DEVLET VE HALK TAKSİM TAKSİM HER ALANDA KARŞI KARŞIYA…
Her şey insan içindir, Devlet için değil. Devlete değil de halka öncelik veren, insanları hak ettikleri yaşam standardına ulaştıracak bir sistemin icat edilemediğini bu hafta sonu bir kez daha gördük. Böylesi bir sistemsizliğin çağdaş toplum projelerini hayata geçirme noktasında neyi nasıl gazlayacağını da halk gördü. Halkın bundan böyle devletinden çok daha fazla ilgi ve itibar göreceği de kesin.
Çünkü bu ülkede her şey devlet için. İnsan, mal, mülk, evlat, çoluk çocuk ne varsa devlet için vardır. Ne yazık ki her kurum ve kuruluşta ayrı bir devlet olduğuna göre halk için çıkış yolu yine kapandıkça kapandı şu geç saatlerde. Ülkede devlet içindeki devlet yapısı, devletin halk için var olduğu ve ulussuz bir devlet olmayacağı gerçeğini de yok ediyor maalesef.
Ve iktidar hoşgörü ve iç barışın sağlanması yönünde devlet erkinin birliği ve bütünlüğü sağlayacak temel etkenlerini öncelikle belirleyip kullanmak için hiçbir çaba harcamıyor. Mevcut gerilimi azaltmaya ve kötüye gidişi düzeltmeye, iyileştirmeye yönelik hamleleri bir türlü yapmıyor nedense. Paket programlarda dahi birçok çözüm varken hiç biri uygulanmıyor. Birlik ve beraberliğin halka güvenmekle başlayacağı ve katılımcı demokrasinin gereği olan bu protesto etme yöntemlerine devletin bizzat zemin hazırlaması gerektiği gerçeği devlet hanesine eksi yazılarak, yazdırılarak oy malzemesine dönüştürülüyor. Uzlaşmayı sağlayacak her türlü çıkış göz ardı edilerek kolektivist bir anlayış engelleniyor açıkça. Demokrasiyi yarı yarıya destek aldık çerçevesinde kullanarak, devlet ve halk arasındaki uçurum hepten kaldırılması yerine derinleştiriliyor maalesef.
Sonra, ‘Her yer Taksim her yer direniş’ olur ve böyle haykıranlar günlük göz altılarla sindirmeye çalışılınca, halka halkın meydanları kapatılınca yeni direnişler doğar kendiliğinden. Hükümet bu direnci hala kolluk güçleriyle kıracağını sanıyor ise çok yanılır. Ve sükuneti hakim kılmak ve yaymak görevini hakkınca yapmadığı için cılız başlayan isyanı önünü alamaz boyutlara getirir.
Yerelden başlayarak reformist bir empatiyle hoşgörü ve iç barışı sağlama koşulları aranmayacak olursa eğer, hükümetin hükmü şahsiyetine güvensizlik en ücralara dayanır. Ülke düşmanlarından dem vurup olaylardan sıyrılmak sevdası çok eski bir argüman olduğundan zamanla anlamsızlaşır. Her hesapsız kitapsız açılım ülkenin bağrında öyle kapanmaz yaralar açmış olacak ki gaz bombalarının yaraları halk meydanlarını dolduran halkı hiç etkilemiyor artık. Geri durmak yerine ülke ve halk düşmanlarını besleyen ve tehditleri güncelleyen kaynakların kurutulması için yollara düşüyorlar. İktidar tarafından ciddi bir çıkış yapılıp itidal sağlanmadıkça bu kaos daha devam eder. Düzenleyici ve galeyana gelmeyi önleyici müdahaleler de inceden inceye hesaplanmadan anında kararlar ve emirler ile gerçekleştirildiği için gazdan göz gözü görmez. Bir çaplı çapsız arbedeye dönüşür en demokratik hak kullanımları. Anayasal hak kullanımı ihlali var denilerek müdahale haklılığı yaratmalar ise F tipli bir şeylere dönüşür.
Ayrıca tüm bu açmaz etnik ve dinsel duyarlıklar öne çıkarılarak halledilmeye çalışılınca da demokratik çözüm çerçevesinde aşılabilecek bir durum olmaktan çıkar mesele. Perde arkasına göz atmakla başlayan bu süreç, perde inmiş gözlere görkemli bir direnç kültürü olarak devam eder ve yedi uyuyanlar bile uyanır bu yaygaraya.
Ve yazarlar da bu toplumsal direnişin içindedir, azar azar dokunurlar zülfü yâre. hükümetin yol verdiğince hüküm sürmek için kaçamazlar tenhaya. Çünkü yazmak da bir direniştir özünde ve yazan göz önündedir özüyle sözüyle. İnsanlık galip gelecek diye başlar ise yazmaya kalem eyvah. Ve kalem kardeşliği dayanışması ve direnci toplum üzerindeki tüm örtüleri atmak içindir. Özgürlük, hak arama ve adaleti vurgulayan sıra dışı yaşam öykülerine adanır her kelime ondan sonra. Direniş ve isyan canlı kanlıdır ve direniş cümlenin yüklemiyse yazar da öznesidir. O yüzden yazar ama korkar ama korkmaz daima yazar. Çünkü bilir insanlarını ezen, sömüren ve sindiren hiçbir devlet anlayışı mutlu sona ulaştırmaz devleti yönetenleri.
Sorumluluk veren ve paylaşan demokratik metotlardan, en doğru ve mantıkla donatılmış bir devlet yapısından uzaklaşıldıkça, çözümler peşi sıra boşu boşuna harcandıkça ‘Her yer Taksim her yer direniş’ olur elbette. Ayrıca tarihsel süreç gösteriyor ki, bu ülkede hiçbir dönem kan ve gözyaşı eksik olmamıştır.
Halk her şeye rağmen demokrasiye, ileri demokrasiye güvenmektedir. Halkın derdi kolektivist bir demokrasi olmasa da haklarının mevcuduyla korunup güvence altına alınmasıdır. Yaratıcılığın ve üretkenliğin olmadığı bir ortamda gelişme ve ilerlemeden söz edilemeyeceğine göre hüküm verenlerin başından kuyruğuna bu gerçeği bir an evvel mutlaka görmelidirler. Yoksa toplum ve devlet açısından kalkınma ve sosyal gelişmenin devamlılığı, politika ve projelerin oluşturulması ve uygulanabilirliği de ilerleyen günlerde güçleşir.
Zaten bol ve boş vaatlerle halkı umutlandıran ve ayni zamanda uyutan, ayıpları ve günahları gizleyen bir devlet yapılandırması ve devlet anlayışıyla tüm yollar gelir taksim taksim tıkanır. Tüm umut taciri devlet yöneticilerinin foyasını meydana çıkaracak, maskeleri düşürecek gayret ise halka düşer. Daima eleştirerek, yererek ve döverek tüm gerçekleri, olayların derinliğini yok sayan her devlet görevlisiyle ve adamıyla gün olur devran döner bu halk mutlaka hesaplaşır.
Zaten kısa sürede öyle bir iletişim ağı oluştu ki ağa takılan takılana. Halk kendi alternatifini kendi oluşturmaya başladığında devlet artık kendini yenileyemez aşamaya da gelmiş demektir. İşte o zaman halk ile devletini, devlet ile halkını meydanlarda haksız ve dengesiz müsabaka yapmaya itenler kurum ve kurallarıyla yerle bir olur. Hesabı kim kapatacak, kim ödeyecek ona da halk karar verir. Bilinmeli ki; devleti halka karşı, halkı devlete karşı kışkırtmak ve kullanmak demokrasinin, demokratikleşmenin önündeki en büyük engeldir. Aslında bu temayül yıllardan beri ülkenin bütün sorunlarının ana başlangıcı ve baba sonucudur.
Günden güne devlet kapitalizmine ve sonra da devlet faşizmine dönüşen bu karmaşık ve koyu merkeziyetçi yapı halkını, kendi halkını acayip derecede bunaltmıştır. Tek adamlığa dayalı idare biçimi de sistemi tıkamış ve siyasi iflasın eşiğine getirmiştir bu devleti. Durum bu hali alınca ülkenin evrensel dünyaya taşınması gerekliliği ve örnek timsali görüntüsü sekteye uğramış ve zedelenmiştir.
Halkın bu aşamada devlete ve devleti yönetenlere ince duyarlı veya kaba duyarsız yaklaşımı asla yanlış algılanmaması gereken bir yanılsamadır. Çünkü cumhuriyetin hiçbir döneminde devlet ve devlet yönetimi bu denli rahat hareket edememiştir. Ancak devleti yönetenlerce aksi bir durumda halkın başına gelecekleri bile bile, güç kaybına uğramayı ve yoksulluğu göze alacağı, göze göz dişe diş hakkını arayacağı gerçeği hiç önemsenmemiştir. Sanki rahat batmıştır birilerine.
Devlet ve halk, halk ve devlet taksim taksim her alanda karşı karşıya gelmeye mecbur bırakılsa da övünülen devlet konumundan utanılan devlet konumuna dikey geçişe ve yatay başkalaşıma bu halk asla müsaade etmez…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder