MAKAM
MAKAM
Sürü kaderi, kaderciliğidir evrensel değerleri, kıdemi, liyakati asla önemsemeyen, gösterişli görkemli maiyete siniş. Yani bedavadan makamlaşma. Ama gün gelir makamı veren alır, bir gün gelir gerçekten zor bela alır…
Gün gelip çattığında makamdan alınmanın verdiği alınganlıkla yağmadan hisselenmek hiçbir savunma mekanizması ile de aklanamaz. Tesiri, esiri, kesri bilenler bu kesik yemeyi de kabullenmelidirler. Ama kabullenemezler. Ayrıca sonuna kadar giden de asla iflah olmaz. Böyledir orman kanunlarından beslenmek. Bunca kederlenmek niye?
Makam ben özelim baştan çıkması ile gözü kapalı imkânlı imkânsız felaketlere de bulaşmaktır. Felekle iş işten geçtikten sonra hesaplaşmaktır, kötü kaderle yüzleşmektir. Ve daima bir günah keçisi aramak ve de göstermektir. Karşılıksız kötülük ayrıntısında takaslar aramaktır. Ama beyhudedir.
Yani kendini aldatma ile büyür makam. Sonra benden yana benden öte ayartıcılığı ile masumiyet şarkı çöker. Makam küçülür. Kurumlanmalar çökerken korkulacak bir şey yoktur esenliği pompalansa da makam halleri asasını şöhret kapısına dayadığından beter korkulur. Anında makamların içi boşalır. Yapay isyan haykırışı ve yıllarca unutulmayacak salvolar kalır zihinlerde.
Ters yüz edilen her şey gibi makamlar da bir zamanlar diye anılır ileride. Siyasal direnişler ve toplumsal eylemler anımsanır da makamları mekanlaştıranlar en haşmetlileri dahi zamanla unutulur. Anımsanmaz. Çünkü asıl olan makamdır. Makamlara sahte istiflerle doluşanlar değil. Sıradan doluşturulanlar değil.
Tuhaf ama böyle işler tarih. Gerçek günü gelir makamlar adam da kurtaramaz. Kendilerini de. Batırır. Çok ileri gidildikçe peşi sıra yenilgiler gelir. Komple heyelanın altında kalınır. özel zeka ünlüymüş gibi görünmelerin topu kompleks batağına saplanır.
O aşamada ne kadar nevrotik davranılırsa da makam elden gider, kayar. Gün dayanır makamı veren alır. Bağlar çözülür. Kapışma başlar. Makam işi sıkı tutanın elinde kalır. Kalır ama keskinleştirilen yazı ve yazgı aralığı daraldıkça daralır. Makas değiştirilecekken makamı içselleştirenler makam adamlığını normal sayanlar kontrol dışına çıkarlar. Bir zamanların azameti kalmaz. Ve minyatürleşirler.
Zaten denge bir kez kaybedilince örtbas etmeler de zorlaşır ve sadece makam zedelenir. Makamı hiç hak etmeyenlerin inatla makamlaştırılması adamdan sanılmayı da beraberinde getirir. Ancak bu adamsılar deneyimlerle sabittir daima makamın gücüne taparlar. Gölgesine girilecek mekân ararlar. Günden güne yapay yanlı tutumlarla makama tutunurlar. Adeta yapışırlar. Ama asla fayda etmez, adamı kazırlar.
Acı son. Gün gelir makam despotik yaptırımlarla avuçlardan kayıp gider. Elde kalan kof şeref haysiyet masallarıdır. Çünkü makam öyle bir şahlanıştır ki baştakini de, etrafını da zehirler. Adamlığı da alnının çatından duvara mıhlar.
İşte sürü kaderciliğinin riski de budur…
Sürü kaderi, kaderciliğidir evrensel değerleri, kıdemi, liyakati asla önemsemeyen, gösterişli görkemli maiyete siniş. Yani bedavadan makamlaşma. Ama gün gelir makamı veren alır, bir gün gelir gerçekten zor bela alır…
Gün gelip çattığında makamdan alınmanın verdiği alınganlıkla yağmadan hisselenmek hiçbir savunma mekanizması ile de aklanamaz. Tesiri, esiri, kesri bilenler bu kesik yemeyi de kabullenmelidirler. Ama kabullenemezler. Ayrıca sonuna kadar giden de asla iflah olmaz. Böyledir orman kanunlarından beslenmek. Bunca kederlenmek niye?
Makam ben özelim baştan çıkması ile gözü kapalı imkânlı imkânsız felaketlere de bulaşmaktır. Felekle iş işten geçtikten sonra hesaplaşmaktır, kötü kaderle yüzleşmektir. Ve daima bir günah keçisi aramak ve de göstermektir. Karşılıksız kötülük ayrıntısında takaslar aramaktır. Ama beyhudedir.
Yani kendini aldatma ile büyür makam. Sonra benden yana benden öte ayartıcılığı ile masumiyet şarkı çöker. Makam küçülür. Kurumlanmalar çökerken korkulacak bir şey yoktur esenliği pompalansa da makam halleri asasını şöhret kapısına dayadığından beter korkulur. Anında makamların içi boşalır. Yapay isyan haykırışı ve yıllarca unutulmayacak salvolar kalır zihinlerde.
Ters yüz edilen her şey gibi makamlar da bir zamanlar diye anılır ileride. Siyasal direnişler ve toplumsal eylemler anımsanır da makamları mekanlaştıranlar en haşmetlileri dahi zamanla unutulur. Anımsanmaz. Çünkü asıl olan makamdır. Makamlara sahte istiflerle doluşanlar değil. Sıradan doluşturulanlar değil.
Tuhaf ama böyle işler tarih. Gerçek günü gelir makamlar adam da kurtaramaz. Kendilerini de. Batırır. Çok ileri gidildikçe peşi sıra yenilgiler gelir. Komple heyelanın altında kalınır. özel zeka ünlüymüş gibi görünmelerin topu kompleks batağına saplanır.
O aşamada ne kadar nevrotik davranılırsa da makam elden gider, kayar. Gün dayanır makamı veren alır. Bağlar çözülür. Kapışma başlar. Makam işi sıkı tutanın elinde kalır. Kalır ama keskinleştirilen yazı ve yazgı aralığı daraldıkça daralır. Makas değiştirilecekken makamı içselleştirenler makam adamlığını normal sayanlar kontrol dışına çıkarlar. Bir zamanların azameti kalmaz. Ve minyatürleşirler.
Zaten denge bir kez kaybedilince örtbas etmeler de zorlaşır ve sadece makam zedelenir. Makamı hiç hak etmeyenlerin inatla makamlaştırılması adamdan sanılmayı da beraberinde getirir. Ancak bu adamsılar deneyimlerle sabittir daima makamın gücüne taparlar. Gölgesine girilecek mekân ararlar. Günden güne yapay yanlı tutumlarla makama tutunurlar. Adeta yapışırlar. Ama asla fayda etmez, adamı kazırlar.
Acı son. Gün gelir makam despotik yaptırımlarla avuçlardan kayıp gider. Elde kalan kof şeref haysiyet masallarıdır. Çünkü makam öyle bir şahlanıştır ki baştakini de, etrafını da zehirler. Adamlığı da alnının çatından duvara mıhlar.
İşte sürü kaderciliğinin riski de budur…
15 Ekim 2017 Pazar
ALDIRMA…
ALDIRMA…
Aldırmam…
Ey solak şair inceldiği yerden koparsa kopsun en asi şiir
veya en sağlam haykırışın tam yarı belinden
yerli yerinden
dirilsin.
İncilendiği yerden de bir batında şairsiz doğsun veya.
Fırat hala genç ve diri
kılıçtan keskin buzdan soğuk ve yardan uzak
yadellerde tuzak üstüne tuzak
yıkılsın.
Dünden ertelenmiş filli eylemler
hababam düşük notlarla sınıf atlamalar
dünya hali aldatmacası ayılmalar
asla kanmam.
Aldırmam…
Aksuya egemen coşkuyla içten içe kaynarım
işte bu kumu çalınan kumlu dere de benim
ben Fıratım.
Fırtına bulutları arasından çıkar akar
Nefti fındıklıklar
üzerindeki demir köprü Çavuşoğlu dönencesi
ölmeden öncesidir.
Karşı yakada pos bıyıklı dostluklar
ve pasaklı kasap
kafa denkliğine dergahtır
tüm sarhoşluklar.
Allem kallem etmeden
at kalem pirzolaları közden ateşe usta
alem adam görsün.
Yarı bitik şişeyi de zuladan çek çıkar
masum bir resim çizeceğim göğe
görgüsüz dümbelekleri dünya alem bilsin.
Bekleşir durur alnımın çatında çağlayan şelaleler
meşhur acısu sürahide buğulanırken
acıkmışım yoluna birader
kekik yeşil soğan ve közde kırmızıbiber eşliğinde
dem vurup demlenirim.
Aldırmam…
Kötü haber tez ulaşır bal ormanına
kim satarsa satsın aklını yüreğini kahpe dünyaya
ben asla satmam dünyada
deli divane dayılanırım.
İnce pazarlıklar diyarında kumpas
hain tuzaklar tezgahında paspas olmaktansa
şu yaslı yürekte memleket sevdası
içlendikçe içlenirim.
Asarlar asmazlar takarlar takmazlar
Aslı budur.
Aldırmam.
Aldırmam…
Yaşlı yüreğim ayet ayet durulmuş
vurulmuşum delikanlılık çağımda
satmışım anasını avradını haspa dünyanın.
Ret etmişim ballı börek dünyalıklarını
Ayılmışım
zerre üzülmem.
Ütopik düşlerden erketelenmiş eylemler kapıda
üşürüm sırtımdaki alev güllesinden
kafilenin ardı sıra yürür
deniz gözlü bir kız çocuğu.
Habire yakamı tutar nasırıma basar
kimin nesi kimin fesi olduğunu
ezelden ebede bilirim.
Yanılmam…
Nasıl mı küskün resmen soluk çiçek ve kaya
Karadeniz ıpıslak.
sanki ıssızlığın sızısı
sevdalıkların ısısı vurmuş dere boyuna
hat boyunda harelenirim
hayaller ardımda.
Hallenirim fakat
hala en güçlüdür üçlü kortejin türküsü
kararan gökyüzündeki mavi boşluklara sığınmış nakaratlarla
dillenir limanlar
limana açık lal pencereler.
Dolduğum rüya Karadeniz
doyduğum hülya koca memlekettir.
Zulamdaki dibi delik şişe şişede balık
Diyar alabalık cennetidir.
Derdiğim zehir ziya bedavaya
çekilmez dertler bedelsiz
adalı aşkı bu çaresiz mi çaresiz.
Bir nefes kader
kederli başta duman ve bir yudum aslan sütü
yanında ayran delisi kaçıklık
yeter de artar.
Koça yakışır hayal kırıklıkları
karanlığı yutar bir tutam dermansızlık
ey deniz gözlü seni düşünüyorum hiç durmadan
inan veya inanma
Aksuya doğan güneş gibi kırmızı.
Yeşile akar ay parçası bir er
her akşam üstünden sabırsız sabahlara
ezelden ebede hür.
Hababam çıldıran uykulu sularla akıyorum geceye.
Kalender kalenin burçlarında habire aynı tutku
son bir fırsat hala var
havada hala nem var.
Geçkin ve sıcak ve keskin bıçak şahdamarıma yakın
sürçtü ise lisanı harbi
harbiden sürerim kıyıları
anılarımın topal eşeğini doruklara.
Dünden örselenmiş yüreğim
öylesine öksüzüm
bu gün yine aynı akıl benzer tarz
yıllar yollar tıpkısı yolcular
yorgun argın dargın ve de baygın
sanki enginde candarmalara enselenmiş
kırılmış yüreğim.
Ha babam de babam daima sana esniyorum ey yaren
eskisi gibi sırsıcak
anam babam estikçe esiyorum.
Aksuyu kıssadan hisse arşınlıyorum
hapşırtan özlemle sırf sana eriyorum.
Yangın yeri her dem memleket
buz gibi soğuyorum buzdan bıçak
bu şehrin sararan iskeletinden
bir fırtına kaçak.
İşte şu al yeşil vadide sensiz sessiz süzülen dere de benim Fıratım…
Resmi yazılarda geçen yaz akşamlarının da farkındayım
Resimde yaşlanan yüzün de.
Aldırmam...
Aldırmam ama bu son fırsatım
doldur kadehleri memleket aşkıyla usta
içmeye doyamam
doyuncaya onu içerim.
Bir kez daha içmeden sarhoş olalım
beyim satılık değil beynim
hala ayık ve ay ışık
kalmalıyım geceden.
Yakıldım yıkıldım sürüldüm
ama yine tam merkezde tam da buradayım
bak şu içine içine kanlı yaşları akıtan dere de.
Üstünde demirden köprü cavusolu tropikası.
İşte o ak sulu dere de benim Fıratım.
Aldırmam…
Aldırmam…
Ey solak şair inceldiği yerden koparsa kopsun en asi şiir
veya en sağlam haykırışın tam yarı belinden
yerli yerinden
dirilsin.
İncilendiği yerden de bir batında şairsiz doğsun veya.
Fırat hala genç ve diri
kılıçtan keskin buzdan soğuk ve yardan uzak
yadellerde tuzak üstüne tuzak
yıkılsın.
Dünden ertelenmiş filli eylemler
hababam düşük notlarla sınıf atlamalar
dünya hali aldatmacası ayılmalar
asla kanmam.
Aldırmam…
Aksuya egemen coşkuyla içten içe kaynarım
işte bu kumu çalınan kumlu dere de benim
ben Fıratım.
Fırtına bulutları arasından çıkar akar
Nefti fındıklıklar
üzerindeki demir köprü Çavuşoğlu dönencesi
ölmeden öncesidir.
Karşı yakada pos bıyıklı dostluklar
ve pasaklı kasap
kafa denkliğine dergahtır
tüm sarhoşluklar.
Allem kallem etmeden
at kalem pirzolaları közden ateşe usta
alem adam görsün.
Yarı bitik şişeyi de zuladan çek çıkar
masum bir resim çizeceğim göğe
görgüsüz dümbelekleri dünya alem bilsin.
Bekleşir durur alnımın çatında çağlayan şelaleler
meşhur acısu sürahide buğulanırken
acıkmışım yoluna birader
kekik yeşil soğan ve közde kırmızıbiber eşliğinde
dem vurup demlenirim.
Aldırmam…
Kötü haber tez ulaşır bal ormanına
kim satarsa satsın aklını yüreğini kahpe dünyaya
ben asla satmam dünyada
deli divane dayılanırım.
İnce pazarlıklar diyarında kumpas
hain tuzaklar tezgahında paspas olmaktansa
şu yaslı yürekte memleket sevdası
içlendikçe içlenirim.
Asarlar asmazlar takarlar takmazlar
Aslı budur.
Aldırmam.
Aldırmam…
Yaşlı yüreğim ayet ayet durulmuş
vurulmuşum delikanlılık çağımda
satmışım anasını avradını haspa dünyanın.
Ret etmişim ballı börek dünyalıklarını
Ayılmışım
zerre üzülmem.
Ütopik düşlerden erketelenmiş eylemler kapıda
üşürüm sırtımdaki alev güllesinden
kafilenin ardı sıra yürür
deniz gözlü bir kız çocuğu.
Habire yakamı tutar nasırıma basar
kimin nesi kimin fesi olduğunu
ezelden ebede bilirim.
Yanılmam…
Nasıl mı küskün resmen soluk çiçek ve kaya
Karadeniz ıpıslak.
sanki ıssızlığın sızısı
sevdalıkların ısısı vurmuş dere boyuna
hat boyunda harelenirim
hayaller ardımda.
Hallenirim fakat
hala en güçlüdür üçlü kortejin türküsü
kararan gökyüzündeki mavi boşluklara sığınmış nakaratlarla
dillenir limanlar
limana açık lal pencereler.
Dolduğum rüya Karadeniz
doyduğum hülya koca memlekettir.
Zulamdaki dibi delik şişe şişede balık
Diyar alabalık cennetidir.
Derdiğim zehir ziya bedavaya
çekilmez dertler bedelsiz
adalı aşkı bu çaresiz mi çaresiz.
Bir nefes kader
kederli başta duman ve bir yudum aslan sütü
yanında ayran delisi kaçıklık
yeter de artar.
Koça yakışır hayal kırıklıkları
karanlığı yutar bir tutam dermansızlık
ey deniz gözlü seni düşünüyorum hiç durmadan
inan veya inanma
Aksuya doğan güneş gibi kırmızı.
Yeşile akar ay parçası bir er
her akşam üstünden sabırsız sabahlara
ezelden ebede hür.
Hababam çıldıran uykulu sularla akıyorum geceye.
Kalender kalenin burçlarında habire aynı tutku
son bir fırsat hala var
havada hala nem var.
Geçkin ve sıcak ve keskin bıçak şahdamarıma yakın
sürçtü ise lisanı harbi
harbiden sürerim kıyıları
anılarımın topal eşeğini doruklara.
Dünden örselenmiş yüreğim
öylesine öksüzüm
bu gün yine aynı akıl benzer tarz
yıllar yollar tıpkısı yolcular
yorgun argın dargın ve de baygın
sanki enginde candarmalara enselenmiş
kırılmış yüreğim.
Ha babam de babam daima sana esniyorum ey yaren
eskisi gibi sırsıcak
anam babam estikçe esiyorum.
Aksuyu kıssadan hisse arşınlıyorum
hapşırtan özlemle sırf sana eriyorum.
Yangın yeri her dem memleket
buz gibi soğuyorum buzdan bıçak
bu şehrin sararan iskeletinden
bir fırtına kaçak.
İşte şu al yeşil vadide sensiz sessiz süzülen dere de benim Fıratım…
Resmi yazılarda geçen yaz akşamlarının da farkındayım
Resimde yaşlanan yüzün de.
Aldırmam...
Aldırmam ama bu son fırsatım
doldur kadehleri memleket aşkıyla usta
içmeye doyamam
doyuncaya onu içerim.
Bir kez daha içmeden sarhoş olalım
beyim satılık değil beynim
hala ayık ve ay ışık
kalmalıyım geceden.
Yakıldım yıkıldım sürüldüm
ama yine tam merkezde tam da buradayım
bak şu içine içine kanlı yaşları akıtan dere de.
Üstünde demirden köprü cavusolu tropikası.
İşte o ak sulu dere de benim Fıratım.
Aldırmam…
EVET, İLÇE BAŞKANLIĞINA ADAYIM…
EVET, İLÇE BAŞKANLIĞINA ADAYIM…
Evet, Esenler ’de CHP İlçe Başkanlığına söylendiği biçimiyle “solun adayı” olarak aday oldum. Ama solun da solunun adayı olduğumu biliyorum…
Cumhuriyet Halk Partisi Esenler İlçe Başkanlığına aday oldum çünkü özellikle son günlerde iyice sarsılan parti içi güvenin ve yitirilen saygının yeniden tesisi gerekiyor. Bu karşılıklı keskinleşen tarafların halledebileceği bir iş olmaktan çıktı ve de zorlaştı. Hak, hukuk, adalet, demokrasi, özgürlük, barış ve partide emek öncelikli yükselme esası hep hiçe sayıldı. Sadece bunları gerçekleştirmek, gerçekleşmesine çalışmak için aday olmuş olsam bile yetmez mi?
Kim ne derse desin önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek kongrede, ilçe başkanlığı için en güçlü aday benim. Çünkü CHP’ye yıllarımı verdim. Birileri gibi tepeden inme politikacılardan olmadık bir ömür politika ile geçti diyebilirim. Ve her zaman sade bir üyesi olmaktan bile gurur duyduğum partimde artık daha fazla görev yüklenme zamanımın geldiği inancındayım. Asla tükenmeyen bu inançla örgütümün ve saygıdeğer delegelerimizin onayıyla yönetsel eylemliliğe daha yoğun zaman ayıracağımı, partime çok daha fazla yararlı hizmetlerde bulunacağımı düşündüğüm için adayım. Eğer en ufak bir tereddüdüm olsa çıkmam bu yola. Ayrıca mevcut yönetimi de zamanında çok iddialı gelişine rağmen yeterince başarılı bulmuyorum. Neden daha iyisi olmasın ki? Ve toptan yıprandıklarını görüyorum. Artık böyle gitmez. Eski yapıyla devam yenilgileri tekrarlamak, seçimleri baştan kaybetmek olur. O yüzden yeni bir ses yeni bir nefes gerek diyerek başkanlığa aday oldum.
Çünkü artık partinin Esenler’de solun solu bir anlayışla yenilenme zamanı gelmiştir…
Özellikle ülkemizin içerisinde bulunduğu zor koşullar hepimizin malumu. Bu zor koşullarda ülkemizi aydınlık yarınlara çıkartabilmek için partimiz ve partililerimizin her zamankinden daha çok çalışmaya, sevgiye, beraberliğe ve sağduyuya ihtiyacı var. Elbette Esenler zor bir ilçe. Memleketin de sol siyaset adına en zor yeri. O nedenle kimsenin diğerini ötekileştirmeyi kendinde hak görmesi doğru değil. Ve çıkış yolu da bu değil. Asıl olan el ele vererek, sır sırta dayanışarak her zamankinden daha çok çalışma gerekliliğidir. Maalesef bu her defasında siyasal çıkarlar doğrultusunda es geçiliyor.
Günden güne rasyonel irade de kaybedilmiş durumda. İşte o nedenle bu günden itibaren kadrosal bir devinim şart. Ve kongre sürecine kadar ve kongrede herkesin üzerinde ciddi ciddi düşünmesi ve özeleştiri yapması gereken konular var. Kırgınlık ve ayrılıkların giderilmesi, ayrılıkların önlenmesi ancak yenilenen ve nitelikli bir yönetsel yapıyla olasıdır. Sırf bu yüzden bile olsa adayım.
Ne yazık ki epeydir kamuoyunda söylenegelen iyice ivme kaybeden partimi yüceltmek ve hak ettiği mertebeye çıkarmak için adayım. Başta parti içi demokrasi gönüllüsü olarak ve geriye giden memlekette demokratik, laik ve hukukun üstünlüğüne dayanan sosyal bir devletin varlığını hepten kaybetmemek için kollarımı sıvadım. Çünkü başka çare yok. Evlatlarımızın yarını için siyasal öncülerimizin dediği gibi çizmelerimi giydim. Parti programı ve tüzüğümüz çerçevesinde geniş projeksiyonu ve hedefleri olan, sol değerlerle yoğrulmuş, sürekli eylemselliğe inanan birisiyim. Elli yıllık bir Esenlerli olarak biliyorum ki doğru eylem ve doğru kıdem doğrultusunda parti tabanımız halkla buluşacaktır.
Bu geç kalmış buluşmada elbette genç kadrolara ve kadınlara gereksinim hat safhada. Maalesef onların yıllarca yok sayılmışlığının faturası seçimlerde alınan oylarla sabittir. Bu yüzden hepimizin bir adım önünde ilerleyen gençlerimizin ve özverili kadınlarımızın hak ettikleri biçimde siyasete kazandırılması şarttır. Sırf bu yüzden bile olsa aday oldum.
Ayrıca başarının anahtarı olan siyasi birikim, dürüst yönetim, hoşgörü, samimiyet, emek, yerele özgü disiplin, strateji, temiz bir geçmiş ve kimseyi kimseden ayırmayan bir yönetim mekanizması oluşturmak için aday oldum. Çünkü Esenler’de son yıllarda parti içi güven iyi yönetememek yüzünden hepten sarsılmıştır. Hoşgörünün yerini birbirine hor bakmalar almıştır. Ve saygı resmen yok edilmiştir. Saygınlık yıpratılmıştır. Her kaybedilen vazgeçilmez değerin ve değerliliğin yeniden tesisi için birilerinin çok ama çok çalışması gerekiyor. İşte kendinde bu gücü görenlerle yola çıktım. Aday oldum. Eminim süreç ilerledikçe kortejimiz daha da güçlenecektir. Ve o nedenle de en güçlü aday benim.
Çünkü her daim olduğu gibi kazanıp da kaybedenler kulübünde yer almayacaklarla Esenler’de özlemle beklenen bir sol çıkışı gerçekleştireceğimize yürekten inanıyorum. Bu kez bir ilk yaşanacak ve asla güdümlü ve kumandalı değil ama uyumlu ve dirençli bir siyaseti egemen kılmak gerçekleşecek. İşte sadece bunun için adayım. Şahsi çıkarları değil, toplum çıkarlarını düşünerek artan ve biriken sorunlara çözüm önerileri sunmak ve çözmek için aday oldum. Dünü iyi okuyup geleceğe umutla bakmak için, umudu yarınlara taşımak için adayım. Hiç kimseyi ötekileştirmeden, birleştirici ve bütünleyici olarak, emperyalizme, vahşi kapitalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı hep beraber bir arada mücadele platformları kurmak için aday oldum.
Tek hedefim öncelikle partimin yerelde ve genelde iktidar olmasıdır. Solun solu bir anlayışın halkla birlikte neler yaptığına ve yapacağına tarih kanıttır. Ve bu tarihsel gerçekliği kongremize sunmak üzere şimdiden çalışmalara başladık. Kimse alınmasın ama tüm hazırlıklarımızı solun da solu temelinde yapıyoruz. Örgütümüz Esenler’de uzun zamandır beklediği ve unuttuğu bir kongreye şahit olacak. Ve biz değil CHP kazanacak.
Eğer biz kazanıp CHP kaybedecekse, kendi payıma böyle kazanma da istemiyorum…
Evet, Esenler ’de CHP İlçe Başkanlığına söylendiği biçimiyle “solun adayı” olarak aday oldum. Ama solun da solunun adayı olduğumu biliyorum…
Cumhuriyet Halk Partisi Esenler İlçe Başkanlığına aday oldum çünkü özellikle son günlerde iyice sarsılan parti içi güvenin ve yitirilen saygının yeniden tesisi gerekiyor. Bu karşılıklı keskinleşen tarafların halledebileceği bir iş olmaktan çıktı ve de zorlaştı. Hak, hukuk, adalet, demokrasi, özgürlük, barış ve partide emek öncelikli yükselme esası hep hiçe sayıldı. Sadece bunları gerçekleştirmek, gerçekleşmesine çalışmak için aday olmuş olsam bile yetmez mi?
Kim ne derse desin önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek kongrede, ilçe başkanlığı için en güçlü aday benim. Çünkü CHP’ye yıllarımı verdim. Birileri gibi tepeden inme politikacılardan olmadık bir ömür politika ile geçti diyebilirim. Ve her zaman sade bir üyesi olmaktan bile gurur duyduğum partimde artık daha fazla görev yüklenme zamanımın geldiği inancındayım. Asla tükenmeyen bu inançla örgütümün ve saygıdeğer delegelerimizin onayıyla yönetsel eylemliliğe daha yoğun zaman ayıracağımı, partime çok daha fazla yararlı hizmetlerde bulunacağımı düşündüğüm için adayım. Eğer en ufak bir tereddüdüm olsa çıkmam bu yola. Ayrıca mevcut yönetimi de zamanında çok iddialı gelişine rağmen yeterince başarılı bulmuyorum. Neden daha iyisi olmasın ki? Ve toptan yıprandıklarını görüyorum. Artık böyle gitmez. Eski yapıyla devam yenilgileri tekrarlamak, seçimleri baştan kaybetmek olur. O yüzden yeni bir ses yeni bir nefes gerek diyerek başkanlığa aday oldum.
Çünkü artık partinin Esenler’de solun solu bir anlayışla yenilenme zamanı gelmiştir…
Özellikle ülkemizin içerisinde bulunduğu zor koşullar hepimizin malumu. Bu zor koşullarda ülkemizi aydınlık yarınlara çıkartabilmek için partimiz ve partililerimizin her zamankinden daha çok çalışmaya, sevgiye, beraberliğe ve sağduyuya ihtiyacı var. Elbette Esenler zor bir ilçe. Memleketin de sol siyaset adına en zor yeri. O nedenle kimsenin diğerini ötekileştirmeyi kendinde hak görmesi doğru değil. Ve çıkış yolu da bu değil. Asıl olan el ele vererek, sır sırta dayanışarak her zamankinden daha çok çalışma gerekliliğidir. Maalesef bu her defasında siyasal çıkarlar doğrultusunda es geçiliyor.
Günden güne rasyonel irade de kaybedilmiş durumda. İşte o nedenle bu günden itibaren kadrosal bir devinim şart. Ve kongre sürecine kadar ve kongrede herkesin üzerinde ciddi ciddi düşünmesi ve özeleştiri yapması gereken konular var. Kırgınlık ve ayrılıkların giderilmesi, ayrılıkların önlenmesi ancak yenilenen ve nitelikli bir yönetsel yapıyla olasıdır. Sırf bu yüzden bile olsa adayım.
Ne yazık ki epeydir kamuoyunda söylenegelen iyice ivme kaybeden partimi yüceltmek ve hak ettiği mertebeye çıkarmak için adayım. Başta parti içi demokrasi gönüllüsü olarak ve geriye giden memlekette demokratik, laik ve hukukun üstünlüğüne dayanan sosyal bir devletin varlığını hepten kaybetmemek için kollarımı sıvadım. Çünkü başka çare yok. Evlatlarımızın yarını için siyasal öncülerimizin dediği gibi çizmelerimi giydim. Parti programı ve tüzüğümüz çerçevesinde geniş projeksiyonu ve hedefleri olan, sol değerlerle yoğrulmuş, sürekli eylemselliğe inanan birisiyim. Elli yıllık bir Esenlerli olarak biliyorum ki doğru eylem ve doğru kıdem doğrultusunda parti tabanımız halkla buluşacaktır.
Bu geç kalmış buluşmada elbette genç kadrolara ve kadınlara gereksinim hat safhada. Maalesef onların yıllarca yok sayılmışlığının faturası seçimlerde alınan oylarla sabittir. Bu yüzden hepimizin bir adım önünde ilerleyen gençlerimizin ve özverili kadınlarımızın hak ettikleri biçimde siyasete kazandırılması şarttır. Sırf bu yüzden bile olsa aday oldum.
Ayrıca başarının anahtarı olan siyasi birikim, dürüst yönetim, hoşgörü, samimiyet, emek, yerele özgü disiplin, strateji, temiz bir geçmiş ve kimseyi kimseden ayırmayan bir yönetim mekanizması oluşturmak için aday oldum. Çünkü Esenler’de son yıllarda parti içi güven iyi yönetememek yüzünden hepten sarsılmıştır. Hoşgörünün yerini birbirine hor bakmalar almıştır. Ve saygı resmen yok edilmiştir. Saygınlık yıpratılmıştır. Her kaybedilen vazgeçilmez değerin ve değerliliğin yeniden tesisi için birilerinin çok ama çok çalışması gerekiyor. İşte kendinde bu gücü görenlerle yola çıktım. Aday oldum. Eminim süreç ilerledikçe kortejimiz daha da güçlenecektir. Ve o nedenle de en güçlü aday benim.
Çünkü her daim olduğu gibi kazanıp da kaybedenler kulübünde yer almayacaklarla Esenler’de özlemle beklenen bir sol çıkışı gerçekleştireceğimize yürekten inanıyorum. Bu kez bir ilk yaşanacak ve asla güdümlü ve kumandalı değil ama uyumlu ve dirençli bir siyaseti egemen kılmak gerçekleşecek. İşte sadece bunun için adayım. Şahsi çıkarları değil, toplum çıkarlarını düşünerek artan ve biriken sorunlara çözüm önerileri sunmak ve çözmek için aday oldum. Dünü iyi okuyup geleceğe umutla bakmak için, umudu yarınlara taşımak için adayım. Hiç kimseyi ötekileştirmeden, birleştirici ve bütünleyici olarak, emperyalizme, vahşi kapitalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı hep beraber bir arada mücadele platformları kurmak için aday oldum.
Tek hedefim öncelikle partimin yerelde ve genelde iktidar olmasıdır. Solun solu bir anlayışın halkla birlikte neler yaptığına ve yapacağına tarih kanıttır. Ve bu tarihsel gerçekliği kongremize sunmak üzere şimdiden çalışmalara başladık. Kimse alınmasın ama tüm hazırlıklarımızı solun da solu temelinde yapıyoruz. Örgütümüz Esenler’de uzun zamandır beklediği ve unuttuğu bir kongreye şahit olacak. Ve biz değil CHP kazanacak.
Eğer biz kazanıp CHP kaybedecekse, kendi payıma böyle kazanma da istemiyorum…
MÜCADELEYE DEVAM
MÜCADELEYE DEVAM
Mücadeleye devam. Dünya tahammül sınırlarını zorladıkça, memlekette orman kanunları güncellendikçe en yüksek perde mücadeleye devam gerekir. Devam…
Devam gerekir çünkü meydan boş zannedilince, hâkim ve hüküm sağlamasıyla solda üstünlük elde etme çabası ve girişimleri kamuoyunda epeyce saygınlık kaybettiriyor. Böylece bilinçaltını baskıyı alan tutkular siyasal yaşama da doğrudan etki ediyor. Ve tabanlı tabansız abartıları tetikliyor. Ne yazık ki yerelde mevcut durum bu.
İşte bu yüzden ileri düzeyde ve toplumsal ölçekte siyaset dizaynı gittikçe zorlaşıyor. Kişisel çıkarlar üzerinden yürütülen siyasetle aidiyet hissi zedeleniyor. Birbirine kaşla göz arası madik atanların yarattığı çapraşık süreçler el yakıyor. Eylemselliğin çok uzağında statik yapılar biçimleniyor. Biteviye biçimlendiriliyor.
Tüm bu yanlışlara ve yanılgılara karşı çıkıp, oluşan böylesi gelişim bozukluğunu değiştirmek ve vazgeçilmez idenin karakteristik özelliklerini toplum katmanlarına yaymak gerekir. Onun için mücadeleye devam. Gittikçe tahammül sınırlarını zorlayan yasakçı, korumacı ve kovmacı zihniyete karşı duruşla en sol perdeden mücadeleye devam. Yılmadan usanmadan en rasyonel düzeyde mücadeleye devam gerekir…
Bu mücadele sürecinde hiç de özel olmayan, sözde duygusal zekâ ve hiç beceri gerektirmeyen şartlı komplekslilere, kompliman sırasına girenler ve yanlayanlarla yol ayrımı şarttır. Ve bu süreç kapıda. Ve de başlayan bu mücadele sürecinin hassasiyetine gölge düşürmemek de şarttır. Kavgacı bir tavrı yerli yerinde kullanarak cesur bir duruş gerekir. Zayıf ile değil güçlü ile kapışma günlerinin yakınlaştığını da gözetmek gerekir. Bu mücadele platformu öznel koşulları içinde renklenmelidir ve renklendirilebilir.
Yani bugünlerde gelişen atmosfere koşut ve önyargılardan arınmış bir ide ve eda ile mücadele şarttır. Öyle ki şikâyetçi, direktifçi, dikteci, zaaf ve gaf sınırında dolaşan tek merkezli akıntının önü de bir an önce kesilmelidir. Onun için de keskin söylemlerle kemikleşen tarafları ayni paydada buluşturarak, dönemin gereği alternatif yaklaşımlarla mavi ile buluşturmak şarttır. Çünkü yeryüzü açık hapishanesinde gökyüzü herkesindir.
Ön ve yön kestirmeci düz mantıkla tüm bağları çözen, özgüvenli bağlılığı yok eden sabit bir noktaya eklenme ve kitlenme uğraşısı asla bir yazgı değildir. Bu yazgıyı tescillemek de ayıptır. O yüzden yarınlarda aynı kötü yazgıyı yaşamamak ve hezimet görmemek için mücadeleye devam gerekir. Her haliyle otoriter bir yapıyı sistemleştiren, despotizmden beslenen mevcut kof modeli ret etmek gerekir.
İşte bu yüzden tarihsel kökü derinlerde devrimci bir duruşla mücadeleye devam gerekir. Klişe kalıplarla dayatılmaya çalışılan portre cambazlığı ve imaj cilası söyleyecek sözü olanları hiç etkilemez. Etkilememelidir. Etkilerse eğer nedeni baştan belli bu dar kadrocu zihniyete bu günden yarına mücadele üst seviyede devam edecektir.
Çünkü mücadeleyi miras almışlar zamanı gelince oyunun kuralları çerçevesinde en yüksek perdeden mücadeleyi elbette yükselteceklerdir. Mücadeleye devam…
Mücadeleye devam. Dünya tahammül sınırlarını zorladıkça, memlekette orman kanunları güncellendikçe en yüksek perde mücadeleye devam gerekir. Devam…
Devam gerekir çünkü meydan boş zannedilince, hâkim ve hüküm sağlamasıyla solda üstünlük elde etme çabası ve girişimleri kamuoyunda epeyce saygınlık kaybettiriyor. Böylece bilinçaltını baskıyı alan tutkular siyasal yaşama da doğrudan etki ediyor. Ve tabanlı tabansız abartıları tetikliyor. Ne yazık ki yerelde mevcut durum bu.
İşte bu yüzden ileri düzeyde ve toplumsal ölçekte siyaset dizaynı gittikçe zorlaşıyor. Kişisel çıkarlar üzerinden yürütülen siyasetle aidiyet hissi zedeleniyor. Birbirine kaşla göz arası madik atanların yarattığı çapraşık süreçler el yakıyor. Eylemselliğin çok uzağında statik yapılar biçimleniyor. Biteviye biçimlendiriliyor.
Tüm bu yanlışlara ve yanılgılara karşı çıkıp, oluşan böylesi gelişim bozukluğunu değiştirmek ve vazgeçilmez idenin karakteristik özelliklerini toplum katmanlarına yaymak gerekir. Onun için mücadeleye devam. Gittikçe tahammül sınırlarını zorlayan yasakçı, korumacı ve kovmacı zihniyete karşı duruşla en sol perdeden mücadeleye devam. Yılmadan usanmadan en rasyonel düzeyde mücadeleye devam gerekir…
Bu mücadele sürecinde hiç de özel olmayan, sözde duygusal zekâ ve hiç beceri gerektirmeyen şartlı komplekslilere, kompliman sırasına girenler ve yanlayanlarla yol ayrımı şarttır. Ve bu süreç kapıda. Ve de başlayan bu mücadele sürecinin hassasiyetine gölge düşürmemek de şarttır. Kavgacı bir tavrı yerli yerinde kullanarak cesur bir duruş gerekir. Zayıf ile değil güçlü ile kapışma günlerinin yakınlaştığını da gözetmek gerekir. Bu mücadele platformu öznel koşulları içinde renklenmelidir ve renklendirilebilir.
Yani bugünlerde gelişen atmosfere koşut ve önyargılardan arınmış bir ide ve eda ile mücadele şarttır. Öyle ki şikâyetçi, direktifçi, dikteci, zaaf ve gaf sınırında dolaşan tek merkezli akıntının önü de bir an önce kesilmelidir. Onun için de keskin söylemlerle kemikleşen tarafları ayni paydada buluşturarak, dönemin gereği alternatif yaklaşımlarla mavi ile buluşturmak şarttır. Çünkü yeryüzü açık hapishanesinde gökyüzü herkesindir.
Ön ve yön kestirmeci düz mantıkla tüm bağları çözen, özgüvenli bağlılığı yok eden sabit bir noktaya eklenme ve kitlenme uğraşısı asla bir yazgı değildir. Bu yazgıyı tescillemek de ayıptır. O yüzden yarınlarda aynı kötü yazgıyı yaşamamak ve hezimet görmemek için mücadeleye devam gerekir. Her haliyle otoriter bir yapıyı sistemleştiren, despotizmden beslenen mevcut kof modeli ret etmek gerekir.
İşte bu yüzden tarihsel kökü derinlerde devrimci bir duruşla mücadeleye devam gerekir. Klişe kalıplarla dayatılmaya çalışılan portre cambazlığı ve imaj cilası söyleyecek sözü olanları hiç etkilemez. Etkilememelidir. Etkilerse eğer nedeni baştan belli bu dar kadrocu zihniyete bu günden yarına mücadele üst seviyede devam edecektir.
Çünkü mücadeleyi miras almışlar zamanı gelince oyunun kuralları çerçevesinde en yüksek perdeden mücadeleyi elbette yükselteceklerdir. Mücadeleye devam…
ADAYIM VE DELEGEYE GÜVENİYORUM…
ADAYIM VE DELEGEYE GÜVENİYORUM…
Muhalefette geçen uzun yıllardan sonra ilçe başkanlığına adayım. Adayım ve kim ne derse desin aldırmıyorum. Çünkü örgütüme ve delegelerimize güveniyorum…
Bu parti içinde geçen otuz yılların deneyimiyle biliyorum ki; bir sosyal demokrat partinin temel dayanağı örgütü ve örgütlülüğüdür. Bu hiyerarşi üye, delege ve yönetici üçgeninde hayat bulur. Bu buluşma da temel etken ise yerelde ve genelde itibar görmek, seçimleri kazanmak, yerel ve genel idarede söz sahibi olabilmektir. Bu bağlamda yeri ve zamanı geldiğinde yönetici olmak isteyenler çıkarlar ve kendisine en etkin rol biçilenlere, yani üyelere, delegelere tek tek seslenirler. Ancak her defasında boşa gider. Gider çünkü önceden sözler verilmiş, iş tepeden bağlanmıştır.
İşte bu kez öyle olmayacağını görüyorum…
Çünkü çağdaş demokratik sol siyasetin ve ana siyasal kuruluşunun emekçileri, üyeleri ve delegelerimiz bu kez çoğulcu katılımcı demokrasi değerlerini gözeterek gerektiği gibi davranacaklar. Adaletin vazgeçmez savunucuları olarak hak ve adalet gözetecekler. Gereğini yapacaklar.
Bu kez gücünü halktan alan bir siyasi inancın neferleri olarak, usanmadan yılmadan yıllardır her türlü hezimete karşın, bitmeyen mücadeleye destek verenler sol vuracaklar, değişimden yana tavır koyacaklar. Bu gittikçe daralan çemberde, siyasal yaşamda görev almayı onurlu bir toplum hizmeti saydıkları, siyasi görevleri özel çıkarların önünde tuttukları için özgürce taraf belirleyecekler.
Onlara, delegelerimize canı gönülden güveniyorum…
Nasıl ki; Özel yaşamlarında, işyerlerinde, işlerinde, üyesi oldukları STÖ’lerde, derneklerde, evde, sokakta, mahallede, evlerinde yani hemen hemen her yerde her ortamda sosyal demokrat ilkeler ve ideolojilerini korkusuzca savunuyorlar aynen o doğrultuda; bu kez asla korkmayanlara destek verecekler.
Şu fakir ilçede uzun yıllardır akçalı bir karşılık görmeksizin ve de iş aş beklemeksizin fedakârca, cefakârca, yılmaz yürekle durmaksızın çalışanlar onlar. Onlar seçimlerde içlerine sinse de, sinmese de öyle veya böyle belirlenmiş adaylara katkı sağlar ve oy verirler, verdirirler. Girilen her seçimin kazanılması için umut saçarak gece gündüz, yağmur çamur demeden, yemeden, içmeden çabalarlar. Üstelik insanüstü gayret gösterirler. Asla çalmaz, çırpmaz bütün yoksunluk ve yoksulluk içinde güzel yarınların kurulması için çırpınırlar. Partinin başarıları ile övünür, yapamadıkları için, yapılmayanlar için dövünürler. İşte o yüzden bu kez ciddi ciddi düşünerek seçecekler.
Tüm bunları yaşamış biri olarak ilçe başkanlığına resmen adayım ve bu nedenlerle de örgütüme ve delegelerimize güveniyorum…
Evet, onlar onay vermedikçe bu toplum asla gerisingeri yürütülemez, döndürülemez, biçimlendirilemez. Asla keyfe keder, kader kısmet yönetilemez. Yönetsel kadroların bırakın bir kısmını, hiçbiri yandaş ve paydaşlardan belirlenemez, mevkilere getirilemez, koltuklara oturtulamaz.
Bu kez partinin yönetim kadrolarının sol, solun solunda kimliklerden oluşmasına aktif tavır koyacaklar ve parti içi bütünleşmeyi onlar gerçekleştirecekler. Elbette gerçekleştirirler, onlara gerçekten ve yürekten güveniyorum…
Onlar bu kez sorumluluk bilinciyle, başarılı, bilgili, birikimli, eğitimli, deneyimli, emekçi kadroların yolunun açılmasına izin verecekler. Umuyorum ki verdirmezlerse de verecekler. Verdirmeyeceklere de hadlerini bildirecekler...
Bu kez yetenekli ve yeterli gördüklerinin önünde asla engel olmayacaklar. Partiyi bu kez doğru yönlendireceklerinden hiç kuşku duymayanlardanım. Çünkü örgüt tabanındaki beklenti besbellidir, tamamıyla budur ve zamanı da gelmiştir. Başka çare yok bu kez doğru yönetecekleri seçecekler.
Ayrıca delegelerimizin tek amacı var sömürünün ve sömürgeciliğin önlenmesi. Yegâne istekleri budur. Tüm insanlığın özgürlüğü, demokrasi ve toplumsal barış beklentisi içinde kavrulurlar. Ve en son kendilerini düşünürler. Tüm hayatları bu değerleme üzerine kurgulanmıştır. Bunca katkı ölçütünde partinin de ülkenin de gerçek sahipleridirler. İşte bu yüzden gelenek ve yenileşme, değişim ve dönüşüm çerçevesinde geçmiş ile geleceği bütünleştireceklerdir. İşte bu nedenle onlara güveniyorum…
Ülkede demokrasinin kurumsallaşmasından başka hiç derdi olmayanlara, partide yeni bir yönetsel üst yapı kurulurken parti içi demokrasiyi çok görmek asla iyi niyetle açıklanamaz. Hızlı kalkınma ve hakça bölüşme üzerine kurumlanmış bir iktidara yolculuğun yerelden genele delegelerimizin tavrıyla belirleneceğini ve şekilleneceğini görüp, duyup, yok sayanlar çok yakında gerçekle yüzleşecekler.
Evet, parti içi seçimlerde örgüt güç ve ivme kazanır. Parti içi yarış parti içi barışı da gerçekleştirir. Yarınları aydınlatacak partiyi güçlendirecek delegelerimiz bu kez kavga ve kaos siyasetine prim tanımayacaklar. Buna güveniyorum. Bu kez çağdaş normlarda bir yaşam düzeyine ve düzenine kavuşabilmenin ve evrensel ilkelere sahip çıkabilmenin gereği önyargılı ve tutucu yaklaşımlara da takılmayacaklar.
Bu kez sosyal demokrasiye yakışır ve yaraşır olgunlukta gerçekten özverili hizmet edecek kadroların uzun yıllar sonra bir küçücük fırsat yakalamalarına izin verecekler…
Ya tersi olursa tüm emekler boşa gider, enerjiler boşu boşuna harcanır, yetersizlik güncellenince de tabandan tavana en geniş yelpazede küskünlük başlar. Halkoyu bu küskünlüğü her defasında fark edince de seçimlerin birbirinden farkı kalmaz. Günler çabuk geçer, seçimler ezer geçer, başka seçimler gelir kapıya dayanır. Fark kalmayınca da fark kapanmaz. Ve hep ayni hüzünlü son ile karşılaşılır…
Ancak bu kez umuyorum ki, her şey çok farklı olacak. Güçlü ve keskin bir aday olarak buna yürekten inanıyor ve farkı görecek delegelerimize sonsuz derecede güveniyorum…
Muhalefette geçen uzun yıllardan sonra ilçe başkanlığına adayım. Adayım ve kim ne derse desin aldırmıyorum. Çünkü örgütüme ve delegelerimize güveniyorum…
Bu parti içinde geçen otuz yılların deneyimiyle biliyorum ki; bir sosyal demokrat partinin temel dayanağı örgütü ve örgütlülüğüdür. Bu hiyerarşi üye, delege ve yönetici üçgeninde hayat bulur. Bu buluşma da temel etken ise yerelde ve genelde itibar görmek, seçimleri kazanmak, yerel ve genel idarede söz sahibi olabilmektir. Bu bağlamda yeri ve zamanı geldiğinde yönetici olmak isteyenler çıkarlar ve kendisine en etkin rol biçilenlere, yani üyelere, delegelere tek tek seslenirler. Ancak her defasında boşa gider. Gider çünkü önceden sözler verilmiş, iş tepeden bağlanmıştır.
İşte bu kez öyle olmayacağını görüyorum…
Çünkü çağdaş demokratik sol siyasetin ve ana siyasal kuruluşunun emekçileri, üyeleri ve delegelerimiz bu kez çoğulcu katılımcı demokrasi değerlerini gözeterek gerektiği gibi davranacaklar. Adaletin vazgeçmez savunucuları olarak hak ve adalet gözetecekler. Gereğini yapacaklar.
Bu kez gücünü halktan alan bir siyasi inancın neferleri olarak, usanmadan yılmadan yıllardır her türlü hezimete karşın, bitmeyen mücadeleye destek verenler sol vuracaklar, değişimden yana tavır koyacaklar. Bu gittikçe daralan çemberde, siyasal yaşamda görev almayı onurlu bir toplum hizmeti saydıkları, siyasi görevleri özel çıkarların önünde tuttukları için özgürce taraf belirleyecekler.
Onlara, delegelerimize canı gönülden güveniyorum…
Nasıl ki; Özel yaşamlarında, işyerlerinde, işlerinde, üyesi oldukları STÖ’lerde, derneklerde, evde, sokakta, mahallede, evlerinde yani hemen hemen her yerde her ortamda sosyal demokrat ilkeler ve ideolojilerini korkusuzca savunuyorlar aynen o doğrultuda; bu kez asla korkmayanlara destek verecekler.
Şu fakir ilçede uzun yıllardır akçalı bir karşılık görmeksizin ve de iş aş beklemeksizin fedakârca, cefakârca, yılmaz yürekle durmaksızın çalışanlar onlar. Onlar seçimlerde içlerine sinse de, sinmese de öyle veya böyle belirlenmiş adaylara katkı sağlar ve oy verirler, verdirirler. Girilen her seçimin kazanılması için umut saçarak gece gündüz, yağmur çamur demeden, yemeden, içmeden çabalarlar. Üstelik insanüstü gayret gösterirler. Asla çalmaz, çırpmaz bütün yoksunluk ve yoksulluk içinde güzel yarınların kurulması için çırpınırlar. Partinin başarıları ile övünür, yapamadıkları için, yapılmayanlar için dövünürler. İşte o yüzden bu kez ciddi ciddi düşünerek seçecekler.
Tüm bunları yaşamış biri olarak ilçe başkanlığına resmen adayım ve bu nedenlerle de örgütüme ve delegelerimize güveniyorum…
Evet, onlar onay vermedikçe bu toplum asla gerisingeri yürütülemez, döndürülemez, biçimlendirilemez. Asla keyfe keder, kader kısmet yönetilemez. Yönetsel kadroların bırakın bir kısmını, hiçbiri yandaş ve paydaşlardan belirlenemez, mevkilere getirilemez, koltuklara oturtulamaz.
Bu kez partinin yönetim kadrolarının sol, solun solunda kimliklerden oluşmasına aktif tavır koyacaklar ve parti içi bütünleşmeyi onlar gerçekleştirecekler. Elbette gerçekleştirirler, onlara gerçekten ve yürekten güveniyorum…
Onlar bu kez sorumluluk bilinciyle, başarılı, bilgili, birikimli, eğitimli, deneyimli, emekçi kadroların yolunun açılmasına izin verecekler. Umuyorum ki verdirmezlerse de verecekler. Verdirmeyeceklere de hadlerini bildirecekler...
Bu kez yetenekli ve yeterli gördüklerinin önünde asla engel olmayacaklar. Partiyi bu kez doğru yönlendireceklerinden hiç kuşku duymayanlardanım. Çünkü örgüt tabanındaki beklenti besbellidir, tamamıyla budur ve zamanı da gelmiştir. Başka çare yok bu kez doğru yönetecekleri seçecekler.
Ayrıca delegelerimizin tek amacı var sömürünün ve sömürgeciliğin önlenmesi. Yegâne istekleri budur. Tüm insanlığın özgürlüğü, demokrasi ve toplumsal barış beklentisi içinde kavrulurlar. Ve en son kendilerini düşünürler. Tüm hayatları bu değerleme üzerine kurgulanmıştır. Bunca katkı ölçütünde partinin de ülkenin de gerçek sahipleridirler. İşte bu yüzden gelenek ve yenileşme, değişim ve dönüşüm çerçevesinde geçmiş ile geleceği bütünleştireceklerdir. İşte bu nedenle onlara güveniyorum…
Ülkede demokrasinin kurumsallaşmasından başka hiç derdi olmayanlara, partide yeni bir yönetsel üst yapı kurulurken parti içi demokrasiyi çok görmek asla iyi niyetle açıklanamaz. Hızlı kalkınma ve hakça bölüşme üzerine kurumlanmış bir iktidara yolculuğun yerelden genele delegelerimizin tavrıyla belirleneceğini ve şekilleneceğini görüp, duyup, yok sayanlar çok yakında gerçekle yüzleşecekler.
Evet, parti içi seçimlerde örgüt güç ve ivme kazanır. Parti içi yarış parti içi barışı da gerçekleştirir. Yarınları aydınlatacak partiyi güçlendirecek delegelerimiz bu kez kavga ve kaos siyasetine prim tanımayacaklar. Buna güveniyorum. Bu kez çağdaş normlarda bir yaşam düzeyine ve düzenine kavuşabilmenin ve evrensel ilkelere sahip çıkabilmenin gereği önyargılı ve tutucu yaklaşımlara da takılmayacaklar.
Bu kez sosyal demokrasiye yakışır ve yaraşır olgunlukta gerçekten özverili hizmet edecek kadroların uzun yıllar sonra bir küçücük fırsat yakalamalarına izin verecekler…
Ya tersi olursa tüm emekler boşa gider, enerjiler boşu boşuna harcanır, yetersizlik güncellenince de tabandan tavana en geniş yelpazede küskünlük başlar. Halkoyu bu küskünlüğü her defasında fark edince de seçimlerin birbirinden farkı kalmaz. Günler çabuk geçer, seçimler ezer geçer, başka seçimler gelir kapıya dayanır. Fark kalmayınca da fark kapanmaz. Ve hep ayni hüzünlü son ile karşılaşılır…
Ancak bu kez umuyorum ki, her şey çok farklı olacak. Güçlü ve keskin bir aday olarak buna yürekten inanıyor ve farkı görecek delegelerimize sonsuz derecede güveniyorum…
28 Eylül 2017 Perşembe
PARANTEZ İÇİ
PARANTEZ İÇİ
Üç kuruşa parende atanlar toplumuna parantez içi söylemlerde az gelir…
Öyle yoz satırlar var ki parantez içi ile desteklendiğinde en uzak araziler için bile mucizeyi gösterir. Sayısız mucizeye de yol verir. Parantez içleri uygun olsun olmasın her ortama ilişkin mantıklı kararları da içinde saklar. Ve hiç istisnasız, sıfır siftahsız yaşamları da bir bir açıklar. Açılır zaman, kapanır zaman ve her şey parantez içiyle belirginleşir. Yani acı gerçekler, görselliğin teması hep parantez içinde saklıdır. Parantez dışına taşanlar ise sadece kirli bir yakınlaşmadır ve aklı şaşırtır.
Enteresan bir enginliktir parantez içi kullanmak, yerli yerinde parantez açıp kapatmak. Durduk yere azıtanlar su götürmez gerçekliğe hizmet ederler daima. Ve parantez içleri az buz demeden o en özel ve en güzel halleri irdeler. Günler akıp geçerken akışın girdabına kapılır tüm parantez içleri. Tutuk ve tutuklu yaşamlara özgürlük üzerine önermelerdir tümüyle. Tavsiye ve telkin değildir asla.
Her koşulda güçlü ve zayıf kimliklerin hainleşmesidir parantez içine girenler. Parantez arası, satır ortası bazen moral bazen cılız bir pırıltıdır. Ama parantez içine saklanılan hiç edilen yıllardır, saplanılan aykırı yollardır. Dün ve din inançlarıdır. Çoklukla tekelleşmedir. Eğri büğrü çizgilere çakılan sıradan bir duruşa güzellemedir. Temelinde tünelinde yalnızlaşmadır.
En nihayetinde en göreceli al gülüm ver gülüm duvar paslı güdülemelerdir. Bile bile bazen parantez dışına çark eder iç veya dış verimlilik. Ve kar ortaklı, rant odaklı olunca siyasal erekler, baskıya ve baskılamaya yönelir kara melekler. Gelmiş geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman hesapları, kimleri ve kipleri resmen bilinçaltına işler. Ve her şey parantez içine düşer.
Bu bağlamda ele alınan tüm baştan çıkarmalar, aldatı ve aldatmalar, kafakol ilişkileri parantez içi bir dünyanın ürünüdür…
Parantez parende attıran bir ritmik dokunuştur yazıya. Yazarın epeyce güngörmüşlüğünü ve gecikmişliğini de perçinleyen bir dik duruştur. Veya dipnotu ve izahat çıkmazından da kurtuluştur. Davranışların tümü ve eylemlerin hepsi detaylarda boğulur. Bu bozgunda beraberindekilerle dirilmeyi güncelleyemeyenlerin içi dışına çıkar. Ve doğrudan devamlılık da olmayınca tüm ağır deliller parantez içine hapsolur.
Bahanesi ve sahtesi anlaşılınca, düzenlenmişi ve dizginlenmişi berat eder. Belki paranteze aldırmayanlar sonucu merak eder. Kesinlikle çeşitli isimlerle gelişir keşik ve eşik atlanır…
Parantez içinden dışına düşen ve düşürülen kişilere, kişilerin öykülerine kadar alfabetik sıralanışın sırrına ağıttır parantezler. Fazla derinleşemeyişin tatlı bir bulgusudur da. Veya diğer yazılara tur bindirme gücüdür. Küçülür azınlığın azgınlığı, büyür azgınlığın bolluğu ve bolluğun zenginliği çeker çıkar işin içinden. Parantez içi stratejilerde parçalanmaktır oysa toptan katlanılan. Karşı koyulmayan.
Bazen dar gelir parantez içlerine her şey. Çünkü tırnak tırnak işlenir tarih. Parantezli işlemler artar. Değiş-tokuş edilmiş nice sözcükle sürer, sürgün verir parantez içleri. Hem de hiç hissettirmeden en alışılmış veya ısrarla yok sayılmış çağrıları bir anda simgeleştirir. Derler ki postmodern bir çırpınıştır akıl ve akıl dışı arasında sıkışmalar. Ve aşlar başlar tırpan. Hal böyle olunca hangi memleket hangi çağ vurgusu yapılsa da parantezler dağılır cümlesine.
Bu yozlukta cümleleri cümlesi bir yana içi dışına çıkan parantezler kurtarır. Üç kuruşa parende atma hevesiyle yanıp tutuşanlar yine parantez içi sitemlerde buluşurlar. Tüm sitem ve sinkaflara razı olmak ise başka bir parantez içi konudur.
Gün olur o parantezler de bir bir açılır, içi doldurulur ve kapanır…
Üç kuruşa parende atanlar toplumuna parantez içi söylemlerde az gelir…
Öyle yoz satırlar var ki parantez içi ile desteklendiğinde en uzak araziler için bile mucizeyi gösterir. Sayısız mucizeye de yol verir. Parantez içleri uygun olsun olmasın her ortama ilişkin mantıklı kararları da içinde saklar. Ve hiç istisnasız, sıfır siftahsız yaşamları da bir bir açıklar. Açılır zaman, kapanır zaman ve her şey parantez içiyle belirginleşir. Yani acı gerçekler, görselliğin teması hep parantez içinde saklıdır. Parantez dışına taşanlar ise sadece kirli bir yakınlaşmadır ve aklı şaşırtır.
Enteresan bir enginliktir parantez içi kullanmak, yerli yerinde parantez açıp kapatmak. Durduk yere azıtanlar su götürmez gerçekliğe hizmet ederler daima. Ve parantez içleri az buz demeden o en özel ve en güzel halleri irdeler. Günler akıp geçerken akışın girdabına kapılır tüm parantez içleri. Tutuk ve tutuklu yaşamlara özgürlük üzerine önermelerdir tümüyle. Tavsiye ve telkin değildir asla.
Her koşulda güçlü ve zayıf kimliklerin hainleşmesidir parantez içine girenler. Parantez arası, satır ortası bazen moral bazen cılız bir pırıltıdır. Ama parantez içine saklanılan hiç edilen yıllardır, saplanılan aykırı yollardır. Dün ve din inançlarıdır. Çoklukla tekelleşmedir. Eğri büğrü çizgilere çakılan sıradan bir duruşa güzellemedir. Temelinde tünelinde yalnızlaşmadır.
En nihayetinde en göreceli al gülüm ver gülüm duvar paslı güdülemelerdir. Bile bile bazen parantez dışına çark eder iç veya dış verimlilik. Ve kar ortaklı, rant odaklı olunca siyasal erekler, baskıya ve baskılamaya yönelir kara melekler. Gelmiş geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman hesapları, kimleri ve kipleri resmen bilinçaltına işler. Ve her şey parantez içine düşer.
Bu bağlamda ele alınan tüm baştan çıkarmalar, aldatı ve aldatmalar, kafakol ilişkileri parantez içi bir dünyanın ürünüdür…
Parantez parende attıran bir ritmik dokunuştur yazıya. Yazarın epeyce güngörmüşlüğünü ve gecikmişliğini de perçinleyen bir dik duruştur. Veya dipnotu ve izahat çıkmazından da kurtuluştur. Davranışların tümü ve eylemlerin hepsi detaylarda boğulur. Bu bozgunda beraberindekilerle dirilmeyi güncelleyemeyenlerin içi dışına çıkar. Ve doğrudan devamlılık da olmayınca tüm ağır deliller parantez içine hapsolur.
Bahanesi ve sahtesi anlaşılınca, düzenlenmişi ve dizginlenmişi berat eder. Belki paranteze aldırmayanlar sonucu merak eder. Kesinlikle çeşitli isimlerle gelişir keşik ve eşik atlanır…
Parantez içinden dışına düşen ve düşürülen kişilere, kişilerin öykülerine kadar alfabetik sıralanışın sırrına ağıttır parantezler. Fazla derinleşemeyişin tatlı bir bulgusudur da. Veya diğer yazılara tur bindirme gücüdür. Küçülür azınlığın azgınlığı, büyür azgınlığın bolluğu ve bolluğun zenginliği çeker çıkar işin içinden. Parantez içi stratejilerde parçalanmaktır oysa toptan katlanılan. Karşı koyulmayan.
Bazen dar gelir parantez içlerine her şey. Çünkü tırnak tırnak işlenir tarih. Parantezli işlemler artar. Değiş-tokuş edilmiş nice sözcükle sürer, sürgün verir parantez içleri. Hem de hiç hissettirmeden en alışılmış veya ısrarla yok sayılmış çağrıları bir anda simgeleştirir. Derler ki postmodern bir çırpınıştır akıl ve akıl dışı arasında sıkışmalar. Ve aşlar başlar tırpan. Hal böyle olunca hangi memleket hangi çağ vurgusu yapılsa da parantezler dağılır cümlesine.
Bu yozlukta cümleleri cümlesi bir yana içi dışına çıkan parantezler kurtarır. Üç kuruşa parende atma hevesiyle yanıp tutuşanlar yine parantez içi sitemlerde buluşurlar. Tüm sitem ve sinkaflara razı olmak ise başka bir parantez içi konudur.
Gün olur o parantezler de bir bir açılır, içi doldurulur ve kapanır…
23 Eylül 2017 Cumartesi
KAÇMAK…
KAÇMAK…
Gün gelip ak akçe havuzunda huzursuzluk yaşandığında ve yaşananlara yakınlaşma veya yabancılaşma arttığında başka çare kalmaz. Gizlenen gizlenemeyen tüm şifreler, kodlamalar ele geçirilir, kesilir kopyalanır, yapıştırılır ve ahenk bozulur. İşte o vakit tek çıkar yol kaçmaktır…
Kaçmak ve kaçamak yollara başvurmak süreklilik kazandıkça tutkular ve toplumsallık duygusu filtrelenir, zamanla da yiter. Bir anda sosyal uyum yoksunluğu baş gösterir. Kalmak mı zor gitmek mi zor yoksulluğu da bir akşamüstü kapıyı çalar. Gelinen noktada kavgacı role girmek, cesaretli pozuna bürünmek, muhallebi yumuşaklığında böbürlenmek ise bu kaçmak kurtulmak içgüdüsünün yapay görüntüsüdür. Ve bu kaçıştan herkese fazlasıyla ekmek çıkar.
Dünyayı değiştiren öyle kavramlar vardır ki başta önemsenmez. Ama zamanla olağanüstü biçimde varlığını hissettirir. Hele iş başa gelince kaçıncı bahar yaşanırsa yaşansın tez elden kaçılır. Çünkü yaratılan toplumsal sorunlar içten içe siyasal kurumları da kuşatınca topa giren ‘baş bireyler’ kendilerine koyulan, uyulması gereken kurallardan kaçamak bahanelerle kurtulmaya çalışırlar. Bu ilk akla gelen tavırdır. Aslında bir nevi tavırsızlıktır. Oysa hiçbir işin üstesinden bu yollu iş tutarak gelinmez. Varsa yoksa gerilim artar. Yüksek gerilimden kolay kolay kurtulmak olmaz, serçe parmaktan da olsa ceryan çarpar. Ve son dakka sürprizi bandıyla parlayan ışıkların önünden bilinene kaçılır.
Her seferinde hüsrana uğramakla şekillenen durum ve bozulan hayaller dışlanması dünya çapında örneklemeler ile yinelenir. Bu da öylesi muammalardan biri diye tarihe geçer. Ancak yenilir yutulur cinsten olmayan yaklaşımlar hep kaçmayı güdüler. Güçler yer değiştirir. Güç dengesi bozulunca da beklenen kaçış başlar.
Akıl erdirilemeyecek derecede nice facia durum varken kaçak gökçek güreşmekle maç kazanılmaz. Güneş dört bir yana ulaşır. Denizlerin yüzü kararır. Yankısı kapitele dek uzar. Meydanı ademe dar ederler. Toplu başkaldırılar artınca da Allah yarattı demez çok çile çektirirler. O yüzden sadece kadir gecesi doğdu diye Karagöz Hacivatvari repliklerle kaleler fethedilemez. Ele geçirilen kalelere hükmedilemez. Takınılan kalender tavır da devam eden hayatın cilvelerine uzun süre karşı koyamaz. Soru ne aldın olur, neden aldandın olur. Neden kaçtın olur.
Çağın kabul gören karakterine uygun yaşamak için en elverişli koşulları görmezden gelmek, yığmak yıkmak, kaçamak tavırlarla saklanmak, gerçekten çağ gerisi hastalığıdır. O kara humma gün gelir ademi de vurur, kazıklıhumma bedene yayılır. Zaman ve mekân ortaçağ karanlığına dayandığında ise kaçacak delik de kalmaz. Bana ulaşmaz ben de o karanlığın muhafazakârlarındanım rahatlığı da ters köşe yapar. İşte teşhiste zorlanılan varlık algısı ve kaşıkçı kavgası budur.
Elbette hayatta belli dönüm noktaları vardır. Bu noktalar uç uca birleştirildiğinde, çıkacak resmi bulmaya girişildiğinde kaçışın yolu belirlenir. Ancak kaçmak hiç de göründüğü kadar incelikli ve de kolay bir iş değildir. Her hâlükârda, kaçanın anası ağlar, kaçıranlar ise bir güzel kaçanın yerine sabitlenir. Kaçmak veya en azından kaçamak davranmak, kaçarken dahi kaçak göçek yollara başvurmak tüm alışkanlıkları örter, gerçekliği öteler. Böyle davranıldığında ise bir anda ötekileşilir. Verilen görev buraya kadar mantığıyla yollar ayrılır. Karşılıklı kaçışlar gündeme oturur.
Sonrasında güncellenen problemler bir bir ortaya dökülür, ademlik masaya yatırılır. Bu fahiş artışlı problemlerle gün olup yüzleşileceği de kesindir. Bu yüz yıllık bilgisizliğin ve bilinçsizliğin dışa vurumu ise inat liginde zirve yarışı yapmaktır. Veya yalpalamak ve gönül rahatlığı ile köşeye çekilmek arasındaki kısır döngüdür. Ancak ademe on yılların saklı anılarını yazmaya dahi fırsat komazlar.
Anılar kayda dökülse de kaçaklık ve kaçamak uğraşların hiçbiri doğurgan kitaplarda yer almaz. Alırsa veya aldığı iddia edilirse de o kitaplar yüzyıllar boyu kendinden bahsettiremez. O yüzden rehber kitabın rehberliğinde gerçeklerden kaçmamak şarttır. İlk emir okudur. Durumu iyi okumak gerekir.
İyi okunduğunda görülecek olan kaçaklık ve kaçıklık birbirine huzursuzluk aşılayan bir uzun yol hikâyesidir. Tüm uzun soluklu yarışlarda bu iki kavram birbirine sırnaşır ve giderek ademe bulaşır. Vadesi dolduğunda kaçmak üzerine nimetlendirilen, bereketlendirilen ve hikmetlendirilen sözde toprak işçiliği de bu topraklarda uzun süre tutmaz. Önemli olan bu baştan tutarsızlığın ilk ciddi fireyi vermesidir. İlk fireyle beraber gerisi çorap söküğü gibi gelir. Yeter ki akılcı yönde işin peşine düşülsün. Çünkü daha nice düşükler maun masaların ardında, ardına batan koltuklarda sırasını bekliyor.
Ayrıca asla unutmamak gerekir ki son ulaşılacak veya kaçılacak mertebe üç beş metre patiska, bir kaç metrekarelik kara topraktır…
Gün gelip ak akçe havuzunda huzursuzluk yaşandığında ve yaşananlara yakınlaşma veya yabancılaşma arttığında başka çare kalmaz. Gizlenen gizlenemeyen tüm şifreler, kodlamalar ele geçirilir, kesilir kopyalanır, yapıştırılır ve ahenk bozulur. İşte o vakit tek çıkar yol kaçmaktır…
Kaçmak ve kaçamak yollara başvurmak süreklilik kazandıkça tutkular ve toplumsallık duygusu filtrelenir, zamanla da yiter. Bir anda sosyal uyum yoksunluğu baş gösterir. Kalmak mı zor gitmek mi zor yoksulluğu da bir akşamüstü kapıyı çalar. Gelinen noktada kavgacı role girmek, cesaretli pozuna bürünmek, muhallebi yumuşaklığında böbürlenmek ise bu kaçmak kurtulmak içgüdüsünün yapay görüntüsüdür. Ve bu kaçıştan herkese fazlasıyla ekmek çıkar.
Dünyayı değiştiren öyle kavramlar vardır ki başta önemsenmez. Ama zamanla olağanüstü biçimde varlığını hissettirir. Hele iş başa gelince kaçıncı bahar yaşanırsa yaşansın tez elden kaçılır. Çünkü yaratılan toplumsal sorunlar içten içe siyasal kurumları da kuşatınca topa giren ‘baş bireyler’ kendilerine koyulan, uyulması gereken kurallardan kaçamak bahanelerle kurtulmaya çalışırlar. Bu ilk akla gelen tavırdır. Aslında bir nevi tavırsızlıktır. Oysa hiçbir işin üstesinden bu yollu iş tutarak gelinmez. Varsa yoksa gerilim artar. Yüksek gerilimden kolay kolay kurtulmak olmaz, serçe parmaktan da olsa ceryan çarpar. Ve son dakka sürprizi bandıyla parlayan ışıkların önünden bilinene kaçılır.
Her seferinde hüsrana uğramakla şekillenen durum ve bozulan hayaller dışlanması dünya çapında örneklemeler ile yinelenir. Bu da öylesi muammalardan biri diye tarihe geçer. Ancak yenilir yutulur cinsten olmayan yaklaşımlar hep kaçmayı güdüler. Güçler yer değiştirir. Güç dengesi bozulunca da beklenen kaçış başlar.
Akıl erdirilemeyecek derecede nice facia durum varken kaçak gökçek güreşmekle maç kazanılmaz. Güneş dört bir yana ulaşır. Denizlerin yüzü kararır. Yankısı kapitele dek uzar. Meydanı ademe dar ederler. Toplu başkaldırılar artınca da Allah yarattı demez çok çile çektirirler. O yüzden sadece kadir gecesi doğdu diye Karagöz Hacivatvari repliklerle kaleler fethedilemez. Ele geçirilen kalelere hükmedilemez. Takınılan kalender tavır da devam eden hayatın cilvelerine uzun süre karşı koyamaz. Soru ne aldın olur, neden aldandın olur. Neden kaçtın olur.
Çağın kabul gören karakterine uygun yaşamak için en elverişli koşulları görmezden gelmek, yığmak yıkmak, kaçamak tavırlarla saklanmak, gerçekten çağ gerisi hastalığıdır. O kara humma gün gelir ademi de vurur, kazıklıhumma bedene yayılır. Zaman ve mekân ortaçağ karanlığına dayandığında ise kaçacak delik de kalmaz. Bana ulaşmaz ben de o karanlığın muhafazakârlarındanım rahatlığı da ters köşe yapar. İşte teşhiste zorlanılan varlık algısı ve kaşıkçı kavgası budur.
Elbette hayatta belli dönüm noktaları vardır. Bu noktalar uç uca birleştirildiğinde, çıkacak resmi bulmaya girişildiğinde kaçışın yolu belirlenir. Ancak kaçmak hiç de göründüğü kadar incelikli ve de kolay bir iş değildir. Her hâlükârda, kaçanın anası ağlar, kaçıranlar ise bir güzel kaçanın yerine sabitlenir. Kaçmak veya en azından kaçamak davranmak, kaçarken dahi kaçak göçek yollara başvurmak tüm alışkanlıkları örter, gerçekliği öteler. Böyle davranıldığında ise bir anda ötekileşilir. Verilen görev buraya kadar mantığıyla yollar ayrılır. Karşılıklı kaçışlar gündeme oturur.
Sonrasında güncellenen problemler bir bir ortaya dökülür, ademlik masaya yatırılır. Bu fahiş artışlı problemlerle gün olup yüzleşileceği de kesindir. Bu yüz yıllık bilgisizliğin ve bilinçsizliğin dışa vurumu ise inat liginde zirve yarışı yapmaktır. Veya yalpalamak ve gönül rahatlığı ile köşeye çekilmek arasındaki kısır döngüdür. Ancak ademe on yılların saklı anılarını yazmaya dahi fırsat komazlar.
Anılar kayda dökülse de kaçaklık ve kaçamak uğraşların hiçbiri doğurgan kitaplarda yer almaz. Alırsa veya aldığı iddia edilirse de o kitaplar yüzyıllar boyu kendinden bahsettiremez. O yüzden rehber kitabın rehberliğinde gerçeklerden kaçmamak şarttır. İlk emir okudur. Durumu iyi okumak gerekir.
İyi okunduğunda görülecek olan kaçaklık ve kaçıklık birbirine huzursuzluk aşılayan bir uzun yol hikâyesidir. Tüm uzun soluklu yarışlarda bu iki kavram birbirine sırnaşır ve giderek ademe bulaşır. Vadesi dolduğunda kaçmak üzerine nimetlendirilen, bereketlendirilen ve hikmetlendirilen sözde toprak işçiliği de bu topraklarda uzun süre tutmaz. Önemli olan bu baştan tutarsızlığın ilk ciddi fireyi vermesidir. İlk fireyle beraber gerisi çorap söküğü gibi gelir. Yeter ki akılcı yönde işin peşine düşülsün. Çünkü daha nice düşükler maun masaların ardında, ardına batan koltuklarda sırasını bekliyor.
Ayrıca asla unutmamak gerekir ki son ulaşılacak veya kaçılacak mertebe üç beş metre patiska, bir kaç metrekarelik kara topraktır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder