DOĞUM SANCISI
Masa lambasından gece lambası
Çin malı abajurun tepesi eridiğinden
Vallahi hediye
Para vermedim almam parayla
Suyu emen sızdırmayan alt bezini de
Bu gece yarısı sıra benim sıram
Konstantinde ay doğdu
Koskoca bi kafa galatada
Çal minareyi kılıfı hazırla lafıyla
Yıllarca tepemi attırdı
Çin vazoları kırıldı kapı kenarlarında
Gece lambasındaki ampul patladı
Masadaki absürd komedi kitabı
Vallahi okumadım
Ha diye olmaz ki
Mevsim kurak geçti
Para ağacı kurudu
Konstantinde güneş doğdu
Koskoca bi beden perada
Perperişan beyoğluna asli cila
Bul karayı al parayı lafıyla
Yıllarca tepemi attırdı
Yedi tepeli bir gezegende
Geziniyorum
STRES KÜPÜ
Dört kapıyı geçtim cennet gözükmedi
Dört kitabı da okudum cehalet bitmedi
Dört mevsimi de yaşadım dert oldu
Toprağa havaya suya ve ateşe yazdım
Dört meleğe selam olsun
Fil dişi kulelerde okunmadı
Denizim altmış dörtte doğdum
Senden tam kırk dört yıl önce
Dört dörtlük değilim canım yavrum
Ama karakterli bir dost istersen yaşamında
Emrine hazır baban
Sevmek ve sevilmektir hayat kızım
Yaşama dört elle sarıl meleğim
Dört gözle bak yarınlara
Ne getireceği belli olmaz günlerin
Dört bin yıl yaşasan da nafile
İnsanı bacağından yakalar ölüm
Ölüme hazırdır baban
İstersen kalan ömrü senin
Ölümüne sevmek ve sevilmektir hayat kızım
Dört dörtlük nota tadında
Denizim altmış dördü yaşarsam iyidir
ONİKİ ADALAR
Görünmeyeni görmeyi arzuladım da ne oldu
Serüvenin sırtı yerde
Yenilikçi yenildi
Beynimde iğne delikleri
Aklımda sivri dilin izleri
Eşyanın sırrına elim değdi gördüm
Yandım yanıldım
Kanayan ruhuma bıçak ağzı değdi öldüm
Görünmeyeni gördüm de ne oldu
Başım göğe uzar mı hiç
Gönlümün kapıları açık gel
Gel renk kat rengarenk
Kat kat çıktım da ne oldu
Dört kollu yıldızla mühürlenmeyecek miyim
Serüvenin sonu geldiğinde
Yenlikçi yenildi
BUNİKA
Gün gelir işi gücü bırakırım
İsterim bırakmayı
Süründüğüm yeter deyip
Gün gelir işe güce sarılırım
Şiirsel bir yaşam arzulayıp
Asla içimdeki insana sözüm geçmezdi
Bir oyana bir bu yana dağılırdım
Bundan böyle sen varsın deniz
Orda burada oyalanmak yakışık almaz
Gizli kapaklı özlemler yok artık
Büründüğüm şal yeter
Gün gelir sana da anlatırım
Sen sevginin olduğu yere git
Baban deniz atına binip gelecek
Şairsel bir beraberlik kotarıp
Damlayacak eskiden yeniye aşkla
Gün gelir aşkı meşki bırakırım
Senin sevgin bana yeter artık
Asla içimdeki çocuğa yalan söylemem
Baba diyeceğin günleri beklerim
NOBEL
Dinamit pamuk tarlasına düştü
Sen anneni
Truva atında binlerce hain saklı
Sen cephane taşıyan kağnıları düşün yavrum
Nineleri anaları dedeleri
Ben öğreteceğim
Yaklaş küsüye ve seslen dünyaya
Gelecek kuşaklar ödeyecek hesabını
Çizgi dışı bir hitapla başla
Kendini savunma hakkını kullan
Piramit pamuk tarlasında çöktü
Sen diz çökme
Anatolia tarihinde binlerce hain yazılı
Sen top mermisi taşıyan anaları düşün yavrum
Öksüz kalan kuzuları kızanları kopilleri
Öğreteceğim ben
Yaklaş kürsüye ve seslen dünyaya
Geçmiş kuşaklar canlarını seve seve verirdi
Çizgi dışı bir cesaretle
Atanı savunma hakkını kullan
Keramet pamuk tarlasında
BATTANİYE
Arzularım isteklerim irademin denetiminde
şimdi
Çok çabuk uyum sağladım babalığa
Umulmadık anda
Duygularıma neden gem vurayım
Desinlerde görsünler mi hepten
Uslanmadı gitti bu yaşta
İki küçük çocuk geriliminden uzak büyürüz
Annemizin kucağında
En hırçın coğrafi koşullarda
Umularım isyanlarım denizimin insiyatifinde
şimdi
Beklenmedik anda
Velhasıl uyum sağladım babalığa
SOYKA SOYU
Ne diyeceğim bilmiyorum
Nobel verilmiş bunaklara
İfalar edalar belletilmiş
Adeta deve kuşular
Kıçlarını hint yağı nişadır sürmeli
En iyisi gliserin fitil
Ne kusacağını bilmiyorlar valla
Kulaklar kör
Anılar itiraflar yalan
Yalandan kim ölmüş
Bir ayağını kıçına sok yeter
Vay sarı gelin vay
Ezber bozanlara dayamış sırtını
Ne diyeceğimi bilemiyorum
Paragöz zihniyetler bulvarında
Adeta hint kumaşılar
İtin kıçına sok çıkar
Yarabbi şükür diyesiler
En iyisi yok say gitsin
Kanaklara Nobel verileli beri
Çöp kutuları da konuşur oldular
İte kaka sokma akıl iki adım
Adeta deve dikeniler
Ne diyeceğimi bilmiyorum vallahi
İnsanlıktan çıkmış sarsaklar
BİBER GAZI
Biberon boş
Çaçaron diller lal
Bu kadar mı yakar doğum sancısı
Yüzün al al
Al al yanakların
Bu kadar mı güzel olur insan doğum sonrası
Annelik işte analık
En kutsal
Tanrı eli değmiş sanki ne hoş
Kucağında deniz
Denizin kucağına
Kalbinden geçen ulaştınsa eğer
Ben yokum varım ne fark eder
Ablanla sen
Dönme başka başka alemlere
Sönmesin ocağımızdaki ateş
Sen ablanla
Gerişi boş
KALORİFER KAZANI
Öğreneceksin zamanla
Gol gol bakma ofsayt dediklerine
Buz gibi gol valla
Som altından doksana
Stres küpü eridi nabzımda
Ne maçlar izleyeceğiz kızımla
Ne goller boş kaleye
Seveceksin zamanla topu
Futbal
Bal gibi tatmaya gör zehrini
Eğlendirici bir oyuncak
Kuralları da kolay
Ve bir ekip taraftarı ol
Olma ama fanatik
Direkten dönen hayatı
Felek de ıskalar
Ne hayatlar izleyeceğiz kızım
Ne güller boş vazoya
Seveceksin zamanla topu
Futbol
Bal gibi tatmaya gör zehrini
Onsekize girdin mi vuracaksın
SON ETAP
Güller
Sarmaşık gülleri
Gidelim buralardan gülüm
On iki Adalar ölüm
Battaniyeye sarılmış yavrular
Soyka bir soy
Uslanmazlığı denizde ecel
Biber gazı sıkılmış karanfillere
Kalorifer kazanı gibi kaynamış kafalar
Gidelim buralardan kızım
Son etabındayım hayatımın
Altın küpelerin olsun nasihatlerim
El feneriyle yerimizi gösterdi kader
Ve film başladı
Jönsüz damsız
Rüzgarın ıslığı perdeyi yaktı gamsız
Susam sokağında simit fırını
Güller
Sarmaşık gülleri
Gidelim buralardan gülüm
Ölüm bari memleket ölümü olsun
Kuş kadar hafif
Göçerim buralardan gülüm
ALTIN KÜPELİLER
Papatya çayı sıcağı
Salar içime minik minnacık nefesini
Minimum yaşam
Bilumum aktiviteler beklesin artık
Şimdi deniz mevsimi
Karpuz kabuğu düştü derinlere
Ihlamur çayı sıcağı
Siler içimden devasa korkuları
Minimum cesaret
Bilumum düşmanlar beklesin artık
Şimdi deniz mevsimi
Titanik çarpmadan buz dağına
Dolar içime mis kokun
Minimum esaret
Bilumum gardiyanlar beklesin artık
Şimdi deniz mevsimi
EL FENERİ
Sıcak süt
Telekumandalı öğüt
İşin özü
Anneni emebildiğince emeceksin kızım
Sonra biz toprak
Sen yerimize ortak
Belki bir kızın olacak pembemsi bir topak
İşin özü
Gönül gözü
Telekumandalı gömüt
İzleyeceğiz bir yerlerden
Sıcak süt
Yavrunu emzirebildiğince emzir kızım
Can bebem
İşin özü
Gönül gözü
Sel gider kum kalır
Sele kapılmamalıdır gözüm
Süt sıcağı yarınlarda
Torununu emzirtebildiğince emzirt kızım
Sözün özü
Bele kundağını beşiğe
Ve sıcak süt
RÜZGARIN ISLIĞI
Kaç yıl var
Balans ayarsız geçti
Eş güdüm toplantılarının aslı kaçamak
Tikler tikleri tetikledi
Pansumansız yaralar açıldı sinede
Tavan arası yalnızlığı kaldı kar
Cam göbeği saksılarda hapislik
Cumburlop denize
Özgürlüğü seçti martılar
Kaç yıl var deniz dalgasız geçti
Yer altı su rezervleri zehirlendi
Toprak gökyüzü artık kirli
Ekonomik tedbirler elde patlayan bomba
Altın yumurtluyor sevgisizlik
İşte böyle abartısız
Ortam boktan mı boktan
Bütün suç babanda
Ülkeler arası yalnızlığa doğdun sen
Affet yavrum
Bilsen beklemekle geçen kaç yıl var
Mutluluk hep iki adım uzağımda öldü
Karşı konulmaz cazibede hayat
Aklımı çeldi
Kitler kitler kitlendi
Balans ayarımsın deniz
Kaç yıl varsa var
SUSAM SOKAĞI
Kasımpatılara sor beni
Botezli yüzler asıldığında
İbrişim kuşaklı babalara
Gaz beton işlenmiş kalın duvarlı zindanlara
İnlesin ceddin cenderelerde
Kaç kroşe yedim felekten ama düşmedim
Takiplerde kadim dost yüzler aradım
Işıldaklı yanar söner gecelerde nafile
Test edilmiş uçan halılara bindim
Kaynaksız masallarda
Ona buna kanmadım asla kızım
Formülü yok ki yaşamanın her şey apansız
Arımdan ağlarım şimdi arım
Kusursuzluk camdan kalp
İki yüzlü akşamlara vur beni
Rezervde kurşun kalmadığında
Çam kozalaklarını ateşle sahillerde
Şuna buna kaynamadım asla kızım
Kasım kasım kasılanlara sor beni
Bitez yalısındaki asmalara
İbrişim kuşaklı babanın oğullarına
Kerpiç duvarlı konakta tablolara
Menekşelere sor beni
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder