14 Ekim 2011 Cuma

ELVEDA BEYOĞLU…

 ELVEDA BEYOĞLU…
Şimdi Beyoğlu nere Esenler nere denilecek ama kazın ayağı hiçte öyle değil.
Birkaç gündür İstanbul'un kültür, sanat, turizm, siyaset ve eğlence merkezi Beyoğlu'nda sistemli biçimde belediyece yürütülen kaldırım temizliği yaşanıyor. Kaldırımlarda esnafın emeği, çalışanların alınteri masalar sandalyeler yerlerinden sökülüp toplanıyor. Öyle ki masada oturanlar alel acele kaldırılıp daha bardaklarda buğu eskimeden ayakta şaşkınlıkla bu arbedeyi izlemeye mahkum bırakılıyorlar.
Yaşam tarzına, bir yaşama biçimine müdahale ve darbedir aslında yapılanlar, yayalara serbesti, kaldırım işgaline geçit vermemek değil zabit-kolluk güçlerinin Allah yarattı dememeleri.
İstiklal Caddesi'ne çıkan sokaklar irili ufaklı bar, kafe ve restoranlardan oluşan bir ahenk yaşatır Beyoğlu’na İstanbul’a. Bunu cümle alem biliyor. Her bütçeye ve zevk anlayışına uygun mekânlarla doludur bu sokaklar baştan sona.  Seversin sevmezsin, gidersin gitmezsin ama gerçek böyle. Bu mekanların dışarıya atılmış masalardır en göz alıcı özellikleri, başkaca bir cazibe merkezi olma nedenleri ise görecelidir. Yerli-yabancı turistlerin cirit attığı can attığı bu mekanların dışarıdaki masaları artık kaldırıldı. Yok, yıldızlar altında masa keyfi artık. Yıllardır alışılmış ve kanıksanmış bu ortam, zabıtaların uyarısız ve nezaketsiz operasyonuyla hatta turistlerin iliştikleri masa ve sandalyeler önlerinden ve altlarından çekip alınarak zedelendi.
Esnafla zabıta arasındaki masa sandalye meydan savaşını şimdilik yöneten erk kazandı. Çöp kamyonları kazandı. Yukarıdan gelen emir kazandı. Hatırı sayılır talimat kazandı. Beyoğlu kaybetti, İstanbul kaybetti. Her zamanki gibi aşağıda kalanların, aşağı tabakanın canı çıksın hikayesi…
Asmalı mescit, Zambak sokak, Bekar sokak, Solakzade sokak göz açıp kapayıncaya, bir çırpıda tanınmaz, cılız eski mahalle sokaklarına dönderildi. Ekranlardan tüm Türkiye gibi biz de izledik yaşananları. İçimize sığmadı bu kepazelik, kepaze olduk dosta düşmana.
Arada bir dolaşmışlığımız var, oturup kalkmışlığımız da sayılı ama Beyoğlu işte. Bütün yolları istiklale, istiklal caddesine çıkan bir yaşam, yaşanmışlıklarımız var orada. Ne bir mekanımız, ne mekan ortaklığımız var ama içimize oturdu bu kayıtsız gerekçesiz özel yaşama müdahale.
Zabıtanın güçlü eli her yere ulaşırken Küçükparmak kapı sokak girişine uzanmayınca, es geçilince orası birkuşku düştü yüreğimize. Yine bir acaba mı yaşanacak. Plan proje müdürünü bu gün yarın birileri öper deniliyorsa da ara-arka sokaklarda, söylentiden öteye gitmez. İş olacağına varır.
 
Görele de Beyoğlu mevsimi yaşatanlar Beyoğlu’nda yazı kışa çevirirken kemençe konçertoları ağa mağa dinlemez herhalde. Beyoğlu’ndaki o canlı yaşam fotoğraf sergilerinde tatlı bir anı olarak kalırsa eğer vebalini de birileri öder belki. Aydınlatma cihazı, ışık çırağı bir sihirli lambadan dökülen O eşsiz pırıltılar Beyoğlu’nu karartmamalı. Beyoğlu’nu kristal bir fanus içine hapsetmemeli. Bırakın Beyoğlu özgür özgür ışısın gökyüzüne şeklinde methiyeler düzülür ama, sonucu parlak olmaz.
 
Mübarek ramazana sayılı günler kala organize edilen bu işgaliye karşıtı şahlanış akla başka soruları getirse de kimse cevap arayamıyor, cevabıyla ilgilenmiyor gözüküyor. Adam sende başımıza bir iş gelmesin diye. O zaman bize mi düştü derdi gailesi demek geliyor insanın içinden.
Geliyor ama yarın bizim de özelimize, yaşam tarzımıza dokunulmayacağı ne malum. Beyoğlu Esenler arası trafik açık olduğunda on dakika

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder