14 Ekim 2011 Cuma

MEMETÇİK MEMET…

MEMETÇİK MEMET…
Milletçe, ırkı, dili, dini bir kenara pek severiz askerliği, askerlik anılarımızı her fırsatta çevremizle paylaşmayı. 14 Şubat Sevgililer gününe denk düşen bu günde askerlik anılarından dem vurmak değil niyetimiz. Ancak memleketin sıkışık ve sıcak gündemine balyozlama düşen tutuklanmalar aşkı meşki unutturuyor insana.
Bıkmadan usanmadan o gençliğin körpeliğinde, delikanlılığın en çılgın döneminde üniformaya, tek-tipe girmeler ballandırılarak, bire bin katılarak anlatılır dost meclislerinde. Bu savruk sabuk anılar hiç umulmadık dostluklar inşa eder, yıkılmaz yarenlikler pekiştirir üzerinde kamuflaj olmayan.
Üniforma ve tek-tipten çıktıktan sonra kimse kendine gelemez bir süre. Doğal yaşama dönüş aylar belki yıllar alır. Kışla içi yaşananlar, dağda bayırda karşılaşılanlar çıkmaz akıllardan. O zor, güç ve inanılmaz acı tatlı anılarla cebelleşmek kalır geriye. Ancak “asker doğulur asker ölünür” mantığıyla yoğrulmuşluk bırakmaz yakayı. Yaşamın her anına, her alanına askerce bakar ve askerce hükmeder ülkemin insanı. Her paça tutuştuğunda yeniden asker olunur umut tazelemek için.
“ Her Türk Asker Doğar “ diye 40. Piyade alayının tozlu topraklı eğitim alanlarında bizimde bağırmışlığımız var. Boğazımız yırtılırcasına tek bir ağızdan. Askerliği aman aman sevdiğimizden değil, vatandaşlık gereği saydığımızdan gittik, yaptık ve döndük. Albümlerimizde yer alacak bir poz çektirmeden hemde. Arkadaş hatırına karelere girmişliğimiz vardır belki, ama bizde fotoğrafı yok. Askerlikten baki tek fotoğrafımız kışlaya girerken ayaküstü, çekilmesi zorunlu o keloğlan fotoğrafıdır sadece.
Gerçi kısa dönem yaptık ama aslanlar, kaplanlar gibi hakkını vererek tamamladık sekiz ayı. Gözlerimizi kapadık vazifemizi yaptık. “Askerliğin başladığı yerde mantık biter” diyenlere hiç mi hiç aldırmadık. Mantık çerçevesinde direndik ve çakı gibi nefer olduk devlete millete. Tek derdimiz ardımızdan olumsuz değerlendirmeler yapılmasına mani olmaktı. Serde solculuk olunca başkada çare kalmıyor ayrıca. Vicdani retçi olmaya ramak kala, paşa paşa gidip aslanlar kaplanlar gibi yaptık ve gururla döndük.
Son günlerdeki gelişmeleri izlediğimizde içimiz burkuluyor bu nedenle. Asker milletine kâğıttan kaplan denilebiliyor mesela. Yer yerinden oynatılıyor, amacı söyleyeni değil partisini kartonlaştırmak olan. Aslında bu Çelikten duvar iki olgu dillere pelesenk edilerek kamu vicdanında değersizleştirilmeye çalışılıyor. Bu “muhteviyatı çelik zırhı kâğıttan” kaplanların buruşturulup saf dışı edileceği zannı yaratılmak istendiğinden, Zamanında birkaç paragraflık muhalif söylemi bulunanlar bile paşasından kurmayına, sivilinden safına balyozluk sayılıyorlar bir kalemde. Bize de içimizde hüzün, yüreğimizde sıkıntı gelişmeleri izlemek kalıyor. Bu darbe marbe hikâyelerinden millete daral gelmeye başladığı da bir başka gerçek. Sevinenler kadar üzülenlerin olduğu da asla unutulmamalı.  Askere teskere paşalara cendere bir yargı siyasallaşması sürülüyor önümüze,  Adı demokrasi olan. Şeyhi, şahı, beyi, ağası başköşede, paşam sen suçlusun ayağa kalk deniliyor, lisanımünasiple…
Şu kırk ikisi emekli, kalanı görevi başında, ellisi general 163 vatan evladı onbir saat içinde apar topar tutuklanıyor da kimsenin gıkı çıkmıyor maalesef. Eğer denildiği gibiyse çocuklarımızı nasıl askere yollayacağız şenliklerle, törenlerle. Eğer öyle değilse bir bedel ödetme durumuysa aşikâre, yarın halk bedel ödeme durumunda kalırsa elmayla armut nasıl ayrıştırılacak.
Demokrasi de demokrasi denildi ama “ Mısır’da yönetim şimdilik orduya emanet.”      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder