15 Ekim 2011 Cumartesi

Suça dair…

Suça dair…
Hiç bir şey bilmeden hayat yolculuğuna başlar insanoğlu. “İnsan doğuştan iyidir sonradan değişir doğası. Gün geçtikçe ister gözlemleme ister rol denekler edinerek yaşamına yön verecek bilgilenmeyi ve alışkanlıkları edinir. Elbette doğasında suça yönelme dürtüleri vardır. Ancak insanın toplumla bütünleşme veya bütünleşememe aşamasında bu dürtüler zirve yapar.” Yani, İnsanı kötülüğe iten toplumdur; toplum, sosyokültürel yapı, ekonomik sistemler-modeller, yanlış eğitim, eğitimsizlik temelinde biçimlenerek kendi suç karakterlerini ve suç vasıflarını oluşturur.
Toplumsal yapı, kendi içindeki bozukluklar ile gelenek ve göreneklerin yanlış algılanması sonucunda özel ve öznel kıyımların başköşeye kurulmasına, gazetelerin üçüncü sayfalarının dolmasına zemin hazırlıyor. Örneğin kan davası bireysel değil toplumsal bir yaradır. “Toplumsal dayatmalar ve toplumun basiretsizliği insanların birbirlerine zarar verme dürtülerini tetikliyor ve bir zorunluluğu suç işlemek yoluyla haklı kılıyor.” Gerçek anlamda suçlu, suçu işleyen ve işleten toplumun ta kendisi iken, suç tabuları yıkamayan, direnemeyen ve kaçamayan insanın üzerine yıkılıyor.
Ulusal da böyle de, yerel basın da farklımı ki. İlla bir eksiklik, suça mehil arayacaksınız, bulduğunuzu sanıp doldurma haber yapacaksınız ki gündeme gelesiniz. Yok böyle, akla zarar bir şey. Biz bardağın dolu kısmına bakanlardanız. Ne bardakla ilgileniriz ne de içindekiyle, ancak toplum sağlığına zarar getirecek denli bozulursa, kirlenirse iş başka. Ne birilerinin borazancığını yaparız ne de birilerinin kıyamet sur’unu üfleriz. Bireysel çıkarımızı toplumsal çıkarların gerisinde tutarız. Böyle yetişmişiz atadan babadan. Bu konuları başka bir güne bırakarak suça dair aforizmalara devam edelim.    
“Toplum suçu hazırlar, Suçlu ise ancak bir araçtır”
Toplumun alt ve üst katmanları arasındaki farkın artması ve uçurumun çok keskin olması bireylerde “sorgulama mekanizmasını hareketlendirdiği gibi kolay yoldan- toplumsal statü elde etme- adına şiddete başvurma eylemlerini” oluşturmaktadır.
Görülüyor ki; Genel-geçer olarak suç olduğu kabul gören temel suçlar her neyse, birey bu suçları toplumda yer bulabilme adına işler. Toplumsal yapı kendi muhalefetini kendisi yaratır, hemde en acı biçimde, toplumu açıkça tehdit edecek biçimde. Sonra suç tahlilleri sıralanır: “mala karşı işlenen suç, Cana karşı işlenen suçlar, Cinsel Suçlar, Trafik Suçları, Bilişim Suçları, İletişim Suçları, Topluma karşı işlenen suçlar, Devlete ve millete karşı işlenen suçlar, Terör suçları.” Neredeyse olmaması gereken eylemleri; toplum ve toplumu yönetme erkini elinde bulunduranlar işlerine geldiğince belirler, statükoyu oluşturur ve suç haline dönüştürür.

Toplumlara yön veren diğer bir etken ise din olgusudur. “Din binlerce yıldır toplumu tek bir kişi, tek bir zümre, tek bir toplum arkasından sürükleyebilecek kadar kuvvetli bir düşünce, inanç biçimidir”.  Öyleki; diğer toplumları kendi saflarına çekmek için, düşüncelerini karşı tarafa kabul ettirme adına şiddet uygulamaktan kaçınmamışlardır. Hatta “çıkan savaşların ana nedeni din olduğundan kişi ve farklı dine mensup toplumlar suç eylemlerini haklı görmektedirler”.
Bir diğer suç etkeni ise, toplumların sürekliliğini ve varlığını devam ettirmek için gerekli olan “toprak, enerji, su gibi maddelerin kazanımı için yapılan çatışmaların tümü insanları kurban etmektedir”. Toplum mühendisleri toplumları var etmek veya yok etmek adına bahanesi bol binlerce kavga nedeni planlamaktan hiç çekinmezler. Böylece bir toplumun refahı diğer toplumun köleleşmesini ve suça yönelmesini hazırlar.
Ulusal veya yerel medyanın duruş ve tavırları bu açılardan aşırı önem taşır. Yangından mal bulmuş hevesiyle derinliği olmayan biçimde çıkarma ve önermelerden sakınmak gerekir. Gerekir de, bu gün için yapılan tam bir muamma.
Deyim yerindeyse “ Bir bebekten katil, katillerden melek” yaratılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder