14 Ekim 2011 Cuma

BALKON HİKÂYELERİ…

BALKON HİKÂYELERİ…
12 Haziran seçimlerinden aklımızda; siyasi partilerin reklamları ve seçim sonucundaki balkon konuşması kalacak. Eğer ana muhalefet olağanüstü kurultaya gidebilirse birde kurultay hesaplaşması, O kadar. Sinirleri alınmış duyargasız bir topluluk olduk sekiz on senedir. Olay fifti fiftiye bağlandı böylece. Toplum zaten seçimi unutmuş görünüyor birkaç gün geçmesine rağmen.
Biz de bırakacağız bu işin peşini bu günden sonra, aklımıza eserse başka…
Ortalama 78 bin oyla vekil çıkarılabilen seçim tanıtımlarına siyasi partiler 150-160 milyon harcamışlar. Aslan payı 60 harcayan iktidar ile 50 harcayan ana muhalefete ait. Reklamlarda güzeldi, önceden değindiğimiz gibi. Türk reklamcılığı zirve yaptı. İktidar daha modern bir çizgide, ana muhalefet daha sosyal bir çizgide gitti geldiler. Reklamları izlediniz şimdi haberler misali seçim sonuçları da alındı çarçabuk.
Ama ana muhalefet reklam yarışında yaya kaldı. İktidar ikide bir televizyonlarda gazetelerde karşımıza dikilip teşekkür kliplerini döndürünce, ilanlara tam sayfa devam edince aklımıza takıldı. Madem başarılı sayılacak bir seçim atlatıldı neden ana muhalefet reklamlarda ve ilanlarda 11 milyon oydaşına teşekkür etmiyor. Kimdir bu tanıtımdan sorumlu yetkilisi ana muhalefetin. İnsan üç-beş milyon ayırmaz mı seçim sonuna.
“Yorgan gitti, kavga bitti” demek ki. Bu serzenişimiz reklam ve ilan işine bulaşan irili ufaklı tüm partiler için geçerli…
Rahat bir nefes almak için şu koca kentin kaosunda balkona çıkmak ta haram oldu. Çünkü bizim balkon içindekilerle birlikte çökmüş. Diğer balkondaki sefayı temaşayı izledik çaresiz.
Komşu balkon zafer sarhoşu, geleceğe sembolik bir siyasi değer olarak kalacak bir profil çizdiler o gece. Balkon sefası balkon sevdasına dönüşürken ileri demokrasi cereyanı çarptı cümle alemi. Balkondan bal damladı, Oh ne ala, Rana.
Ancak ülkenin balkon zihniyeti ile yönetilmeyeceği, yönetilmediği geçmiş balkon konuşması ile sabit. Balkondan ahali nasıl görünüyor bilemeyeceğiz ama yerden balkon “hesaplaşılası-helalleşilesi” bir çıkıntı mekân olarak görülmüyor. Çünkü Hayatın gerçekleri çok başka.
Güneş görmeyen kentlerde gece uyku kaçınca, uyku nöbeti tutmayınca sardunya saksıları arasından gül kokularını içine çeken eski, o nadide hayatlar düştü aklımıza. O eski balkonlar ne mizah yüklü, ne trajedi bezeli hikâyeler barındırır aslında.
“Orta Avrupa’da bir ülke. Sıfır borçlu. Bir kenarcığı Karadeniz. İçinden geçiyor Tuna nehri. Ülkenin çavuşu denizi kullanarak Kuzey Afrika’nın Müslüman ülkelerinin ham petrolünü işliyor yıllardır. İyi para girdisi sağlıyor bu iş ülkeye. Çavuş varını yoğunu ülkenin ıslahına, kentleşmesine, modernleşmesine harcıyor. Eğitim, sağlık, konut bedava herkese iş var. Her şehrin girişinde devasa fabrika kombine bacaları karşılıyor insanı. Tuna nehri sayesinde bir kanallar-kanaletler cenneti inşa etmiş, ülkesi tarım ve sulama alanında bir numara. Ülkesini sıkmamış, fazla bunaltmamış diğer doğu bloğu üyeleri gibi. Yeni bir petrol bağlantısı için yurtdışında. Kaynıyor, kanıyor Orta Avrupa. Sözde özgürlük hareketi, revolution sarmış her yeri. Sıçrıyor çavuşun ülkesine de. Duyar duymaz geliyor. Çıkıyor sarayının balkonuna. Yoldaşlar diyor yığınlara, en güvendiği ve yıllarca birinci sınıf yaşattığı madenciler kıvılcımı çakıyor. Yurttaşlar diyor homurtu gitgide artıyor. Hiç alışkın olmadığı bir ortam var çavuşun karşısında, kelimeler ağzında yol bulamıyor, üstelik yaşlılık da var başta. Şaşırıyor, eli ayağına dolaşıyor balkondaki yol arkadaşlarına bakıyor son bir umutla renk veren yok. Evlatlarım diyor çaresizlik içinde kıvranarak. Çavuşu dinleyen yok, kargaşa sarayın duvarlarına kadar varıyor.
Saray yakılıyor, talan ediliyor..
Ve evlatları çavuşu uyduruk bir mahkemede, üç beş kişiyle yargıladıktan sonra ilerde bin pişmanlık duydukları bir karara imza atıyorlar, idama mahkum ediyorlar çavuşu ve eşini. Eşi ‘Hani evlatlarındı bunlar, ben dönmeyelim derken onlar benim evladım bana bir şey yapmazlar diyordun ne oldu şimdi. Oğullarım o sizin babanız’diye haykırıyor. Çavuş fısıldayan bir sesle eşine ‘ Olsun onlar yinede benim evlatlarım. Evlatlarım siz ne yaptığınızın farkında mısınız, siz kendinizde değilsiniz’ diyor.
Ve kuşuna diziliyorlar, karı koca elele.” İşte böyle balkon hikâyeleri de var tarihin engin yapraklarında…
Reklamlar ve balkon arası her işe maydanoz olan o ulusal medya artık kendine gelecek. İktidarın elini güçlendirme görevine son verecek. Muhalefeti zayıflatma senaryolarından vazgeçecek. İktidar işini yapacak, muhalefet muhalefetliğini, uzlaşı hoşgörü masalları reklamlara dahil edilmeden halkın dört gözle beklediği icraatlara geçilecek. Eğer ciddi ve oturaklı bir muhalefet yapmayı göze alamayacaklar varsa şimdiden bıraksınlar, tezelden çekilsinler.
Çünkü Reklamlar bitti, balkon sefası yarın cefaya gebe

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder