GÖÇ, BARIŞ VE BOMBA…
GÖÇ, BARIŞ VE BOMBA…
Barış aslında insan boyu mesafede, kaşla göz arası kadar yakın ve bir karış hizada asılıdır. Kökünü tanıyan veya tanımayan tarumar ağaçlar ormanına ise kilometrelerce uzaklıkta. O ortalama ıraksamada kısık sesle barıştan söz edilirken, fırsat bulur meydanlara iner canlı bombalar ve birden patlar canlı bombalar, yiter gençler…
Patlayan bombalar kaç can alırsa alsın kolayca alır ve beş paraya barıştan vazgeçilir, savaştan nemalanma günleri başlar. Ve yitik gençler, azılı göçler ve zoraki ayrılıklar yazılır kadere, soy ağaçlarına.
‘Boşa umut taşır faniler. Eski müze yontusu cellatlar kurbanlarını hiç düşünmezler, bombalarlar. Ve meydanlar beşik kemerli kapılarda güpgüzel ama sakat doğurur insanlığı. Tarihin arka yüzünde yaşananlardan dünya utanır…”
Bilinen insanlık tarihi kısa dönemler haricinde sosyolojik, ekonomik ve teknolojik nedenler yüzünden çıkarılan acımasız savaşlarla aksatılmıştır. En eski dönemlerden bu günlere tarihin evrimci, devrimci dönemleri dünyanın barış içerisinde yaşamasına katkı sunmuştur. Haricinde ise savaş ırkları, kan gövdeyi, bombalar uzuvları götürmüştür.
Bugün din merkezli kargaşalar, mezhepçi yerel savaşlar barışı zorluyor. Özellikle de en son dinin mensupluğunda. Zaten büyük dinleri ortaya çıkaran da böylesi kargaşalardır. Yeni bir din gelmeyeceğine göre barış nerede saklandıysa saklansın bulunmalıdır. Her aklı yetenin araması gereken bir olgudur barış. Ve tüm barıştan yanalar dini bir yana bırakıp kimler haindir, kimler dindardır, kimler kindardır bir güzel ayrıştırmalıdır. Asla hümanizmayla bağdaşmayan, içerden dışarı, dışarıdan içeri bir dinsel göç başlamıştır. Sahiplenilemeyen sınırlardan içeri canlısından kimyasalına bombalar sızarken, kalabalık meydanlarda da acımasızca, ansızın pimler çekilirken barış patlar ve yine canlar yanar.
Ortak akıl deniz boyunca, sınır boyunca kimi kovalıyorsa kovalasın ama sere serpe seriliyor sahillere göç. Çılgın bir çığlık olunsa da barışa dair, gece gündüz koskocaman yoksunluk ve kirli savaş haykırır ayak sesleri. Barış adına göç abandıkça dağılan doğaya hiç gelmez barış. Vahşi bir nida dolaşsa da Fırat kıyılarından falezlere fırsat yaratılıp bombalar patlatılır peşi sıra. Çullandıkça çullanılır kendi içinde huzursuzluk taşıyanlara ve savaşın merkez kaç kuvveti genişletilir. Öbek öbek utangaçlıklar, acılar ve ayrılıklar yaratılır her atılan pimi çekilen çok parçalı patlayıcıyla. Ve barış üzerinde tepinilen bir ten olur savaşlara. Soluklaşan torpilli bir atmosferde boğucu bir yalan olur barış. Gerçeklik savaş, çıkarılacak savaşlar üzerine tezlenir.
Yalan, dolan ve talan tüm ağır kötülüklerin giriş kapısı, işlenecek affedilmesi zor günahların ise kilidini açacak altın anahtardır. Geç, seç, güç denilse de, toptan göç edilse de durulmaz ortalık. Her dağınıklıkta toplanan yasak kitapların bolluğunda gizlidir barış. Son acılı deneyimler de unutulur unutturulur ve unutkanlık sonun başlangıcıdır. Soldurmadığın bir çiçek mi kaldı kahpe evren diye diye tahliye vurur duygulara. Tek göz odadan dünyaya savrulmakla başlar sayfalar dolusu isimsize isim eklemeler ve eklenmeler. Esas duruşlarla da esas barış gelmez.
Sahtelik, sahtecilik dizilir boğazlara. Zırha bürünen harbetmeden büründüğünü üzerinden sıyıramaz. Zarfa gelen erinde gecinde harbettirilmeden nameyi zarftan çıkaramaz. Göç, savaş ve bombalamalar ısrara kalkışma yerine ikna şartıyla da önlenebilir. Tüm savaşlara barış tohumu ekmek, barışa emek gerek en büyük uzlaşıdır. Gerisi yalandır. Mazbatası yenilenmiş sığ sözcüklere lügatta yer kalmayınca abeceden başlayarak tüm kötülükler kodlanarak sıralanır. Tesadüfî ve nakdi bir yakınlaşmadır yakalara iliştirilen kartlara mücahitlik. İpek kanatlarda ucundan tutuşunca kozalar yere saçılır ve kazalarda, ayrıntılarda gizlenir hem savaş hem de barış. Her türden nesepsiz savaşta son kozları oynamakla ayrılır yollar veya yallar birleşir. Çöpe atılması gereken insani açıdan olmayacak işler sınıfındadır bombalamalar, hem de en olmayacak yerde, mekanda ve zamanda bombalı intihar saldırıları. Her bombalamayla, her canlı bombayla hangi yollardır kapanan bilenler iyi bilir, planlayanları da iyi bilir ve planlar. Ancak bir türlü ayılmaz ve uyanmaz göçe ve barışa savaşçı mantıkla zorlananlar ve kandırılanlar.
Bu emperyal kandırmaca da göç, barış ve savaş anonsçusu bombalamalar üçgenine ve tarihi yanlışa selam duranların yanıtlayacağı kaç sorudur listelenir ama tamamen yok sayılır. Zaten yanıtı çoktur, yanıtlanması çok zordur, yürek ister. Bu anaç toprakların bin yıllarca anlattığını unutmakla heba edilir barış, yiğit gençler ve yaşanabilir bir dünya. Bu dini kulvara çekilmiş kirlenmiş savaşta, savaştan kaçanların göçü başlar dört bir yana. Ve bu masum görülen göçlerle İslam devleti olma martavallı sıcak savaş ihraç edilir başkalarına.
Bu çirkin dağılışta ve sağlıksız savruluşta öyle ağlamak sızlanmak da yoktur fazladan. Çünkü göç möç değil amaç araç ikilemi ve bilindiği halde bilinmezden gelinen denklemdir çıkılan yolculuk. Aynalarda yansıması çoktur bu pis savaşın ve yası ması, balı malı, dini imanı hiçbir bahanesi yoktur bu zemine çakılmanın. Dünyanın tüm ilahtan sayılanları orta yere toplansa da mesele çözülmez. Şu orta doğuda kan gölünden kar çıkarmaya yeltenen yellozlar sınır tanımaksızın orada burada cirit attıkça barış kana bulanır. O halde orada burada, mermili bombalı, geçli göçlü tüm yaşananlar yıllardır bu en güzel dine yapılan en acımasız haksızlıktan başka bir şey değildir.
Yangın bireysel başlar zamanla da toplumsallaşır. Bir bedeli vardır her atılan yanlış adımın. Yanlışın içine din de katıldıysa üstelik mezhepçilikle de harmanlandıysa çok ağır ödenecek bedeller güncellenmiş olur. Sözde içlenmek, içerlemek ve uyarılara aldırmadan her önüne geleni yolgeçen hanına çevrilen bir coğrafyaya kardeşlerin kimyaları bozulmuş bazında yerleştirmek yeni savaşlara, yeni göçlere ve canlı mekanik bombalamalara davetiye çıkarmaktır harbiden. Ancak resmi veya özel sorumlusu benim diyebilenler çoğaldıkça savaşla bağlar kopar. Zincirler kırılır. İnsan boyu mesafede barış tüter, kaşla göz arası kötü kader değişir.
Her şey adı baştan koyulmamış bayır bucak göçerlikle başlar ve coğrafyanın acı gerçeği tuhaf bir şekilde evrene yayılır. Savaş, demokrasi adına havalananların kökünü bilmezlerin kilometrelerce bin kilometrelerce uzağa yakınlaşmasıdır. Zırha bürünen dine hapsolmuşluklar geleceğe din dışı devrildiğinde mezhepçi ısrarlar da hiçbir işe yaramaz. Barıştan söz etmekle barışçı, silahla katliamla dinci olunmaz. Dine dayalı göçlerle de olgunlaşmaz barış. Savaş göçerir göçler, savaş yetkisi göçerir göçler ve barış saydam zara bürünür.
Geçmişle gelecek arasındaki o yakın ilişki din adına yılgınlaştırıldığında, ilişkiler mezhep çıkmazında gün olur sekterlendiğinde barış insan boyu mesafede, kaşla göz arası kadar yakın ve bir karış hizada öylece durur. O duruş kökünü tanıyan tanımayan tarumar ağaçlar ormanına ise kilometrelerce uzaklıktadır. O en gergin ortamda, ortalama ıraksamada hiç değilse kısık sesle barıştan söz edilirken meydanlara inen canlı bombalar ve birden patlayan bombalar savaşa açılan kapıdır. İşte o sekili duruşta ve sahte dini oluşumda göç ederek barışçı kalmak da epey zorlaşır.
Barış insan boyu mesafede, kaşla göz arası kadar yakın ve bir karış hizada iken, savaş kökünü tanıyan tanımayan tarumar ağaçlar ormanına kilometrelerce uzaklıkta iken, geç, göç, hiç sarmalında canlı bombalar meydanlara iner ve bombalar birden patlar, cehennem yakınlaşır ve yiten gençler barışı göremezler…
Barış aslında insan boyu mesafede, kaşla göz arası kadar yakın ve bir karış hizada asılıdır. Kökünü tanıyan veya tanımayan tarumar ağaçlar ormanına ise kilometrelerce uzaklıkta. O ortalama ıraksamada kısık sesle barıştan söz edilirken, fırsat bulur meydanlara iner canlı bombalar ve birden patlar canlı bombalar, yiter gençler…
Patlayan bombalar kaç can alırsa alsın kolayca alır ve beş paraya barıştan vazgeçilir, savaştan nemalanma günleri başlar. Ve yitik gençler, azılı göçler ve zoraki ayrılıklar yazılır kadere, soy ağaçlarına.
‘Boşa umut taşır faniler. Eski müze yontusu cellatlar kurbanlarını hiç düşünmezler, bombalarlar. Ve meydanlar beşik kemerli kapılarda güpgüzel ama sakat doğurur insanlığı. Tarihin arka yüzünde yaşananlardan dünya utanır…”
Bilinen insanlık tarihi kısa dönemler haricinde sosyolojik, ekonomik ve teknolojik nedenler yüzünden çıkarılan acımasız savaşlarla aksatılmıştır. En eski dönemlerden bu günlere tarihin evrimci, devrimci dönemleri dünyanın barış içerisinde yaşamasına katkı sunmuştur. Haricinde ise savaş ırkları, kan gövdeyi, bombalar uzuvları götürmüştür.
Bugün din merkezli kargaşalar, mezhepçi yerel savaşlar barışı zorluyor. Özellikle de en son dinin mensupluğunda. Zaten büyük dinleri ortaya çıkaran da böylesi kargaşalardır. Yeni bir din gelmeyeceğine göre barış nerede saklandıysa saklansın bulunmalıdır. Her aklı yetenin araması gereken bir olgudur barış. Ve tüm barıştan yanalar dini bir yana bırakıp kimler haindir, kimler dindardır, kimler kindardır bir güzel ayrıştırmalıdır. Asla hümanizmayla bağdaşmayan, içerden dışarı, dışarıdan içeri bir dinsel göç başlamıştır. Sahiplenilemeyen sınırlardan içeri canlısından kimyasalına bombalar sızarken, kalabalık meydanlarda da acımasızca, ansızın pimler çekilirken barış patlar ve yine canlar yanar.
Ortak akıl deniz boyunca, sınır boyunca kimi kovalıyorsa kovalasın ama sere serpe seriliyor sahillere göç. Çılgın bir çığlık olunsa da barışa dair, gece gündüz koskocaman yoksunluk ve kirli savaş haykırır ayak sesleri. Barış adına göç abandıkça dağılan doğaya hiç gelmez barış. Vahşi bir nida dolaşsa da Fırat kıyılarından falezlere fırsat yaratılıp bombalar patlatılır peşi sıra. Çullandıkça çullanılır kendi içinde huzursuzluk taşıyanlara ve savaşın merkez kaç kuvveti genişletilir. Öbek öbek utangaçlıklar, acılar ve ayrılıklar yaratılır her atılan pimi çekilen çok parçalı patlayıcıyla. Ve barış üzerinde tepinilen bir ten olur savaşlara. Soluklaşan torpilli bir atmosferde boğucu bir yalan olur barış. Gerçeklik savaş, çıkarılacak savaşlar üzerine tezlenir.
Yalan, dolan ve talan tüm ağır kötülüklerin giriş kapısı, işlenecek affedilmesi zor günahların ise kilidini açacak altın anahtardır. Geç, seç, güç denilse de, toptan göç edilse de durulmaz ortalık. Her dağınıklıkta toplanan yasak kitapların bolluğunda gizlidir barış. Son acılı deneyimler de unutulur unutturulur ve unutkanlık sonun başlangıcıdır. Soldurmadığın bir çiçek mi kaldı kahpe evren diye diye tahliye vurur duygulara. Tek göz odadan dünyaya savrulmakla başlar sayfalar dolusu isimsize isim eklemeler ve eklenmeler. Esas duruşlarla da esas barış gelmez.
Sahtelik, sahtecilik dizilir boğazlara. Zırha bürünen harbetmeden büründüğünü üzerinden sıyıramaz. Zarfa gelen erinde gecinde harbettirilmeden nameyi zarftan çıkaramaz. Göç, savaş ve bombalamalar ısrara kalkışma yerine ikna şartıyla da önlenebilir. Tüm savaşlara barış tohumu ekmek, barışa emek gerek en büyük uzlaşıdır. Gerisi yalandır. Mazbatası yenilenmiş sığ sözcüklere lügatta yer kalmayınca abeceden başlayarak tüm kötülükler kodlanarak sıralanır. Tesadüfî ve nakdi bir yakınlaşmadır yakalara iliştirilen kartlara mücahitlik. İpek kanatlarda ucundan tutuşunca kozalar yere saçılır ve kazalarda, ayrıntılarda gizlenir hem savaş hem de barış. Her türden nesepsiz savaşta son kozları oynamakla ayrılır yollar veya yallar birleşir. Çöpe atılması gereken insani açıdan olmayacak işler sınıfındadır bombalamalar, hem de en olmayacak yerde, mekanda ve zamanda bombalı intihar saldırıları. Her bombalamayla, her canlı bombayla hangi yollardır kapanan bilenler iyi bilir, planlayanları da iyi bilir ve planlar. Ancak bir türlü ayılmaz ve uyanmaz göçe ve barışa savaşçı mantıkla zorlananlar ve kandırılanlar.
Bu emperyal kandırmaca da göç, barış ve savaş anonsçusu bombalamalar üçgenine ve tarihi yanlışa selam duranların yanıtlayacağı kaç sorudur listelenir ama tamamen yok sayılır. Zaten yanıtı çoktur, yanıtlanması çok zordur, yürek ister. Bu anaç toprakların bin yıllarca anlattığını unutmakla heba edilir barış, yiğit gençler ve yaşanabilir bir dünya. Bu dini kulvara çekilmiş kirlenmiş savaşta, savaştan kaçanların göçü başlar dört bir yana. Ve bu masum görülen göçlerle İslam devleti olma martavallı sıcak savaş ihraç edilir başkalarına.
Bu çirkin dağılışta ve sağlıksız savruluşta öyle ağlamak sızlanmak da yoktur fazladan. Çünkü göç möç değil amaç araç ikilemi ve bilindiği halde bilinmezden gelinen denklemdir çıkılan yolculuk. Aynalarda yansıması çoktur bu pis savaşın ve yası ması, balı malı, dini imanı hiçbir bahanesi yoktur bu zemine çakılmanın. Dünyanın tüm ilahtan sayılanları orta yere toplansa da mesele çözülmez. Şu orta doğuda kan gölünden kar çıkarmaya yeltenen yellozlar sınır tanımaksızın orada burada cirit attıkça barış kana bulanır. O halde orada burada, mermili bombalı, geçli göçlü tüm yaşananlar yıllardır bu en güzel dine yapılan en acımasız haksızlıktan başka bir şey değildir.
Yangın bireysel başlar zamanla da toplumsallaşır. Bir bedeli vardır her atılan yanlış adımın. Yanlışın içine din de katıldıysa üstelik mezhepçilikle de harmanlandıysa çok ağır ödenecek bedeller güncellenmiş olur. Sözde içlenmek, içerlemek ve uyarılara aldırmadan her önüne geleni yolgeçen hanına çevrilen bir coğrafyaya kardeşlerin kimyaları bozulmuş bazında yerleştirmek yeni savaşlara, yeni göçlere ve canlı mekanik bombalamalara davetiye çıkarmaktır harbiden. Ancak resmi veya özel sorumlusu benim diyebilenler çoğaldıkça savaşla bağlar kopar. Zincirler kırılır. İnsan boyu mesafede barış tüter, kaşla göz arası kötü kader değişir.
Her şey adı baştan koyulmamış bayır bucak göçerlikle başlar ve coğrafyanın acı gerçeği tuhaf bir şekilde evrene yayılır. Savaş, demokrasi adına havalananların kökünü bilmezlerin kilometrelerce bin kilometrelerce uzağa yakınlaşmasıdır. Zırha bürünen dine hapsolmuşluklar geleceğe din dışı devrildiğinde mezhepçi ısrarlar da hiçbir işe yaramaz. Barıştan söz etmekle barışçı, silahla katliamla dinci olunmaz. Dine dayalı göçlerle de olgunlaşmaz barış. Savaş göçerir göçler, savaş yetkisi göçerir göçler ve barış saydam zara bürünür.
Geçmişle gelecek arasındaki o yakın ilişki din adına yılgınlaştırıldığında, ilişkiler mezhep çıkmazında gün olur sekterlendiğinde barış insan boyu mesafede, kaşla göz arası kadar yakın ve bir karış hizada öylece durur. O duruş kökünü tanıyan tanımayan tarumar ağaçlar ormanına ise kilometrelerce uzaklıktadır. O en gergin ortamda, ortalama ıraksamada hiç değilse kısık sesle barıştan söz edilirken meydanlara inen canlı bombalar ve birden patlayan bombalar savaşa açılan kapıdır. İşte o sekili duruşta ve sahte dini oluşumda göç ederek barışçı kalmak da epey zorlaşır.
Barış insan boyu mesafede, kaşla göz arası kadar yakın ve bir karış hizada iken, savaş kökünü tanıyan tanımayan tarumar ağaçlar ormanına kilometrelerce uzaklıkta iken, geç, göç, hiç sarmalında canlı bombalar meydanlara iner ve bombalar birden patlar, cehennem yakınlaşır ve yiten gençler barışı göremezler…
20 Temmuz 2015 Pazartesi
AKLA İHANET GÜNLERİ…
AKLA İHANET GÜNLERİ…
Bayram da geçti şimdi akla ihanet günleri kapıda…
Uydurma hakikatin kitabı radyo tiyatrolarında, televizyon oturumlarında yıllardır okunalı beri her şeylere alışıldı. Binbir takla, zor bir hal adam yerine koyulacaklar yakın zamanda nice belaları, baş belalarını gerisingeri kara toprağa serpecekler yine. Yani acayip bir yağmur inecek kuru düşlere ve kapkara ıslatacak toprak anayı bir kez daha.
Zaten bu babadan kalmış yıpranmışlıklara askı vazifesi yapacak ilerdeki günlerde fark ediş ve fark edilişler geciktikçe gecikir. Sabırsız dolaşır genlerde ve yorgun gözlerde umut ve bembeyaz yolculuklar yozlaşır. Yalnız eksik kalmış sayfalarda nedir, nasıl ve niçini yanıtsız bırakan bir şeyler saklıdır. Ve taşlar bu keşmekeşte bir türlü yerli yerine oturmazlar hiç. Keşkelere hapsolur tüm gelecek ve bunca dağılmanın ve dağlanmanın mihenk taşları silikleşir. Öyle ki horlanmanın tek ödülü akla ihanet günleridir.
Zam zulüm bir yana zor bir hayat bekliyor insanları. Hayatın zorluğu değildir belki de çekinilen, zor cümlelerden ve cümlesinden korkmaktır belki de hayatın cilvesi. Dönüş hevesi uykuyu ve de aklı avlayınca da akla ihanetin edalı adetli günleri başlar. Asmalı bahçelerde sarhoşlayanlar ile ayılanlar ayni dibi delik gemiye doluşurlar. Her harmoni onlar içindir artık. Oysa hasatı kaldırmak ve doğanın kanunlarına denk harmanlamak zor zanaaatir.
Kitaplar dolusu, kütüphaneler dolusu hayatlar çağa damgasını vuramaz bazen. Heyhat kendisini damgalatırlar akla ziyan. Kütüphanecilik antik çağlara kadar dayanır. Kitaplar zayi edilememiş hakikatleri sayfalarca akitleştirir. Kütüphane koleksiyonları dünyayı dolaşır ve fetheder. Ve kuşdilinden envai çeşit dillere kadar evrene yayılır akıl kürleri. Hayatın hiçbir döneminde kütüphanelerde nöbet tutmamışlık akla ihanettir.
Şimdilerde ihanet günlerinin genç irisi bekçileri o kütüphanelerin çoğunu zamane kahvehanelerine çevirip yedi yaşını süren bebelerden ne hikmetse daralırlar. Çayı kahveye, kahveyi pizzalı kolaya ekleyip yasak sevgili ile fısıldaşı yolu gözleyen bu sünepeler kütüphane kanepelerine sinerler. Dişil erkek o kapalı çıplaklıkta adi ve adli bir fırsat kovalarlar. Çünkü topluma açık tüm mekanlar, sizin makamlarınızdır serbestliği yakalamıştır haki yakalarından. Yakarlından tutulduğunda ise medet umarlar her defasında olduğu gibi kolluklu neferlerden. Öğreti eğretidir ama inandırılmışlardır bir kere. Böyledir işte uydurulmuş hakikatlere kapılmışlığın ön ve arka dünyası. Hangi bakış açısıdır bunca değersizleştiren sorgulara savrulmak zamanı geldiğinde elbette anlaşılacak. Ama bahçe dikenleri yerli yersiz haklı kılındıkça, haklı haksız kıldıkça kılınırsa sonuç baştan bellidir. Sadece kıllaşılır oralarda buralarda, tenhalarda menhalarda. Bu sebepsiz kıllaşmanın başka getirisi aşka getirişi varsa da şimdilik konu o değil.
Zorlamalar ve horlamalar da bir yere kadar. Bu akla zarar sağlıksız tutuculuk gelecek günler için aslında akla ihanettir.
Akla ihanetçiler çoğaldıkça, ikilemler arttıkça mübarekleşmenin ismi de ağır gelir, cismi de ağır gelir birilerine. Geçiş izni, dönüş dizini çizelgelerde çilerir durur ama çile bitmez nedense. Süreler sona erdikçe, sona gelindikçe kitap ve elyazmalarına dönüşür tüm dilekler. Yazım hissiyle teğetlenen denemeler ise dönemselliğe acil vurgusudur. Acil önlemler alınmadığında ise vurgun yemiş süngerci yalnızlığıdır yaşanacaklar. Ve zamanla onulmaz değişime uğramışlık uyumsuzlaştırır hazirunu ve uykular kaçar. Akla ihanet başladığında ise lokomotif tersine tersine raylaşır. Bu tersine işleyiş hangi işleme hangi işletmeciliktir bir türlü anlaşılmaz.
İller durulur, diller tutulur, damaklar kurur tüm isyanlarda. Sadece makinelerdeki tutukluktur dünyayı karartan ve zamanı da insanı da yaralayan. Hısmın hasmın siluetine çarpan doldurma kovanlar için için yanar, bu ne haksızlıktır şavkıyla ve patlamaz. En orijinal akşamlara sürülür izli mermiler. Ve o sürgünde silik anıları mıhlarlar aklın duvarlarına. Milim sapma, zerre ihanet yoktur hiçbir karesinde. Sadece hüzünle bütünleşmiş rötarlar ve aksamalar vardır ve onlar semaya çivilenirler. Aması olmaz sevdanın, siması yüreğe zincirlenmişler aklı sarar ve mahkumiyetin hakikisi erinde gecinde özgürlüğü kucaklar. İşte böyle bir şeydir akla ihanetin iki cihanda ulaşamayacağı mertebe.
Akıl küresi bir düzleşip bir yuvarlaklaşınca geçiş önceliği izinleri ve her türden teşvikler hiç olur biter, yiter. Hiçlik evladır ama o evrede kim kimi idare eder, hangi kusur yolları darlaştırır veya hangi aklı gerginleştirir birbirine karışır. Uyarılar ve uyarıları söyleyiş biçimleri ağıt kültürüne taş taşır. Doğruyu söyleyenler reddedildikçe de asla işe yaramaz kürecilik. Kültleştirilen, kutsal sayılan yerleri ziyaretlerle de bozulur dengeler ve akla ihanet güncellemesi o sayede dirilir.
O sahte, safta ve softa dizilişte hey gidinin görmezden gelmezliği diye başlar bütün sitemler. Sistem apaçık olan, acılı göstericiler kuşağını gizler ve çok çabuk unutturur. Her haklı direniş uydurma hakikatler kitabında dipnot olarak yer alır sadece. O en azılı günlerde tek başınalığı akla zarar bir alışkanlıkla dosyalara işler zaman. Ve o melun işaretlerle kazınır tabletlere adamlık. Çekirdeği patlamamış bir mermi gibi anılara savrulur ihanet ve etrafa yayılır kötü anılar.
Anılarda saklıdır aslında gelecek. Aklın ihaneti ile patlar makine düzeneği ve makineler. Ve sanık sandalyesine oturtulur o silik yıllar. Aradıkça bulunmaz nimetler fobilerle gelişir. İlgisizlik ve bir nevi bilgisizlik baş tacı edilir. Ne soyka isabetsizliktir hobilerle gelişen ve geliştirilen akıl yitimi. İyi haberlerden korkmak da eklenince akıl ihanetine tam hedef noktaya iner yumruk. Yıldızları gökyüzünden toplamak da işe yaramaz o vakit.
Akla ihanet günlerinde yamru yumru duruşlar fesatça bitirir felsefeyi. Felsefe sıfırlanınca da kelepir fiyatlara akla ihanetin ve gökyüzünü satışın kampanya günleri başlar başlatılır.
Bayram da geçti şimdi seyran kampanaları çalana dek, akla ihanet günleri…
Bayram da geçti şimdi akla ihanet günleri kapıda…
Uydurma hakikatin kitabı radyo tiyatrolarında, televizyon oturumlarında yıllardır okunalı beri her şeylere alışıldı. Binbir takla, zor bir hal adam yerine koyulacaklar yakın zamanda nice belaları, baş belalarını gerisingeri kara toprağa serpecekler yine. Yani acayip bir yağmur inecek kuru düşlere ve kapkara ıslatacak toprak anayı bir kez daha.
Zaten bu babadan kalmış yıpranmışlıklara askı vazifesi yapacak ilerdeki günlerde fark ediş ve fark edilişler geciktikçe gecikir. Sabırsız dolaşır genlerde ve yorgun gözlerde umut ve bembeyaz yolculuklar yozlaşır. Yalnız eksik kalmış sayfalarda nedir, nasıl ve niçini yanıtsız bırakan bir şeyler saklıdır. Ve taşlar bu keşmekeşte bir türlü yerli yerine oturmazlar hiç. Keşkelere hapsolur tüm gelecek ve bunca dağılmanın ve dağlanmanın mihenk taşları silikleşir. Öyle ki horlanmanın tek ödülü akla ihanet günleridir.
Zam zulüm bir yana zor bir hayat bekliyor insanları. Hayatın zorluğu değildir belki de çekinilen, zor cümlelerden ve cümlesinden korkmaktır belki de hayatın cilvesi. Dönüş hevesi uykuyu ve de aklı avlayınca da akla ihanetin edalı adetli günleri başlar. Asmalı bahçelerde sarhoşlayanlar ile ayılanlar ayni dibi delik gemiye doluşurlar. Her harmoni onlar içindir artık. Oysa hasatı kaldırmak ve doğanın kanunlarına denk harmanlamak zor zanaaatir.
Kitaplar dolusu, kütüphaneler dolusu hayatlar çağa damgasını vuramaz bazen. Heyhat kendisini damgalatırlar akla ziyan. Kütüphanecilik antik çağlara kadar dayanır. Kitaplar zayi edilememiş hakikatleri sayfalarca akitleştirir. Kütüphane koleksiyonları dünyayı dolaşır ve fetheder. Ve kuşdilinden envai çeşit dillere kadar evrene yayılır akıl kürleri. Hayatın hiçbir döneminde kütüphanelerde nöbet tutmamışlık akla ihanettir.
Şimdilerde ihanet günlerinin genç irisi bekçileri o kütüphanelerin çoğunu zamane kahvehanelerine çevirip yedi yaşını süren bebelerden ne hikmetse daralırlar. Çayı kahveye, kahveyi pizzalı kolaya ekleyip yasak sevgili ile fısıldaşı yolu gözleyen bu sünepeler kütüphane kanepelerine sinerler. Dişil erkek o kapalı çıplaklıkta adi ve adli bir fırsat kovalarlar. Çünkü topluma açık tüm mekanlar, sizin makamlarınızdır serbestliği yakalamıştır haki yakalarından. Yakarlından tutulduğunda ise medet umarlar her defasında olduğu gibi kolluklu neferlerden. Öğreti eğretidir ama inandırılmışlardır bir kere. Böyledir işte uydurulmuş hakikatlere kapılmışlığın ön ve arka dünyası. Hangi bakış açısıdır bunca değersizleştiren sorgulara savrulmak zamanı geldiğinde elbette anlaşılacak. Ama bahçe dikenleri yerli yersiz haklı kılındıkça, haklı haksız kıldıkça kılınırsa sonuç baştan bellidir. Sadece kıllaşılır oralarda buralarda, tenhalarda menhalarda. Bu sebepsiz kıllaşmanın başka getirisi aşka getirişi varsa da şimdilik konu o değil.
Zorlamalar ve horlamalar da bir yere kadar. Bu akla zarar sağlıksız tutuculuk gelecek günler için aslında akla ihanettir.
Akla ihanetçiler çoğaldıkça, ikilemler arttıkça mübarekleşmenin ismi de ağır gelir, cismi de ağır gelir birilerine. Geçiş izni, dönüş dizini çizelgelerde çilerir durur ama çile bitmez nedense. Süreler sona erdikçe, sona gelindikçe kitap ve elyazmalarına dönüşür tüm dilekler. Yazım hissiyle teğetlenen denemeler ise dönemselliğe acil vurgusudur. Acil önlemler alınmadığında ise vurgun yemiş süngerci yalnızlığıdır yaşanacaklar. Ve zamanla onulmaz değişime uğramışlık uyumsuzlaştırır hazirunu ve uykular kaçar. Akla ihanet başladığında ise lokomotif tersine tersine raylaşır. Bu tersine işleyiş hangi işleme hangi işletmeciliktir bir türlü anlaşılmaz.
İller durulur, diller tutulur, damaklar kurur tüm isyanlarda. Sadece makinelerdeki tutukluktur dünyayı karartan ve zamanı da insanı da yaralayan. Hısmın hasmın siluetine çarpan doldurma kovanlar için için yanar, bu ne haksızlıktır şavkıyla ve patlamaz. En orijinal akşamlara sürülür izli mermiler. Ve o sürgünde silik anıları mıhlarlar aklın duvarlarına. Milim sapma, zerre ihanet yoktur hiçbir karesinde. Sadece hüzünle bütünleşmiş rötarlar ve aksamalar vardır ve onlar semaya çivilenirler. Aması olmaz sevdanın, siması yüreğe zincirlenmişler aklı sarar ve mahkumiyetin hakikisi erinde gecinde özgürlüğü kucaklar. İşte böyle bir şeydir akla ihanetin iki cihanda ulaşamayacağı mertebe.
Akıl küresi bir düzleşip bir yuvarlaklaşınca geçiş önceliği izinleri ve her türden teşvikler hiç olur biter, yiter. Hiçlik evladır ama o evrede kim kimi idare eder, hangi kusur yolları darlaştırır veya hangi aklı gerginleştirir birbirine karışır. Uyarılar ve uyarıları söyleyiş biçimleri ağıt kültürüne taş taşır. Doğruyu söyleyenler reddedildikçe de asla işe yaramaz kürecilik. Kültleştirilen, kutsal sayılan yerleri ziyaretlerle de bozulur dengeler ve akla ihanet güncellemesi o sayede dirilir.
O sahte, safta ve softa dizilişte hey gidinin görmezden gelmezliği diye başlar bütün sitemler. Sistem apaçık olan, acılı göstericiler kuşağını gizler ve çok çabuk unutturur. Her haklı direniş uydurma hakikatler kitabında dipnot olarak yer alır sadece. O en azılı günlerde tek başınalığı akla zarar bir alışkanlıkla dosyalara işler zaman. Ve o melun işaretlerle kazınır tabletlere adamlık. Çekirdeği patlamamış bir mermi gibi anılara savrulur ihanet ve etrafa yayılır kötü anılar.
Anılarda saklıdır aslında gelecek. Aklın ihaneti ile patlar makine düzeneği ve makineler. Ve sanık sandalyesine oturtulur o silik yıllar. Aradıkça bulunmaz nimetler fobilerle gelişir. İlgisizlik ve bir nevi bilgisizlik baş tacı edilir. Ne soyka isabetsizliktir hobilerle gelişen ve geliştirilen akıl yitimi. İyi haberlerden korkmak da eklenince akıl ihanetine tam hedef noktaya iner yumruk. Yıldızları gökyüzünden toplamak da işe yaramaz o vakit.
Akla ihanet günlerinde yamru yumru duruşlar fesatça bitirir felsefeyi. Felsefe sıfırlanınca da kelepir fiyatlara akla ihanetin ve gökyüzünü satışın kampanya günleri başlar başlatılır.
Bayram da geçti şimdi seyran kampanaları çalana dek, akla ihanet günleri…
16 Temmuz 2015 Perşembe
DELİYE HER GÜN BAYRAM…
DELİYE HER GÜN BAYRAM…
Dini bayramlarda dini imanı para olanların bayramı oldu maalesef. Bu bayramda da din, iman, mezhep, soy, sop, sılayı rahim masalları yine borç harç yola döktü dökecek milleti. Dökülenlerin candan ve maldan olması tecelli edecek her bayramda yaşanan facialar gibi. Bu ramazan da yine garipler oruçluydu, tüm yıla yayılan ölçüde. Ve bayram yine onlara muhteşem manzaralar sunmayacak. Ama nedense en çok onlar sevinecek bayram geldi diye.
Belki birilerine pek ala gelebilir ama ne yazık ki son yıllarda gün güne iyice yozlaşan manzaraların içine içine hapsedildi mübarek ramazan.
Ey kapitalizm, din kapitalizmi insafın kurusun…
Algı oynamaları ile şekillendirilen yeni inanç sistematiği alabildiğine yön verdi bezmeldek hayatlara. Ve tarihi mekanlarda, anıt camii avlularında nice uyanık zamane ilahiyatçısı sözde din adına rüzgar estiler, fırtına biçtiler. Din bezirgânlığı tuttu ve bol para bastılar. Maneviyat bir yana maddiyat ağır bastı yine ve masası kadar, hasbıhala topladıkları inanç fakirleri kadar ceplerini bereketlendirdiler, bereket ayı mübarek ramazanda.
Boş inanlar, boş gözlere boş kafalara boşaltıldıkça boşaltıldı. Hurafeler havada uçuştu. Mübarek ayı müjdeleyen ve iyilerin hizmetinde görevli melaikelere bile dolaşacak hava sahası bırakmadılar. El birliği, güç birliği, dil birliği yaparak canlı canlı profesyonelce götürdüler.
Ey yozlaştırılmış inanç manzarası profilleri insafınız kurusun…
Bir yüce dinin sözde âlimlerce baştan çıkarılışına, boştan edilişine kimse dur demedi. Bir babayiğit çıkıp ta hey bu ne cahiliye devrine özgü şehri ramazandır diyemedi. Hal böyle olunca hikâyelerin ve hurafelerin izi sürüldü meydanlarda ve ekranlarda. Resmen çanak tutuldu hiç de dine yakışmayacak, inanılması zor bir görselliğe. Ve din dışı bir temaşaya ve israfa tam yol verildi. Bir aylığına da olsa ülkenin tüm meydanlarına arastalarına her telden tek dinden çadır kamplar kuruldu. Masum insanları etkileyen ve siyasi ranta uyumlulaştırılan günler, geceler programlandı. Bu profesyonel destekli bol paralı pullu programlarda hiç de hak etmeyenlere ağıtlar ve methiyeler düzdürüldü. İpeksi kadife dinsel düşler sahte haz denizlerine gömüldü.
Ey popüler alimler şu yozlaştırılmış abit manzaralarına beş on paraya zalimce çanak tuttunuz, insafınız kurusun…
Dini bayramlarda maalesef dini imanı para olanların bayramı oldu. Dayanışma ve paylaşma ayında gecelerce göğe salınan havai fişeklerin kuru gürültüsü ve anlık yalancı parlaklığına altın madeni bulmuşçasına sevinen bir toplum yaratıldı. Sağlanan iftarlarda niyetli kötü niyetli katılımcılar oruç açtıkça avuçlar sağlayıcılar için semaya açıldı. Ama kimlerin sağaltıldığı unutuldu, unutturuldu. Karartılan geleceklere hiç aldırmadan döndürülen dinci çarka sevinen ve övünen dönem mağdurları hangi bayramı kutlayacak şimdi. Onlara hangi dinin bayramı kar kalacak mahşerde, uyanıldığında belli olur. Son demde dövünmeler de kar etmeyince, ilahi bir sesle olan biteni bilen yok mu denilince harbi tanıklık başlayacak maazallah.
Ey son yıllarda dini islamı mübini figürleştiren arabozucu figuran müminler insafınız kurusun…
Bu ramazan da nurdan kayıtlar yine nardan makaslarca makaslandı. Kesik kırpık safsatalarla canlar incitildi, cinler uyarıldı. Dini vicdan çatışması yaşayanların ilahi buyruklara daha bir gömülmesi işte bu incitilmenin eseri olarak belirdi. Ve bu doğrultuda güçlenen iman tüm çarpık şifrelemeleri ve kodlananları yok sayan bir isyana döküldü sessizce. Meğer gerçeğe garkolmak dakkasında uyanmakla eşdeğermiş realitesi kendiliğinden güncellendi. Ve yoz geleneğine yaz gerçeği kaygısı tüm peşin fikir dağınıklığını bir nebze de olsa düzenledi. Ve yeni inanç kurgulaması ‘bir sönmez ateştir tapılan’ sepetinde ahirlik yerini aldı.
Ey kurum kurum kurumlanan İslam sosyetesi insafınız kurusun…
Sanki birilerine ağır gelecek ama bu şaşırtıcı debdebe, bu iflah olunmazlık maalesef yudum yudum iftarlardan sahurlara kadar içe çekildi, içe sindirildi. Sanki iflas etti eşiklerden içeri, meydanlardan dışarı gülün kokusu. Kalmadı Allah sevgisi, yerine ikamelendi Allah korkusu. Semavi inanışın kırk kanatlı serçelerinin kanadı kırıldı, yabanıl kemirgenlerin ağına düşürüldü. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna barut kokusu, toz duman boyun borcu oruçları bozdu. Resmen mübarek ramazanı şu ‘vay dinine yandığımın’ tekerlemesine ve söyleyenlerine mahcup ettiler. Ve bu yoz manzarada çıktı birileri müthiş âlim kesildi ve bir ay boyunca sahte bilgelik tasladı, parsayı topladılar. Alan satan razı kime ne yaygarasına yandaşlaşanlar para pul cenneti dünyada ama ya öbür dünya. Burada böbürlenmelerle karın doyuranlar, diğer tarafta aç açık kalırsa maazallah, düşünen yok.
Ey ‘yahu insafınız kurusun’ diyenlere kulaklarını tıkaçlayanlar topunuzun insafı kurusun…
Planlı programlı meydan-ekran dinsel aldatmacalarına kimse karşı koymadı. Birileri çıkıp da ilk emir oku emri, okuyun en kutsalı mealinden, yetmez ise tefsirlere bakın, bakın ama kendi yorumunuzu yapın, daha da anlamazsanız anlayana dek araştırın ve gerçeği bulun diyemedi maalesef. Diyemediler sadece duymakla olmaz ki koskoca bir din bu, böyle dindarlık olmaz ki diye. Bu kadir kıymet bilmezlere bakarak sadece koftiden dincilik yerleşir bilinçlere, bu işittiğine imanla ulaşılmaz miraca diyemediler. Varsa yoksa en kolayından namaz edebiyatı, yaz mevsimine denk düşen çok uzun günlere kimin tutacağı besbelli bir tutam oruç serpilmesi ve teravih küllemesi. Alın size dünyalığı kurtaran ibadet silsilesi. O kadarını bile yaptıkları muamma ama muameleden en ala mamalandılar.
Ey ilahi gerçeklikten işine gelmeyenleri sinsice silenler, insafınız kurusun…
Nereye doğru bir evrilmedir bu yapay dinci dayatma ve bu ne aymazlıktır uzadıkça kılcallaşan. Aslında nar gözlü ölüm zabiti kapıyı çaldığında anında anlaşılacak meseledir tüm bu görmezden gelmeler. Bu bilmezden ve görmezden gelme inatları hangi dinde mubahtır, hangi mezhepte günahtır veya sevaptır acaba. Sevaba çarmıh, günaha kale kuran saraylılar eninde sonunda hakikati pek iyi anlar ama vakit geçtir artık ve kızıl ateşin tadı damaklara işlemiştir bir kere. Ve beyaz kefen örtülü sofradan aç açına kalkılır.
Ey işin aslını bilenler görenler ama uydurmacayı din iman mezhep meselesi sayıp saflaşanlar, katılaşanlar hepinizin insafı kurusun…
Ey Şehri Ramazan güle güle git. Gittiğin yere bizden Allah selamı söyle. Ve kelamı ekle selamın peşine, kristalleşti inançlar ve kirlendi üzüm salkımları, karardı üzümler. Karınca kararınca da olsa üzüm üzüme bakar kararır kaderine imansızlıktır gerçek iman. Vade bittiğinde ölmek, ilahi vaat gereği yeniden doğmak dirilmek de varsa eğer torbada akıl almaz delilsiz günahlar ve deliye her gün bayram yüklü sevaplar biriktirmek evladır.
Tüm ilençsiz ve sabırlı dualarla ilahi direnişi ilahi aşka çeviren tüm delilerin, bayramı mübarek olsun… Her günleri bayram olsun…
Dini bayramlarda dini imanı para olanların bayramı oldu maalesef. Bu bayramda da din, iman, mezhep, soy, sop, sılayı rahim masalları yine borç harç yola döktü dökecek milleti. Dökülenlerin candan ve maldan olması tecelli edecek her bayramda yaşanan facialar gibi. Bu ramazan da yine garipler oruçluydu, tüm yıla yayılan ölçüde. Ve bayram yine onlara muhteşem manzaralar sunmayacak. Ama nedense en çok onlar sevinecek bayram geldi diye.
Belki birilerine pek ala gelebilir ama ne yazık ki son yıllarda gün güne iyice yozlaşan manzaraların içine içine hapsedildi mübarek ramazan.
Ey kapitalizm, din kapitalizmi insafın kurusun…
Algı oynamaları ile şekillendirilen yeni inanç sistematiği alabildiğine yön verdi bezmeldek hayatlara. Ve tarihi mekanlarda, anıt camii avlularında nice uyanık zamane ilahiyatçısı sözde din adına rüzgar estiler, fırtına biçtiler. Din bezirgânlığı tuttu ve bol para bastılar. Maneviyat bir yana maddiyat ağır bastı yine ve masası kadar, hasbıhala topladıkları inanç fakirleri kadar ceplerini bereketlendirdiler, bereket ayı mübarek ramazanda.
Boş inanlar, boş gözlere boş kafalara boşaltıldıkça boşaltıldı. Hurafeler havada uçuştu. Mübarek ayı müjdeleyen ve iyilerin hizmetinde görevli melaikelere bile dolaşacak hava sahası bırakmadılar. El birliği, güç birliği, dil birliği yaparak canlı canlı profesyonelce götürdüler.
Ey yozlaştırılmış inanç manzarası profilleri insafınız kurusun…
Bir yüce dinin sözde âlimlerce baştan çıkarılışına, boştan edilişine kimse dur demedi. Bir babayiğit çıkıp ta hey bu ne cahiliye devrine özgü şehri ramazandır diyemedi. Hal böyle olunca hikâyelerin ve hurafelerin izi sürüldü meydanlarda ve ekranlarda. Resmen çanak tutuldu hiç de dine yakışmayacak, inanılması zor bir görselliğe. Ve din dışı bir temaşaya ve israfa tam yol verildi. Bir aylığına da olsa ülkenin tüm meydanlarına arastalarına her telden tek dinden çadır kamplar kuruldu. Masum insanları etkileyen ve siyasi ranta uyumlulaştırılan günler, geceler programlandı. Bu profesyonel destekli bol paralı pullu programlarda hiç de hak etmeyenlere ağıtlar ve methiyeler düzdürüldü. İpeksi kadife dinsel düşler sahte haz denizlerine gömüldü.
Ey popüler alimler şu yozlaştırılmış abit manzaralarına beş on paraya zalimce çanak tuttunuz, insafınız kurusun…
Dini bayramlarda maalesef dini imanı para olanların bayramı oldu. Dayanışma ve paylaşma ayında gecelerce göğe salınan havai fişeklerin kuru gürültüsü ve anlık yalancı parlaklığına altın madeni bulmuşçasına sevinen bir toplum yaratıldı. Sağlanan iftarlarda niyetli kötü niyetli katılımcılar oruç açtıkça avuçlar sağlayıcılar için semaya açıldı. Ama kimlerin sağaltıldığı unutuldu, unutturuldu. Karartılan geleceklere hiç aldırmadan döndürülen dinci çarka sevinen ve övünen dönem mağdurları hangi bayramı kutlayacak şimdi. Onlara hangi dinin bayramı kar kalacak mahşerde, uyanıldığında belli olur. Son demde dövünmeler de kar etmeyince, ilahi bir sesle olan biteni bilen yok mu denilince harbi tanıklık başlayacak maazallah.
Ey son yıllarda dini islamı mübini figürleştiren arabozucu figuran müminler insafınız kurusun…
Bu ramazan da nurdan kayıtlar yine nardan makaslarca makaslandı. Kesik kırpık safsatalarla canlar incitildi, cinler uyarıldı. Dini vicdan çatışması yaşayanların ilahi buyruklara daha bir gömülmesi işte bu incitilmenin eseri olarak belirdi. Ve bu doğrultuda güçlenen iman tüm çarpık şifrelemeleri ve kodlananları yok sayan bir isyana döküldü sessizce. Meğer gerçeğe garkolmak dakkasında uyanmakla eşdeğermiş realitesi kendiliğinden güncellendi. Ve yoz geleneğine yaz gerçeği kaygısı tüm peşin fikir dağınıklığını bir nebze de olsa düzenledi. Ve yeni inanç kurgulaması ‘bir sönmez ateştir tapılan’ sepetinde ahirlik yerini aldı.
Ey kurum kurum kurumlanan İslam sosyetesi insafınız kurusun…
Sanki birilerine ağır gelecek ama bu şaşırtıcı debdebe, bu iflah olunmazlık maalesef yudum yudum iftarlardan sahurlara kadar içe çekildi, içe sindirildi. Sanki iflas etti eşiklerden içeri, meydanlardan dışarı gülün kokusu. Kalmadı Allah sevgisi, yerine ikamelendi Allah korkusu. Semavi inanışın kırk kanatlı serçelerinin kanadı kırıldı, yabanıl kemirgenlerin ağına düşürüldü. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna barut kokusu, toz duman boyun borcu oruçları bozdu. Resmen mübarek ramazanı şu ‘vay dinine yandığımın’ tekerlemesine ve söyleyenlerine mahcup ettiler. Ve bu yoz manzarada çıktı birileri müthiş âlim kesildi ve bir ay boyunca sahte bilgelik tasladı, parsayı topladılar. Alan satan razı kime ne yaygarasına yandaşlaşanlar para pul cenneti dünyada ama ya öbür dünya. Burada böbürlenmelerle karın doyuranlar, diğer tarafta aç açık kalırsa maazallah, düşünen yok.
Ey ‘yahu insafınız kurusun’ diyenlere kulaklarını tıkaçlayanlar topunuzun insafı kurusun…
Planlı programlı meydan-ekran dinsel aldatmacalarına kimse karşı koymadı. Birileri çıkıp da ilk emir oku emri, okuyun en kutsalı mealinden, yetmez ise tefsirlere bakın, bakın ama kendi yorumunuzu yapın, daha da anlamazsanız anlayana dek araştırın ve gerçeği bulun diyemedi maalesef. Diyemediler sadece duymakla olmaz ki koskoca bir din bu, böyle dindarlık olmaz ki diye. Bu kadir kıymet bilmezlere bakarak sadece koftiden dincilik yerleşir bilinçlere, bu işittiğine imanla ulaşılmaz miraca diyemediler. Varsa yoksa en kolayından namaz edebiyatı, yaz mevsimine denk düşen çok uzun günlere kimin tutacağı besbelli bir tutam oruç serpilmesi ve teravih küllemesi. Alın size dünyalığı kurtaran ibadet silsilesi. O kadarını bile yaptıkları muamma ama muameleden en ala mamalandılar.
Ey ilahi gerçeklikten işine gelmeyenleri sinsice silenler, insafınız kurusun…
Nereye doğru bir evrilmedir bu yapay dinci dayatma ve bu ne aymazlıktır uzadıkça kılcallaşan. Aslında nar gözlü ölüm zabiti kapıyı çaldığında anında anlaşılacak meseledir tüm bu görmezden gelmeler. Bu bilmezden ve görmezden gelme inatları hangi dinde mubahtır, hangi mezhepte günahtır veya sevaptır acaba. Sevaba çarmıh, günaha kale kuran saraylılar eninde sonunda hakikati pek iyi anlar ama vakit geçtir artık ve kızıl ateşin tadı damaklara işlemiştir bir kere. Ve beyaz kefen örtülü sofradan aç açına kalkılır.
Ey işin aslını bilenler görenler ama uydurmacayı din iman mezhep meselesi sayıp saflaşanlar, katılaşanlar hepinizin insafı kurusun…
Ey Şehri Ramazan güle güle git. Gittiğin yere bizden Allah selamı söyle. Ve kelamı ekle selamın peşine, kristalleşti inançlar ve kirlendi üzüm salkımları, karardı üzümler. Karınca kararınca da olsa üzüm üzüme bakar kararır kaderine imansızlıktır gerçek iman. Vade bittiğinde ölmek, ilahi vaat gereği yeniden doğmak dirilmek de varsa eğer torbada akıl almaz delilsiz günahlar ve deliye her gün bayram yüklü sevaplar biriktirmek evladır.
Tüm ilençsiz ve sabırlı dualarla ilahi direnişi ilahi aşka çeviren tüm delilerin, bayramı mübarek olsun… Her günleri bayram olsun…