23 Şubat 2015 Pazartesi

“DEVRİMİ SATIN ALAMAZSINIZ, YAPAMAZSINIZ, DEVRİM OLMANIZ GEREKİR…”

“DEVRİMİ SATIN ALAMAZSINIZ, YAPAMAZSINIZ, DEVRİM OLMANIZ GEREKİR…”

Bir toprak kaybetmemiştik, o da yakında olur ise şaşmamak gerek. Memleket dışında gezip görüldüğünde yürek paralayan ne çok şehitlikler, türbeler ve vatan toprağından sayılmış parçacıklar var…

‘Yurttaş devlet için değil, devlet yurttaş için vardır ve var olmalıdır’ temel ilkesine neresinden yanaştığı belli olmayan ama yakaladığı her fırsatta söyleyip prim yapanlar bir yana muhalefetin en büyüğü bu hassas konu üzerine uygulanabirliği ciddi oranlı tezler bulmalıdır. Siyasal, düşünsel, toplumsal, dinsel, etnik ve bireysel özgürlükleri bir bütün olarak algılayamayan bir iktidar bu varoluş simgelerini ve yaşam kodlarını ayrıştırarak devlet içinde devlet yaratarak yoluna devam ediyor. Kendisine muhalifi veya kendisinden olmayanı paralel olarak adlandırıp dışlayarak ve ötekileştirerek milletin önünde yalnızlaştırma planını hala uyguluyor.

Eşitliği bir kenara bırakmış, gelirlerin oluşumunda ve dağıtılmasında partizan elementlerce yönlendirilen bir iktidar mantığını sıradanlaştırmak ve kolaylaştırmak hiç te güç değil. Adaletsizliğin ve fırsat eşitliğininin yok edilmesinin yokluğu ve yoksulluğu getirdiğinin akılcı vurgusunu yapmak her halde ve şartta büyüyü bozar. Tuttu, tutuyor derken son günlerde ilgi azalmış görünüyor. Son anda bir yıkıcı hamle gelsin silme destek olur mu millet bu kez aşı tutmaz sanki. Zaten dayanışma içinde, birbirine günden güne sevgisi artan, şefkat duyguları gelişmiş ilerleyen bir toplum olma yolundan sapmalar standartların ötesinde bu denli evrilemez bir daha.

Ekonomik, sosyal, toplumsal ve siyasal açıdan gelişimi bir bütün olarak görüp, evrensel gelişmeyi hiç hazmedemeyen bu ve benzer ileri demokrasi palavracılığı gün olur palas pandıras tüm dünyada çöker. Ayniyle vaki geçmişin cunta-mantar partilerinin yaşadığı siyasal süreçler gibi bu şatafat söner. Bir türlü uluslar arası çağdaş normlarda demokratikleşmeyi gerçekleştiremeyen şu garip ülkede değişimlere, çağ atlatmalara öncülük ettiği varsayılanların memleketi daima karanlığa götürdüğü de bir tarihsel gerçekliktir. Sonu siyaset mezarlığı olan bu açık kapalı götürmeye halkın göz yummaktan bıktığı gün o gündür, genel seçime yakın, bir kulaç mesafededir tüm çıplak gerçekler.

O halde aşaması aşırması besbelli şu günlerde devrim partisi olmakla övünen, devrimleri yapan parti olmakla şişinen belki de dünyanın en eskilerinden doksan yıllık partinin evrensel tüm özellikleriyle barışması ve devreye girmesi gerekir.

Bu gün artık orduyla omuz omuza kurulmuş cumhuriyetin tepeden bakan bireylerinden olmadan, zamanında cumhuriyeti kuran bir partinin üyeleri sadeliğinde, körü körüne siyaset yapma temelinde biçimselliğe tutsak kalmadan, asla ezik ve silik düşmeden, devrimlerle kurulmuş bir ülkenin onurlu ve gururlu vatandaşları olarak ülkeye hizmet aşkıyla davaya bağlanmak zamanıdır. Din iman, millet bayrak diyenlerin yıllar yıllar içinde mütemadiyen illet ve zilleti görüldükçe görülür ve her seferinde işler sarpa sarınca, zaman geriye sardırılınca nihayet aslına rücu edilir. Böyle işliyor bu fakir ülkede siyaset.

O beğenilmez devrimler ki çok seslilikle yapılmış ve yeryüzündeki mazlum toplumların çağdaşlaşmasında da yüzyıl boyunca aktif yol gösterici olmuştur. Temel zorunlulukları en başta gören beyinlerin ürünüdür noktası virgülüyle. Bu gün o devrimleri anlayamamak ülkeyi ve ülkeyi yönetenleri doğanın ritmik işleyişinden çok çok uzağa götürmüştür. Gözden uzak gönülden ırak düşmek demektir. Oysa o devrimlerin çok sesliliği ve çok sesliliğin uyumu insan düşüncesine de ne kadar gerici olunur ise olunsun devrimci bir içerik katar. O içerik de özgür dünyayı açıklar. Bu gün yaşanan maalesef tam aksidir. Dünü bu günü ve yarını sorgulayan bir düşünce yapısı ve düşünsel entelektüellik geliştirilmediği için duraklama bitmiş, gerileme başlamıştır. Adına her ne kadar ilerleme ilerledik denilse de durum budur.

Şimdi birilerinden şiddetle beklenen şey, beklenti şudur; sorulara ve sorunlara devrimci süreci unutturmayacak tersine devam ettirecek ve sürekli kılacak ve bünyesinde devrimci ruhu barındıracak yanıtlar aramak, bulmak ve yoruma açık uygulama yöntemlerini ortaya çıkarmak. Ayrıca halen mevcut iktidara birincil dereceden alternatif olma geçerliliğini şimdilik koruyan devrimleri yapmış bir partinin militan kadroları da halen mevcutken lokomotif rayına oturtmalıdır. Ondan bundan medet umar bir psikolojiden ve ince hesaplardan kurtulmakla başlayacaktır çıkış ve kamuoyunda rağbet artışı.

Darbeleri eş manada devrim sayan lügat karmaşası devri geçip gitmiştir. Tıkanıklığı siyasi olgunluktan nasiplenmiş güçlü devrimci kadrolar ve kadro partileri çözer. Şu kitle partisi deyimi de iyice can sıkmaya başladı. Çünkü böyle denile denile değer yaratanlar çok arkalarda kaldı veya hedeften uzaklaştı. Düşüncelerdeki devrim ve devrimcilik kavramları da kadro erozyonu neticesinde yolundan şaştı. Bu gün tüm kavramlar yeniden biçimlendirilmelidir. Çünkü ‘devrim bireyin ruhundadır. Ya da hiçbir yerde değildir. Herkes içindir veya hiçbirşey içindir. Eğer herhangi bir sonu varmış gibi görünüyorsa devrim gerçekte hiç başlamamıştır. Ve başlamayacaktır da…’

Tüm sapmalara ve sapkınlıklara duyarsızlık endişe verici bir hal almış bir ülkeyi yaşıyor herkes. Bu hemhal ve herhaldecilik hatalar zincirinin uzadıkça uzamasının tek nedeni ve gelişmenin de temel engelidir. İşte bu aşamada tam bu noktada her şey tam, oldubitti sanılırken bir kıvılcım çakabilir. İlelebet iktidar kalma hevesi ve şeri irade kursaklarda kalabilir. Pasifizmin batağından son bir gayret ve son bir nefesle yırtanlar çok kanaldan mutsuzluk baş gösterdiğini dillendirdikçe saltanat sarsılır. Belli durgunluk dönemlerinde fırsattan istifade ülke yönetimlerinin hiç hak etmemişlerin eline geçmesi ve sultası da sandıkta sınırlanır. Ve hiç korkuya yer yoktur, yeniden cumhuriyet kurulur.

Çünkü ‘vermediğiniz, veremediğiniz şeyi alamazsınız. Kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olmanız gerekir…’

Ülkenin tıkanıklığı aşması ve sıkıntılarından kurtulması toplumsal tepkimenin açacağı kara delikten arka yüze geçmesiyle mümkün. Zor belki ama fiziksel gerçeklik tam budur. Bunalımdan çıkmanın yolu kara perdenin yırtılması, kalınlaştırılmış kabukların çatlatılması, vuruldukça vurulan zincirlerin kırılmasından geçer. Ve yürek ve emek gerekir. Son yüzyılın en büyük ulusal kurtuluş mücadelesine söve saya gelinen nokta ortada. Geçmişte kalmış dev ve güçlü olmakla övünmekte çare olmuyor, melhem olmuyor yaraya. İnanç kaybı yaşamalar arttıkça zayıflık tetiklenir iç dış dünyadan ve tehlike büyür.

Ve ‘Bir toprak kaybetmemiştik, o da yakında olur ise şaşmamak gerek. Memleket dışında gezip görüldüğünde yürek paralayan ne çok şehitlikler, türbeler ve vatan toprağından sayılmış parçacıklar var…’ özlü sözü ‘Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olmanız gerekir…’ saptamasına ek sona yakın son olur yazıya…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder