İnsanlık tarihine barışçıl anlayıştan çok, kişisel çıkarlar ve ayarsız hırslar yön vermiştir. Buna karşın “Her toplum bir arada yaşamayı kolaylaştıran” değişik kurallar silsilesi oluşturmuş ve uygulamaya koymuştur. Özenip bezenerek düzenlenen kurallarla sus pus olan bireyler, kimliksiz kimlikler yaratılmaya çalışılmasına rağmen hiçbir zaman suç önlenememiştir. Farklı toplumlarda toplumun özüne dönük işleyen ve işletilen bu kurallar, geri kalmış toplumlarda yavanlaşır. Çünkü geri toplumların bireyleri her sorunlarını suç teşkil edebilecek yöntemlerle çözme gayreti içine girerler.
Nedenleri ise gayet basittir; “eğitimsizlik”. Tedavide ilaç da eğitimdir…
Bir toplumda düzenin sağlanması, korunması ve sürdürülmesi esastır. Kuralların amacı ise, toplu yaşamın ürünü ve toplumun esenliği ve rahatlığıdır. Ancak hukukun üstünlüğü ve hukukun ön planda tutulması gerekliliğini göz ardı etmemek şartıyla. Elbette, ahlaki normların, dinin, gelenek ve göreneklerin etkisinin görülmediği bir sistem yoktur. Olması gereken sistemi toplum yararına işletmektir.
Yoksa katı kurallar koymuş olmanız asla çare değildir. Yasakların çok olduğu her toplumda yasakları çiğneme, kuralları bozma ve doğrudan sapma eğilimi kendiliğinden gelişir. Bu alt bilinçte yerini alan, bireyin doğa ve toplumla savaşımının, çatışmasının bir ürünüdür. Bu ürün ise milyarlarca yıllık acı bir lokmadır.
Fazla iz sürmeye, bilimin çetrefilli literatürüne dalmaya hiç de gerek yok. Görülüyor ki; Dünyanın her yerinde, farklı toplum kesimlerinde, farklı değer yargılarında hayat süren bireyler, arzularını doyuma ulaştırırken toplum kuralları ile de çatışırlar. Bu çatışmanın şiddetine göre ise çoğu zaman suç olgusu ortaya çıkar. Ancak suç olgusunu neden sonuç, insan mekân, suçun meydana çıktığı yer ve coğrafya temelinde ele alıp irdelemek gerekir. Arzu ve isteklerine ulaşmak için her eylemine fesat karıştıran kişi makamı ne olursa olsun topun ağzındaki suçludur.
Yumurta panayırlarının yaşandığı şu günlerde, şemsiyeler gölgesine sığınarak yol alabilenler oturup bir düşünsünler bakalım. Bizim âcizane bir “suç üçlemesi” yaptığımız kadar araştırsınlar. Yumurtalar niye adrese teslim. Kördüğüm edilmiş kurallarla, mıntıka temizliği olmaz. Orantısız güç ve bu gücün kullanımı kulpsuz kazanda aş karıştırmaya benzer. Pişmiş aşa su katılması da oran moran tanımaz. İşler iyilikbilir kişilerce, duayenlerce “şahadet getir ey fani” parolasıyla yine karıştırılmaya başlandı.
Unutulmamalı ki; “haddini aşan şey, zıddına döner”…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder