9 Haziran 2014 Pazartesi

MUHARREM EROL-06/2014



VURUŞUYORLAR-BÖLÜŞÜYORLAR BABAM…

Zavallı halkımız umudunu lotoya, ganyana, iddiaya bağlamış girmiş kupon yatırma sırasına. Bilmiyorlar ki beyzadeler, yakınlar çok önceden çekmiş kurayı, paraları kasalara sığmıyor.

Rahmetli Mahsuni Şerif bir türküsünde “Soyulmadık derimiz kalmıştı, soyun babam soyun, meydan sizindir. Bugün sizin ama yarın bizimdir” demişti. Hiçte öyle olmadı. 40 yıldır bekliyorum halkın iktidarı kurulacak diye. Emekçi hakkını alacak diye. Yinede umudum bitmedi. Umudumuz bitmedi…  
                                                         
Bir mağdur edebiyatıdır gidiyor. Malı götürenler, boğazımızdaki son lokmayı da alanlar bir ağlıyor, bir gülüyor, bir ağlıyor. Somali diyor, Gazze diyor gariban halkımız acıyıp hem oy veriyor, hem para veriyor. Yetmez ama evet diyenlerle yoksulluğu, yolsuzluğu ve yasakları artırıp rekora gidiyor. Bu acıları bir şiir dindirir belki:

Aşık  Hüdai diyor;

 “Adam sandık ayı çıktı, mazlum sandık dayı çıktı.
  Ortaya bir sayı çıktı, ben bu denklemi çözemedim.”

Bu kavram kirliliğinde milletin anasını alıp, allayıp-pullayıp tekrar babasına satıyorlar. Kafaları karışık, alan –satan belli ama ya paralel devlet varsa, ya kumpas varsa. Non Lineer denklemler gibi kompleks gözüken problem aslında çok basit sormak lazım:

-Benim gibi bir emekçinin 200 yılda kazanamayacağı dokuz trilyon ayakkabı kutusunda ne arıyor? Bu para kimin parası?

-Şehirlerin merkezi, en güzel yerlerini kim parselliyor? Kimler evinden, yurdundan ediliyor?

-Gezi parkı’nda, Kızılay da Gündoğdu da, Mersinde, Eskişehir de ülkenin her yerinde ne oldu da bu halk dövülüyor, biber gazı yiyor, gözler kör edilip gençler öldürülüyor.

Daha binlerce soru sorulup cevap istenebilir ama cevabı halk ozanı Ali Kızıltuğ versin;

“Ankara da dörtyüz elli beşyüz  tosun, Hepsinin öyle olduğu kesin
 Bunlar neyi yer bir düşün, Bölüşüyorlar babam bölüşüyorlar.”

Bu halk talanı, yalanı hak etmiyor. Baksana hepsi kınalı kuzu gibi tribüne çıkmış; okulları, madenleri, ülkeyi parselleyenleri seyrediyor. Malı götürenler mal çok olunca anlaşamayıp aralarında kavga çıkınca hâkim-savcıda işin içinden çıkamıyor. Delile belgeye bakıyor çalmış, alabildiği kadar almış. Polis yakala-bırak, bırak-yakala ikileminde şaşırmış. Allahtan “Çarşı her şeye karşı.” Karşı yaka da var Allahtan…

Bende bir şubat akşamı kara kışında cebimde yaz güneşi, dudağımda uzun samsun, önümüzde yerel seçim süreci, köşe başında üç beş serseri sokak lambası, harfler ile barbut atıyorum.

Ve gelecek günler adına şimdi daha ne yalan söyleyecekler diye beyhude düşünüyorum…
 


ACININ TEBESSÜMÜ OLMAZ!

Düşünmenin değil Düşünmemenin serbest olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Hayal satmanın ise bir bedeli yok, bedava.

Sanırsınız her yer gül bahçesi, herkes mutlu afişlere, bilbordlara bakarsanız. Televizyonlarda, basında saadet zinciri ile birbirinize bağlanmış, titanistler, numaracı takımları aklanmış, paklanmış bir vaziyette; Ada, pafta, parsel, kentsel dönüşüm, ucuz ev, rantiye, şantiye yollarda zaptiye ile günler geçiyor.

Faşizmin resmisini bıraktık, sivili geldi. Sonuç değişmedi. Acılar acımasızca devam ediyor.

Azı dişlerinizle acıyı ezdiğinizde benlerin bensizliğini, biz olamamanın yalnızlığını yaşıyoruz. İnsan Kasapları dev adımlarıyla yürürken yollarda sessiz çoğunluğunu düşünceleri dört duvar arasında kaldı.

Umutlar başka bir bahara kaldı. Her acı başka başka ağıtlar yaktı. Anladık ki;

“ACININ TEBESSÜMÜ OLMAZ! “…

Cebimize girmeyen, giremeyen banknotların ayakkabı kutularında saklandığını gördükçe fakirliğin yoksulluğun yeni değil babadan kalan miras olduğunu görürsünüz. Dönüp te yüzümüze bakmaz, sanırsın varsılla kardeştir. Geceleri bile uykuları bölen ekmek savaşı, yaşamak savaşı, bölüşememenin adaletsizliğinde yokluğa ve yoksulluğa alıştırır. Birilerini yolsuzluğa alıştırdığı gibi.

Eşitlenirsiniz bir anda, binlerce milyonlarca insan. Emek zammının en yüksek faizin orantısında günde bir simit parası bile olmadığını görürsünüz. Emekçi, işçi emekli haydalayarak yapılara harç çekerken bu kıt akımla diyorum ki;

“Egemene bağış yapın”…

“DOYUN BABAM DOYUN, NASIL OLSA BİR SÜRÜ KOYUN”…

 Zenginle yoksulun evrenin var oluşundan beri ortak olduğu yıldızlar, ay güneş, hava korkarım gelecekte yeni bir ayrışma sebebi olmaz. Çünkü ortak olabildiğimiz sadece bunlar kaldı elimizde.

Yollarımız ayrıldı polisimiz, savcımız, okullarımız ayrıldı. Paralel devletimiz var, iç – dış mihraklar var, trilyonlar, katrilyonlar kazananlar var.

”Delikanlılığa verin “ …

Uçak alıp satanlar var, sınıfta kalan insanlığımız var. Merhamet, vicdan fakirin hanesinde seyahat ederken 50 bine köpek alıp, satanlar var…

Öyleyse sormak lazım; değerimiz Kaç? Bizim…


HALKIMIZ ALIŞIYOR ALIŞMASINA DA BAŞKA ESENLER YOK…

1980 ‘den önce rahmetli Nadir Bayır, Mustafa Yumak ve Çetin Aksoy’un Belediye Başkanlıkları zamanında Dörtyol-Atışalanı arası minibüsle yolcu indir bindir dahil en fazla 10 dakikaydı. Şimdi ise sinir katsayımızın dayanma gücüne ve trafiğin tıkanma durumuna bağlı. Sen de bir saat ben diyeyim yarım saat nasıl olsa:

-“Esenler Belediyesi çalışıyor, halkımız alışıyor”.

Alıştık gerçekten beton yığınlarına, çarpık yapılaşmaya hızımızı alamadık, parsel bırakmadık. Kemer mezarlığının yarısına bile bina diktik.

-“Dik dur eğilme bu millet seninle”!

Dere tepe düz gittik belki de az gittik, Havaalanı mahallesinden başladık, Oruç Reis, Tuna, Çifte Havuzlar yetmedi,  Yavuz Selim adına kentsel dönüşüm koyduk. Sıra Dört yolda,  Nene Hatun mahallesine geldik. Diğer ilçelerde rezidanslar var bizim neyimiz eksik. Tokimiz var belediye meclisi üyesi müteahhitlerimiz, Her ikisini olmaya heveslenen adaylarımız var.                                                            

Büyükşehir Belediyemiz var.

–“Büyükşehir çalışıyor, (Hedef 2053) Halkımız hep alışıyor.”

Otagarı, hızlı tramvayı Bedrettin Dalan yaptı, Alt yapıyı Nurettin Sözen yaptı bu da bişey mi bizde nüfusu katladık. Bununla birlikte çağ atladık. Belediye binamızı, Kaymakamlık konağımızı 20 yılda dünya rekoru kırarak inşaatına başladık, inşallah yakında açacağız. Müteahhitlerimizin uhrevi işlerine rağmen bu başarıyı gösterdik.

”  Ağzı olan konuşuyor, Halkım bu işlere alışıyor”.

Mevcut belediye binasını yıktık, Hasip Dinçsoy ilkokulunu yıktık peki  ne yaptık. Dört yolu trafiğe kapattık, Atatürk heykelini ucube  yapıp bir köşeye attık. Hedefimiz Esenler İbrahim Turhan Lisesini yıkmak olmalı, nasıl olsa bir ikincisini yapmadık.

“Mikrofonu kapan konuşuyor,  halkımız hep alışıyor”.

-İçimiz yanıyor, kent olamadık, kentlileşemedik, kentleşmeyi rantla karıştırdık.

Şuayip Vardar’la, Ünaldı Özsoy’u emekli ettik.  Bir Hasan Ayar kaldı. Dalyanlarla, Hoşmenlerle, Gürseslerle ev sahibiydik. İsmet Taşkın, Genç Ali Kaya, Emin Duman, Ali Halbiş, İbrahim Çağlayan, Sevdakar Demir ve niceleri geldi geçti. Hepsi bir hoş sada bıraktı. Demek ki: Bizler gibi Esenlerde yaşlanıyor. Ne diyelim artık.

 “Ceketin kolu yok, geçimin yolu yok”.

“Bu işlerin sonu yok…”

Esenlerin bir tarihçesi çıkartılır, umarım daha güvenilir daha yaşanabilir bir Esenler yaratılır. Eskiden gökte yıldızlarımız vardı. Şimdi ampullerimiz var eskiden Ferhat Paşa Çiftliğinden süt alırdık. Şimdi marketten süt alır olduk. Bu günkü fakirliğimize baktığımızda eskiden ne kadar zengin olduğumuzu anlıyorum. Daha yazacak çok şey var ama şimdilik bu kadarı yeterli.

“ İskele sancak buraya kadar ancak”…


 AMALAR VE SAĞIRLAR ÇARŞISINDA AYNA SALLAMADAN…

Uzun bir süreden beri Esenler’de olmamama rağmen siyaseti ve Esenler’deki gelişmeleri Yerel Basın aracılığı ile çok yakından takip ediyorum.

Sözün özü, “kimse körler çarşısında ayna sallamasın, sağırlar çarşısında da gazel okumasın, akıl akıldan üstündür”  ve bizimde Esenler adına söyleyeceklerimiz,  ifade edeceğimiz gerçekler, iddiada bulunacağımız sosyo-siyasal birikimler var.

Ayrıca bizi bilenler bilir, biz de onları biliriz…

Esenler Yıllardır dışarıdan yönetiliyor

Dört dönemdir AKP zihniyetinin yönettiği Esenlerde nefes alacağımız alanlar kalmadı. İlçenin toprakları parça parça satılarak, bir şekilde Esenlerin geleceği karartıldı, karartılıyor.

Burada üzerinde durulması gereken iki hassas konu var. Birincisi Belediye Başkanı ve Belediye Meclisi Üyelerinin çoğunluğunun Esenlerli olmayışı, Esenler dışından oluşudur. Yani Esenler Yıllardır dışarıdan yönetiliyor.

İkincisi ise mecliste yeterli ve aktif muhalefetin yapılamayışıdır. Belediye Meclisi üyelerini ki çok yakın tanıdıklarım da var içlerinde dikkatle izliyorum. Çok dertliler ve devamlı sayısal azlıktan, azınlıkta kalmaktan şikâyetçiler. Ama böyle bahanelere sığınmak ve beyanatlar vermek onlara hiç yakışmıyor.

Esenler’e Hiç Katkısı Olmayanlar Alkışlanır Olmuş.

Esenlerimize hiçbir katkı sunamayan bir zihniyeti alkışlayan kim olursa olsun aslında kınanır. Övünülen projelerin içinin boş çıktığı görüldüğü halde görmezden geliniyor. Bir kesime çıkar diğer tüm kesimlere zarar oluşturacak çalışmalar planlanıyor ve projelendiriliyor Esenlerde.

Esenler de iyi şeyler oluyor, yapılıyor diyenlerle ileride zarar gören bu halk, oturup hesaplaşacak böyle de bilinsin. Şimdi, beyan ve söylemleri tutarsız başkan ve belediye meclis üyelerinin, tavrı kesinlikle yerel seçimlere ayna tutacaktır. Çok iyi yönetiliyoruz mecliste çok iyi anlaşıp uzlaşıyoruz söylemleri ise bir safsatadır.

Ayrıca çağdaşlaşmanın ve modern kentleşmenin önündeki engelleri kaldırdık denilen kentsel dönüşüm uygulamaları da pekiyi gitmiyor. Ona rağmen Esenler’e hiç bir katkısı olmayanlar alkışlanır olmuş şu garip ilçede.

Şark Kurnazlığı İle Siyaset Yapılıyor.

Şark kurnazlığı ile siyaset yaparak Esenlerin kentleşmesini, gelişmesini, kentlinin kentine sahip çıkmasını önleyen bir tutum hiç yakışmaz yönetenlere. Belediye başkanı yapıyor ise eğer, bu da Siyasi etiğe de uymaz. Meclis üyelerine düşen bu gibi durumlarda gerektiği gibi muhalefet yapmaktır. Esenler’in eskilerine sorun anlatırlar, şehrin menfaati için parti menfaati asla gözetmedik derler.

Uzlaşmacı bir mantık çerçevesinde hareket ederek Esenlerin yok oluşunu görmezden gelmek, ideoloji sahibi olanlara hiç yakışmayan bir davranıştır. Çok ciddi sorunlarımız varken bu sorunlara elle tutulur gerçekçi hiçbir çözüm üretilmez iken ilkeli bir siyaset yönlendiremeyenler de seçimlerde sıfır çeker. Tüm siyasilere düşen Esenlerin bu yok edilişi karşısında yürekli bir duruş sergilemeleri gerekliliğidir.

Büyükşehir Belediyesine, Bakanlıklara Havale Edilen Projelerle Olmaz Belediyecilik.

Şimdi Esenlerde yapılanlara bir bakın hangisi yıllardır seçim bildirgelerinde yer almadı. Seçimlerde halkın yararına yüzlerce proje, hepsi de gerçekçi projeler sıralandı. Hangisi yapılabildi; hiç. Öyle büyükşehir belediyesine, bakanlıklara havale edilerek işin içinden sıyrılınacak projelerle olmaz belediyecilik.

Kimse tutup da aksini ispata çalışmasın, bizde biliriz az çok belediyeciliği. Yok derler ise önlerine yığınla proje koyarız. İlericilik ve yurtseverlik, çağın gerisinde kalarak ucuz ve suni gündemin peşine takılarak siyaset üretmek değildir.

Halkın yararına siyaset yapma biçimi ve belediyecilik bu günü değil geleceği görerek onlu yirmili yıllar sonrasının projeksiyonunu hazırlayıp yapma girişimlerinde bulunmak ve gerekli kaynaklarını da üretmektir.

Ben Bilirim, Biz Yaparız Mantığıyla

Toplumu, halkı, sivil Örgütleri dikkate almadan, sorunlar çözülemez. Halk söz ve karar anlamında etkisiz kılındığında, Düşünce ve ideolojiden tavizler vermesi beklendiğinde sorunlar artar. Anlamak hiç de zor değil yaşanan budur Esenler’de.

Baştan savmacı ve hoşgörüsüzce” ben bilirim, biz yaparız” mantığıyla hareket edilmekte. Sanılmasın ki halk yapılanları görmeyecek, değerlendirmeyecek ve hesaba çekmeyecek. Yerelden genele seçimlerde halkın gerektiğince hesap soracağını da bilmek gerekir.

O yüzden görevlerini iyi ifa edemedikleri halde başka görevlere talip olma hevesi içinde Esenler’e, Esenlerin geleceğine yazık ediliyor.

Sizinde günü gelip önünüzün siyasi açıdan kesileceğini göremiyor musunuz? O gün gelmeden akılları başa devşirmek gerek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder