de iyice can sıkmaya başladı. Çünkü böyle denile denile değer yaratanlar çok arkalarda kaldı veya hedeften uzaklaştı. Düşüncelerdeki devrim ve devrimcilik kavramları da kadro erozyonu neticesinde yolundan şaştı. Bu gün tüm kavramlar yeniden biçimlendirilmelidir. Çünkü ‘devrim bireyin ruhundadır. Ya da hiçbir yerde değildir. Herkes içindir veya hiçbirşey içindir. Eğer herhangi bir sonu varmış gibi görünüyorsa devrim gerçekte hiç başlamamıştır. Ve başlamayacaktır da…’
Tüm sapmalara ve sapkınlıklara duyarsızlık endişe verici bir hal almış bir ülkeyi yaşıyor herkes. Bu hemhal ve herhaldecilik hatalar zincirinin uzadıkça uzamasının tek nedeni ve gelişmenin de temel engelidir. İşte bu aşamada tam bu noktada her şey tam, oldubitti sanılırken bir kıvılcım çakabilir. İlelebet iktidar kalma hevesi ve şeri irade kursaklarda kalabilir. Pasifizmin batağından son bir gayret ve son bir nefesle yırtanlar çok kanaldan mutsuzluk baş gösterdiğini dillendirdikçe saltanat sarsılır. Belli durgunluk dönemlerinde fırsattan istifade ülke yönetimlerinin hiç hak etmemişlerin eline geçmesi ve sultası da sandıkta sınırlanır. Ve hiç korkuya yer yoktur, yeniden cumhuriyet kurulur.
Çünkü ‘vermediğiniz, veremediğiniz şeyi alamazsınız. Kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olmanız gerekir…’
Ülkenin tıkanıklığı aşması ve sıkıntılarından kurtulması toplumsal tepkimenin açacağı kara delikten arka yüze geçmesiyle mümkün. Zor belki ama fiziksel gerçeklik tam budur. Bunalımdan çıkmanın yolu kara perdenin yırtılması, kalınlaştırılmış kabukların çatlatılması, vuruldukça vurulan zincirlerin kırılmasından geçer. Ve yürek ve emek gerekir. Son yüzyılın en büyük ulusal kurtuluş mücadelesine söve saya gelinen nokta ortada. Geçmişte kalmış dev ve güçlü olmakla övünmekte çare olmuyor, melhem olmuyor yaraya. İnanç kaybı yaşamalar arttıkça zayıflık tetiklenir iç dış dünyadan ve tehlike büyür.
Ve ‘Bir toprak kaybetmemiştik, o da yakında olur ise şaşmamak gerek. Memleket dışında gezip görüldüğünde yürek paralayan ne çok şehitlikler, türbeler ve vatan toprağından sayılmış parçacıklar var…’ özlü sözü ‘Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olmanız gerekir…’ saptamasına ek sona yakın son olur yazıya…
Bir toprak kaybetmemiştik, o da yakında olur ise şaşmamak gerek. Memleket dışında gezip görüldüğünde yürek paralayan ne çok şehitlikler, türbeler ve vatan toprağından sayılmış parçacıklar var…
‘Yurttaş devlet için değil, devlet yurttaş için vardır ve var olmalıdır’ temel ilkesine neresinden yanaştığı belli olmayan ama yakaladığı her fırsatta söyleyip prim yapanlar bir yana muhalefetin en büyüğü bu hassas konu üzerine uygulanabirliği ciddi oranlı tezler bulmalıdır. Siyasal, düşünsel, toplumsal, dinsel, etnik ve bireysel özgürlükleri bir bütün olarak algılayamayan bir iktidar bu varoluş simgelerini ve yaşam kodlarını ayrıştırarak devlet içinde devlet yaratarak yoluna devam ediyor. Kendisine muhalifi veya kendisinden olmayanı paralel olarak adlandırıp dışlayarak ve ötekileştirerek milletin önünde yalnızlaştırma planını hala uyguluyor.
Eşitliği bir kenara bırakmış, gelirlerin oluşumunda ve dağıtılmasında partizan elementlerce yönlendirilen bir iktidar mantığını sıradanlaştırmak ve kolaylaştırmak hiç te güç değil. Adaletsizliğin ve fırsat eşitliğininin yok edilmesinin yokluğu ve yoksulluğu getirdiğinin akılcı vurgusunu yapmak her halde ve şartta büyüyü bozar. Tuttu, tutuyor derken son günlerde ilgi azalmış görünüyor. Son anda bir yıkıcı hamle gelsin silme destek olur mu millet bu kez aşı tutmaz sanki. Zaten dayanışma içinde, birbirine günden güne sevgisi artan, şefkat duyguları gelişmiş ilerleyen bir toplum olma yolundan sapmalar standartların ötesinde bu denli evrilemez bir daha.
Ekonomik, sosyal, toplumsal ve siyasal açıdan gelişimi bir bütün olarak görüp, evrensel gelişmeyi hiç hazmedemeyen bu ve benzer ileri demokrasi palavracılığı gün olur palas pandıras tüm dünyada çöker. Ayniyle vaki geçmişin cunta-mantar partilerinin yaşadığı siyasal süreçler gibi bu şatafat söner. Bir türlü uluslar arası çağdaş normlarda demokratikleşmeyi gerçekleştiremeyen şu garip ülkede değişimlere, çağ atlatmalara öncülük ettiği varsayılanların memleketi daima karanlığa götürdüğü de bir tarihsel gerçekliktir. Sonu siyaset mezarlığı olan bu açık kapalı götürmeye halkın göz yummaktan bıktığı gün o gündür, genel seçime yakın, bir kulaç mesafededir tüm çıplak gerçekler.
O halde aşaması aşırması besbelli şu günlerde devrim partisi olmakla övünen, devrimleri yapan parti olmakla şişinen belki de dünyanın en eskilerinden doksan yıllık partinin evrensel tüm özellikleriyle barışması ve devreye girmesi gerekir.
Bu gün artık orduyla omuz omuza kurulmuş cumhuriyetin tepeden bakan bireylerinden olmadan, zamanında cumhuriyeti kuran bir partinin üyeleri sadeliğinde, körü körüne siyaset yapma temelinde biçimselliğe tutsak kalmadan, asla ezik ve silik düşmeden, devrimlerle kurulmuş bir ülkenin onurlu ve gururlu vatandaşları olarak ülkeye hizmet aşkıyla davaya bağlanmak zamanıdır. Din iman, millet bayrak diyenlerin yıllar yıllar içinde mütemadiyen illet ve zilleti görüldükçe görülür ve her seferinde işler sarpa sarınca, zaman geriye sardırılınca nihayet aslına rücu edilir. Böyle işliyor bu fakir ülkede siyaset.
O beğenilmez devrimler ki çok seslilikle yapılmış ve yeryüzündeki mazlum toplumların çağdaşlaşmasında da yüzyıl boyunca aktif yol gösterici olmuştur. Temel zorunlulukları en başta gören beyinlerin ürünüdür noktası virgülüyle. Bu gün o devrimleri anlayamamak ülkeyi ve ülkeyi yönetenleri doğanın ritmik işleyişinden çok çok uzağa götürmüştür. Gözden uzak gönülden ırak düşmek demektir. Oysa o devrimlerin çok sesliliği ve çok sesliliğin uyumu insan düşüncesine de ne kadar gerici olunur ise olunsun devrimci bir içerik katar. O içerik de özgür dünyayı açıklar. Bu gün yaşanan maalesef tam aksidir. Dünü bu günü ve yarını sorgulayan bir düşünce yapısı ve düşünsel entelektüellik geliştirilmediği için duraklama bitmiş, gerileme başlamıştır. Adına her ne kadar ilerleme ilerledik denilse de durum budur.
Şimdi birilerinden şiddetle beklenen şey, beklenti şudur; sorulara ve sorunlara devrimci süreci unutturmayacak tersine devam ettirecek ve sürekli kılacak ve bünyesinde devrimci ruhu barındıracak yanıtlar aramak, bulmak ve yoruma açık uygulama yöntemlerini ortaya çıkarmak. Ayrıca halen mevcut iktidara birincil dereceden alternatif olma geçerliliğini şimdilik koruyan devrimleri yapmış bir partinin militan kadroları da halen mevcutken lokomotif rayına oturtmalıdır. Ondan bundan medet umar bir psikolojiden ve ince hesaplardan kurtulmakla başlayacaktır çıkış ve kamuoyunda rağbet artışı.
Darbeleri eş manada devrim sayan lügat karmaşası devri geçip gitmiştir. Tıkanıklığı siyasi olgunluktan nasiplenmiş güçlü devrimci kadrolar ve kadro partileri çözer. Şu kitle partisi deyimi de iyice can sıkmaya başladı. Çünkü böyle denile denile değer yaratanlar çok arkalarda kaldı veya hedeften uzaklaştı. Düşüncelerdeki devrim ve devrimcilik kavramları da kadro erozyonu neticesinde yolundan şaştı. Bu gün tüm kavramlar yeniden biçimlendirilmelidir. Çünkü ‘devrim bireyin ruhundadır. Ya da hiçbir yerde değildir. Herkes içindir veya hiçbirşey içindir. Eğer herhangi bir sonu varmış gibi görünüyorsa devrim gerçekte hiç başlamamıştır. Ve başlamayacaktır da…’
Tüm sapmalara ve sapkınlıklara duyarsızlık endişe verici bir hal almış bir ülkeyi yaşıyor herkes. Bu hemhal ve herhaldecilik hatalar zincirinin uzadıkça uzamasının tek nedeni ve gelişmenin de temel engelidir. İşte bu aşamada tam bu noktada her şey tam, oldubitti sanılırken bir kıvılcım çakabilir. İlelebet iktidar kalma hevesi ve şeri irade kursaklarda kalabilir. Pasifizmin batağından son bir gayret ve son bir nefesle yırtanlar çok kanaldan mutsuzluk baş gösterdiğini dillendirdikçe saltanat sarsılır. Belli durgunluk dönemlerinde fırsattan istifade ülke yönetimlerinin hiç hak etmemişlerin eline geçmesi ve sultası da sandıkta sınırlanır. Ve hiç korkuya yer yoktur, yeniden cumhuriyet kurulur.
Çünkü ‘vermediğiniz, veremediğiniz şeyi alamazsınız. Kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olmanız gerekir…’
Ülkenin tıkanıklığı aşması ve sıkıntılarından kurtulması toplumsal tepkimenin açacağı kara delikten arka yüze geçmesiyle mümkün. Zor belki ama fiziksel gerçeklik tam budur. Bunalımdan çıkmanın yolu kara perdenin yırtılması, kalınlaştırılmış kabukların çatlatılması, vuruldukça vurulan zincirlerin kırılmasından geçer. Ve yürek ve emek gerekir. Son yüzyılın en büyük ulusal kurtuluş mücadelesine söve saya gelinen nokta ortada. Geçmişte kalmış dev ve güçlü olmakla övünmekte çare olmuyor, melhem olmuyor yaraya. İnanç kaybı yaşamalar arttıkça zayıflık tetiklenir iç dış dünyadan ve tehlike büyür.
Ve ‘Bir toprak kaybetmemiştik, o da yakında olur ise şaşmamak gerek. Memleket dışında gezip görüldüğünde yürek paralayan ne çok şehitlikler, türbeler ve vatan toprağından sayılmış parçacıklar var…’ özlü sözü ‘Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olmanız gerekir…’ saptamasına ek sona yakın son olur yazıya…
M.EROL-KEŞKE SENİNLE BÖYLE TANIŞMASAYDIK ÖZGECAN!
KEŞKE SENİNLE BÖYLE TANIŞMASAYDIK ÖZGECAN!
Ak meleğim göç eylemiş yurdundan
Havalanmış mihnet etsem yere iner mi?
Can çıkmazsa unutulmaz bu demler
Aklı olan şu dünyaya kanar mı?
Metini BABA (Aşık Ali Metin)
Bir meleğin kanatları daha kırıldı. Gökyüzü ile yeryüzü arasına sıkışan hayatımızın endazesini bozanlar gittikçe artıyor. Dinmek bilmiyor yürek acılarım. Gözyaşlarımın vanasını açtılar sağanak yağmura döndü gözyaşlarım. Havalar tatsız – tuzsuz. Çalakalem sevgilerin belki ısıtır dedim zemherinin ayazın da.
Egemenlerin üstünlüğünde çığlık – çığlığa, avaz – avaza yankılanıyor haykırışlar. Bir tarif edilemez çığlıkta Mersinden (Tarsus dan) geldi. Acıların en üst aşaması her yana yayıldı biteviye durmaksızın. Acıların hoyratlığında ağıtlarımız söylense de dilden dile sönmüyor içimizde onulmaz, deva bulmaz ateş. Giden gelmiyor artık, yola çıkmış dönüşü yok artık. Canını yaktılar ÖZGECAN’ IN tanıyan, tanımayan herkes oldu ÖZGECAN. İnsanın içi nasıl böyle kanar. Kadını – erkeği, yaşlısı – genci atamıyor yüreklerinin isyanını içinden. Keşke seni böyle tanımasaydık ÖZGECAN.
Nasırlaşmış, taş kesilmiş yürekler bile dayanamadı acına. Tüm acı ağıtlar sardı dağlarımızı. Hiç bir sebep yokken ayrıldı yollarımız. İnsanlığımızın utancı, utancımızın ortak paydası oldun ÖZGECAN.
Tırnak izlerinde kaldı zulüm. Okuma hakkını en kötüsü yaşam hakkını elinden aldılar. Bu düzenin insan kasapları acımadan sana kıydılar.
Kadın olmanın en ağır tahrik sebebi sayıldığı bu toplumda insan kalibresi eksilerde gezerken bu vahşeti yapanlar kadar, bilinç altında pratikte onaylayanlarda suçludur. Ve onlar da insan değil hayvan değil hiçbir şeydir. Bu hiçbir şeylerin kafasının ırzına geçildiği için bedenlerinin bir önemi kalmamıştır. Amerika da her iki dakikada bir kadına tecavüz ediliyor, kapatın çenenizi diyen varlık insanlıktan nemalanmamıştır.
Yazık. Sapık ve sapkın bir toplum yaratılmaya çalışılıyor. Kızını kucağına aldığında tahrik olan, anasının diz kapağının üstünü görünce tahrik olan ben peygamberimize çekmişim kadınlardan hoşlanıp eğleniyorum diyen, tövbe tövbe Allah’la konuştuğunu söyleyen kendilerine hoca yaftası yapıştıran bu yaratıklar haklarında hiçbir işlem yapılmadığı gibi meydan onlara kalmış. Fetva üzerine fetva veriyorlar. Diyanetten ses bile yok.
Bir baba ki daha kızımın acısını yaşayamadım. Ben bir fakir, zavallı, garip,aciz bir insanım. “Zalimler zulmetse bile siz de onlara zulüm etmeyin” diyor Mehmet Aslan. Hoş görünün alçak gönüllüğün, mütevazılığin Anadolu erenler ve evliyalarının bilgeliğinde konuşuyor. Boğazımız düğümleniyor, avuç içlerimiz terliyor, gözlerimiz doluyor. insanlığı tanımlıyor her insan alim olabilir, bilgi sahibi olabilir,çok şeyi bilebilir ama bilge olamaz. Mehmet Aslan içimizde saklanmış , bu acı olayla karşımıza çıkmış, cevherini insanlığa saçan bir bilgedir.Bu olayın istismarını yapan, ranta çevirmek isteyen, duygu sömürüsü yapıp toplumun merhamet kat sayısını istismar edenlere karşı bu bilgeyi anlayıp dinlemelidir.
Emniyetin görevi, insanların can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Devletin görevi sağlıklı ve eğitimli nesiller yetiştirmektir. Emniyetin birinci görevi suçu önlemek, ikinci görevi suçluyu yakalayıp adalete teslim etmektir. Biz de ise baş görevi muhaliflere suç üretmektir.
Bu cinayetin katiline her şeyi yıkarak topluma olup bitenleri aklayamazsınız. Bu ucuzluktur. Bu olayın toplumsal, siyasal, psikolojik yönlerini de görüp toplumu rehabilite etmeliyiz. Göremezsek toplum yeni şiddet ve cinayetlere gebedir.
Bir karanfil daha soldu, bir melek daha uçtu gökyüzüne. İnsanlara semada el sallayarak masumiyetin bayrağını taşıdı üzerinde. Kadınlar kıldı namazını, kadınlar taşıdı tabutunu. Senin bedeninde kendini buldu kadınlar. Kömür karası gözlerinden dökülen bir damla gözyaşında boğulduk. Seni koruyamadık affet bizi ÖZGECAN. Uğurlar olsun Dersim İlindensin düzgün baba, Munzur baba yoldaşın olsun.
Ak meleğim göç eylemiş yurdundan
Havalanmış mihnet etsem yere iner mi?
Can çıkmazsa unutulmaz bu demler
Aklı olan şu dünyaya kanar mı?
Metini BABA (Aşık Ali Metin)
Bir meleğin kanatları daha kırıldı. Gökyüzü ile yeryüzü arasına sıkışan hayatımızın endazesini bozanlar gittikçe artıyor. Dinmek bilmiyor yürek acılarım. Gözyaşlarımın vanasını açtılar sağanak yağmura döndü gözyaşlarım. Havalar tatsız – tuzsuz. Çalakalem sevgilerin belki ısıtır dedim zemherinin ayazın da.
Egemenlerin üstünlüğünde çığlık – çığlığa, avaz – avaza yankılanıyor haykırışlar. Bir tarif edilemez çığlıkta Mersinden (Tarsus dan) geldi. Acıların en üst aşaması her yana yayıldı biteviye durmaksızın. Acıların hoyratlığında ağıtlarımız söylense de dilden dile sönmüyor içimizde onulmaz, deva bulmaz ateş. Giden gelmiyor artık, yola çıkmış dönüşü yok artık. Canını yaktılar ÖZGECAN’ IN tanıyan, tanımayan herkes oldu ÖZGECAN. İnsanın içi nasıl böyle kanar. Kadını – erkeği, yaşlısı – genci atamıyor yüreklerinin isyanını içinden. Keşke seni böyle tanımasaydık ÖZGECAN.
Nasırlaşmış, taş kesilmiş yürekler bile dayanamadı acına. Tüm acı ağıtlar sardı dağlarımızı. Hiç bir sebep yokken ayrıldı yollarımız. İnsanlığımızın utancı, utancımızın ortak paydası oldun ÖZGECAN.
Tırnak izlerinde kaldı zulüm. Okuma hakkını en kötüsü yaşam hakkını elinden aldılar. Bu düzenin insan kasapları acımadan sana kıydılar.
Kadın olmanın en ağır tahrik sebebi sayıldığı bu toplumda insan kalibresi eksilerde gezerken bu vahşeti yapanlar kadar, bilinç altında pratikte onaylayanlarda suçludur. Ve onlar da insan değil hayvan değil hiçbir şeydir. Bu hiçbir şeylerin kafasının ırzına geçildiği için bedenlerinin bir önemi kalmamıştır. Amerika da her iki dakikada bir kadına tecavüz ediliyor, kapatın çenenizi diyen varlık insanlıktan nemalanmamıştır.
Yazık. Sapık ve sapkın bir toplum yaratılmaya çalışılıyor. Kızını kucağına aldığında tahrik olan, anasının diz kapağının üstünü görünce tahrik olan ben peygamberimize çekmişim kadınlardan hoşlanıp eğleniyorum diyen, tövbe tövbe Allah’la konuştuğunu söyleyen kendilerine hoca yaftası yapıştıran bu yaratıklar haklarında hiçbir işlem yapılmadığı gibi meydan onlara kalmış. Fetva üzerine fetva veriyorlar. Diyanetten ses bile yok.
Bir baba ki daha kızımın acısını yaşayamadım. Ben bir fakir, zavallı, garip,aciz bir insanım. “Zalimler zulmetse bile siz de onlara zulüm etmeyin” diyor Mehmet Aslan. Hoş görünün alçak gönüllüğün, mütevazılığin Anadolu erenler ve evliyalarının bilgeliğinde konuşuyor. Boğazımız düğümleniyor, avuç içlerimiz terliyor, gözlerimiz doluyor. insanlığı tanımlıyor her insan alim olabilir, bilgi sahibi olabilir,çok şeyi bilebilir ama bilge olamaz. Mehmet Aslan içimizde saklanmış , bu acı olayla karşımıza çıkmış, cevherini insanlığa saçan bir bilgedir.Bu olayın istismarını yapan, ranta çevirmek isteyen, duygu sömürüsü yapıp toplumun merhamet kat sayısını istismar edenlere karşı bu bilgeyi anlayıp dinlemelidir.
Emniyetin görevi, insanların can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Devletin görevi sağlıklı ve eğitimli nesiller yetiştirmektir. Emniyetin birinci görevi suçu önlemek, ikinci görevi suçluyu yakalayıp adalete teslim etmektir. Biz de ise baş görevi muhaliflere suç üretmektir.
Bu cinayetin katiline her şeyi yıkarak topluma olup bitenleri aklayamazsınız. Bu ucuzluktur. Bu olayın toplumsal, siyasal, psikolojik yönlerini de görüp toplumu rehabilite etmeliyiz. Göremezsek toplum yeni şiddet ve cinayetlere gebedir.
Bir karanfil daha soldu, bir melek daha uçtu gökyüzüne. İnsanlara semada el sallayarak masumiyetin bayrağını taşıdı üzerinde. Kadınlar kıldı namazını, kadınlar taşıdı tabutunu. Senin bedeninde kendini buldu kadınlar. Kömür karası gözlerinden dökülen bir damla gözyaşında boğulduk. Seni koruyamadık affet bizi ÖZGECAN. Uğurlar olsun Dersim İlindensin düzgün baba, Munzur baba yoldaşın olsun.
16 Şubat 2015 Pazartesi
ÖNSEÇİM VAR, KÜRSÜLER SÜSLENECEK…
CHP yıllarca beklenen kararı nihayet verdi, üç büyük şehir başta olmak üzere 45 ilde hâkim huzurunda tüm üyelerle ön seçim yapılacak. Kürsü seslenmeleri bu kez boşa gitmeyecek ve enerjiler boşa harcanmayacak önseçim güncellendi, kürsüler şenlenecek…
Tabandan tavana en geniş yelpazede herkesin diline doladığı ilkelere sahip çıkma günü yeni küskünlükler yaratmazsa eğer Halkoyu bu kez farkı fark edecek gibi görünüyor. Bu seçimin diğer seçimlerden bir farkı olunca da fark kapanabilir.
Kapanır çünkü nihayet önseçim anımsandı, önseçim var…
Parti Meclisi çağın gerekleri ışığında sıradanlığa teslim olmamayı öne çekerek üstüne düşeni gereğince yerine getirdi. Değer yargıları doğrultusunda, ideoloji ve objektif inançlar kapsamında hareket ederek alınacak kararların en doğrularını hayata geçirdi. Gerçekten kutlamak gerek bu kararları alanları çünkü çoğunun adaylaşması veya listelerin seçilecek yerinde olmaları zora girdi çoğunun. Genel merkez kontenjan sayısı da kırk elli civarında olabilir. Buna rağmen kararlı, tutarlı ve mert davrandılar. Böyle tutarlı kalındıkça da iş en olumlu mertebeye ulaşır. Yaslar bakarsınız bayrama döner, dönmese de dönmez ama denenmiş olur yıllardan sonra hasretle beklenen.
Kaç yıldır unutulan önseçim nihayet anımsandı, önseçim var…
Köylerden ilçelere, ilçelerden illere, illerde bölgelerden bölgelere parti bayrağını taşıyan üyeler, yöneticiler, yeniden yönetmeye aday olanlar, aday olup seçilemeyenler, aday dahi olamayanlar, aday adayları hakim huzurunda kurulacak önseçim sandığının önünde terleyecek bu kez.
Unutulmamalı ki siyasette yükselme esaslarının başında emek ve erdemlilik gelir. Ek olarak üretkenlik, doğruluk, dürüstlük de siyasal yaşamda dibe çakılmadan ilerleyişin yapı taşlarıdır. Ve hatırlanması gereken odur ki zirve yeteneğe ve harcanan emeğe endekslidir. İster üye olsun ister ise oy veren seçmenler olsun bu ilkeselliği hayatının her evresinde uygulayanların, hayatına monte edenlerin önü açıldı.
Açıldı çünkü kaç yıldır unutulan, unutturulan önseçim nihayet anımsandı, önseçim var…
Orada, burada, siz den, biz den uzunca süredir siyasi bir partide yer alanlar, bunalıp ayrılanlar, ilçe il yöneticiliklerinde bulunanlar, değişik parti vasıflılığını hakkıyla elde edenler, örgütsel bağlılıkta ayni havayı soluyanlar, partilerinin başarısı ve amaçladıklarının gerçekleştirilmesi için yılmadan çalışanlara tarihi bir fırsat doğdu. Eksik veya fazla bu politika doğrultusunda çalışmalar yürütenlerin kendilerini sınayacağı platform kuruldu. Kitlelerin yönlendirilmesi için etkinlikler düzenleyenler, etkinlikleri yürütenler veya etkinliklerde yer alanlar, verilen görevleri alanlar şimdi planlama ve probaganda yöntemlerini kendi içlerinde yaşayacaklar. Akıllarının erdiğince manifestolar yazacaklar ve en cici konuşmalarını hazırlayacaklar, kürsüleri süsleyecekler. Tüm çalışma raporlarına rütun yazılan veya ekstradan eklenen her ne varsa işte onların çoğuna üye bakacak veya bakmayacak ama değerlendirecek ve de vekalet verebileceklerini seçecekler. Kimine destek kimine köstek olacaklar demokrasi gereğince. Altına imza da koyulacak, şerh te yazılacak bir süreç yaşanacak kesinkes adaylaşılıncaya kadar. Karınca kararınca partinin tüm katmanlarındakiler ilerleyen zamanda siyasal yaşamın yeni aktörlerini belirleyecekler bu unutulmuş yöntemle. Artık bu saatten sonra darılma gücenme olmaz.
Olmamalı çünkü kaç yıldır unutulan, unutturulan, yok sayılan tüzük maddesi önseçim nihayet anımsandı, önseçim var…
Şehirlerin gelişmesinde veya geri kalmasında hasbel kader pay sahibi olanlar, sorumlulukları eksik aksak üstlenenler, özveriyle görev yapanlar yapmayanlar, gönülden partili duruşu olanlar olmayanlar açısından bir gecikmiş hamle yaşanacak bu kez. Yaptıklarıyla onur ve gurur duyduklarını ifade edenler, yapamadıkları için dövünenler, her yeni gün bir şeyler öğrendik, deneyim kazandık diyenler, bilgilendik yenilendik ve zamanla değiştik veryansını edenler veya hiç değilse binlerce dost onbinlercelik aile kazandık diyerek övünenler alıcıya, görücüye çıkacaklar. Siyaset öyle bir kurmacadır ki kocaman şanslar yakalanır görülmez. On beş yıldan sonra ilk kez bir şans veriliyor tüm kadrolara. Adaylaşanlar, yarışanlar, tümden bu şansı tanıyanlara oturup kalkıp dua etsinler ve gereğini yapsınlar, yapsınlar ki siyaset tarihi gelecekte de önseçimler görsün. Partizanca davranma unutulursa ve yüzüne gözüne bulaştırılırsa her şey boşa gider, tüm emekler yanar.
Gider, yanar çünkü kaç yıldır unutulan, unutturulan, yok sayılan tüzük maddesi önseçim nihayet anımsandı heyecanı, önseçim var sevinci yine gömülür sandığa…
Eşitlik, adalet, kardeşçe ve özgürce yaşanan bir dünya özlemiyle yapılan her kavgaya selam duranlar, yine varız ve hazırız diyenlere de gün doğdu. Demokrasi gereği yeni sesler, değişik yüzler, bambaşka renkler ve albenili desenler kazanılmasına her daim taraf olanlar bu kez destek olacaklar mı görülecek. Mücadeleye güç ve dinamizm katacak her etkeni, etkiyi ve etkiliyi yetkili kılan ve baş tacı eden bir mekanizma işleyecek mi, işletilebilecek mi icabına bakılacak.
Kazananı ve kaybedeni muhakkak ki olacak bu yarışın. Önseçimi vazgeçilmez talepleri olarak seslendirenlerin ipi göğüsleyemeyince isyana kalkışmaları da görülecek belki. Asla yakışık almaz ama doğasında var bu işin. Herşey olup bittikten sonra çok önceden belirlenmiş, şartı şurtu bir yerlere bağlanmış bir çizelgeye ve seçim takvimine kontenjan edebiyatı yapmak da prim kazandıran bir tutum olarak görülmemeli. Çünkü kırgınlığın, küskünlüğün ve ayrıcalıkların başlangıcı değil ortadan kaldırılmasının yöntemi olarak görülen önseçimi başka yönlere kaydırmak tüm hayalleri yıkar. Tavır örgütsel yapının küçülmesi dağılması yönünde değil büyüyüp bütünleşme yönünde ve mozaiğin ne pahasına olursa olsun korunması yönünde alınmalıdır. Amaç buysa çare adres elbette önseçimdir. İşte asla kan kaybettirmeyen, ivme kazandıran, güç veren, can veren bir tavırlılıkta netleşilmelidir.
Net olan kaç yıldır unutulan, unutturulan, yok sayılan tüzük maddesi önseçim nihayet anımsandı heyecanıdır, önseçim var sevincine gömülmektir…
Gün kadro yitiği, kadro kaybı günü değildir kazanımların artırılması günüdür. Zaman siyasal yapının temel dayanağı olan örgüt ve örgütlülüğe yetkilerin devredilmesi zamanıdır. Önseçimle Aday adaylarının piramidin neresine konuşlandırılacağı meselesi, işin gerçek sahiplerine havale edilmiştir. Kürsü seslenmeleri, kuru seslenmelerle kalmayıp, kürsü süslemelerine dönüşmüştür, şimdi sıra…
Sıra kaç yıldır unutulan, unutturulan, yok sayılan tüzük maddesi önseçim nihayet anımsandı heyecanını gönülden duyanlarda, önseçim var sevincine samimiyetle gömülenlerdedir…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)