15 Ekim 2011 Cumartesi

TIRNAK İÇİNDE “BARIŞ”

TIRNAK İÇİNDE “BARIŞ”

Tırnak içinde “Dünya barış günü” Cumhurbaşkanı AB’de, başbakan ise ABD’de. Obama ile üst düzey görüşüldüğü gün “dünya barış günü” ülkemize barışın uğramayacağını bir kez daha gördük. Acıya tanıklık ettik yine maalesef. Umutlar seneye devrildi yeni canlar alarak. Demek ki barış, barışa çan çalmakla olmuyormuş. Obama ile de görüştük, öpüştük cakasıyla da gelmiyor barış. Bomba riskini yiğitçe göğüsleyip konuşma yapma böbürlenişiyle de yerleşmiyor barış.

Arap baharı turistik gezileri sonrası Atlantik ötesi uçuşlarla, tepeden tırnağa Avrupa merkezli turlarla da gelmiyor barış. “Barış baharı” bize olmadık bedeller ödetiyor hala. Ceviz beyinli tezahüratla, içte barış dışta barış düsturunu gözetmeksizin atılan adımlarla, dayanaksız dayılanmalarla, afra tafrayla da olgunlaşmıyor barış. Okyanus ötesi abiler hoş görür, dinler gözükür ama bildiğini okur her daim eskileri gibi. Ve beyhude olur harcanan emekler.

Dünya barış gününde, başkentte kumrular caddesinde kumrucukların kanadı kırılmış, terörün zehirli ucu kadına, kıza kızana uzanmış AB-ABD gezintisinde mülki erkan. Kadın çoluk çocuk binleri stada doldurunca bir nebze değişse de gündem, koordinatsız terör futbolla uyutulamaz-unutturulamaz dereceye evrilmişliğini belgeledi bu arada.

Nutuk ile mantık arasında sıkışılırsa, elbette fırtınaya yakalanış güncellenir. Çünkü silgi kalemden önce bitiyor maalesef. Yaz, sil, karala anlamlı söz aramaktan usanıyor insan. Sözcükler dünyasının yansıması derin ve sakat ilişkileri sürüyor barışın önüne. Dil olmazsa düşünce olmaz, sözcükler olmazsa düşünceler de açıklanamaz. Oysa herkes acı gerçeği biliyor, hakkınca dokunamıyor özüne. Halk öğrenmekten alıkoyuldukça ise affetmek, unutmak hep bize düşüyor. Ancak hangi birini, hangi yanlışları, yanılgıları, olumsuzlukları bağışlayalım ve yok sayalım.

Güzel konuşup, güzel konuşmaya davetle de, gizli şifreli özel görüşmelerle de düzelmiyor dünya.  Her iyi niyetli yazı-yazın art niyetli karamalara dönüştürülüyor bir çırpıda. Hadi yaz da görelim denilircesine göz dağına dönüşüyor barış yolu.

Tırnak içinde de olsa “dünya barış gününde” barışı yazamadık yine. Obama gider, kalır,  başka bir dana gelir, gelmez belki ama budama başlar. Budanırız tam filizlenecek iken bu uğurda.

“İsrail ile ilişkileri düzeltin, yapmayın olumsuzluk, Akdeniz’de gaz ve petrol de arasınlar,  kendi karasuları, hem sizde faydalanırsınız” direktifleri dillendirilir. Yetmez “ bırakın Filistin tanınması ısrarını, Ortadoğu da Kuzey Afrika da liderlik sevdasını, üstlenmeyin bir rol, biz ilgileriniz her şeyle sizin namı adınıza da” derler adama.

Zılgıt budur aslında. Nafiledir sonraki direnişler; “Kuzey Kıbrıs ile Rumlara sür kontür sondaj anlaşması yapılsa da, Rumlarla iş yapan boykotlansa da, Egeden Akdenize fırkateynler sürülse de, sismik yalandan yola çıksa da, İsrail özür dileyecek ve tazmin edecek salvosu sürdürülse de, başta gazze mazze denilip, alem siyonizme meze edilmiş se, Suriye ile irtibatı kestik, Libya Libyalılarındır şemalinde pes edilmişse” boşa gider onca emek.

Sonra can çekişen yunan bile etine buduna bakmadan korkmaz çekinmez, İsrail titremez alaysı ve yılansı dili ısırır her fırsatta, Suriye dinlemez, Libya Mısır beğenmez, velhasıl yalnızlaşılır Allah’ına kadar koca dünyada. Ve bu okyanus ötesi abi akıllarıyla da tüm emperyalistlerin hayalindeki gibi birbirinin kanını içen iki toplum olunur misaki milli de.

Tırnak içinde "dünya barış gününde", ülkede karış karış kan akıyor, akıtılıyor. Canlar yanıyor ocaklar sönüyor. Yürekler yanıyor, kaos çizmeyi aşmış kurban arıyor. Mülki erkan okyanus ötesinde, kapıkuleden dışarı acı vatan da prestij arıyor…

Zaten “Yağdanlıklar olmasa, Zalim zulmedemezdi…    23.09.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder