21 Nisan 2019 Pazar

temmeuz 18-2

DÜĞMEYE BASILDI, OLAĞANÜSTÜ SÜREÇ BAŞLADI…
 
Ana Muhalefet Partisinde olağanüstü süreç yapılan basın açıklaması ile resmen başladı. Düğmeye basıldı. Eğer on beş günde 625 delege oyu yakalanırsa partide olağanüstü kurultay var. Hangi parti kongre ve kurultaylar partisi. Yani hep böyle eleştirilen parti kendi kendine bir özeleştiri kurultayına doğru sürükleniyor. Tam bitme noktasına gelmeden çıkış yolu arayacak…
 
Şimdi kimsenin pek umurunda değil görüntüsü çiziliyorsa da uzun yılların üst yöneticilerini bir heyecan bastı. Ayrıca yukarıdan aşağıya herkesin açıkça suçları olmasa da sonuçta sorumlulukları var. Yine yeterince sorumluluk almadığı düşünülen parti üst kademe yöneticilerinin bu olağanüstü kongre sürecinde takınacakları rol partinin geleceğini belirleyecek. İşte artık bu istenmiyor.
 
Şu an delege imzalarının tüzüksel açıdan netleşmesi bekleniyor. İki haftalık kısa bir zaman diliminde yeter sayıya ulaşılırsa kurultay gelip çatacak. Yerel seçimler öncesinde partinin yenilenmesi anlamında yol alınmış olacak. Keskin muhalif ama daha yapıcı eleştirileri olan ve yerel genel iktidarın peşinde hissi verecek bir düzenek oluşabilecek.
Çünkü on yıllardır izlenen yol, yordam ve yöntemler hep aynı sonuçları getirdi. Dokuz seçimdir üç aşağı beş yukarı hep aynı oranlarda kalındı. Aynı tip isimlerle, son kez babında sahaya inildi. Hüsranla çıkıldı. Her seçim sonrası beliren boşlukta ve başıbozuklukta çıkıp şunlar kazandı biz kaybettik veya nasıl kazandılar bilemedik savlarıyla hezimetler geçiştirildi. Partide değişmeyen tek şey; hep ayni tek boyutluluk oldu…
 
Bu kez düz mantık yerine mevcut durumu çok boyutlu değerlendirmek için düğmeye basıldı. Bu süreç ne pahasına olursa olsun partide, değişim-dönüşüm ve yenilenme, yenilenişe açık olma ve iyi niyetlilik içinde umuda yolculuğu güncellemelidir. Örgütsel dinamik olağanı beklerken böylesine olağanüstü prosedürü işletenlerin de, tüzüksel yelpazede düşünce genişlemesini önceleyerek yarışı değil barışı savunmalıdır. Yönetimlere de uzun yılların yöneticileri, yılların kaybetmişlerini değil, onların tekrardan baş tacı edilmemesi için, tabanda koşulsuz kabul görecek parti emekçilerini getirmelidir. Ayrıca her türlü delegasyon oyunlarından, dolaplarından anında haberdar olup kurultayı sen mi ben mi kavgasına döndürmemelidirler.
 
İşte bunlar irdelendiğinde bu olağanüstü kurultay kendi kendine bir özeleştiri kurultayı olmasının dışında başkaca bir şey de ifade etmeyecek bir görüntü veriyor…
 
Bu yüzden düğmesine basılan bu olağanüstü kurultaya ilişkin bakış açısı bağımsız bağlantısız sade bir delege mantığına sıkışıp, bir köşede usulca oturup, sessiz sakin izlemenin ötesine geçiyor. Delegelerin böyle bir lüksü yok.  Aşırı şartlanmışlığın verdiği hırsla eleştiri, yorum, analiz, proje ve mesaj içermeyen tavırla, siyaset dışı başka şeyler hissederek çıkıp parti örgütünün beklentilerinin dışında davranmak ise süreci alışılagelmiş sürece dönüştürür.  Bu hissi tavır mevcudu kutsallaştırdığı gibi ileride asla tartışılmaz bir döneme de basamak olunur. 
 
Oysa Partinin makûs talihini değiştirmek, memleketin mahsus tahribini önlemek demektir. Gelinen bu kara noktada doğru yapılanmayı, donanımlı insan gücü ve niteliğe göre planlamayı gerçekleştirmek yerine, yine doğru yönetemeyeceklere, sığ anlayışlara, yerli yersiz yönetimlere kan taşıyanlar birincil derecede sorumludurlar. Bu gereksizlik ve memleketi hakkınca değerlendirmeden alınacak verilecek kararlar ileriki yıllarda daha feci sonuçları ortaya koyar.
 
O yüzden böylesine bir çıkmazda, olağanüstüsü 50’yi geçmişlere bir kurultay daha eklenmeli, toplanmalı ve yıllardır söylenegelen ve sadece söylemde kalan katılımcılık, dayanışma, paylaşımcılık, barış ve kardeşlik tescillenmeli ve tesis edilmelidir.
 
Hiç kimse çekinmeden bu asri gelişmeye taraf olmalıdır. Ayrıca unutulmasın ki; değişim ve dönüşüm öngörüsü yeni kadrolarını da yaratır, ortaya çıkarır. Zaten on yılların düzensizliği kendi evlatlarını da yutmuştur. Sindirmiştir. Siyasiler bu siyasettir, siyaseten olur demiştir. Ama halk yapılanları unutmamış ve hemen ilk seçimde cezayı kesmiştir.
 
Eğer şimdilik düğmeye basılan ve 15 günde 625 delege oyu alındığında olağanüstü kurultaya gidilmesi olası, kongre ve kurultaylar partisi olarak adlandırılan ana muhalefet partisinde bir kez daha radikal değişim ve dönüşüm gerçekleştirilemez ise tam bitme noktasına gelir. Başka da çıkış yolu kalmaz.
 
Ve halk için yerel genel fark etmez ilk seçimlerde yine cezayı keser…

KURULTAY DELEGELERİ EN İYİSİNİ BİLİR…


KURULTAY DELEGELERİ EN İYİSİNİ BİLİR… 

On yılların kongre tüccarları ve Kurultay mühendislerini bir yana bırakıp olağanüstü Kurultay yapılacak ise olumlu sonuçları olur. Yoksa ayni netice alınır. Zaten siyasette şans birçok kez kapıyı çalmaz. Siyaset, kader kısmet edebiyatıyla yapılır ise siyasi ömür pek çabuk geçer gider. İşte o yüzden beklenen değişim, istenen dönüşüm bir an önce hayata geçirilmelidir. Yeniden Umut olmanın gereği bu kez başka kurultaylara kalmamalıdır…

Bu kez soluklanmak ve nefeslenmek partide iktidarı yıllardır ellerinde tutanların değer yargıları ile ölçülmemelidir. Çünkü Kurultay manevralarında uzmanlaşmış bir delegasyon ile temel ilkeleri tartışmak usulen doğrudur. Ancak doğru sonuca ulaşıp ulaştırmayacağı ise meçhuldür. Memleket ileride değişeceği bariz çok sıkı ve despotik bir dönemden geçiyor. Millet şimdilik pek farkında değil ama otorite ağırlığını koyacak, baskı her zaman var olacak. İşte bu ortamda muhalefetin Lider Partisi de içten içe kaynayan muhalefeti görmezden gelmemelidir. O dönemlere hazırlanmalıdır.

Hızla örgütsel yıpranmışlık ve kısır tartışmaların odağındaki yönetsel mekanizma yenilenmelidir. Kaybolan kurumsal birlik ve kitlesel bütünlük elbirliğiyle tekrar yakalan malıdır. Artık kongre ve kurultayları parti içi demokratik yarış diye diye çığırından çıkaran süreçlere de dur denilmelidir. Olmuyorsa peşi bırakılmalıdır. Tarihle sabittir aşırı ısrar dibe vurdurur.

Bunun olmamasının birincil ve ilkesel yolu Kurultay delegelerinin pasifize edilmemesi ve kontrole alınmamasından geçer. Yönlendirilmemesinden geçer. Yani artık delegeler yeni tescillenen rejime karşı duracak bir modele geçiş izni vermelidir. Meseleyi Parti içi yarış, Parti için kavga görmeden tüm siyasal çıkarlardan arınarak noter kâtibinin önünde memleketin esenliğini düşünerek imzayı koymalıdır.

Nam olsun nem olmasın, koltuk benim olsun başkasına kalmasın tavrı ile naif bir görüntü verildiğini sanmak ve kusursuz bir tutum içinde olduğunu dillendirmektir asıl yarışçılık. İşte artık kaçınılması gereken tavır budur. Delegelerin de etiket için siyaset yapanlar ile millet için siyaset yapanlar ayrımı doğrultusunda karar alma zamanıdır. Karara alıp, İmza vermek ise siyasal cömertliktir.

On yıllardır açık gizli değişen sistem boyutunda göz göre göre ayni algı ve vazgeçilemez alışkanlıklarla siyaset gütmek hiçbir zaman iktidar iddiasını güdümlememiştir.  O halde uzun yıllardan sonra zor bir hal yakalanan bu fırsat iyi kullanılmalıdır.

Bilinmesi gereken bir gerçeklik de zaten bu memlekette iddiaları millete taşıyan, emek esaslı yükselen kim olur olsun anında dışlanır. Hele siyasi şans birilerine gülünce, asık suratla hemen benim genel başkanın iyidir tescillemesine çalışılır. Bu kez tüm kurultay delegeleri her şey bir yana adaletli davranmak zorundadır.

Ama en iyisini yine de Kurultay delegeleri bilir. Bu kez allandırılıp ballandırılan hiç bir şeye kanmamak lazım. Yakışmaz. Çünkü kanmak başkalarına mahsus bir eylemsizliktir.

Şimdi eylem zamanıdır…

15 Temmuz 2018 Pazar

YAZ ORTASI KARA KIŞ…

YAZ ORTASI KARA KIŞ…
 
Birkaç yıl evvel bir yaz ayının tam ortasında ateşe boğuldu bu kadersiz memleket. Kontrollü bir kalkışma ile resmen gök yarıldı, dolu dolu hıyanet yağdı. Paralelinde sıcak da arttı. Toprak Yandı. Ekinler kurudu…
 
Sanki gelip geçici bir zafiyet vardı o geceye damgasını vuran. Yarı darbeli matkap delemedi çelik zırhlı duvarı. Göz açıp kapayıncaya dek de bitiverdi her şey. Her şey birkaç donuk görüntü ve bir cep telefonu kamerasına yansıyan alelacele edilen laflar ve de bir köprübaşı hakimiyetine bağlandı. Olan yine canlara oldu.
 
Birkaç darbeye yakalanmışlığı bulunan her türlü darbe karşıtları hayretle izledi cereyan edenleri. Pervasızca geceye yayılan cebir ve şiddeti. Bunaltıcı sıcaktı, nefesler zorlandı, yürekler tıkandı. İş bir ara iyice çığırından çıktı. Düpedüz delirmişlik esti geçti dört bir yanda. Çıldırdı zaman. Yaşananlar düzensiz ve kuralsız, olgunlaşmayacağı en başından belli üstü çarçabuk örtülebilen bir zahmetsiz mübalağa idi sanki. Çıplak ve tembel bir kaynamaydı zihinlere işlenen.  Gece yarısından sonra ucu başka yerlere gidebilecek, kemiklere dek işleyen bir ürpertiydi. Hülasa memleketin altını üstüne getiren ve bu millete ihanet düzeyinde programlı, paralel eşikli, eşlikli bir kargaşaydı her haliyle.
 
Gelecek günlerin de habercisiydi inceden. Anlayanlara yaz ortası hararet, sessiz bir çığlıktı. Kanaklara ise göz kamaştıran gece buluşmalarıydı ardı sıra meydanlara dağılan. Tek başlılığa gebe kaldı sonra memleket. Şehitler ve uyanık gaziler ve de tersine çağlayan harikalar diyarı görseliydi çekimlenen. Çekim alanına girilen göğse saplanmış, akla mıhlanmış, çarpanı çarpılanı çok, yüksekten alçağa ezip geçen bir fırtınaydı özünde. Kara kum fırtınasıydı. Başka diyarlarda çöl sıcağı yanılmasıydı. Milleti tümden yanılttı.
                                                                                              
Havada asılı kalan seslerde saklananlar ile boğucu yaz ortasında ölüm suskunluğu kandırmacası, kameralara kanmaca ve kancalardan sarkan tabutlardı tahta kazınan. İleri boyutu ileride belli olacak boğuntuya getirilişti mevsimlere dağılan…
 
Yaz ortası sanki karakış yaşandı. Kanlar dondu. İşte o umut ve tutku süzgecinde kesildi Ege. Eğer mevsim sıcağı anormal seyretmeseydi sıcak sağanağa dönüşecekti yanlı yağma. Yağma yok ama kontrolden çıkacaktı az kalsın her şey. Allah'tan çıkmadı. Neyse ki alabildiğine kontrollü seyretti paralel bar ve jimnastik eylemi. Başka şehirlere de taşmadan bitti. Bitirildi. Zapt edilemeyen bir yaz yangını değildi demek ki planlanan. Kısa kesildi program.
 
Zaten çoktan çare diye emrivaki yollara düşülmüştü bir kere. Manzara bir anda değişiverdi. Kafileler tüm devlet organlarına girdi. Ali kesen baş kesen zihniyetiyle devlet hakir görüldü. Ve derli toplu hareket etmekten uzak kişilerce memleket ve millet sözde kurtarıldı. Şafak sökerken derin veya sığ ama hakikaten sisteme bilenmişlik ve nefret ayakta kaldı. Karşısındaki çömezleri diz çöktürdü. Fetih tamamlandı.
 
Aradan geçen yıllardan sonra iki arada bir derede kalmak denir işte hazırlıklı yakalanıldığı besbelli, birilerince kurgulandığı aşikar bu kalkışmaya. Tam da yaz ortası durduk yerde ortaya sürülen, sağır ve dilsiz bu uydurma darbeye.  Ve tüm bu yaşananlardan sonra birbirine tam zıtlaştı, karşılıklı düşüncelere daldı gitti memleket. Bir tarafta şükran diğer tarafta isyan. Millet ikiye bölündü…
 
İsim isim asıl hedefin ne olduğu tamamen anlaşılamadı ama herkesçe bilinen bir gerçeğe doğru süzülüyor iklim. Karakışın egemenlik sürdüreceği bir iklime sürükleniyor memleket. Kayıtlı tarih, şimdilik almanağa kayıtsızca aynı alıntıları aynı görüntülerle işliyor. Resmiyeti kabulleniyor. Ancak kutsallaştıran nice historikal vakanın ve mevkiinin on küsur yılda silindiği de bir başka gerçek. Bu yaz ortası ateşinin söndürülmediği, söndürülmek istenmediği de bir başka gerçek.
 
Memleket bu yaz ortası kara kışı dolu dolu yaşamasına karşın,  aynı sıcaklığa boğulmuyor sanki. Ama yine de bir şekilde boğulmak isteniyor Millet…

13 Temmuz 2018 Cuma

BİLİMSEL GERÇEKLİK; DİRENİŞ…

BİLİMSEL GERÇEKLİK; DİRENİŞ…
 
Bilimsel gerçekliktir; idare biçimleri monarşi, oligarşi, teokrasi, cumhuriyet, demokratik cumhuriyet ve sosyalizm yolunu izler.  Rota düne dek böyleydi. Pusula şaştı ve bugün en beğenilmeyen cumhuriyetler bile zar zor yaşıyor. Var olanların çoğunda standart dışı sapmalar yaşanıyor. Oligarşi ve teokraside birleşiliyor. Yani resmen din temelli oligarşiler türüyor. Sözde millet iradesiyle üretiliyor…
                                                                           
Zaten her oligarşik düzen geri kalmışlığın alametifarikasıdır. Dünyadan kopuk olmak yalnızlaşmaktır yanlışı, ayrıca da mümkün değildir yalanı ile sömürü mekanizması iyice yerleşir. Öyle ki son on yıllarda din ile kandırmak ve din temelli oligarşik bir düzen ile yönetmek en kolayıdır. Böylece kraldan çok kralcı, kurulu kurumlu oligarşi temellendirilir.
 
Küresel oligarşik düzen her ülkede, her bölgede ve her coğrafyada pervasızca egemenleşiyor. Bu egemenleşen düzenek içinde her ülke kendi oligarşik düzenini yaratıyor. Hepsinde bu oligarşik düzen yıkılmalı diyerek iktidara geliniyor. İktidar ele geçirildikten sonra oligarşik düzen yıkılacağı yerde aşağılanan cumhuriyetin nimetleri sayesinde,  milletin desteğine de bağlanarak iyice güçlendiriliyor. Sağlamlaştırılıyor.
 
Kesin buyruk belli azınlığın elinde toplanarak ve en keskin yöntemler kullanılarak çoğunluğa hükmediş doğallaştırılıyor. Hele de kurulan oligarşik düzen, din destekli veya dini takımların emrinde olduğundan daha acımasızlaşıyor ve vahşileşiyor…
 
Bazen göstermelik en radikal tavra rağmen her zaman egemen sermayeye ürkekçe baş eğiliyor. Maskeler değişiyor, deriler atılıyor, gömlekler değiştiriliyor ama işlevsellik hep ayni kalıyor. Yani oligarşik düzen insanlık onurunu hiçe sayan, devletin tarafsızlık ve eşit duruş ilkesini bozuyor. Kapitalizme kökten bağlı yerli tekelci burjuvazi ise devlette oluşunu dinsel motifli iktidarlarla sürdürüyor. Kökten dinciliğini saklayan bu yeni model, demokrasinin daraltılmışlığı ve teokrasinin genişletilmesi temelinde kurgulanıyor. Çokuluslu ve tek yanlı bu genleşme ise son on yıllarda oligarşik organizasyonunu kolayca kuruyor. Sevk ve idarenin başına emperyalizmin direktifindeki burjuvazinin onayladığı oligarşik düzenin devamını sağlayacaklar geçiriliyor.
 
Yani son on yıllarda burjuvazi kollektivizm yerine modaya kapılıp oligarşiyi benimsediğinden her türlü bozuk düzene muhalif olmak solcu, sosyalist ve komünist olmakla özdeşleşiyor. Devrimcilik ise ülkeyi yıkmak, rejimi değiştirmek, istikrarı bozmak ve sermaye düşmanlığına eşdeğer görülüyor. Gösteriliyor.
 
Çünkü oligarşik düzende inanç çeşitliliği ve düşünce özgürlüğü yoktur. Tek tip inanç ve statikocu fikirler vardır. Özgürlükler yok derecesindedir. Suç nevi boldur. Antiemperyalist ve Antikapitalist her girişim isyan, ayaklanma, darbe ve direniş babında nitelenir. Faşizme karşı eylemsellik tehlikeli ve planlı başkaldırı sayılır. Karşıtlığın tümü ise din dışı kategorisine girer.
 
Yani oligarşi büyük sermayenin güdümünde her şeyi ters yüz eder. Toplumsal karşıtlıkların tamamı bumerang döngüsüdür. Hissedilmeyen dejavu etkisidir. Oligarşik düzen her kısır döngüde her türlü çirkin politikayı, politikada kıvırmayı da gerekli kılar. Mazur görür. Makul gösterir. Kendine öyle politikacılar ayarlar ki en doğru görünenler dahi olduğu, göründüğü gibi değildir.
 
Bu görkemli gerileyişin arka fonunu, zamanında birçok dergi çevresinde birleşen ve birikimlerini, bültenler bildiriler yoluyla formüle eden geleneğin aktif temsilcileri çok iyi bilirler ve görürler. Parantez içinde kaydedilenleri ve saklı dip notları en iyi onlar anlarlar. Bildiklerini yaşarlar ve söylentilere, bedelli iknalara hiç mi hiç aldırmazlar. Tersine evrimin gerçekleştirilmek istendiğine ve çarkın yanlış işletildiğine milleti uyandırmak için çabalarlar. Gelecek sentezini kitlesel kriterlere, süreci ise değişimin gücüne dayandırırlar. Yorumu, forumu, durumu biryana bırakarak oligarşik yapının cumhuriyetten monarşiye uzanmasına isyanı filizlerler.
 
Geçmişin tarihsel kesitleri irdelendiğinde kurulan her platform, her öncü güç, her komite, her politika, her yöntem, her ileti, her eylem, her atılım, her tutturulan frekans, her periyodik uygulamalar ağır preslere karşı koyar, korkusuzca direnir.
 
Bilimsel gerçekliktir; oligarşiye karşı daima işte o direniş kazanır…

CENNET YERLEŞKESİNDE İKAMET VE ÖLÜMSÜZLÜK…

CENNET YERLEŞKESİNDE İKAMET VE ÖLÜMSÜZLÜK…
 
Şu fakir memlekette zuhur eden manzarayı, manzarada inanılmaz boyutlu ne varsa körler görmeyenlere, görenler ise körlere,  çaplarına göre anlatır da anlatırlar. Memlekette her şey olay üstü olay, velhasıl yer altı yerüstü, her şey legal illegal vaka. Ve her şey beş vakit namı değer seslerle duyurulur. Değme ilan edilir. Akıl tahtasına yazılır. Yine de duyulmazdan gelinirse eğer, peşine yeni bahaneler veya hadiseler uydurulur. Amaç asıl olanı unutturmaktır. On yıllardır böyle işliyor düzenek.
           
Şimdinin gündeme düşeni, hayretengiz veryansını ise aktarı oktarı ile silikon vadisindeki kösnül ayartmalar. Sanki yeni farkına varılmış imajı verilen sözde cennet ikametli ölümsüzlük üzerine kurulu tezgâh. Geniş bir suç silsilesi ferman ile körlerin gözlerine bir perde daha çekilecek. Bu kafeslemelerle köselere son bir perdah daha atılacak. Masallar. Büyüklere masallar…
 
Zaten özdenetim günlük sosyal siyasal faaliyetler dışına taşmadığı ve yapay gündemler kurgulanmadığı sürece özel dertlerle ilgilenir. Öze dair eleştiri mekanizması işler. Başa dert açar. Elbette bu istenmez. O yüzden bir anda planı programı çok önceden yapılmış kurgu-olgu kör gözlere dayanır. Yani her şeyin malzeme yapıldığı bir süreçte, özeleştiri geleneğinin olmayışı ve tartışma kültürünün unutuluşu nedeniyle kronik hastalık devam eder.
 
Hastalık aklı ve yüreği devamlı sihir çizgisinde olanları ve atanları asla menzil ötesine geçirmez. Bunlar tüm uzuvlarını konuşulan ve konuşlandırılan umdesiz meselelere yorarlar. Tüm enerjilerini etrafta dönen döndürülen dolaplara harcarlar. Güdük bir anlayışla on yıllardır çemberin içinde yer alanların, çember dışına itilmelerini başarıdan sayarlar. Hiç bilmezlermişçesine de pür dikkat kesilirler.
 
Oysa en başından beri çıplak mesajlar, çarpıcı programlar, renkli projeler ve esrarlı cilvelerle donatılmış ve pek sevimli hallere dönüştürülmüş ve dahi teknoloji ile geliştirilmiş bu uyutmacı ideolojiye, gerçekdışı eril dişil teslimiyete, ruhbanlık derecesinde sihirli bir mesihlik de eklenen, çalgılı çengili tepeden tabana baş döndüren bu atmosfere dokunulmaz. Bilerek dokunulmaz.
 
Sonra bir anda doğrudan temas. Tersyüz edilen heves. Oysa baştan beri başlarına geleceği bildiklerinden midir nedir asla mevcudu reddeden değil mevcudu hayata geçirecek unsurları öven bir çizgiden şaşmamışlardır. Şaşkınlık bize de mi bağlamında mükellefiyete tabiidir. Bedeller, çok ağır bedeller ödetilerek kurulan şatafatın derinliği ve her türlü manevi değeri yutan kara delik birden gözler önüne serilir. Memleketin karanlığa götürülüşüne kör uyanıklık bir anda insanlık dışı ve satana özgü değerler veya değersizlikler doğrultusunda kurulmuş sisteme sitemi geciktirmez. Zeytinyağı gibi üste çıkma ve kirlenmişlikten sıyrılma mübalağası, yaranma ve yamanma bağımlılığı kendini gösterir.
 
Bu bağlılık ve bağımlılık çerçevesinde akıl hoplatan bu gösterişli vasıfsızlığa yıllar içinde yürekleri sızlatan kapalı destekçilerin ve bu örgütsel oluşumu sözde kurumsal varsayıp zımni katkı koyanların makas değiştirmesini de sorgulamak gerekir. Çünkü memlekette şu anki gibi kimin eli kimin cebinde belli olmayan bir dönem hiç yaşanmadı. 
 
Onun için hakiki bir sorguyu beklemek ve istemek milletin en doğal hakkıdır. Tatminsizlik tabelalardaki rakam ve yüzdelere içlenmek ve anlık çırpınmalar ile giderilemez. Geç ayılmalar, geç de olsa akıllandık dizaynı her tarafa yayılan, ağzı açık bayılınan ve adamdan sayılan bu gereksizliğin baş tacı edildiğini, zamanlı zamansız benimsendiği gerçeğini ortadan kaldırmaz. Mevcudu aklamaz ve asla fayda sağlamaz. Çünkü böyle irili ufaklı, birbirine benzer binlerce meczup çetesi mevcut.
 
Daha iki cihanda kurulmamış cennet yerleşkesine ikamet garantisi veren ve ölümsüzlük sunan bu negatif tin-enerji tacirleri bu kırık ve kırılgan düzenin ezen yüzü ve amaçsız yüzsüzleridir. O yüzden incelikli hesap sormak lazım.
 
Öyle safa ve körlüğe yatmakla, bir dokunup bin ah işitip rafa kaldırmakla bu karabasandan uyanılmaz…

11 Temmuz 2018 Çarşamba

DEVLET YIKMAK, DEVLET KURMAK…

DEVLET YIKMAK, DEVLET KURMAK…
 
Her aşaması milli iradenin tezahürü gösterilerek içe dönük ve bütüne ilişkin çöküş yıllar yılı sıradanlaştırıldı. Öyle ki bu sıradan itaat mevcut düzeni yıkmak pahasına da olsa daima normal bellendi. Belletildi. O düşkünlükte beyinlerin arkasında arzulanan pratiği tartışmak, geriye evrilmeyi evrensel veya geleneksel teorilerden birine dayandırmak asla kabul edilemezdi. Edilmedi de.
 
Haliyle en basit siyasi analizler bile ağır suçtan sayıldı. Artan her türden yoksulluk hiç önemsenmedi. Devlet olanaklarıyla beslendi. Hele ki planlanan yıkılış dizisel kapışmalar örnek verilerek haklı ve kaçınılmaz hale getirildi. Bir anda gün yüzüne çıkmış gibi gösterilen sarsak ayrışmalar da sık aralıklarla devamlı tetiklendi. Kargaşa ortamında hiç özeleştiri yapmaz, her türlü eleştiriyi yapmaya hak sahibi bir idare yaratıldı.
 
Böylece devletsel mekanizma yüz yaşına az biraz kala sistematik biçimde kıymetsizleştirildi. Devlet bünyesindeki maddi manevi kıyımlar yaygınlaştırıldı. Yangınlar körüklendi. Hassas dengeler iyice bozulduğundan ötürü su istimale ve istismara açık bir vaziyet kendiliğinden oluştu.
 
Bu sarmaldan sistem nasılsa kendi çıkış yollarını bulur ve yapı taşlarını döşer rahatlığı da genel durumu saptayan muhaliflerin ekmeği oldu. Oturup yediler. Karşı katmanlara da yedirildi. Laf arasında gelişmeye ve yenilenmeye dönük tüm kapıların tek tek kapalı olduğundan dem vuruldu. Açmak lazım, tıkanıklığı sadece biz açarız iddiasına millet inandırıldı. Yani asla tartışma pratiği ve özeleştiri kültürü olmayan kitlelere değişimin ve ilerlemenin çekirdeği dejenerasyona uğramıştır muğlaklığı dayatıldı. Millet olacaklara incelikle hazırlandı.
 
İşte o andan itibaren karşılaşılan sorunlara hakikaten suçlu aramak yerine ucuz kahramanlık hesapları ile zahmetsiz çözümler bulmak oldu.  Karmaşa ve boşluğa düşmenin tüm suçunun sistemden kaynaklandığı yönündeki önyargı genellemesi de tavan yaptırıldı. Temelden tavana memleket bu algı operasyonuna tabi tutuldu.
 
Zaten soyut ilimle cebelleşen, bilime kayıtsız kalmış akıl böyle işler. Akıl almaz işler olur.  Akla uydurulmaya çabalanır. Kurulu sistematiğin yapısal durumu, kısır organizasyonları, sevk ve idare anlamında güven vermez hale dönüştürülür. Bilenleri, bilenenleri boş işlerle uğraştırılır. Kontrole dayalı ne kadar program varsa işlevselliği bir bir yok edilir. Doğrusu budur bunlar gerekiyor denir. Taraftar kazanılır. Kazanılanlar kemikleştirilir. Bunlar sıraya konuldu.
 
Sonrasında ilk aşama. Bu ilk aşamada Milletin unutmasına fırsat tanımadan elbette güdükleşen ve çaresizleşen her yapı eninde sonunda yok oluşa mahkûmdur babında yeni kuruluş haritaları çizilir. Akla bu sokulur. İlk başlarda milletten tam destek bulunamaz. Yarı destek yetmezcilikleriyle meşhur kahrolsun bu bozuk, köhne, çarpık ve egemen dünyaya göbekten bağımlı düzen diyenlerden alınır. Ve birinci aşama zar zor geçilir.
 
Zamanla onlarda bu yapışkan soslu, yahşi vahşi kapitalist düzen maneviyatçılarının oyununa geldiklerini anlarlar ama atı alan çoktan karşı kıyıya geçmiştir…
 
İkinci aşamada ise başka bağlar ve bağımlılıklar sahneye sürülür. Tam paydada asla bütünleşilemeyen ne kadar yancı varsa hepsi şerbetlenir. Malum mantalitenin yerleşmesine ve değişken ruh yapılarının teşekkülüne hizmette buluşulur. Bu arada bırakanın bıraktığı yerden, yenileşmenin ise bırakılan yerden başlayacağını bekleyen sağcıl kesimlere ön verilir. Sürekli hizmet dışı kalmaktansa uzatılan ipe yapışılır. Yarım yamalak da olsa hiçbir zorlamayla karşılaşmadan bu türdeş siyasi yapılanmalara yön verilir. Ütopist yaklaşımlarla tüm değerler gerçekçi değerlendirmelerin dışında tutulur. Sözde tıkanma noktalarına yasal çerçevede yeni tarzlar oluşturma çabaları başladığı veryansını başlatılır. Bu hizaya geçiş her halükarda desteklenmelidir iması yerleştirilir. Planlı düşünsel aktarımı olmayan, özen gösterilmesine hiç ihtiyaç duymaksızın yerli yersiz salvolarla milletten bir şeyler saklanır. Çok şey gözlerden kaçırılmaya çalışılır.
 
Yani Millet kendi adına gerçeklerin ve doğrunun kovalandığını sanmaktan başka bir kanıya prim tanımaz boyuta getirilir. Böylece boşa tartışma ve eleştiri beceriksizliğinden beslenen kolaycılığa teslimiyet kaçınılmazlaşır. Olan biteni bile bile, bir takım analitik verileri göre göre, dahili harici dataları duya duya ve dahi hile ile millet bildiğini okumak yönünde cesaretlendirilir. Hatalı olduğunu hissetmeyecek ruh haliyle hataya sürüklenmesi sağlanır. 
 
Sonuç olarak; Hiç önlem almadan ve değişim standartları enikonu belirlenmeden mesele ‘devlet yıkmak da, devlet kurmak da’ bu milletin genetiğinde vardır teranesine bağlanır. 
 
İşte ansiklopedilerin ana yanlışı da budur. Ancak tarih ansiklopedilerin tersine her şeyi yazar ve affetmez…
 
Her aşaması milli iradenin tezahürü gösterilerek içe dönük ve bütüne ilişkin çöküş yıllar yılı sıradanlaştırıldı. Öyle ki bu sıradan itaat mevcut düzeni yıkmak pahasına da olsa daima normal bellendi. Belletildi. O düşkünlükte beyinlerin arkasında arzulanan pratiği tartışmak, geriye evrilmeyi evrensel veya geleneksel teorilerden birine dayandırmak asla kabul edilemezdi. Edilmedi de.
 
Haliyle en basit siyasi analizler bile ağır suçtan sayıldı. Artan her türden yoksulluk hiç önemsenmedi. Devlet olanaklarıyla beslendi. Hele ki planlanan yıkılış dizisel kapışmalar örnek verilerek haklı ve kaçınılmaz hale getirildi. Bir anda gün yüzüne çıkmış gibi gösterilen sarsak ayrışmalar da sık aralıklarla devamlı tetiklendi. Kargaşa ortamında hiç özeleştiri yapmaz, her türlü eleştiriyi yapmaya hak sahibi bir idare yaratıldı.
 
Böylece devletsel mekanizma yüz yaşına az biraz kala sistematik biçimde kıymetsizleştirildi. Devlet bünyesindeki maddi manevi kıyımlar yaygınlaştırıldı. Yangınlar körüklendi. Hassas dengeler iyice bozulduğundan ötürü su istimale ve istismara açık bir vaziyet kendiliğinden oluştu.
 
Bu sarmaldan sistem nasılsa kendi çıkış yollarını bulur ve yapı taşlarını döşer rahatlığı da genel durumu saptayan muhaliflerin ekmeği oldu. Oturup yediler. Karşı katmanlara da yedirildi. Laf arasında gelişmeye ve yenilenmeye dönük tüm kapıların tek tek kapalı olduğundan dem vuruldu. Açmak lazım, tıkanıklığı sadece biz açarız iddiasına millet inandırıldı. Yani asla tartışma pratiği ve özeleştiri kültürü olmayan kitlelere değişimin ve ilerlemenin çekirdeği dejenerasyona uğramıştır muğlaklığı dayatıldı. Millet olacaklara incelikle hazırlandı.
 
İşte o andan itibaren karşılaşılan sorunlara hakikaten suçlu aramak yerine ucuz kahramanlık hesapları ile zahmetsiz çözümler bulmak oldu.  Karmaşa ve boşluğa düşmenin tüm suçunun sistemden kaynaklandığı yönündeki önyargı genellemesi de tavan yaptırıldı. Temelden tavana memleket bu algı operasyonuna tabi tutuldu.
 
Zaten soyut ilimle cebelleşen, bilime kayıtsız kalmış akıl böyle işler. Akıl almaz işler olur.  Akla uydurulmaya çabalanır. Kurulu sistematiğin yapısal durumu, kısır organizasyonları, sevk ve idare anlamında güven vermez hale dönüştürülür. Bilenleri, bilenenleri boş işlerle uğraştırılır. Kontrole dayalı ne kadar program varsa işlevselliği bir bir yok edilir. Doğrusu budur bunlar gerekiyor denir. Taraftar kazanılır. Kazanılanlar kemikleştirilir. Bunlar sıraya konuldu.
 
Sonrasında ilk aşama. Bu ilk aşamada Milletin unutmasına fırsat tanımadan elbette güdükleşen ve çaresizleşen her yapı eninde sonunda yok oluşa mahkûmdur babında yeni kuruluş haritaları çizilir. Akla bu sokulur. İlk başlarda milletten tam destek bulunamaz. Yarı destek yetmezcilikleriyle meşhur kahrolsun bu bozuk, köhne, çarpık ve egemen dünyaya göbekten bağımlı düzen diyenlerden alınır. Ve birinci aşama zar zor geçilir.
 
Zamanla onlarda bu yapışkan soslu, yahşi vahşi kapitalist düzen maneviyatçılarının oyununa geldiklerini anlarlar ama atı alan çoktan karşı kıyıya geçmiştir…
 
İkinci aşamada ise başka bağlar ve bağımlılıklar sahneye sürülür. Tam paydada asla bütünleşilemeyen ne kadar yancı varsa hepsi şerbetlenir. Malum mantalitenin yerleşmesine ve değişken ruh yapılarının teşekkülüne hizmette buluşulur. Bu arada bırakanın bıraktığı yerden, yenileşmenin ise bırakılan yerden başlayacağını bekleyen sağcıl kesimlere ön verilir. Sürekli hizmet dışı kalmaktansa uzatılan ipe yapışılır. Yarım yamalak da olsa hiçbir zorlamayla karşılaşmadan bu türdeş siyasi yapılanmalara yön verilir. Ütopist yaklaşımlarla tüm değerler gerçekçi değerlendirmelerin dışında tutulur. Sözde tıkanma noktalarına yasal çerçevede yeni tarzlar oluşturma çabaları başladığı veryansını başlatılır. Bu hizaya geçiş her halükarda desteklenmelidir iması yerleştirilir. Planlı düşünsel aktarımı olmayan, özen gösterilmesine hiç ihtiyaç duymaksızın yerli yersiz salvolarla milletten bir şeyler saklanır. Çok şey gözlerden kaçırılmaya çalışılır.
 
Yani Millet kendi adına gerçeklerin ve doğrunun kovalandığını sanmaktan başka bir kanıya prim tanımaz boyuta getirilir. Böylece boşa tartışma ve eleştiri beceriksizliğinden beslenen kolaycılığa teslimiyet kaçınılmazlaşır. Olan biteni bile bile, bir takım analitik verileri göre göre, dahili harici dataları duya duya ve dahi hile ile millet bildiğini okumak yönünde cesaretlendirilir. Hatalı olduğunu hissetmeyecek ruh haliyle hataya sürüklenmesi sağlanır. 
 
Sonuç olarak; Hiç önlem almadan ve değişim standartları enikonu belirlenmeden mesele ‘devlet yıkmak da, devlet kurmak da’ bu milletin genetiğinde vardır teranesine bağlanır. 
 
İşte ansiklopedilerin ana yanlışı da budur. Ancak tarih ansiklopedilerin tersine her şeyi yazar ve affetmez…

KAVRUK VE KÜSKÜN ŞEHİRLER

KAVRUK VE KÜSKÜN ŞEHİRLER 
 
Bu günden itibaren memlekete yazılacak yeni tarihin, millete empozlenecek talihin ilk günleri. Nida şu; Yarı şehirler kavruluyor, yarı memleket küskün Ey Reisi Cumhur…
 
Epeydir Millet perişan. Kara bulutların tavladığı kavruk ve küskün, küsen şehirlerin kara çocukları çöp konteynırlarından Güneş kırıntıları topluyor. Günlük güneşlik saatlere gebe alaca sabahlarda üşümüş elleriyle. Mosmor bir hayat tarzı. Eksik fazla merasimlerde olsun anımsanmıyorlar. Arada armağan edilen plastik oyuncaklar. O kadar. Varsa yoksa ekran saltanatı. Ve kırılgan kabuk gittikçe sertleşiyor. İşte o serdengeçtilikle yemin vakti. Birinci dereceden yeni hükümet sistemine geçiş.
 
Ey Reisi Cumhur raydan çıkan acı, sızı, keder bir tarafa, cumhura kader tarafınızdan nedense hızlandırılıyor…
 
Oysa yarı Memleket yanıyor alev alev. Hep aynı ilgisizlik aynı yıkım. Huzursuzluk dört bir yana bulaşmış. Gönüller yaslı, pencere demirleri paslı. Ertelenen isyanın bir damlası değse damlara dayanılmaz. Dünyalar dağılır. Haritalar daralır. Cumhur cümbür cemaat nice nesilleri yutan yağmayla baş başa kalmışlığa başkaldırır. Kim sandıktan çıkarsa çıksın aynı son; siyasal dengelerin yıkılışı, yıkılmışlığı.
 
Vakit keraate erdi, dengine de getirildi ve yeminler edildi. Artık son karar mercii saraylı. Ve yeni hükümranlık zamanı. Neredeyse tüm şehirler düşmüş, memleket düşmüş, Cumhur bir sana inanmış, bir sana tapmış Ey Reisi Cumhur. Bundan sonra öylece ödünç tahtta oturmak, övünç adımlarıyla istikametsiz yürümek yarı Cumhuru epeyce ürkütür. Düşündürür. Anında şarktan garba yüz yıl önceki fakir memlekete dönülür. Ve külliyenin içinde Beştepe'de olan bitene yarı millet gözlerini kapar. Eğrisi doğrusuna bakmadan direnir. Defalarca kez aynı soru sorulur aynı sorun kavrulur.
 
Kavuk düşer Ey Reisi Cumhur…
 
Kavruk ve küskünler diyarında nasıl kanı kaynar burçlara dengesiz savrulan şehirlerin. İki yakasında da aynı harcanış. Manifestosu dünden hazır bir kavga. Zaman küskünleri yutmuş. Minarelerin şavkı vurmuş Memleketin surlarına, sırlarına, sınırlarına. Ey, Ey Reisi Cumhur işte köpüren bu kızgınlığı öpüyor üçyan Denizler. Denizler hırçın dalgaları ile kucaklıyor kiremit kırmızısı, kavruk ve küskün şehirleri. Sıralı akşamlarda nice isyanlar yeşilleniyor. Hazımsızlık hareketleniyor.
 
Ey Reisi Cumhur tunçtan sert bir felaket titriyor, titretiyor tüm şehirleri de memleketi de. Yarısından fazlasının ise tuhaf bir rotası var. Çünkü rüya yetim geçim dayanağı, riya ezber. Oysa riayetin bile sınırı var. Riyakarlığın da sınırsızlığı. Rivayet odur ki dem vurulan eski günlerdeki kavrukluk yakında inceden vurur küskünlük damgasını. Küskünlük zirve yapar. Vurursa unutturulanlar da bir bir anımsanır. Savrukluk savurganlık temelden tavana. Yeni sistemin birinci ayıbı da, kayıbı da işte odur ey Cumhur Reisi…
 
Ayaklanabilecek öyle şehirler var ki memlekete daima şimdilik dirlik katarlar. Mal makam aldırmadan, hakça düzen ve intizam örneğidirler. Ey Reisi Cumhur kurudu kuruyor yarım yamalak el atılan bu şehirler. Memleketin beka sorunu bir türlü çözülemiyor. İstikrar yeni memleketin ilk günü milletin gözüne gözüne dayanıyor. Ama localar dolar dolmaz, dolar almış başını gidiyor. Her yeni sistem veya model kendi handikaplarını da kendi içinde saklar. Büyütür. Hele böylesi evrensellikten uzak ve örneği hiç bir idare ile Allah muhafaza Ey Reisi Cumhur…  
 
Bundan böyle umut var olmak yarı memlekete zor gelir. Zar zor geçinenler ise neredeyse milletin tamamı. Evet, Reisi Cumhur daha çok zor var. Ve zor oyunu bozar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder