SİNİR, SİNİRLENME VE SİNİRLENMEME SANATI…
İnceden sinirlenmeye başlar insan söylenecek çok şey dizildiyse ip üzerine…
Deniz
kenarında boğaza kurulmuş yalancı krallıklarda karınca kararınca olmak
da rahatlatamayınca insanımsıları sinir uçları kıpramaya başlar. Bu
haramsal kayıt dışılık kayıtlamaya karışınca ve velisi varisi, tabisi
abisi birbirine girince ve belli olmayan bir sona ilerlerken şeyleşmeler
tarife kanmadan, talihe kaymadan sinirlenmemek harbiden elde değil.
Bilmek
insanı var eder, görmek insanlaşmaktır ve insanlaşmak her türlü yanlış
işleyen işletilen iktidarı ret eder ama etek öpülüyor hala. Halktan biri
olmak iktidarı ve erkini bir kenara koyarak kurbağalaşmadan kara
kuyulara inat yiğitçe insanca yaşamaktır. Münafıklık ise iblisten
esinlenmektir ve üç ana koldan dağılır evrene. Lisanda bol kepçe yalan,
her sıkışıklıkta vaatleşilip asla uymama ve emanete hıyanet yükseğe en
yükseğe ulaşmak hevesiyle tesbih yapılır münafıklık gereği. Böylece
yokluktan varlığa en varsıla geçiş sürecindeki bu münafık idesel
yaklaşım nihayetinde taş toprak olunacağı gerçeğini görmeye de
engeldir. İdollerin yok edilmesine ve yok olmasına da.
İnceden sinirlenmeye başlar insan söylenecek çok şey dizildiyse tip üzerine…
Literatürde
devir açmaya, devrim yapmaya hiç gerek yok, mal ortada. Mallar bir bir
vitrine dizilince ister istemez sinirlenmeye başlıyor insan. Yetmiş
basamaklı minarelere boşa çıkıldığı da ayan beyan hissedilince vakitli
vakitsiz abdest bozmalar veya abdest tazelemeler de can sıkıyor
vesselam. Ümitsizliğe kapılmanın ana sebebi bu bavul dolusu
sarhoşluklardır.
İşte budur aslında aklı başında her insanı insanlıktan uzaklaştıran sinirlenmeler.
Çekişme,
kargaşa ve kavgadan medet umarak çapına bakmadan insanlığı hor görmenin
sonunda salataya döner işler. İnsanları hayatından bezdiren
kamuflajlaşmalar da kriptolanınca yalan uydurma, iftira montajlama
inkarcılığının da ömrü kısalır. Yalan dolan denilenlerin doğru olduğu
bilindiği halde her duyduğunu etrafa yayarak aktararak yalan rüzgarına
savrulan hadiseler yaratmak ganimeti kurtarmaz, insanı insanlıktan
uzaklaştırır bir kalemde.
Hangi
ipe sarılacağını şaşıran bir diziliş oluştuğunda ise insan sinirlenmeye
devam eder. Gel de sinirlenme karikatürleşen ayıplılığa. Sinirlenmeme
sanat, en büyük yaşam sanatı ama insan montajlanmış veya montajlanmamış
her monoloğu dinlediğinde kalpte ritim bozukluğu baş gösteriyor. Kriz
muzır hikayeler ve kağıt-banknot politikleşmeler uydurukluğunda artarken
dik duruş taklidi yapmak ise asla delikanlılığın kitabında yer almayan
biçimde kalender insanlara ayıp etmektir.
İnceden sinirlenmeye başlar insan söylenecek çok şey dizildiyse tape üzerine…
Zaten
insan nefsi daima kötüye ve kötülüğe sevk eder insanı. Bu sevkiyatta
gün olup hesap verileceği gerçeğinin unutulması ise anlaşılmaz bir
muammadır. Ama hayatın da gerçeği, gerçeğin gerçeğidir hesap gününün
olduğu. Kendini yeni yerli, izanlı insaflı insan gösterip, insanı
insanlıktan çıkaran eksikliğin içinde eksikler tamamlamak, ve dahi
dağılmak ayıptır ve kayıptır. Daireye dâhil olmak, ganimetten pay almak
için Allah vergisi gerçekleri görmek ve görmeye çalışmak yetisini
körlemek, körleştirmek ise günah sayılmaz mı? Gelinen bu son celse de ve
her herzede cebren ve hile ile planlanmış platformların çürüklüğüne
insan olan sinirlenmesin de ne yapsın?
Hakikatin
tokadı şakladığında beş parmak kızaran suratlardaki bu eksilmeyen
yalancı gösteriş, bu sahte caka hangi sihirli aynalar kandırmacasın da
hangi hasretliğe gebedir iyi tahlil edilmeli. İyi bilinmeli ki son dönem
yaşamalarıdır bu şımarıklık şatafatı. İnsanlar yenen naneleri bildikçe
ve öğrendikçe frekanslar karışır ve sinirlenmeye başlar. O sinirlilik
hiç beklenmedik bir anda tamama erer ve en müstesna anlarda bile
akrepten çekinmeden kırmızı mührü basar. Eksik olanı görmek ve
gösterebilmekle başlayan bu kadı kazanı devirmeler ve küçükten başlayan
kazan kaldırmalar sonuçta birkaç yol biletidir birileri için.
Alınganlığa
alıntılar paylaşmaktır dostluk. dost kimseye söyleyemeyeceklerini hiç
çekinmeden söylediğin kimsedir. O halde dostça vedası, hutbesi, düzeni
düşeni bir yana uyku öncesi, uyku anı ve uyku sonrası evreleri vardır
insanın. Sessizce iletişim karanlığına düşer insan ve düşünce eksik
fazla tartmaya başlar. İletisel problemler ayyuka çıktığında ise insan
olan insan sinirlenmeden çözüm yolları bulamaz. Aslında çare gözünün
önündedir ama uyku mahmurluğu beceri ve mahirliği öteler. İşin gerçeği
kısa zamanda iradesizlik deryasında gevşer ve irade denizinde gerildikçe
de delirir sinir uçları.
Sinir
ucu iltihabı hakkına razı gelmeyiş ile hakkına razılığı çatıştırır en
ücra hücrelerde. İnsan sinir küpüne düşünce başkaca denecek bir şey
yoktur bu hususta. Tayin ve temyiz mercilerine varsa da mesele modern
zaman sorunları, sorguları kapsamında ele alınarak merceğe tutulmaz
devasa soygunlar. Oysa insan kalitesi arttıkça ortak sorumluluklar
öncelenir, tekilleşmeler değil çoğulculuk görüntüde de olsa önemsenir
diye bilinir. Ama o faktöriyel ve grafiksel dağılım böbürlenmesi insanı
tüm bildiklerinden eder ve insanlıktan uzaklaştırır. Uzu kaybeden
uzuvlarını da yitirir zamanla ve sinir ve sinirlilik modları yerel
kültür döngüsünde manasını kaybeder, kodu çalınır.
İnceden sinirlenmeye başlar insan söylenecek çok şey dizildiyse ip, tip, tape üzerine…
İnceden
sinirlenmeye başlar insan ama artık bu manasızlık ve duyarsızlık
diyarında toplumsal algı hiçliği ve ileti kanalları kirliliği sinir
uçlarımızı asla rahatlatamayacak gibi. Vakit o vakit ve insan için
söylenecek tek kelime var, şahsına münhasır olmak da yetmez, münhasıra
şahıs olmak da.
O
halde ip, tip, tape ve sinir, sinirlen, sinirlenme, sinirlenmeme sanatı
ağır kusurlar gece yarılarından günlere yayıldıkça harfiyle işlemez,
adamsal kasılmalar rezil olmaya eşitlenince, cemrenin suya, karaya ve
havaya düşmesi de beklenmez
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder