21 Nisan 2019 Pazar

nisan 19-1

A'DAN Z'YE, Z’DEN A’YA; DE…


Kolay değil yenilemek. A'dan Z'ye bozulmuş bir sistem. Tek adam merkezli bir model ve yerel uzantıları. Kim bilir bu çağdışılık ne zaman nasıl düzeltilecek? Bu A'dan Z'ye delta dağılımlı öykünün en başına makara yeniden nasıl sarılacak? Hangi kahramanlar ucuzlayacak, hangi yiğitler kahramanlaşacak, hangi formüller doğru sonucu verecek? İşte şimdiki devir o devir. Devri dilara…

Yalan değil keskin diyalogları bir kenara, bu bir varoluş sorgulaması, yok oluşa engel olunası bir mücadele dönemi. Kara duvarları döven yakıştırmalara aldırmadan, en kıymetli hazinelerin kaybına üzülüp, ezilme pahasına muktedire hiç eğilmeden dik duruş tavrı. A'dan Z'ye zıvanadan çıkmış bu çıldırık düzene, bu çivisi çıkmış sisteme çılgınca direniş periyodu. Emperyal hayallerden, gerçek hayata dönüşüm hikâyesi.

Hikayatı katkısız, katıksız, soluksuz kalındığı an yelkenleri şişiren rüzgârı, söndürülmesi zor ateşi kucaklama hevesi dönemi. Bu uğraşı anıklığına yatkın potansiyel var mı? Var. O halde A'dan Z'ye sonsuz zenginleşmeye evrilirken dünya bu çakma ve çarpık sisteme A'dan Z'ye reform gerek. Kaçınılmaz realite bu.  

Bu realizasyonda; on yıllardır safsatası bol argümanlar eşliğinde mevcut sistem A'dan Z'ye parçalanırken sadece gözlemci olanlar da, sorgulamaksızın destek verenler de, o yanlış akıl kurbanları da A'dan Z'ye yenilenecek. Arada bir yenilen olursak asla olmaz konformizmi silinecek. Meçhul rahatlık bitecek. Her bir şeyin dünya standardında evrensel kuralları olacak.

Uzun yıllardır darda kalanları görmezden gelip, dar mercekli sistemin içine, tek renkli fotoğrafın içinde poz verenler ise aynaya bakacak…

Üslubu lisan aynıyla insan; A'dan Z'ye memleketin üretkenliğine katkı sunan ve çok kültürlü düzeneğine sahip çıkanlar kazanacak. Kazandıracak. Cakalı, çalkantılı dönemleri bitirecek bilime saygılı demokratik model hayata geçecek. Bu bozulmuş, bilinçli çökertilmiş sistem A'dan Z'ye reformize edilecek. Kibirden başı dönenler ıskartaya çıkacak, yeni dünyayı ispata gönüllü devrimciler gelecek…

Ayrıca asırlar öncesinden bugüne seslenen en üst aklın kodları da A'dan Z'ye yeniden formatlanacak ve bilgi kazanacak. Bilim kazanacak. Bilimsel hafıza kazanacak. Ve sistem A'dan Z'ye revize edilecek. Eninde sonunda o eşsiz model yeniden kurulacak.

Kurgu olduğu aleni, bol soslu tarihi maceralar ve toplumu dönüştüren entrikalarla, emanete, kutsala el uzatanlar A'dan Z'ye hesap verecek. Sistemi bozdukça yeniyetmelerle memleket yönetenler, egemen sermaye temsilcileri ve haksız servet edinenler hesaba çekilecek. Ve yeni bir yaşam diyalektiği ile buluşacak. Yeni bir yaşam dili gelişecek.  

Çeyrek asırdır A'dan Z'ye sirayet eden fascist, kavgacı düşünce kalıpları, barışçıl düzeye eriştirilecek. Hoşgörü tüm katmanlara yayılacak. Çağdaş dünyanın en özgür modellerinden esinlenerek demokratikleşilecek.

Bu meşakkatli yolculukta insanlık onuruna yaraşır her yol denenecek. Denenecek çünkü aksi halde A'dan Z'ye bozulan sistem, bu savruk model daha çok sahte öykü kahramanları yaratacak. Yıkım daha da hızlanacak.

Onun için A'dan Z'ye değişim, Z’den A’ya Devrim…

19 Nisan 2019 Cuma

BİRİNCİ MAZBATA SAVAŞI...

BİRİNCİ MAZBATA SAVAŞI...

Birinci mazbata savaşı sonuçlandı. Mazbata sahibini buldu. Ancak Yeseka son noktayı koymadı. Eğer mazbatanın iadesine ve İBB seçimlerinin yenilenmesine karar çıkartılırsa ikinci mazbata savaşı gündeme düşebilir...

Anında devri sabık yönünde sağlı sollu bindirmeler başlar. Ve usul yönünden en tepedeki mazbataya kadar sirayet eder itirazlar. İkinci mazbata savaşı başlar.

Aslında metropolleri mevcut iktidarın öyle veya böyle kaybetmesi, beklenen sonun başlangıç işareti. Çok yakında egemen sermaye düğmeye basar. İktidar kendi eşrafından yeni bir siyasi oluşumu doğurur. Yani yeni parti veya partiler. Memleketin siyasi hayatına giren eski yüzler. İşte o yüzden birinci mazbata savaşı sonrası ortamı germeden, belirsizlik sürecinin bitirilmesinde herkes adına, memleket adına fayda var.

Yeseka'nın içeriden dışarıdan etki altına alınmaya çalışılması asla doğru sonuç getirmez. Hukuk çerçevesinde özgür karar vermesi için rahatlatılması şart. Zaten bu kadar ileri gitmenin ve cüretkarlığın sonucu ortada. Memleket batakta. Millet alternatif projelerin ocağına itiliyor.

O nedenle sürece resmi müdahaleler yerine yanlış nerede yapıldı modunda soluklanılırsa özlemle beklenen siyasi denge oluşur. On yılların dengesizliği biter. Ve ikinci mazbata savaşına da gerek kalmaz. Ekonomik ve demokratik buhran birlikte atlatılır.

Lakin dert başka. Tüm sandık savaşlarında son sözün kaybettik, kaderde yokmuş ifadesi olduğu kabullenilse yeter. Gerisi toptan safsata.

Bu zoraki yaşatılan birinci mazbata savaşı ile Cebe makamı da zedelenmiştir. Tek adam modelinin memleket gerçeklerine yanıt vermediği apaçık ortaya çıkmıştır. Gözden geçirilmesi gereken bir sistem olduğu alenen tescillenmiştir. Cebe makamı milleti temsil eden bir makam olmanın ötesinde davrandıkça da bu kanı toplumda iyice yerleşecektir.

Maalesef bu yerel seçimlerde Cebe makamı toplumsal barışın ve tarafsızlığın sigortası olmayan bir role evrilmiştir. Geçimi bir kenara bırakmıştır. Ampulü sönüktür. Ve her kesimi aydınlatmaz bir durağan enerjiye sahiptir. Derin ayrılıklar ve aykırılıkları öne çeken yitik bir kurum haline gelmiştir.

Yeseka odaklı yeni bir mazbata savaşı yaşansa da yaşanmasa da memleketin bekası için, milletin menfaatı için ikinci bir mazbata savaşı zaten gerekiyor. Çünkü on yedi gün süren birinci mazbata savaşının bitmesiyle her şey bitmedi. Yığınla dert var halledilmesi gereken.

Yani Yeseka hangi kararı alırsa alsın tarafsızlığını hepten kaybetmiş bir devlet ve Cebe makamı mevcut ise ikinci mazbata savaşı da kaçınılmazlaşır. Artık korku İmparatorluğu da çökmeye yüz tutmuştur. O tutkuyla çok yakında yerelden genele, metropollerden en ücraya rejim sorgulaması kendiliğinden başlar.

Sözün özü ikinci mazbata savaşı kapıda bekliyor...

18 Nisan 2019 Perşembe

MAZA MA MAZA.. BATA...

MAZA MA MAZA.. BATA...

Resmen 'maza ma maza' iken cilim çamura bata çıka bir mazbata savaşı yapıldı. Birinci mazbata savaşı iki buçuk haftanın sonunda bitti. Ve bu zor günler yakın tarihe altın harflerle perçinlendi...

Nihayetinde 'olan oldu, geçen geçti' ve koca metropolün kim tarafından yönetileceği resmen ilan edildi. Bu kez 'Atı alan Üsküdar'ı geçer' mantığı çöktü. Yerli yerine 'maza ma maza' geçti. Yani uzun yılların bataetiğine çare bulundu. İmam...

Ayrıyeten mazbata hakikaten hak edene verildi...

Mühür beş yıllığına 'hak yemem, hakkımı da yedirmem' dürüstlüğünü kamuoyuna deklere eden imagere geçti. Tavrının sadece imaj olmadığını da dünya aleme gösterdi. Rakipleri de bu yüzden gerildikçe gerildi.  Geriledi.

Açıkçası tam yirmi beş yıldan sonra tarih yazıldı. İmam önderliğinde güneşli günler görmeye gün doğdu...

Hesap kitap taa en başından belliydi. Kimseler aleni gerçeği görmek istemedi. Yenilgiyi bir türlü hazmedemeyenler, çocukluğunda misket oynayanların iyi bildiği gibi kaybettikçe cızanları oynadılar. Veya vaktiyle mahalle maçları yapanların iyi bildiği gibi yenilenin top benim diyerek oyunu bozanını oynadılar. Yedikleri golleri saymadılar, atamadıklarını ise bir bir saydırdılar.

Elbette bu cızmalar ve kızmalar yakın tarihe kumda oynamak üst başlığında kaydedilecek. Yani mazbata, maza ma maza gerçekleştiği halde yaklaşık üç haftaya yakın geciktirildi. Maraza arandı. Seçim-sayım kurullarında bata çıka farkın kapatılması oyunu oynandı. Yangı bilinçli sürdürüldü. Kazananlar süründürüldü. Sonuç değişmedi.

Belki de onlarca yıldan sonra ilk defa bu birinci mazbata savaşında taraflar bu denli istekli oldular. Bu denli kazanmayı arzuladılar. Mühür ile mazbata layığını buldu ama olağanüstü itiraz da bavullarla yetkili merciye taşındı. Hem de 'hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu ama fark edemedik...' babında.

O nedenle şimdilik top Yeseka'da. Yeseka yeknesak bir karar vererek türetilmiş kuru iddiaları kabul edecek mi görülecek. Redleyecek mi bakılacak. Birinci mazbata savaşı öncesini de resetleyecek mi anlaşılacak.

Yani her ne kadar birinci mazbata savaşı kazanılmış ise de Yeseka Tek Adam rejimine dayanamayıp recidivist bir role bürünebilir. O zaman da işler bozulur, külahlar değişir.

Hele de asıl hedef 'koca metropolü yönetmek değil Tek Adam rejimini yıkmak ve Demokrasiyi kurmak' olduğu yıldırım gibi ortalığa düştüyse. Belki bu duruma müsaade etmemek gerekir yönünde bir karar çıkartılabilir.

Gerçi maza ma maza, bata çıka durumu ta en başında tarihe not olarak düşüldü. Şimdi bu zabıt objektiflere girebilir. Mazbata düşebilir. On yıllardan sonra bitaraf olanlar işte bu beklenti içinde.

Varı yoğu palavra paçavra ama lehte tezgah kurgusu üzerinden yeseka kıskaçta. Hala gerilim körükleniyor. Demokrasi, hukuk hiçe sayılıyor. Sayım döküm makinasına döndürüldü kurullar. Yani Yeseka'nın varı, bir durum var mı yok mu? tekraren inceleyecek.

Lakin nafile. Maza ma maza; Olan oldu, geçen geçti...

SEÇİMDEN BESLENENLERE SEÇİM...

SEÇİMDEN BESLENENLERE SEÇİM…

Zamanlı zamansız, erken, baskın, yenileme başlığıyla yapılagelen yerel ve genel seçimlerden beslenen bir iktidar başta. Hem de on küsur yıldır hep kazanmaya alıştırılmış. Ama bu kez kaybetti. İşler karıştı...

Şimdi kaybı kazanca çevirecek olası yeni bir seçim kararı isteniyor. Öncesi sonrası besleme ağustos böcekleri ötmeye başlar. Başladılar bile. O yüzden karıncalar karınca kaderince daha çok çalışmalı. Hazırlanmalı. Çünkü yarından itibaren yine seçim sathına girilmiştir…

Zaten on yıllarca algı dozu yüksek yalanlardan beslenildi. Topluma nefret, öfke ve şiddet bulaştırıldı. Toplum kutuplaştırıldı. Böylece her başıbozuk sıkışıklıkta seçimden beslenenlerin önü açıldı. Bu tek hedefli, yanlı zenginleşme mahsulü, mahsurlu sığlık ruhsal ve duyusal özgürlüğü de yedi bitirdi. Tam her şey teker teker budanmışken son yerel seçimler umut doğurdu. İktidar şaplağı yedi.

Açık yenilmeyle beraber hemen unutmalar ve unutturmalar kitabına tapınma başladı. Envai çeşit itiraz varyasyonları. Sebepsiz gereksiz, belgesiz gerekçesiz tekraren sayımlara bel bağlandı. Sonuç en baştan belli olduğu halde kıvranmalarla her yol denendi; rakkam değişmedi.

Şimdi gün seçimden beslenenler için yeni bir seçime karar verdirme günü. Karar verilirse eğer seçime gidilir. Lakin kara tünele girilir.

Üstelik ister istemez uyulur bu uyutmacı seçimden beslenme senaryosuna. Bitmişlik ve belirsizlik bir çırpıda ağır yalanlara bağlanır yine. Gelecek bir yana işin aslı seçimden beslenenler ve beslemelerinin hükümranlığının devamıdır; biline biline.

Ve arsız servet dünyası bir damladan çoğalan insanlığı bu ve benzeri seçimden beslenme hali ve sonu baştan belli seçimlerle bir güzel köleleştirir…

Böylesine pimi çekilmiş piyasa ve sık seçimlerle örselenen memleketin başı elbette beladan kurtulmaz. Yakındır söz şahbazlığı ile yineleme seçim için bir tarih ortaya atılır. Attırılır. Planlanır. Yüksek kurul onaylar. Ve rastgele akıllara boşaltılan safsatalarla saflaşan millet seçimlerden beslenenlerin aymazlığına yeniden destek verir. Beklenen budur.

Ayrıca sağa sola yalpalayan devlet kimsenin umuru olmaz...

On yıllardır aynı hikâye. Aynı protipler. Neticede ince düşünenlere mahrumiyet. Seçimden ve yalandan beslenenler ve beslemelerine sahte masumiyet. Olağanüstü mağduriyet. Adı koyulmuş siyaset.

Büyük sermaye tarafından az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için üretilen siyaset biçimi bu. Artan sorunlar kılcal damarları aşırı zorlayınca hemen seçim atağı. Kaybedince bir daha. Denetimlenemeyen oy kaçağı bahanesiyle yine melun çözümsüzlük...

Bıktıran bu seçim kışkırtması tek adamlı koalisyon ortaklığının da iflası aslında. Ama göreni az…

Bu tek elden yönetildiği aşikar kasvetli geciktirmeler Allahtan densiz dengesiz provokasyonlara varmadı. Acayip bir aldatmacaya daha sürüklendi memleket. Yüksek sesle doğruyu seslenme yerine yine seçimden beslenme hevesi hortladı. Yenisi kapıda.

Kurgulanan bu yeni seçimle seçimlerden beslenenler beslemelerini kurtarır. Yanı sıra sırasını bekleyen işbirlikçilerini de kurumsallaştırır.

Zaten yenileme modunda seçime sarılışın ana nedeni bu. Kurumsallık tehlikeye düştüğü içindir. Seçim yoksa hepsi toptan tehlikededir.

Ancak bu kadar seçimlerden ve yalanlardan beslenmenin sonucunda destek nefrete de dönüşebilir. Doğruluk ve doğruya adanmışlık yine prim yapabilir. Yenilmez iktidarın yenilmişliği görüldüğünden millet yine mevcudu hizaya çekebilir. O çekiş ile tek boyuta hapsedilmişliğe yeni bir fasıl açılabilir. Yeni seçimin işareti bu olabilir.

Sözün özü takıntı haline getirilen seçimden beslenme ve aşırı hırslanma bazen detaylarda boğulmayı da çabuklaştırabilir. Yine boşuna ve yalandan seçimlere sığınmacılık kurgulansa da bazen tüm niyetler boşa çıkabilir.

İşte o zaman akıllarda kalacak olan boşa zaman harcandığı gerçeğidir. Siyaset edebiyatıdır. Paranoyak bir tavrın tarihe armağanıdır. Belki de bu seçimden beslenme ve besleme başkalaşım iyice anlaşılır. Kimbilir?

Evet yarından itibaren seçim sathına girilmiştir. Seçimlerden beslenen yeni ağustos böcekleri de pek yakında ötmeye başlar.

Bu yüzden bahara dönmüş toprakların çalışkan karıncaları daha çok çalışmalı, çalışmalıdır…

6 Nisan 2019 Cumartesi

GÜN GELECEK…

GÜN GELECEK…
 
Geçmişimi öyle veya böyle seviyorum. Geleceğimi de. Fakat ödülüm gecikmiş olsun varsın. Ve sen değilmişsin, değil mi? Bilinmez. Artık anladım. Gün gelecek. Geldi…
 
Ne dostluklar yaşadım ve ne dostluklar daha yaşayacağım ilerde. Nelere gebe bilsem dost gecelerim. Yine vınlayan gürültüsüyle cadde dibi temizleyen belediye aracı geçiyor. Bu belediye kimin? Hep mi? Semt sakinleri ikinci uykusunda. Ben eksik hikâyeler tamamlamaya yatmışım. Sırlar sırım gibi işlemiş beynimi, sığ kıvrımlarında kıskıvrak dolaştırılıyorum. Eksik kalmış olsa da hemencecik hikâyeme dalıyorum. O hüzünle donanmış hikâye benim. Seçim ve geçim mağduru.
 
Belki sende beni hatırlardın. Aynı gün aynı yolda aynı saat. Öğlen paydosunda işe dönüş anı. Ben sarhoşluğundan yeni ayılmıştın belki korktun, korktun yeniden kolik olmaya, müptelası olduğun zehir içine çöksün istemiyordun ya da. Bir başka hikâye. İlk hamleyi bu kez benden bekledin belki. Bilemezdim ki benim kadar yalnız olduğunu. Arkanı sürmedim. Yalan değil hepten. Ben de korktum.
 
Farkına vardın varmadın bilemem ama yel gibi uzaklaştın, bir anlık gaflet kayboldun, sır oldun sır. Sor bakalım kendine göz açıp kapayıncaya kaçtığın ben miydim. O gerçekten bensem tamamlanır tablo. Ödülün bendim emin ol. Köşe başını tutsan ve ışmar etsen koşup gelecek kadar sensizdim. Fakat ben de dondum kaldım.
 
Yeni yıla yeni güne hazırlanırken sokaklar yine aynı yerde yemin ettim. Kendi kendime sormayacağım bir daha o soruyu diye. Ajandama da bir not düştüm, düşenin dostu olmaz. Karar verdim yılda bir kez yazacağım. Dostum düştü ben öldüm.
 
Bir Rumeli türküsünde geçer adım. Geceleri seven bir yoldaş tutkusudur aldanışım, aldatışım, yıkılışım ve yenilgiler. Yok desem kim inanacak ki, kimi aldatacağım veya. Kuşatılmışım dört bir yandan, kuşkular ciğerimi çürütmüş. Çalınmışım. Al de alayım, at de atayım. Bir Laz türküsü söyler dostumun adını.
 
En yakın dostum otuzbeşlik bir cam küre. Yüreğimde esen rüzgarı o durduracak. Estirdiğin havayı o soluyacak. Onu da bırakmışım. Durulmak bilmeyen heyecanım yiğitçe yenilecek,  hırsım azalacak. Kim bilebilir ki sevdamı çiziktirdiğim kâğıtlar kimlere ait. Ağıt üstüne ağıt. Kırık vedalarla dilime dolaşan düş tiryakiliği, ne zaman bitecek kırpık hayallenişler, hadi bitsin. Ve ben ne zaman kazanacağım
 
Kaç sabırlı ömür tüketir içi tek taraflı sızlayan gar kaçkınlığı. Yoldan çıkmış zariflik kamelyada dinlenir. Dinlence şölene döner, ne latifelerle süslenir eline dokunuş. Gerdana değen dudağın başı döner. Garson kız tepside sunar tükenmiş ömürleri, seçersin. Tepsiden kendininkini seçersin.
 
İşte seçim o seçimdir ve gecikmiş de olsa günü gelmiştir…

MART SONU SEÇİM


ÖMRÜ GÜZEŞTE...

İlkbahar sıcağı yüreği sardığında geçmişte bir yerlere takılır akıl. Kavanoz dipli, yürek sızlatan anıları gerisin geri sarar. Sözde ilerlenir. Özde çiçekler solar, güller solar, Fidanlar solar. İşte o hayat öğrenilen günlere, ta oralara gider izmli izler. Ölmeye ramak kala ömür, antika dolabın küçük çekmecelerine yıllardır biriktirdiklerini güzelce sıralar. Ömrü güzeşte...

Sonlara doğru karasal iklimden kaçıp ılıman iklimde ömrü az akciğerli kırmızı bir balık gibi yaşanır kalan günler. Kaç mevsim geçerse geçer, daha derinlere çeker enerjisi bitikliği. Bitik bedeni tetikler. Yani koca dağları deniz yutar. İnce kıyım ortayaş delikanlıyı albümlere ilişik fotoğraflar eşliğinde güneşe akınlar. Güneşletir. Isıtır. Ama ömrü güzeşte bir kış evi gibi soğuktur. Zar zor solutur.

Güzelce geçer ömürden sayfalar. Öyle sanılır veya. Ayıp oşmasın babında. Yırtılır evren. Gökkuşağı renkleri vurur ahenkli ve göz kamaştırıcı şekilde Yunusu. Yurtsuzluk yorgun isyanları durdurur. Durultur. Gizler dökülür yaldızlı demir aksamlı kapılardan. Akan sular göllere, Göller denize, denizler okyanuslara, okyanuslar yaşlı kıtalara bağlanır. Ve ömür elverirse evrenselliğe bağlanılır. İnadına.

Ömrün özü büyünür yaşlanılır. Ama uslanılmaz. Usanılır. Damarlarda yoğunlaşır öz su, ateş kırmızı. Ve yorgun yolcu kıvamında atlas yelkenli geminin yolu gözlenir. Israrla. Matemli çağrılar diyarına göç zamanı yakınlaştığında. İlhamla. Sonsuzluğa dik duruşun da bir sonu vardır elbet. Gün olur şen şakrak gidilir. Güz vakti olanı bir başka sevilir. Bu seviyle yitik kuşak çocukluğu da gençliği de yiter tarihe karışır. İsimlerden isim er veya geç şansı yaver gitmeyenler hanesine not düşülür.

Sonun başlangıcında güneş kıvılcımlı ölümsüzlük gözlerden akana hapsolur. Sonra deniz gözlü, karazıpkalı zıpkın gibi hare söner. Hale siner. Hal ve gidişin tamamı anlar, anılar kitabına kaydedilir. Ömür kitabına. Hele ay kızıla çalınca tam kıyamet havasıdır. Kıyam faslıdır. Arka fonda aykırılık senfonisi çalar, manifestosu ise peşinden yazılır. Yeni hayat yürek dağlayan ateş dağları ışıtır diye başlar. Zirvedeki buluşmalar geciktikçe de ateş değdiği yeri dondurur. Toprak üşür. Su buzlanır. Köprülerin altından akar ayışığı, kızıla çaldığında kader.

Herdem keder çıkmazında kader fetbazlığından kaçılır. Dem vurur. Erdemli durulur. Servet, aka karaya belenmiş gölgelerin oyuncağıdır artık. Ve varlığına armağan voltalar vakti gelip çatar. Ama yaş geçkin, enerji tükenmiştir. Ama kutlu yas geçmemiştir. Gayri ihtiyari fişlenilir. Karlı dağlara yükselir yürek acıları. Çağlar açılır kapanır. Hep aynı maraton. O yüzden akıl gudubet günler girdabına savrulur. Mucize beklenir boş boşuna. Ucunda ölüm olsa bile nar barikat tanınmaz hala.

Ömür boyu her ilkbahar aynı duygular takılır oltaya. En güzel yalanlara inanılır, en güzel şiirler söylenir, en güzel çocuk büyütülür, en güzel kesik kesik ağlanılır, en güzel sevgiliden ayrılma vaktine de bir güzel bir adım daha yaklaşılır. Aslı keremi yaşanan an bile aslında ömrü güzeştedir.

Karadeniz'de başlar ömür döngüsü. Ömür törpüsü. Aksuların denize döküldüğü yerde. Bulutları ateş topu, çimenleri kekik çiği, akan suları kaynar kazan olan yerde. Kalplerdeki sırlar kabristanıdır orası. Ser kapısı. İşte orada.

Olurki olur kesindir, vakti zamanı gelir defne yaprağına defnedilir anılar. Anlar. Canlar. Yani zamanla latife yapılmaz. Şakası olmaz. Canlar canından Can yüklenmişliğin değeri ile hep öğrenilir. Sevgi dilinde, sevgi telinde yaşanır. Enikonu film biter.

Ömrün özü bir avuç saygı için koca bir ömür verilir. Altın boynuzun kıpkızıl sularına serpilir umut tozları. Kızaran mavi atlasa çarpar hasret. Ne suretlerle birleşir hayaller şaşılır. Ve buz mavisi gökte ebemkuşağı açar. Ve yaşlı dünyada yaşamışlık süngüsü çekilir. Bu yaslı ve yaşlı şehirde ömrün son demidir harcanan.

Haliyle harç biter ama ömür herkese tek bir şey öğretir; Geçmişini bilmeyen geleceğini de bilemez. Öğrenmenin yaşı olmaz.

Çarmıha yakın çok önemlidir, Ömrü güzeşte...

YOLUN SONU GÖRÜNDÜ...

Yıllarca söze keşke yanılsaydık diye başlayan yazılar yazıldı. Siyasi haritalara renkler atıldı. Bu kez keşkesi barisi yok. Yani istisnasız isbatsız bir seçime gidiyor memleket. İmbalans bir seçim ama inceden imbat hissedilmeye başlandı. Ve Yolun Sonu daha şimdiden üç aşağı beş yukarı belli. Yolun sonu göründü...

Yolun sonu göründü ise elbette bir nedeni var. Durduk yerde olmaz. Nedeni tamamen iktidarın sınırsız güç kullanımı ve sınır tanımaz söylemleri. Yani iktidarın kendi ittifak tabanına yönelik propaganda girişimleri. Öyle ki gelinen aşama kendi kendini infilak ettirecek düzeyde. Göndermeler haddi aşan biçimde katı ve sert. Böyle veya daha vahim devam edilen saldırgan tutum karşı cephede resmen infıal uyandıracak düzeye erişti. Kutuplar keskinleşti, kemikleşti.

Sona yakın, son durum ve kararlı duruşlar gösteriyor ki; bu nedenle iktidar ittifakının aleyhinde bir yörünge oluştu. Yani iktidar tarafından doğru görülen bu çeşit yüksek gerilim siyaseti sanki muhalefeti değil iktidarı çarpacak.

Çarpacak çünkü bu ayarsız yüklenmeler son düzlükte seçmeni ister istemez Ana muhalefete doğru itiyor. Muhalefeti iyice motive ediyor. Pirince giderken bulgurdan olmak misali. Bir yerden sonra ne denilse ne yapılsa ters teper.

Bu zıtların birliği motivasyonu özellikle Büyükşehirlerde başkanı belirleyecek yeterli güce sahip kitlelerde daha güçlü. Hal böyle olunca propaganda süreci başladığından bu yana yok sayılanlar ve her fırsatta azarlananlar bu gerginlik diline sandıkta kendi dilince bir yanıt verecek gibi.

Gerçekten böyle demek yanlış olmaz. Büyükşehir statüsünde olan illerde iktidarın blöfü ilk kez görülecek. Bu sefer bilöfler sanki tutmayacak. Çünkü öf dedirten günlere gelindi. Önceden ayarlı seçim simülasyonu sanki bu kez sandıkta bozulacak.

Yani sonucu ne olursa olsun siyasetle üst düzey uğraşanlara ders niteliğinde bir yerel seçim yaşanacak. İktidarın kasım kasım kasılma siyasetinden, Hasım yaratma siyasetine geçişinin bir nedeni var ise işte o da açığa çıkacak.

Sözün özü o sebep her neyse asıl sebep yolun sonu göründüğü için olabilir...

Zaten ittifakların istikametini tam belirleyemediği bir yerel seçim atmosferi var. O yüzden seçmen özel ve siyasi prensiplerini bu kez bir yana bırakabilir. Karşı tavır takınabilir. Bir kez olsun uzun vadeli düşünmeyebilir. Kısa vadede hesabı kesebilir.

Hesaba bir dipnot; Dört kişilik bir aile için açlık sınırı ikibin, yoksulluk sınırı altıbin beşyüz lira...

İşte hepten dip yapan ekonomi, bu ve benzer rakamlar artık önemseniyor gibi. Geçmiş seçimlerde sandığa gitmeyen muhalif blok kararsızları da artık seçimle yakından ilgili. Yani artık muhalefet konsolide. Vaziyet iktidar ittifakında ikircikli.

Bu da memleket genelinde iktidar lehine oluşmuş iki puanlık dengeyi tersine döndürecek nicelikte...

Ayrıca bugüne dek ekonomik gelişmeleri hiç hesaba katmayan toptancı seçmen güruhu vardı. Ancak aşırı fiyat artışları, liranın acayip değer yitirmesi herkesi kendine getirdi. Hele liranın değerinin bir türlü korunmaması ile bu fiyat artışlarını ilişkilendiren seçmen açıkça iktidarla yol ayrımına girebilir. Umarız yanılmayız.

Daha bir çok neden var ama sırf bu çerçeveden bakıldığında bile hiç çekinmeden yolun sonu göründü demek icap ediyor...

Diğer yandan icabında bu yerel seçimler, geneli de önceleyebilir...
İSTANBUL MUHALEFETİN...

İnce hesaplamalardan çıkan sonuca göre muhalefet İstanbul'u kazandı gibi. Elbette seçim kağıt üzerinde kazanılmaz. İş sandıkta biter. Ancak bu demek değil ki seçimin istatistiki veriler doğrultusunda nereye varacağı hesaplanmayacak. Hesaplar tutmayacak. Hesaplar doğru yapıldığında gerçekten İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı muhalefetin kazanacağı bir tablo ortaya çıkıyor...

Yaklaşan 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul seçmen sayısı on milyonun az üstünde. Geçmiş seçimlere bakıldığında katılım ise yüzde doksanlar civarında. Buna göre 'dokuz milyon yüz bin' seçmen sandığa gidecek gibi görünüyor. Yine geçmiş seçimlere bakıldığında geçersiz oy oranı hayli yüksek. Bu seçimde de minimum üç yüz bin civarında geçersiz oy olacağı varsayıldığında 'sekiz milyon dokuz yüz bin' geçerli oy olacak. Ve bu geçerli oyların 'yüzde üç küsurluk' oranı ittifaklar dışındaki diğer partilere gittiği varsayıldığında 'sekiz milyon altı yüz küsur bin' seçmen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını belirleyecek...

Bu belirleyici oylardan iktidar partisi ekonomik çöküş dolayısıyla 'yüzde bir buçuk ila iki buçuk' arasında oy kaybettiği düşünüldüğünde hiç umulmadık ilçelerden umulmadık oy kayıpları da yaşayabilir. Her ne kadar ilçelerin ittifaklara dağılışında bariz bir fark olmadığı gözükse de toplam oyda iktidar partisi bir önceki seçimin farkını eritmiş pozisyona da düşebilir.

Diğer yandan millet ittifakının küçük ortağı bir önceki seçimda aldığı 'yüzde sekiz' dolayındaki oylarına sahip çıkar ve seçime girmediği ilçelerde ittifaka desteğini tam verirse bu farz edilen fark kapatılabilir.

İşte bu gerçekleşirse iktidar partisi ittifakı 'onyedi' ilçede, muhalefet ittifakı ise 'onaltı' ilçede seçimi kazanmaya yakın. Ayrıca 'altı' ilçe de ortada görünüyor. Bu ilçelerde iktidar partisinin veya muhalefetin kazanabileceği veya kaybedebileceği gidip gelen bir seçim söz konusu...

İstanbul yerel seçimlerde 'otuz ikibin ikiyüz küsur' sandıkta oy kullanacak. Her iki ittifak da sandıklarda 'dört milyon' oyun üzerine çıkacak izlenimi veriyor. Yaklaşık üç yüz bin civarında da diğer partilere oy çıkabilir. Diğerlerin oylarını artırması muhalefetin lehine bir sonuç doğurabilir. Azalması ise iktidarın lehine. Ancak bu irade değişkenliği seçimin sonucunu değiştirecek nicelikte de değil gibi. Eğer diğer oyların tamamına yakını ittifakların birine gitmiş olsa dahi sonuç değişmeyecek algısı yüksek.

Yani ilçeler bazında oy değişkenlikleri hesaplanarak yapılan bir aritmetik ortalama oranları küçük bir yanılma payı ile kimin kazanacağını gösteriyor. Elbette sandıktan çıkmadıkdan sonra verilen ve öngörülen rakamlar havada kalabilir.

Ayrıca Hazirandan bu yana iktidarın iyice zorlandığı ekonomik çözümsüzlük gerçeği de var. Her ne kadar yerel seçimler başka pencereden önemsenmesi gereken seçimlerse de gerek iktidar gerek muhalefet seçimleri iki kutuplu seçim boyutuna getirdi. Hal böyle olunca da iktidar lehine doğması muhtemel bir kazanım gün geçtikçe tersine evrildi.

Rakamların dilinden anlaşılan odur ki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iktidarın kurduğu ittifak kaybedecek gibi görünüyor. Azami 'üç yüz bin' farkla muhalefetin kurduğu ittifak seçimi almaya yakın. Oransal açıdan değerlendirildiğinde ise iktidar ittifakı 'yüzde kırkyedi virgül elli yedi' muhalefet ittifakı ise 'yüzde kırkdokuz virgül sıfır yedi' civarında seyrediyor. Bu tablonun seçime son bir hafta kala değişmesi için başta Cumhurbaşkanı olmak üzere üstün çaba harcanıyor. Bu çaba şu an görünen farkı eritebilirse seçim iktidar ittifakına dönebilir. O yüzden seçimi muhalefet kazandı demek güç.

Güç ama rakamlar büyük olasılıkla 'İmamoğlu İstanbul yarışını önde tamamlayacak' izlenimi veriyor...

23 Mart 2019 Cumartesi

MART-UYANIŞ


İSTANBUL ARAPSAÇI…

İstanbul bilerek ve isteyerek iki ittifaklı bir yerel seçime kanatlandırıldı. Yapılan istatistiksel değerlendirmeler ve incelemeler gösteriyor ki bu yerel seçimde İstanbul arapsaçı…

Otuz biri akşamı İstanbul ilçe ilçe öyle bir yerel seçim sonuçları ile karşılaşabilir ki her iki cephede kale sayılanlar bile düşebilir. Her ittifak için ayrıca bıçak sırtı ilçeler var. Yani bu kez işler göründüğü gibi kolay olmayabilir. Siyasette denir ki; ‘meydanlar dolu ise durum iyidir, balkonlar dolu ise durum daha iyidir, çatılar dolu ise kazandın demektir’. Ama böyle bir enstantene yok. Seçmen pusuya yatmış bekliyor izlenimi var. Demek ki mevcut iktidarın alabildiğine faydalandığı ve yandaşlarına paylaştırdığı siyaset akarı durmaya yakın konumda. Ki bir türlü alışılagelmiş şekilde psikolojik üstünlük kuramıyor.

İşte böylesine sonu açık bir yerel seçime gidilirken iktidar cephesinden bakıldığında; ilçelerden Arnavutköy, Bağcılar, Beykoz, Çekmeköy, Esenler, Fatih, Gaziosmanpaşa, Güngören, Kağıthane, Pendik, Sultanbeyli, Sultangazi ve Ümraniye mevcut iktidardan yana kesin bir görüntü veriyor. Ancak bu ilçelerin oy sayısı ve oy oranları muhalefete bariz fark açıyor.

Muhalefet cephesinde ise Adalar, Ataşehir, Bakırköy, Beşiktaş, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Çatalca, Kadıköy, Kartal, Küçükçekmece, Maltepe, Sarıyer, Silivri, Şişli ve Üsküdar’da kesine yakın bir kazanım durumu söz konusu. Başka bir deyişle mevcut genel iktidar bu ilçelerde kan kaybetmeye devam ediyor. Algı yaratıcı ısmarlama anketler dışında dillerden bu gerçeklik dökülüyor. Yani on beşe yakın ilçe muhalefetin gözüküyor. Ancak bu kazanımlar açılan farkı kapatamaz oranda.

Diğer yandan Avcılar, Bahçelievler, Bahçeşehir, Bayrampaşa, Beyoğlu, Esenyurt, Eyüp, Sancaktepe, Şile, Tuzla, Zeytinburnu ilçeleri ise ortada. Yani bu ilçelerde mevcut iktidar ve muhalefet kafa kafaya durumda. Bu ilçelerde seçimi birkaç sokaktan gelecek oy veya söz meclisten dışarı sandığa gidecek devşirme arap oylar bile belirleyebilir. Yani makas o kadar dar. İstatistiki verilere göre bu on bir ilçede gerçekten seçim işleri arap saçına dönmüş durumda. Oy potansiyeli göz önüne alındığında Büyükşehir’i de belirleyecek ilçeler işte bu ilçeler.

Yani Büyükşehir’e Başkanı buralarda kazanılan ilçe Belediye Başkanlıklarının sayısı ne olursa olsun değil, bu ilçelerden gelecek oylarla açılan veya kapanan oy farkı belirleyecek. Her iki cephede alınan belediyeler ve kazanılan oylar ile doğan fark, iktidar veya muhalefet lehine bu eşit giden ilçelerde ya kapanacak ya da artacak. Ancak her halükarda son ana kadar gelgitler yaşanabilir. Öyle ki belki de uzun yıllardan sonra oluşan iki ittifak arasında kazanırken kaybeden, kaybederken kazanan bir yerel seçim yaşanabilir.

Gerçi sandıktır sonucu tam kestirilemez ama yavaş yavaş değişen veya katileşen eğilimlere göre tahmin edilen oylar ve yüzdeler pek değişmeyecek görünüyor.

Açıkçası büyük yarışın en fazla bir, bir buçuk puan önde tamamlandığı bir seçime gidiliyor. Eğer son hafta tarihsel bir algoritma yaratılmaz ise şimdilik durum bu...

Sonuç olarak gidişi etkileyecek toptancı bir tavır olmayacağı varsayımından hareketle hafta başı Büyükşehir Belediye Başkanı’nın kim olacağını kamuoyuna sunmak da kolaylaşacak…

ESENLER CEPHESİNDE DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK…

Memleket seçim önü ve sonrasıyla iki cepheli bir yerel seçime kilitlendi. Bu kilitlenme kapsamında yapılan tüm istatistiksel değerlendirmeler ve incelemeler de gösteriyor ki Esenler cephesinde fazla değişen bir şey olmayacak. Yani Esenler’deki siyasi partilerin ama az ama çok verdikleri emek sandıklara istedikleri oranda yine yansımayacak. Sandıktan çıkacak muhtemel oylar ve yüzdelere göre hiçbir parti kazanamamış görünecek ve mevcut yerel iktidar seçimi önde tamamlayacak. Sonuç itibariyle tüm partiler iktidarı muhalefeti birlikte mevcut Belediye Başkanı’na çalışmış olacak...

Mevcut belediye başkanının kazandığı iki seçimin oy yüzdeleri gösteriyor ki; Esenler’de kilit parti SP. Ta 2009 yerel seçimlerinde, Belediye Başkanlığı’nda AKP %47.5, SP 18.1, CHP 13.7, MHP 9.7, DTP 6.5, BBP 2.1, DSP 1.3 oy oranlarına ulaşmışlar. Sonraki 2014 yerel seçimlerinde ise AKP %62.3, CHP %15, SP %7.6, MHP %6.7, HDP %6.5 oranlarında kalmış. Yani bir önceki seçimin Esenler’deki kaybedeni % 10 oranla SP. Eğer SP bu kez olağan tabanına söz geçirip, doğal oylarına sahip çıkabilirse İktidar partisi kazansa da ciddi oranda oy kaybetmiş olacak.

Peki, bu mümkün mü? Görünen genel geçer-yüzer oyların bir kısmı bu kez iktidar partisinden kopabilir. Ayrıca yüzdesi belirsiz Bağımsız aday fonksiyonu da var. Ancak iktidarda yıpratıcı bir tesir yaratmayacağı aşikar.

Arada diğer seçimler yapıldı ama istatistiksel olarak baz alınması gereken oranlar bunlar. Ancak seçimler ittifaklar arasında gidip gelen bir formata çekildiğinden tüm bu oranlar da yanıltıcı olur. Bu yerel seçimler açıkça başkanlık seçimine döndürüldü. O nedenle tüm matematiksel öngörüler Cumhurbaşkanlığı seçimi oranlarına endekslenerek yapılmalı. Toptancı bakılmalı.

Hal böyle olunca Esenler’de iktidar partisi ve muhalefet açısından çarpıcı bir sonuç ortaya çıkmayabilir. Bunca yerel ve devlet imkânlarının seferberliği de düşünüldüğünde muhalefet açısından bir gelişme, ilerleme ve değişme uzak olasılık. Seçimin aritmetiği kısaca muhalefet oyunu korur, iktidar partisinde ufaktan yüzdesel bir gerileme söz konusu olur bandında. O kadar. Yani iktidar iki üç puanlık bir kayıp ile aradan sıyrılır.

Diğer yandan geçmiş seçimlerde sandığı çare görmeyen veya oy vermeye gitmeyen 40-50 bin ve 6-7 bin iptal edilebilir oyu da oranlama yaparken düşünmek gerek. Sonuç olarak beş yılda bir gelen şans bu kez de iktidar partisinin yanında. Birçok ilçede oy kaybı yaşayacak ve kaybedecek görüntüsüne karşın Esenler alışkanlıklarına devam eder. Kamplaşma ve kutuplaşma dolayısıyla bir denge kurar ve Cumhurbaşkanı’na sevgisini ispata yönelebilir.

Ayrıca hiçbir siyasi partinin Esenler’de çıkış yapamadığı ve zirveyi yakalayamayacağı saha çalışmalarından da belli. İktidar ve muhalefet sadece günü kurtarma, mevcut koltuklarını kurtarma peşinde.

Son tahlilde; Esenler’de 296.833 seçmen gözüküyor. Seçime katılım ve geçersiz oylar dikkate alındığında seçim yuvarlak rakamla 240 ila 250 bin geçerli oy çerçevesinde gerçekleşecek gibi. Bu oyun % 63,56 ila % 65.56 arasındaki oranı ki ikincisi daha makulü yazarsınız iktidar partisine, çarpar böler çıkarırsınız oyu belli olur. Kalanıyla da muhalefet belediye meclisi üyesi çıkarabilir mi işte o hesabı yaparsınız. Asıl hesap zaten bu. Hepten tulum mu çıkar yoksa muhalefet çıkarırsa kaç tane olur onun peşine düşersiniz. Maalesef yıllarca yapılan, adı da siyaset olan durum bu. Kimse seçim kazanma derdinde değil. Böylesi bir dert olmayınca da mevcut Başkan üçüncü kez o koltuğa güle oynaya oturur.

Sözün özü bu kez yine Esenler cephesinde fazla değişen bir şey olmayacak görünüyor. Şimdiden hayırlı olsun…
UMUDA YOL...

Yaklaşık on gün sonra, mart sonu yerel seçimler yapılıyor. Yani bu seçimlerde bahar ve karakış arasına hepten sıkışan seçmen yaşamsal baskının ağır çıkmazında sandığa gidecek. Fazlasıyla gerilimli, gitgeli bol bir süreç daha sona erecek. Ve millet dağarcığa işlenenler doğrultusunda Umuda Yol arayacak. Yani umut yolculuğu için son on gün...

Ama baştan beri bir acayip atmosfer yaratıldı. Günlerdir politik küçültme ve kritik abartı girişimleriyle yerel seçim, yerel seçim olmaktan çıkarıldı.

Başka havaya büründürülen bir fonda, fondiplenmeye ramak kalmış memleket ve millet bu seçimde ya genel iktidar tarafından formatlanışının gereğini yapacak. Ya da genel iktidardan kurtulamasa da sendeletmek adına alternarifsel çıkar yol arayacak...

Durum ve sunum bu. Seçime özet bu. Sonuç on gün sonra...

Bir yanda otuz yıla yakın kim yönetmişse yönetmiş formunda yakın geçmiş unutturulmaya çalışılıyor. Bir yanda bariz ama yok sayılanlar zor bir hal millete anımsatılıyor. Öyle ki akla gelmez safsatalara sığınarak çarpık düzenin devamına dönük sistematik kodlamaya karşı, karşı çıkamayanlar bile kırılmadan probaganda süreci işletiliyor.

Ayrıca taraflarda mevcut oyların korunması çabası da üst düzeyde. O nedenledir ki günlerce manasız, kirli ve kinci gayretler tüm karakter zayıflıklarını bir bir açığa çıkardı. Açığı kapalısı boşuna veya değil ona millet karar verecek. Zaten her biri güçlü göründükleri yörelere göre anakent için silme tepeleme oy yükleme peşinde. Yani açık gizli politik toptancılık yapılıyor.

Bu ciddi yarışı sinir ve sihir dayanmaz ölçülerde fukaralığa sürüklenenler görmezden geliyor. Böylece kendileri de görmezden geliniyor. Yani boş verdimci bir zihniyet palazlandırılıyor. Bu günlerden sonra belki de sırf bu yüzden iş yine olacağına varacak.

Varı yoğu bu seçim ertesi akla kara iyice belli olacak. Ve her seçimde olduğu gibi sisteme sitemler anında başlayacak. Seçim kaygısıyla oyalananlar ve ertelenenler, ne varsa geçimi on ikiden vuracak. Tablo ne olursa olsun değişmeyen işte bu acı gerçek.

Sonrasında şimdi gerçek ötesi davrananlar, aksi bilinç, acı gerçek ve türlü ilenç üçgeninde bir beş yıl daha çile dolduracak.

O yüzden seçim ertesi güncellemeyi şimdiden yapmak en karlısı ve en doğrusu. Zaten hemen seçim ertesinde ben demiştim, ben söylemiştim suskunlarının dili beter çözülür. Tam bir yıl evvelki gibi hayallerin ve beklentilerin kiminle gerçek, kime gerçek veya kimlere hayal olduğu için bir beş yıl daha harcanır. Bu seçim ertesinde de kimlere hüzünlü sabahlar, kimlere mutlu sabahlar doğacak görülür. Geçmiş olsun ve Teşekkürler Türkiye bağlamında şu monoton seçim maratonu nihayete erer.

Er ya da geç tam on gün sonra 31 Mart belediyeleri dağıtır. Dağıtır dağıtmasına da dağılım seçim ertesi irdelendiğinde yanlışıyla doğrusuyla havanda su dövmeyi getirir. Ve her zamanki gibi bir şeyleri geçiştirir. Memleketten seçim manzaraları eşliğinde kimyası ve coğrafyası kaymış bölgeler masaya yatırılır. Sonuç yine sıfır olur. Hepsi o kadar. O kadarla kalır...

Oysa tüm analizlerin ve istatistiklerin hemen seçim önü yapılması ve tutulması gerekir. Öyle kıyı köşe saklanarak parti ve seçim dizayn edenler rakamlarla açığa düşürülmelidir. Bu yapılmadıkça sabahın köründe sandıklara koşmanın da hiç bir faydası olmaz. Çünkü herkes sonuçlara kazananlar cephesinden bakar. Kazanışın neferlerinden olduğunu kanıtlamaya çalışır. Kaybeden arasan bulunmaz. Bulsan olmaz.

O nedenle Seçim metreyi yarından ötesi yok işletmek gerekir. Keskin bir viraj ve dönüm noktası sayılmaması gereken bu seçimi yıkılmaz görünen krallık penceresinden ve yıkabilecekler penceresinden tahlil etmek gerekir.

Yoksa herşey eski tas eski hamam devam eder. İleride ise deva kalmaz, umuda yol bulunmaz...
FORMATLANMA...

İlerleyen yaşla birlikte fors düşünce, geçmişi aklama gayesi ağır basar. Bu yaşamsal baskıyla tek formata evrilenler de çoğalır. İşte bu çılgın çoğalma dolayısıyla çarpık düzen asla değişmez. Değiştirilemez. Değişme olasılığı her zaman varsa da şimdilik zor...

İşte bu değişmeyen düzende sözü geçerlik ve saygınlık maalesef gösteriş ile bireysel formu korumak maksatlı jimnastik çerçevesine hapsolur. Fora edilmesi gereken ne varsa gözardı edilir. İnadına bir takım safsatalara bürünülür. Bu sonsuz arzu, sınırsız istek ve aşırı tutkunun esaretindelik yarınları da resmeder. Ve mevcut tabloya pastel renk olmak işten zannedilir.

Yani sözün kısası bu formatlanma neticesinde paspal ve paspas düzeyinde bir dünya yaratılır, resmen doormatlanılır...

Bu son yılların formatlama ve formatlanma işgüzarlığı doorlanma aşamasına geldiğinde ise önce hiçbir şey değişmez görünür. Sonra anlaşılmaksızın çok şey kaybedildiği anlaşılır. Hep geriye düşülür. Fon müziği eşliğinde şanlı geçmişe gömülünür. Bu kafayı kuma gömme adabından tüm artı değerler uçar gider. Tıpkı eksi büyüme angajmanlığı gibi.

Böylece en baştakinden en aşağıya, karada denizde, dağa taşa çekilen üç veya dört köşeli forsların nişan özelliği de hedef tahtasına döner. Bu karanlık döngüde itibar düşer. Sarmal sardıkça sarar ve forsalık başlar.

Ayni zamanda eksik formülü daima büyük yanlışlara sürükleyen bu format, çağdaş ölçülerdeki formasyonu da tersine etkiler. İzler birbirine karışır. İzmlerin bittiği algısı ve yargısı yaygınlaştırılır. Etki tepki derken bugünkü teşekkül cereyan eder. En olmazlar gerçekleşir.

Bunca gerilimli gelgit ortamında zamanelikten olsa gerek teşekkür ve şükran temelinde, bol kepçe nasiplenilen nizama boyun eğme yediden yetmişe artar. Ve zamanla soyut ve somut rejimleri, insan doğasına uymaz hile ve dolapları, dağarcığın kabul edemeyeceği anaforları sıradan görmek modalaşır.

Format gereği açıkça tepkisizleşilir. Alenen duyarsızlaşılır...

İlerleyen zamanla birlikte özlü sözlü atılan format uyarınca tabii ki her şey tabi sayılır. Yolun sonu görünür ama pohpohlama vazifeden sayılır. Sancılı sisteme yamanılır.

Bu sistemsel kodlama ile bilinene değil bilinmeze tasniflenme afra tafra kabilinde meziyet görüldüğünden bozuk düzene mezelik bir yere kadar prim yapar...

Elbette bu foretik cilalanma, kapalı oy açık tasnif sürecini de yakından etkiler. Bir bakıma değişmez durumla baş başa kalınır. Ama her statükoda bile bir değişim vardır; ama değişim yönünde değil, asla ve zorla değiştirilemez yönünde gerileyiş.

Gerileyiş alabildiğine seyreder. Çünkü bir kere giyilen forma zor çıkarılır. Öyle ki hangi formda ve üslup da aktarımlar olursa olsun kulaklar tıkanır. Skor üzerinden haklılık payandasına park edilir.

Yani asıl mesele fark yaratacak formatların peşine düşmek yerine ilerleyen yaşın tazyikiyle farklılığı öldüren formaliteleri hayata geçirmektir. Beyni asla ve hiç düşünmeyecek formika yüzeye çevirmektir.

Hayatı zorlaştıran beter kısır döngüye şartlı refleks göstermeyip, kapalı oy açık tasnif fırsatı yakalanan her seferde şartlı destek ise bu formika aklın ürünüdür. Ancak bu inat kutsal değişmezleri de zedeler.

Öyle ki bu manasız formatlanma yüzünden hayat boyu uğraşılarak gidileceği öngörülen ve kalpten arzulanan o muhteşem vahaya ışınlanmak da güme gidebilir...
FONDİP...

Elde, masada ne kaldıysa yarından itibaren tehlikede. Bundan böyle fon üzerindeki varlıklar katar katar satışa çıkarılabilir. Her an. Zaten yasası da bu işi kolaylaştıracak biçimde yeniden düzenlendi. Başta THY, TT, Borsa İst, Botaş, Çay, Halkbank Ziraat, PTT, Eti Maden olmak üzere fonda para eder ne varsa minnet ve şükran ruhu ile yerli olmaktan kurtulabilir. Yakında yabancılara geçebilir...

Geçebilir çünkü Sermaye Piyasası Kurulu'ndan 'yatırım fonlarına ilişkin esaslar tebliği'nde değişiklikler yapılmasına ilişkin tebliğ daha dün resmi gazetede yayınlandı. Bazı maddelere fıkralar eklendi, bazı bentlere yenilikler getirildi. Bu tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer denildi 5. maddesinde. Madde 6'da ise bu tebliğ hükümlerini SPK yürütür dendi.

Peki nedir bu hükümler madde 1'de 2013'te yatırım fonlarına ilişkin esaslar tebliğinin 15 maddesinin 6. Fıkrası değiştirildi; "Kurucu ve/veya yönetici tarafından katılma paylarının fon adına alımı satımı esastır. Kurucu fonun katılma paylarını kendi portföyüne dahil edebilir ve katılma paylarının satışına başlanmasından evvel kurucu ve/veya yönetici tarafından fona avans tahsis edilebilir."

Yine 2013'teki tebliğin17. maddesinin 1. fıkrasının d bendi de değiştirildi; "TCMB, Hazine ve Maliye Bakanlığı ipotek finansmanı kuruluşları ve Türkiye Varlık Fonu tarafından ihraç edilen para ve Sermaye Piyasası araçları için bu fıkrada yer alan sınırlamalar uygulanmaz. Ancak bu bent kapsamında tek bir varlığa yapılan yatırım fon toplam değerinin %35'ini aşamaz."

Görünen Varlık Fonu teminat gösterilerek borçlanma yerine mevzuat satışa endeksli yeniden düzenlendi. Yani Varlık Fonu resmen yatırım fonlarına ait esaslar tebliği kapsamına alındı. Bu gidişle memleketin kalan en değerli varlıkları ya ihaleli ya ihalesiz bir anda el değiştirebilir. Satış % 35 kapsamında ise kimsenin ruhu duymaz.

İşte bu durum, alındıysa ne oldu denemez denli vahim bir durum. Ayrıca sona yakın olunduğu söylentisi de yaygın. Yaygınlaşıyor.

Bir yanda ise bu özel durum 'varlık fonu sıfırlama muafiyeti' şeklinde telaffuz ediliyor. Ediliyor ama Türkiye Varlık Fonu'nun satışındaki sınır bu tebliğ ile kaldırılmış oldu. Yani Varlık Fonu resmen satışa açıldı. Pek yakında sınırsız satışlar memleket gündemine düşebilir.

Ayrıca Varlık Fonu'nun paravan olarak kurulduğu da gün yüzüne çıkmış oldu. Ve sıcak satışlara bir adım kaldı.

Tek çatıda toplanmış büyük, önemli ve en değerli tüm kuruluşlar için tehlike çanları çalmaya başladı. Ekonominin iyice dibe vurduğu aşikar şu günlerde ve sonrasında tek lokmalık veya fondip satışlar kapıda.

Bu tek lokmalık veya fondiplik acı durumu görmek ve seçim geçim dönemlerinde ona göre davranmak lazım.

Yoksa herşey için çok geç olacak gibi...
KÜÇÜLTME SİYASETİ...

Beş yıl önceden hiçbir farkı yok. Yine küçülme siyaseti. Uzun yıllar doğruya ve güzele değişen bir siyaset dünyası artık yakalanamayacak gibi. Yukarıdan aşağıya hep kirli, kinli ve kinci gayretler. Ganimetmişçesine paylaşılan karakter zayıflıkları ve zaaflar...

Evvel emirde etrafa hayâ ve terbiye cakası atılırken, silme tepeleme ideolojisizlik. Azar. Siyasi hava böylesine mükemmel ve mükemmeliyetçi dozda giderse beş yıla kalmaz bir erken seçim arefesinde tek kelimesi değiştirilmeyecek makale şimdiden hazır…

Nitekim öyle olacak. Devlet eliyle tez elden yeni seçim alevlendirilecek. Çünkü beş yıl önceki durum bugün aynen tekrar ediliyor. Balkon konuşmalarıyla da düzeltilemeyecek havada politik toptancılık…

Kimin olduğu hiç önemli değil. Miting miting hep ayni fütursuz hava. Salmalanan korku imparatorluğu. Habire hapis dayatması. Bağırtı çağırtı. Bitmeyen yersiz kavga ve kuru gürültü. Hırs ve öfke. Sihir ve sinir bozucu kavramlara sürüklenme. Hepsi ucuz rey avcılığı.

Beş yıl evvel fukaralık biter, ele göze kuvvet gelir diye reyler bigüzel basıldı. Ama yine ayni atmosfer. Yine göze çomak battı, toprak çoraklaştı ve en bariz saptamaların ötesinde memleketin her karışına musibet musallat oldu.

Habis uru, oynak kuru, obursu talanı, kuyruklu yalanı görmezden gelerek gaza gelenler, acayip vurdumduymazlığın tesirine girenler, yine baş rolde. Zikri, fikri, hakikati ve felaketi birbirine karıştıranlar yine işbaşında...

Ve bu boşverdimsel zihniyetli, zorlu işlerden sıyrılma mantıksızlığı yine görünüşe ve şöhrete aldanacak gibi. Basiret ve feraset yine bağlanacak sanki. Böylece iş yine olacağına varacak...

Sonuç itibariyle görünen köy kılavuz gerektirmez, seçim ertesi bir beş yıl daha zırıl zırıl sızlanmalarla boşa harcanacak. Gün gelecek ağdalı şükranlar unutulacak. Yerine gırla gider ve hızla sitemler sallanacak. Asla pişmanlık hissiyle bağdaşmayan kelepir laflara sığınılacak. Tamuya yakınlaşma perçinlenecek. Yani her seçim öncesi ve sonrası bu biçim. Cümlesi cümlesine, cemi cümlesi birbirine benzer.

Öyle eşsiz ve denksiz kurgular birbiriyle yarıştığından akıl sıçratan vaatler, arsız maharetler, yığma yağcılık, süflü lümpenlik ve fahiş yeminler, tasdik mührüne yön tayin edecek. Her yerde veya hiçbir yerde ayni tafra ayni yafta. Seçim geçim derken sonuç budur aslında…

Nice yıldır seçim buyruğu buyurgan, kamu savurgan, özgür dünya yalan, yönetenler zorlan oldukça, seçmen kuyruğu usülden, tanzim kuyruğu varlıktan uzayınca seçimler de ucuzlar. Her ucuz seçim diğer seçimleri beklemeyi, sandığa koyulmayı getirir. Oysa gerek yok bol bol seçime gitmeye...

Çünkü işin aslı başka. Başa gelebilecekleri hissedebilmektir seçmek. Başa gelecekleri seçmek değil. Her seçimde yerelde genelde bu ikisi birbirine karıştırıldığından beş yıl öncesi de ayni beş yıl sonrası da. Bir beş yıl sonrası da şimdiden besbelli...

Yıllar yılı kapkara bir karanlığın çöküşüne rağmen yabancı bir memlekette yaşıyormuşçasına, her şeye yabancılaşarak karart ve kurtul kibriyle, aklı yele, idealleri sele, reyleri teslimiyete harcamak alışkanlığı devam ettiği sürece beş yılı da bir on yılı da...

Yani tek kelimeyle sustuk kaldık, sus pus olduk susturulduk günleri çok yakın. Pek yakında. Zaten bilince yasak, bilinene ambargo, ilence suç uygulaması da var. Günah sevap da birbirine karışmış. Başka ne olsun.

Bu seçim öncesinde öyle bezdik, böyle usandık, beter yorulduk ki dillendirmek de güç. Ertesini düşünmek de güç. Onca fazla atmasyondan hafızalarda, gönüllerde kızgınlıklar, kırgınlıklar kalır.

Birileri ve bir şeyler yine kala kalır. O kadar...