OKUL, EKOL VE PERTEV…
Çağdaş ve bilimsel eğitim insanlık tarihinin binlerce yıllık deneyimlerinin en belirgin ve zerre şaşmaz doğrulukta kazanımıdır. Edinilmiş tüm kazanımlar kendi ekolünü yaratmış köklü eğitim kurumları, yüz yılı aşkın geçmişi olan okullar sayesinde çocuk, genç, yaşlı bilgiye aç beyinlere aktarılır. Evrensel ilkelere dayanmayan, akla ve bilime aykırı kurumlarla çağdaş eğitim düzeni kurmak hayaldir. Ekol ve okul kavramlarının da içini boşaltarak hepsini mektepleştirmek ise eğitimde yeni vizyona sokuldu. Bu film hayal bir yana hayal ötesi…
Öyle okullar veya ekoller vardır ki tüm baskı ve dayatmalara karşın sessiz, renksiz ve tektip bireyler yetiştirmeye bir türlü yanaşmazlar. Karşı dururlar. Düşünen, düşündüğünü korkusuzca ifade eden, ülke sorunlarını bir bir irdeleyen ve siyasetle çok yakın olmasa da illaki ilgilenen profilde, sorgulayıcı genç beyinler eğitirler. İktidar kaynaklı tüm direktiflere rağmen bu genç dinamikleri baskı altına almazlar, katı disiplin potasında sindirmezler. Ayrıca bu ekol okullar yazılı olmayan özerkliklerini korur ve her ne pahasına olursa olsun devam ettirirler. Şu fakir ülkede arsızca yapılan din, mezhep, kör inanç ve etnisite eksenli kışkırtmalara katılmazlar, yangının yaygınlaştırılmasına da direnirler. Nitelik ve nicelik açısından çok az kalmış olsalar da henüz fethedilmemiş tek tük eğitim kaleleridir. Ve her zaman eğitimin temel taşlarından, yükselen değerlerinden, eğitim kurumlarının en gözdelerinden sayılırlar. Bir cevher, bir Pertev gibi gençleri hayata hazırlar, bilgi toplumuna kazandırmaya çalışırlar.
Öyle bir hazırlanıştır ki bu gelenekten geleceğe cesaret ve direnç gösterenlere, özgür beyinli bireylere, korkmadan muhalif olmaya, yasal ve dinamik örgütlülüğü kuranlara, ülkenin temel ve değişmez dayanaklarından olmaya, çağ dışı hiç bir iradeye onay vermeyenlere, yaşamın doğurganlığı ve üretkenliğini kutsayanlara dönüşür kapısından bir kez girenler.
Bu okullar ve ekoller yüzlerce yıl olduğu gibi uzun yıllar boyunca adı Türkiye soyadı devrim olan nice erler, Pertevler, gevherler ve devrimciler yetiştirmiştir. Bu okullar yüz yıldan fazladır yol yordam olmuştur eğitim yolcularına. Özellikle 12 Eylül faşizmine ve diğer benzer faşizan dönem uygulamalarına karşı baş eğmeden dimdik durmuşlar, direnmişler ve o yüzden hala ayaktadırlar. Öyle ki yıllarca evlerinden, yerlerinden, yurtlarından sürülmüşler, yılmayıp mücadele ede ede yine yuvalarına geri dönmüşlerdir. Türkiye’nin faşizm ve gericilikle mücadele tarihinde her biri ayrı ayrı anılır.
İşte kendi kendine kendi ekolünü yaratmış okul olmak, okullardan olmak budur. O ekollerin sınıflarında tebeşir tozu yutarak, mürekkep yalayarak büyümek ve o okulların mezunlarından olmak ömür boyu sürecek bir sevda, farklı bir onur ve gururdur.
Son on yıllarda kötü gidişe eskiden olduğu gibi tek ses haykırmadan, pek ses çıkarmadan, işlerini hakkınca yapmış olsalar da şu fakir ülkede öyle maharetli işgaller ve istilalar yaşanıyor ki bir ilk olarak onlara da dayandı haşmetmeap sopası. İleriki yıllarda asla övülemeyecek, savunulamayacak, haklılık payı hiç sıfır noktasından hareketle oynak rotada her alana yayılıyor istila ve işgal. İşte sıra iki elin parmakları kadar kalan ekollere, okullara geldi.
Eğitim yolundaki en erdemli yolcuların kapısına dayandı değersizleştirme projesi. Elbette dört koldan içlerine sızıldı ancak ekolü yıkmak gerçekleşmedi, becerilemedi. O yüzden akla zarar bir projeyle bu ekol okulların zarar görmeleri yeğleniyor. İstanbul Erkek, Pertevniyal, Kabataş, Vefa ve diğerlerinin pertevi vefasızca söndürülecek gibi bir durum var gündemde. Pertevin sönmesi, gevherlerin körelmesi, karşı yakalılığın ağır hasar görmesi amaçlanıyor sanki. Bu öyle bir hasar ki çok yakında ortada ne okul, ne ekol ne de yol kalır. Topu kul olur.
Dini de alet edip iktidarda kalarak, kapitalizmin her türlü enstrümanlarını kullanarak emperyalizmin kurulu köhne düzenine hizmet için nice değer ve kazanımlar bozuk para gibi harcandı. Bu kötü emellere şimdi de halledilecek hiç başka mesele kalmamış gibi ekol okulların kapılarını çalmak eklendi. Her biri başlı başına bir ekol olan bu köklü eğitim kurumlarını durduk yerde imam hatipleştirmeye çalışmak resmen bedevi bereketsizliğidir. Açıkça belirtilmese de istenen cazı duası bir yana sorgusuz biat eden, kader kölesi, hilesi hurdası mubah kimliksizliği bu okullara yerleştirmektir. Bu ekol okulları ve eğitim yolcularını resmen doğru yolundan saptırmaktır.
Çünkü bu okullar ve ekoller korkuların verildiği, umutların mezara gömüldüğü ve kısır kara dönem egemenliklerinin normalleştirildiği ve öğretildiği yerler değil. Öğretmezler de. Gelenekten aldıkları cesaretle kendi yolunu ekolünü yaratmışlardır. Gelmezler oyuna. O yüzden malum zihniyete göre değişim şart, şimdi dönüştürülecekler. Dayatılan dini bir eğitim kurgusuyla sistemin ancak böyle işleyeceği işletileceği bilgisidir genç beyinlere perçinlenmek istenen.
Gençliğine ‘esaret ve sefalete’ başkaldırı özgüvenini kazandıracak bir eğitimi verdiremeyen toplumlar geleceklerini tehlikeye atar. Son on yıllarda eğitim politikası neredeyse her yıl değiştirilerek ‘dindar bir nesil’ yetiştirme uğruna programlandı, kindarlığa teğet neferler yarattı. Bu difüzyon kala kala elde üç beş tane kalan eğitim kurumuna da ulaştı. Bulaştı. Ülkenin kuruluş felsefesinde var olan ‘fikri hür vicdanı hür nesiller’ yetiştirme gayesinden kurgusal dini ideoloji doğrultusunda kıvrak manevralarla resmen uzaklaşılıyor. Sözde tüm okulların imam hatip olma zamanı gelmiş. Gelmiş de geçiyor. Gelmişini geçmişini sildiren ayrıca bu ekol okulların mezunlarından olmayışın hırsı ve hıncıyla ve genetiği bozuk kurmaca dinin mensubu olmanın hezeyanıyla yeni bir işgal ve istila süreci başlatıldı. Süreç işliyor.
Başlatılmasına başlatıldı ama bu tutucu istila ve işgal döner dolaşır aklın duvarına toslar, bilimin kalkanına çarpar. Zoru görünce de gerisingeri seyreder. Ancak okutanı, okuyanı, velisi, mezunu, derneği, vakfı var, var oğlu var seyretmemek lazım. Ekol, okul ve Pertev olmanın gereği biraz akılcı cesaret, biraz direnç ister…
Çağdaş ve bilimsel eğitim insanlık tarihinin binlerce yıllık deneyimlerinin en belirgin ve zerre şaşmaz doğrulukta kazanımıdır. Edinilmiş tüm kazanımlar kendi ekolünü yaratmış köklü eğitim kurumları, yüz yılı aşkın geçmişi olan okullar sayesinde çocuk, genç, yaşlı bilgiye aç beyinlere aktarılır. Evrensel ilkelere dayanmayan, akla ve bilime aykırı kurumlarla çağdaş eğitim düzeni kurmak hayaldir. Ekol ve okul kavramlarının da içini boşaltarak hepsini mektepleştirmek ise eğitimde yeni vizyona sokuldu. Bu film hayal bir yana hayal ötesi…
Öyle okullar veya ekoller vardır ki tüm baskı ve dayatmalara karşın sessiz, renksiz ve tektip bireyler yetiştirmeye bir türlü yanaşmazlar. Karşı dururlar. Düşünen, düşündüğünü korkusuzca ifade eden, ülke sorunlarını bir bir irdeleyen ve siyasetle çok yakın olmasa da illaki ilgilenen profilde, sorgulayıcı genç beyinler eğitirler. İktidar kaynaklı tüm direktiflere rağmen bu genç dinamikleri baskı altına almazlar, katı disiplin potasında sindirmezler. Ayrıca bu ekol okullar yazılı olmayan özerkliklerini korur ve her ne pahasına olursa olsun devam ettirirler. Şu fakir ülkede arsızca yapılan din, mezhep, kör inanç ve etnisite eksenli kışkırtmalara katılmazlar, yangının yaygınlaştırılmasına da direnirler. Nitelik ve nicelik açısından çok az kalmış olsalar da henüz fethedilmemiş tek tük eğitim kaleleridir. Ve her zaman eğitimin temel taşlarından, yükselen değerlerinden, eğitim kurumlarının en gözdelerinden sayılırlar. Bir cevher, bir Pertev gibi gençleri hayata hazırlar, bilgi toplumuna kazandırmaya çalışırlar.
Öyle bir hazırlanıştır ki bu gelenekten geleceğe cesaret ve direnç gösterenlere, özgür beyinli bireylere, korkmadan muhalif olmaya, yasal ve dinamik örgütlülüğü kuranlara, ülkenin temel ve değişmez dayanaklarından olmaya, çağ dışı hiç bir iradeye onay vermeyenlere, yaşamın doğurganlığı ve üretkenliğini kutsayanlara dönüşür kapısından bir kez girenler.
Bu okullar ve ekoller yüzlerce yıl olduğu gibi uzun yıllar boyunca adı Türkiye soyadı devrim olan nice erler, Pertevler, gevherler ve devrimciler yetiştirmiştir. Bu okullar yüz yıldan fazladır yol yordam olmuştur eğitim yolcularına. Özellikle 12 Eylül faşizmine ve diğer benzer faşizan dönem uygulamalarına karşı baş eğmeden dimdik durmuşlar, direnmişler ve o yüzden hala ayaktadırlar. Öyle ki yıllarca evlerinden, yerlerinden, yurtlarından sürülmüşler, yılmayıp mücadele ede ede yine yuvalarına geri dönmüşlerdir. Türkiye’nin faşizm ve gericilikle mücadele tarihinde her biri ayrı ayrı anılır.
İşte kendi kendine kendi ekolünü yaratmış okul olmak, okullardan olmak budur. O ekollerin sınıflarında tebeşir tozu yutarak, mürekkep yalayarak büyümek ve o okulların mezunlarından olmak ömür boyu sürecek bir sevda, farklı bir onur ve gururdur.
Son on yıllarda kötü gidişe eskiden olduğu gibi tek ses haykırmadan, pek ses çıkarmadan, işlerini hakkınca yapmış olsalar da şu fakir ülkede öyle maharetli işgaller ve istilalar yaşanıyor ki bir ilk olarak onlara da dayandı haşmetmeap sopası. İleriki yıllarda asla övülemeyecek, savunulamayacak, haklılık payı hiç sıfır noktasından hareketle oynak rotada her alana yayılıyor istila ve işgal. İşte sıra iki elin parmakları kadar kalan ekollere, okullara geldi.
Eğitim yolundaki en erdemli yolcuların kapısına dayandı değersizleştirme projesi. Elbette dört koldan içlerine sızıldı ancak ekolü yıkmak gerçekleşmedi, becerilemedi. O yüzden akla zarar bir projeyle bu ekol okulların zarar görmeleri yeğleniyor. İstanbul Erkek, Pertevniyal, Kabataş, Vefa ve diğerlerinin pertevi vefasızca söndürülecek gibi bir durum var gündemde. Pertevin sönmesi, gevherlerin körelmesi, karşı yakalılığın ağır hasar görmesi amaçlanıyor sanki. Bu öyle bir hasar ki çok yakında ortada ne okul, ne ekol ne de yol kalır. Topu kul olur.
Dini de alet edip iktidarda kalarak, kapitalizmin her türlü enstrümanlarını kullanarak emperyalizmin kurulu köhne düzenine hizmet için nice değer ve kazanımlar bozuk para gibi harcandı. Bu kötü emellere şimdi de halledilecek hiç başka mesele kalmamış gibi ekol okulların kapılarını çalmak eklendi. Her biri başlı başına bir ekol olan bu köklü eğitim kurumlarını durduk yerde imam hatipleştirmeye çalışmak resmen bedevi bereketsizliğidir. Açıkça belirtilmese de istenen cazı duası bir yana sorgusuz biat eden, kader kölesi, hilesi hurdası mubah kimliksizliği bu okullara yerleştirmektir. Bu ekol okulları ve eğitim yolcularını resmen doğru yolundan saptırmaktır.
Çünkü bu okullar ve ekoller korkuların verildiği, umutların mezara gömüldüğü ve kısır kara dönem egemenliklerinin normalleştirildiği ve öğretildiği yerler değil. Öğretmezler de. Gelenekten aldıkları cesaretle kendi yolunu ekolünü yaratmışlardır. Gelmezler oyuna. O yüzden malum zihniyete göre değişim şart, şimdi dönüştürülecekler. Dayatılan dini bir eğitim kurgusuyla sistemin ancak böyle işleyeceği işletileceği bilgisidir genç beyinlere perçinlenmek istenen.
Gençliğine ‘esaret ve sefalete’ başkaldırı özgüvenini kazandıracak bir eğitimi verdiremeyen toplumlar geleceklerini tehlikeye atar. Son on yıllarda eğitim politikası neredeyse her yıl değiştirilerek ‘dindar bir nesil’ yetiştirme uğruna programlandı, kindarlığa teğet neferler yarattı. Bu difüzyon kala kala elde üç beş tane kalan eğitim kurumuna da ulaştı. Bulaştı. Ülkenin kuruluş felsefesinde var olan ‘fikri hür vicdanı hür nesiller’ yetiştirme gayesinden kurgusal dini ideoloji doğrultusunda kıvrak manevralarla resmen uzaklaşılıyor. Sözde tüm okulların imam hatip olma zamanı gelmiş. Gelmiş de geçiyor. Gelmişini geçmişini sildiren ayrıca bu ekol okulların mezunlarından olmayışın hırsı ve hıncıyla ve genetiği bozuk kurmaca dinin mensubu olmanın hezeyanıyla yeni bir işgal ve istila süreci başlatıldı. Süreç işliyor.
Başlatılmasına başlatıldı ama bu tutucu istila ve işgal döner dolaşır aklın duvarına toslar, bilimin kalkanına çarpar. Zoru görünce de gerisingeri seyreder. Ancak okutanı, okuyanı, velisi, mezunu, derneği, vakfı var, var oğlu var seyretmemek lazım. Ekol, okul ve Pertev olmanın gereği biraz akılcı cesaret, biraz direnç ister…
EKOL OKULLAR İLE UĞRAŞMAK…
EKOL OKULLAR İLE UĞRAŞMAK…
Bir memlekette eğitim sistemi ulusal, çağdaş ve bilimsel temeller üzerinde yükselmedikçe, geliştirilmedikçe, istikrarlı bir eğitim politikası da yürütülmüyorsa eğitim hâkim siyasi ideolojiye kurban gider. Bu çapsız ideolojiler doğrultusunda ele geçen her fırsatta eğitim rayından çıkarıldıkça da devlet çöker. Emperyalizme inat ‘devletin yıkılışını ancak ve ancak eğitim kurtarır.’ O yüzden nasıl bir eğitim istendiğinden çok, evrensel olanı uygulamak şarttır.
İyice şartlanmış ve şaplanmış bir nesil şeması ile karşı karşıya kalmamak için, eğitim yöntem ve teknik açıdan çağın gelişen bilimsel kuralları çerçevesinde anında yenilenmelidir. Düzenlenmelidir.
Çünkü bilimsel düşünmeyi dışlayan, vicdan özgürlüğünü daraltan bir düzlemde türlü etkileşimlerle yoğrulan eğitim modelleri ve yöneticileri de asla demokratik değildir. Olamaz da. Olması da beklenmemeli. Dogmacı, aşırı donuk ve tek tip inanç boyutunda biçimlendirilen eğitim süreçleri asla aklı ve bilimi rehber alan kuşaklar da yetiştirmez. İstemezler de. Rehber alması da rehber olması da rüyadır. Anca bilimsellikle çatışan, cehaletle yarışan bir gafletin asli temsilcilerine ve o temsilcilerin yetişmesine ödün verilir. Bir ötesi kara cehalet, nihayeti ise kula kullaşmaya delalettir. Nihayetin ötesi de hükmetmektir, hükümettir.
Okullar medreseleştirilerek, ekoller değersizleştirilerek verilen eğitimle “dünya medeniyet ailesinde saygın yer sahibi olmaya layık” bireyler yetiştirilemez. Zor bir hal yetişse de az sayıda ve yetersizdir. Ancak yadsınamaz bir gerçeklik vardır; Eğitimde Rönesans’ın uzağından yakınından geçmeyen memleketlerde bilimsel eğitim ve öğretime dayalı kurumlar ile dini eğitim veren kurumlar birbirine karşıt bireyler yetiştirir. Bu karşıtlık sürekli çatışmaya, çatmalar ve çatışmalardan en doygun beslenme de iktidara sahip olmaya nedendir.
İşte sadece bu nedenle, iktidara ara vermeden devamı için uğraşılır ekol okullarla…
Geliştirilen ama gelişmeci olduğu kuşkulu projelerle Ekol okullar üzerine iskele alabanda yelkenler fora gitmek bu iktidar hırsının ayyuka çıkmasıdır. İktidarın sürdürülebilirliği ve sürekliliği hevesidir. Yurtta tüm okulların imam hatipler tipine dönüştürme çalışması ve çabası, ekollere ince ayar çekilmesi ve hâkim görünen jargona aykırı tüm okullara ültimatomlar verilmesi sadece iktidar içindir. Son çare ise dinci eğitimin alabildiğince yaygınlaştırılması ve dinin kurmaca şekliyle eğitim kurumlarına yerleştirilmesi, yuvalandırılmasıdır. Buralarda yetişecek neslin bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete nakaratına neden sorusunu sormayacağı da malumdur. Amaç kendilerini sollayacakları yetiştirmek yerine işte bu biatçı neslin oluşumunu sağlayabilmektir.
On yıllardır hedef kitlesi belli pilot uygulamalar denilen safsatayla özgür, özgürleşen. İlerici ve devrimci bir gençliğin ve kuşağın yetişmesi önlenmiştir. Bununla da yetinmeyen hükmetme kabiliyeti şimdi kutuplara ayrıştırılmış kesimlerden milyonlarca öğrenciyi baskı, telkin ve emri vakiyle ayni okullara göndererek, her ciddi sıkışmada tornistan edebilecek, asimilasyona karşı çıkmayacak, ayni tornadan çıkmış, ayni safa duracak kişileri devşirmek peşinde. …
Sosyal ve siyasal yaşamın dışında kalmayı iyi hal ve gidiş sayan, ayrıca ödüllendiren eğitim politikalarıyla kendi politikalarının güncelliğini korumak üzere kurumlu ve denetli bir eğitim modeliyle hangi çağın ocağına düşüleceği besbelli. Bu kadersiz yurtta on yıllardır deneme yanılması bol, plansız ve savruk uygulamalarla dinci ideoloji temelli bir eğitim sistemi geliştiriliyor. Bu tedrisattan geçen şu garip memleketin mahcup evlatları kendilerinin dışında herkese saldırganlık içgüdüsüyle örgütleniyorlar. Bu dini ve dinci partizanlar yetiştirilmesi için kurgulanan eğitim sistemi ile olası iç çatışmalar kaçınılmazlaşır. İç savaş aşamasına gelindiğinde ise devlet tam ortadan çöker.
Oysa toplumsal uzlaşı sağlamanın birincil yolu ulusal, çağdaş ve bilimsel dayanakları olan eğitimin hızlandırılmasıdır. Birincil koşul ise fabrika değerlerine dönmektir. Etnisite, din, mezhep, inanç temelli eğitim sadece ideolojik çeşitliliğe ve sapkın siyasi amaçlara hizmet eder. Aslında eğitim hiçbir zaman hükümetlere ve belli ideolojilere alt destek sağlamak, arka bahçeler oluşturmak üzere planlanmamalıdır. Bunun yerine eğitimin devlete güç veren güçlendirici bir gayesi olmalıdır. Ayrıca yerel ve evrensel değerlerle de bütünleştirilmiş bir doğası bulunmalıdır.
Elbette eğitim sisteminin ana omurgası okullar ve öğretmenlerdir. Öğrenciyi biçimlendiren de bu aidiyet duygusudur. Bu duygu bazen ömür boyu sürer. Aile yapıları önemli etkendir ama yaklaşık yüz yıldır her iktidarla değişen köksüz değişimler bu aktif rolün okullara ve öğretmenlere geçişini sağlar. Bu uğurda on yıllardır açık kapalı öğretmenler yetiştirilmiştir. Okullar açılmıştır, şimdi sıra eğitim çınarları okullara gelmiştir.
İşte özlenen eğitimin sekteye uğramadan devamı için uğraşılır ekol okullarla…
Son yıllarda bozulan eğitim sistemi dolayısıyla ekol olmuş köklü okulların önemi ve değeri artmıştır. Sıra bunların da kıratını karatını kırmaya gelmiştir. İş onların da ayarını bozmaya dayanmıştır. Koca yurtta az sayıda da olsa kendi ekolünü yaratmış okullar için kimin iktidarda olduğunun pek önemi yoktur. Hatta öğretmenlerin mevcut iktidardan yana siyasi yapılarının da etkisi çok olmaz. Nice kargaşaya rağmen, uygulanacak müfredat kapsamında kalınarak bilimsel öğretiler doğrultusunda on yıllardır bir eğitim mekanizması kendiliğinden işler.
İşte okul olmak, ekol okullardan sayılmak böyle bir durumdur. Bozmak ve yıkmak zordur bu işleyişi. Mevcut iktidar için de bu istenmeyen bir durumdur. Acil halledilmesi gerekenler listesinde bir sorundur.
Bir memlekette eğitim sistemi tam manasıyla ulusal, çağdaş ve bilimsel yürütülmek istenmiyor ise, dünya çapında ve kâinat karatında ekol okulları dönüştürmeye zaman harcanıyorsa, ekol okullar ile uğraşılıyor ise bu aksak proje iç destekçileri olsa da bir zamanların deyimiyle mutlaka dış desteklidir. Dış mihraklıdır.
Hey gidi, belki de Kızıl komonisttir!
Bir memlekette eğitim sistemi ulusal, çağdaş ve bilimsel temeller üzerinde yükselmedikçe, geliştirilmedikçe, istikrarlı bir eğitim politikası da yürütülmüyorsa eğitim hâkim siyasi ideolojiye kurban gider. Bu çapsız ideolojiler doğrultusunda ele geçen her fırsatta eğitim rayından çıkarıldıkça da devlet çöker. Emperyalizme inat ‘devletin yıkılışını ancak ve ancak eğitim kurtarır.’ O yüzden nasıl bir eğitim istendiğinden çok, evrensel olanı uygulamak şarttır.
İyice şartlanmış ve şaplanmış bir nesil şeması ile karşı karşıya kalmamak için, eğitim yöntem ve teknik açıdan çağın gelişen bilimsel kuralları çerçevesinde anında yenilenmelidir. Düzenlenmelidir.
Çünkü bilimsel düşünmeyi dışlayan, vicdan özgürlüğünü daraltan bir düzlemde türlü etkileşimlerle yoğrulan eğitim modelleri ve yöneticileri de asla demokratik değildir. Olamaz da. Olması da beklenmemeli. Dogmacı, aşırı donuk ve tek tip inanç boyutunda biçimlendirilen eğitim süreçleri asla aklı ve bilimi rehber alan kuşaklar da yetiştirmez. İstemezler de. Rehber alması da rehber olması da rüyadır. Anca bilimsellikle çatışan, cehaletle yarışan bir gafletin asli temsilcilerine ve o temsilcilerin yetişmesine ödün verilir. Bir ötesi kara cehalet, nihayeti ise kula kullaşmaya delalettir. Nihayetin ötesi de hükmetmektir, hükümettir.
Okullar medreseleştirilerek, ekoller değersizleştirilerek verilen eğitimle “dünya medeniyet ailesinde saygın yer sahibi olmaya layık” bireyler yetiştirilemez. Zor bir hal yetişse de az sayıda ve yetersizdir. Ancak yadsınamaz bir gerçeklik vardır; Eğitimde Rönesans’ın uzağından yakınından geçmeyen memleketlerde bilimsel eğitim ve öğretime dayalı kurumlar ile dini eğitim veren kurumlar birbirine karşıt bireyler yetiştirir. Bu karşıtlık sürekli çatışmaya, çatmalar ve çatışmalardan en doygun beslenme de iktidara sahip olmaya nedendir.
İşte sadece bu nedenle, iktidara ara vermeden devamı için uğraşılır ekol okullarla…
Geliştirilen ama gelişmeci olduğu kuşkulu projelerle Ekol okullar üzerine iskele alabanda yelkenler fora gitmek bu iktidar hırsının ayyuka çıkmasıdır. İktidarın sürdürülebilirliği ve sürekliliği hevesidir. Yurtta tüm okulların imam hatipler tipine dönüştürme çalışması ve çabası, ekollere ince ayar çekilmesi ve hâkim görünen jargona aykırı tüm okullara ültimatomlar verilmesi sadece iktidar içindir. Son çare ise dinci eğitimin alabildiğince yaygınlaştırılması ve dinin kurmaca şekliyle eğitim kurumlarına yerleştirilmesi, yuvalandırılmasıdır. Buralarda yetişecek neslin bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete nakaratına neden sorusunu sormayacağı da malumdur. Amaç kendilerini sollayacakları yetiştirmek yerine işte bu biatçı neslin oluşumunu sağlayabilmektir.
On yıllardır hedef kitlesi belli pilot uygulamalar denilen safsatayla özgür, özgürleşen. İlerici ve devrimci bir gençliğin ve kuşağın yetişmesi önlenmiştir. Bununla da yetinmeyen hükmetme kabiliyeti şimdi kutuplara ayrıştırılmış kesimlerden milyonlarca öğrenciyi baskı, telkin ve emri vakiyle ayni okullara göndererek, her ciddi sıkışmada tornistan edebilecek, asimilasyona karşı çıkmayacak, ayni tornadan çıkmış, ayni safa duracak kişileri devşirmek peşinde. …
Sosyal ve siyasal yaşamın dışında kalmayı iyi hal ve gidiş sayan, ayrıca ödüllendiren eğitim politikalarıyla kendi politikalarının güncelliğini korumak üzere kurumlu ve denetli bir eğitim modeliyle hangi çağın ocağına düşüleceği besbelli. Bu kadersiz yurtta on yıllardır deneme yanılması bol, plansız ve savruk uygulamalarla dinci ideoloji temelli bir eğitim sistemi geliştiriliyor. Bu tedrisattan geçen şu garip memleketin mahcup evlatları kendilerinin dışında herkese saldırganlık içgüdüsüyle örgütleniyorlar. Bu dini ve dinci partizanlar yetiştirilmesi için kurgulanan eğitim sistemi ile olası iç çatışmalar kaçınılmazlaşır. İç savaş aşamasına gelindiğinde ise devlet tam ortadan çöker.
Oysa toplumsal uzlaşı sağlamanın birincil yolu ulusal, çağdaş ve bilimsel dayanakları olan eğitimin hızlandırılmasıdır. Birincil koşul ise fabrika değerlerine dönmektir. Etnisite, din, mezhep, inanç temelli eğitim sadece ideolojik çeşitliliğe ve sapkın siyasi amaçlara hizmet eder. Aslında eğitim hiçbir zaman hükümetlere ve belli ideolojilere alt destek sağlamak, arka bahçeler oluşturmak üzere planlanmamalıdır. Bunun yerine eğitimin devlete güç veren güçlendirici bir gayesi olmalıdır. Ayrıca yerel ve evrensel değerlerle de bütünleştirilmiş bir doğası bulunmalıdır.
Elbette eğitim sisteminin ana omurgası okullar ve öğretmenlerdir. Öğrenciyi biçimlendiren de bu aidiyet duygusudur. Bu duygu bazen ömür boyu sürer. Aile yapıları önemli etkendir ama yaklaşık yüz yıldır her iktidarla değişen köksüz değişimler bu aktif rolün okullara ve öğretmenlere geçişini sağlar. Bu uğurda on yıllardır açık kapalı öğretmenler yetiştirilmiştir. Okullar açılmıştır, şimdi sıra eğitim çınarları okullara gelmiştir.
İşte özlenen eğitimin sekteye uğramadan devamı için uğraşılır ekol okullarla…
Son yıllarda bozulan eğitim sistemi dolayısıyla ekol olmuş köklü okulların önemi ve değeri artmıştır. Sıra bunların da kıratını karatını kırmaya gelmiştir. İş onların da ayarını bozmaya dayanmıştır. Koca yurtta az sayıda da olsa kendi ekolünü yaratmış okullar için kimin iktidarda olduğunun pek önemi yoktur. Hatta öğretmenlerin mevcut iktidardan yana siyasi yapılarının da etkisi çok olmaz. Nice kargaşaya rağmen, uygulanacak müfredat kapsamında kalınarak bilimsel öğretiler doğrultusunda on yıllardır bir eğitim mekanizması kendiliğinden işler.
İşte okul olmak, ekol okullardan sayılmak böyle bir durumdur. Bozmak ve yıkmak zordur bu işleyişi. Mevcut iktidar için de bu istenmeyen bir durumdur. Acil halledilmesi gerekenler listesinde bir sorundur.
Bir memlekette eğitim sistemi tam manasıyla ulusal, çağdaş ve bilimsel yürütülmek istenmiyor ise, dünya çapında ve kâinat karatında ekol okulları dönüştürmeye zaman harcanıyorsa, ekol okullar ile uğraşılıyor ise bu aksak proje iç destekçileri olsa da bir zamanların deyimiyle mutlaka dış desteklidir. Dış mihraklıdır.
Hey gidi, belki de Kızıl komonisttir!
15 Ekim 2016 Cumartesi
GEL GÖR DENİZE GÖMÜLMEK…
GEL GÖR DENİZE GÖMÜLMEK…
Kırmızı uçan balonlu küçük kız
Gel gör halimi buralarda niceyim
gez gör yükü yekûnu küçük bir adacık.
Nasılsa nasıl serpilmiş adalar
ada ada yanyanalar
yanılmamışım pek güzelmiş ama
gel gör denize gömülmek nasılmış.
Uğurlayanlar var her limanda birbirlerini
yolculuklardan yolculuk beğenmişler ile kendini beğenmişler
ellerde al yazma mendiller.
Benimki filmin sonuna son yazmak sevdası
sonsuzluğa yolculuk nidası
ya da sonsuzluğun başlangıcı.
Gel gör ne istilacı bunalımlardayım…
Mülteci hafızamı yokluyorum habire
anılarımı yalnızlıktan zorluyorum
meğer çok fena
çok önceden vurulmuşum.
Silaha merakım depreşiyor yine
ihtiyacım klasik tarzda
savım sayacım devrimcilik
gelip geçen gemileri sayıyorum.
Gözlerimi her kapadığımda
izli mermiler patlıyor aklımda
ışıyor hafızam kuru sıkı.
Düş kırıntısı rastlantılar diziliyor boğazıma boğazıma
vazgeçemediğimsin rast makamında isyancı
can yoldaşım.
Kim ki ayni yollarda iki garip yolcu
Elbette biziz.
Nasılsa nasıl gözüm takıldı yanındakine
okumak lazım onu da kitabın tam ortasından
ama okumayı da unutmuşum.
Kara gecelerde hecelemelerdeyim.
Hayat mücadelesi arttıkça yorulmuşum
en vurgun yemiş anlarda
gözüm dönmüş durulmuşum
dönülmeze dolduğunda dakikalar hep aklıma dolanıyorsun.
Tarifsiz keyifler muhitinde misafiriz
gidiş adresi belli dönüş günü belirsiz
tek başınayım hep.
Elimde el yazması kitabın
kitapta minnacık ellerin
ellerinin izi.
Uyumsuz mavilikler saklıyor adaları
delibozuk dalgalar yutuyor kapkara adamcıkları
felaketin lekesi duvarlarda asılı
kelebek desenli.
Felek işte vuruyor şamarı zaman zaman.
Sıkacağım alnının ortasına ortasına
solsun gözlerimdeki pertev
duymayacağım martıların yalvarmalarını.
Nice badireden sonra üstüme üstüme düşenlerle sağırlaştım.
Ismarlama yaşıyorum sanki yeşil gözlerdeki gizli alemi
Al yeşil bir dağdım parçalandım ve ağırlaştım.
Üflediğin can tükeniyor canımda yaran
kızgınlıkların küçük kızıyla besleniyor besbelli sevgi tüneli
ucundaki sarı ışık sahte.
Sevgilim diyemediğimden sevgili
sevgiliden öte yar
yolu çoktan yarıladım.
Yıllar geçse de aradan uzun yıllar
zaman buldukça senin içinde yanarım.
Hiç gücenmem.
Gücüm yettiğince senin
seninle senim
unutma en zor anında
içindeyim.
Beni yok say yine de sen
bu son yolculuğum olsun.
Tabancam oyun hamurundan namlusu akide şekeri
düş kırığı rastlantılar dizilmiş şarjörüme
sırısam ana renkleri göğe ılım ışık ebem kuşağı.
Bana hep hiçlik düşer.
Odacık odacık dağılıyorum içeriden dışarıya
Denizden içeri adacık adacık
patlıyorum küçük evliya çayırına parça parça.
Can tükeniyor.
Verilen vadeden gerisi boş yalanı her kalemde.
Başlıyorum adan zeye saydırmaya.
Adamcıklara mesken adacıklar
Bacalarından mekan mekan hapislik tüter
alınmak gücenmek yok kimselere
bu son yolculuk
ilk yolculuğum.
İhtiyatlı bir ihtiyar ve kederli bir yar olsam da
sürgünlere uğrasam da liman liman
fazla gecikmeyeceğim emin ol kahpe felek
gelecek gemideyim.
Ve en can alıcı tanrıçaların
vedalaşmadan
güzel yüzlerine sade bir öpücük kondurmadan
gitmeyeceğim.
Uysal bir parıltıya uyduruldum
boğuldum dudağına dudağım dokunduğunda hayatın.
Başımı güneşe çevirdim
gülümsüyordu pamuk şekeri bulutlara sıcak sıcak.
Peki, ben neden buz kestim.
Varsın ağaran akşamın son ışıkları yolumdan saptırsın
iğreti ve çekingen dursun adacık evleri
pencereleri ürkekçe ve en saf
ismimi sayıklasın.
Erkeklik bir kez daha son kez bende kalsın
bu son yolculuğum
basar giderim.
Hafızamı yokluyorum arastada
arsızca üzerime üzerime çöküyor sağanak
busbulanık anılar kucağımda
Ata yadigarı tabancam belime takılı
bekliyorum tam o anı.
Yedek üç mermi avucumda
herkeslerden saklarım.
Korku dolu hayranlıkla basıyorum tetiğe
dokunuyorum boşluğunu alıp sonsuzluğa
son gayret son
barut kokulu gözlerimin önüne sen doğuyorsun.
Işıl ışıl şimdi adacıklar
sıkı fıkı adamcıklar şaşkın
şah damarından yakalandığım başka bir hayat.
Ozan ile el ele karar vermiş kararmaya yüz tutmuş yıldızlar.
Zaman o zaman işte ilkel bir iskelede son kez bekleyeceğim.
Son kez sırt üstü uzanmışım dirilişin maviliğine
Gök kubbeye yatarak
yarıda kalan rüyalarımı tamamlayacağım.
Hayatım bu liman değil senin uğrayacağın
sana daha çok zaman var
Uğurlayıcılarımdan da değilsin zaten
olanlar da erkenden kaçtılar.
Olsun.
Sanki devlet sırrı
ölümlerden ölüm beğenmek.
Bu son yolculuğum
eksik yolculanışım.
Mizanlar tutmuyor
açık ara kızılca kıyamet turlardayım
pamuk ipliğiyle işaret parmağıma bağlanmış kırmızı ipli nişan
sözün özünde gizliyim.
Kesin mizanım küçük bir kızın elinde
hayatımın bilançosu da.
Maviye uçan bir kırmızı uçan balon hesabım kitabım
Ve ben.
Nasılsa nasıl göz gözü görmeyecek bir sis alacası
üstünde kırmızı bir uçak
altında mavi gemi.
Mora kesmiş bileklerim.
O geminin yükü
gez göz arpacık yekunu
ben ben ve ben.
Uzaya uzayan al balon basınca dayanamayıp patladığında
nasılsa ben çoktan basıp gitmiş olacağım
yolcu yolunda gerek derdi babam
dönülmeze gideceğim.
Bu son yolculuğum
Bu sol yolculuğum.
Bitti biter, gitti gider, basar giderim…
Aradan çekilirim usulca.
Gel gör halimi diyemeyeceğim ben burada
Gel gör yekunu bir minik mavi adacık orada.
Al balonlu küçük kız aldırma ağır ağır büyüyeceksin
ben görmeyeceksem de
büyüleyen güzellikte…
Ve o derin mavilikleri süren
koskocaman gümüş yeleli bir adam
adam gibi adamdı
ve o adam
hiç utanmadan babam diyeceksin.
Ve denize gömülecek tüm adamcıklar…
Kırmızı uçan balonlu küçük kız
Gel gör halimi buralarda niceyim
gez gör yükü yekûnu küçük bir adacık.
Nasılsa nasıl serpilmiş adalar
ada ada yanyanalar
yanılmamışım pek güzelmiş ama
gel gör denize gömülmek nasılmış.
Uğurlayanlar var her limanda birbirlerini
yolculuklardan yolculuk beğenmişler ile kendini beğenmişler
ellerde al yazma mendiller.
Benimki filmin sonuna son yazmak sevdası
sonsuzluğa yolculuk nidası
ya da sonsuzluğun başlangıcı.
Gel gör ne istilacı bunalımlardayım…
Mülteci hafızamı yokluyorum habire
anılarımı yalnızlıktan zorluyorum
meğer çok fena
çok önceden vurulmuşum.
Silaha merakım depreşiyor yine
ihtiyacım klasik tarzda
savım sayacım devrimcilik
gelip geçen gemileri sayıyorum.
Gözlerimi her kapadığımda
izli mermiler patlıyor aklımda
ışıyor hafızam kuru sıkı.
Düş kırıntısı rastlantılar diziliyor boğazıma boğazıma
vazgeçemediğimsin rast makamında isyancı
can yoldaşım.
Kim ki ayni yollarda iki garip yolcu
Elbette biziz.
Nasılsa nasıl gözüm takıldı yanındakine
okumak lazım onu da kitabın tam ortasından
ama okumayı da unutmuşum.
Kara gecelerde hecelemelerdeyim.
Hayat mücadelesi arttıkça yorulmuşum
en vurgun yemiş anlarda
gözüm dönmüş durulmuşum
dönülmeze dolduğunda dakikalar hep aklıma dolanıyorsun.
Tarifsiz keyifler muhitinde misafiriz
gidiş adresi belli dönüş günü belirsiz
tek başınayım hep.
Elimde el yazması kitabın
kitapta minnacık ellerin
ellerinin izi.
Uyumsuz mavilikler saklıyor adaları
delibozuk dalgalar yutuyor kapkara adamcıkları
felaketin lekesi duvarlarda asılı
kelebek desenli.
Felek işte vuruyor şamarı zaman zaman.
Sıkacağım alnının ortasına ortasına
solsun gözlerimdeki pertev
duymayacağım martıların yalvarmalarını.
Nice badireden sonra üstüme üstüme düşenlerle sağırlaştım.
Ismarlama yaşıyorum sanki yeşil gözlerdeki gizli alemi
Al yeşil bir dağdım parçalandım ve ağırlaştım.
Üflediğin can tükeniyor canımda yaran
kızgınlıkların küçük kızıyla besleniyor besbelli sevgi tüneli
ucundaki sarı ışık sahte.
Sevgilim diyemediğimden sevgili
sevgiliden öte yar
yolu çoktan yarıladım.
Yıllar geçse de aradan uzun yıllar
zaman buldukça senin içinde yanarım.
Hiç gücenmem.
Gücüm yettiğince senin
seninle senim
unutma en zor anında
içindeyim.
Beni yok say yine de sen
bu son yolculuğum olsun.
Tabancam oyun hamurundan namlusu akide şekeri
düş kırığı rastlantılar dizilmiş şarjörüme
sırısam ana renkleri göğe ılım ışık ebem kuşağı.
Bana hep hiçlik düşer.
Odacık odacık dağılıyorum içeriden dışarıya
Denizden içeri adacık adacık
patlıyorum küçük evliya çayırına parça parça.
Can tükeniyor.
Verilen vadeden gerisi boş yalanı her kalemde.
Başlıyorum adan zeye saydırmaya.
Adamcıklara mesken adacıklar
Bacalarından mekan mekan hapislik tüter
alınmak gücenmek yok kimselere
bu son yolculuk
ilk yolculuğum.
İhtiyatlı bir ihtiyar ve kederli bir yar olsam da
sürgünlere uğrasam da liman liman
fazla gecikmeyeceğim emin ol kahpe felek
gelecek gemideyim.
Ve en can alıcı tanrıçaların
vedalaşmadan
güzel yüzlerine sade bir öpücük kondurmadan
gitmeyeceğim.
Uysal bir parıltıya uyduruldum
boğuldum dudağına dudağım dokunduğunda hayatın.
Başımı güneşe çevirdim
gülümsüyordu pamuk şekeri bulutlara sıcak sıcak.
Peki, ben neden buz kestim.
Varsın ağaran akşamın son ışıkları yolumdan saptırsın
iğreti ve çekingen dursun adacık evleri
pencereleri ürkekçe ve en saf
ismimi sayıklasın.
Erkeklik bir kez daha son kez bende kalsın
bu son yolculuğum
basar giderim.
Hafızamı yokluyorum arastada
arsızca üzerime üzerime çöküyor sağanak
busbulanık anılar kucağımda
Ata yadigarı tabancam belime takılı
bekliyorum tam o anı.
Yedek üç mermi avucumda
herkeslerden saklarım.
Korku dolu hayranlıkla basıyorum tetiğe
dokunuyorum boşluğunu alıp sonsuzluğa
son gayret son
barut kokulu gözlerimin önüne sen doğuyorsun.
Işıl ışıl şimdi adacıklar
sıkı fıkı adamcıklar şaşkın
şah damarından yakalandığım başka bir hayat.
Ozan ile el ele karar vermiş kararmaya yüz tutmuş yıldızlar.
Zaman o zaman işte ilkel bir iskelede son kez bekleyeceğim.
Son kez sırt üstü uzanmışım dirilişin maviliğine
Gök kubbeye yatarak
yarıda kalan rüyalarımı tamamlayacağım.
Hayatım bu liman değil senin uğrayacağın
sana daha çok zaman var
Uğurlayıcılarımdan da değilsin zaten
olanlar da erkenden kaçtılar.
Olsun.
Sanki devlet sırrı
ölümlerden ölüm beğenmek.
Bu son yolculuğum
eksik yolculanışım.
Mizanlar tutmuyor
açık ara kızılca kıyamet turlardayım
pamuk ipliğiyle işaret parmağıma bağlanmış kırmızı ipli nişan
sözün özünde gizliyim.
Kesin mizanım küçük bir kızın elinde
hayatımın bilançosu da.
Maviye uçan bir kırmızı uçan balon hesabım kitabım
Ve ben.
Nasılsa nasıl göz gözü görmeyecek bir sis alacası
üstünde kırmızı bir uçak
altında mavi gemi.
Mora kesmiş bileklerim.
O geminin yükü
gez göz arpacık yekunu
ben ben ve ben.
Uzaya uzayan al balon basınca dayanamayıp patladığında
nasılsa ben çoktan basıp gitmiş olacağım
yolcu yolunda gerek derdi babam
dönülmeze gideceğim.
Bu son yolculuğum
Bu sol yolculuğum.
Bitti biter, gitti gider, basar giderim…
Aradan çekilirim usulca.
Gel gör halimi diyemeyeceğim ben burada
Gel gör yekunu bir minik mavi adacık orada.
Al balonlu küçük kız aldırma ağır ağır büyüyeceksin
ben görmeyeceksem de
büyüleyen güzellikte…
Ve o derin mavilikleri süren
koskocaman gümüş yeleli bir adam
adam gibi adamdı
ve o adam
hiç utanmadan babam diyeceksin.
Ve denize gömülecek tüm adamcıklar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder