TELKİN VE NABIZ VE CUMHURBAŞKANI SEÇMEK…
Seçmene göre telkin yolu seçilerek güvenilmesi zor vaatlerin, iddiaların
ve adayların yarıştırılacağı bir cumhurbaşkanlığı seçimi kapıda
bekliyor. Nedense taraflarca nabız yoklamalarıyla boşa geçirilen günlere
imza koymak gibi tarihin diyalektiğine ters bir siyaset yapma biçimi
yeğleniyor. Kurumsallaştırılmamış yığınla kurallar hayatın içine en
ölümcül zehrini akıtırken, karşılaşılan her mubah durumda haklı çıkma
çabasını açıklayacak bir delalet olmamasına rağmen cumhura reislik
taraftarlarca bu zemine çekiliyor.
Ve toplumun iç dinamiklerini bile silikleştirip, klişeleştiren bir seçim
sathı maili ve rol yol modeli izlenerek tükenen güvenler tazeleniyor,
filizlenen umutlar zedeleniyor. Toplum cumhura başkan katında acımasızca
ve anlamsızca belli belirsiz yönelişlere ve yepyeni aldanışlara sevk
ediliyor. Bu sevk ve idare gelip geçici olmasına karşın, hatta mevcudun
sona yaklaştığı biline biline halen iş görebilirlik yalansalı tekrar
tekrar işleniyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimine dönük bu kısır siyasal çalışmalarda biteviye
sadece mevcut yönetimleri aklamak veya yermekle probaganda olmaz. Bu ak
kara kakfonisi sonuçta tavırsızlığı, duyarsızlığı ve tutuculuğu
beraberinde getiriyor. Ve oluşturulan hiç gereksiz kamplaşmalar da
sistemin çöküşünü hazırlamak yönünde bilerek veya bilmeyerek atılan ilk
adım olur. Bu senfonide siyaset treni bu politik salvolaşma modeliyle
yalnızca rayından çıkar ve cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası mevcudun
devamına hizmet eder maalesef.
Ayrıca bu siyaset katarı topluma ne katar düşünmeden verilmiş her aşırı
destek işlenen ağır suça kerhen de olsa ortaklığı ifade eder. Gün doruğa
vurunca, varılan ve varılacak noktayı bilmezden gelmek ise taksirli
suçu asla taksitlendirmez, hafifletmez ve affettirmez. Daha ambalajına
bakıldığında anlaşılan geleceği önceden kestirmek için müneccimliğe hiç
de gerek yok, görmeyi istemek yeter çünkü...
Başka bir deyişle, İktidara gelmenin ilk koşulu olarak görülen oy
avcılığını, oy avcılığını iyi becermeyi, cumhurbaşkanı seçiminde de
kullanmak ilerideki tüm siyasi yarışları da olumsuz yönde etkiler. Halk
da bu menfi etkilenmeyi süreçte hal yoluna koyamayınca ve siyaset
ilkeler ve ideolojiler boyutunda yapılmayınca devlet kurumlarının en
baştakinden en aşağısına hakkınca işleyişi de zora girer.
Yani eksiklikler ve tutarsızlıklar zaman içinde ilkesel doğruları da
yolundan saptıran pragmatik bir programlılığa kayar ve siyasi arenayı
revire çevirir. Lafı evire çevire cilalayanların tüm yetkileri kullanma
hevesinin önlenebilmesinin temel dayanağı ise telkin ve nabız
yoklamaları dışında bir cumhurbaşkanı seçmektir…
Çünkü ‘Akılcılıktan uzaklaşıldıkça Kolaycılık asıl sorundur’ aslında…
Teorisel ağırlık ve ağırlanma tüm eksikliklerine rağmen doğrudur ve
pratikte yanlışları varsa da bir güzel düzeltilir. Yani ağıra çeken
hafiflikten evladır, kollektivistlik. Pratikte hiçbir işe yaramayan
bilgi insanı isyankar yapar. Bu genel doğrulardan standart üstü sapma
ise ciddi adaylaşma ilkeliliğini zedeler ve ilkelleştirir. Bunca
ilkesizlik, kayıtsızlığı ve aidiyeti dahi ters yönde geliştirir. Zaten
değerler önemsenmedikçe, ilkeler ve programlar yetkili organların
kararsızlığına kapı açar, akıl aralar. Kararlı uygulamalarla en net
soruya cevap bulunamayınca da mesele kişisel özgeçmiş ve nitelik
kayırmaları ile nicelik kaymalarına kaydırılır. Toplumu işkence altında
tutmak işte budur işin gerçeğinde.
Ne yazık ki; Seçmene telkin edilen isimler asla tutmasa da, nabızlar tutulur ve halkın beklentisi hiçe sayılır.
Oysa çevresel ve dönemsel tüm özellikler gereğince değerlendirilmedikçe,
gereksinimler açısından tüm incelikler iyice belirlenmedikçe aday kim
olursa olsun hiç mi hiç fark etmez. Standart sapmalar kaale alınarak
belirlenen adaylaşmalar ile katılımın istenen düzeye ulaşacağını
beklemek ve sanmak ise ütopya olarak kalır. Ve seçim sonucunda ütülen
yine top yekûn farklı enstrümanlar kullanılarak ittifaka zorlanan
ideolojiler olur. Kar zar bağlamında ise, İkilemlere dayandırılan
bozulmalar neticesinde doğan karasal panik ile gözetilen, öğretilen ve
öğütlenenleri unutmak ile yararlı olmak arasında sıkışan toplum en büyük
zararı görür. İktidardan gitme endişesi ile her şeyleri yapacağı belli
olanlar ise kardan zarar eder. Şimdiden her şeylerin yapılacağını
yapıldığını görmek ise basiret değildir, her şey alenidir ve denizsel
dalgalardır kıyıya vuran.
Bu vurgun yemişlikle arada kalış ve yaşanması muhtemel eziklikler kurulu
kurultaylı, organlı merkez organlı hazırlanan tüm detayların
bilgeliğini, bilgiçliğini ve tüm imzalanmış bildirgelerin
bildirgeçliğini de bilahare gölgeler…
Bu sahte gölgeler oyununda, cumhurbaşkanlığı seçimi adı sanı açıklanan,
açıklanmayan her kim adayla, birbiriyle her türlü mukayesesi yapılmadan
edilmeden, mukayese etmeden öteye ‘aykırı sayılan veya aynı sanılan’
yarışına döndürülür ise yine alaca karanlık egemen olur. Hal böyle
olunca da vaatlerle oluşan tüm değerlendirmeler asıl değerlemenin,
sollamanın ve sağlamanın doğrulanmasını da engeller. Ve beklenen adalet
ve dahi arzulanan kalkınma on yıldan fazla geçen zamanda bir türlü
gerçekleşmediği gibi ileride de asla gerçekleşemez.
Yani, yeni adillik izahı zor bir yıpranışla bile olsa tekrardan
kepazeliği ödüllendirir ve yetkilenişin suiistimali resmen devam eder...
Toplumda asillerin birbirini dengelemesi de olmadığından bu yarış ülkeyi
düzlüğe vardıran yarış ve varış olmaktan uzaklaşır. Bu tetiklenmeyi
boşa çıkaracak tek etken ise ideolojik kararlılık ve ilkeli duruştur.
Kararlı duruş dürüstlük adresinde ikameti devam ettirenin hakkıdır. Hak
ise halka ve hakka yasal ve tüzüksel kurallar çerçevesinde hizmeti
vazife sayanlara hak ettikleri hakkın sunulması ile haktır. Tersine
durumda hak verilmeyince ve dahi bir türlü alınamayınca da goygoycu
mantıksızlıkla, hesapsız muhasebesiz ve ilkesiz ideolojisiz hedefe
kilitlenme zaman içinde tüm felsefeleri ve hayat felsefesini vacip
kılar.
Karalar bağlamadan evvel, aklı evvel kararlara bağlanmadan evvel; tüm
rasyonel bağlantılar, akılsal saptamalar ve tüm reel yöntemler hangisi
olacak ona bakılmalı, cumhurbaşkanı adayları kim olacak ve olmalıysa,
cumhurda kabul göreceği veya görmeyeceği bağlamında ele alınmamalıdır.
Hep negatif sonuçlar almışlıkla, hep ayni sonuçlar alınacakmışçasına
davranış yanlışlığı, yağarken küpü doldurma yanılgısını ve çatısı akan
bir adaylaşmaya dış gebeliği getireceğinden, davete icabet adabına uymak
şarttır.
"Bu memleket bizim! Bu cehennem, bu cennet bizim! Bu davet bizim! Bu hasret bizim!"...
Bu çağsız, çağrısız yanlışlığa düşmemek için çekinmeden seçmene göre
telkin, nabza göre şerbet, makasıdüş-şeria ya göre cumhura şef adayı
belirlemek siyaset değildir, demek gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder