NEDEN OLMASIN?
Kıskançlık kavgasının güzellik Tanrıçası Venüs'ün Afrodit’i kıskanmasıyla başladığı söylenir. Bu söylencede önemli olan Venüs yaşlılık dönemini yaşarken Afrodit’in gençlik dönemini yaşamasıdır. Eğer Venüs her yaşın ayrı bir güzelliği olduğunun farkına varsaydı, Afrodit güzelliğin gelip geçici olduğunu görseydi tarih farklı yazılırdı elbette.
Böylece kıskançlık savaşının yerine ilk insandan beri devam eden ekmek savaşı öne çıkar ve dünyada milyarlarca güzel yürekli insan aç yaşamazdı…
Açlık ve kıskançlık beter ikilidir. Kıskanılası Evrenin dengesini bozarak bir boynuz çıkartırsan, o boynuz üzerinde durmaz dünya. Senkron dönüşünü bozarsan ne çekim kuvveti kalır nede yeryüzü. Bu yüzden sürekli duramaz tek ayaküstüne insan, iki ayaklıdır. İnsanlar insanları yönetir. Ama tek ayaklı yönetimler de diktatörlüktür. Ve nereden gelirse gelsin darbeler asla hukuk tanımaz önce adaleti idam ederler.
Adalet veya hukuk, cumhuriyet veya demokrasiden biri eksik olursa din veya ahlak da sınıfta kalır. En genel anlamda ordu ve din adamları birbirini yok etme yarışına girdiklerinde ise kalkışmanın bedelini siviller öder. Ordu, din adamları ve sivil toplum kendi aralarında bölünüp farklı ittifaklara girdiğinde ise ülke bölünür.
Ülkemizin bağımsızlığı ve bütünlüğü kolay kazanılmamıştır, kolay kaybedilmemelidir. Bu ülkenin her yurttaşı her gün ben bu ülke için ne yaptım diye kendini sorgulamalı vicdanı ve kutsal değerlerinin eşliğinde sorumluluğunu yerine getirmelidir.
Bir kereliğine de olsa sorumluluk bilinci kaybedilince bozuk mayayla haksızlığın mumunu yakanlar saltanatlarında sonsuzluğun senfonisini çaldıklarını sanırlar. Toplumun ayrışmasında rol bulanlar kişilik zafiyetlerine bakmadan dün söylediklerini bugün ne de çabuk unuturlar. Ve umudu dağıtırken doğa filmin kayıtlarında bu aksak söylemler yüzünden çıldırma çılgınlığına erişenler resim karelerinde yer bulamazlar. Kelepir satışa çıkan umut köleliğin zincirlerini kıramazken ortaklığın en üst noktasındaki paylaşımları yetersiz bulanlar denizleri aşmadan kısa yoldan toptancı mal kapma yarışında vuruşurlar. Ve acının sarkacı gibi salınıp bıraktıkları enkazla birlikte tarihte layık oldukları yeri bulurlar.
Tarihte güllaçlı birlikteliklerin yerini acıya belenmiş boğaz kesen, taş kesen düşmanlıklar alırken mültecilik, sığınmacılık şartlarını oluşturup yer aranmaya başlanır. Her yeni başlangıçta kitlesel hareketlerin devinimi suskunluk, vurdumduymazlık gemisinde yol alırken kan kaybı artmadan, havanın solunduğu oksijenin yetersiz kaldığı alanlarda çığlıklara dönüşen istenmeyen kayıplar umarım bu kadarla sınırlı kalır.
Sınırsız boyutta sınırlı kalan bir yürüyüştür yaşam. Güneşe yürümek yürek ister. Güneşe yüzünü dönüp yürürsen gölgeni görüp kendinden korkmazsın. Sırtını güneşe dönersen gölgen arkandan seninle yürür korkarsın. Gölgesinden korkan ise kendine inanmaz.
Tarih boyunca gölgesiyle savaşanların türküsüdür, kıskançlık. Oysa uyku, düş ve ay ışığı üçleminde yakamozların parıltısında mehtapla birlikte sevgiyi aralarına alıp yarım kalan buluşmalardır gerçeklik. Ne gam ne keder, insan kasaplarının acı siren seslerinin yokluğunda yeni günün doğuşunun çakırkeyif karşılanmasıdır. Bu karşılama celladına kendisini teslim etmeyen onurlu bir yaşam biçimine merhabadır.
“Bir yerde Kudüs bir yerde Mekke
Nemize yetmiyor meyhane denilen tekke.
Bizim şarabımız Kevser şarabıdır
Aşk ehli olup da içenlere merhaba.”
Gönülden gelen bir merhaba da kedinin renginin hiçbir önemi yoktur. Parası olan özel okullarda yurtdışında okudu, olmayanlar fetönün din yobazlarının kucağına düştü hikayesidir anlatılan. Önemli olan kedinin siyah veya beyaz olması değil fareyi yakalamasıdır. Kedi her yerde kedidir. Alabilmişsen diplomayı fare olma meydanda kedi çok. Kedi de olma kendin ol yeter.
“Sibernetik saldırıların kılıç artığı gibisin dostum.
Hoşcakal diyemeden gitti üzümler bağ bozumunda.
Eyvallah dostum sol göğsümün altında ömrüm,
Sıcak nefesimle turnalar semah döner.
Yine de sen bilirsin ülkem gün batımından önce gel.”
Bu kıskançlık kıskacında tüm acı ağıtlar sarmışken ülkemin güzel şehirlerini, yaralarımızı sarabilir miyiz? Hep beraber mutlu yaşamak varken nedensiz ayrılan yollarımızı yeniden birleştirebilir miyiz? El ele, kardeşçe ayrışmadan, ayrıştırmadan, barış içerisinde yeniden gülebilir miyiz?
Neden olmasın?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder