1 Mart 2014 Cumartesi
GÖZLERİM MÜEBBET 4
GÖZLERİM MÜEBBET 4
DERT
Laf
geçmiyor oğlum bu derde
Sevinç
rüzgarları esse de boyuna
Boyu
posu devrilsin dermansız derdin
Peşimi
bırakmıyor ihanetler sorma
Paylaşamıyorum
paylansam da ışığı
Kaya
gibi paşa paşa ufanıyorum aşka
Kum
gibi deliriyor zaman
İnsan
içine çıkma yasağındayım
Söz
kar etmiyor kızım bu yasağa
Göz
yaşları kavursa da gülleri bülbülü
Ne
olmuş böyleyse aylak günlerde
Peşimi
topluyor derdime derman.
KAST
Suikast
sui kast
Kastınız
neydi lan sümsükler
Tam
da yaprak aşısı günleriydi
Bedenleriniz
hasta püskül
Ruhlarınız
ruhsuz, oburca
Cesaretini
korkusuz göstereni yediniz
Sarhoş
masanıza meze ettiniz gerçeği
Ayıltırlar
ayılmayanı ölümden beter
Kastınız
neydi lan katiller
Gerçek
kahraman asla ölmeyendir
Bin
çabayla öldüremediğiniz
Suikaste
kasten güldü.
Tam
da yaprak aşısı günleriydi.
KUŞAK ÇATISI
Üç
kuşak tanıklık etti
Yaşamayı
keşfettiğim gün bellek yanılgıma
Ölçemiyorum
gümbürtülerin şiddetini
Kımıltısızken
çiçeklerle uyandım
Kırk
yıl geçmiş yazı masasında
Her
daim genç ve gururlu masalı
Ne
ateşli duyarlılıklar kalmış bedende
Ne
penceresinde dantela işleyen kızlar
Kimse
görmedi tez elden kaçışımı
Sırf
sevgi için titresin bu yürek
Beni
ben yapan ressam öldü gitti
Birden
bire parladı tablo ayazmada
Bir
kocaman isyandı yeşile kırmızı
Yaşamak
tanık olmak biraz da
Yalnızlığı
süzüyorum kendi ölümümden bugün
Biraz
tedirgin biraz haylaz ve umursamaz
Yazmayı
keşfettiğim gün belleğim yanıldı.
Üç
kuşağa tanıklık ettim.
DEĞMEDEN
Değmedi
ayağıma ıssız sokakların ısıcağı
Kahkahalar
eşliğinde
Canım
yanıyor.
Yani
nasıl olduysa bir anda oldu.
Merdivenli
bir çıkmazda
Işığım
sönüyor.
Razı
değildim kırmızı yıldızlara
Tırpanı
vuran sevgili tam karşımdaydı
Gözleri
çakmak çakmak
Dokunmadı
yanağıma susuz dudaklar
Kabahatlar
eşiğinde
Yüreğim
kanıyor.
Hani
öylesine bir nebze nefesti
Merdiveni
çıkıyorum bir anda
Dönüyor
dünya
Dolanıyor
ayağıma ıssız sokakların ıslağı
Ayrılmalar
eşiğinde
Başım
dönüyor.
BAKMA SEN ALDIRMA
Ele
aldım kendimi
Evirdim
çevirdim devirdim
Evlendiremedim
Çinganeyim
Sanki
çoban
Çekildikçe
kanım damarlarımdan
Ele
avuca sığmam
Sanırdım
Başımda
ağrılı bir nem
Uğruna
gam
Eylendiremediğim
Son
çaredeyim son
Bugün
de gelmediyse nöbet
Son
kat ciladayım
Yani
çile
Ele
verdim salkımı.
ÖNE GEÇTİM
Aykırılıklara
boğuldum.
Neler
gördüm asla özlenmeyecek bilsen
Özümü
ayıkladım gözlerinde
Kaybettim
her sene başı asıl hikayemi
Kaç
yıl önceydi anımsayamıyorum şimdi
Şimdi
tek sıkıntım soluyamayışım
Aykırılıklara
doğdum.
Bilseydim
bilseydim de ölseydim aykız
Hürriyete
çarpmış yüreğim
Hasret
dolu bekleyişler dönüş biletsiz
Körelttim,
köreldim elim kolum bağlandı
Yazık
oldu insanca yaşanacak yarınlara
Gücüm
sadece kendime yeter derken
Ayrılıklara
savruldum.
YARALI DENİZ
Harbi
kaybettim senin yüzünden
Harbiden
terkedildim teselliler boşa
Geç
geldin geciktin
Bağışlasam
nafile
Filede
harp
Acıya
karşı artık hissizim
Senin
yüzünden kendi kendimi yedim
Yaralı
balığım kısa sürede biten
Denizde
rotamı kaybettim
Gözlerimde
yeşile çalar teslimiyet
Gece
geldin geciktin
Gün
ağarsa nafile
Memleket
hala istilada
Filede
darp
Selama
karşı artık selamsızım
Senin
yüzünden kendi kendimi yerdim.
BAYRAM İLETİSİ
Yeterde
artar sakalıma düşen aklar
Bu
mesajlar bende saklı, aklımda
Sevgiyle
parlayan nursun
Günlerin
mutluluk dolsun
Barış,
sağlık ve iyi bayramlar
Sen
ne güzel dostsun
Kurbanın
kutlu olsun
Bir
bayram böyle geçer gider işte
Seni
seçer bu yorgun gözler, özler kodeste
Ve
mesaj böyle yazılır beş mısralık
Kartpostal
gönderilen bayramlar yok artık
Çikolata
ile nane likörlü ikramlar da
El
öpen çocuklara bozukluk bahşişler
Bir
mendil, bir çift çorap filan, hediyeler
Çok
eskilerde kalmış o sıcak öpücükler
Yeter
de artardı avutları çökmüş yanaktan.
ETEĞİNDE ZAMAN
Eteklerinde
uzak deniz şiirleri
Kara
sevda sofralarında dinleti sarhoşluğuyla
Son
günü yaşarken ilk yaz ayrılığı
Güneşe
karşı kılıç gibi söylenmişler.
Hüzün
düştü umudu canlandıran düşlere
Eteklerinde
suskun sessiz aşk dizeleri
Fırtınalar
eşliğinde sevişilmişçesine
Çığlık
çığlığa ziller sorguluyor bedenini
Anı
mağaralarında yüzleşiyorum gölgelerle
Etime
saplanıyor ucuz kafiyeler
Çiçeksiz
mevsimler çörekleniyor aynaya
Anında
kırılmışsam deniz fenerlerine
Sebebi
önce kendim, sonra Karadeniz ve
Eteklerinde
uzaklaşan ayak sesleri.
İSTEMEYİNCE GÖNÜL
Küçük
tartışmalar istemem
Yıldızımız
parlıyor bak billur seslerde
Huzurum
bozulacaksa devasa bozulsun
Gergin
endişeli geleceğe şüpheyle
Sıtkından
sıyrılmışçasına
Gönlümü
kaptırmışım boşverdimliğe
Ayan
beyan ihmal mahlası
Kararsız
lakin hassas, tecrübesiz ama
Tüm
sorular saçma sapan cevaplı
Bugün
özleme günüm katıksız
Özümde
yalanlamaktan bıkmış öz
Sanki
içimde başka biri var
Hayata
bakışımı sorguluyor cahilce
Milyarlarca
güneş sistemi ve sönmüş yıldızlar
Yılgınlıklar
ufaltıyor istemimi ...
DÖRT ÇİFT SIFIR Kİ
Dostlarım
var
Unutulası
yılların kazanımı
Geleceği
çekinmeden paylaşabileceğim
Dört
dörtlük günler aydınlatsın yarınlarınızı
Kır
çiçekleri toplasın güneşin çocukları
Küçük
bir kente gizlemişim kırk yaşımı
Ters
yüz olduğum yolculuğun en dibindeyim
Sıradışı
umutlar besliyorum koynumda
Ölmeden
önce sefasını süreceğim gök gürültüsünün
Kırmızı
pullu balıklara armağan yırtılmış gölgeler
Gerçeği
çekinmeden arayabileceğim
Gidilesi
yolların kazanımı
Yoldaşlarım
yok.
AHUDUDU LİKÖRÜ
Dönenip
durma üçgende sabahsız
İncelikle
vurulmuşum gün ışığına çünkü
Yüreğimdeki
alışılagelmiş tutumlar sessiz
Dürbünümde
siyasal süreç serili fülu
Süzgecimden
süzülen çekimserlik sahipsiz
Yıllardır
kanıtlanamamış dostluklar ezik
Bir
kalemde yoksul dünya yolcusuyum çünkü
Bu
yaz kırık yaşadım gizleri beş paraya
Küskünlüğüm
ilk kadınıma latince ağıttır
Nice
beraberlikler şekillendi şahitsiz
Kışkırtıcı
çabukluğa sarıldım lahitsiz
Hatıralarımla
düştüm kaskatı, dipsiz kuyuya
Meramımı
anlatamadıkça akıyor canım
Ahududu
likörü lezzetindesin yalansızım
Pastırma
yazı bir gün yaşadım sende.
ŞEKERLEME
Nice
yaşanacak güzellikler var
Çocuksu
dünyamda karşılıksız sevgiler
Sağlığım
bozulsa da tümden
Bana
en değerli hazine barıştır.
Güller
derdim ay şehrinde mehtaba karşı
Yarınlara
eksik yaşamışlıklar kaldı
Bayramın
parıltılı soluğu
Hiç
eksilmesin çatından
Asla
yaşamayacaksan bile varlığımı, sana
Şekerpare
kaysısı kıvamında yarınlar
GÜÇ ABİDESİ ZAVALLILIK
Güçsüzsem
aklıma yanayım
Taşı
çatlatan sabrıma
Nezaketin
vefatına,
Bir
mayısa denk vefaya
Candan
içilen bir dal cigaraya
Musikişinas
çevreye
Bilhassa
necata
Mezata
perteve
Ütülü
kravatların efendisine
Haşlama
beyine
Mayıs
bire denk seviye
Soylu
ruhun şeytana tapışına
Parlak
flamalara falan
Teşvikin
uşağına
Güçsüzsem
emeğime yanayım.
YABAN ELLERDE GÖZÜM
Yaban
elinde ilklerimi özledim
Ellerimde
bahtsız ülkem kaldı
Köprü
başında kör şeytan
Ağlıyor
yaşsız kupkuru çöle
Şeytan
şeytanlığından utanır
Eteğimde
yarsız kitaplarım
Su
üstünde süzülüyor yazgı
Yüzüyor
dalgalarla yarışarak mazi
Ok
işlemez artık, kılıç kar eylemez yazıya
Kağıttan
gemilerde yanıyor özüm
Ellerinde
öldüm
Elin
yabanında sonumu gözledim ...
AF
Kırsın
ufkun zincirini
İçindeki
nur
Göğsündeki
güneş bin geceye bedel
Ödemeden
olmaz
Cömert
affedicinin aleminde
Sev
yanmadan demir bileğin demir yüreğin
Pişmeden
asla durma
Beni
affeyle Tanrım ...
KIS
Işığını
kıs uğursuzluğun
Dosdoğru
okula ikiyüz metre engelindeyim
Aydınlanacak
ne kaldı kış vakti
İçkili
ziyafetin menüsü sefer tasında
Payelenmişsin
haricen sevdalardan yarım porsiyon
Işığına
bas sonsuzluğun
Akımındayım
gamzelerinin kıs gözlerini
Gamlıyım
kapılmışım gözlerine
Pas
vermesen de esaslı bak yüzüme
Buğulu
meydan mekan ortası pozda
Belirsiz
donuk hacimsiz
Hangi
ölçüye uyarsan uy geceleri
Yaşıyorum
ve yazıyorum
Çalışıyorum
uyurgezer takatsiz
Dikkatim
dağılıyor sende
Şefkati
yakalıyorum gözlerinden sızan ışıkta
Seslenişine
kulak veriyorum gecelerce uzakta
Bir
gece ışığını kıs uğruna.
HIZ YASAĞI
Hızla okuyorum seni
Mutluluğa
yöneliş gücüm çocuksu
Kitaplar
dolusu umut
Fırsatı
yakalayamadım sırlar ajandasında
Değişim
kuşağıydım kuşatıldım
Yarınların
el kitabında meçhul kitleler
Sınırlar
koydum hayır dememek için
Bir
evet diyemedin yalan da olsa
Kitlemdim
kaçınılmaz ilişkiler yumağına
Bu
eser hatalardan kurtaracak dünyamı
Hızla
okudum nefesini
Yazmak
içindi üzerime emanet çaba
Yenilikler
masa üstünde karma karışık
Kutsal
yenilmişlik başucumda okuma lambası
Şablonsu
çizimler tavana asılı
Bedenin
sarımsı yüzün asık
Sihirbazcasına
dağlıyorsun rüyalarımı
Bu
paylaşım ne senin ne benim ne de
Vazgeçilmez
aşk bu okuyamadığım
İş
bilgece yaşamaya kaynaklık etmek
Hızla
soluyorum seni.
NEYE YARAR Kİ
Tahta
döşeli o geniş salonda
Uzanmışım
açılır kapanır koltuğa
Sert
tavırlı akşam alacası pencerede
Kar
soğuğu değmiş bedenin tortop
Öpüyorum
sıcak sıcak ensenden
Buzdan
korkuyla kasılıp
Ve
inatla besliyorum sobayı
Dudağının
ateşinde karayazgı içiyorum
Yanıyor
ellerim, bacaklarım felç
Kitaplarım
hafızam yanıyor
İlk
fırsatta değişeceğim lafazanlığı
Bambaşka
tantanayla gözgöze kalırsak
Tahtından
düşen o görüş solumda.
GÖÇTÜM
O
arkadaş canlısı hayat dilden dile
Sesinde
gençlik teslimiyeti
Çılgınca
anlatılagelir o hınzır göç
Cevaplanamayacak
kaç soru aklımda bilsen
Arkadaş
içinde boğulduğun kesit yalan
Çok
kültürlü hava ve yepyeni hayat
İyi
yolculuklar arkadaşım
Zihnine
bi haller olmuş senin
En
haz verici sunumla ufku turluyorsun
Toprağın
üstünde o giriş kitabesi
Yolculuk
anlaşılır dille
Hiçbirşey
veya herşey
Bir
kadeh şarap buğusunda
Ve
mavi gölde süs balığı yüzüyor
Aşkın
başdöndürücülüğünde çifte hayat
Can
cana cam cama sılada
Ne
iç sarsıcı pencereler var bakamadığım
Saklı
şehirde ele geçmiş hazinem
O
göçle başlar kelimelerin ardındaki anlam
O
arkadaşla şiddeti ölçülemez depremler yaşarım
Elimin
altında cevaplayamadığım çekicilik
Yenilenmiş
sorular sorunlar sorular.
Heykel
Heykellere
rahat yok
Balmumu
kopyalar bile paramparça
Önlenemez
tacizler hayli eğlendirdi ki
Anayurttan
uzaklara çakıl taşı hatıra
Savaşsız
dünyalara ağız dolusu şarkılar
Gece
geç saatlerde heykeller de ağlar
Sıfır
grubu zeka heykellere küstü
Heykellere
hayat yok.
Acı reçete
Acılar
var unutamadığım
Emniyette
avuntularım
Hava
lodos.
Kırpık
kırpıktı güneş
Diyet,
taze su, sigara ve ateş
İçim
ağladı bozulmalara
Gözlerimde
isyan
Yorgunluktan
ölmek hep böyle mi olur?
Kurtulmak
bir çırpıda yalandan
Oysa
en büyük hatalar konuşa konuşa doğar
Küçük
hediyeler sunar hasret
En
iyi dostum geciken yaratı
Sevgilerim
var utanamadığım
Avunamadığım
yüz ifadeleri
Kibarca
af diliyorum küf kokan zamandan
Deva
yasak
Kıpır
kıpırdı yüreğim
Boşaltıp
boşaltıp içimi, yandım
Sözlerimde
isyan
Bütün
kapılar kapalı, biri açık sadece
Silinip
kurulanmış raflarda bir tutam karanfil
Alışkanlığımın
kilidi kırılmış zorla
O
banka zincirlenmiş
Avucumda
kelepçe boncuk boncuk
Acılarım
var unutamadığım.
Yaşanmaz
Ağzına
dayanmış bir namlu ucu
Ha
patladı ha patlayacak ucube
Bir
defaya mahsus boş
İkametgahsız,
harcamasız
Harcanışım
epey uzun sürmüş ki
Yedeğini
çekip hırsla doluyorum
Onur
elden gitti gider
Onarımı
zor bu kazanın
En
kusursuzundan geçim derdiyle
Emaneti
kaybetmeden yaşarım
Patlamadan,
patlatmadan nedensiz
Cam
kırılmasına benzer bir ses.
Günışığı
Doludizgin günışığına
Aylak
günlerimin yumuk ellisiyleyim
Avare
yıllarım orta halli hikayede gizli
Sevgiyle
yansıyor sözlerin ışığı kağıda
İçten
içe bir sancı gülüyor özlemlerime
Can
pahasına açıyor özgür bir çiçek
Doludizgin
günışığına
Sözü
beklerken yazmak dolu dizgin
Tek
kurşun atmadan kahraman olmak gibi
Tek
damla su bile içemeden kaynaktan.
Mektubum gelmiş
Görüşme
mektubum gelmiş
Kış
günleri rengarenk kadın buğusu
Seçtim,
beğendim, alamadım korkusu
Tablodaki
kadın yaslı ve yaşlı
Nesilden
nesile nostaljik sırları giyiniyorum
İleri
sarıyorum namlunun ucundaki hataları
Hem
arkadaş hem eş zevkleri kimliğimde saklı
Ayrıntılarda
gizlenmiş desenler bumburuşuk
Kasvetine
karşı koyamıyorum
Dar
kalıplarda zengin bir yolculuk akşamı
Doğru
adreste değilim sanki
Cevabını
veremedim kahrolasıya
Kadife
ten sarmalında oyun üstüne oyun
Neyi
özlüyorsam açık renk çizgili
Görüşme
mektubumda yazılı
Ve
kusurlar saklı bedestende
Uysal
ama mutluyum.
Kulaklarımı
tıkıyorum tüm yargılayıcı çağrılara
Ben
büyük değişiklikler insanıyım
Sonbahar
beni baştan yaratır, sil baştan
Çelik
saatler bana kışı yaşatmıyor
Görüşme
mektubum gelmiş.
Göknefes
Gök
nefessiz, çırpındı uzun uzun
Ömrü
tükenmişçesine sıfır yaşında
Nice
yeni kavisler çiziyor eli fırçalı
Masumluğun
eseri süt kokuyor ağzında
Leyleklerin
gagasında göz aydınlığı bohçası
Yeni
yeni öğreniyorum umursamazlığı
Bir
tuhaf pişmanlık sarmalıyor bencilce
Beynimde
hiç olmasa olsunları atıp savıp
Hissettikçe
yanıyorum ve hiç üzülmüyorum
Vasiyetten
öte nasihatlara boyun eğmişçesine
Benim
haykırışım insanca bi öneri sadece
Gökyüzü
nefeslensin istiyorum uzak uzak.
Sormayorum
Hukuksuz
ilgilenmeler kucağımda
İlginç,
ne çok ilginçlikler yaşıyorum
Uyuttuğum
geçmiş kollarımda
Gelecek
zaten fiyatsız, bedavaya
Eskime
payımı düşeceğim daha
Diyelim
ki ilgilenmiyorum senle
Sorma,
yorumlama, yorma. Beni
Huzursuzum
o gece aradığından beri
Aralıksız
havlamalar bucağından
Kaçacağım
da bacaklarım işlemiyor
Korkudan
değil asla, dualarım sahici
Korkunç,
ne korkunç korkular duyduk da
Hatırsız
ilişkiler uyarınca uyarıldık.
Korkusuzum
o gece aradığımdan beri.
Ağrı kesici
Uzun
süreden sonra bi ağrı girdi sol yanıma
Dışarı
çıktın mı ki tek başına bilesin
Bariz
şartlar geçmiş iç içe, arızalıyım
Ne
pozisyonlar harcanmış rahatça
Özgür
kesimli kısıtlanmalar markalıdır
Yavaş
yavaş palavra köprüleri açıldı
Uzaklaşıyor
gençliğim yayan üzerinden
Ayaklarım
yerde sürünüyor gelecektin diye
Basamıyor
yere sağlamca, şansım yok.
Ne
dengeler şaştı son nefeste bilemesin
Uzadı
sönmüş gölgeler ağrılı sızılı yola.
Adam sende
Ana
caddeyi temizleyip suluyorum,
Adam
sende demeyin
O
odama dolan gürültüden tanıyorum.
Yalnız
ve soğuk yatağıma usulca kayan
Tertemiz,
sabunlanık ve sulu
Kadın
sende diyorum
O
içime dolan irkilişten anlıyorum
Bal
naz ve sıcak yatağıma hoş geldin
Hislerimiz
sabıkalı ve suçlu
Benden
adam olmaz
Anafikri
temize çekip sunuyorum.
Mehilsiz
Tozlu
raflara mahkum günahları buldum
Zevkli
hediyeler sundular zevkle
Sabahlara
kadar sahipsizim artık
Klasik
tarzda, küçümsemeden, kibirsizce
Kötü
şöhrete aldırmadan göze alarak kini
Ve
günahlarımı itiraf ettim, zembille indim
Dünyada
hoyrat bir rüzgar dolaşır hazla
En
uygun oyalanmadan, nazlıca
Lale
mevsimi başladığında susarak
Ömrümce
örümcek hikayeleri dinledim
Derledim
dertlendim çocukça büyümeden
Yüzü
kızarırken üzüntülerimin sıkça
Hayaller
bürümüş gözlerimi kaçak yağmurlarla
Mevsimlik
çiçekler solmuş açmadan
Kozlu
mezarlığında yatan günahkara sordum
Harflere
mahkumiyet bulaştı dedi zorla.
Uyku ve düş
Düşlediğim
yalnızlığın ortasındasın
Buzdan
kalelerde düş kırıklığı kulesinde hapisim
Pamuk
ipliği koptu kopacak
Tanrıya
yakarışlar bilinen tonda denize karşı
Kuşku
ve pişmanlıklar ile arada sırada
Soğuk
sohbetler çöl sıcağı manzaralı odada
Serüven
hınzırca çıplaklık üstüne
Gece
feneri söndü gönül bağında üzülme
İşte
hali işte hep yalnız kalınca
Kalıplar
bir bir eridi yağlı ilmekler boyna
Beklentinin
gözü yarı açık ölüm olmasın yeter
Kristal
sarkıt yörüngesinde bağımsız flaş
Enstantaneler
yalın, olguya biçimli mana
Mutluluk
fotoğrafı yandı yanacak
Buzdan
kentlerde düş karmaşası kulisleri
Düşlediğim
güzergahtasın yalnızlığınla.
Nesi esin
Esini
çalıyor piyanist
Davet
var turneye
Nisan
yağmurları resitalinde
İndi
ya melodilerle turnalar
Üstüne
güneş doğsun hüznün
Parlayan
yıldızlarda hep özlem
Davet
var türküye
“
Alvin Jtendra Parmar “ kürsüde
Saraylarda
keman sesleri
Yürekler
sızlar türküye
Odalarında
solo aşklar yaşanır
Orkestra
Kıbrıs marşını çalıyor bedelsiz
İmzayı
atan besteciye esin
Uyku
Doğmaz
sevdalar
Boncuk
gözlü sabahlara kısır kusurlu suçludur
Oy
akşamlar diye başlayınca terennümler
İdeal
ayrılıklar kapı bekçisini ayartır
Dışarıda
banklar pamuktan yataktır.
Açıkhava
otelinde hatırlı misafirler
Kırkına
merdiven dayamış bir aylak yarıyım.
Köhneliğin
sesi her yanda çınılar
Kırdı
geçirdi ak köpüklü sıla özlemi
En
garantili de olsa kalpler kırılır
Zorlanır
bu davalara şahsenem ilklere hazır
Sektikçe
serseri kurşunlar kaldırımlara
Ve
gece yarısını çalanda vakit
Aksi
yöne uğurlanır uyku temennilerle
Tek
düze bir yakınlaşma tuzağı failsiz
Sevdalar
ölür…
GÖZLERİM MÜEBBET -3-
GÖZLERİM MÜEBBET -3-
YARIM YANIM
Yirmi
genç topun ağzında
Sürülmüş
barut
Fitil
ateşlenmiş
Kan
kokuyor memlekette toprak
Tarih
sakat
Elbet
hesap günü varsa sonsuzda ve de
Elli
yılın hesabı yok yere onlara sorulduysa
Kavga
ilelebet devam edecek
Suç
cezaya uyduruldu çünkü zorla
Güven
hiç yoktu zaten ve
Tarihin
önü ardı delik deşik
Üçü
ölümsüzdü ölümün eşiğinde.
BEN BENİM
Sen
kimsin dersen
Yoksul
bir bektaşiyim ben
Eski
püskü duygularıma bakma
Kaç
yaşında bilsen bu tamirsiz gönül
Sevgiye
mezarım ben
Sararmış
kumaşlar bezeli dostunum.
Aramasam
da aklınla bul beni sen
Ekmek
su gibi ateş gibi
Arayarak
nedensiz, emekle inançla
Hastalık
gibi, yarana ilaç gibi
Çok
kolay benim yerim, çok yakınındayım.
Sol
memenin altında süratle koşanım
Orta
karar bir hayat dilersen
Çiçek
yerine pasta al gel
Sen
kimsin dersen
Zengin
bir çimenliğim ben
Dersin
kimsen var ?
ELLİ TELLİ
Elli
sene öncesi dolandı dilime
Tahta
masada isimler
Karşımda
isimsiz
Kağıttan
öpücükler dudağımda
Tutuştum
yazılanlarla
Bir
evlat geçmişi deşeliyor
Döşünde
yasak sevda
Düşünde
yaslanıyor yarınlara
Kokusunu
arıyor yorgan döşek
Elli
sene öncesini diline dolayanı
Tahta
masada resimler
Yanı
başımda ikiniz
Sözcük
sözcük öpüştünüz tarihle
Savuştum
yalanlarla
Bir
velet geleceğini arıyor
Gönlünde
kara sevda
Gönlünce
yaşlanıyor yarınlara
Kokusunu
arıyor elli yıl öncesinin
Diline
elli yıl öncesini dolamış ...
KARLI BAHÇE
Yanıbaşımda
ölüm
Beni
seçmiş ayak seslerimden tanıyıp
Kar
yağışını ne çok severim bilsen
Bembeyaz
köpüklü yolları, dalları, ağaçları
Acaba
sabah olur mu bu gece
Sevişmelerim
korku dolu acele
Say
ki yürürken kör kurşun vurulmuşum
Ayağım
üşüyor çıldıracağım
Ağaçlara
tırmanıyor çocukluğum
Yuvalarında
ölmüş kuşlar
Donmuş
yüreklerde tek çare
Benim
kar bulutuna karışmamsa sefa ile
Sıcacık
hayallerin kucağına sığın
Bir
çırpıda ve hiç korkmadan
Yanıbaşımda
ölüm
Beni
seçmiş güneşin toplayışına acıyıp.
HER AKŞAM O
Mutluluk akşam vakti çalarmış kapıyı
En
güzel silahıyla
Arların
oğul verme günü
İnkar
edemeyeceğim kadar şiirsel.
Ölümler
gördükçe iyi insan olunur
İyide
sessizlik başa vurunca
Nasihat
kolay işin doğrusu mutluluktur
Mutluluğu
paçasından yakalamak şart.
Ve
örnek bir akşam sığınır kucağına
Savrulduğun
akşamların kabahati
Günah
eskimiştir ve tevbesi zordur
İkizlerin
spastik resmidir yüreğine sızan
Sıyrıldığında
çelik zırhından
İki
farklı dünya çalar kapını gece vakti
ALLAH’
tan içinde saklıdır kent masalları
Sönmez
bir patiska ve resimsel
Ateş
gibidir ateş
Aksıracağım
aklımdaki son sözlerimi
Evet
rızık endişesinden çolak isyanlardayım.
Kıyamet
kopsa da erkenden dikeceğim fidanı
Fena
mı ömrümü feda ettimse
Ceza
çekeceksem ben çekerim korkma
Günün
akşam olmasına hiç var
Akışına
bıraktığım duygularda gecikmiş uyanış
Ve
kızıla çalan mor saatleri istiyorum.
En
güzel haliyle, çalımlı ...
Mutluluk
çalsın kapını her akşam vakti.
MEŞ’ALEM
Oğul
meşalen bende
Uzatmaları
oynuyor esas varlığım
Aydınlanırken
temelli uzum
Seçkin
muhitlerde aynı kaygı
Oğul
büyüklük sende
Cimcime
oynadığın günlerde bile
Usunda
daima en büyük dilim
Dilim
varmıyor söylemeye
Oğul
meşalen söndü
Dilimde
hep o bildik şarkı
Gözyaşlarımı
tutamadığım
AYRILIK AYRINTIDA
Milyonlarca
ayrıntıda çıkıveriyorsun
Bir
heykele öykünerek
Bronz
ve çıplak ve devrik
Terliyorum
sıcak sözcükler ararken
Sonra
umut artığı toparlanma
Çok
ses geliyor yan komşumdan kopuyorum
Oysa
sessizlik saatleri gece yarısını buçuk geçti
Boş
yere biriktiriyorum kızgınlıklarımı
Kandil
geceleri ne çabuk geliyor ne tez
İnce
uzun rakı bardağında acı sınav
Bir
hergele dövünerek
Sadece
sen hatırlarsın güzellikleri
Bronz
ten, çırılçıplak ve esrik
Geriye
anlatmak istediklerimi bırakmayacağım
Bir
araya toplamışsın berrak yüzüne suyun
Sonra
eskilerden kalma sarılmalar
Boğuldum
üst üste bastırılmış sesler içinde
İliştiğim
koltuktasın kokunla müstesna
Çilingir
sofrası yaz akşamlarına mahsus
Soluk
beyaz kıvılcımlar aşkı sunuyor gövdeme
Bir
rastgele döngüye imrenerek.
SU YOLU
Gençliğime
acıktım yaşlı sofaramda
İştahım
kesildi
Su
bile içemedim arkandan
Döküldüm
çocuklar gibi sokağa
Ah
gerçek aşkları öğrenemedim
O
sezonluk yastayım
Bağbozumu
cefalar ziyafet soframda
Uykusuz,
yorgun ve ışıksızım
Yatak
odamda gecikmiş armağanım.
Saatler
önüm sıra yürüyor
İflahım
kesildi
Abur
cubur besliyorum duygularımı
Ödünç
terimlerle keşfettim değerini
Çıkmak
bilmez lekeler yüreğimde
Güzelim
elbiselerini çıkar soyun
Ağrıyan
yerlerini sabırla ovdum
Kovdum
gözü tok gençliğimi yaşlı soframdan
İçime
dert gülüşler nefes nefese
Su
bile dökemedim arkandan.
KISSADAN HİSSE
Zifiri
nehirler akıyor gürül gürül
Beyaz
gelinlikle beyaz evliliklere süzülmeler
Yusufçuklar
ötüyor barışa evliya gibi evladır
Tangoların
acıklı nağmelerinde ikinci cihan harbi
Kıvrıla
kıvrıla dans ediyor fındıklıklar ocakta,
Yeşil
başlı ördekler körfezinde çılgın rüzgar
Cennet
görkeminde ilkin o ayrılıkları önle.
Cırtlak
boyalarla boyanmış dudaklar azar
Sıkı
sıkıya tembihlenmiş gelinler, kızlar
Ziliflerinden
ne hünerler akıyor güzel güzel
Erler
savaşa sürülmüş kızıl süngülü gecede
Bebelerin
öksüzlüğüne bülbüller şakıyor
Zehri
süzen gaz maskeleri aciz, çaresiz
Zırıl
zırıl dökülüyor ziftin peki bombalar
Beyaz
gelinlikler kan gülü gazel gazel.
YAĞMA YOK
Esintiler
dalgalanıyor
Diyelim
o gece son nisan günü
Mendirekte
...
Şefkat
ışığı sönmüş çığlıklarım pusuda
Dinmedi
yalvarışım yıllarca,
Gençlikten
kalan;
Basma
kalıp öykülere öylesine saklı ki
Yarı
kaçıklığın her türlüsü
Sırra
kadem basmışlıkta
Koskoca
adamlar çırılçıplaklığıyla hazır
İkinci
hamur kağıda basılmış itiraflarda
Otuz
kırk sayfa.
Memlekette,
Diyelim
o gece on iki eylül günü
Korkular
dalgalanıyor.
Anason
kokuyor dalgalanan esintiler
Korkuyla
dipliyorum içimdeki çağlayana
Maalesef
şarapçıymış çakıp sönen bulutlar
Alkol
alkol ağlıyor dünya
Çatı
katında bahar
Gençlikten
çalınan;
Diyelim
o gece sen gonca gülüm
Bal
rengi iri gözlerinde
İlkler
yağmalanıyor ...
MİNİMUM AYAR
Sıfır
iki otuz
Yaş
kemale ermiş otuz dokuz
Ben
varım
Senle
ben varsak bile yokuz
Karışsa
da kokularımız
Bakışlarımız
yasak elma
Bedenlerimiz
kavrulsa da
Parmak
ucu felci
Sen
narım
Nar
denkler sundum yutağıma
Yatağımda
ilenç
Uçmayış
böceği uç.
SÖZCÜK SÖZCÜK SÖZCÜ
Başka
sözcükler gölgeler
Uzun
kirpikleri ve rimel ve
Kestane
saçlarında
Hüzün
ve üzünç
Gölgeleyemez
o hüznü üzülme
Ne
gözü kanlı sözcükler
Ve
sigara sarısı bıyıklar
Ne
de ateş kırmızısı ruj dudaklar
Başka
sözcükler gerekmez
Busbulanık
anılara ve düşkırıklığına
Bilmiyorum
demek yeter.
Bunca
sevildiğimi valla bilmiyordum,
Yarım
yamalak devrimcilik hayalleriyle
Ve
yenilenen bir hayat ve
Terasta
unutulmuş
Yengi
ve inanç
Gülünemez
o yenilgiye inan
Ne
gözü kanlı sözcüydü
Makinalı
tüfek gibi, yalandan atıyordu
Eli
kolu bağlı sesler eriyor kutupta
Bambaşka
sözcükler kan pıhtısı üstüne
Acıyı
anlatabilir misin kestane saçlım.
Uzun
kirpiklerin rimel ve
Ateş
kırmızısı dudaklarında
Hüzünlenen
benim
Gölgeleyemez
beni bal gözlü sözcükler.
KESE KAĞIDI
Kesenden
harcıyorsun
Uzun
taburede kırık saz elinde
Alçak
gönüllü
Kendine
özgü
Asilzade
hıçkırıklarıyla bezeli şarkılar
Duvar
kağıtlarında ahlaksız motifler
Bol
köpüklü yarınlar sığınmış kucağına
Terse
dönmüş zaman
Damlayarak
özü
Kirlenmenin
böylesine can mı dayanır
Elimde
naz soluğumu tutamıyorum
Savruluyorsun
Kese
kağıdından paketlerle yalnızlığa
Ertesi
sabahları arama boşuna
Kurutamadığım
gecelerde yaz
Kendime
ait sıcak sıcacık haz
Güzelim
burnun kanıyor
Gemilerim
yandı kıskançlık denizinde
Cilalı
döşemeleri hakaret sözcükleri sarmış
Karalamışsın
sözü
Halı
ve yolluklar kayıp gezegene
Dört
bi yan uçtan uca sararmış
Yüreğimin
püskülünde ölümü gösterir flama
Kesemden
harcıyorum
Üzüm
gözlü portren elimde.
YAZ ORTASI DÜŞ
Yaz
ortası olgunlaştı göz alıcı serüven
Süt
beyaza bulandı gönül inan
Pembe
goncaları okşadı hayat
Açık
sarı akşamlar güneşe karşı sövdü.
Kır
çiçekleri topladım bir demet
Güzellik
aynı güzellik eski kokulu
Bin
pişman yere serilmiş boynu biraz eğik
Yaprak
yaprak dökülüyor ürküntü
Dumanlı
tepelerde yanık sesli kulübeler
İri
mavi gözlerin peygamber çiçeği
Namlu
ucunda kıyafetsiz çırçıplak
Daracık
sokaklar dipçik morartılı
Ezikliğin
bu kadarı da fazla dedirten cinsten
Saçak
altlarına durdu çocuk sesli korku
O
bildik çamur cıvık, yağmur bıçak
Kırmızı
çapaklı çipil gözlerde sen
Bin
pişman selam kaçırıyor yerdeki yüz
Cılız
pasaklı bir gece bekliyor düşleri.
BUĞULANMIŞ GÖZLERLE
Ne
geldiyse başıma baştan savamadığım
Sorma
o buğulu gözlerdendir.
Buğulanmış
gözlere dalmışım yalanlarla
İkilemler
yaşıyorum.
İklim
iklim bir acayip değişende zaman
Sen
neden hep o dalgınlıktasın nedensiz
Sorma
o buğulu gözlerdendir.
Sen
iki hayatım olsa ikisindesin esin
Köpürüp
coşan kahveni yudumlarken sen
Kaç
yıl hatırım var söyler misin? Kaç
Her
yudumda sanki beni içmektesin
Baygın
bakışlarda solmuş yarınları da.
Eylemler
görüyorum,
Aklım,
aklım bir acayip her mayısta
Duman
mavisi tütüyorsun yollara
Sorma
sigarayı bıraktığım gündü
Sen
hep o bahar akşamlarına aşıksın.
Küsüp
köpürmeyen kahveni yudumluyorsun
Yudum
yudum içsem de zamanı
Kırk
yıl hatırım var değil mi? Kırk.
Hatıralarım
kırık dökük yapma, toplama
Ben
o kadar yıl daha yaşayamam ki,
Buğulanmış
gözlerinde kalmışım gerçekten
Yarınlar
istemiyorum.
Kelam
kelam bir acayip yazsan da kaderimi
Sen
zaten hep o olgunluktasın aşksız
Sorma
o buğulu gözlerdendir.
YAS
Yüreğimin
dili olsa yas tutar
Sevgiyle
dolu sıcacık bir düşün ardından
Serinliklerinde
zarif bir orman yanar
Ormanda
tek başına sen hürriyet
Geleceğimi
yaktım kuru dallarla
İşaretle
konuşuyorsun seslerle değil
Sona
ererken macera geciktim
Boğazın
kara sularında ömür boyu hapislik
Karşımda
çırılçıplak bir yürek çarpar
Üstüme
üstüme yalnızlık düşleri
Dilimde
esaret şarkıları
İnceldiği
yerden kopuyorsa kopsun yaratıcılık
Azıtmaya
mahkum yasaklar yasta.
KIVAMSIZ
Kavradığım
bütünlük akla aykırı
Sanat
inanılmaz yakın
Sevgiye
çıkan yolda
Bulunmaz
etik zedelenmesi
Kuyruklu
yıldızlar öpüşürken
Hamur
kıvamında hayal gücüyle
Gölgesi
vurmuş havayı
Fark
varsa çizersin
Tahteravallinin
iki ucundaki güvensizliği
En
cesur kimse küçüklüğünden beri
Er
kişi niyetine akla hizmetleri
Sevgiye
çıkan yolda
Sanat
inanılmaz uzak
Bütünüyle
kavradığın akla aykırı.
MEZARLIK SAVAŞLARI
Savaşın galip tarafı mezarlıktır
Niye
tetik bastığını bilmez gariplerde misafiri
Şan
şeref tek kurşunda yere
Toprağa
süzülen kan, can, canan
İnançtır,
yaşamaktır, göçtür hayat
Damarlarında
düşmanca çekilen şan ...
Söğüt
ağaçları ağıt yakar ıslık ıslık
Islağına
yatılan memleket susar
Omuzlarda
tırmanıp yükselenlere tırpan değer
Yusuf
yusuf atar tosuncuklar
İlacın
tesiri geçince yeni bir savaş başlar
Sırım
gibi tezgah tezgah işlenmiş
Mezarlıklar
gözü yaşlı garip misafirleri bekler.
SİNYORİTA
Sinyorayı
anlattım dinledi
Bir
kara filmden çıkıp geldi
Çizgi
çizgi yüzüyle düştü ortamıza
Hali
vakti pek kalmamıştı
Sinyor
evirdi olmadı çevirdi olmadı
Çırçıplak
yıkanmıştı taş evde odasında
Bu
gece misafirimsiniz
Çok
uzun yıllar önceydi hatırlarsanız
Sevinirim
demişti sinyora
Sinyoritayı
anlattım gülümsedi
Giderayak
mutluluk çıkıp geldi
Tiril
tiril vücuduyla uzandı yatağına
Gece
vakti , tarihi ipek yolu sanki
Sinyorita
rica etsem bacağınızı
Kalçanızı
biraz rahatsız olmazsanız
Yan
yatsanız daha iyi olacak belki
Yada
yüz üstü dönerseniz,lütfen
Kırış
kırış yüzünde düş ortaklığı
Çıplaklığı
doğaldı hiç sakınmadı zira
Bir
öğlen vakti oturdu aramıza
Sinyorita
anlattı dinledik.
KUŞ MİSALİ
Kuş
misali uçmak
Kanadı
rüzgar havalanmak, süzülmek
Alevlenmiş
bir çağ düşüne üzülerek
Öte
yanda gülümseyen donuk resme dalıp
Tahta
çerçeveler çatmak sürüyle içi boş
Ve
duvarda asılı başka bir dünya
Keşfi
engellenmiş nefes kesen güzellikte
Düşüyorum
baş üstü üşengeç sulara
Ve
üşüyorum üşengeç sabahlarda ıpıslak
Kuş
misali kafeste.
AYNI YER
Aynı
yere gidiyoruz vakitsizce
Yolculuğumuz
kısa
Şehvetli
konuşmaları yavrulayan kızla
Doğrudan
göz hapsindeyiz
İkramın
böylesine amman
Künyesi
yağmur fünyesi deniz
Bomba
elimde patladı
Solculuğumuz
kıssadan hisse
Solduğumuzun
resmidir hazla biten
Kısa
yolculuğumuz
Aynı
yerden dönüyoruz vakitsizce
Kız
ağlamaya başlıyor
Yavrusu
günlük konuşma dilinde yalvarıyor
Anası
kızıl sulu bir ırmak olmuş
Sessiz
sessiz isteksiz akıyor
Künyesi
çağla fünyesi çağlar
Bomba
elimde patladı
Dayım
çolak layık yanıtı buyurdu
Gideceği
anlaşılınca garip
Sabır
taşı çatladı
Aynı
yerde buluşuyoruz vakitlice.
TEST
İlk
ders kırkbeş dakkalık
On
beşerden iki teneffüs otuz
Yarım
saatlik deneme sınavı sonra
Bahar
aklımı almış dakkasında
Kopyalar
ceplerimde
Aklım
havalarda beş karış
Havalar
havar aval aval
Yok
mu o bilmiş havan, cakan, yaman
Havanda
su döven tafran
Dersler
bitmiş merasimle
Annen
de anemi
Testler
bir testi rehavet
İç
içebildiğin kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder