1 Mart 2014 Cumartesi

GÖZLERİM MÜEBBET 3-4


1 Mart 2014 Cumartesi

GÖZLERİM MÜEBBET 4



GÖZLERİM MÜEBBET 4

DERT

 Laf geçmiyor oğlum bu derde
Sevinç rüzgarları esse de boyuna
Boyu posu devrilsin dermansız derdin
Peşimi bırakmıyor ihanetler sorma
Paylaşamıyorum paylansam da ışığı
Kaya gibi paşa paşa ufanıyorum aşka
Kum gibi deliriyor zaman
İnsan içine çıkma yasağındayım
Söz kar etmiyor kızım bu yasağa
Göz yaşları kavursa da gülleri bülbülü
Ne olmuş böyleyse aylak günlerde
Peşimi topluyor derdime derman.

KAST

Suikast sui kast
Kastınız neydi lan sümsükler
Tam da yaprak aşısı günleriydi
Bedenleriniz hasta püskül
Ruhlarınız ruhsuz, oburca
Cesaretini korkusuz göstereni yediniz
Sarhoş masanıza meze ettiniz gerçeği
Ayıltırlar ayılmayanı ölümden beter
Kastınız neydi lan katiller
Gerçek kahraman asla ölmeyendir
Bin çabayla öldüremediğiniz
Suikaste kasten güldü.
Tam da yaprak aşısı günleriydi.

KUŞAK ÇATISI

Üç kuşak tanıklık etti
Yaşamayı keşfettiğim gün bellek yanılgıma
Ölçemiyorum gümbürtülerin şiddetini
Kımıltısızken çiçeklerle uyandım
Kırk yıl geçmiş yazı masasında
Her daim genç ve gururlu masalı
Ne ateşli duyarlılıklar kalmış bedende
Ne penceresinde dantela işleyen kızlar
Kimse görmedi tez elden kaçışımı
Sırf sevgi için titresin bu yürek
Beni ben yapan ressam öldü gitti
Birden bire parladı tablo ayazmada
Bir kocaman isyandı yeşile kırmızı
Yaşamak tanık olmak biraz da
Yalnızlığı süzüyorum kendi ölümümden bugün
Biraz tedirgin biraz haylaz ve umursamaz
Yazmayı keşfettiğim gün belleğim yanıldı.
Üç kuşağa tanıklık ettim.

DEĞMEDEN

Değmedi ayağıma ıssız sokakların ısıcağı
Kahkahalar eşliğinde
Canım yanıyor.
Yani nasıl olduysa bir anda oldu.
Merdivenli bir çıkmazda
Işığım sönüyor.
Razı değildim kırmızı yıldızlara
Tırpanı vuran sevgili tam karşımdaydı
Gözleri çakmak çakmak
Dokunmadı yanağıma susuz dudaklar
Kabahatlar eşiğinde
Yüreğim kanıyor.
Hani öylesine bir nebze nefesti
Merdiveni çıkıyorum bir anda
Dönüyor dünya
Dolanıyor ayağıma ıssız sokakların ıslağı
Ayrılmalar eşiğinde
Başım dönüyor.

BAKMA SEN ALDIRMA

Ele aldım kendimi
Evirdim çevirdim devirdim
Evlendiremedim
Çinganeyim
Sanki çoban
Çekildikçe kanım damarlarımdan
Ele avuca sığmam
Sanırdım
Başımda ağrılı bir nem
Uğruna gam
Eylendiremediğim
Son çaredeyim son
Bugün de gelmediyse nöbet
Son kat ciladayım
Yani çile
Ele verdim salkımı.

ÖNE GEÇTİM

Aykırılıklara boğuldum.
Neler gördüm asla özlenmeyecek bilsen
Özümü ayıkladım gözlerinde
Kaybettim her sene başı asıl hikayemi
Kaç yıl önceydi anımsayamıyorum şimdi
Şimdi tek sıkıntım soluyamayışım
Aykırılıklara doğdum.
Bilseydim bilseydim de ölseydim aykız
Hürriyete çarpmış yüreğim
Hasret dolu bekleyişler dönüş biletsiz
Körelttim, köreldim elim kolum bağlandı
Yazık oldu insanca yaşanacak yarınlara
Gücüm sadece kendime yeter derken
Ayrılıklara savruldum.

YARALI DENİZ

Harbi kaybettim senin yüzünden
Harbiden terkedildim teselliler boşa
Geç geldin geciktin
Bağışlasam nafile
Filede harp
Acıya karşı artık hissizim
Senin yüzünden kendi kendimi yedim
Yaralı balığım kısa sürede biten
Denizde rotamı kaybettim
Gözlerimde yeşile çalar teslimiyet
Gece geldin geciktin
Gün ağarsa nafile
Memleket hala istilada
Filede darp
Selama karşı artık selamsızım
Senin yüzünden kendi kendimi yerdim.

BAYRAM İLETİSİ

Yeterde artar sakalıma düşen aklar
Bu mesajlar bende saklı, aklımda
Sevgiyle parlayan nursun
Günlerin mutluluk dolsun
Barış, sağlık ve iyi bayramlar
Sen ne güzel dostsun
Kurbanın kutlu olsun
Bir bayram böyle geçer gider işte
Seni seçer bu yorgun gözler, özler kodeste
Ve mesaj böyle yazılır beş mısralık
Kartpostal gönderilen bayramlar yok artık
Çikolata ile nane likörlü ikramlar da
El öpen çocuklara bozukluk bahşişler
Bir mendil, bir çift çorap filan, hediyeler
Çok eskilerde kalmış o sıcak öpücükler
Yeter de artardı avutları çökmüş yanaktan.

ETEĞİNDE ZAMAN

Eteklerinde uzak deniz şiirleri
Kara sevda sofralarında dinleti sarhoşluğuyla
Son günü yaşarken ilk yaz ayrılığı
Güneşe karşı kılıç gibi söylenmişler.
Hüzün düştü umudu canlandıran düşlere
Eteklerinde suskun sessiz aşk dizeleri
Fırtınalar eşliğinde sevişilmişçesine
Çığlık çığlığa ziller sorguluyor bedenini
Anı mağaralarında yüzleşiyorum gölgelerle
Etime saplanıyor ucuz kafiyeler
Çiçeksiz mevsimler çörekleniyor aynaya
Anında kırılmışsam deniz fenerlerine
Sebebi önce kendim, sonra Karadeniz ve
Eteklerinde uzaklaşan ayak sesleri.
İSTEMEYİNCE GÖNÜL
Küçük tartışmalar istemem
Yıldızımız parlıyor bak billur seslerde
Huzurum bozulacaksa devasa bozulsun
Gergin endişeli geleceğe şüpheyle
Sıtkından sıyrılmışçasına
Gönlümü kaptırmışım boşverdimliğe
Ayan beyan ihmal mahlası
Kararsız lakin hassas, tecrübesiz ama
Tüm sorular saçma sapan cevaplı
Bugün özleme günüm katıksız
Özümde yalanlamaktan bıkmış öz
Sanki içimde başka biri var
Hayata bakışımı sorguluyor cahilce
Milyarlarca güneş sistemi ve sönmüş yıldızlar
Yılgınlıklar ufaltıyor istemimi ...

DÖRT ÇİFT SIFIR Kİ

Dostlarım var
Unutulası yılların kazanımı
Geleceği çekinmeden paylaşabileceğim
Dört dörtlük günler aydınlatsın yarınlarınızı
Kır çiçekleri toplasın güneşin çocukları
Küçük bir kente gizlemişim kırk yaşımı
Ters yüz olduğum yolculuğun en dibindeyim
Sıradışı umutlar besliyorum koynumda
Ölmeden önce sefasını süreceğim gök gürültüsünün
Kırmızı pullu balıklara armağan yırtılmış gölgeler
Gerçeği çekinmeden arayabileceğim
Gidilesi yolların kazanımı
Yoldaşlarım yok.

AHUDUDU LİKÖRÜ

Dönenip durma üçgende sabahsız
İncelikle vurulmuşum gün ışığına çünkü
Yüreğimdeki alışılagelmiş tutumlar sessiz
Dürbünümde siyasal süreç serili fülu
Süzgecimden süzülen çekimserlik sahipsiz
Yıllardır kanıtlanamamış dostluklar ezik
Bir kalemde yoksul dünya yolcusuyum çünkü
Bu yaz kırık yaşadım gizleri beş paraya
Küskünlüğüm ilk kadınıma latince ağıttır
Nice beraberlikler şekillendi şahitsiz
Kışkırtıcı çabukluğa sarıldım lahitsiz
Hatıralarımla düştüm kaskatı, dipsiz kuyuya
Meramımı anlatamadıkça akıyor canım
Ahududu likörü lezzetindesin yalansızım
Pastırma yazı bir gün yaşadım sende.

ŞEKERLEME

Nice yaşanacak güzellikler var
Çocuksu dünyamda karşılıksız sevgiler
Sağlığım bozulsa da tümden
Bana en değerli hazine barıştır.
Güller derdim ay şehrinde mehtaba karşı
Yarınlara eksik yaşamışlıklar kaldı
Bayramın parıltılı soluğu
Hiç eksilmesin çatından
Asla yaşamayacaksan bile varlığımı, sana
Şekerpare kaysısı kıvamında yarınlar
GÜÇ ABİDESİ ZAVALLILIK
Güçsüzsem aklıma yanayım
Taşı çatlatan sabrıma
Nezaketin vefatına,
Bir mayısa denk vefaya
Candan içilen bir dal cigaraya
Musikişinas çevreye
Bilhassa necata
Mezata perteve
Ütülü kravatların efendisine
Haşlama beyine
Mayıs bire denk seviye
Soylu ruhun şeytana tapışına
Parlak flamalara falan
Teşvikin uşağına
Güçsüzsem emeğime yanayım.

YABAN ELLERDE GÖZÜM

Yaban elinde ilklerimi özledim
Ellerimde bahtsız ülkem kaldı
Köprü başında kör şeytan
Ağlıyor yaşsız kupkuru çöle
Şeytan şeytanlığından utanır
Eteğimde yarsız kitaplarım
Su üstünde süzülüyor yazgı
Yüzüyor dalgalarla yarışarak mazi
Ok işlemez artık, kılıç kar eylemez yazıya
Kağıttan gemilerde yanıyor özüm
Ellerinde öldüm
Elin yabanında sonumu gözledim ...

AF

Kırsın ufkun zincirini
İçindeki nur
Göğsündeki güneş bin geceye bedel
Ödemeden olmaz
Cömert affedicinin aleminde
Sev yanmadan demir bileğin demir yüreğin
Pişmeden asla durma
Beni affeyle Tanrım ...

KIS

Işığını kıs uğursuzluğun
Dosdoğru okula ikiyüz metre engelindeyim
Aydınlanacak ne kaldı kış vakti
İçkili ziyafetin menüsü sefer tasında
Payelenmişsin haricen sevdalardan yarım porsiyon
Işığına bas sonsuzluğun
Akımındayım gamzelerinin kıs gözlerini
Gamlıyım kapılmışım gözlerine
Pas vermesen de esaslı bak yüzüme
Buğulu meydan mekan ortası pozda
Belirsiz donuk hacimsiz
Hangi ölçüye uyarsan uy geceleri
Yaşıyorum ve yazıyorum
Çalışıyorum uyurgezer takatsiz
Dikkatim dağılıyor sende
Şefkati yakalıyorum gözlerinden sızan ışıkta
Seslenişine kulak veriyorum gecelerce uzakta
Bir gece ışığını kıs uğruna.

HIZ YASAĞI

Hızla okuyorum seni

Mutluluğa yöneliş gücüm çocuksu
Kitaplar dolusu umut
Fırsatı yakalayamadım sırlar ajandasında
Değişim kuşağıydım kuşatıldım
Yarınların el kitabında meçhul kitleler
Sınırlar koydum hayır dememek için
Bir evet diyemedin yalan da olsa
Kitlemdim kaçınılmaz ilişkiler yumağına
Bu eser hatalardan kurtaracak dünyamı
Hızla okudum nefesini
Yazmak içindi üzerime emanet çaba
Yenilikler masa üstünde karma karışık
Kutsal yenilmişlik başucumda okuma lambası
Şablonsu çizimler tavana asılı
Bedenin sarımsı yüzün asık
Sihirbazcasına dağlıyorsun rüyalarımı
Bu paylaşım ne senin ne benim ne de
Vazgeçilmez aşk bu okuyamadığım
İş bilgece yaşamaya kaynaklık etmek
Hızla soluyorum seni.

NEYE YARAR Kİ

Tahta döşeli o geniş salonda
Uzanmışım açılır kapanır koltuğa
Sert tavırlı akşam alacası pencerede
Kar soğuğu değmiş bedenin tortop
Öpüyorum sıcak sıcak ensenden
Buzdan korkuyla kasılıp
Ve inatla besliyorum sobayı
Dudağının ateşinde karayazgı içiyorum
Yanıyor ellerim, bacaklarım felç
Kitaplarım hafızam yanıyor
İlk fırsatta değişeceğim lafazanlığı
Bambaşka tantanayla gözgöze kalırsak
Tahtından düşen o görüş solumda.

GÖÇTÜM

O arkadaş canlısı hayat dilden dile
Sesinde gençlik teslimiyeti
Çılgınca anlatılagelir o hınzır göç
Cevaplanamayacak kaç soru aklımda bilsen
Arkadaş içinde boğulduğun kesit yalan
Çok kültürlü hava ve yepyeni hayat
İyi yolculuklar arkadaşım
Zihnine bi haller olmuş senin
En haz verici sunumla ufku turluyorsun
Toprağın üstünde o giriş kitabesi
Yolculuk anlaşılır dille
Hiçbirşey veya herşey
Bir kadeh şarap buğusunda
Ve mavi gölde süs balığı yüzüyor
Aşkın başdöndürücülüğünde çifte hayat
Can cana cam cama sılada
Ne iç sarsıcı pencereler var bakamadığım
Saklı şehirde ele geçmiş hazinem
O göçle başlar kelimelerin ardındaki anlam
O arkadaşla şiddeti ölçülemez depremler yaşarım
Elimin altında cevaplayamadığım çekicilik
Yenilenmiş sorular sorunlar sorular.

Heykel

Heykellere rahat yok
Balmumu kopyalar bile paramparça
Önlenemez tacizler hayli eğlendirdi ki
Anayurttan uzaklara çakıl taşı hatıra
Savaşsız dünyalara ağız dolusu şarkılar
Gece geç saatlerde heykeller de ağlar
Sıfır grubu zeka heykellere küstü
Heykellere hayat yok.

Acı reçete

Acılar var unutamadığım
Emniyette avuntularım
Hava lodos.
Kırpık kırpıktı güneş
Diyet, taze su, sigara ve ateş
İçim ağladı bozulmalara
Gözlerimde isyan
Yorgunluktan ölmek hep böyle mi olur?
Kurtulmak bir çırpıda yalandan
Oysa en büyük hatalar konuşa konuşa doğar
Küçük hediyeler sunar hasret
En iyi dostum geciken yaratı
Sevgilerim var utanamadığım
Avunamadığım yüz ifadeleri
Kibarca af diliyorum küf kokan zamandan
Deva yasak
Kıpır kıpırdı yüreğim
Boşaltıp boşaltıp içimi, yandım
Sözlerimde isyan
Bütün kapılar kapalı, biri açık sadece
Silinip kurulanmış raflarda bir tutam karanfil
Alışkanlığımın kilidi kırılmış zorla
O banka zincirlenmiş
Avucumda kelepçe boncuk boncuk
Acılarım var unutamadığım.

Yaşanmaz

Ağzına dayanmış bir namlu ucu
Ha patladı ha patlayacak ucube
Bir defaya mahsus boş
İkametgahsız, harcamasız
Harcanışım epey uzun sürmüş ki
Yedeğini çekip hırsla doluyorum
Onur elden gitti gider
Onarımı zor bu kazanın
En kusursuzundan geçim derdiyle
Emaneti kaybetmeden yaşarım
Patlamadan, patlatmadan nedensiz
Cam kırılmasına benzer bir ses.

Günışığı

Doludizgin günışığına

Aylak günlerimin yumuk ellisiyleyim
Avare yıllarım orta halli hikayede gizli
Sevgiyle yansıyor sözlerin ışığı kağıda
İçten içe bir sancı gülüyor özlemlerime
Can pahasına açıyor özgür bir çiçek
Doludizgin günışığına
Sözü beklerken yazmak dolu dizgin
Tek kurşun atmadan kahraman olmak gibi
Tek damla su bile içemeden kaynaktan.

Mektubum gelmiş

Görüşme mektubum gelmiş
Kış günleri rengarenk kadın buğusu
Seçtim, beğendim, alamadım korkusu
Tablodaki kadın yaslı ve yaşlı
Nesilden nesile nostaljik sırları giyiniyorum
İleri sarıyorum namlunun ucundaki hataları
Hem arkadaş hem eş zevkleri kimliğimde saklı
Ayrıntılarda gizlenmiş desenler bumburuşuk
Kasvetine karşı koyamıyorum
Dar kalıplarda zengin bir yolculuk akşamı
Doğru adreste değilim sanki
Cevabını veremedim kahrolasıya
Kadife ten sarmalında oyun üstüne oyun
Neyi özlüyorsam açık renk çizgili
Görüşme mektubumda yazılı
Ve kusurlar saklı bedestende
Uysal ama mutluyum.
Kulaklarımı tıkıyorum tüm yargılayıcı çağrılara
Ben büyük değişiklikler insanıyım
Sonbahar beni baştan yaratır, sil baştan
Çelik saatler bana kışı yaşatmıyor
Görüşme mektubum gelmiş.

Göknefes

Gök nefessiz, çırpındı uzun uzun
Ömrü tükenmişçesine sıfır yaşında
Nice yeni kavisler çiziyor eli fırçalı
Masumluğun eseri süt kokuyor ağzında
Leyleklerin gagasında göz aydınlığı bohçası
Yeni yeni öğreniyorum umursamazlığı
Bir tuhaf pişmanlık sarmalıyor bencilce
Beynimde hiç olmasa olsunları atıp savıp
Hissettikçe yanıyorum ve hiç üzülmüyorum
Vasiyetten öte nasihatlara boyun eğmişçesine
Benim haykırışım insanca bi öneri sadece
Gökyüzü nefeslensin istiyorum uzak uzak.

Sormayorum

Hukuksuz ilgilenmeler kucağımda
İlginç, ne çok ilginçlikler yaşıyorum
Uyuttuğum geçmiş kollarımda
Gelecek zaten fiyatsız, bedavaya
Eskime payımı düşeceğim daha
Diyelim ki ilgilenmiyorum senle
Sorma, yorumlama, yorma. Beni
Huzursuzum o gece aradığından beri
Aralıksız havlamalar bucağından
Kaçacağım da bacaklarım işlemiyor
Korkudan değil asla, dualarım sahici
Korkunç, ne korkunç korkular duyduk da
Hatırsız ilişkiler uyarınca uyarıldık.
Korkusuzum o gece aradığımdan beri.

Ağrı kesici

Uzun süreden sonra bi ağrı girdi sol yanıma
Dışarı çıktın mı ki tek başına bilesin
Bariz şartlar geçmiş iç içe, arızalıyım
Ne pozisyonlar harcanmış rahatça
Özgür kesimli kısıtlanmalar markalıdır
Yavaş yavaş palavra köprüleri açıldı
Uzaklaşıyor gençliğim yayan üzerinden
Ayaklarım yerde sürünüyor gelecektin diye
Basamıyor yere sağlamca, şansım yok.
Ne dengeler şaştı son nefeste bilemesin
Uzadı sönmüş gölgeler ağrılı sızılı yola.
Adam sende
Ana caddeyi temizleyip suluyorum,
Adam sende demeyin
O odama dolan gürültüden tanıyorum.
Yalnız ve soğuk yatağıma usulca kayan
Tertemiz, sabunlanık ve sulu
Kadın sende diyorum
O içime dolan irkilişten anlıyorum
Bal naz ve sıcak yatağıma hoş geldin
Hislerimiz sabıkalı ve suçlu
Benden adam olmaz
Anafikri temize çekip sunuyorum.

Mehilsiz

Tozlu raflara mahkum günahları buldum
Zevkli hediyeler sundular zevkle
Sabahlara kadar sahipsizim artık
Klasik tarzda, küçümsemeden, kibirsizce
Kötü şöhrete aldırmadan göze alarak kini
Ve günahlarımı itiraf ettim, zembille indim
Dünyada hoyrat bir rüzgar dolaşır hazla
En uygun oyalanmadan, nazlıca
Lale mevsimi başladığında susarak
Ömrümce örümcek hikayeleri dinledim
Derledim dertlendim çocukça büyümeden
Yüzü kızarırken üzüntülerimin sıkça
Hayaller bürümüş gözlerimi kaçak yağmurlarla
Mevsimlik çiçekler solmuş açmadan
Kozlu mezarlığında yatan günahkara sordum
Harflere mahkumiyet bulaştı dedi zorla.

Uyku ve düş

Düşlediğim yalnızlığın ortasındasın
Buzdan kalelerde düş kırıklığı kulesinde hapisim
Pamuk ipliği koptu kopacak
Tanrıya yakarışlar bilinen tonda denize karşı
Kuşku ve pişmanlıklar ile arada sırada
Soğuk sohbetler çöl sıcağı manzaralı odada
Serüven hınzırca çıplaklık üstüne
Gece feneri söndü gönül bağında üzülme
İşte hali işte hep yalnız kalınca
Kalıplar bir bir eridi yağlı ilmekler boyna
Beklentinin gözü yarı açık ölüm olmasın yeter
Kristal sarkıt yörüngesinde bağımsız flaş
Enstantaneler yalın, olguya biçimli mana
Mutluluk fotoğrafı yandı yanacak
Buzdan kentlerde düş karmaşası kulisleri
Düşlediğim güzergahtasın yalnızlığınla.

Nesi esin

Esini çalıyor piyanist
Davet var turneye
Nisan yağmurları resitalinde
İndi ya melodilerle turnalar
Üstüne güneş doğsun hüznün
Parlayan yıldızlarda hep özlem
Davet var türküye
“ Alvin Jtendra Parmar “ kürsüde
Saraylarda keman sesleri
Yürekler sızlar türküye
Odalarında solo aşklar yaşanır
Orkestra Kıbrıs marşını çalıyor bedelsiz
İmzayı atan besteciye esin

Uyku

Doğmaz sevdalar
Boncuk gözlü sabahlara kısır kusurlu suçludur
Oy akşamlar diye başlayınca terennümler
İdeal ayrılıklar kapı bekçisini ayartır
Dışarıda banklar pamuktan yataktır.
Açıkhava otelinde hatırlı misafirler
Kırkına merdiven dayamış bir aylak yarıyım.
Köhneliğin sesi her yanda çınılar
Kırdı geçirdi ak köpüklü sıla özlemi
En garantili de olsa kalpler kırılır
Zorlanır bu davalara şahsenem ilklere hazır
Sektikçe serseri kurşunlar kaldırımlara
Ve gece yarısını çalanda vakit
Aksi yöne uğurlanır uyku temennilerle
Tek düze bir yakınlaşma tuzağı failsiz
Sevdalar ölür…

GÖZLERİM MÜEBBET -3-



GÖZLERİM MÜEBBET -3-

YARIM YANIM

Yirmi genç topun ağzında
Sürülmüş barut
Fitil ateşlenmiş
Kan kokuyor memlekette toprak
Tarih sakat
Elbet hesap günü varsa sonsuzda ve de
Elli yılın hesabı yok yere onlara sorulduysa
Kavga ilelebet devam edecek
Suç cezaya uyduruldu çünkü zorla
Güven hiç yoktu zaten ve
Tarihin önü ardı delik deşik
Üçü ölümsüzdü ölümün eşiğinde.

BEN BENİM

Sen kimsin dersen
Yoksul bir bektaşiyim ben
Eski püskü duygularıma bakma
Kaç yaşında bilsen bu tamirsiz gönül
Sevgiye mezarım ben
Sararmış kumaşlar bezeli dostunum.
Aramasam da aklınla bul beni sen
Ekmek su gibi ateş gibi
Arayarak nedensiz, emekle inançla
Hastalık gibi, yarana ilaç gibi
Çok kolay benim yerim, çok yakınındayım.
Sol memenin altında süratle koşanım
Orta karar bir hayat dilersen
Çiçek yerine pasta al gel
Sen kimsin dersen
Zengin bir çimenliğim ben
Dersin kimsen var ?

ELLİ TELLİ

Elli sene öncesi dolandı dilime
Tahta masada isimler
Karşımda isimsiz
Kağıttan öpücükler dudağımda
Tutuştum yazılanlarla
Bir evlat geçmişi deşeliyor
Döşünde yasak sevda
Düşünde yaslanıyor yarınlara
Kokusunu arıyor yorgan döşek
Elli sene öncesini diline dolayanı
Tahta masada resimler
Yanı başımda ikiniz
Sözcük sözcük öpüştünüz tarihle
Savuştum yalanlarla
Bir velet geleceğini arıyor
Gönlünde kara sevda
Gönlünce yaşlanıyor yarınlara
Kokusunu arıyor elli yıl öncesinin
Diline elli yıl öncesini dolamış ...

KARLI BAHÇE

Yanıbaşımda ölüm
Beni seçmiş ayak seslerimden tanıyıp
Kar yağışını ne çok severim bilsen
Bembeyaz köpüklü yolları, dalları, ağaçları
Acaba sabah olur mu bu gece
Sevişmelerim korku dolu acele
Say ki yürürken kör kurşun vurulmuşum
Ayağım üşüyor çıldıracağım
Ağaçlara tırmanıyor çocukluğum
Yuvalarında ölmüş kuşlar
Donmuş yüreklerde tek çare
Benim kar bulutuna karışmamsa sefa ile
Sıcacık hayallerin kucağına sığın
Bir çırpıda ve hiç korkmadan
Yanıbaşımda ölüm
Beni seçmiş güneşin toplayışına acıyıp.

HER AKŞAM O

Mutluluk akşam vakti çalarmış kapıyı

En güzel silahıyla
Arların oğul verme günü
İnkar edemeyeceğim kadar şiirsel.
Ölümler gördükçe iyi insan olunur
İyide sessizlik başa vurunca
Nasihat kolay işin doğrusu mutluluktur
Mutluluğu paçasından yakalamak şart.
Ve örnek bir akşam sığınır kucağına
Savrulduğun akşamların kabahati
Günah eskimiştir ve tevbesi zordur
İkizlerin spastik resmidir yüreğine sızan
Sıyrıldığında çelik zırhından
İki farklı dünya çalar kapını gece vakti
ALLAH’ tan içinde saklıdır kent masalları
Sönmez bir patiska ve resimsel
Ateş gibidir ateş
Aksıracağım aklımdaki son sözlerimi
Evet rızık endişesinden çolak isyanlardayım.
Kıyamet kopsa da erkenden dikeceğim fidanı
Fena mı ömrümü feda ettimse
Ceza çekeceksem ben çekerim korkma
Günün akşam olmasına hiç var
Akışına bıraktığım duygularda gecikmiş uyanış
Ve kızıla çalan mor saatleri istiyorum.
En güzel haliyle, çalımlı ...
Mutluluk çalsın kapını her akşam vakti.

MEŞ’ALEM

Oğul meşalen bende
Uzatmaları oynuyor esas varlığım
Aydınlanırken temelli uzum
Seçkin muhitlerde aynı kaygı
Oğul büyüklük sende
Cimcime oynadığın günlerde bile
Usunda daima en büyük dilim
Dilim varmıyor söylemeye
Oğul meşalen söndü
Dilimde hep o bildik şarkı
Gözyaşlarımı tutamadığım
AYRILIK AYRINTIDA
Milyonlarca ayrıntıda çıkıveriyorsun
Bir heykele öykünerek
Bronz ve çıplak ve devrik
Terliyorum sıcak sözcükler ararken
Sonra umut artığı toparlanma
Çok ses geliyor yan komşumdan kopuyorum
Oysa sessizlik saatleri gece yarısını buçuk geçti
Boş yere biriktiriyorum kızgınlıklarımı
Kandil geceleri ne çabuk geliyor ne tez
İnce uzun rakı bardağında acı sınav
Bir hergele dövünerek
Sadece sen hatırlarsın güzellikleri
Bronz ten, çırılçıplak ve esrik
Geriye anlatmak istediklerimi bırakmayacağım
Bir araya toplamışsın berrak yüzüne suyun
Sonra eskilerden kalma sarılmalar
Boğuldum üst üste bastırılmış sesler içinde
İliştiğim koltuktasın kokunla müstesna
Çilingir sofrası yaz akşamlarına mahsus
Soluk beyaz kıvılcımlar aşkı sunuyor gövdeme
Bir rastgele döngüye imrenerek.
SU YOLU
Gençliğime acıktım yaşlı sofaramda
İştahım kesildi
Su bile içemedim arkandan
Döküldüm çocuklar gibi sokağa
Ah gerçek aşkları öğrenemedim
O sezonluk yastayım
Bağbozumu cefalar ziyafet soframda
Uykusuz, yorgun ve ışıksızım
Yatak odamda gecikmiş armağanım.
Saatler önüm sıra yürüyor
İflahım kesildi
Abur cubur besliyorum duygularımı
Ödünç terimlerle keşfettim değerini
Çıkmak bilmez lekeler yüreğimde
Güzelim elbiselerini çıkar soyun
Ağrıyan yerlerini sabırla ovdum
Kovdum gözü tok gençliğimi yaşlı soframdan
İçime dert gülüşler nefes nefese
Su bile dökemedim arkandan.

KISSADAN HİSSE

Zifiri nehirler akıyor gürül gürül
Beyaz gelinlikle beyaz evliliklere süzülmeler
Yusufçuklar ötüyor barışa evliya gibi evladır
Tangoların acıklı nağmelerinde ikinci cihan harbi
Kıvrıla kıvrıla dans ediyor fındıklıklar ocakta,
Yeşil başlı ördekler körfezinde çılgın rüzgar
Cennet görkeminde ilkin o ayrılıkları önle.
Cırtlak boyalarla boyanmış dudaklar azar
Sıkı sıkıya tembihlenmiş gelinler, kızlar
Ziliflerinden ne hünerler akıyor güzel güzel
Erler savaşa sürülmüş kızıl süngülü gecede
Bebelerin öksüzlüğüne bülbüller şakıyor
Zehri süzen gaz maskeleri aciz, çaresiz
Zırıl zırıl dökülüyor ziftin peki bombalar
Beyaz gelinlikler kan gülü gazel gazel.

YAĞMA YOK

Esintiler dalgalanıyor
Diyelim o gece son nisan günü
Mendirekte ...
Şefkat ışığı sönmüş çığlıklarım pusuda
Dinmedi yalvarışım yıllarca,
Gençlikten kalan;
Basma kalıp öykülere öylesine saklı ki
Yarı kaçıklığın her türlüsü
Sırra kadem basmışlıkta
Koskoca adamlar çırılçıplaklığıyla hazır
İkinci hamur kağıda basılmış itiraflarda
Otuz kırk sayfa.
Memlekette,
Diyelim o gece on iki eylül günü
Korkular dalgalanıyor.
Anason kokuyor dalgalanan esintiler
Korkuyla dipliyorum içimdeki çağlayana
Maalesef şarapçıymış çakıp sönen bulutlar
Alkol alkol ağlıyor dünya
Çatı katında bahar
Gençlikten çalınan;
Diyelim o gece sen gonca gülüm
Bal rengi iri gözlerinde
İlkler yağmalanıyor ...

MİNİMUM AYAR

Sıfır iki otuz
Yaş kemale ermiş otuz dokuz
Ben varım
Senle ben varsak bile yokuz
Karışsa da kokularımız
Bakışlarımız yasak elma
Bedenlerimiz kavrulsa da
Parmak ucu felci
Sen narım
Nar denkler sundum yutağıma
Yatağımda ilenç
Uçmayış böceği uç.

SÖZCÜK SÖZCÜK SÖZCÜ

Başka sözcükler gölgeler
Uzun kirpikleri ve rimel ve
Kestane saçlarında
Hüzün ve üzünç
Gölgeleyemez o hüznü üzülme
Ne gözü kanlı sözcükler
Ve sigara sarısı bıyıklar
Ne de ateş kırmızısı ruj dudaklar
Başka sözcükler gerekmez
Busbulanık anılara ve düşkırıklığına
Bilmiyorum demek yeter.
Bunca sevildiğimi valla bilmiyordum,
Yarım yamalak devrimcilik hayalleriyle
Ve yenilenen bir hayat ve
Terasta unutulmuş
Yengi ve inanç
Gülünemez o yenilgiye inan
Ne gözü kanlı sözcüydü
Makinalı tüfek gibi, yalandan atıyordu
Eli kolu bağlı sesler eriyor kutupta
Bambaşka sözcükler kan pıhtısı üstüne
Acıyı anlatabilir misin kestane saçlım.
Uzun kirpiklerin rimel ve
Ateş kırmızısı dudaklarında
Hüzünlenen benim
Gölgeleyemez beni bal gözlü sözcükler.

KESE KAĞIDI

Kesenden harcıyorsun
Uzun taburede kırık saz elinde
Alçak gönüllü
Kendine özgü
Asilzade hıçkırıklarıyla bezeli şarkılar
Duvar kağıtlarında ahlaksız motifler
Bol köpüklü yarınlar sığınmış kucağına
Terse dönmüş zaman
Damlayarak özü
Kirlenmenin böylesine can mı dayanır
Elimde naz soluğumu tutamıyorum
Savruluyorsun
Kese kağıdından paketlerle yalnızlığa
Ertesi sabahları arama boşuna
Kurutamadığım gecelerde yaz
Kendime ait sıcak sıcacık haz
Güzelim burnun kanıyor
Gemilerim yandı kıskançlık denizinde
Cilalı döşemeleri hakaret sözcükleri sarmış
Karalamışsın sözü
Halı ve yolluklar kayıp gezegene
Dört bi yan uçtan uca sararmış
Yüreğimin püskülünde ölümü gösterir flama
Kesemden harcıyorum
Üzüm gözlü portren elimde.

YAZ ORTASI DÜŞ

Yaz ortası olgunlaştı göz alıcı serüven
Süt beyaza bulandı gönül inan
Pembe goncaları okşadı hayat
Açık sarı akşamlar güneşe karşı sövdü.
Kır çiçekleri topladım bir demet
Güzellik aynı güzellik eski kokulu
Bin pişman yere serilmiş boynu biraz eğik
Yaprak yaprak dökülüyor ürküntü
Dumanlı tepelerde yanık sesli kulübeler
İri mavi gözlerin peygamber çiçeği
Namlu ucunda kıyafetsiz çırçıplak
Daracık sokaklar dipçik morartılı
Ezikliğin bu kadarı da fazla dedirten cinsten
Saçak altlarına durdu çocuk sesli korku
O bildik çamur cıvık, yağmur bıçak
Kırmızı çapaklı çipil gözlerde sen
Bin pişman selam kaçırıyor yerdeki yüz
Cılız pasaklı bir gece bekliyor düşleri.

BUĞULANMIŞ GÖZLERLE

Ne geldiyse başıma baştan savamadığım
Sorma o buğulu gözlerdendir.
Buğulanmış gözlere dalmışım yalanlarla
İkilemler yaşıyorum.
İklim iklim bir acayip değişende zaman
Sen neden hep o dalgınlıktasın nedensiz
Sorma o buğulu gözlerdendir.
Sen iki hayatım olsa ikisindesin esin
Köpürüp coşan kahveni yudumlarken sen
Kaç yıl hatırım var söyler misin? Kaç
Her yudumda sanki beni içmektesin
Baygın bakışlarda solmuş yarınları da.
Eylemler görüyorum,
Aklım, aklım bir acayip her mayısta
Duman mavisi tütüyorsun yollara
Sorma sigarayı bıraktığım gündü
Sen hep o bahar akşamlarına aşıksın.
Küsüp köpürmeyen kahveni yudumluyorsun
Yudum yudum içsem de zamanı
Kırk yıl hatırım var değil mi? Kırk.
Hatıralarım kırık dökük yapma, toplama
Ben o kadar yıl daha yaşayamam ki,
Buğulanmış gözlerinde kalmışım gerçekten
Yarınlar istemiyorum.
Kelam kelam bir acayip yazsan da kaderimi
Sen zaten hep o olgunluktasın aşksız
Sorma o buğulu gözlerdendir.

YAS

Yüreğimin dili olsa yas tutar
Sevgiyle dolu sıcacık bir düşün ardından
Serinliklerinde zarif bir orman yanar
Ormanda tek başına sen hürriyet
Geleceğimi yaktım kuru dallarla
İşaretle konuşuyorsun seslerle değil
Sona ererken macera geciktim
Boğazın kara sularında ömür boyu hapislik
Karşımda çırılçıplak bir yürek çarpar
Üstüme üstüme yalnızlık düşleri
Dilimde esaret şarkıları
İnceldiği yerden kopuyorsa kopsun yaratıcılık
Azıtmaya mahkum yasaklar yasta.

KIVAMSIZ

Kavradığım bütünlük akla aykırı
Sanat inanılmaz yakın
Sevgiye çıkan yolda
Bulunmaz etik zedelenmesi
Kuyruklu yıldızlar öpüşürken
Hamur kıvamında hayal gücüyle
Gölgesi vurmuş havayı
Fark varsa çizersin
Tahteravallinin iki ucundaki güvensizliği
En cesur kimse küçüklüğünden beri
Er kişi niyetine akla hizmetleri
Sevgiye çıkan yolda
Sanat inanılmaz uzak
Bütünüyle kavradığın akla aykırı.

MEZARLIK SAVAŞLARI

Savaşın galip tarafı mezarlıktır

Niye tetik bastığını bilmez gariplerde misafiri
Şan şeref tek kurşunda yere
Toprağa süzülen kan, can, canan
İnançtır, yaşamaktır, göçtür hayat
Damarlarında düşmanca çekilen şan ...
Söğüt ağaçları ağıt yakar ıslık ıslık
Islağına yatılan memleket susar
Omuzlarda tırmanıp yükselenlere tırpan değer
Yusuf yusuf atar tosuncuklar
İlacın tesiri geçince yeni bir savaş başlar
Sırım gibi tezgah tezgah işlenmiş
Mezarlıklar gözü yaşlı garip misafirleri bekler.

SİNYORİTA

Sinyorayı anlattım dinledi
Bir kara filmden çıkıp geldi
Çizgi çizgi yüzüyle düştü ortamıza
Hali vakti pek kalmamıştı
Sinyor evirdi olmadı çevirdi olmadı
Çırçıplak yıkanmıştı taş evde odasında
Bu gece misafirimsiniz
Çok uzun yıllar önceydi hatırlarsanız
Sevinirim demişti sinyora
Sinyoritayı anlattım gülümsedi
Giderayak mutluluk çıkıp geldi
Tiril tiril vücuduyla uzandı yatağına
Gece vakti , tarihi ipek yolu sanki
Sinyorita rica etsem bacağınızı
Kalçanızı biraz rahatsız olmazsanız
Yan yatsanız daha iyi olacak belki
Yada yüz üstü dönerseniz,lütfen
Kırış kırış yüzünde düş ortaklığı
Çıplaklığı doğaldı hiç sakınmadı zira
Bir öğlen vakti oturdu aramıza
Sinyorita anlattı dinledik.

KUŞ MİSALİ

Kuş misali uçmak
Kanadı rüzgar havalanmak, süzülmek
Alevlenmiş bir çağ düşüne üzülerek
Öte yanda gülümseyen donuk resme dalıp
Tahta çerçeveler çatmak sürüyle içi boş
Ve duvarda asılı başka bir dünya
Keşfi engellenmiş nefes kesen güzellikte
Düşüyorum baş üstü üşengeç sulara
Ve üşüyorum üşengeç sabahlarda ıpıslak
Kuş misali kafeste.

AYNI YER

Aynı yere gidiyoruz vakitsizce
Yolculuğumuz kısa
Şehvetli konuşmaları yavrulayan kızla
Doğrudan göz hapsindeyiz
İkramın böylesine amman
Künyesi yağmur fünyesi deniz
Bomba elimde patladı
Solculuğumuz kıssadan hisse
Solduğumuzun resmidir hazla biten
Kısa yolculuğumuz
Aynı yerden dönüyoruz vakitsizce
Kız ağlamaya başlıyor
Yavrusu günlük konuşma dilinde yalvarıyor
Anası kızıl sulu bir ırmak olmuş
Sessiz sessiz isteksiz akıyor
Künyesi çağla fünyesi çağlar
Bomba elimde patladı
Dayım çolak layık yanıtı buyurdu
Gideceği anlaşılınca garip
Sabır taşı çatladı
Aynı yerde buluşuyoruz vakitlice.

TEST

İlk ders kırkbeş dakkalık
On beşerden iki teneffüs otuz
Yarım saatlik deneme sınavı sonra
Bahar aklımı almış dakkasında
Kopyalar ceplerimde
Aklım havalarda beş karış
Havalar havar aval aval
Yok mu o bilmiş havan, cakan, yaman
Havanda su döven tafran
Dersler bitmiş merasimle
Annen de anemi
Testler bir testi rehavet
İç içebildiğin kadar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder