PAYLAŞINCA GÜZEL DE, DİYETİ TEDİYE GÜNÜ GELİNCE…
PAYLAŞINCA GÜZEL DE, DİYETİ TEDİYE GÜNÜ GELİNCE…
Soyut açıklamalar, somut örneklemeler ile devam ediyor, teknolojik gelişmeye paralel bataklığa batmış gösterişler. Zaten güven bir kere tuzla buz olunca bizi alakadar etmez faslına dönüyor çokbilmişlik manzaraları. Yoksunluk sendromu dümdüz gidilen yolun sonundaki çıkmazda akıl almaz sanatsal duyarlık derecesinde ihtisaslaşınca malumat yığınlarına yuvarlanır mazeretler.
Gösterilerde çağlara göre değişen gerçekliği kusursuzca ve gergin bir ruh haliyle işlemek ise ‘paylaşınca güzel de…’ diye paylanır.
Sonuç değiştirmeyecek gerginliklerden bir mucize beklemek ise cömertçe kendi yurdunda, yurdundan tarihi eser kaçakçılığına soyunmaktır sonradan sosyete antikacısı kisvesiyle. Bırak bu yolları Allah aşkına, boşla bu ateş pahasına müptela müptezel hayat tarzını, mürettep yaşam kültürünü dedikçe de kafadan dokunur birilerine. Ama acizane nefsine uyan ve tapanlar yalana dolana batarlar ve toplumsallıkla asla örtüşmeyen insan hallerine kurban olurlar.
Zaten yalıtılmış ortamlardayız güvencesiyle iletişim çağında iletişimsizlik taslayarak yapılanlar bir bir ortaya sökün edince tiyatroda yangın başlar. Akşamüstü ve sabahın körü telaşı alır gider sokma akılları. Seçkinliğin parolası tek kelime ile seçilmişliğin kör olası şifresi rey olunca kollayıp gözetilen de para olur pul olur maalesef. Birlikteliğin en temel kuramı azimkâr gayretler ile fırsat peşinde koşup sadece hayat standardı yükseltmek olunca o eski fotoğraflardaki masum yüzler de bir bir betleşir.
Zan, zannetmek, san, kanı ve kanaatlere yönelik sözler ve görüntüler yağmur gibi yağar. Yalanı doğrusu sağanağa yakalanılınca kuşlar misali umutları yitirmenin, ümitlerin yok oluşunun evrensele uzanan akrabalık boyutunda telef olunur. İşte o boyutta doğru yer ve zamanda yapılacak her sorgulama bilgeliği öğreten ve bilgelik öğrenen her kim ise o kimseleri aniden sıradanlaştırır. Yürekler sanki mayına basılmışçasına paramparça olur ve mutedil ve mütedeyyin yürüyüşler iyice zorlaşır. Pestile döner tüm şartlanma refleksleri.
Haydan gelen huya, selden gelen suya gider hesabıyla özel resmi radyo ve televizyonlarda yayın yayın ahkam kesmek, racon taslamak ve seslerin en çirkini ile tıslamak tekrardan güven kazanımlarını çuvallamayı da zorlaştırır…
Güven duygusu elbette zamanla mücadeleci bir kimlik, cesaret ve liderlik kazandırır hatta en sıskacık figürlere bile. Ancak bu tip tavırlılığa erkenden tav olmak bazen ve çoğunlukla kayba uğratır en babayiğitleri dahi. Hiç unutulmaması gereken her daim sıkı tutunmak gerek toprağa ve sapasağlam edep ile terbiye gerek en sarsılmazından gerçeğidir.
Çünkü ‘özgürlük için gökyüzü satın almaya gerek yok, ruhunuzu satmayın yeter’ der kara derililerin en aydınlık yüzü. Ve penisilinin kurtardığı hayatlar ile yürünüveren yolda abartılı beklentilerin kucağına düşmeden usulünce adımlanmalıdır hayatlar. Her dağılmada olgun tepkiler vermektir adamlık. Zaten insan sözlerinde değil suskunluğunda gizlidir. Suskunluğu saklayan ise adam akıllı adamlık ve içten gülücüklerdir.
Bir terslik anormallik olmadan insan ıssızı ehlileştirmeyi de bilmelidir. Kaos baş gösterdiğinde o ıssızlık en adamlığı da yer bitirir ve ıssızlaştırır. Hal böyle olunca kimyası bozulmuşluk acıya karşı direnmeyi de engeller. Ayrıca kutsal yasalar da çiğnenmeye başlandığında taşa döner bedenler, akıllar ise kristalleşir, buzlaşır...
Ve ne hayatlar hiç olur ve ne ziyanlık yaşanır ki nihayetinde ne senetler ne de serenatlar asla işe yaramaz. Kırmızı halı salozluğu bile kurtaramaz ziyadesiyle zeyrek zevatı. Ve dahi medeniyet asla gölde maya, ıssızda döl tutmaz ve tepelerde yuva kurmaz. Zihinde netleşen muvakkat resim albümlerine poz verenler ise tennuresi tek parça ve sikkesi mermerden mozaik puzzle’rde boy gösterirler.
Verilen ağır hasarın diyetini tediye günü de vardır ve ‘paylaşınca güzel de diyeti tediyesi günü’ bir gün olur gelir, velev ki gelmiş de geçmiştir diye başlar ve biter ima-yazılar…
Soyut açıklamalar, somut örneklemeler ile devam ediyor, teknolojik gelişmeye paralel bataklığa batmış gösterişler. Zaten güven bir kere tuzla buz olunca bizi alakadar etmez faslına dönüyor çokbilmişlik manzaraları. Yoksunluk sendromu dümdüz gidilen yolun sonundaki çıkmazda akıl almaz sanatsal duyarlık derecesinde ihtisaslaşınca malumat yığınlarına yuvarlanır mazeretler.
Gösterilerde çağlara göre değişen gerçekliği kusursuzca ve gergin bir ruh haliyle işlemek ise ‘paylaşınca güzel de…’ diye paylanır.
Sonuç değiştirmeyecek gerginliklerden bir mucize beklemek ise cömertçe kendi yurdunda, yurdundan tarihi eser kaçakçılığına soyunmaktır sonradan sosyete antikacısı kisvesiyle. Bırak bu yolları Allah aşkına, boşla bu ateş pahasına müptela müptezel hayat tarzını, mürettep yaşam kültürünü dedikçe de kafadan dokunur birilerine. Ama acizane nefsine uyan ve tapanlar yalana dolana batarlar ve toplumsallıkla asla örtüşmeyen insan hallerine kurban olurlar.
Zaten yalıtılmış ortamlardayız güvencesiyle iletişim çağında iletişimsizlik taslayarak yapılanlar bir bir ortaya sökün edince tiyatroda yangın başlar. Akşamüstü ve sabahın körü telaşı alır gider sokma akılları. Seçkinliğin parolası tek kelime ile seçilmişliğin kör olası şifresi rey olunca kollayıp gözetilen de para olur pul olur maalesef. Birlikteliğin en temel kuramı azimkâr gayretler ile fırsat peşinde koşup sadece hayat standardı yükseltmek olunca o eski fotoğraflardaki masum yüzler de bir bir betleşir.
Zan, zannetmek, san, kanı ve kanaatlere yönelik sözler ve görüntüler yağmur gibi yağar. Yalanı doğrusu sağanağa yakalanılınca kuşlar misali umutları yitirmenin, ümitlerin yok oluşunun evrensele uzanan akrabalık boyutunda telef olunur. İşte o boyutta doğru yer ve zamanda yapılacak her sorgulama bilgeliği öğreten ve bilgelik öğrenen her kim ise o kimseleri aniden sıradanlaştırır. Yürekler sanki mayına basılmışçasına paramparça olur ve mutedil ve mütedeyyin yürüyüşler iyice zorlaşır. Pestile döner tüm şartlanma refleksleri.
Haydan gelen huya, selden gelen suya gider hesabıyla özel resmi radyo ve televizyonlarda yayın yayın ahkam kesmek, racon taslamak ve seslerin en çirkini ile tıslamak tekrardan güven kazanımlarını çuvallamayı da zorlaştırır…
Güven duygusu elbette zamanla mücadeleci bir kimlik, cesaret ve liderlik kazandırır hatta en sıskacık figürlere bile. Ancak bu tip tavırlılığa erkenden tav olmak bazen ve çoğunlukla kayba uğratır en babayiğitleri dahi. Hiç unutulmaması gereken her daim sıkı tutunmak gerek toprağa ve sapasağlam edep ile terbiye gerek en sarsılmazından gerçeğidir.
Çünkü ‘özgürlük için gökyüzü satın almaya gerek yok, ruhunuzu satmayın yeter’ der kara derililerin en aydınlık yüzü. Ve penisilinin kurtardığı hayatlar ile yürünüveren yolda abartılı beklentilerin kucağına düşmeden usulünce adımlanmalıdır hayatlar. Her dağılmada olgun tepkiler vermektir adamlık. Zaten insan sözlerinde değil suskunluğunda gizlidir. Suskunluğu saklayan ise adam akıllı adamlık ve içten gülücüklerdir.
Bir terslik anormallik olmadan insan ıssızı ehlileştirmeyi de bilmelidir. Kaos baş gösterdiğinde o ıssızlık en adamlığı da yer bitirir ve ıssızlaştırır. Hal böyle olunca kimyası bozulmuşluk acıya karşı direnmeyi de engeller. Ayrıca kutsal yasalar da çiğnenmeye başlandığında taşa döner bedenler, akıllar ise kristalleşir, buzlaşır...
Ve ne hayatlar hiç olur ve ne ziyanlık yaşanır ki nihayetinde ne senetler ne de serenatlar asla işe yaramaz. Kırmızı halı salozluğu bile kurtaramaz ziyadesiyle zeyrek zevatı. Ve dahi medeniyet asla gölde maya, ıssızda döl tutmaz ve tepelerde yuva kurmaz. Zihinde netleşen muvakkat resim albümlerine poz verenler ise tennuresi tek parça ve sikkesi mermerden mozaik puzzle’rde boy gösterirler.
Verilen ağır hasarın diyetini tediye günü de vardır ve ‘paylaşınca güzel de diyeti tediyesi günü’ bir gün olur gelir, velev ki gelmiş de geçmiştir diye başlar ve biter ima-yazılar…
9 Mart 2014 Pazar
KARADENİZ SOLDAN DALGALANIR…
Türkiye tarihinin dosyalarının açılması ve aydınlatılması gereken belki de en önemli olaylarından biri faili devlet cinayetlerinden ilkidir, “On beşler Katliamı”…
Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere gelen TKP önderi Mustafa Suphi ve TKP lider kadrosuyoldaşları 93 yıl önce 28-29 Ocak 1921 gecesi katledildi…
“On beşler Katliamı” olarak da anılan olayda, Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Anadolu’da emperyalizme karşı mücadeleyi yükseltmek üzere Bakü’den yola çıkmışlar, ancak Karadeniz’de öldürülmüşlerdi.
93 yıl önce Karadeniz’de katledilen Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Kâzım Ali, Bahaeddin, Emin Şefik, Cemil Nazmi, Kâzım Hulusi, Halitoğlu Mehmet, İsmail Hakkı (Topçu), Hayreddin, Mehmet Ali, Dr. İsmail Hakkı, Maksut, Mustafaoğlu Mehmet ve Çitoğlu Nazmi İsmail, TKP’nin lider kadrosunu oluşturuyordu…
15’lerin Karadeniz’de katledildiği 28-29 Ocak’ın yıldönümünde, Karadeniz’in yetiştirdiği değişik dönemlere damga vurmuş sosyalist, komünist, devrimci liderlerin ve kadroların bazılarını da, o yiğitleri de hatırlayalım, hatırlatalım…
MUSTAFA SUPHİ
Mustafa Suphi, 1883 yılında olan Giresun’da doğdu. Paris’te Siyasal Bilgiler Okulu’nu bitirdi. Fransa’da bulunduğu dönemde, Mustafa Suphi, İttihatçılar ile yakın ilişki içerisindeydi. Mahmut Şevket Paşa suikastini bahane ederek, muhaliflere karşı, 1913 yılının sonlarında İstanbul’da başlayan sürgün furyasından Mustafa Suphi de nasibini aldı ve Sinop’a sürüldü.
1914 yılının başlarında kendisini komünist düşünceyle tanıştıracak olan süreç, bir grup arkadaşı ile birlikte bir tekne ile Rusya’ya kaçmalarıyla başladı. Önce siyasi mülteci olan Mustafa Suphi, I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte Osmanlı tebaasından olduğu için Urallara sürgüne gönderildi. Ural’daki esaret yıllarında Bolşeviklerle ilişkiye geçen, 1915’te RSDİP üyesi olan Mustafa Suphi, Ekim Devrimi’nden sonra, Şubat-Mart 1918’de Moskova’ya gitti, “Müslüman Komiserliği” ile temas kurdu.
Temmuz 1918’de Moskova’da toplanan “Türk Sosyalistleri Konferansı”nda Mustafa Suphi’nin başkanlığında 5 kişilik Merkez Komitesi olan Türk Sosyalist Komünistleri Teşkilâtı kuruldu. Kızıl Ordu içinde örgütlenen Türk savaş esirlerinden bir birlik ile Rus İç Savaşı’na katıldı. Mustafa Suphi, Komintern’in 2-6 Mart 1919’da toplanan ilk kongresine katıldı. Gerçek anlamda Anadolu’ya yönelik çalışmaya başlaması, Mayıs 1920’de Bakü’ye gelmesiyle oldu. Türkiye Komünist Partisi’nin 1. Kongresi, Bakü’deki Kızıl Ordu Salonu’nda 10 Eylül 1920 günü toplandı. 16 Eylül 1920 gününe kadar devam eden kongreye, İstanbul, Zonguldak, Ereğli, İnebolu, Samsun, Trabzon, Bayburt, Erzurum, Sivas, Konya, Ankara, Eskişehir, Vezirköprü, Şarki Karahisar ve Ordu’daki komünist grupların temsilcileri katıldı.
TKP’nin bu kuruluş kongresinde Türkiye Komünist Partisi’nin program ve tüzüğü tartışılarak onaylandı. Partinin, Komünist Enternasyonal’e üye olması karara bağlandı. Kongrenin son gününde de yedi kişi Merkez Komite’ye seçildi: Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Mehmet Emin, Hakkı, Nazmi, Süleyman Nuri ve İsmail Hakkı... Merkez Komite’nin kendi arasında yaptığı görev bölümünde de Mustafa Suphi, parti başkanlığına getirilirken, Ethem Nejat ise genel sekreter seçildi.
Mustafa Suphi aynı dönemde 1-8 Eylül 1920’de toplanan Bakü Doğu Halkları Kurultayı’nın başkanlık divanında yer aldı. Sovyet hükümeti tarafından güvenilen ve Anadolu’daki komünist hareketin gelecekteki lideri olarak görülen Suphi, partinin aldığı karar doğrultusunda Anadolu’ya geçerek, Türkiye’deki komünist harekete yön vermeye girişti.
1921 yılının Ocak ayında Büyük Millet Meclisi’nin çağrılısı olarak Ankara’ya doğru yola çıkan Suphi ve arkadaşlarına, Meclis ve Doğu Cephesi Komutanlığı, koruma vermeyerek, Kars ve Erzurum’da linç girişimlerine uğramalarına lakayt kaldılar. 1921 yılı Ocak ayında 28’i 29’a bağlayan gece 14 yoldaşı ile birlikte Trabzon’dan Sovyetler’e geri gönderilmek için bindirildikleri teknede, Kayıkçılar Kâhyası Yahya’nın adamları tarafından öldürüldüler. Mustafa Suphi’nin eşi Meryem Suphi de aynı günlerde Trabzon’da öldürüldü.
İDRİS KÜÇÜKÖMER
İdris Küçükömer, 1 Haziran 1925’te Giresun’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğrenim gördü. Aynı fakültede doktorasını tamamladı. Daha sonra da doçent oldu. 1976 yılında ise profesör oldu. Küçükömer, 1960 sonrasında Yön’de yazdığı yazılarla tanındı. Doğan Özgüden’in 1967’den itibaren 12 Mart muhtırasına kadar yayınladığı sosyalist çizgideki haftalık Ant dergisinde Küçükömer’in yazdığı yazıları tartışma yarattı. Asya Tipi Üretim Tarzı (ATÜT) kuramını gündeme getiren Küçükömer, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) yönetim ve bilim kurullarında görev aldı. İdris Küçükömer, 5 Temmuz 1987 İstanbul’da öldü.
DENİZ GEZMİŞ
Deniz Gezmiş, aslen Rize’li bir ailenin üç erkek çocuğundan ikincisi olarak 27 Şubat 1947′de Ankara’nın Ayaş ilçesinde dünyaya geldi. Deniz Gezmiş, liseye kadar olan eğitim hayatını Sivas’ta tamamladı ve lise hayatına İstanbul’da başladı. Lise hayatında sol görüşünü benimseyen Gezmiş, bir anda kendini dönemin eylemleri içerisinde buldu.
1965′ten sonra, Türkiye’de gelişen gençlik hareketinin en önemli önderlerinden olan ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO)’nun kurucu ve yöneticilerinden biridir Deniz Gezmiş. 7 Kasım 1966′da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girmeye hak kazandı. Deniz Gezmiş, Hukuk Fakültesi’nde birlikte okuduğu yoldaşlarıyla birlikte 30 Ocak 1968′de “Devrimci Hukukçular Örgütü”nü kurdu.
Deniz Gezmiş,30 Mayıs’ta Amerika ordusuna ait 6. Filo’yu protesto ettiği için yargılandı ve beraat etti. Öğrenci protestoları içinde etkinliği giderek artan Deniz Gezmiş, 12 Haziran 1968′de İstanbul Üniversitesi’nin işgal edilmesinde liderlik etti.
12 Mart Darbesinin ilk günlerinden sonra Yusuf Aslan ile birlikte Sivas’a giderken motosikletleri arızalandı. Bir ihbar sonucu polislerin gelmesi üzerine çıkan çatışmada Aslan ile birbirlerini kaybettiler. Gezmiş ise 16 Mart 1971 salı günü Sivas’ın Gemerek ilçesinde yakalandı ve Kayseri’ye götürüldü.
Mahkemesi 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binası’nda Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 no’lu Mahkemesi’nde başlandı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz Gezmiş ve arkadaşları 16 Temmuz 1971′de başlayan THKO-1 Davası’nda TCK’nin 146.maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971′de 146/1 maddesi uyarınca idam cezasına çarptırıldı.
İdam cezaları o zamanlar meclis tarafından onaylanmak zorundaydı. İsmet İnönü “siyasi suçlar idamla cezalandırılmamalıdır” diyerek Bülent Ecevit ile birlikte ret oyu kullanmışlardır. AP genel başkanı Süleyman Demirel ise infazdan yana oy kullanmıştır.
Deniz Gezmiş, yol arkadaşları Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile beraber 6 Mayıs 1972’de gece 1:00-3:00 arası, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde idam edildi.
MAHİR ÇAYAN
Mahir Çayan, 14 Ağustos 1945 günü Samsun’da doğdu. 1963’te yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Ertesi yıl Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (SBF) geçti. Bu dönemde, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) etkisindeki Fikir Kulüpleri Federasyonu’na (FKF) bağlı SBF Fikir Kulübü’ne üye oldu. 1965 yılında bu kulübün başkanlığını üstlendi. Son Dev-Genç genel kurulunda da önemli bir konuşma yaptı. Bu konuşmada, Mihri Belli ile olan ayrılıkların üstüne giden Çayan, MDD stratejisinin bir savaş stratejisi olduğunu ve bunun bir savaş örgütü yani bir parti ile gerçekleşebileceğini savundu.
Bu sırada, birlikte hareket ettiği arkadaşlarıyla birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Partisi’nin (THKP) kuruluş çalışmalarını da yürüten Mahir Çayan, örgütün genel komitesi tarafından, merkez komitesine getirildi. THKP’nin siyasal ve ideolojik görüşlerinin biçimlenmesinden sorumlu oldu. Bu arada, THKP’nin şehir gerillası eylemlerini de planlayan Çayan, iki banka soygunu ve İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Ephrahim Elrom’un kaçırılması eylemine katıldı. Yaralı olarak yakalandı ve idam istemiyle yargılanmaya başladı.
Çayan, duruşmalar sürerken 29 Kasım 1971 günü Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin, Ulaş Bardakçı ve Ömer Ayna ile birlikte Kartal-Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçtı. Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamını engellemek amacıyla Mart 1972’de Fatsa’ya gelen Çayan ve arkadaşları, 26 Mart 1972’de Ünye’deki Radar Üssü’nde çalışan üç teknisyeni kaçırdılar. Rehineleriyle birlikte Niksar’ın Kızıldere köyüne gelen Mahir Çayan ve 9 arkadaşı, girdikleri silahlı çatışmada 30 Mart 1972 günü öldürüldüler.
HARUN KARADENİZ
Harun Karadeniz, 1942 yılında Giresun-Alucra’nın Armutlu köyünde doğdu. 1962 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nin İnşaat Fakültesi’ne girdi. Fikir Kulüpleri Federasyonu ve Türkiye İşçi Partisi üyesi oldu. Türkiye Komünist Partisi’nin çizgisini benimsedi. 12 Mart 1971 darbesin sonrasında gözaltına alınarak, TKP ve Dev-Genç davasından yargılandı. Uzun süre yurt dışında tedavi görmesi gerektiğini bildiren raporlara rağmen cezaevinde tutuldu. Yurt dışına çıkabilir izni verildiğinde ise artık her şey için çok geçti. İlk önce kolunu kaybeden Karadeniz, 15 Ağustos 1975 günü İstanbul’da yaşamını yitirdi.
İBRAHİM KAYPAKKAYA
1949 yılında Çorum Alaca’da doğdu.TKP/ML kurucusu.Hasanoğlan Öğretmen Okulu’nda, Çapa Yüksek Öğretmen Okulu ve İÜ Fen Fakültesi Matematik-Fizik Bölümü’nde okudu.FKF Çapa Şubesi’nin kuruluşuna katıldı.1968 yılında TİP Eminönü ilçe teşkilatına üye oldu.Ant ve Türk Solu dergisi yazı kurulunda bulundu.Amerikan 6.Filosunu protesto eylemlerine katıldı.MDD-SD tartışmalarında önce SD sonra MDD tezini benimsedi.TİP’ten ihraç edildi.Doğu Perinçek liderliğinde bir oluşum olan PDA -TİİKP içinde yer aldı.Bilahare bu hareketten ayrılarak arkadaşlarıyla TKP/ML’yi kurdu.24 Ocak 1973’te Tunceli kırsalında yakalandı.3.5 ay gözaltında kaldı.18 Mayıs 1973’te gözaltındayken öldü.
SALİH HACIOĞLU
Salih Hacıoğlu, Trabzon’ın Tonya ilçesi Orta Mahalle köyünde 12 Ocak 1880 günü doğdu. İstanbul Askeri Baytar Mektebi’ni 1904 yılında bitirdikten sonra, askeri veteriner olarak çalıştı. 7 Aralık 1920’de kurulan Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF), 2 Şubat 1921 günü kapatıldı; yöneticileri tutuklandı. 9 Mayıs 1921’de sona eren duruşmada ceza alanlar arasında 15 yıl ile Salih Hacıoğlu da vardı. Çıkarılan af sayesinde THİF’liler 29 Eylül 1921’de tahliye oldular. Mart 1922’de yeniden kurulan THİF nedeniyle Hacıoğlu yeniden yargılandı ve hapis cezası aldı.
TKP’nin Şubat 1925’te toplanan III. Kongresi’nde Merkez Komitesi üyeliğine seçilen Hacıoğlu, 1925-27 yıllarında TKP’nin MK üyesi olarak çalıştı. 1927’de diğer MK üyeleriyle birlikte tutuklandı ve 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Hapisten çıkan Salih, ikinci eşiyle birlikte, 1928 yılında Sovyetler Birliği’ne gitti ve baytar olarak çalıştı. Salih, yurtdışına izinsiz çıktığı için parti üyeliğinden çıkarıldı.
1929 ve 1930 yılında Komünist Enternasyonal’a başvuran Salih’in durumu 1939 yılında değerlendirildi ve TKP üyeliği kendisine iade edildi. Eşi Sabiha Sümbül, Türkiye’ye geri dönmek amacıyla 1949 yılında, Moskova’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne başvurunca, tutuklandı ve 10 yıl hapse mahkum oldu. Bunun üzerine, Salih Hacıoğlu da karısı Sabiha ile birlikte çalışma kamplarına gönderildi. Hacıoğlu gönderildiği çalışma kampında, Nisan 1954’te kalp krizinden öldü. Hacıoğlu’nun onuru daha sonra iade edildi.
İSMAİL BİLEN
İsmail Bilen, 1902 yılında doğduğu Rize’ye bağlı köyünde tamamladığı rüştiye eğitiminin ardından, ailesiyle göç ettiği İstanbul’da 1918-1922 yılları arasında çeşitli eylemlere katıldı. Türkiye Komünist Partisi’ne 1922 yılında girdikten sonra, gönderildiği Sovyetler Birliği’nde, üç yıl boyunca Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) eğitim aldı. TKP’nin 1926 yılında yapılan konferansında alınan kararla, Adana il sekreteri olarak Türkiye’ye döndü. 1927 Tevkifatı ardından, geçici Merkez Komite’ye alındı. Nisan 1929’da ikinci kez tutuklandı. İzmir’de yargılandı ve 1933 yılına kadar Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu kaldı. Tahliye olduktan sonra çıktığı yurtdışından bir daha geriye dönemedi.
TKP’nin 1934 yılında toplanan Merkez Komite Plenumu’nda örgüt sekreterliğine getirildi. Bu dönemde Moskova’da bulunan Bilen, Komintern’in önde gelen isimleri ve geleceğin komünist önderleriyle beraber çalıştı. Merkez Komitesi Dış Büro adı altında 1962’de örgütlenen TKP yönetiminde Bilen de yer aldı. Merkez Komite’nin 1973 yılındaki toplantısında Zeki Baştımar’ın görevden alınmasının ardından, İsmail Bilen MK genel sekreterliğine getirildi. Bu dönem, TKP’nin, tarihindeki en kitlesel ve en yoğun siyasi faaliyet yürüttüğü bir süreç oldu. 1983 yılında toplanan TKP’nin 5. Kongresi’nde Haydar Kutlu’nun genel sekreterliği resmen ilan edilirken, İsmail Bilen’e sembolik bir işlevi olan parti genel başkanlığı görevi verildi. Bilen, bu kongreden birkaç gün sonra, 18 Kasım 1983 günü Berlin’de öldü.
ZEKİ BAŞTIMAR
Zeki Baştımar, Trabzon-Sürmene’nin Baştımar köyünde 1905 yılında doğdu. Türkiye Komünist Partisi’nin Trabzon örgütü tarafından 1926 yılında Moskova’ya gönderildi. Orada Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) üç yıl okudu. 1932’deki Türkiye Komünist Partisi’nin 4. Kongresi’ne katıldı ve Merkez Komite üyeliğine seçildi. Ardından Polit Büro üyeliğine getirilen Baştımar, 1934 yılı Şubat ayında yeniden Moskova’ya gitti. 1935’te toplanan Komintern’in 7. Kongresi’nde Şefik Hüsnü ile birlikte Türkiye Komünist Partisi’ni temsil etti.
TKP’nin 1944 yılındaki davasında beraat etti. 1946 yılında kurulan Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’nin Ankara il başkanlığını üstlendi. 1947 yılında TKP’nin MK Teşkilat Sekreterliği’ne getirildi. Ekim 1951’de tutuklandı ve 10 yıl hapis cezası ve 3 yıl, 4 ay Amasya’da sürgün cezasına çarptırıldı. 1959 yılı Mayıs ayında tahliye oldu. 1961 yılı Ağustos ayında yurtdışına çıktı. Zeki Baştımar, 1965’ten sonra “Merkez Komitesi 1. Sekreteri” unvanını kullanmaya başladı. Zeki Baştımar’ın döneminde, iki radyo ve üç dergi yayınlanmaya başladı. 1971 yılı Kasım ayında Baştımar, beyin kanaması ve kısmi felç geçirdi. 24 Mayıs 1973 günü TKP MK Bürosu tarafından görevinden alındı ve yerine İsmail Bilen seçildi. Zeki Baştımar, 18 Kasım 1973 günü yaşamını yitirdi.
HASAN İZZETTİN DİNAMO
Hasan İzzettin Dinamo, 1909 yılında Trabzon Akçaabat’ın Ahanda Köyü’nde doğdu. 17 yaşına kadar Yetimler Okulu’nda kaldı. Sivas Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’ne girdi. Ama son sınıfta, Türkiye Komünist Partisi’nin faaliyetlerine katılmakla suçlanıp tutuklandı ve 4 yıla hüküm giydi. Üniversite eğitimini tamamlayamadı. Daha sonra da TKP davalarından iki kez ceza daha alan Hasan İzzettin Dinamo’yu 20 Haziran 1989 günü İstanbul’da yitirdik. Dinamo’nun ciltler dolusu kitapları var.
ZİYA YILMAZ
Ziya Yılmaz, 1938 yılında Fatsa ilçesinin Bozdağ köyünde doğdu. 1965-66 yıllarında Türkiye İşçi Partisi’nin Fatsa ilçe başkanlığını yapan Ziya Yılmaz, büyük fındık mitinglerinin öncüsü oldu. 1970 yılında Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’nin (THKP-C) kurucuları arasında yer aldı. Mahir Çayan ve arkadaşlarıyla o döneminin öncülerindendi. 12 Mart döneminde açılan THKP-C davasında TCK 146/1’den idam istemiyle yargılandı. 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 15 yıl hapis yattıktan sonra 1986’da tahliye olan Ziya Yılmaz, 5 Ekim 2011 günü yaşamını yitirdi.
FİKRİ SÖNMEZ
Fikri Sönmez, 1938 yılında Ordu-Fatsa’nın Kabakdağ köyünde doğdu. Sosyalist dünya görüşüyle 1965 yılında tanıştı. Türkiye İşçi Partisi’ne üye olan Sönmez, 1970 ortalarında sol içinde ortaya çıkan yeni saflaşmalarda Mahir Çayan’ın görüşlerine katılarak THKP-C saflarında yer aldı. 12 Mart sonrası 20 ay kadar tutuklu kaldıktan sonra 1974 affıyla tahliye edildi. Fikri Sönmez, 1979’da yapılan belediye seçimlerine Fatsa’dan bağımsız aday olarak katıldı ve çok büyük farkla seçimleri kazandı.
11 Temmuz 1980’de ilçeye “nokta operasyonu” diye tabir edilen bir askeri operasyon düzenlendi. Sönmez de dahil olmak üzere devrimcilerin önemli bir bölümü tutuklandı. Fatsa Dev-Yol davasında 32’si kadın 832 kişi yargılandı, 101 kişi yıllarca hapiste kaldı; 50’ye yakın devrimci çatışmalarda, gözaltı ve hapishanelerde gördükleri işkencelerle öldürüldü. Gördüğü ağır işkenceler ve hapishane koşullarında, tedavisi yapılmaması sonucu ölüme terk edilen Fikri Sönmez de, 4 Mayıs 1985 günü Amasya Cezaevi’nde geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi.
CİHAN ALPTEKİN
Cihan Alptekin, 1947 yılında, Rize’ye bağlı Ardeşen ilçesinin Yeniyol köyünde doğdu. İstanbul Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’ne 1965 yılında girdi. Kaldığı Kadırga yurdunda Deniz Gezmiş ile tanıştı. Alptekin, 1969 yılının Haziran ayında, Deniz Gezmiş ile birlikte Filistin’e gitti ve orada silah eğitim aldılar. Ekim 1969’da FKF, Dev-Genç’e dönüşünce, genel yönetim kuruluna seçilenler arasında Cihan Alptekin de bulunuyordu.
4 Mart 1971’de kurulan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) İstanbul sorumlusu oldu. Cihan öncülüğünde cezaevinde kazılan tünelden Ömer Ayna, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz 29 Kasım 1971 günü kaçtılar. Denizlerin idamını onaylayınca, onları kurtarmak için THKO ve THKP-C’nin ortak eylem yapmasına karar verildi. Kızıldere’deki operasyon, 30 Mart günü, 8’i THKP-C’li, ikisi THKO’lu (Cihan Alptekin ve Ömer Ayna) 10 devrimcinin öldürülmesiyle sona erdi.
AHMET SANER
Ahmet Saner, 1959 yılında, Trabzon’un Akçaabat ilçesinde doğdu. Ahmet Saner, 1980’li yılların başlarında Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği’nin eylemlerine katılmaya başladı. Ahmet Saner, iki arkadaşıyla birlikte CIA ajanı olduğu iddiasıyla biri ABD’li iki kişiyi 16 Nisan 1980 günü, İstanbul-Etiler’de öldürdüler. Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan’ın dosyası, MLSPB toplu davasından ayrıldı. Kısa süren bir yargılama sonunda idam cezasına çarptırıldılar. Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan, 25 Haziran 1981 günü Paşakapısı Cezaevi’nde idam edildiler.
ERDAL EREN
Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinde, 25 Eylül 1964 günü doğan Erdal Eren’i idam sehpasına kadar götüren süreç, ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’in, 30 Ocak 1980 günü katledilmesiyle başladı. Olayın duyulmasının ardından, 2 Şubat 1980’de Suner’in öldürüldüğü yerde protesto gösterisi yapıldı. Gösteriye müdahale eden askerlerle göstericiler arasında çıkan çatışmada, er Zekeriya Önge ölürken, Erdal Eren’le birlikte 24 kişi gözaltına alındı. Eren, Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı. Erdal Eren, tarihin en hızlı yargılamasının ardından, 19 Mart 1980’de idama mahkum edildi. Henüz 17 yaşındaydı Erdal Eren. Ne yaşına bakıldı, ne avukatlarının sunduğu delil ve tanıklara. Dünyanın dört bir tarafında idama karşı tepkiler yükseldi. Ancak karar, önlenemedi. Erdal Eren, 13 Aralık 1980 günü Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde idam edildi.
Türkiye tarihinin dosyalarının açılması ve aydınlatılması gereken belki de en önemli olaylarından biri faili devlet cinayetlerinden ilkidir, “On beşler Katliamı”…
Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere gelen TKP önderi Mustafa Suphi ve TKP lider kadrosuyoldaşları 93 yıl önce 28-29 Ocak 1921 gecesi katledildi…
“On beşler Katliamı” olarak da anılan olayda, Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Anadolu’da emperyalizme karşı mücadeleyi yükseltmek üzere Bakü’den yola çıkmışlar, ancak Karadeniz’de öldürülmüşlerdi.
93 yıl önce Karadeniz’de katledilen Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Kâzım Ali, Bahaeddin, Emin Şefik, Cemil Nazmi, Kâzım Hulusi, Halitoğlu Mehmet, İsmail Hakkı (Topçu), Hayreddin, Mehmet Ali, Dr. İsmail Hakkı, Maksut, Mustafaoğlu Mehmet ve Çitoğlu Nazmi İsmail, TKP’nin lider kadrosunu oluşturuyordu…
15’lerin Karadeniz’de katledildiği 28-29 Ocak’ın yıldönümünde, Karadeniz’in yetiştirdiği değişik dönemlere damga vurmuş sosyalist, komünist, devrimci liderlerin ve kadroların bazılarını da, o yiğitleri de hatırlayalım, hatırlatalım…
MUSTAFA SUPHİ
Mustafa Suphi, 1883 yılında olan Giresun’da doğdu. Paris’te Siyasal Bilgiler Okulu’nu bitirdi. Fransa’da bulunduğu dönemde, Mustafa Suphi, İttihatçılar ile yakın ilişki içerisindeydi. Mahmut Şevket Paşa suikastini bahane ederek, muhaliflere karşı, 1913 yılının sonlarında İstanbul’da başlayan sürgün furyasından Mustafa Suphi de nasibini aldı ve Sinop’a sürüldü.
1914 yılının başlarında kendisini komünist düşünceyle tanıştıracak olan süreç, bir grup arkadaşı ile birlikte bir tekne ile Rusya’ya kaçmalarıyla başladı. Önce siyasi mülteci olan Mustafa Suphi, I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte Osmanlı tebaasından olduğu için Urallara sürgüne gönderildi. Ural’daki esaret yıllarında Bolşeviklerle ilişkiye geçen, 1915’te RSDİP üyesi olan Mustafa Suphi, Ekim Devrimi’nden sonra, Şubat-Mart 1918’de Moskova’ya gitti, “Müslüman Komiserliği” ile temas kurdu.
Temmuz 1918’de Moskova’da toplanan “Türk Sosyalistleri Konferansı”nda Mustafa Suphi’nin başkanlığında 5 kişilik Merkez Komitesi olan Türk Sosyalist Komünistleri Teşkilâtı kuruldu. Kızıl Ordu içinde örgütlenen Türk savaş esirlerinden bir birlik ile Rus İç Savaşı’na katıldı. Mustafa Suphi, Komintern’in 2-6 Mart 1919’da toplanan ilk kongresine katıldı. Gerçek anlamda Anadolu’ya yönelik çalışmaya başlaması, Mayıs 1920’de Bakü’ye gelmesiyle oldu. Türkiye Komünist Partisi’nin 1. Kongresi, Bakü’deki Kızıl Ordu Salonu’nda 10 Eylül 1920 günü toplandı. 16 Eylül 1920 gününe kadar devam eden kongreye, İstanbul, Zonguldak, Ereğli, İnebolu, Samsun, Trabzon, Bayburt, Erzurum, Sivas, Konya, Ankara, Eskişehir, Vezirköprü, Şarki Karahisar ve Ordu’daki komünist grupların temsilcileri katıldı.
TKP’nin bu kuruluş kongresinde Türkiye Komünist Partisi’nin program ve tüzüğü tartışılarak onaylandı. Partinin, Komünist Enternasyonal’e üye olması karara bağlandı. Kongrenin son gününde de yedi kişi Merkez Komite’ye seçildi: Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Mehmet Emin, Hakkı, Nazmi, Süleyman Nuri ve İsmail Hakkı... Merkez Komite’nin kendi arasında yaptığı görev bölümünde de Mustafa Suphi, parti başkanlığına getirilirken, Ethem Nejat ise genel sekreter seçildi.
Mustafa Suphi aynı dönemde 1-8 Eylül 1920’de toplanan Bakü Doğu Halkları Kurultayı’nın başkanlık divanında yer aldı. Sovyet hükümeti tarafından güvenilen ve Anadolu’daki komünist hareketin gelecekteki lideri olarak görülen Suphi, partinin aldığı karar doğrultusunda Anadolu’ya geçerek, Türkiye’deki komünist harekete yön vermeye girişti.
1921 yılının Ocak ayında Büyük Millet Meclisi’nin çağrılısı olarak Ankara’ya doğru yola çıkan Suphi ve arkadaşlarına, Meclis ve Doğu Cephesi Komutanlığı, koruma vermeyerek, Kars ve Erzurum’da linç girişimlerine uğramalarına lakayt kaldılar. 1921 yılı Ocak ayında 28’i 29’a bağlayan gece 14 yoldaşı ile birlikte Trabzon’dan Sovyetler’e geri gönderilmek için bindirildikleri teknede, Kayıkçılar Kâhyası Yahya’nın adamları tarafından öldürüldüler. Mustafa Suphi’nin eşi Meryem Suphi de aynı günlerde Trabzon’da öldürüldü.
İDRİS KÜÇÜKÖMER
İdris Küçükömer, 1 Haziran 1925’te Giresun’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğrenim gördü. Aynı fakültede doktorasını tamamladı. Daha sonra da doçent oldu. 1976 yılında ise profesör oldu. Küçükömer, 1960 sonrasında Yön’de yazdığı yazılarla tanındı. Doğan Özgüden’in 1967’den itibaren 12 Mart muhtırasına kadar yayınladığı sosyalist çizgideki haftalık Ant dergisinde Küçükömer’in yazdığı yazıları tartışma yarattı. Asya Tipi Üretim Tarzı (ATÜT) kuramını gündeme getiren Küçükömer, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) yönetim ve bilim kurullarında görev aldı. İdris Küçükömer, 5 Temmuz 1987 İstanbul’da öldü.
DENİZ GEZMİŞ
Deniz Gezmiş, aslen Rize’li bir ailenin üç erkek çocuğundan ikincisi olarak 27 Şubat 1947′de Ankara’nın Ayaş ilçesinde dünyaya geldi. Deniz Gezmiş, liseye kadar olan eğitim hayatını Sivas’ta tamamladı ve lise hayatına İstanbul’da başladı. Lise hayatında sol görüşünü benimseyen Gezmiş, bir anda kendini dönemin eylemleri içerisinde buldu.
1965′ten sonra, Türkiye’de gelişen gençlik hareketinin en önemli önderlerinden olan ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO)’nun kurucu ve yöneticilerinden biridir Deniz Gezmiş. 7 Kasım 1966′da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girmeye hak kazandı. Deniz Gezmiş, Hukuk Fakültesi’nde birlikte okuduğu yoldaşlarıyla birlikte 30 Ocak 1968′de “Devrimci Hukukçular Örgütü”nü kurdu.
Deniz Gezmiş,30 Mayıs’ta Amerika ordusuna ait 6. Filo’yu protesto ettiği için yargılandı ve beraat etti. Öğrenci protestoları içinde etkinliği giderek artan Deniz Gezmiş, 12 Haziran 1968′de İstanbul Üniversitesi’nin işgal edilmesinde liderlik etti.
12 Mart Darbesinin ilk günlerinden sonra Yusuf Aslan ile birlikte Sivas’a giderken motosikletleri arızalandı. Bir ihbar sonucu polislerin gelmesi üzerine çıkan çatışmada Aslan ile birbirlerini kaybettiler. Gezmiş ise 16 Mart 1971 salı günü Sivas’ın Gemerek ilçesinde yakalandı ve Kayseri’ye götürüldü.
Mahkemesi 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binası’nda Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 no’lu Mahkemesi’nde başlandı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz Gezmiş ve arkadaşları 16 Temmuz 1971′de başlayan THKO-1 Davası’nda TCK’nin 146.maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971′de 146/1 maddesi uyarınca idam cezasına çarptırıldı.
İdam cezaları o zamanlar meclis tarafından onaylanmak zorundaydı. İsmet İnönü “siyasi suçlar idamla cezalandırılmamalıdır” diyerek Bülent Ecevit ile birlikte ret oyu kullanmışlardır. AP genel başkanı Süleyman Demirel ise infazdan yana oy kullanmıştır.
Deniz Gezmiş, yol arkadaşları Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile beraber 6 Mayıs 1972’de gece 1:00-3:00 arası, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde idam edildi.
MAHİR ÇAYAN
Mahir Çayan, 14 Ağustos 1945 günü Samsun’da doğdu. 1963’te yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Ertesi yıl Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (SBF) geçti. Bu dönemde, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) etkisindeki Fikir Kulüpleri Federasyonu’na (FKF) bağlı SBF Fikir Kulübü’ne üye oldu. 1965 yılında bu kulübün başkanlığını üstlendi. Son Dev-Genç genel kurulunda da önemli bir konuşma yaptı. Bu konuşmada, Mihri Belli ile olan ayrılıkların üstüne giden Çayan, MDD stratejisinin bir savaş stratejisi olduğunu ve bunun bir savaş örgütü yani bir parti ile gerçekleşebileceğini savundu.
Bu sırada, birlikte hareket ettiği arkadaşlarıyla birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Partisi’nin (THKP) kuruluş çalışmalarını da yürüten Mahir Çayan, örgütün genel komitesi tarafından, merkez komitesine getirildi. THKP’nin siyasal ve ideolojik görüşlerinin biçimlenmesinden sorumlu oldu. Bu arada, THKP’nin şehir gerillası eylemlerini de planlayan Çayan, iki banka soygunu ve İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Ephrahim Elrom’un kaçırılması eylemine katıldı. Yaralı olarak yakalandı ve idam istemiyle yargılanmaya başladı.
Çayan, duruşmalar sürerken 29 Kasım 1971 günü Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin, Ulaş Bardakçı ve Ömer Ayna ile birlikte Kartal-Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçtı. Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamını engellemek amacıyla Mart 1972’de Fatsa’ya gelen Çayan ve arkadaşları, 26 Mart 1972’de Ünye’deki Radar Üssü’nde çalışan üç teknisyeni kaçırdılar. Rehineleriyle birlikte Niksar’ın Kızıldere köyüne gelen Mahir Çayan ve 9 arkadaşı, girdikleri silahlı çatışmada 30 Mart 1972 günü öldürüldüler.
HARUN KARADENİZ
Harun Karadeniz, 1942 yılında Giresun-Alucra’nın Armutlu köyünde doğdu. 1962 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nin İnşaat Fakültesi’ne girdi. Fikir Kulüpleri Federasyonu ve Türkiye İşçi Partisi üyesi oldu. Türkiye Komünist Partisi’nin çizgisini benimsedi. 12 Mart 1971 darbesin sonrasında gözaltına alınarak, TKP ve Dev-Genç davasından yargılandı. Uzun süre yurt dışında tedavi görmesi gerektiğini bildiren raporlara rağmen cezaevinde tutuldu. Yurt dışına çıkabilir izni verildiğinde ise artık her şey için çok geçti. İlk önce kolunu kaybeden Karadeniz, 15 Ağustos 1975 günü İstanbul’da yaşamını yitirdi.
İBRAHİM KAYPAKKAYA
1949 yılında Çorum Alaca’da doğdu.TKP/ML kurucusu.Hasanoğlan Öğretmen Okulu’nda, Çapa Yüksek Öğretmen Okulu ve İÜ Fen Fakültesi Matematik-Fizik Bölümü’nde okudu.FKF Çapa Şubesi’nin kuruluşuna katıldı.1968 yılında TİP Eminönü ilçe teşkilatına üye oldu.Ant ve Türk Solu dergisi yazı kurulunda bulundu.Amerikan 6.Filosunu protesto eylemlerine katıldı.MDD-SD tartışmalarında önce SD sonra MDD tezini benimsedi.TİP’ten ihraç edildi.Doğu Perinçek liderliğinde bir oluşum olan PDA -TİİKP içinde yer aldı.Bilahare bu hareketten ayrılarak arkadaşlarıyla TKP/ML’yi kurdu.24 Ocak 1973’te Tunceli kırsalında yakalandı.3.5 ay gözaltında kaldı.18 Mayıs 1973’te gözaltındayken öldü.
SALİH HACIOĞLU
Salih Hacıoğlu, Trabzon’ın Tonya ilçesi Orta Mahalle köyünde 12 Ocak 1880 günü doğdu. İstanbul Askeri Baytar Mektebi’ni 1904 yılında bitirdikten sonra, askeri veteriner olarak çalıştı. 7 Aralık 1920’de kurulan Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF), 2 Şubat 1921 günü kapatıldı; yöneticileri tutuklandı. 9 Mayıs 1921’de sona eren duruşmada ceza alanlar arasında 15 yıl ile Salih Hacıoğlu da vardı. Çıkarılan af sayesinde THİF’liler 29 Eylül 1921’de tahliye oldular. Mart 1922’de yeniden kurulan THİF nedeniyle Hacıoğlu yeniden yargılandı ve hapis cezası aldı.
TKP’nin Şubat 1925’te toplanan III. Kongresi’nde Merkez Komitesi üyeliğine seçilen Hacıoğlu, 1925-27 yıllarında TKP’nin MK üyesi olarak çalıştı. 1927’de diğer MK üyeleriyle birlikte tutuklandı ve 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Hapisten çıkan Salih, ikinci eşiyle birlikte, 1928 yılında Sovyetler Birliği’ne gitti ve baytar olarak çalıştı. Salih, yurtdışına izinsiz çıktığı için parti üyeliğinden çıkarıldı.
1929 ve 1930 yılında Komünist Enternasyonal’a başvuran Salih’in durumu 1939 yılında değerlendirildi ve TKP üyeliği kendisine iade edildi. Eşi Sabiha Sümbül, Türkiye’ye geri dönmek amacıyla 1949 yılında, Moskova’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne başvurunca, tutuklandı ve 10 yıl hapse mahkum oldu. Bunun üzerine, Salih Hacıoğlu da karısı Sabiha ile birlikte çalışma kamplarına gönderildi. Hacıoğlu gönderildiği çalışma kampında, Nisan 1954’te kalp krizinden öldü. Hacıoğlu’nun onuru daha sonra iade edildi.
İSMAİL BİLEN
İsmail Bilen, 1902 yılında doğduğu Rize’ye bağlı köyünde tamamladığı rüştiye eğitiminin ardından, ailesiyle göç ettiği İstanbul’da 1918-1922 yılları arasında çeşitli eylemlere katıldı. Türkiye Komünist Partisi’ne 1922 yılında girdikten sonra, gönderildiği Sovyetler Birliği’nde, üç yıl boyunca Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) eğitim aldı. TKP’nin 1926 yılında yapılan konferansında alınan kararla, Adana il sekreteri olarak Türkiye’ye döndü. 1927 Tevkifatı ardından, geçici Merkez Komite’ye alındı. Nisan 1929’da ikinci kez tutuklandı. İzmir’de yargılandı ve 1933 yılına kadar Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu kaldı. Tahliye olduktan sonra çıktığı yurtdışından bir daha geriye dönemedi.
TKP’nin 1934 yılında toplanan Merkez Komite Plenumu’nda örgüt sekreterliğine getirildi. Bu dönemde Moskova’da bulunan Bilen, Komintern’in önde gelen isimleri ve geleceğin komünist önderleriyle beraber çalıştı. Merkez Komitesi Dış Büro adı altında 1962’de örgütlenen TKP yönetiminde Bilen de yer aldı. Merkez Komite’nin 1973 yılındaki toplantısında Zeki Baştımar’ın görevden alınmasının ardından, İsmail Bilen MK genel sekreterliğine getirildi. Bu dönem, TKP’nin, tarihindeki en kitlesel ve en yoğun siyasi faaliyet yürüttüğü bir süreç oldu. 1983 yılında toplanan TKP’nin 5. Kongresi’nde Haydar Kutlu’nun genel sekreterliği resmen ilan edilirken, İsmail Bilen’e sembolik bir işlevi olan parti genel başkanlığı görevi verildi. Bilen, bu kongreden birkaç gün sonra, 18 Kasım 1983 günü Berlin’de öldü.
ZEKİ BAŞTIMAR
Zeki Baştımar, Trabzon-Sürmene’nin Baştımar köyünde 1905 yılında doğdu. Türkiye Komünist Partisi’nin Trabzon örgütü tarafından 1926 yılında Moskova’ya gönderildi. Orada Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) üç yıl okudu. 1932’deki Türkiye Komünist Partisi’nin 4. Kongresi’ne katıldı ve Merkez Komite üyeliğine seçildi. Ardından Polit Büro üyeliğine getirilen Baştımar, 1934 yılı Şubat ayında yeniden Moskova’ya gitti. 1935’te toplanan Komintern’in 7. Kongresi’nde Şefik Hüsnü ile birlikte Türkiye Komünist Partisi’ni temsil etti.
TKP’nin 1944 yılındaki davasında beraat etti. 1946 yılında kurulan Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’nin Ankara il başkanlığını üstlendi. 1947 yılında TKP’nin MK Teşkilat Sekreterliği’ne getirildi. Ekim 1951’de tutuklandı ve 10 yıl hapis cezası ve 3 yıl, 4 ay Amasya’da sürgün cezasına çarptırıldı. 1959 yılı Mayıs ayında tahliye oldu. 1961 yılı Ağustos ayında yurtdışına çıktı. Zeki Baştımar, 1965’ten sonra “Merkez Komitesi 1. Sekreteri” unvanını kullanmaya başladı. Zeki Baştımar’ın döneminde, iki radyo ve üç dergi yayınlanmaya başladı. 1971 yılı Kasım ayında Baştımar, beyin kanaması ve kısmi felç geçirdi. 24 Mayıs 1973 günü TKP MK Bürosu tarafından görevinden alındı ve yerine İsmail Bilen seçildi. Zeki Baştımar, 18 Kasım 1973 günü yaşamını yitirdi.
HASAN İZZETTİN DİNAMO
Hasan İzzettin Dinamo, 1909 yılında Trabzon Akçaabat’ın Ahanda Köyü’nde doğdu. 17 yaşına kadar Yetimler Okulu’nda kaldı. Sivas Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’ne girdi. Ama son sınıfta, Türkiye Komünist Partisi’nin faaliyetlerine katılmakla suçlanıp tutuklandı ve 4 yıla hüküm giydi. Üniversite eğitimini tamamlayamadı. Daha sonra da TKP davalarından iki kez ceza daha alan Hasan İzzettin Dinamo’yu 20 Haziran 1989 günü İstanbul’da yitirdik. Dinamo’nun ciltler dolusu kitapları var.
ZİYA YILMAZ
Ziya Yılmaz, 1938 yılında Fatsa ilçesinin Bozdağ köyünde doğdu. 1965-66 yıllarında Türkiye İşçi Partisi’nin Fatsa ilçe başkanlığını yapan Ziya Yılmaz, büyük fındık mitinglerinin öncüsü oldu. 1970 yılında Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’nin (THKP-C) kurucuları arasında yer aldı. Mahir Çayan ve arkadaşlarıyla o döneminin öncülerindendi. 12 Mart döneminde açılan THKP-C davasında TCK 146/1’den idam istemiyle yargılandı. 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 15 yıl hapis yattıktan sonra 1986’da tahliye olan Ziya Yılmaz, 5 Ekim 2011 günü yaşamını yitirdi.
FİKRİ SÖNMEZ
Fikri Sönmez, 1938 yılında Ordu-Fatsa’nın Kabakdağ köyünde doğdu. Sosyalist dünya görüşüyle 1965 yılında tanıştı. Türkiye İşçi Partisi’ne üye olan Sönmez, 1970 ortalarında sol içinde ortaya çıkan yeni saflaşmalarda Mahir Çayan’ın görüşlerine katılarak THKP-C saflarında yer aldı. 12 Mart sonrası 20 ay kadar tutuklu kaldıktan sonra 1974 affıyla tahliye edildi. Fikri Sönmez, 1979’da yapılan belediye seçimlerine Fatsa’dan bağımsız aday olarak katıldı ve çok büyük farkla seçimleri kazandı.
11 Temmuz 1980’de ilçeye “nokta operasyonu” diye tabir edilen bir askeri operasyon düzenlendi. Sönmez de dahil olmak üzere devrimcilerin önemli bir bölümü tutuklandı. Fatsa Dev-Yol davasında 32’si kadın 832 kişi yargılandı, 101 kişi yıllarca hapiste kaldı; 50’ye yakın devrimci çatışmalarda, gözaltı ve hapishanelerde gördükleri işkencelerle öldürüldü. Gördüğü ağır işkenceler ve hapishane koşullarında, tedavisi yapılmaması sonucu ölüme terk edilen Fikri Sönmez de, 4 Mayıs 1985 günü Amasya Cezaevi’nde geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi.
CİHAN ALPTEKİN
Cihan Alptekin, 1947 yılında, Rize’ye bağlı Ardeşen ilçesinin Yeniyol köyünde doğdu. İstanbul Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’ne 1965 yılında girdi. Kaldığı Kadırga yurdunda Deniz Gezmiş ile tanıştı. Alptekin, 1969 yılının Haziran ayında, Deniz Gezmiş ile birlikte Filistin’e gitti ve orada silah eğitim aldılar. Ekim 1969’da FKF, Dev-Genç’e dönüşünce, genel yönetim kuruluna seçilenler arasında Cihan Alptekin de bulunuyordu.
4 Mart 1971’de kurulan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) İstanbul sorumlusu oldu. Cihan öncülüğünde cezaevinde kazılan tünelden Ömer Ayna, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz 29 Kasım 1971 günü kaçtılar. Denizlerin idamını onaylayınca, onları kurtarmak için THKO ve THKP-C’nin ortak eylem yapmasına karar verildi. Kızıldere’deki operasyon, 30 Mart günü, 8’i THKP-C’li, ikisi THKO’lu (Cihan Alptekin ve Ömer Ayna) 10 devrimcinin öldürülmesiyle sona erdi.
AHMET SANER
Ahmet Saner, 1959 yılında, Trabzon’un Akçaabat ilçesinde doğdu. Ahmet Saner, 1980’li yılların başlarında Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği’nin eylemlerine katılmaya başladı. Ahmet Saner, iki arkadaşıyla birlikte CIA ajanı olduğu iddiasıyla biri ABD’li iki kişiyi 16 Nisan 1980 günü, İstanbul-Etiler’de öldürdüler. Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan’ın dosyası, MLSPB toplu davasından ayrıldı. Kısa süren bir yargılama sonunda idam cezasına çarptırıldılar. Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan, 25 Haziran 1981 günü Paşakapısı Cezaevi’nde idam edildiler.
ERDAL EREN
Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinde, 25 Eylül 1964 günü doğan Erdal Eren’i idam sehpasına kadar götüren süreç, ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’in, 30 Ocak 1980 günü katledilmesiyle başladı. Olayın duyulmasının ardından, 2 Şubat 1980’de Suner’in öldürüldüğü yerde protesto gösterisi yapıldı. Gösteriye müdahale eden askerlerle göstericiler arasında çıkan çatışmada, er Zekeriya Önge ölürken, Erdal Eren’le birlikte 24 kişi gözaltına alındı. Eren, Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı. Erdal Eren, tarihin en hızlı yargılamasının ardından, 19 Mart 1980’de idama mahkum edildi. Henüz 17 yaşındaydı Erdal Eren. Ne yaşına bakıldı, ne avukatlarının sunduğu delil ve tanıklara. Dünyanın dört bir tarafında idama karşı tepkiler yükseldi. Ancak karar, önlenemedi. Erdal Eren, 13 Aralık 1980 günü Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde idam edildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder