11 Ekim 2016 Salı

EKİM16-YAZILAR...

NÜKLEER ÇILGINLIK; ELLER MERSİNE BİZ TERSİNE…

Enerjide bile, göz göre göre eller gider Mersine biz gideriz tersine. Her yerde, her şeyde, her nede olursa olsun anlamsız bir inat, gerekçesiz bir hırs ve hep bir tersoluk. Yaparız olur iddialı, beş nesi ve bir kası yok, sorgu sualsiz bir itaat. Sanki böyle buyurmuştur haşmetmeapları…

Bu gözü dönmüşlüğe tiz sirenler, son uyarı alarmı çaldığında satın alınmış hayatlar da zevatı kurtaramaz. Anında çark eder gurkalar ve o kargaşada yeni lejyoner bulmak da zorlaşır. Ve bol resimli, çok renkli cep romanlarına döner tarihi mutabakat, mutabık kalınan talih ve tarihi hatalar.

Gelişmiş tüm ülkeler ve o ülkelerin insanları enerjide, silahta her şeyde nükleeri hayatlarından çıkarıyor, tarihi bir hata olarak görüyor ve ret ediyor. Haşmeapları da başka coğrafyalara kaydırıyorlar tehlikeyi…

Bu fakir millet ise dış mihraklarca resmen aldatılıyor. Sarı üzerine siyah, siyah üzerine sarı alfa beta gama ışınlarını simgeleyen ikaz işareti öğrenilmedikçe, görüp te anlamı radyoaktif kirlilik olarak bilinmedikçe veya zevatça anlamı çarpıtılmışa tapınıldıkça nükleer bal kaymak olur şu fakir ülkede. Ve her turistik bölge olma vasfı en yüksek, en bakir bölgeye bir nükleer santral kurulur. Trafik levhaların dilini bile çözememiş, her uzun tatilde trafik canavarının elinde binlerce on binlerce telef olan bir millet nükleer garabet sonrasını elbette çözemez. Nükleer çılgınlık milyonları, on milyonları, yüz milyonları, belki de milyonlarca yıl tehdit edermiş kime ne, baştan aşağı bir umursamazlık. Niye si yok çünkü haşmetmeaplar böyle emreder.

Geleceğe umut yüklemek atmosfere daha az karbon göndermek, daha bilinçli bir enerji politikası yürütmek ile olur. Atığı bol, atığın yok edilmesi bir yana saklanması bile zor bir sisteme yönelmek, ucubeliğe yol vermek, hilkat hakikatine alenen hakarettir. Dünya ölçeğinde doğayı yok eden, çevreyi kirleten enerji üretim sistemi ve kaynaklarından süratle vazgeçilirken, şu cennet diyarda teknoloji transfersiz nükleer santraller kurma çabası çoklu kombinasyon çerçevesinde gözü dönmüşlüktür. Alfa beta ve gamayı gamalı haç potasında eritmektir.

Dünya hala Çernobil’deki o sızıntıyı unutmuş değilken özellikle şu fakir ülkenin en doğal yaşayan Karadeniz halkı unutamazken, nedendir bilinmez eller gider Mersine biz gideriz tersine…

Bilim adamları son noktayı, nükleer enerji üretiminin ilk yatırımına harcanan para ve nükleer silahlanmaya dönük yatırımlar yerine dünyanın doğal enerji kaynaklarını kullanan enerji üretimine yöneltilse dünyanın enerji açığı kalmaz, kapanır diye koymuşken, haşmetmeaplar parantez açarlar alenen.

Minicik bir arızada nesiller boyunca kalıtımsal deformasyona neden olacak riskleri taşıyan, enerjide bağımlılığı tescilleyen, hovarda heveslisini yaratan bu sistemin temellerini atmak, çedleri çetele tutar gibi kolaylaştırmak açıkça zihniyet bunalımıdır. Bu nasıl köhne bir zihniyet ise artık bağımlı bağımsız bilimsel kurumları hiçe sayarak, nükleerin tehlikelerini hiçleştirerek korkmadan hiçliğe zemin hazırlar.

Alfa beta gama zeminli ikaz işaretini dört bir yana usulen asarak sonra da nükleer ipine sarılarak bu ülkenin geleceğini sarsacak tehlikelerden kurtulmak hayal olur. Zaten her yapıcı ikazı art niyet sayan, uyanmamaya şartlanmış bir toplum yaratılmış ise acilen kaydıyla nükleer en gerekli sistem görülür. Enerji üretilirken ortaya çıkan radyoaktif maddelerin binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca yıl sonra bile zararlı etkiler yaydığı görülmez. Önlem almak, nükleer sisteme karşı durmak yerine, kader kolaycılığıyla çerçevesinde musibetlerin tamamı Allahtan bilinir, Allaha havale edilir.

Enerji sinerji derken alerji yayılır, manzara bir kez daha bulanır, bulandırılır. Karakolda bitecek yazılar yazanlar usansalar da, çoğunluk bir türlü uslanmadığından insani refleks ve tükenmez enerjiyle politik formata edebi dokunuşlar eklemeye devam ederler. Etik, pratik doğrultusunda teorisiz gözü dönmüşlüğe ibretlik masallar uydurmayı da sürdürürler.

Kara üzüm salkımı radyoaktif atıklı yağmurlar turkuaz gökyüzünü, altın kubbeli kentleri, masmavi billur derinlikli denizleri zehirler. Ölümün kara gölgesi vurur uçtan burca memlekete. Ve birbirine karışır sapla saman. En kötüsü bu inanç zedelenmesiyle memleket yeşilken çorak, el tutarken çolak, gölken çöl, memleket harap, millet arap serap olur. Kıyılara masmavi vuran dalgalar, kıpkızıl döver kıyıları ve kıyım olur köşe bucak. Tezahüratçı tayfası zehir zemberek radyoaktif salkımı yağmurlarda koştururlar, yürürler. Beraber ıslandık biz bu yağmurlarda şarkısına nakarat ise alfa, beta, gama, gamalı haç olur…

Eller gider Mersine biz gideriz tersine. Cennet bir ülkede cehennemlik bir il meclisi ellerin menfaatine, olur olmaz bahaneler ve en ıvır zıvırlarla oylar ve onaylar nükleer illetini. Söz meclisten dışarı, tüm adaplı sinkaflı giydirmeleri hak eder o nükleer vize. Bu vizetorluk ve kalantorluğun gözü dönmüşlüğüne, gözü dönmüşlüğün bu kadarına da pes doğrusu.

Besbelli öyle emretmiştir böyle buyurmuştur haşmetmeapları…

7 Ekim 2016 Cuma


ENERJİ HES ÇIKMAZINDA GES DÖNEMECİNDE…

ENERJİ HES ÇIKMAZINDA GES DÖNEMECİNDE…

Enerji temel gereksinim.  Oyalama taktikleri ile göstermelik projeler geliştirmek yerine doğayı bozmadan, çevreye duyarlı biçimde genel ve yerel kararların birbirine uyumu sağlanarak üretilmelidir enerji. Direk çözüme yönelik projeler geliştirilmelidir. Ayrıca uygulanırlığı en kolay ve en zararsız çözümlere doğru tanımlamalar getirilmelidir. Ve yeterince var olan enerji üretim kaynaklarına bağlı bağımsız bir enerji politikası güdülmelidir.

Ülkenin mevcut değerlerinden diğer enerji üretim kaynaklarını görmezden gelerek dışa bağımlı projelere yeltenmek ayıp ve günahtır. Dışa bağımlılığın sonucu dayatılan doğal yaşamı ve yaşamın armonisini yok eden hiçbir sistem asla uygulanmamalıdır. Enerjide dışa bağımlılığın temel göstergesi nükleer atıkların bir ülkede toplanmasıdır. Kanserin o ülkelerde kısa sürede yaygınlaşmasıdır. Bu zararlı sistemlerin doğruluğunu savunmak ve özellikle suyla toprağın ilişkisini kökten bitiren, doğa harikası vadilerde akarsu üzeri mantar gibi biten HES’leri yalandan çed raporlarıyla kurmak hiç de akılcı görünmüyor. 

İşin gerçeği Türkiye enerjide %80’ler oranında dışa bağımlı. Yaklaşık 65-70 milyar dolar enerji hammaddesi ve enerji ithalatı yapan koca bir pazar ülke. Ve her yıl enerji tüketimi % 6-7 oranında artış gösteriyor. Ülkenin enerji üretimi ise % 3 düzeyinde. Bu gidişle Türkiye 2023’lerden sonra tamamen enerji krizine girer. Kendini enerji savaşlarının tam içinde bulur.

Böylesine çarpıcı bir tablo söz konusu iken ülke enerji üretim kaynağı olarak %49 doğalgaz, %30 kömür, %17 hidro, %3 rüzgâr, %1güneş kullanıyor.

Yılda her milletten yaklaşık 40 milyon insanın, neredeyse 40 milyonluk bir ülkenin sadece güneşlenmeye geldiği bir ülkede enerji bağımlılığından söz etmek hem bilimdışı bir davranış hem de bilime resmen ayıp etmektir. Üstelik üzerinde konuşlanılan bu coğrafyanın jeo termalleri ve her mevsimde estikçe esen rüzgârı da eksik değil ise eksikliği başka bir yerlerde aramak gerekir. Örneğin ülkedeki jeo termal güç yaklaşık 6 milyon konuta yeter bir enerji gücüdür.

Ayrıca bu ülkenin bio kütle açısından yeter de artar alanlara sahip olduğu düşünüldüğünde düşüncesizliğin gerekçelerine iyi bakmak gerekir. Yani yenilenebilir enerjiye dönen öncü ülkelerin tam aksine, Türkiye için % 100 yenilenebilir enerji kaynakları mevcutken ve tüketim de yıldan yıla artıp dururken, üretilen asla yeterli olmazken yeni enerji üretim politikaları geliştirmemek boşa zaman kaybıdır.

Hele hele bilim adamları Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyelinin bütün tüketiminden beş altı katı fazlasını karşılayabileceğini ortaya koyarken bağımlı projelerdeki ısrar resmen kaynak israfıdır. Bir başka israfta ülkenin cadde ve sokaklarındaki yaklaşık 9 milyon armatürün inanılmaz enerji sarfı. Kaçak kullanım ve bu fazladan tüketime gelişen teknoloji ile koşut bir önlem almayış ise büyük bir eksikliktir.

Bu ülkede doğup, doğumla enerji kullanmaya başlayıp belli yerlere geldikten sonra yeni enerji üretim senaryolarına ters bakmak ve karşıt olmak adam olana yakışmaz. Ancak memleket cevherlerini, dünyanın ortak değerlerini, doğasını, magmasını ve dahi atmosferini pervasızca kullanmak ve tüketmek de insanlığa sığmaz.

Dünyanın tek enerji kaynağı güneştir. Güneş bir gün olsun doğmadığı an dünyada hayat biter. Güneş ışık getirir, su getirir, toprağa enerji verir. Hayat onunla renklenir, canlanır kanlanır. Jeo termaller ve rüzgâr kinetik enerji sağlar. Yaşama katkı verir. Doğayı bozmadan üzmeden üretilir ve kullanılır. Asıl önemlisi güneş herkese eşit ulaşır. İnsanlığı eşit kuşatır ve toplumları özgürleştirir. Yerel istihdam sağlar, doğayı öldürmez, insanları bereketlendirir. Asla zehirleyen değildir ve türevleştirilebilir.

O halde yıllık ortalama güneş enerjisi ışıma değeri dünyadaki yüzlerce ülkeden fazla olan Türkiye’de kurulacak güneş panelleri ve kollektörleri ile şu fakir ülke enerjide sınıf atlayabilir. Bilim adamlarının belirttiklerine göre yıllık 1,6 milyon metre kare üretim kapasitesi ve güneş enerjisi sistemi-GES kurmaya uygun 4.700 kilometrekare ile solar enerjide önde ülkeleri kısa zamanda sollayabilir.

Yani HES’ten medet umarak ülkenin cennetten köşe coğrafyasını yok etmek yerine, GES’lere yatırım dönemini başlatmak suretiyle yanlıştan dönülmelidir. Türkiye solar enerji sektörü içinde hak ettiği yeri almalıdır…

Bu gün 15 ve daha fazlası ülke enerji üretiminin %3’nü güneşten sağlıyor. Türkiye’de oran %1. Enerjide 2023’e kadar bir ivme yakalanacağı söylense de durum hiç öyle değil. Devlet ve özel sektör öncelikle ve ivedilikle bir değerleme zinciri kurmalıdır. Bu gün için 4.000 civarındaki lisanslı ve 2.000’e yakın TEDAŞ onaylı GES’ler daha da yaygınlaştırılmalıdır. Çünkü teknoloji eksikliği giderilip yenilendiğinde enerji tüketimini karşılayacak en önemli üretim kaynağı ve sistemidir.

Zaten 2050 sonrası yıllarda birincil enerji sistemi GES’lerin olacağı söyleniyor. Senaryonun enerjide GES’lere devrileceği açık. Bilim adamlarının saptamaları ve söylemlerine göre yenilenebilir enerji türevleri doğaya zarar vermeyecek enerji üretiminin yanı sıra sadece Türkiye’de 9 milyona yakın kişiye istihdam alanları da sağlayacak.

Gelecek yenilenebilir enerji, akıllı şebekeler ve depolamayla yeniden kurulabilir. Dünyanın kurtuluşuna kesin çözüm budur. Karadaki ve denizdeki rüzgâr türbinleri, kurulacak GES’ler ile güneş panellerinden elde edilecek enerji dünyanın ömrünü uzatacaktır. Ayrıca üretilen enerjinin yerel merkezli toplanması, akıllı dağıtım ve akıllı kentler geleceğin enerji üretim projesidir.

Bu enerji üçlemesi makaleleri; Dünya Enerji konseyinin en önemli etkinliklerinden, İstanbul’da gerçekleştirilecek ana teması “Yeni Ufukları Kucaklamak” olan 23. Dünya Enerji Kongresi öncesinde yayımladık.”

Bakalım küresel bir bakış açısıyla katılımcılar,sanayide öncü liderler, uluslararası örgütler, medya kuruluşları, üniversiteler ve enerji sanayii birliklerinden 10.000’den fazla enerji lideri,  enerji sorunlarını ve çözümlerini nereye bağlayacaklar.

Bekleyip göreceğiz… 

6 Ekim 2016 Perşembe


FESLEĞEN ÇİÇEĞİ

FESLEĞEN ÇİÇEĞİ

Darağacına çekildim sanki
enfes bir geceden sonra
sonsuzluğa.
Yanıma düştün nefes nefese
fesleğen çiçeği
ve yarını çekiyorum kalın misineli çapari takımıyla
nefessiz.
Rastgele günlerdeyim.
Hayıflanmamak elde değil
çok yıllar var boşa geçen çok.
Kocaman adamım içimdeki çocuktan çekiniyorum hala
ve çekiyorum.
Anamı özledim yine en önce
sonra babamı.
Ve tüm ailemi vedalarda.
Yarından sonra
karalahana çorbası ve mısır ekmeği buğusu
hamsi tavaya doyma mevsimi.
Doydum olabildiğince o gece
çekildim darağacına sanki
enfesti rüya
fesleğen çiçeği.
Şehirlerin kraliçesinden epeyce uzakta
deniz battaniyeli bir memleketteyim şimdi.
Köşe bucak hasret gecesi
imkansız kavuşmalar limanındaki yolcuyum.
Dalgalanmalar imzasız sunuldu.
Savruldum gittim al mendil sallamalara
solladım evreni.
Fesleğen çiçeği kokuyordu kesme taş kaldırımlar
Ve yarım kalan tüm sevdalar
Kokladıkça ayıldım.
Nefes nefese yanıma düştüğünde anladım
büyüklere masallar niteliğindeydi yürek burkan ayrılıklar.
Bir boş anımdı yakalandım semaya
tek kurşunla vuruldum alnımdan
alın yazım silindi
Alın terimle döküldü tüm aykırılıklar.
Sıksan bir damla kanım akmaz şimdi.
O yüzden hala sessizliği yaşıyorum
sensiz ve nefessiz
sonsuzluğu.
Yanına düştüm nefes nefese
fesleğen çiçeği
fesleğen çiçeği kokuyordu tenin.
Sihirbaz ressam altın fırçasını dokundurdu rıhtıma
duruldu manzara
sanki darağacında gerildim.
Sinyaller perdesinde simler çatladı.
Bir süs iğnesi gibi narin yalımlı çalımlı bir isim
nefes nefese yanıma düştün.
Taş plaklarda ayni hüzün şarkısı.
Enfes bir geceydi
vedalaşacağım helalleşeceğim anılarımın her zerresiyle
nur düştü kararmış denize
binbir hevesle
doğruldum.
Sadece ben gördüm sanki o ebedi düşüşü
yalan değil
hayatta tuzlu suları yutmak da varmış
şerbet gibi.
Hafsalamı toplayamadım sanki bir an
bir düş ki en aykırı
ve de en güzel.
Düştüm.
Olsun varsınlarla geçtim sınırı
ne kapris ne hırs
öylesine çocuksu.
Memleket manyağıyım ya düşesim
düşesim gelir çakıl taşlarına takılıp
arada bir.
Bir düş ki fesleğen çiçeği
yosun kokan kireç beyazı bir taşlıktayım
elinden tutup gezdirdiğim çocuk çelimsiz mi çelimsiz
kepçe kulaklı ve kirpi saçlı
çipil gözlü çırpı bacaklı
dişleri sarı ve paslı üstelik aralıklı.
Çok yıllar var onu anmamıştım
ansızın karşımda buldum
Enfes bir geceydi fesleğen çiçeği
Şimdiye denk düştü.
Paraşütle indi sanki anılar limanına tek parça
ben ipini çekemedim paraşütün bedenim paramparça.
Hayata çakıldım çivi gibi.
Hırslanmamak el değil ama böyle
çekildim darağacına sanki.
Çok yalanlarım var sanki
soba borusuna saklanmışlarım zulam
korkmuyorum.
Kocaman kadın içindeki çocuktan korkuyor sebepsiz
oltaya takılmış yarınlardan besleniyor
ve güncelerimde bir nokta sahanlığı
oraya yerleşiyor.
Ne kadar kaçınsam da hatırlamamak elde değil
yıllardan sonra ayni hava
ayni mermer taşlı sokak ve haylaz çocuğum.
Yıllar var ki boşa geçmiş hovardaca harcanmış yollar.
Fesleğen ayni fesleğen çiçeği.
Ay sulara vurdukça hazırlanırım ben geceye
koca kadınlar çabucak kaçarlar denizden
dolarlar ciğerime.
Ardından fesleğen kokusu.
Hayıflanmamak elde değil çok yıllar kalmadı elimde.
Nefes nefese yanı başıma düştüğünde
fesleğen çiçeği kokuyordun
enfes bir geceydi.
Ve ben ilk defa korktum.
Darağacına çekildim sanki…


5 Ekim 2016 Çarşamba


ELEKTRİK ENERJİSİ SAVAŞLARI…

ELEKTRİK ENERJİSİ SAVAŞLARI…

Enerji dünya uygarlık tarihinin başlangıcıdır. Tarihsel sürece hem iyi bir zemin hem de kıtaları bağlayıcı bir yol ve en sarsılmaz köprüdür enerji. Yine tarihle sabit uygarlığı ve uygarlaşmayı tehdit eden ve yok eden, lokal veya büyük savaşlara temel neden de enerjidir. Dünyayı şekillendiren, siyasi veya ekonomik açıdan bağımlı veya bağımsız tüm ülkelerin ekonomilerini ve yönetimlerini belirleyen de emperyal konumda işleyen ve işletilen enerji şirketleridir. Yani enerji dünyayı yöneten en büyük güçtür.

Enerji ayni zamanda insanlığın gelişiminde ve yaşam kalitesinin yükselmesinde, yükseltilmesinde en temel girdi olarak aktif rol oynar. Günümüz yaşam standardını belirleyen birincil ölçüdür. Ayrıca üretiminin yanı sıra tüketimi ve kullanımındaki özen ekonomik yaşam için çok önemlidir.

Çünkü diğer tüm enerji kaynaklarının elektrik üretiminde hammadde olarak kullanılabileceği ve kullanıldığı bir gerçektir. Ve bu günden yarına elektriğin çok önemli ve başta gelen bir enerji kaynağı olacağı da açıktır. Son yıllarda modern yaşamda elektriğin payı en yüksek seviyededir. Öncellikle bir ekonomik olgu olarak elektrik enerjisi üzerinde ciddiyetle akıl yorulmalıdır.

Enerji alanında yapılan istatistiklere göre özellikle son 25 yılda dünya enerji tüketimi % 56 artmıştır. Bu veriler ışığında yapılan hesaplamalara göre gelecek 25 yılda dünya enerji tüketiminin artı % 33 oranında bir yükselme göstermesi olasıdır. Bu enerji tüketiminin en yaygını ise elektriktir.

Dünyadaki toplam enerji tüketimi içinde elektriğin payı %19 civarındadır. Bu oranın 25 yıl sonra %76 olacağı öngörülüyor. Bu saptamalara dünyada hala 1,3 milyar insanın elektriğe ulaşımı olmadığı da eklendiğinde rakamların nereye varacağı ortadadır. Tüm dünyanın elektrik enerjisiyle buluşması dünyayı yöneten yeni bir ekonomiyi de ortaya çıkaracaktır. Elektrik enerjisi.

Elektrik üretiminin yanı sıra elektrik tüketiminde verimlilik üzerinde durulmadıkça, hassas olunmadıkça makas açılır. Kişi başı enerji tüketim hacminde dalgalanmalar, boşa harcamayı özendirme ve israfçı bir tüketim politikası geleceğin dünyasını toptan enerji kaosuna sürükleyebilir. Şimdiden enerjiyi üreten ve tüketen bağlamında ulusal ve uluslararası bilinçli yapılanmalar kurulmadıkça yarınlarda bölgeler değil tüm dünya savaş içine çekilebilir.

Bu gün petrol için petrol bölgelerini kana bulayan savaşların ve diplomatik oyunların, yarınlarda elektrik enerjisi üzerine çıkabilecek savaşlara, kaotik ve ekonomik yaptırımlara dönüşeceği de açıktır.

Yakın gelecekte tüm dünyayı bekleyen yeni enerji paylaşım savaşı komplo teorilerini boşa çıkarmak için enerjiyi polarize etmek, enerjide küresel dönüşümler sağlamak için çalışılmalı, yeni enerji sistemleri ve yenilikçi fikirler doğrultusunda pratikler denenmelidir. Enerjide kaynağın yeterli olması için, üstün teknolojiler kullanılması ve enerjinin ucuza mal edilip insanlara daha ucuza sunulması yönünde çözümler geliştirilmelidir.

Bu yüzden enerjide dönüşüm süreci dünya sathına yayılmalıdır. Aslında enerjide dönüşüm öyle kolay olmayacak, kolay alışılmayacak, maliyetli bir süreçtir. İlle de değişim aşamasında mevcut düşünce tarzında direnmemek gerekir. Elbette her ülkede yerli yabancı, küçük büyük boyutta yatırım yapmak isteyen ve yapan, risklere girip para kazanmayı arzulayan girişimciler mevcuttur. Bilinmesi ve gözetilmesi gereken serbest pazar ekonomisi içinde bir ülkeden diğerine aktarılan teknolojilerin verimliliği ve kalitesidir. Sadece kar amaçlı veya atıla düşen aktarımlar ile enerji kaosu çözülemez. Özellikle büyük sermayenin denetiminde ülkeler arasında işletilen uzun veya kısa vadeli kredilendirme sisteminin hayata geçirdiği projeler enerjide bağımlılığı iyice tetikler.

Bağımsızlık ise projelerin bedelini ödeyebilme ve kurulan sistemin çevreye verdiği zararların olumsuz etkilerinin minimize edilmesiyle olur. Dünyada doğanın korunması için bir duyarlılık oluştuğu asla gözden kaçırılmamalıdır. Üretilen ve tüketilen enerjinin iklim değişikliklerine direkt veya endirekt etkisinin olduğu yadsınamaz bir dünya gerçeğidir. Bu yüzden enerjinin tarzı ve arzı noktasında güvenliliği sağlanamıyor ve doğaya olumsuz etkileri yok edilemiyor ise sınırlandırılması gerekir.

Değişim odaklı gösterilen ancak doğayı tüketen, doğayı olumsuz etkileyen projelerle enerji gemisi yüzdürülemez. Enerjide kendi kendine yetme gayesi güdülerek, çözümler bulunması çok zor görünüyor ama bir yerden de başlanmalı diyerek cennet köşesi coğrafyalarda akarsuları can suyuna kadar sömüren HES kurmakla da enerjide dönüşüm süreci başlatılmış olmaz.

Bu günden tezi yok toplumsal ve tarihsel değerleri de gözeterek hayat kalitesini de yükseltecek öncelikle sürdürülebilir enerji kapsamlı, enerji değişim sürecine yön verecek tarihi hamleler yapılmalıdır. Enerji piyasalarındaki yenileşmeye hazırlanmak ve değişen çağa uymak enerjide yeni çözüm yolları arayışının ilk basamağıdır.

Tersine bekleyiş ise ileride çıkması muhtemel elektrik enerjisi savaşlarında zayıf halka olmak demektir…

4 Ekim 2016 Salı


ENERJİ VE SÖMÜRÜ…

ENERJİ VE SÖMÜRÜ…

Her yapılanın enerji için olduğu saklanarak, bir takım yapay nedenler gösterilerek, yeraltı enerji kaynağı yoğun bölgelerin egemen güçler ve lokal işbirlikçileri ile ne hale getirildiği ortada. Dünya büyük sermayenin direktifleri ve projeleri doğrultusunda küresel bir hapishaneye dönüşmüş durumda. Ve toplumlar da topyekûn tutsak.  Egemen sermayenin bu enerji kaynağı bölgelere dayattığı kaos, iç savaş, savaş, şeytan üçgeninden kurtulmak için bölgesel değişimler doğrultusunda yeni enerji politikalarının geliştirilmesi de kaçınılmaz. Yani enerjideki özgürleşme toplumları da özgürleştirecek temel etken.

Yoksa dünyada belli coğrafyalarda enerjide dönüşüm çalışmalarının üstün getirisi görmezden gelinerek eski kıtanın enerji kaynağı bölgelerde her koldan incelikli projelerle tutsaklaştırma devam eder. Bu bölgeler ekonomik, sosyal ve siyasal gerileştirme ile içinden çıkılamayacak krizlerle baş başa kalır. Vahşice sömürülür, içi boşaltılınca da yakası bırakılır ve yalnızlaştırılır.

Enerji üretimi ve üretilen enerjinin üretimde kullanımı birbirini tamamlayan bir olgudur. Son tahlilde metalaşan enerjiye sahip olma kavgası ise insanlık tarihiyle koşut daima var olmuştur, var olacaktır. Özellikle Sanayi devrimi ile gelişen ve biçimlenen dünyada enerjiye mahkûmiyet iyice artmıştır. Enerji, üretim ayni zamanda da tüketim enstrümanı olduğundan enerjiye gereksinim devrim sonrası üst düzeye çıkmıştır. Uzun yıllar üretimde kömür kullanılmıştır. Giderek artan kömür ihtiyacı madenlerde zehirlenen ve biten çoluk çocuk, genç yaşlı emekçi hayatlar bırakmıştır. Ve dibi oyuldukça açıkça doğal felaketlere uğramış kentler yaratmıştır. Enerjiye ulaşma ve enerji üretimi resmen bir sömürü aracına dönüşmüştür.  

Aynı zamanda bu doymaz enerji üretimi, insanlık adına bozulan dengenin düzenlenmesi amacıyla yeni hakların da ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ancak uzun mücadeleler ve nice bedeller sonucu elde edilen bu haklar bile sömürüyü ortadan kaldıramamıştır. Dünya paylaşım savaşları ertesinde oluşan yeni ekonomik sistemler bile sömürüyü bir nebze azaltmış ama hepten yok edememiştir.

1950’li yıllar petrolün enerji kullanımı ve tüketiminde öne çıktığı yılların başlangıcı olmuştur. İşte o yıllardan itibaren egemen güçler-petrol tröstleri petrol çıkan bölgelerde, petrolü bedelsiz veya daha az bedelle kullanmaya yönelik emperyalist politikalar geliştirmiştir. Özellikle 73 sonrası baş gösteren petrol sıkıntısı dünyayı başka enerji kaynaklarına yöneltse de belli bölgelerde mevcut petrol bölgeleri ve çevresi emperyalizmin denetiminde şekillenmiştir. Kapitalizm çeşitli versiyonlarını dayatarak sömürünün sürdürülebilirliğini de kolaylaştırmıştır.

Son otuz yılda nükleer santraller kurulmasının ve nükleer enerji üretiminin dünyayı hangi sona yaklaştırdığı da ortadadır. Temiz kömür ve fosil yakıtların bile iklim değişiklikleri yarattığı düşünüldüğünde 90’dan itibaren farklı modeller geliştirilmiştir. Sırf bu yüzden büyük üretim kartelleri enerjide toplumsal maliyeti değişik ülkelerin üzerine yıkarak, maliyeti onlar üzerinden hesaplayarak yeni politikalar geliştirmiştir. Dünya kapitalizmini yönetenler özellikle geri bırakılmış ve gelişmekte olan ülkelere zararlı gördükleri için vazgeçtikleri ve atıl hala gelmiş enerji üretim sistemlerini ihraç etmişlerdir. Yani enerji bağlamında sömürü aynen devam ettirilmiştir.

Geri kalmış ülkeler sırtından güncellenen hesaplarla enerjide yeni çözüm yollarının arandığı son yıllarda enerjide dönüşüm başlatılmıştır. Çünkü gelişen dünyada toplum ve siyaset enerjide çevreye uyum istiyor. Tüm dünya çevreye zarar veren enerjiler ve bu enerjilerin üretimi hakkında gittikçe daha da hassaslaşıyor. Üretilmesi bir yana enerji dağıtımının güvenirliği dahi üzerinde durulan diğer bir konu.

Bu yüzden ileride üretimi fosil yakıttan yenilenebilir enerjiye geçişi sağlayacak çeşitli yöntemler geliştiriliyor. Lokal sorumluluklar vererek ve alarak karbondan arınmış enerjilere itibar edilmesi planlanıyor. Bu hızlı gelişmeler gelecekte yenilenebilir kentlerin de kurulacağı bir ütopyaya doğru sürükleniyor. Gelişen dünyada artık çok şeyler kolayca yapılabilir. Ülkeler bölgesel ölçekte başlayarak kendi enerji dönüşümlerini başlatabilir. İleri teknoloji ile enerjide yeni çığırlar açılabilir. Tüm bunlara karşılık bölge aktörlerine bölgesel sorumluluklar yükleyen ciddi yatırımlar henüz yok.

Büyük sermaye hala adı büyük projelerle petrol bölgelerini sömürmeye devam ediyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder