ERDOĞAN AKSU - yerelgazeteci@hotmail.com TAKSİM GEZİ VE 15-16 HAZİRAN DİRENİŞİ… 15 Haziran 2013 |
TAKSİM GEZİ VE 15-16 HAZİRAN DİRENİŞİ…
Taksim Gezi dayanışması kararını 15 Haziran sabahı açıkladı“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” çıktı beklenen karar. Ve arada bir tarihin sarı yapraklarında gezinen Direnişçi akıllara kırk küsur yıl öncesi, ‘15-16 Haziran’ düştü… 18. yüzyıl başlarından itibaren başlayıp günümüze dek yayılan işçi direnişi ve ayaklanmaları toplumsal değişimlere sert v sıcak rüzgâr etkisi yapmıştır. Bu itici güç tarihte unutulmaması gereken insani değerlerin oluşumuna yüksek perdeden katkı yapmıştır. Tarihte toplumsal ilerlemeye öncü olan toplum içinde her vakit bağımsız duran ve her zaman hazır güç olduğunu kanıtlayan pek çok işçi eylemliliği mevcuttur. Maddi malların el değiştirmesi ile değil de üretimiyle biçimlenen insanlık tarihi işçilerin elleriyle biçimlenmiştir. Deyim yerindeyse tarihi yönlendirenler daima üretime aktif biçimde üretime katılanlardır. Emekçi yığınlardır, karşı devrimlerin yıkımların önüne geçen. Kim ne derse desin değişimi yapan emekçi halktır. Bir adım ötesi işçi sınıfıdır. Sınıf mınıf kalmadı görüşündekiler unutmamalı ki bu sınıf tüm devrimci değişimlerin en belirleyici unsurudur. Tarih yapraklarına iyi bakıldığında tüm büyük devrimlerde işçi hareketlenmelerinin büyük izler bıraktığı görülecektir. Açıkça söylenecek olursa devrimleri bizzat işçi sınıfı yönlendirir ve yönetir. Dünya ölçeğinden memleket manzaralarına geçildiğinde en göze çarpan kırk yıl önce ülkede yaşanan bir işçi eylemliliğidir. İşçilerin sınıf olsun olmasın nasıl bir güç olduğu, ülke yönetimine etki yapıp yapmayacağı, ivme kazandırıp kazandırmayacağı gerçeğini 15-16 Haziran açıkça ortaya koyar. Kısaca ; 15-16 Haziran; “1970’de bir grup parlamenter 274-275 sayılı sendikalar toplu iş sözleşmesi grev ve lokavt konularında çalışanların aleyhine yeni düzenlemeler yapıp tasarıyı millet meclisine getirirler. Mecliste kabul edilen yasal düzenleme oradan senato geçici kuruluna gelir. Bu gelişme üzerine özellikle İstanbul ve İzmit’te sonra ülkede yer yerinden oynar. 16-16 Haziran günlerinde iki yüz binin üzerinde işçi yollara dökülür. İstanbul Kadıköy’de üç işçi ölür. 16 Haziran akşamı saat 21.00’de sıkıyönetim ilan edilir.” Budur. Ama hükümet geri adım atar ve iki gün süren ve tarihte haklı yerini almış bu direniş işçiler adına ve namına zaferle sonuçlanır. 274-275 sayılı düzenlemeler geri çekilir… Emek cephesinde bugün pek anılmayan, geçiştirilen bir değer olarak kalmasına karşın 15-16 Haziran direnişi çok önemlidir. Özellikle ülkeyi iki haftadan buyana Taksim Gezi Parkı’na kilitleyen halk direnişi yaşandığı şu günlerde yetmişlerde kalmış bu büyük işçi direnişini de geleceğe yön vermek adına iyi okumak gerekir. Ülkede üretimdeki zayıflama ve taşeronlaştırma ve diğer etkenlerle ‘emek, üretim, ekonomi’ kavramlarının da içi boşaltıldı. Üç yüz yıldan beri devam ede gelmiş sınıfsal mücadeleler unutularak akıl almayacak biçimde hiç de doğal sayılamayacak bir sona sürükleniyor ülke. Emek yoğun politikalar üretmekten kaçış emek yoğun siyasi kurumsallaşmaların rota değiştirmesi, makasa gelmesi tarihin yüz akı işçi direnişlerine bakış açısını da daralttı. Toplumun değişimi ve dönüşümüne işçi katkısının vazgeçilmez olduğu gerçeğine açıktan açığa ihanetle özdeş bir durum yaşatılıyor bu ülkeye. İşçi eylemliliği ve örgütlülüğünün yok edilişine seyirci kalmak ise ila nihaye toplumsal muhalefetin öncülüğünden aforoz edilmeyi getirir sonuçta. Bu güncelleme ile meclisten çıkan yasalara izleyici kalmak, halka rağmen halka, işçiye, gençliğe rağmen işçi hakları aleyhine sonuçları içinde gizleyen kanun hükmünde kararnamelerle, methiye nameleri düzmekle, etkin ve yetkin olduğunu sananların da elbet bir sonu vardır. O son geldiğinde yasal çerçevede yasa dışılığı meclisten geçirenlerle ve kolay kolay geçmeyeceğini göstermeyenlerin sonunu hazırlar. Çünkü emek daima tarihsel olaylardan ders çıkararak birlenip, dirlenip güçlenmeyi sağlayan bir toplumsal olgudur. Toplumun doğal barışmasını sağlayan ve emek üretim ekonomi cehenneminde en az hasarla çıkmanın yollarını bulan yol göstericidir işçi sınıfı. 15-16 Haziran direnişinin üzerinden tozların alınması yeterlidir gerçeğin görülmesi için. Ve ülkenin şeytan üçgeninde yok olmasını önlemek için. Üretenin ürettiğine yabancılaşmadığı bir düzenin mimarı olma yolunda atılacak ilk adımı daima alın teri dökenler atmıştır korkmadan. Ve atacaktır da çekinmeden. Tüm bunların dışındaki safsatadır, bir bardak suda yüzen sırrı dökülmüş tarih aynalarındaki hokkabazlıklardır toplumu ters yüz eden. Zaten sonsuzluğu içtikçe, direndikçe bir bardak suda koparılan fırtınalar tarihle ortak bağ kurar. Ve hikâye garibin biri sihirli dünyanın sihrini, döker diye başlar. Başlar ama bu halleşme ile bu günü dünden görür, yarın zannettiği ise dündür, dün ise bu günden yaşadığıdır tüm direnişçilerin hayal ettiği. Ve her şeyi bir yana koyar on dokuzuncu gün sabahına uyananlar, her şeyi bir yana koyarlar ve sadece aldatıldıklarına yanarlar. Oysa tarih hiç aldatmaz, 15-16 Haziran direnişi unutulamaz, unutulmamalı… |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder