ŞİİR GEZGİNİ…
YAĞMUR ADAM AĞLIYOR.
Yağmur adam ağlıyor
yağmur yağıyor bardaktan
boşanırcasına
etrafta Adım başı kaza,
sokak başı yuvarlak çukurlar
ıslaklığı
Yaralı, yarı ölü, sakat, dolu
Aciller dolu, ambulansları sireni
suskun
Ayıkladığın sözcükler baştacı
ettiğin kibarlıktan
Başucunda okuduğum kitap,
yaslı yasak anılar ıssızlığında
ıpıslak
Başarı bombası düştü çağına
Ocağına bak, şu işe bak durma
çağla.
Eksik iletişimlerin uzağında
yağmur sağnağı
Yağmur adam ıslak.
Beddualar cuk oturmuş isyanın
özüne.
Gözlerinde eyvah kıvılcımları
ve koca bir ayıp.
İtirazım var elde var sıfır,
teneke madalyalı kayıp
Üzerinde koca dünyada ki
yalnızlık
Kazınmış madalyonun iki yüzüne de
Şifreleri çözmeye adam gerek.
Düzeltin bu yanlışı haykırışında
cesaret,
Ama Her keman çalınışı bir konser
değil.
Alkışlara eğilmeler doğruları
söyleyenlere de
Her sevincin sonu şemsiyeli
ıslanış.
Yağmur yağıyor, yağmur adam ağlıyor
arap kızına bakıyor yağmurlarla.
Seller akıyor, arap kızı camdan
yağmura,
Yağmur Adam el sallıyor
Bir camda o, bir camda dalkavuklar.
Turp gibiler maşallah,
pusu kursa da şüphe
adam başı adımbaşı arınma
Çadırın orta direği pek sağlammış
direniyor
Yağmur yağıyor, yağmur adam
ağlıyor,
Gözyaşları yağmurdan beter.
Bardaktan boşanırcasına
Zerresinde küstüm oynamıyorum
delikanlılığı
Yağmur adam yağmur dindi ağlıyor.
Şifrelerin çözüldüğü görüldüğünde
Yağmur adam yalnızlığı…
KAZASIZLIK YAKASI
Vaktiyle güneşe en yakında
Akıl almaz uzaklıkta
Hummalı bir başkaldırışın
izlerindensin
Kılıksız sürücülü arabaların
gezdiği
Gıcırtılı Tekerleklerin açtığı
Silinmemiş
Binlerce yıllık.gizdesin.
İzdesin izmdesin.
Gözetimlerden geçerek kazasız
belasız
Nil kıyısı uygarlığına
varıştasın.
Altın kakmalı kılıçlarla
dizginlenen isyanlarda
Moskof açıklarındaki yarımadadaki
amazonda
Yanları portakallıklarla süslü
üste
Anlatıların derin sessizliğindeki
şahinde
O tiz çığlıktasın.
O giz çağlarda
Merminin oynaştığı yivlerde
Borunun üflenir ti sinde
Fırkasında yaşanmışlık zırhında
Hırkasında yaşlanmış yüce
aşklarda
Teninde terleyen parlak çizikte
Öylesin öğle güneşinde
Ölünmemiş, sürünmemiş, süzülmüş
yıllıklarda
Yaşıyorsun mor güneşte sürgün,
Üzgün ve en parlak
Vakitsiz tarihe karşın
Eş zamanlı başkaldırılarda
Hummalı bir alışkanlıkla
izliyorum nefesini
Efesini
Gül gibi karşımda...
Yazıyorum öbeğine, göbeğine,
gözbebeğine
Ödleği kazıdığım ağaçlar
devrilmiş
Cesurca direnmiş sellere kara toprak
Ulaştığım ülkelerde sevecenlik
Öykülerimizde nasipsizlik,
yaşanmamışlık
Neler yaşamak isterdim bir bilsen
Göbeğindeki çukur tadımlık şeker
Bir can aldın benden,
bıraktın cansız kansız
Sazlıktan kanatlanır öbek öbek
tömbelek
Sızlar yürekler sızı yakar sırrı
yazanları
Alabaşlara saydırmaca saçmalık,
domdomca cinayet
Vermem gerekir saatini,
zamanını sil baştan yaşamak
Silinmez yara,
yarım saat ver bir saat üste
almakla geçmez
Atıyorum ölesiye,
canımı sırlara sırıyıp en öteye
Cananım resmi fiyakalıyla
evlenmiş
bir çocuk bir bebek
Kalp kırık, kafa dolu, hınç eski,
Elde belde evli dostluk çıkmazı
Akla gelmedik dizelerin uzağında
sönmüş aşklara kavrulmak
Sızıyorum lezzetine, tadına,
şerbetine,
tek yudumda susuyorum yazının
sırrına
ve yazıyorum öbeğine göbeğine gözbebeğine
.
SİMULTUNE TERCİHLER
Yaşamı imgeliyorum.
Şiirin gizinde yüzen duygularla
şiirsiler
Dingin tasarımların görselliğine
inat
Çekimsiz fiiller ve rütuşlar
kurgusunda hoyratça yaşıyorum
Karanlık oda zifiri mekanlarda
Animasyon kompozisyonların
tuzağından kaçarak
Düşlüyorum alternatifler
çıkmazında gerisin gerileri
Karmaşık karma karışık verilerin
ışığında
Işık kör etti sanki beni,
duyularım aciz dilimde haciz
Evrimleşen kağıdın hışırtısıydı
delirten tenimi
Çetin diyalogların
karaktersizliği yada
Üslubu belgeleştiren
geleceksizlik
Veya Işık bağlantılı hata
ayıklamalarda gecikiş
İşte hiçe sayılan asıl neden bu
muamma
Döngüyü sorguluyorum,
Dünden önce yarından sonra ki
kımıldanışı
Formüle edili etiketlerdeki
hırsı, ızdırabı
İşlevsiz değişkenler düzeni hasta
mantığımı
Simgeli makyajlar sert komutlarla
kremlendiğinde
Metin analizlerinde yedirmece
rapor
Sonuç simultene uygulama,
Simultine tercih uygunsuzluğu
Uygunsuzluğun aşk korkusu
tercüman apar topar
fırlayınca çemberden
Kapıyorum penceremi...
BİR YUDUMCUK
Yudum yudum,
Evrensel kitaplık seçkilerinden
içtim
Manifestolar yazılmış dirence
uçtum
Hayır cevabına rest çeketim
Yumruk yumruğa
Teorilerin bulanıklığı dağılıyor
Perde perde
Mantığın başladığı yer orası
Anadolu’ da bir genç dolaşır
orada
Soluk soluğa
Kazanlar kaynarken kızıl alev
üstü
Yandıkça durulur gençlik
Devrimci pozda
Dilsizliğin yolu dile şahkulu
Güle sarılışın özlemi dağ gibi
büyür
Seçmeyi bilmeye varışla biter
acılar
Bahçelere sıçrayan o tatlı heves
Fiyatı ucuzlayan yöneticiler
Sevdalar ah o sevdalar
Bol bol bozulmuş insanlık
Bir yudumcuk
TİRYAKİ KAPISI
Kapıyı zor kapadı yalçın
Salaş ayaküstü tektekçinin ağı
demir kapısını
Masalar uzun dar nemli
Çiçekli muşamba kaplı
Dışarıda kar eşik içi har
Tiryaki kapısından geçmiş tirin
Enfiye kutusu parmaklarında
Çürük manzara kokuyor eller
Şaşkınlara inat burnuna çekti.
Garipsendi tiryaki er
Ama fethetti er vakit gönülleri
Votkayı bir vuruşta alnından
Vurunca duvara yalanları
Takdirlendi çavuşoğlu
Çetrefilli hikaye kırk yıllık
dostluğa ağıt
Lastik damgalı ağıt
Sürdüğü losyon ağır istilacı
Hangara uğramadan ölünmez oğul
Ustadan el almadan
Tam ayaklanacakken sılaya
Davudi sesli bızdık bızladı
Oratoryo canlı canlı sardığında
atmosferi
Hızlandı kapı dışarı notalar
Hikaye daha çok anlatılası
Açık kapı açık kaldı yalnız.
Yalçın kayalıklara vurdu şavkı
aşkın
Kalelerde açık kalmış tiryaki
kapısı…
VİŞNE REÇELİ KAVANOZU…
Vişne reçeli tadında herşey
sahipsiz fısıltılar diyarında
Sadece duman tüter boş ev bacaklarından
hır kovan arı boğan
Vişne çürüğü tabanlar ovaya
yayılmış,
Tepelere kavnoz dipli mercanlar
İlkin güneşe doğru kovalamacada o
azgın ses,
kar boran ve penceresiz karavan
Kulak verildiğinde al şelaleye,
güzellikle saran kahkahalar
suskun
Kimi kovalıyorsun sen bu örtülü koşturmaca
da kimleri
Fındık bahçalarına sıvışan o
ürperti
O süzülüşler kimin eseri
Deniz boyunda sere serpe incir
yaprağı biçimli tazelikte
Islak sarı saçlarından sır
damlayan ıssızlık kimin
Çığlık olsan kimse yok
yoğunlukta,
zorla ümitsiz yarınlara
Vahşi bir nida,
ayak seslerinden deliriş hızında
bir hava
Abandıkça dağılan belirsizlik
çok uzaklarda, vişne reçeli
tadında bir hayat
Üstüne çullanan bereketsizlik
suçuna kapılarak
Tepindikçe öpülmeye hazır
sızlanışlar,
dev acılı şer kaygılı
zamana bırakmalar bıktırmış
akrebi
Entarisinin düğmeleri açılır
soluk soluğa sonsuza
Soluk bir ten mutluluktan
gözlerini açar
Umutla dağılır sahipsizlik
Utangaç kaçırmalar yaşanır bir
bir,
Medcezir aklın duvarını öper.
Vişne çürüğü başaklar kutsal
vişne reçeli tadında
Sahipsiz yükseltileri dişlediğin
özleyiş tanrısal düş
İşiten kim kim işitir
aynaya bakıp da acıdığın
gençliğini kimbilir
Öğütlere uymayan zehir dolu
damarlarda
kötü niyetli meltemler titrer
Yankılanan sözler göbeğinden
öperek geçer
hasata yakın birleşmeler
hasıraltı
İki tepenin arasında şıppadak
kayboluş görkemli.
Görkemlidir kestane sıcağı,
fındık özü
Çırılçıplak dolaştığım soyluluğa
kök inancı yapışmış
Tanrı laneti bulaşmış yosma şehir
aşklarına
Halden anlamaz memnuniyet
gelincik tarlasına yuvarlanmış
Oyaklarına güneş ışıltısı dolmuş dişiliğin
Oylumlu oburca dirilişin
Kırılgan bedenlerde tatmin olmuşa
benzer şişinmeler kıpraşır
Marmelat sıvanmış açık yüreklerde
aldırmazlıklar
Barınıyor bakınıyor iş tatlıya
bağlandığında
Yakınlaşmaların gediğinde vişne
reçeli
Oyalı boyalı göğsü bal
sıkılganlık başköşede
Bükte Bir kuyu ağzına oturmuş müstehcen
fıkracı
Büklümlerine dağılmış boşanmalar
Bir parmağını bandırmış vişne
reçeline
Diğer parmağını oynakça duman
tüten bir boşluğa daldırmış
Fındık kırıyor kollarındaki artan
güçle,
Gücendim Sahipli sahipsiz
fısıltılar diyarında
Gelgit noktasında beklersen vişne
reçeli,
Bundan sonrası çok güzel olacak,
geliyorum
Vişne reçeli kavanozu kucağımda...
ÖLÜM ORAĞI
Cam gözlü bir kedi gördüm
Bu gün sabahtan
Bir ağaç dibine yatık
Kaskatı kırpık
İşte ölüm dedim.
İşte Can.
Evet işte ölüm dedim
İçim daraldı.
Cansız dı.
Ve o an sanki bende öldüm.
Bir ağaç dibinde silik mezar,
Mezar taşında ben yazılı.
Akşamdan.
sabaha
Azrail cam gözlü bir kedi.
Ölüm sanki cam gözlü bir kediydi
Cam gözde parlak orak
Çekiçsiz.
Camdan kalpler kırıldığında
Cam gözlerde kendime baktım.
Aynalarda ölüm.
Ölümü de ölümsüzlüğü de gördüm
Ölüme sövdüm,
Kedim Camgözlüydü
Anladım ki öldüğümde cam gözlü
bir kediyim
Ölüm orağını bileğledim
Ama bilemezdim, öğrendim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder