DURUŞ KAYBI, GÜLMEK AYIBI…
Hayatta çoğu kere ‘Güleriz ağlanacak halimize’…
Bu söz kahır yükü hayatın içine içine sarkar ve sessizce sızar. Sonra eylemsel düzeyde kılcal damarlar yoluyla doğrudan en ücraya dek bulaşır. Ve dış yüzey dâhilinde yaygınlaşır. Yani ‘Gülmek bulaşıcıdır’ şekline dönüşür söz birliği edilmişçesine. Öyle ki hassasiyetle sürdürülen olumlu ne varsa bir kalemde silinir. Özenle verilmiş duruş bozulur ve kayba uğrar. Eğrisi doğrusu sıradan bir gülümsemeyle veya yerli yersiz gülmek ayıbıyla yıkılır zor bir hal kazanılmış dik duruş.
Duruş, oturuş, kalkış, konuşma, susma ve pusma merkezli hal ve hareketler insanı insan yapar. Yokluk ve çokluk bilinci bir yana geliştirilen beden diline bakılarak zatı muhteremlere sempati veya antipati beslenir. Sempatiyle karışık bir batımda doğan ve batıya kayan bir düzlemde eşsiz benzersiz kahraman olunur. Ancak insanın döneme uygun ve şartlar gereği lanse edilen tavrına kıymık batsa kıyamet kopar. Batış başlar. Beklenilmez boyutun ötesinde maskaralık başladığında ise her şey göze batar.
Dik duruş dik olmak daima bir kuş misali göçerliktir. Göç hazırlığına deniz kıyısı uyanır ve sanal gerçekliğe direnir. Bir an gelir güçlü hissi vermesi gerekenler de diklenemez. Veya yalandan diklenir. Tüm diklenmeler basit bir hatayla zayıf desteğe dönüşür. Ve pozisyonu korumak zorlaşır. Zamanla da önemsiz hissi veren bir atmosferde kaybolup gitmekle sonuçlanır yapay diklik. Ama bazen enine dikine kurulan kuleyi ağız dolusu kahkahalardan taşan davetler yerle bir eder. Yersiz bir tebessüm dahi bütün sihri bozar.
Yani ‘Gülmek bulaşıcıdır’ bulaşır ve ‘ağlanacak halimize güleriz’. İşte bu oldu...
En iyi sihirbazların bile şapkadan çıkaramayacağı denklikte, bazen hayatın resmini ucuz esprilerle mal ettiği yalanlarla cilalayanlar ve dünya âlem bildiği halde malum olaya kılıf bulanlar bir araya gelebilir. Dik duruşun devamı için bulunmaz bir fırsattır. Ancak metazori de olsa hiçbir şey olmamışçasına inci porselen dişler göstermek affedilemez bir vakadır. Dik duruş zaafı hangi mühürsüz zarfın içinden, hangi lafın gözünden çıktığı belli iken bu gülüş ayıbı, dik duruş kaybını resmen tesciller. Her yerde herkese diklenmeyle öne çıkanlarla ve çıkarılanlarla bir kerede olmuş olsa bu ziyadesiyle ziyankârlık zirve yapmaz. Sadece taban ile tavan arasında git gel yaşatır.
O yüzden dikkati elden bırakmadığını her yerde usulünce göstermek gerekir. Dik duruş profilini başka formülerle dimdirek yaşatmak gerekir. Yaslanmak türküsüyle yaranmak da, kambura yatmakta hoş olmaz. Hoş duygular yaratması da beklenmez. Sürekli en küçük zaman dilimine hapis olmak, olurken de yanılmazlık ve topluma uyum sağlama alışkanlıklarının kayboluşu güdümlenir böylece.
Tersinden yüzünden ne kadar bakılsa da tek cümledir dişe dokunan; otuz iki diş göstermekle dost olunmaz, dost kalınmaz. Posta düşen yalnız ölme yarışıdır. Dostane yarısından fazlası uyanışta olduğu besbelli bir sarmalda hala ‘ağlanacak halimize güleriz’. İşte bu olmaz…
Yakın uzak çekimlerle takınılan eda ve tavır yaşam yüklerini de biçimlendirir. Hafifletmez. Her şey yolunda giderken beden bilinden hiç haz etmeyenlerin dediğine gelinir. Ne düşünür neler düşünülür bu saatten sonra hiç fark etmez ama dik duruş platformu zedelenir. Bu saatten sonra çok dakik olmak bile zevatı kurtarmaz. Hep tetikte beklemek de yaşanmışlığı unutturmaz. Ayrıca bitmesine bitmiş gözüküyorsa da, varsa yoksa bu denli gerilmiş bir ortamda orta malları ile ortaklık edercesine incilerin dökülmesi dik duruş ile asla bağdaşmaz.
Bağlanışın etrafındaki sır perdelerini arayanlar gerçeği görür. Övünenin, sövülenin, dövülenin artık korkutulması aşamasında tanı yanlışlığıdır dişe çalan. Şikâyet etmeden etmemeliyken ezrailden korkmazlık da yalan olur. Oldu bitti, geçti gitti ve durum değişti merkezli cakalanmalara sabit duruş şartı ileri sürülmesi de. O nedenle daha da gülünecek hallere düşmemek için gülmek ayıbına düşmemek gerekirdi.
Şimdi ne lazımdır unutuşun kitabının yazılması. Yazılırken dik duruş bölümü de yeniden gözden geçirmelidir. Hiç gereği yokken karşılıklı gülüşmeleri icra edenler de senlik benlik yapılmaksızın kitaptan çıkarılmalıdır.
Yoksa daha çok ‘güleriz ağlanacak halimize’…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder