1 MAYIS, BAHARI GETİRECEK..
1 Mayıs emek günü, İşçi bayramı. Bir günlük. Tüm dünyada böyle. Serbest. Bir tek şu garip memlekette yasaklı. Dünyadaki karnaval havasının aksine şu memleketin sembol meydanları daima işçilere kapalı. Özellikle de Taksim. Her zaman işçilerin önüne kolluk güçleri seti ve demir barikatlar. Nedensizce...
Gerçekte, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nın bu cendereye sokulması memleketin nasıl yönetildiği ile doğru orantılı. Gayri meşruluk…
Yüzyıl başlarında yıkılan büyük imparatorluklardan bu güne, faşist diktatörlüklerden her tip yasakçı cumhuriyetlere kadar başta 1 Mayıs, hep yasak. Hak aranmasına ve halkların demokrasi arayışlarına anında sert tedbir. On yıllarca baskı zulüm. İşkence. Ciddi hak gaspları ile toplumun cehalet ve şiddet, faşizm ve dinsel temelde yönetimi. İşte asıl onun için 1 Mayıs yasak.
Özellikle geri kalmış, geri bıraktırılmış ülkelerde 1 Mayıs hepten suçlu. Hele toplum, yönetim erkinin önüne geçtiyse veya toplumun kolay güdülenmesini erteleyen güçler belirdiyse fatura hemen 1 Mayısa. O yüzden on yıllarca sembol meydanlar yasaklı.
Resmi iradeye karşı yasak meydanlara çıkanlara ise hazır kıta emniyet güçleri. Sonrası şiddet ve meydan savaşı. Peşinden kamuoyuna şırıngalanan, sol ve 1 Mayıs düşmanlığı.
Sözde izin verilmiş kıytırık meydanlara ve salonlara sıkıştırılan 1 Mayıslarda ise; daha ne istiyorsunuz feveranı. Lafta birlik martavalı.
Oysa 1 Mayıslarda içten dışa istenen daima kargaşa. Organize edilen hep kaos. Arzulanan hiç bitmeyen kavga. Kan ve gözyaşı. Dünyanın neresinde olursa olsun, en merkezinde dahi her dejenere yönetimde, usul ve yöntem hep ayni. Yani her yerde benzer kaotik manzara. Üstelik seçilmiş veya atanmış çapsız yöneticilere de çanta imkan; işte vatan hainleri ve yaptıkları...
Bundan maksat; kapitalizmin çıkmazlarını, emperyal istilacıların yediği herzeleri, endüstriyel ve sınai geriliği, ekonomik darboğazı, emeğe zulmü ve vahşi kapitalizmin acımasız sömürüsünü unutturmak. İktidar erkini kullanmak ve işbirlikçi tutumla ehli keyif yaşam sürmek. Alternatifleri yok saymak. Karalamak. İşçiden, emekten yana her tavrı, her dik duruşu mevcut iktidara bariz ve galiz saldırı olarak toplumun belleğine kazımak.
İşte o yüzden bir günlük de olsa işçilerin ve emekçilerin içinden geleni haykırmasından korkulur. Çekinilir.
Çünkü 1 Mayıs yurtseverliğin tepe noktasıdır, vatanseverliğin zirvesidir...
1 Mayıs tüm dünya ülkelerinde bahar tadında kutlanan bayram iken, İşçi bayramı iken; şu garip memlekette iplikler pazara çıkarılmasın diye özü mözü bir güzel boşaltılmıştır. Dünyanın neredeyse tamamında üreten el, harcanan emek, dökülen alınteri kutsanırken; şu fakir memlekette hep horlanmıştır.
Yani akıllara, akla zarar bir gün olarak kazınmıştır. 1 Mayıs emek günü, nedense herkese batan bir gündür. Batar çünkü en özgürlükçü geçinenler dâhil topu memleketi hakkıyla yönetemedikleri için batar. Salt o nedenle 1 Mayıslar yasaklanır. Simge Meydanlar 1 Mayıslara kapatılır.
Yeter artık. Memleket hak, hukuk, adalet çerçevesinde yönetilsin de; 1 Mayıs'ta tüm acılar birkaç saatliğine unutulsun. Şu cennet memlekette 1 Mayıs; gülmek, eğlenmek, coşmak ve sorunları en barışçıl haykırmak biçiminde bayramlaşsın...
Elli yıldır, hele ki on yedi yıldır çekilen özlem bitsin...
Ayrıca iktidarlar ile birlikte iktidar yanaşmaları ve yavşamışlarının da tek derdi 1 Mayıs.
Dertlenirler çünkü 1 Mayıs; koca yılda tek bir günlüğüne haykıran sessiz çoğunluk hak ve adalet temelinde yönetiliyor mu, yönetilmiyor mu? Ortaya çıkaracak. 1 Mayısta tek yürek tek yumruk; Memleket kalkınıyor mu, batıyor mu? dillendirilecek.
Elbette korku dağları bekler. Olur ya; Bir gün mutlaka, 1 Mayıs, baharı getirecek...
29 Nisan 2019 Pazartesi
İLKYAZ, BAŞLANGIÇ YAZI...
Ömür hızla akıp geçerken, hep herşeyin ayni kalacağı sanılır. Ama bazen umulmadık biçimde gidişatın rengi soluğu değişebilir. İlkyaz öncesi belli çoğunluk birden yarınları düşünme telaşına düştü. Düşündürttü. Sırtı sağlama yaslama kolaycılığını seçenler dahi irkildi. Titredi. İlkeli duruş sahipleri zoru kolay eyleyecek akıl dünyasının kapılarını bir bir araladı. Böylece uzun yıllar resmen kodlarıyla oynanan kısır tarih de kendine geldi. Sonuç, yeni bir başlangıç. Diri bir denge. İlkyaz yaz. Ve yazı tarihe geçti...
Gecikmişliği bir yana şimdi yaz başından itibaren yazı ve yazgı edebiyatına hiç sığınılmadan özellikle metropol kentlerde koordinatlar yeniden çizilecek. Resmiyete tabiilik kıskacına restler çekilecek. Ve on yılların, sadece öze, öde mahsus ödün tarihi kısa zamanda bitecek.
İster istemez bitik, kemikleşmiş görsel-işitsel, yazısal yazınsal dünya da muktedaya sıkı takipçiliği bırakacak. Buz kesen havalardan kurtulmayla birlikte medeniyete katkı sunan göz alıcı yolculukların izi sürülecek. Tarafgir tasvirler, tavsiyeci amigoluk, amip beyin anlatıcılığı bir süre daha gitse de bitecek. Boşa çaba. Giden ömürden giden, bir güzel anlaşılacak. Devir değişecek.
Değişimin gereği sırasıyla bu günlere dek taşınan, tek sesli, tek adamlı, hiç esneklik taşımayan, algı operasyonlarına dayalı katı yazılımlar, yaman yancılık ve din direkt tasarımların gerçek yüzleri ortaya dökülecek. Lafta hissiyata dayalı, gafta özel istikbal izlenimli küflü siyaset de tarihe gömülecek.
Dahası on yıllardır anlamsız detaylarda boğulan, sağda solda kandırılan, yüzer geçer ucuzluk farz edilen ve cezbedici hikayelerle cendereye sokulan, süslü koleksiyonun temel parçası haline getirilmiş ömrü cahimler de, kara cahillikten kurtulacak.
Kurutulan yitik ömürlerin sebebi belli kurgu olduğundan; on yıllardır, maziye benzer metod ve çağ dışı tarzda, göz boyamacı, dar ve sığ, çeyrek yüzyılı kuşatan uygarlık karşıtlığında ısrar da çökecek. Demir, örs, kerpeten ve çekice düşmanlık da çözülecek. Çekim gücünün boş hayallere çekilmesi de. Demirin tavında dövülmeyişi ve çeliğe zamanında su verilmeyiş de sona erecek.
Asla tarihe tarif gerekmez. Geçip giden zamanın ruhu ve çalınan ömürler bıçak kemiğe dayanınca, dakkasında hanedan hayranlığına noktayı koyar. Uyduruk kaydırık masallarla derinleşen uykudan
uyandırır.
İşte o saatten sonra eskiye, gerilemeye modern dokunuşlar gerekir. Çağdaş kazanımları kaybetmemek gerekir. Yani zaman hızla akıp giderken en büyük gerçekliktir değişim. Uygarlık simgesidir.
Onun için özgürce, dönem ruhunu yansıtan akla ve felsefeye yaslanmak ilkyaza çıkmaktır.
İlkyaz sonrası umutla yeni yazı beklemektir. Çünkü ömür uzadıkça, kısalır...
Gecikmişliği bir yana şimdi yaz başından itibaren yazı ve yazgı edebiyatına hiç sığınılmadan özellikle metropol kentlerde koordinatlar yeniden çizilecek. Resmiyete tabiilik kıskacına restler çekilecek. Ve on yılların, sadece öze, öde mahsus ödün tarihi kısa zamanda bitecek.
İster istemez bitik, kemikleşmiş görsel-işitsel, yazısal yazınsal dünya da muktedaya sıkı takipçiliği bırakacak. Buz kesen havalardan kurtulmayla birlikte medeniyete katkı sunan göz alıcı yolculukların izi sürülecek. Tarafgir tasvirler, tavsiyeci amigoluk, amip beyin anlatıcılığı bir süre daha gitse de bitecek. Boşa çaba. Giden ömürden giden, bir güzel anlaşılacak. Devir değişecek.
Değişimin gereği sırasıyla bu günlere dek taşınan, tek sesli, tek adamlı, hiç esneklik taşımayan, algı operasyonlarına dayalı katı yazılımlar, yaman yancılık ve din direkt tasarımların gerçek yüzleri ortaya dökülecek. Lafta hissiyata dayalı, gafta özel istikbal izlenimli küflü siyaset de tarihe gömülecek.
Dahası on yıllardır anlamsız detaylarda boğulan, sağda solda kandırılan, yüzer geçer ucuzluk farz edilen ve cezbedici hikayelerle cendereye sokulan, süslü koleksiyonun temel parçası haline getirilmiş ömrü cahimler de, kara cahillikten kurtulacak.
Kurutulan yitik ömürlerin sebebi belli kurgu olduğundan; on yıllardır, maziye benzer metod ve çağ dışı tarzda, göz boyamacı, dar ve sığ, çeyrek yüzyılı kuşatan uygarlık karşıtlığında ısrar da çökecek. Demir, örs, kerpeten ve çekice düşmanlık da çözülecek. Çekim gücünün boş hayallere çekilmesi de. Demirin tavında dövülmeyişi ve çeliğe zamanında su verilmeyiş de sona erecek.
Asla tarihe tarif gerekmez. Geçip giden zamanın ruhu ve çalınan ömürler bıçak kemiğe dayanınca, dakkasında hanedan hayranlığına noktayı koyar. Uyduruk kaydırık masallarla derinleşen uykudan
uyandırır.
İşte o saatten sonra eskiye, gerilemeye modern dokunuşlar gerekir. Çağdaş kazanımları kaybetmemek gerekir. Yani zaman hızla akıp giderken en büyük gerçekliktir değişim. Uygarlık simgesidir.
Onun için özgürce, dönem ruhunu yansıtan akla ve felsefeye yaslanmak ilkyaza çıkmaktır.
İlkyaz sonrası umutla yeni yazı beklemektir. Çünkü ömür uzadıkça, kısalır...
27 Nisan 2019 Cumartesi
GÖZ GÖZ, GÖZ VE İZMİR MARŞI...
GÖZ GÖZ, GÖZ VE İZMİR MARŞI...
Göz göz Göztepe. Yaptı yine yapacağını. İzmir Marşı ile mazbatayı da aldı, ligi de kurtardı. Başağı çimlere gömdü...
Gözü olanın gözü çıksın babında lafta şampi şimdilik kampinge uğradı. Sırada Kafsinkaf...
Ayak topuna siyaset ve siyasi polemikler bulaştırılalı beri tipoloji de, terminoloji de değişmişti. Tepeden tırnağa proje akbilspor şampiyon olsun diye akıltopu çatlatılmıştı. Var odası, yok burası bahaneleriyle hafta hafta keyifler çalınmıştı. Hatta İBB'nin 22 milyarlık borç sırtında kamburken, musluklar yeşil saha projesine bağlanmıştı.
Çok şükür Bir Nisan dönüm noktası oldu. İşin çehresi değişti. Kaynaklar daha kesilmeden proje takımın nefesi kesildi.
Ve proje ekip iki haftada dirilemez hale geldi. Avantajı uçtu gitti. Artık iki büyüklerin ikisi de ciddi kayıp yaşamazlarsa zirvede ipi göğüsler. Ayrıca küme düşme hattı istatistikleri de yeniden tutulur.
Eğer alışılageldik iktidarsal uyduruk kural hatası başvuruları yapılmaz ise bunun tekrarı olmaz. Eldeki veriler gözden geçirilir ama nafile. Ve hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler olmuştur maçı seneye kalır.
Sözün özü her şey bitmişken lige sözel sayısal heyecan, göz göz Göztepe sayesinde geri geldi.
Bu arada başağın yeşil çime gömü ve defin işlerine de pek üzülen yok gibi. Öyle görünüyor. Son düzlükte tekerlenmeyle birlikte maaşlı borazancıları bile anında ağız değiştirdi. Methiyeler sayıp dökenler anında çark etti. Milyonların önünde cereyan eden bu karmaşık oyuna ünlemler çekilmeye başlandı. Yani iyi günün sıradan destekçileri şimdi köstekçi konumunda. Çünkü artık kale düştü. Av avcı mücadelesine aynıyla beyan da hazır; 'Ceplerimiz tamamen boşaldı, krediler bitti' nokta.
Açıkçası başağın resmen kimyası bozuldu. Çünkü uzun zamandır topun yuvarlaklığı unutulmuştu. Anımsandı. Banknot yeşiliyle çim yeşili ittifakı kurulmuştu. Ne amaçla kuruldu, ne için kullanıldı bilinmez değildi; resmen üçfe organizasyonu. Açık düştü.
Ayrıca işin adabına göre hareket edilmeyince, bilinmezler üzerinden yapılan yorumlar da haklı çıktı. Gözler geç de olsa açıldı. Tam beleş enerjiye dayalı lokomotif proje egemen olacaktı ki, tribünlerdeki tezahürat direkt akımı kesti.
Göz göz Göztepe ve İzmir Marşı neticeyi belirledi...
Bu saatten sonra bu işin kaybedeni konsantre bir ayaktakımı, kazananı ise bütün ayaktopu camiası. Olacağı da buydu aslında.
Gözü olanın gözü çıksın. Sırada Kafsinkaf var...
Göz göz Göztepe. Yaptı yine yapacağını. İzmir Marşı ile mazbatayı da aldı, ligi de kurtardı. Başağı çimlere gömdü...
Gözü olanın gözü çıksın babında lafta şampi şimdilik kampinge uğradı. Sırada Kafsinkaf...
Ayak topuna siyaset ve siyasi polemikler bulaştırılalı beri tipoloji de, terminoloji de değişmişti. Tepeden tırnağa proje akbilspor şampiyon olsun diye akıltopu çatlatılmıştı. Var odası, yok burası bahaneleriyle hafta hafta keyifler çalınmıştı. Hatta İBB'nin 22 milyarlık borç sırtında kamburken, musluklar yeşil saha projesine bağlanmıştı.
Çok şükür Bir Nisan dönüm noktası oldu. İşin çehresi değişti. Kaynaklar daha kesilmeden proje takımın nefesi kesildi.
Ve proje ekip iki haftada dirilemez hale geldi. Avantajı uçtu gitti. Artık iki büyüklerin ikisi de ciddi kayıp yaşamazlarsa zirvede ipi göğüsler. Ayrıca küme düşme hattı istatistikleri de yeniden tutulur.
Eğer alışılageldik iktidarsal uyduruk kural hatası başvuruları yapılmaz ise bunun tekrarı olmaz. Eldeki veriler gözden geçirilir ama nafile. Ve hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler olmuştur maçı seneye kalır.
Sözün özü her şey bitmişken lige sözel sayısal heyecan, göz göz Göztepe sayesinde geri geldi.
Bu arada başağın yeşil çime gömü ve defin işlerine de pek üzülen yok gibi. Öyle görünüyor. Son düzlükte tekerlenmeyle birlikte maaşlı borazancıları bile anında ağız değiştirdi. Methiyeler sayıp dökenler anında çark etti. Milyonların önünde cereyan eden bu karmaşık oyuna ünlemler çekilmeye başlandı. Yani iyi günün sıradan destekçileri şimdi köstekçi konumunda. Çünkü artık kale düştü. Av avcı mücadelesine aynıyla beyan da hazır; 'Ceplerimiz tamamen boşaldı, krediler bitti' nokta.
Açıkçası başağın resmen kimyası bozuldu. Çünkü uzun zamandır topun yuvarlaklığı unutulmuştu. Anımsandı. Banknot yeşiliyle çim yeşili ittifakı kurulmuştu. Ne amaçla kuruldu, ne için kullanıldı bilinmez değildi; resmen üçfe organizasyonu. Açık düştü.
Ayrıca işin adabına göre hareket edilmeyince, bilinmezler üzerinden yapılan yorumlar da haklı çıktı. Gözler geç de olsa açıldı. Tam beleş enerjiye dayalı lokomotif proje egemen olacaktı ki, tribünlerdeki tezahürat direkt akımı kesti.
Göz göz Göztepe ve İzmir Marşı neticeyi belirledi...
Bu saatten sonra bu işin kaybedeni konsantre bir ayaktakımı, kazananı ise bütün ayaktopu camiası. Olacağı da buydu aslında.
Gözü olanın gözü çıksın. Sırada Kafsinkaf var...
25 Nisan 2019 Perşembe
SÖZÜN BİTTİĞİ YER; FA...
SÖZÜN BİTTİĞİ YER...
Beklenen arka çıkılınca kuzuların sessizliği bir anda bozuldu. Ve kendini bir halt sanan akkuzu bir dolu meledi; 'Elimi salladım değmiş...' Bir anlık psikolojiyle. Çok pişmanım, özür dilerim sızlanmasından, o eli de öptürürüm, elin dert görmesin akkuzulu sıvazlanmasına geçildi. Destekçi deste avukatlar sırada. Ve akpartici nallı kuzu adli kontrol şartı ile serbest...
Şu cennet memleket gitgide sürdürülebilir memleket olmaktan çıkarılıyor. Resmen yaşanabilir olmaktan da. Katlanılması güç olaylar cereyan ediyor dört bir yanda. Vicdanlar yaralanıyor. Kamu vicdanı aklanıyor. Yazık. Çoluk çocuk, küçük büyük demeden yediden yetmişe her türlü şiddet, istismar, taciz, tecavüz, linç girişimi. Katliam. Topu serbest, serbestçe. Bunca yozlaşıya tavır almak ise suç ve ceza. Hak, hukuk, adalet yasak. Kuzu kuzu insanlıktan çıkmak mazur görülen bir kaçık durum. Özel açık oturumlar daha vahim. Akıldışı, akıl ötesi. Ve insanlıkla asla bağdaşmayan lafta vatandaşlık hassasiyeti. Hissiyat.
Bu tersine gidiş yerin dibine batsın. Bu akla ziyan düzen de. Külliyatına kopsun kıyamet...
On yıllarca bildik kör taraftar ve cahil düşmanlık potasında ergiyenler, elbette koşulsuz sadakati saldırı boyutuna indirgerler. Akıl ile yenemediklerini kaba güçle hesaba çekerler. Hiç çekinmezler, utanmazlar. Her fesatlığı ve fenalığı vazife sayarlar. Çünkü ayrıcalık bahşedilmiştir zatı muhteremlere. Öyle inandırılırlar. Küçük beyinlerine her halukarda kayırılacakları nakşedilmiştir. Ve her bahar arefesinde kışkırtıldım deyip kuzu gibi dolmuşa binerler. Her seferinde bir anlık psikoloji ile saldırırlar. Ve birilerine değer elleri, uzuvları, uzantıları gayri iradi.
Düşünmezler, değer miydi hiç? Az buz değil ama hadi yumruk neyse. Yaklaşık bir buçuk saate varan katliama dönüşebilecek o hengame de neyin nesiydi? Atış serbest, o da toplum psikolojisi ile.
Zaten topu alelacele planlı programlı olmayan bir protesto tarzı. İncelikle mesaj verme usulü. Asla ve kata organize değil. Yok...
Makamsal izahatı da sıcağı sıcağına bir anlık psikolojiyle; "değerli arkadaşlar, mesajınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz. Anlaşıldı. Şimdi sükunetle dağılın. Hepinizi kucaklıyorum." İşte kuzulara kontrollü serbestliğin ilk adımı.
Öyle ya hesaplı kitaplı olmayınca bulgu da yoktu. Taş, sopa ve bidonlar da. Hepisi topu sonradan çıktı. Galeyana getirilen kuzuların tek bir hedefe yönlendirilmesi de yok. Güzergah gereği sıkışma. Öncesindeki hazırlıklar da yalandan hazırlıklar. Devlet erkanı orada hazır ve nazır. Can güvenliğinin teminatı hazır kıta.
Herşey tastamam ama fiziksel saldırı ve darp dakikalarca. Olsun varsın acısı geçer gider...
Lakin yetmezmiş gibi; 'Yakın bu evi, içindekilerle...' neyin cakası. Hangi hava bu, hangi ulvi dinin, imanın yaftalanması...
İşte Sözün Bittiği Yer Tam Orası...
Ve bunca çıngıraklı çılgın akkuzu, bunca serbestlik ve adli kontrol zırhı ile kuşandırılır ise tabii ki Kuzuların Sessizliği uzun sürmez. Bozulur. Toplumsal histeri tıpkı bu biçim yaygınlaşır. Hislerine yenilen güruhlar taş da atar, sopa da sallar, ellerini de savurur. Ve mutlaka bir kimseye, bir yerlere, bir şeylere değer, dokunur gayri ihtiyari.
Ama o aralıkta çıtlayan bir kıvılcım, asla söndürülemez. Bir anda devasa yangınlara dönüşebilir. Ve o alev girdabına kim veya kimler düşerse, yanar kül olur...
İşte bu gözü dönmüş kuzucuklar, yaptıklarından muaf tutuldukça tosuncuğa dönüşür. Tosuncuklar cehennem topuna. Onun için bu akkuzu particilere, seçilmişler ve atanmışlar göz göre göre koltuk çıkmamalı. Çıkınca memleketi hukuğu delik, müspet kritiği zor, kritik günlerin beklediği açık seçik belli olur. İnsanı duygular denir geçilir ise eğer iş vahim yerlere gider. Zaten en temel değerler işte böyle felç edilir. Bu karmaşada paralizasyon akılları da kuşatır.
Ve hep birlikte sözün bittiği yere gelinir. Sözün bittiği yerde ise Faşizm başlar...
Beklenen arka çıkılınca kuzuların sessizliği bir anda bozuldu. Ve kendini bir halt sanan akkuzu bir dolu meledi; 'Elimi salladım değmiş...' Bir anlık psikolojiyle. Çok pişmanım, özür dilerim sızlanmasından, o eli de öptürürüm, elin dert görmesin akkuzulu sıvazlanmasına geçildi. Destekçi deste avukatlar sırada. Ve akpartici nallı kuzu adli kontrol şartı ile serbest...
Şu cennet memleket gitgide sürdürülebilir memleket olmaktan çıkarılıyor. Resmen yaşanabilir olmaktan da. Katlanılması güç olaylar cereyan ediyor dört bir yanda. Vicdanlar yaralanıyor. Kamu vicdanı aklanıyor. Yazık. Çoluk çocuk, küçük büyük demeden yediden yetmişe her türlü şiddet, istismar, taciz, tecavüz, linç girişimi. Katliam. Topu serbest, serbestçe. Bunca yozlaşıya tavır almak ise suç ve ceza. Hak, hukuk, adalet yasak. Kuzu kuzu insanlıktan çıkmak mazur görülen bir kaçık durum. Özel açık oturumlar daha vahim. Akıldışı, akıl ötesi. Ve insanlıkla asla bağdaşmayan lafta vatandaşlık hassasiyeti. Hissiyat.
Bu tersine gidiş yerin dibine batsın. Bu akla ziyan düzen de. Külliyatına kopsun kıyamet...
On yıllarca bildik kör taraftar ve cahil düşmanlık potasında ergiyenler, elbette koşulsuz sadakati saldırı boyutuna indirgerler. Akıl ile yenemediklerini kaba güçle hesaba çekerler. Hiç çekinmezler, utanmazlar. Her fesatlığı ve fenalığı vazife sayarlar. Çünkü ayrıcalık bahşedilmiştir zatı muhteremlere. Öyle inandırılırlar. Küçük beyinlerine her halukarda kayırılacakları nakşedilmiştir. Ve her bahar arefesinde kışkırtıldım deyip kuzu gibi dolmuşa binerler. Her seferinde bir anlık psikoloji ile saldırırlar. Ve birilerine değer elleri, uzuvları, uzantıları gayri iradi.
Düşünmezler, değer miydi hiç? Az buz değil ama hadi yumruk neyse. Yaklaşık bir buçuk saate varan katliama dönüşebilecek o hengame de neyin nesiydi? Atış serbest, o da toplum psikolojisi ile.
Zaten topu alelacele planlı programlı olmayan bir protesto tarzı. İncelikle mesaj verme usulü. Asla ve kata organize değil. Yok...
Makamsal izahatı da sıcağı sıcağına bir anlık psikolojiyle; "değerli arkadaşlar, mesajınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz. Anlaşıldı. Şimdi sükunetle dağılın. Hepinizi kucaklıyorum." İşte kuzulara kontrollü serbestliğin ilk adımı.
Öyle ya hesaplı kitaplı olmayınca bulgu da yoktu. Taş, sopa ve bidonlar da. Hepisi topu sonradan çıktı. Galeyana getirilen kuzuların tek bir hedefe yönlendirilmesi de yok. Güzergah gereği sıkışma. Öncesindeki hazırlıklar da yalandan hazırlıklar. Devlet erkanı orada hazır ve nazır. Can güvenliğinin teminatı hazır kıta.
Herşey tastamam ama fiziksel saldırı ve darp dakikalarca. Olsun varsın acısı geçer gider...
Lakin yetmezmiş gibi; 'Yakın bu evi, içindekilerle...' neyin cakası. Hangi hava bu, hangi ulvi dinin, imanın yaftalanması...
İşte Sözün Bittiği Yer Tam Orası...
Ve bunca çıngıraklı çılgın akkuzu, bunca serbestlik ve adli kontrol zırhı ile kuşandırılır ise tabii ki Kuzuların Sessizliği uzun sürmez. Bozulur. Toplumsal histeri tıpkı bu biçim yaygınlaşır. Hislerine yenilen güruhlar taş da atar, sopa da sallar, ellerini de savurur. Ve mutlaka bir kimseye, bir yerlere, bir şeylere değer, dokunur gayri ihtiyari.
Ama o aralıkta çıtlayan bir kıvılcım, asla söndürülemez. Bir anda devasa yangınlara dönüşebilir. Ve o alev girdabına kim veya kimler düşerse, yanar kül olur...
İşte bu gözü dönmüş kuzucuklar, yaptıklarından muaf tutuldukça tosuncuğa dönüşür. Tosuncuklar cehennem topuna. Onun için bu akkuzu particilere, seçilmişler ve atanmışlar göz göre göre koltuk çıkmamalı. Çıkınca memleketi hukuğu delik, müspet kritiği zor, kritik günlerin beklediği açık seçik belli olur. İnsanı duygular denir geçilir ise eğer iş vahim yerlere gider. Zaten en temel değerler işte böyle felç edilir. Bu karmaşada paralizasyon akılları da kuşatır.
Ve hep birlikte sözün bittiği yere gelinir. Sözün bittiği yerde ise Faşizm başlar...
23 Nisan 2019 Salı
ULUSAL EGEMENLİK...
ULUSAL EGEMENLİK...
Çocuklar, "ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." gerçeğiyle büyüdükçe bu talihsiz memleket payidar olacaktır. Ve ilelebet var olacaktır. İlerleyecektir. İşte bu gün o temel gerçeğin tasdiklendiği gündür.
Tam doksan dokuz yıl önce 23 Nisan 1920'de hakimiyetin saraydan alınıp millete devredildiği gün; Kutlu olsun...
Şimdi bir asra bir kala bu gün uydurma bahanelerle, yıkıcılığı besbelli kayda şarta bağlanmak suretiyle egemenlik milletin elinden gasp edilmeye çalışılıyor. Edildiği takdirde bu cennet memleket maalesef payidar değil payimal olacaktır. Tıpkı geçmişteki gibi pusuda bekleşen emperyalistlere bu toprakları pay etme fırsatı doğacaktır. İşte onun için çok önemli bir gündür bugün.
Özellikle çocukların dilinden ana doğruyu öğrenmek adına. Geleceğe öğütlemek adına. Anı örgütlemek adına. Geçmişte yaşanan acıları unutmamak ve milli mücadeleyi kutsamak adına. Her adımı millet memleket namı hesabına atmak adına. Önemlidir ve değerlidir bu gün.
Bir asır önce tüm değerlerin ayaklar altına alındığı, vahşi emperyalizmin memleket topraklarını aralarında paylaştığı o ısdıraplı günlerde, ulusal egemenliğin hiçbir mandaya, sınıfa ve zümreye verilmeyecek en kutsal hak olduğu bilinciyle yola çıkanlar savaşı kazanmıştı. Ben kazandım benimdir kibrine ve hırsına hiç kapılmadan idare meclise bırakılmıştı. Milli irade resmen taçlandırılmıştı. Bütün dünyaya en yüce örnek olunmuştu.
Bu örnek Ata sözü ile tasdiklidir; “Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir."
Sonrasında bir asrın son çeyreğine hükmedenler yüzünden Ata sözüyle perçinlenen bu dünya güzeli örnek her fırsatta zedelendi.
On yıllarca memlekete sağanak gibi kara cahillik yağdırıldı. Çağdaşlaşmaya erişim rotası değiştirildi. Temel eğitimden itibaren eğitim öğretimin içi boşaltıldı. Bilim hepten yok sayıldı. Demokrasi daima özel çıkarlar doğrultusunda kullanıldı. Genel itirazlara kollukçu kaba güç kullanıldı. Sevgi, saygı, dayanışma tırpanlandı. Edep haya kalmadı. Kapıda komşuda barış hoşgörü tesis edilemedi. Sözde millet iradesi denilerek kutsal emanet iyice ters yüz edildi. Rejim bir anda değiştirildi. Sonuç itibariyle memleketin ve çocukların geleceği resmen tehlikeye atıldı, bahtları karartıldı.
Oysa onların değildi hiç bir şey. Her şey bütün çocuklarındı, tüm çocuklaraydı. Ayrımcılık yapıldı onlara da. Çeyrek asır hep kendi çocuklarını kolladılar, gözettiler.
Oysa Deniz gözlü dev hiç de öyle buyurmamıştı; "Küçük hanımlar, küçük beyler!
Sizler geleceğin gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız.
Memleketi ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız.
Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!” Mustafa Kemal Atatürk...
Şimdi gün Ata öğüdü tutma günü. Ve bir tarafa ağır gelse de kayıtsız şartsız "hakimiyet milletindir" gerçeğini kabullenme ve bayram yapma günü.
Bu kutlu gün memleket çocuklarına ve bütün dünya çocuklarına kutlu olsun...
Çocuklar, "ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." gerçeğiyle büyüdükçe bu talihsiz memleket payidar olacaktır. Ve ilelebet var olacaktır. İlerleyecektir. İşte bu gün o temel gerçeğin tasdiklendiği gündür.
Tam doksan dokuz yıl önce 23 Nisan 1920'de hakimiyetin saraydan alınıp millete devredildiği gün; Kutlu olsun...
Şimdi bir asra bir kala bu gün uydurma bahanelerle, yıkıcılığı besbelli kayda şarta bağlanmak suretiyle egemenlik milletin elinden gasp edilmeye çalışılıyor. Edildiği takdirde bu cennet memleket maalesef payidar değil payimal olacaktır. Tıpkı geçmişteki gibi pusuda bekleşen emperyalistlere bu toprakları pay etme fırsatı doğacaktır. İşte onun için çok önemli bir gündür bugün.
Özellikle çocukların dilinden ana doğruyu öğrenmek adına. Geleceğe öğütlemek adına. Anı örgütlemek adına. Geçmişte yaşanan acıları unutmamak ve milli mücadeleyi kutsamak adına. Her adımı millet memleket namı hesabına atmak adına. Önemlidir ve değerlidir bu gün.
Bir asır önce tüm değerlerin ayaklar altına alındığı, vahşi emperyalizmin memleket topraklarını aralarında paylaştığı o ısdıraplı günlerde, ulusal egemenliğin hiçbir mandaya, sınıfa ve zümreye verilmeyecek en kutsal hak olduğu bilinciyle yola çıkanlar savaşı kazanmıştı. Ben kazandım benimdir kibrine ve hırsına hiç kapılmadan idare meclise bırakılmıştı. Milli irade resmen taçlandırılmıştı. Bütün dünyaya en yüce örnek olunmuştu.
Bu örnek Ata sözü ile tasdiklidir; “Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir."
Sonrasında bir asrın son çeyreğine hükmedenler yüzünden Ata sözüyle perçinlenen bu dünya güzeli örnek her fırsatta zedelendi.
On yıllarca memlekete sağanak gibi kara cahillik yağdırıldı. Çağdaşlaşmaya erişim rotası değiştirildi. Temel eğitimden itibaren eğitim öğretimin içi boşaltıldı. Bilim hepten yok sayıldı. Demokrasi daima özel çıkarlar doğrultusunda kullanıldı. Genel itirazlara kollukçu kaba güç kullanıldı. Sevgi, saygı, dayanışma tırpanlandı. Edep haya kalmadı. Kapıda komşuda barış hoşgörü tesis edilemedi. Sözde millet iradesi denilerek kutsal emanet iyice ters yüz edildi. Rejim bir anda değiştirildi. Sonuç itibariyle memleketin ve çocukların geleceği resmen tehlikeye atıldı, bahtları karartıldı.
Oysa onların değildi hiç bir şey. Her şey bütün çocuklarındı, tüm çocuklaraydı. Ayrımcılık yapıldı onlara da. Çeyrek asır hep kendi çocuklarını kolladılar, gözettiler.
Oysa Deniz gözlü dev hiç de öyle buyurmamıştı; "Küçük hanımlar, küçük beyler!
Sizler geleceğin gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız.
Memleketi ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız.
Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!” Mustafa Kemal Atatürk...
Şimdi gün Ata öğüdü tutma günü. Ve bir tarafa ağır gelse de kayıtsız şartsız "hakimiyet milletindir" gerçeğini kabullenme ve bayram yapma günü.
Bu kutlu gün memleket çocuklarına ve bütün dünya çocuklarına kutlu olsun...
21 Nisan 2019 Pazar
YAZIKLAR OLSUN SİZE...
YAZIKLAR OLSUN SİZE...
Yazıklar olsun size. Yazıklar olsun. Yeni bir başlangıç buluşması günü, derin cehalet ve yükselen faşizm her türlü yoruma kapalı, 'anamuhalefet lideri'ne saldırdı. Saldırma cesareti gösterdi. Lafta canfeda dava kırıkları suç örtme maksatlı hain girişimle vicdanlara yeni bir yara daha açtı. Yazık...
Yazıklar olsun size, bir gün önce "Türkiye Irak sınır hattında devam eden operasyonlardan gelen acı haberle yüreğimiz yandı. Teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet, acılı ailelerine sabır, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun." diyen toplumsal barışı gözeten bir lidere saldırdığınız için. Yazıklar olsun.
Bu çirkin saldırı asla affedilemez. Affedilmemeli...
Görünen o ki; vakti zamanında çadır mahkemelerde terörist aklayan, malum çözüm paketleri ile ulusal bağımsızlığı zedeleyenlerin palazlandırdığı bir güruh yeni stratejiler peşinde. Kaos ve anarşi zemini hazırlama telaşında...
Öylesine hem suçlu hem güçlü bir şebeke hazımsızlığıyla, suçsuzu hedef gösterenlere, mazluma darp harp çılgınlığıyla saldıranlara toptan yazıklar olsun.
Yapılan açıkça organize bir suçtur. Alçaklık ve korkaklık yansıtan terörist bir eylemdir. Adi bir girişimdir. İnsanlığa ve insani değerlere darbedir. Vahşi şiddet dilinin sokağa yansıtılması durumudur. Gerici ve çağdışı bir anlayışın tezahürüdür.
Kurup, durup, vurup on yılların iktidarını değil muhalefeti sorumlu tutanlar, bu çirkin girişimi gerçekleştiren yozlar, yobazlar tarihe kara bir leke sürmüştür.
Bu faşizan saldırı tarihe sürülmüş kara bir leke olarak kalacaktır. Yazıklar olsun...
Bu saldırıyı gerçekleştirenler her kimse insanlığın yüz karası tiplerdir. Topuna yazıklar olsun.
Her sıkışık dönemde veryansın edilecek adresi şaşıran bu akıl fukaraları 'vatan, bayrak, şehit' edebiyatına sığınarak, bu değerleri sadece kendi tekellerindeymiş zannıyla yine şuursuzlaşmışlardır. Bu şuursuzluk hangi şurubun vandallaştırmasıdır o da tartışılmalıdır.
Bu prokatif hainlik memleketin birlik ve beraberliğine dönük açık bir tehdit olarak algılanmadıkça iş büyür, durum çığırından çıkar, iş başka yerlere gider.
Demek ki; şahsi bekalar milli bekanın önüne geçmiştir. Aklın gerisinde kalmıştır. Nafaka kesilince kışkırtmaya hazır bu yabanları türlü yollarla fişekleyenler, memleketin geleceğini karartmayı göze almış canilerdir. Bu soysuz deneme millete bir gözdağı ve muhalefete ilişkin algı oluşturma operasyonudur. Bu oyuna kim gelirse, kim dahilse, bilerek göz yumduysa, sırt sıvazladı ise hepsine yazıklar olsun. Bu nefret tohumunu yeşertenlere ve bu kahpe saldırının azmettiricilerine yazıklar olsun.
Bu işin foyası eninde sonunda ortaya çıkar. O vakit onları ne tarih ne de yeniden tarih yazanlar asla affetmez.
Açıkça azgınlaşan faşizmin ayak seslerini işittiren bu hain saldırı, kızgın demiri soğutan değil, yakıcı ateşi semirten komplike bir saldırıdır.
Kesinlikle çıkıp bir grup meczubun sabotesi denilemez. Yapılan edilen böyle denilerek hafifletilemez. İvedilikle faillerinin, azmettiricilerinin peşine düşülmelidir. Devletin o gücü vardır. Sadece kınamak yetmez.
Yeni başlangıçları, gizli emir almışçasına sabote etmek maksatlı azgınlaşanların topuna yazıklar olsun...
Yazıklar olsun size. Yazıklar olsun. Yeni bir başlangıç buluşması günü, derin cehalet ve yükselen faşizm her türlü yoruma kapalı, 'anamuhalefet lideri'ne saldırdı. Saldırma cesareti gösterdi. Lafta canfeda dava kırıkları suç örtme maksatlı hain girişimle vicdanlara yeni bir yara daha açtı. Yazık...
Yazıklar olsun size, bir gün önce "Türkiye Irak sınır hattında devam eden operasyonlardan gelen acı haberle yüreğimiz yandı. Teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet, acılı ailelerine sabır, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun." diyen toplumsal barışı gözeten bir lidere saldırdığınız için. Yazıklar olsun.
Bu çirkin saldırı asla affedilemez. Affedilmemeli...
Görünen o ki; vakti zamanında çadır mahkemelerde terörist aklayan, malum çözüm paketleri ile ulusal bağımsızlığı zedeleyenlerin palazlandırdığı bir güruh yeni stratejiler peşinde. Kaos ve anarşi zemini hazırlama telaşında...
Öylesine hem suçlu hem güçlü bir şebeke hazımsızlığıyla, suçsuzu hedef gösterenlere, mazluma darp harp çılgınlığıyla saldıranlara toptan yazıklar olsun.
Yapılan açıkça organize bir suçtur. Alçaklık ve korkaklık yansıtan terörist bir eylemdir. Adi bir girişimdir. İnsanlığa ve insani değerlere darbedir. Vahşi şiddet dilinin sokağa yansıtılması durumudur. Gerici ve çağdışı bir anlayışın tezahürüdür.
Kurup, durup, vurup on yılların iktidarını değil muhalefeti sorumlu tutanlar, bu çirkin girişimi gerçekleştiren yozlar, yobazlar tarihe kara bir leke sürmüştür.
Bu faşizan saldırı tarihe sürülmüş kara bir leke olarak kalacaktır. Yazıklar olsun...
Bu saldırıyı gerçekleştirenler her kimse insanlığın yüz karası tiplerdir. Topuna yazıklar olsun.
Her sıkışık dönemde veryansın edilecek adresi şaşıran bu akıl fukaraları 'vatan, bayrak, şehit' edebiyatına sığınarak, bu değerleri sadece kendi tekellerindeymiş zannıyla yine şuursuzlaşmışlardır. Bu şuursuzluk hangi şurubun vandallaştırmasıdır o da tartışılmalıdır.
Bu prokatif hainlik memleketin birlik ve beraberliğine dönük açık bir tehdit olarak algılanmadıkça iş büyür, durum çığırından çıkar, iş başka yerlere gider.
Demek ki; şahsi bekalar milli bekanın önüne geçmiştir. Aklın gerisinde kalmıştır. Nafaka kesilince kışkırtmaya hazır bu yabanları türlü yollarla fişekleyenler, memleketin geleceğini karartmayı göze almış canilerdir. Bu soysuz deneme millete bir gözdağı ve muhalefete ilişkin algı oluşturma operasyonudur. Bu oyuna kim gelirse, kim dahilse, bilerek göz yumduysa, sırt sıvazladı ise hepsine yazıklar olsun. Bu nefret tohumunu yeşertenlere ve bu kahpe saldırının azmettiricilerine yazıklar olsun.
Bu işin foyası eninde sonunda ortaya çıkar. O vakit onları ne tarih ne de yeniden tarih yazanlar asla affetmez.
Açıkça azgınlaşan faşizmin ayak seslerini işittiren bu hain saldırı, kızgın demiri soğutan değil, yakıcı ateşi semirten komplike bir saldırıdır.
Kesinlikle çıkıp bir grup meczubun sabotesi denilemez. Yapılan edilen böyle denilerek hafifletilemez. İvedilikle faillerinin, azmettiricilerinin peşine düşülmelidir. Devletin o gücü vardır. Sadece kınamak yetmez.
Yeni başlangıçları, gizli emir almışçasına sabote etmek maksatlı azgınlaşanların topuna yazıklar olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder