Bütün mutluluklar çalışma masamda,
karmakarışık
Nur seli inmiş cesaretime pranga
gibi
Bağımsızlığıma açılan köprüler
kapalı
Ben sana kavuşmaya tutkun
Merasimler asılmış gerdanına
pırlanta gibi
Gırtlak gırtlağayım kavga
şehriyle aç gözlüce
Balıkçıl kuşlar ölür ben kör
kalırım
Suni solunumlarda solak şehir
Büyük gürültülerle yaklaşıyor
korku Salı
Zehri dilimin ucunda şeker gibi,
horoz şekeri
Didişmekten yorgunum ve uzaktayım
Rüzgara hasret yel değirmeni
modunda dumanlı
Oksijen ve temiz hava garibiyim
Bütün umutlarım çalışma masamda
uluorta
Çiçek toplamayı ve resmetmeyi
öğrenicem çarçabuk
Bu salak şehir kavgaya yenildi
çünkü
Kapıvermişsin beni görgüsüzce,
incindim
Dost seçerken dikkatliyim de
Ah dostum düşmanımı seçemem ki
Bir gece boyu tuza yatırılmış
mumum sanki
Islak bir sabun dolaşır vücut
dokumu şimdiden
Bilsen nelere gebeyim üçten
dokuza
Nerde o asil kavganın şehlası,
şehir alacası
Dokun da bin ah işit ey çalışma
masam.
Kıskançlığa
Ayın ondördü gibi ışıl ışıl
Işısın yüreğin
Ay kıskansın seni doğmadan
Ey doğup büyüdüğüm şehir
Sevgilim sana armağan olsun
Isıtsın yüreğini.
Aşkın döndürdü beni ışığa,
güneşe,
Yüreğim yanmakta.
En büyüyüp öleceğim şehir
Ne sevgiler gördün
Ayın ondördü gibi şubat şubat …
Duasız şehir
Kaldırım taşına takılıp düşen
fikirlerle
Gündüz buluşmalarına binlerce
bahane
Kaba saba ellerde şekilleniyor
duyarsızlık
Doğuyor duymadan o ilk çığlığı
bebek
Ve atmadan, kıçına inen
şaplaklarla
Akşam üstleri işgale uğrar şehir
Loş ışıkta utanır tombalak ev
sahibesi
Merdivenlerden inen o tatlı
serinlikte
Gökyüzüne sırnaşır lacivert
kanatlı ürperti
Ve içini boşaltır hayal meyal
kaldırımlara
Kaç fasıl öldürücü salvolarla ve
aşık
Hayal kırıklığı cesareti öperken
alnından
Sıkıca yumulan ellerde soluk
resim
Mengene başıma sıkarken zevk
tarlasındaydım
Arta kalanlarla yetiniyor
dulların siteleri
Deryalara dalan susamışlık
karanfilli
Zevke göre zevce fikri kalpazan
ruhlarda
Ruhsuz bir şehir musalla taşında
duasız.
Gecikme
Geç kalmışım epeyce
Savunusu alt üst olmuş yaşam
öykümün
Hayatıma talimatla yüklenmiş
borçlar
Diyetteyim sanki ipince.
Gerdanlığına asılı kanıtlar sahte
Suluboya resimlerde uykusuz halim
Avutucu düşlerim gerçek dışı
Beni duyuyor musun, bir adam
ağlıyor
Altı şapkada da ayni düşünce
Çok şeyler bekliyorum sanki
üşenmeden
Vücudunu keşfettiğim gemi battı
Gırtlağıma kadar taşmış Karadeniz
Boğazın sularında konaklıyorum
İçimdeki çocuk bahçe çiçeklerini
suluyor
Yok yere itiraf sıkıntısı
Kurutuyorum laleler şehrini
içimde
Geç kalmışım epeyce.
Kent şarkısı
Hergün benden biraz daha uzağa
Karnımda ince bir ağrı bırakarak
Şehrin tüm ışıkları karartılmış
Benim içimdekileri yanık tutarak
Say ki bi öğlen üstü gömülmüşüm
Yunmadan namazı kılınmadan
talkınsız
Senden bin adım uzağa sahipsiz
İçim boşaldı şehrin yanan bağrına
Haykırışlarımı duymuyor kent
orkestrası
Tiz sesli solist kız şarkımı
söylüyor zorla
Birgün sende beni seveceksin diye
başlayarak
Çok geç garipler sokağında arasan
da
Kaleye çıkan tüm yollar kararsız
Ansızın karşına çıkamayacağım
artık
Büyük Otogardan el
sallayamayacağım
Işıksız şehirde hafif sağına
dönük yatarım
Duy da bir gece yarısı ağlama
Dev gibi bir şehir çökmüş üstüme
Yolcu yolunda gerek, biraz daha
yakınına.
Sultası sustalı
Kaç kadeh sonraydı ayılamadım
Horlamana hele, hiç
Hayıflandım
Horlandığımca Fransız kaldım
İki saatim elli pare
Elimde Pera Palas tarifesi
Emirler yağdı siperlere saatlerce
Çevresini dolandığım saha göktaşı
çukuru
Kaç kadim dost sordu, aydınlatamadım
Mendireğe uzanmış aykırılıkları
harlıyorum
Harına hele hiç
Yanmadım
Yanmadımsa da yaranamadım
Beş para etmez saltanat bitti.
Çamlar devrildi
Kutulara sinmiş kokunu çektim
içime
Kayıp bir şehir anısıydı teninden
süzülen
Büyülü kokular aşıladı aşkın
yüreğime
Bu şehir çam çam kokar işte
Boğaz manzaralı malikanelerde
muamma
Hakikatli bir deniz aşkı sarar
benliğimi
Kaç kez baktım Marmara’ya boş
gözlerle
Martı sürüleri taşıyor şehrimi
uzaklara
Kar altında diz çöken kadınım ağlarken
Kim bilir şehrin hangi kuytusuna
sinmiştir kokusu
Saçlarına karışan güneşi kimlerle
paylaşır
Bu çamlar şehir kokar işte
Hayal kırıklıkları büyütür
korkuyu yüreğimde
Az öteme vurmuş çam kokan isyan.
Ayna kırığı
O sırada ayna kırıldı
Ele avuca sığmıyor yüzyıllık
miras
Adı kırmızı çalıyordu.
Kuşbazlar can veriyor alt
kanatlara da
Bir cam kutu içinde günlük
hayatlar saklı
Molaya hoşgeldiniz yazılı
Hadi bana öyküler anlat
Ege’de sonbaharı
Deniz aşırı dönüşler yalnızlığı
hecelerken
Aykırı yaşamak gülün kalbine
sığmaz
Gecikmiş düşleri yazdım kırık
aynaya
O şehrin en eski yolcusu benim,
bendim
Kapıdan kovulsa bacadan giren
Direncin busesi dudağımda
Hadi şiirler oku bana
Karşıyaka’da günbatımını.
Hayıflanmasan ne yazar
Hayıflandım dersem bil ki yalan
Bi güzel o ritmi yakalamışken
Bakışlar en güzel şarkıyı
bakarken
Yürüyüşler omuzlardan aşağı
yollanmışken
Aşklar bir öpüş uzağındayken
Mesafeler elinden tutulmuş
çocukken
Kendini kendince nasıl öylesine
gökyüzüne
Ve kıçı çıplak, kapkara, yoz
caddelere
Tatlı saatler baraj aşırmışsa
tattan
Uzaklarda bi diyarda geçen
romanın ilk sayfasında
Hayat yokuşunda budalaca cümleler
Ve ilk kez burcu burcu kokan
yıldızlı
Güncesi zehirli nefes haberci
gecelerde
O uzak şehrin aşkını haber
ediyorsa
Hayıflanmadım dersem bil ki
yalan.
Tuhaf veda
Tuhaf bir terk-i diyar bu
Sabah ola hayrola
Ayrılsak da zirvede buluşuruz,
yağan yıldızlarda
Şansa bak başka yer yok
Veda şarkısı çınlıyor boş kubbede
Yoluna serdim düşüncelerimi,
idare et
Tuhaf bir terk ediş bu yar
Yar elinde telef olmak da varmış
O tertemiz bir dokunmadır kutsal
direnişe
Tuhaf bir tufandı, vurdu geçti
Buluşsak da zirvede ayrılırız
kayan yıldızlarla
Rastgele heyamola
Tuhaf bir aşk-ı gerçek bu.
Süt liman
Mantıksız bir kalp taşıyor o
limanlar
Dost gemilerin sığındığı
Dalga dalga işliyor ruhuma açlık
Apayrı sığınmalar da var fakirin
dünyasında
Değişiyorsa zamanla aşk aşk mıdır
ki misali mesela
Böcek ısırıkları gibi telaşla
yakıyor zaman
O limanlar ana yüreği gibi
affedici
Uçurumun dibinde daima o alaysı
şehir
Noksanlığı aşıyor çoğu an o dost
gönüller
Seviyorsak eğer gerçekten, gün
dönmeden değişebiliriz
Sığındığım limanda gemiler
Kalp kalp taşıyorlar dolu dolu
Mantığın bittiği yerde gereksiz
boşalmalar
Değse de değmese de gözlerime o
liman doluyor
Limanda yapayalnız biniyorum
dalgalara
Bambaşka sevmeler de var fakirler
diyarında
Ölümden korkmamak gibi asil ve
hiç aldırmadan öl
Kalp gözüm ağrıyor açık açık,
aklım sırılsıklam
Dost gemilerin sığındığı o
limandayım.
Geri sayım
Bazen aç bazen susuzum ve yolsuz
Esmeyince rüzgar,
fırtınalaşamayınca düşünceler
Hep saldırı hep saldırı sembolsüz
Tapınma arzulu hayal uğruna sonsuzum.
Hem tok hem doluyum, hem aç hem
açık
Farklı farklı dillerde iftiralara
inat
Sımsıkı sarılıyorum ıssızlığa
sözsüz.
Zirvede içime süzülen zorlama
ışığa inat
Hangi uyarlama dilde
anlatılıyorsa dinliyorum
Az anlıyorum çok geziniyorum
üstünde.
Hayata dair ne varsa hayat
diyarında
Bazen aç bazen susuz ve sonsuz.
Boynu devrilesi
Giydirdin beni bedavaya İstanbul
Kararmış günü ısmarlama ışıkla
Deniz mavisi renkte ısrarla.
Kırk ambara doldurdun askılarımı
Asık yüzümde kırık gülümsemeyi de
Gözyaşlarımı süsledin İstanbul
Sararmış gülü isyanlarıma aşkla
Buz mavisi gönlümde zaman aşımı
Topuzu kaçmış kırık kantarda
tarttın aşkımı
Aşkın yüzünden kasıp kavruldum ya
Hayallerimi besledin İstanbul
Sönmüş külü toprağıma serpip
Gök mavisi derinlikte yatarım
Kırk kapıdan geçtim hepsi de asma
kilitli
Anahtar sözünde durdum, vuruldum
Devirdin beni bu davaya İstanbul.
Konstantini mini
Konstantiniye’de
Parçalı güneş tutulması
Attığın gülleler ellerimi yakıyor
Gül sandım.
Hiçe inmiş farkında olmadım
kaygılar
Yağmurlar gözden uzaklara
Korunmasız bir yol kenarı
kuyusunda
Hangi ipe tutunduğumu bilmeden
Çıktım doksan dokuz bela kapısına
Güneşe bakarak sağa sola
emanuele’ye
Her yöneltide Gülşen, Lalezar
Kardeşlerime vasiyetim var
Başkasının ayıbına bakmayın asla
Ayıp bendim, işte kitaplarım
Uzadıkça sivrilir boş sözler
Düz sandım.
İntikam ipine tutunacağınıza
hemen kesin
Vazgeçseydim hiç demedim güzün
Vız gelir hırs geçer
Ağzım kavruluyor tutuk güneşli
Konstantiniye’de.
Teşekkürler ışığım
Gün batıyor ışıl ışıl
Ey İstanbul ne çok hüzünlüyüm
bilsen
Gönlümde hep bu akşam saatleri
baskısı
Ve bir günü daha devirdim
çelişkilerle
Gidiyoruz iki katlı doğacak
güneşe
Şefik öğretmenle yolculuğum ne
hoştu
Sarılmış bedenime, kucağımda
uyutuyorum onu
Biraz önce yıkıldı duvar, altında
kaldı yavrum
İstanbul doğuyor ışıl ışıl
Seviyorum seni ey yaşanılmaz
şehir, yaşıyorum
Gün olur uzaklaşırsam eğer senden
Asla unutmayacağım muhabbetini,
vallahi
Unutmam tek bir taşını, kaşını
gözünü, aşığınım
Seni yaşamak ne zor bilsen, ne de
eziyetli ama tatlı
Yine de seviyorum yedi tepesiyle
seni
Anımsattıkların için sonsuz
teşekkürler
Kızma sana değil, gün ölüyor diye
küskünüm
Gecikmiş sevgini, bu dünya ve
sonrası zevkle taşırım
Binlerce kez teşekkürler ey
İstanbul
Bu dizeler en can, canıma ait,
affeyle aşığını.
Gün sönüyor ışık ışık.
Kartozları
Pencereleri kartozları dövüyor
Sigara dumanı üfürdüğün delikten
görebiliyorsun alemi
Uçuşuyor kelimeler gecelere ancak
Gözbebeğinde sırrını çözdüğün
şehir
Gece mavisinin üstüne süt
dökülmüş gibi maviş
Kül tablasındaki izmarit benzeri
sokaklara da
Pembe beyaz telaşlı dolaşmalar
sinsi pusa yenilmiş
Kimseler duymaz kartozları geceyi
döverken seni
Kuş uçmaz kervan geçmez bir sunak
sanki
Sundukça suç listesi kabarmış,
susmuş sustalı
Tenhalara şehrin şaşkın uğultusu
sinmiş
Sigara dumanına boğulmuş ucu sıra
yanan şehir
Boğaza dalıyorsun dumanı
üfürdüğün yarım ayna buğudan
Ağaçsız boz bir tepede sulu
sepken ve tütün pası
Derken buluşuyor kelimeler
geceyle ancak
Penceresi soluk ışıklı yalıda
konuk kartozlarıyla
Zor ve uzun soluklu bir eğlence
bu tozutur
Sabah ezanı ile uyanan sabık
şehir gibi hulyalı
Çığlık çığlığa donarken martılar
zihninde
Buz mavisi öksürüyor seni sırtlayan
şehir
Her hapşırıkta selama duruyor
kalbim sana
Uzun samsunu içime boru gibi
çekerek unutuyorum.
Duman duman üflüyorum sırtlan
şehrini
Duman soğuğu kartozları
pencereleri dövüyor
Sanki benim o soğukta dayak yiyen
yasaklı
Uçuşuyorum külliyen gecelere
beyaz kelebekler gibi
Kelimeler gecelerin kuşu,
uyumadan yazabiliyorsun alemi
Pencereleri kartozları dövüyor.
GÖZLERİM MÜEBBETE MÜPTELA 2
Heves
Naftalin serpelenmiş
hırslarımlayım
Nice vefatlarla vicdanım tersyüz
Dünyayı keşfederken ucuz asit
yağmurları içtim
Karla kaplı ovada zehirlenmiştim
O nasıl, uzun, eski bir hayat
sevgiyle anılan
Sıcak birkaç söz havaya süzülmüş
Hazineler peşinde bir donanma
eriyim ben
Suları çekilmiş denizin mercan
adasında
Paha biçilmez uyanışlar bahara
isyanda
Kaleler fethedildi niyetsiz,
ihtişamla ama
Erişilmez güzellikler hoyrat
manevralı
Geçmişi yok olmuş düşötesi
diyarın
Hayranlığım cömertliğine saf bir
heyecanla
Çöpünden aşk çıkmış çığlık
çığlığa
Bir düğmeye bastın ki güpegündüz
Kalbimin tüm ışıkları yanmış
sayende
Serin bir yerde barındırıyorum kaktüs
çiçeğini
Güz sarmalamış heveslerimleyim.
Kış günleri
Kelimelerle öksürdüm bir kış günü
Ateş içinde çocukluğumun şehrini
buza
Uykuda delibozuğum.
Birbirine düşman edilmeyen
sokakları
Kış sonu türkülerine
Sonu olmayan satırları
Söz verdim okumadan önsöze
Yani suyu bulandı gönlümün.
Kasımpaşalıyı görünce
kabadayılığı bıraktım
Topyekün sesler kopuyor gevezece
Boş basamaklara seriyorum zalim
geceyi
Feci öksürükleri kelimelere
hapsediyorum
Bir kış günü tanıdım yolları,
düşmanımdı …
Kelimeler öksüzdü ateş üzgün
Çocukluğum uyuyor koynumda
Uykularım delibozuk.
GÖZÜ MERDİVENLERDE
Boğaziçi’nde limon ağaçları
Eşya benzeri bedenler
Doğal afet
Menfaat sahibi ölmüş
Kasten affet
Nam ve hesabıma enkaz
Aşkın kapsamı bağımsız
İki metrekare bedeli ödeyemeyince
Her halükarda
Deniz yosunu gözler yarı açık
Boğaziçi’de iğde ağaçları
Eşi benzeri olmayan
Doğal lezzet
Damağıma bir sürdün
Bedenim o an öldü.
Ölümü hissetmek
Uzun yoğun bir derinlik koynumda
Unuttuklarımı yaşıyorum.
Delicesine sayfalarda şifrelerle
Etrafım kehribar kale kalıntıları
Küçük hatalarla çıldırmış gümüşi
surlar
Aceleye geldi yaz gecelemeleri,
çok yazık
Beklemeyi bilsem derviş misali ne
çare
Utanırcasına solan safhalarda
yapayalnızım
Affediyorum seni hepten evet,
affediyorum.
Unutmak ah unutmak en güzel yalan
Hayallerim akla aykırı iksir
Sıra dışı yolculukta masumca
içiyorum
İçiyorum içiyorum hepten seni,
evet sen
Kısa yavan bir sarhoşluk koynumda
Unuttukça hatırlıyorum.
Maket şehir
Güzel gösteriydi
İzledim boyu benim kadar eşimi
Düzinelerce ölüm nefret üstüne
planlanmış
Denerim dedim dönemedim.
Özel bir hareketti.
Henüz hazır değilken uzaklaştım
Seni çok istiyorum ama böyle
olmaz
Kendimi verdim sana beynamaz
Severim sandım sevemedim
Ne şehirdi ama gösterişsiz
Gezdim, dolaştım, çözemedim
şifreyi
Bitirdim işimi bırak ellerimi
bırak
Bırak gösterme güzelliğini
Beni kızdırmıyorsun, kızamıyorum
sana
Ellerinde oyuncak olmak
istemiyorum
Maket şehir bekler alacalı fonda.
Gözlerin güzeldi …
Dilsiz
Bir yersiz yurtsuzu dinlemesen de
olur
Kimim ki ben, salim öğütkarbaşı
Aslında sevinmeli miyim evet,
öyleyim de
Ama yok mu hilekar kuşku taşı
Ta derinden, en gizliden ustaca
vuruyor.
Soluklan yeniden sıkıntılara en
uzak
Bunca didinişin sonu öldüresi
mutluluk
Mutlan, umutlan, güllerle dinlen
Şimdi dindi geçmiş gitmiş anılar
sağnağı
Deliksiz uykular çekilesi
zamandır
Çok sürmez, beni üzen hastalık
geçer
Günün birinde görüyorsun ya
dersen
Görmek isterim elbet gözlen,
ellen, dinlen
Bu yersiz yurtsuz yemini bozacak
zorlan
Eşiğinde döndüğüm kapılarda ateş
Tuhaf avuntular sunacağım
ellerine
Dizlerimde allak bullak olmuş
güller
Yeryüzünde en masum şey neyse
şeytanca
Başka şey yazamıyorum bugün,
dilsizim.
Gözyaşlarım memleket
Bu nasıl hikaye ki suları
karartır
Gözyaşların aşk kapanı
Çiçeği burnunda kuraldışılıklar
istila eder hayatımı
Dünyanın en güneşli ucunda
memleket manzarası
Cama şirin görünen yağmur
damlacıkları arasından
Sonrası dayanılmaz sarışın gizemi
Her sene bugün ödünç yaşanır
Bu nasıl şiir ki duvarları döver
Yıllardır aklımdayken güler yüzlü
uyanışla
Loş ışıkta çığrından çıkan
fısıltılar eşliğinde
Hiç yadırgamadım eksik okunmuş
kitabı
Çok yakın arkadaş sıcaklığıdır
gecemi ısıtan
Kanımı kaynatan o mütevazi
gösteriştir
Çalkantılı hayat izleri dökülüyor
gözlerinden
İlginç mi ilginç sokaklarda
kendimleyim
Ben sen oldum sen hala
kararsızken
Zararı yok, böyle yaşamayı
öğrettin ya bana
Gözyaşlarımda aşk isyanı
Canı burnunda yolculuklar öper
zihnimi
Dünya güzeli bu ucube memleket
dar gelir bana
Bu nasıl aşktır ki göğsümü
kabartır …
Özüm düşerken
Özlediğim kentlere düşer
Özlem düşlerim
Kıyılara, kordona, yalı boyuna,
sahile
Çocukluğuma ulaşırım dostça
Gözlerde hüzünlü bir yolculuk
resmi
Liman liman uğranılan
Göğsümde sakladığım
Gizliden açıp açıp baktığım
Sevdalarım, sevmelerim
Filamasında özel yanılgılar yazan
Özlemle düşerim kentime
Yakamda özlediğim eller
Düşlerim, düşerim ardına.
Martı
Sen hiç denize sevdalandın mı?
Kaptan köşküne sorup
Deniz fenerlerine aldanıp
Seyir defterine not ettin mi en
son halini?
Heyamola ne anlama gelirse gelsin
yaz
Sen hiç denizi kucakladın mı?
Göğsünden kıyı köşe itilerek
Fena bulandırdı mı içini deniz?
Her limana uğradın da o limana
vardın mı?
Hani birlikte martıları
izlediğiniz.
Mağara
Yetişsem gizlice yasak mağaraya
Şehirde kuşlar da ölü
Girişi motif motif örümcek ağı
Yuvasızlar alelacele ördü
Tel tel döküldü sevgiler,
sevgililer
Okaliptüsler yutsa bataklıkları
Mis kokulu yağlara yatırsam
gövdemi
Bezediğim korkular dağ gibi
Kanımı emenler ödüllendirilsin
gülüm
Yeter ki görmesin ela gözlerin
Mağarada yetişmiş peşime
yasaklarla
Gizliden bir sarılış
günahsızlığında
Düşlerimde ruhumla baş başayım
Güzelce halleşiyoruz, komada
zaman
Kendi kendime çözdüm ağları
Örümcek yasta, kuşlar hasta,
şehir suskun.
Vardı ya şimdi senle…
Seninde gönlün vardı ya
Girip koluma çiçeksi kokunu
savurmadın Beyoğlu’na
Yıl dönüyordu o gece evine sensiz
Kaç senedir yanar bu yüreğim kaç
Kırmızıları kokladım mürvetim
diye
İstiklal’e sürdüm yalnızlığımı
isteksiz
Yıl dönümü ışıyordu çam
ağaçlarında
Önder, bir kız çocuğunun elini
tutmuştu karşımda
Piyango bu ya şirin bir teselli
tutkusu
En derinden çıkardım girip koluna
Ne çiçeğiydi korkuyla savrulan
Beyoğlu’na
Sen dönüyordun o gece evine
yarsız
Kokladım, lale şehriydi nefesin,
tenin lal
Kırmızıya verdim İstiklal’i bedavaya
Vurdum kaldırımlara kadeh kadeh.
Benim de gönlüm vardı ya.
Şehirsavar
Bu şehir arabesk sever
Ben ise seni dinlemek isterim
doyasıya
Beynimi açtım sessizce gürültüye
Gör diye gör ve hiçbir nedensiz
Kemirgen duygulara inat
Öylece en doğal halinle
Tarçın tadında bir şehir
Arabesk sever aynasız silüetler
Ben yüzüme nefeslenen tarçını
Beynimi örttüm sessizce geceye
Bu gece bu şehir fazla arabesk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder